ÇEVREYE DUYARLI TASARIM KONFERANSLARI II: ÇEVRE VE YAŞAM İÇİN TASARIM: EKOLOJİK TASARIM

ÇEVREYE DUYARLI TASARIM KONFERANSLARI II: ÇEVRE VE YAŞAM İÇİN TASARIM: EKOLOJİK TASARIM 19.12.2012 tarihinde gerçekleştirilen “Çevreye Duyarlı Tasarım...
Author: Gözde Ayik
0 downloads 0 Views 5MB Size
ÇEVREYE DUYARLI TASARIM KONFERANSLARI II: ÇEVRE VE YAŞAM İÇİN TASARIM: EKOLOJİK TASARIM 19.12.2012 tarihinde gerçekleştirilen “Çevreye Duyarlı Tasarım Konferansları II: Çevre ve Yaşam İçin Tasarım: Ekolojik Tasarım” konulu konferans metnidir. Konuşmacılar: Prof. Dr. Cüneyt Elker (Atılım Üniversitesi Güzel Sanatlar Tasarım ve Mimarlık Fakültesi Dekanı) Prof. Dr. Gönül Utkutuğ (Atılım Üniversitesi Güzel Sanatlar T asarım ve Mimarlık Fakültesi, İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümü)

Prof. Dr. Cüneyt Elker: Konumuz “Çevre ve Yaşam için Tasarım: Ekolojik Tasarım”. Hocamız Prof. Dr. Gönül Utkutuğ Atılım Üniversitesinde İç Mimarlık Bölümünde bu alandaki dersleri veriyor. Kendisi Orta Doğu Teknik Üniversitesi mezunu, çok uzun yıllardan beri Gazi Üniversitesinde çalışıyor. Prof. Dr. Gönül Utkutuğ: Bizler var oluşumuzdan bu yana yaşamımızı daha ileri uygarlıklara ulaşabilme hedeflerimizi, konforumuzu yerkürenin doğal kaynakları kullanarak başardık. Buna karşılık çoğu zaman bilinçsizce, hoyratça bu kaynakları kullandık ve çevremizi, doğayı nasıl etkilediğini, nasıl ne kadar zamanda bu kaynakların, enerjinin kendini yenileyebildiğini, hatta yenileyemediğini pek düşünmedik. Aslında pek çoğumuzun daha faydalı, ömrünü tamamlamadan kullandığı pek çok şeyi çöpe attığını hepimiz biliyoruz, bizler de yaptık zamanında. Ama bunların elimize gelene kadar ne kadar enerji, ne kadar kaynak, ne kadar malzeme tükettiğini çoğumuz düşünmedik. Bunların atıldıktan sonra ne olduğunu da pek düşünmedik; çünkü bunlar bir yerde bir şekilde eğer doğada erimiyorsa birikmekte ve biriktiği yerde de havayı, suyu, toprağı nasıl etkiliyor bunları bilmiyoruz. Ama bir akvaryumdaki suyun kirlendiği zaman, içindeki besleyici kaynakları tükendiği zaman balıklar yaşayacak bir ortam bulabilecekler mi? Aslında bizimde sonsuz, karanlık uzay içerisinde bir sürü mucizevî fırsatın ve rastlantının bir araya getirdiği bir yerküremiz, bir dünyamız var. Bu da bir akvaryum aslında ve sınırlı kaynakları var. Bizim akvaryumumuz, yani dünyamızın geleceği için tehlike çanları çalmaya başladı. “Dünyamızın Geleceği İçin Tehlike Çanları Çalmaya Başladı” Daha yeşil bir dünya ve sürdürülebilir bir gelecek için bizler neler yapabiliriz? Günümüzde “Kullan At” felsefesine dayalı müthiş pompalanan bir tüketim alışkanlığımız var. Bu sayede de varlığını sürdürebilen bir küresel ekonomi var. Tüketimi hızlandırmak için sürekli ürünlerin yenilendiğini ve çeşitlendiğini görüyoruz. Ama sınırlı ve kendini yenileyemeyen enerji kaynaklarıyla üretilen ürünler bunlar; üretim süreçleri bugün tamamen bu tür fosil tabanlı kirleten ve sınırlı enerji kaynaklarına dayalı. 1

Bu yakıtlardaki karbon yandığı zaman karbondioksit ve karbon monoksit bileşiklerine dönüşerek sera etkisi yaratmakta. Bu sera etkisinin hızlandırdığı bir küresel iklim değişikliği ve bunun sonucu da dünyanın çok değişik yerlerinde daha önceleri yaşamaya alışmadığımız felaketler yaşamaktayız. Bu da aslında pek çok göstergelerden bir tanesi ve görüyoruz ki yerkürenin dengesi geri dönülemez bir biçimde bozulmakta. Yanda gördüğümüz bu grafik 1860 yıllarından 2000 yıllarının biraz sonrasına kadar karbondioksit salınımının ya da emisyonunun ne şekilde seyrettiğini gösteriyor. Yani ne kadar karbondioksit biz doğaya veriyoruz, açığa çıkartıyoruz? Bakınız ne kadar hızlanmış vaziyette 2000’li yıllara doğru bu şimdi 2010-2012’leri işlemiş olsaydı, bunun çok çok daha hızlandığını görmüş olacaktık.

