TAPU S İCİLİ
HEDEFLER
İÇİNDEKİLER
• Tapu Sicilinin Unsurları • Tapu Siciline Egemen Olan İlkeler • Taşınmazların Tapu Siciline Geçirilmesi • Tapu Sicili İşlemleri
• Bu üniteyi çalış?ktan sonra; • Tapu sicili sistemimizi daha yakından tanıyacak, • Tapu sicilinin bağlı olduğu ilkeleri ve işleyişini öğrenecek, • Tapu siciline nelerin, nasıl kaydedilebileceğini öğrenecek, • Tapu sicili işlemlerinin nasıl ve ne amaçla yapıldığını ve bu işlemler yapılırken oluşabilecek hataların nasıl giderilebileceğini öğreneceksiniz.
MEDENİ HUKUK II Yrd. Doç. Dr. Damla Gürpınar
ÜNİTE
12
Tapu Sicili
GİRİŞ Şeklî Eşya Hukuku’nun zilyetlik dışındaki konusunu tapu sicil sistemi oluşturur. Bu sistem taşınmaz eşya üzerindeki ayni hakların açıklığına hizmet etmektedir. Türk Medeni Kanunu’nun 997. maddesinin birinci fıkrasında bu durum şöyle ifade edilmiştir: “Taşınmazlar üzerindeki hakları göstermek üzere tapu sicili tutulur.” Bu ünitemizde tapu sicilini daha yakından tanıtacağız.
TAPU SİCİLİNİN UNSURLARI
Tapu sicilinin ana unsurları tapu kütüğü, kat mülkiyeti kütüğü, yevmiye defteri, resmî belgeler ve planlardır. Tapu sicilinin yardımcı unsurları ise mal sahipleri sicili, aziller sicili