Ekolojik çevre, birbirini içeren ve karşılıklı bağımlılıkları olan en küçük mikro organizmalardan insanlara, hayvanlara, canlı cansız bütün yerküre üzerindeki varlıklara, hatta kozmosa kadar ulaşan tüm evrenlerin canlı ve cansız evrenlerin bir bütünü. Bugün sıradan ihtiyaçlarımızın karşılanmasında hiç düşünmeden yaptığımız pek çok eylem var ve çevremizdeki canlı, cansız evrenler üzerinde çok küçük ölçeklerden çok büyük ölçeklere kadar bu sıradan ihtiyaçlarımızı, gereklerimizi karşılamak için yaptığımız eylemler inanılmaz yıkıcı etkiler yapabilmekte. Örneğin bütün bunların bir sonucu olarak küresel kirlenme, küresel iklim değişikliği, ekolojik dengelerin bozulması, sınırlı kaynakların, bazı canlı türlerinin hızlanarak yok olması, doğada erimeyerek toprağı, suyu, karayı, atmosferi kirleten çöp yığınlarının artık insan sağlığını da bir noktada ciddi boyutlarda tehlikeli bir biçimde rahatsız eder olması bunların birer sonucu. Bilim adamları artık gelecek kuşaklar açısından kritik bir evreye girilmiş olduğunu belirtmekte. Dünya Doğayı Koruma Vakfı’nın 2008 verileri eğer bu gezegen üzerinde bugünkü hızla kaynakları tüketmeye devam edersek 2030 yılında iki gezegen çerçevesinde kaynak ve enerji ihtiyacımız olacağını belirtmekteler. Yani iki dünyaya eşdeğer enerji ve kaynağı gereksinim duyacağız. Çok uzak değil, 2030. Aslında bu yeterli tehlike çanlarının çalmaya başladığını göstermekte.

2

“Sürdürülebilirlik Nedir?” Bugünlerde sürdürülebilirlik çok duyduğumuz bir tanım, daha doğrusu son beş, on yıldır çok duyulmakta ve çok değişik bağlamlarda kullanılmakta. Bizim için önemli olan sürdürülebilirlik tanımı nedir, ona biraz göz atalım isterseniz. Dünya üzerindeki varlığımızın gelecek yüzyıllarda da sürdürülebilmesi ama sağlıklı bir biçimde sürdürülebilir açısından baktığımız zaman sürdürülebilirlik ne demektir? Sürdürülebilirlik bugünün gereklerini gelecek kuşakları da düşünerek karşılamak, yani bugünün kaynaklarını gelecek kuşaklara aynı şekilde aktarabilmek; kirletmeden, yok etmeden, tahrip etmeden onlara da aktarabilmek; bu da tüm yaşam döngüsü boyunca çevre üzerinde hiçbir olumsuz etkisi olmayan tasarımlar, üretimler, kullanımlar gerektirmekte. Sürdürülebilirlik yaklaşımı hedefleri açısından baktığımız zaman günümüz tasarımlarındaki gelişim sürecinin şu anda emekleme aşamasında olduğunu görüyoruz. Yani yeşil, ekolojik, iklim, çevre dostu gibi tanımlarla konuştuğumuz ya da yazdığımız tasarımlar aslında gerçek anlamıyla henüz sürdürülebilir demek veya sürdürülebilirlik anlamını taşımamakta. Sadece bunlar sürdürülebilir tasarımlara doğru yavaş yavaş ve adım adım ilerleyen bir sürece işaret etmekte. Neden? Çünkü sürdürülebilir dediğiniz anda kesinlikle kaynaklara hiçbir şekilde ve insan sağlığına zarar vermeyen ürünler ve teknolojiler üretim süreçlerinden bahsediyor olmamız lazım, bunların gerçekleşmiş olması lazım. Bugün bunun için çok yoğun çaba var; tek tük örnekler de var, ama bu tek tük örnekler tüm yaşam biçimimiz değiştirilmediği sürece çok büyük bir anlam taşımamakta. Bu konuları aslında bir modadır gelir geçer nasıl olsa diyerek hafife alanlarımız pek çok. Ancak bu toplumun eğitilmeye, sadece bizim toplumumuzun değil tabii bunu dünya genelinde söylemek isterim. Liderlik yapacak kişilere, kurumlara da çok ihtiyaç olduğunu belirtmek istiyorum. “Ekolojik Tasarım (Yeşil Tasarım) Nedir?” Ekolojik tasarım nedir, bir diğer adı da “yeşil tasarım”? Ürünlerin, sistemlerin, süreçlerin yaşam döngüleri boyunca çevrelerine, doğaya, ekosistemlere hiçbir zarar vermeden uyum içerisinde entegre olabilecekleri tasarımlar bunlar. İnsana ve doğaya verilen zararın en aza indirilebilmesi birincil hedef; ama temel hedef aslında hiç zarar verilmemesi. Temel kuralları pek çoğunuz belki duymuştur; tasarruf etmek, tekrar kullanmak, dönüştürmek, yenilenebilir çevre dostu ve sağlıklı olana öncelik tanımak. Neden ekolojik tasarım önem taşımakta? Çünkü çevreye ve insana zararlı, enerjik malzeme ve üretim türlerini kullanmamak gerekiyor, kaynak israfını engellemek gerekiyor. Toprak, hava, su kirliliğini yaratacak çöp yığınlarını hiçbir zaman yaratmamak gerekiyor, tasarımlarımızın hep bu temel hedeflerle yapılması gerekmekte. Ekolojik Tasarım, ekolojik üretim, ekolojik malzeme kullanımı basit bir

3

bardaktan binalara, şehirlerin tasarımına kadar uzanan her alanda, her ölçekte çok büyük önem taşımaktadır. İşte bu nedenlerle biz tasarımcılar ve bizim tasarımlarımız sadece ürüne ya da üretim sürecine değil, yerküredeki geleceğe de karar vermek gerekmekte. O halde bu sürdürülebilirlik ve sağlıklı geleceğin gerektirdiği tasarımcılar olmamız gerekmiyor mu? Bugün bir üründen beklenen performans sadece o ürünün estetiği, formu, işlevselliği ile sınırlı değil, ekolojik tasarım objelerin işlevsel bütünlükleri ve tüm yaşam döngüsü içerisinde tasarlanmalarını, üretilmelerini ve kullanılmalarını gerektirmekte. Dolayısıyla tasarımcı da artık sürdürülebilirlik adına tüm üretim sürecini ve hatta davranış alışkanlıklarını değiştirebilecek kişi olmak zorunda. Ekolojik tasarım, yaşam döngüsü boyunca doğaya verilen zararların en aza indirilebilmesi, hatta hiç zarar verilmemesidir, bunu amaçlamaktır demiştik. Bu da malzemelerin doğadan çıkartıldığı hammadde olarak elde edilmesinden başlayarak ürün haline getirilmesi, ürünün dağıtımı, kullanımı ve yararlı ömrünü tamamladıktan sonra tekrar geri dönüştürülerek yeniden yararlanılabilmesi aşamalarını içerecek şekilde bir yaşam döngüsü analizini gerektirmekte. Yani sadece ürünün hammadde olarak elde edilmesinden ürünün çöpe gidişine kadar ki o kısa bir yaşam döngüsü artık söz konusu değil. Beşikten beşiğe ekolojik tasarım anlayışına göre yaşam döngüsü ürünün doğum ve ölüm sınırları arası değil; yenilenen, tekrarlanan, yeniden yaşam döngüsüne kazandırılan ve böylece faydalı ömrünün uzatılması çerçevesinde ele alınmakta. Tasarımın doğa üzerinde bıraktığı olumsuz etkiler yaşam döngüsü analizleriyle belirlenmekte demiştik. Böylece o tasarımın ekolojik ayak izi veya karbon ayak iziyle belirlenebilmekte. “Ekolojik Ayak İzi Nedir?” Ekolojik ayak izi nedir? Bir ürün, üretim süreci veya hizmetin yaşam döngüsü boyunca neden olduğu sera gazı bu sayede saptanabiliyor ve sera gazının karbondioksit eşdeğeri olarak ifadesinde kullanılan bir tanımdır. Ürünün ya da hizmetin yaşam döngüsünün hangi aşamalarında iklim değişikliğine yol açmakta olduğunu belirlemek için kullanılmakta. Ekolojik tasarımın temelinde ekolojik malzemelerin kullanılması yatıyor ve bu malzemeler oluşum enerjisini, sera gazı salınımı, toksit içerik ve benzeri özellikler bağlamında da tasarımların ve bu tasarımlara uygun yapılmış ürünlerin çevresel performanslarını çok büyük oranda etkilemekte. Ekolojik malzemelerden ne tür özellikler bekliyoruz? Uzun ömürlü, tamiratı, yenilenmesi kolay, üretim aşamasında daha az enerji ve malzeme gerektiren, olabildiğince yakın çevremizde mevcut olan malzemeler. Neden? Nakliyat için gerekli enerjiyi azaltabilmek amaçlanıyor. Ömrü boyunca doğal kaynaklara minimum zarar verecek, yeniden kullanıma girebilen, dönüştürülebilen veya biyolojik çözünürlüğü 4

olan, yani doğada yok olabilen, kendini hızla yenileyebilen kaynaklara dayalı olan malzemeler; örneğin sürdürülebilir ormanlardan elde edilen sertifikalı ahşaplar veya bankolar gibi. Sera gazı emisyonu olmayan, iç ortam konfor koşullarının insanların sağlığını negatif etkilemeyecek. Örneğin çok uzun zaman spreyler kullanıldı, hidro klora flora karbon; klimalarda da kullanılmaktaydı. Bu artık yasaklandı, ama bunu hala dünyanın değişik yerlerinde kullanan ülkeler olduğundan haberdarız. VOK yani Uçucu Organik Parteküller içeren mesela bu Türkiye’de halen tam kontrol altına alınmış bir olay değil; yapıştırıcılarda, mesela lamine ahşap yapıştırmada kullanılan yapıştırıcılarda bu malzeme bulunabiliyor ve emisyonu çok zararlı bu malzemenin, yine Radon emisyonu insan sağlığını ciddi tehdit eden ve kansere neden olabilen emisyonlar bunlar. Bunlar gibi toksit çevreye herhangi bir emisyon yapmaması gerekiyor, ekolojik malzemelerin. Beşikten beşiğe tasarım, bu tür bir anlayış çerçevesinde tüm malzemeler ve ürünler iki grupta niteleniyor. Bu iki gruptan bir tanesi teknik kökenli malzemeler, diğeri biyolojik kökenli malzemeler veya yerine göre ürünler de diyebilirsiniz. Teknik kökenli malzemeler, insanlar tarafından üretilen organik içeriği olmayan metaller ve plastikler gibi doğada erimeyen ama bu nedenle de nitelikleri bozulmadan tekrar tekrar kullanılabilmesi gereken malzemeler ya da ürünler. Biyolojik kökenli malzemeler ise organik kökenli, örneğin bunlar ahşap ve türevleri, yün, kâğıt, keçe gibi doğada bıraktığınız zaman mikro organizmalar tarafından çözünürler ve yok olurlar. Bu malzemeler diğer mikro organizmalar tarafından ya da başka canlılar tarafından tüketilerek doğada çöp oluşturmadan yok oluyorlar. Bir üçüncü grup malzeme veya ürün var ki bunları henüz piyasadan, üretimden, kullanımdan kaldıramadık. İnsana ve doğaya zararlı atık üreten malzemeler ve ürünler bunlar ve bunların süratle kaldırılması gerekmekte; çünkü hem insan sağlığına hem de doğaya çok ciddi zarar vermekte. Örneğin deterjanlar gibi, çoğu deterjan bugün bu konumda zararlı. Bu anlattıklarımın zihninizde daha açılabilmesi için biraz örnek vermek istiyorum. Biyolojik kökenli malzemelere bir örnek Climatex firmasının cradle to cradle sertifikalı, yani beşikten beşiğe sertifikalı tekstil üretiminden bir örnek vermek istiyorum. Bu tekstil biyolojik kökenli bir tekstil ve kullanımı sonrası faydalı, ömrünü bitirdiği zaman atığı topluyor ve tiftikliyorlar. Bu tiftiğin gübreyle ve toprakla karıştırılarak komprost ya da bitki toprağı haline getirilmesinden sonra hammaddesi yetiştiriliyor ve ipliğe dönüştürülüyor. Tekrar o tekstil yeniden elde edilerek kullanıma sunuluyor ve böylece sürekli bir yaşam döngüsünde çöpleştirmeden, çöp üretmeden sürekli yenilenen bir yaşam döngüsü çerçevesinde sürüyor, üretim ve tüketim. Bir diğer örnek biyolojik kökenli t-shirtler. Bunlar pamuklu tekstil atıkları, burada yeniden üretim için gene aynen bir evvel ki örnekte olduğu gibi çözünerek pamuk 5

toprağına dönüştürülüyor, yani komprost dediğimiz bitki toprağına dönüştürülüyor. Pamuk üretiliyor ve bu üretilen pamuk tekrar iplik ve tekstil haline getirerek kullanıma sunuluyor yine aynı şekilde sürekli yenilenen çöp oluşturmayan bir yaşam döngüsü söz konusu. Biyolojik kökenli tekstiller artık çok yoğun olarak değişik alanlarda ürün vermekte; havlu, bornoz, çorap, biyo çözünür düğmeler, gömlekler, fermuarlar bunlara örnek olarak verilebilir. Yine tıbbi malzeme, çantalar, ayakkabılar yani bunlar çözündüğü zaman doğada hiçbir şekilde çöp, kalıntı bırakmayan ürünler. “Teknik Kökenli Malzemeler Doğada Kaybolmuyorlar” Teknik kökenli malzemeler ise demiştik ki bunlar doğada kaybolmuyorlar, yok olmuyorlar. Dolayısıyla nitelikleri bozulmadan tekrar tekrar kullanılabilirliği ve yeni bir üretimin hammaddesi ve girdisini oluşturabilmeli, bu çerçevede vereceğim örnek Herman Miller tarafından dizayn edilmiş ve üretilmekte olan Miller Chair. Bu sandalyelerde üretimden çıktıktan sonra tüketime giriyor, kullanılıyor ve faydalı ömrünü bitirdikten sonra geri toplanıyor. Parçalarına ayrılıyor. Derhal bir başka üretimin girdisi olabilecek nitelikteki parçalar ayrılıyor ve diğer kalanların repolimerize etme denilen bir kimyasal işlemden geçirildikten sonra yeniden sandalye imalatına ve oradan da tekrar tüketiciye sunuluyor. Böylece hiçbir atık bırakmadan sürekli yinelenen bir yaşam döngüsü çerçevesinde bu işin sürdüğünü görüyoruz. Show halıları bir başka örnek repolimerize naylon altı malzemesini kullanarak üretilen bu halılar kullanımından sonra faydalı ömrünü bitirince tekrar geri toplanıyorlar. Tiftiklenerek ve repolimerize naylon altı maddesi haline dönüştürülüyorlar ve buradan üretime girerek naylon iplik imalatı ve oradan da halıların imalatı yapılıyor. Ekolojik yaklaşımlarda atığın azaltılması büyük önem taşımakta. Neden? Çünkü israfın engellenmesi, üretim aşamasında tüketilen malzemenin, enerjinin, emeğin miktarının azaltılması, minimum çöp ve çevre kirliliği yaratılması amaçlanmakta. Atık hiyerarşisinde uygulamaların etkililik düzeylerine baktığımız zaman bu piramidin tepesine doğru çıktıkça etkinlik düzeyleri artıyor ve maliyetleri düşüyor. Yani baktığımız zaman en etkili uygulama atık önleme ama tabi pratikte bu bugün için sağlanabilir nitelikte değil; çünkü ürün ve üretim süreçleri biraz evvel bahsettiğim kadar başarılı değil. Dolayısıyla maalesef atık üretiyoruz, ama hiç olmazsa atığın azaltılması temel amaç olmalı. Çünkü bu adımdan sonraki yine en etkili ve en düşük maliyetli uygulama atık azaltmak. Burada aşağıya doğru indiğimiz sürece yeniden kullanma, geri dönüştürme, geri kazanım dediğimiz aşamalar hep birbirinden bir adım daha etkililiğini yitirmiş, ama maliyeti yükselmiş uygulamalar.

6

Bu anlattıklarıma cam şişeler üzerinde bir örnek vermek istiyorum. Tekrar kullanma bir etaptı biliyorsunuz, geri dönüşüm diğer etaptı. Baktığımız zaman tekrar kullanma şurada daha yukarısında geri dönüşümde bir altta bu iki ayrı uygulamanın birbirinden olan farklılığını burada çok rahat görebileceğiz. Toplayıp aynı şişeyi tekrar kullanmak şurada görüyoruz, toplanan şişelerin eritilerek yeniden forma sokulması ve dolum tesislerinde neyle doldurulacaksa sütle, suyla vs. doldurularak tüketiciye sunulması şu döngüde. Dikkat ederseniz, burada depozitolu şişe kullanımı söz konusu. Tüketici satın alıyor, sonra depozitolu olduğu için iade edebiliyor. Depozitosunu geri alıyor. Bunlar toplandıktan sonra şişeler dolum tesislerinde sterilize edilip tekrar dolum yapılıp tüketime sunuluyor. Dolayısıyla bu son derece sade, maliyeti son derece düşük, etkililiği yüksek bir uygulama. Oysa eğer geri dönüşümü, depozitosu yoksa şişenin, şişeler burada genel çöplerin arasına girebiliyor ve diğer çöplerle birlikte çöplüğe gidiyor. Çöplüklerden toplanan camlar işlenmek üzere ve yeniden bir şişeye dönüştürülmek üzere fabrikalara, imalathanelere giriyor. Burada enerji kullanılarak, elek kullanılarak oluşturulan işlemeden sonra şişeler dolum tesisinde yeniden doldurabiliyor. Dikkat ederseniz, müthiş bir fazladan emek, zaman ve enerji tüketimini gerektiren bir süreç bu ve dolayısıyla tekrar kullanmaya göre geri dönüşümü çok da tercih etmemiz lazım, eğer tekrar kullanmak olanağımız varsa. Ekolojik üretim, tüketime dayalı yaşam döngüsü bugünün anlayışından çok büyük farklılıklar taşımakta “atık=girdi” diye bakılıyor. Bu anlayışa göre, atık bir girdi aslında ve ürünlerin çöp haline gelmeden önce başka ürünlerin hammaddesi olabileceği şekilde tasarlanmalarını gerektirmekte. Burada şimdi isterseniz, bu kutucukları görmezseniz eğer hali hazırda kullanmakta olduğumuz geçerli olan ekolojik olmayan geleneksel üretim ve teknik tüketim modelini göreceğiz. Hammadde işleniyor, üretime giriyor, ürün haline dönüşüyor, satılıyor, kullanıma giriyor. Kullanıldıktan sonra eskisin eskimesin faydalı ömrünü çoğunlukla tamamlamadan ya modası

7

geçiyordur ya daha iyi modeller geliyordur, teknoloji daha ilerliyordur ve dolayısıyla atık haline geliyor. Atık olduğu zaman da şu aşamalar olmadığı için doğrudan ya yakmaya giriyor ya çöplüklerde depolanmaya giriyor. Oysa ekolojik üretim tüketime dayalı yaşam döngüsünde baktığımız zaman kullanımdan sonra faydalı ömrünü sizin için tüketmiş olabilir, ama başkalarının kullanması amacıyla tekrar kullanılabilirliğini sağlamak ufak tefek müdahalelerle mümkünse tekrar kullanıma sokmak gerekiyor. Sonra atık haline geliyorsa eğer o zaman artık bir kazanım, geri dönüşüm kanalıyla bu yaşam döngüsünde yeni üretimlerin, yeni ürünlerin hammaddesi haline getirmek gerekiyor. Aradaki çok önemli fark doğumdan geleneksel sistemden doğrudan doğruya ölüme gidiyor, yaşam döngüsü son derece kısa. Ama ekolojik sistemde, ekolojik anlayışta tekrarlanan yaşam döngüleri söz konusu, beşikten beşiğe yaşam döngüsü denmesinin sebebi de bu. Geri dönüştürme süreçleri de aslında atık ürününe bağlı olarak daha kaliteli ya da daha kalitesize doğru dönüştürülebiliyor. Daha kaliteliye doğru dönüştürülebiliyorsa buna “Koruyarak Geri Dönüşüm Upcycling” deniliyor. Burada malzemenin atığın yeni ürünlere dönüştürülmesinde malzemenin kalitesi korunabiliyor ya da daha kaliteliye doğru dönüştürülebiliyor. Çevresel değeri daha yüksek bir ürüne, malzemeye dönüştürülebiliyor. Mesela su ve soda için kullanılan şişelerin camları ya da kaliteli plastikler tekrar tekrar kalitesini bozmadan böyle yaşam döngüsünü yenileyebildiği ve yeni ürünlere dönüşebildiği malzemeler ilgili. “İndirgeyerek Geri Dönüşüm” ise bu terminolojilere yalnız şunu söylemek istiyorum: Henüz Türkçeleştirilmemiş, Türkçeye girmemiş. Dolayısıyla ben uzun süre düşünerek bu Türkçe tanımları koydum. “Downcycling”, yani “İndirgeyerek Geri Dönüşüm”. Hikâyesi ise atıkların yararsız olan malzemelerin her dönüşümde kaliteden biraz yitirerek yeni ürünlere, yeni malzemelere dönüştürülmesi olayı. Örneğin ofislerde kullanılan kâğıt atıklarını, tuvalet kâğıdı yapımında kullanılması gibi burada malzemenin kalitesi korunamayarak indirgenmiş oluyor. Surya Graf Tasarım Stüdyosunda üretilen bisiklet tekeri iç lastiğinden üretilen kemerleri, erkek kemerleri. Bu da pet şişelerin kullanılmasıyla çok güzel bir tasarım sonucu tabi ki üretilen koltuklar, Crease Chair 2010 tasarımı Surya Graf’ın koruyarak geri dönüşüm bu. Katcha Bilek’in Re Collect adlı tasarım stüdyosunun gene koruyarak geri dönüşüme örnek verilebilecek, çantaları gene bunlar araba lastiklerinden. Eski kitapların içerisini boşaltılarak saat haline getirilmesi. Gene Katcha Bilek’in tasarım stüdyosunun eseri olan bahçe mobilyaları, görüyorsunuz tamamen kamyon ve araba lastikleri kullanılarak yapılmış. Atık malzemelerin değerlendirilmesi sadece bu anlamda değil, ekolojik bina yapmak amacıyla da pek çok kültürel projeye malzeme olmuş. Bunlardan ilginç bir örnek 8

Amerika ve Avrupa’da Earthship Biotecture adlı firmanın yapmış ve yaptırmakta olduğu Earthship adlı ekolojik konutlar. Bunlar kendi enerjisini kendisi üreten ve tamamen kendi kendine yetebilen pasif güneş konutları ve çevre dostu konutlar, ısı yalıtımı ve ısı kütle yeteneği olan toprak ve kil ile doldurulmuş araba lastikleri dış duvarların yapımında mesela kullanılabiliyor. İç duvarların yapımında, bölme duvarların yapımında ipek şeklinde betonla birleştirilen atık şişeler, konserve kutuları kullanılabiliyor. Bir binayı ısıtma, soğutma, havalandırma ve aydınlatma için enerji gerekiyor, biliyorsunuz. Bu enerjiyi ne kadar azaltabilirseniz, yapay konfor sistemlerini o kadar az kullanıyorsunuz. Dolayısıyla da enerjiden tasarruf etmiş oluyorsunuz. Bunu belirleyen nedir, mimari tasarımdır. Yani mimarlar belirliyor. İnsanın ve çevrenin sağlığı açısından da yine malzemeyi bizler belirliyoruz. Peki, o zaman mimar tasarımın ilk aşamalarından itibaren aldığı her karar, attığı her çizgi ile o yaptığı binanın kullanacağı malzemenin niteliğini, enerjinin miktarını ve hatta bütün bunların insan ve çevre sağlığı üzerinde yapacağı etkileri ve tahribatı da belirlemiş oluyor. Aslında baktığınız zaman inanılmaz sürdürülebilir bir gelecek adına büyük bir sorumluluk taşıyoruz. Ekolojik veya diğer adıyla “Yeşil Mimarlık” binanın doğuşundan ölümüne hatta yeniden doğuşuna Zümrüt’ü Anka Kuşu gibi küllerinden yeniden doğuşuna kadar tüm girdi ve çıktılarıyla doğaya, ekosistemlere çok rahat zarar vermeden entegre olabileceği, tasarrufa, dönüştürerek kullanmaya yeniden yeniden kullanmaya ve çevreye, insana hiçbir zararlı atık üretmemeye özen gösteren yaklaşımlar. Bu yaklaşımların yararları neler? Genel olarak diğer bütün alanlara yönelik verdiğimiz ekolojik tasarımla ilgili yararlar burası için de geçerli; sınırlı ve kirleten enerji türlerinde tüketimin azaltılması; temiz ve yenilenebilir enerji türlerinin ön plana çıkartılması, daha fazla yararlanılması; sürdürülebilir bir gelecek adına, torunlarımız adına ekosistemlerin ve bütün kaynakların korunması; tabi olmazsa olmaz kullanıcı sağlığının da korunması şeklinde özetlenebilir. Öncelikli hedeflerimiz ekolojik mimarlıkta şunlar; 1. Enerji kaynak ve girdi tasarrufu için enerjiye etkin bina formu kullanılmalı, uygun yönlenme, ısı yalıtımlı kabuk, yüksek performanslı pencereler ısıl kütle kullanılmalı ve hava sızıntıları yani iç dış ortam arasındaki kabuk vasıtasıyla sızıntılar, azaltılmalı. 2. Binanın enerji gereklerinin karşılanmasında temiz ve yenilenebilir enerji kullanımı ön plana alınmalı. 3. Yeni arsa ve inşaat yerine işlevini yitirmiş mevcut binaların ve altyapılarının yeniden restore edilerek düzenlenerek kullanıma kazandırılması başarılmalı.

9

4. Ulaşıma yönelik enerji kullanımı küresel ölçekte baktığımız zaman sanayi ve konutlardan sonra üçüncü sırada en önemli miktarı oluşturmakta, bu çerçevede işyeri, alışveriş merkezi ve konut ilişkisini yürüme mesafesine tasarlamak çok büyük önem taşıyor, yani kendine yeterli yerleşkeler. Bu çerçevede tabii toplu taşımda çok önemli, bisiklet yollarının oluşturulması çok önemli, yani tasarımcı olarak aslında görüyorsunuz eğer olaya bilinçli yaklaşırsak yapabileceğimiz pek çok şey var. 5. Doğal olarak ekolojik malzeme kullanımı son derece önemli insan ve çevre sağlığına zarar vermeyecek, yenilenebilir kaynaklara öncelikli olarak kullanan, su tasarrufuna önem vermek gerekiyor, çünkü içilebilir nitelikteki su maalesef yerküre üzerinde hızla azalıyor ve 2040-2050 yıllarına doğru petrol adına yapılan savaşların yerini su savaşlarının alacağı söyleniyor, bilim adamları tarafından. Dolayısıyla suyu verimli kullanacak binalar ve çevre peyzajı oluşturmak çok önemli. 6. Bina çevresindeki yerel ekosistemlerin, yeşilliğin buradaki habitatın korunması ve zenginleştirilmesi çok önemli. Uzun ömürlü tamirat yenilenmesi kolay zaman içindeki değişimlere ayak uydurabilecek, yeni işlevler yüklenebilecek esnek uyum yeteneği yüksek binalar tasarlamamız gerekiyor. 7. Mekanik ısıtma, soğutma sistemlerinde verimi yüksek, zararlı emisyonu olmayan ekipmanlar ve sistemler tercih etmek gerekiyor; ısı ve enerji geri kazanımı ise her alanda sağlanmak durumunda. Londra yakınlarında Betingten bölgesi bir çöküntü bölgesiyken mimar Bill Dunster ve Arup tarafından konut ofis konseptine dayalı olarak yerleştirilmiş bir toplu yerleşke. 2002-2009 yılları arasında kademe kademe bitirilerek kullanıma açılmış. Projenin karar amaçlarından biri sürdürülebilir hedeflerin uygulanabilirliğini göstermek; çünkü sürdürülebilir hedeflerle ekolojik kriterlere uygun yapılan uygulamaların asla piyasada rekabet gücü olmadığını genellikle müteahhitler öne sürerler. Bunun böyle olmadığını, bu hedeflerle sürdürülebilir hedeflerle yapılan uygulamaların uygulanabilirliğini ve rekabet edebileceğini göstermek ve sürdürülebilirlik konseptinin maliyet etkin olduğunu ispatlamak. Yüksek konfordan asla ödün verilmemiş. Yenilenebilir enerjiden maksimum yaralanılmış. Piyasa koşulları çerçevesinde son derece rahat ve rekabet edebilecek, ekolojik niteliklere kaynak otonomisine, yani kendi kendisine yetebilecek bir yerleşke tasarlanarak yapılmış. Bu başarılar yanı sıra yeni eko teknolojiler geliştirilmiş bir proje için inalasyonlar söz konusu. Dolayısıyla çok üzerinde konuşulmuş, çok yazılmış, çok çizilmiş, çok meşhur olmuş bir proje.

10

Bu projenin önemli özellikleri içerisinde çok şaşkınlık verici şeyler var. Havalandırma, ısıtma, soğutma amaçlı hiçbir yapay konfor sistemi, yani mekanik sistem kullanılmamış, yok. Sizin evinizde işte kalorifer petekler kullanılıyor, hidrolik sistemler ama mutlaka bunlar enerji tüketerek çalışıyorlar. Burada havalandırma, ısıtma ve soğutma amaçlı kullanılmış hiçbir mekanik sistem yok, yapay konfor sistemi yok. Çünkü yüksek enerji korunumu ve pasif tasarım yanı sıra yenilenebilir enerji desteğinden yararlanan bir mimari tasarım kullanılmış. %100 yenilenebilir enerji kullanılmakta yerleşkede, fosil tabanlı enerji tüketimi ve dolayısıyla da karbondioksit emisyonu sıfır. 52. Kuzey paralelinde bu bölge, bizim Sinop Burnu’muz ki Türkiye’nin en kuzeydeki bölümüdür, 42 Kuzey enlemidir. Türkiye 36-42 enlemleri arasındadır. 36 Anamur Burnu, 42 Sinop Burnu’dur. Bakın bu 52 Kuzey paraleli yani 10 paralel daha kuzeyde güneş girdilerinin ne kadar az olabileceğini, iklimin Türkiye’nin Karadeniz Bölgesine göre daha sert olacağını tahmin edebilirsiniz. Böyle bir iklimde dahi konfor sistemleri kullanılmamış, yapay konfor sistemleri. Kaynak kullanımı korunumu tamamen ekolojik kriterlere uygun projede, burada görüyorsunuz sıralar halinde bitişik nizamda kurgulanmış konutlar bir tarafta; bir koridorla ayrılmış ofisler bir tarafta. Güneş odalarıyla güneye bakan bu konut kısımları güneşten çok iyi yararlanmakta; ofisler ise doğrudan doğruya hem kuzey ışığı biliyorsunuz, çalışma mekânları için önem taşır. Ofis ekipmanlarının ısı kazançlarından yararlanarak ısıtılıyor. Bakın teras bahçelerin üzerinde şurada sıralananlar kolektörler, güneş toplaçları sıcak su ihtiyacının yaklaşık %55’ni buradan sağlamakta; şurada da projenin adeta logosu haline gelmiş olan havalandırma bacaları var. Pasif tasarım özeliklerini kısaca özetlersek; süper yalıtımlı binalar, ısı geçirme katsayısı 2 0.1 watt m /calvin, yani çok çok düşürülmüş ısı geçirme katsayısı, yani kabuğun direnci çok yükseltilmiş, çok iyi ısı yalıtımı yapılmış, camlar üç tabakalı, iç ve dış ortam arasındaki hava sızıntıları minimum, yönlenmeye çok dikkat edilmiş. Güneş 11

kazancı nispeten düşük olan kuzey yönünde ofis ekipmanlarından kazanç sağlamak üzere homojen ışık gerektiren çalışma mekânları alınmış. Pasif tasarım özelliklerinden yalıtım dışarıdan yapılmış, pasif ve yüksek ısıl kütlesi olan bir konsorsüksiyon; bu ısıl kütleden yararlanarak yazın ve kışın konfor çok rahat sağlanabilmekte. Çünkü daha ileri saatlerde kullanmak üzere serinliği de depolayabiliyorsunuz, ısı enerjisini de depolayabiliyorsunuz. Bu ne demektir? Kışın mesela gündüz güneşten aldığınız enerji, mutfaktan aldığınız ısı enerjisi ısıl kütleye depolandığı zaman akşama doğru mekânların soğumasını engellemiş oluyorsunuz. Çünkü yavaş yavaş o ısıl kütleler, yani ısıl kütle dediğim şey duvar, döşeme, taban bildiğimiz sadece taşıyıcı ya da sınırlayıcı değil, aynı zamanda ısı konforu destekleyici bir işlevde kazandırılmış. Serinletme gerektiren dönemlerde çok iyi havalandırma yapılıyor ve gece serinletmesi diye teknik kullanılıyor. Yani bütün bir gece açık bırakıyorsunuz ve gecenin serinliğini içerdeki o ısıl kütlelerde depolayarak bütün ertesi gün onu kullanıyorsunuz. Havalandırma ve serinletmede çatıdaki bu rüzgâr bacalarının çok büyük katkısı var, çünkü ilk defa bu projede bu bacaların Arup tarafından üretilerek %100 ısı geri kazanımı olarak patenti alınmış ve kullanılmış. İşte bu bacalar gördüğünüz gibi Arup’un patentli bacaları en hafifi hava hareketiyle çalışabiliyor, bunlar ve kirli havayı atarken akşam mesela diyelim ki 27 dereceden havayı dışarıya atıyoruz, kirli olduğu için. -5 derecede havayı içeriye alıyorsunuz. Şimdi bu attığınız havadan emdiğiniz havaya ısıyı tam olarak aktardığınız zaman ilâve o havayı ısıtmak için enerji tüketmemize gerek kalmıyor. Dolayısıyla bacaların önemi çok gerçekten yüksek burada %100 ısı geri kazanımı yaparak bir havalandırma sağlayabiliyor. Yenilenebilir enerji desteği, güneş odalarından bahsetmiştim. Güneş kolektörleri var, su ısıtan. Güneş odaları tabi mekân ısıtmak için kullanılmakta. Güneş kolektörleri %45’ni sıcak sudan sağlıyor. %55’i bu sıcak suyun bio yakıtla çalışan bir kojenerasyon sistemi var, onun sağladığı bir imkân. Çatılarda güneş pilleri var. Bu güneş pilleri yerleşke ile şehir arasında Londra arasında çalışan elektrikli arabaların şarj edilmesi için kullanılmakta. Aydınlatma tasarımı çok dikkatli yapılmış, bütün yerleşkede enerji etkin aydınlatma tasarımı var ve bütün elektrikli aletler A grubu ve dolayısıyla benzeri yerleşkelere göre %55 enerji tasarrufu söz konusu. 12

Bio yakıtla çalışan kojenerasyon sistemi burada görüyorsunuz. Ahşap talaşı kullanıyor. Yakın çevrede bir sürü fabrika var, onların talaşlarını toplayıp gazla karıştırıyorlar. Yakıyorlar ve bir elektrik motorunu çalıştırıyorlar. Bu elektrik motoru hem elektrik elde ediyor yerleşkede kullanılan hem de yüksek sıcaklıkta buhar yan atık olarak çıkarıyor. Bu arada atmıyorlar, sıcak su ihtiyacının büyük bir kısmını karşılamak için kullanılıyor. “Alım Satım Sayacı” denilen “İnport Export Sayaç”, yani şehir şebekesi elektriği ile yerleşkede üretilen elektrik arasında istediğiniz ihtiyacınız olduğu zaman transfer yapabiliyorsunuz. Fazla elektrik ürettiniz şehir şebekesine veriyorsunuz, o yazılıyor. Şehir şebekesinden alacağınız elektriğe ihtiyacınız olduğu zaman da bu aynı şekilde düşülüyor sizin verdiğiniz miktardan ve böylece kendi elektrik üretiminde aslında baktığınız zaman yeterli bir sistem oluşturulmuş oluyor. Her aşamasında inşaatın insan sağlığına zarar vermeyen enerji içeriği düşük, uzun ömürlü yeniden kullanıma ve geri kazanım ve dönüştürmeye önem verilmiş malzeme kullanılmış. Dönüştürülebilen yeşil atıklar toplanıyor ve değerlendiriliyor. Temiz su tüketimi %50 azaltılmış. Yağmur suyunu topluyorlar. Gri sular, evyelerden, duşlardan, yağmur suyundan topluyorsunuz, bunları filtre ediyorsunuz ve yeniden rezervuarlarda kullanıyorsunuz veya bitki ve bahçe sulamakta kullanabiliyorsunuz. Bütün bu örneklerden görüldüğü gibi temel hedef olan ekolojik tasarım için enerji dâhil olan tüm kaynaklar açısından tasarruf, yeniden kullanılabilirlik, geri kazanım, geri dönüştürülebilirlik kriterleri. Peki, ekolojik mimarların ilk adımları neler? İklimi iyi değerlendirmek lazım, iklime dayalı tasarımlar ve enerji verimini yükseltip enerjiden tasarruf edebilecek enerji etkin tasarımlarla desteklemek lazım. Sonraki adımlarda temiz enerji teknolojilerine öncelik tanımak, ekolojik malzemeleri değerlendirmek gerekmekte.

13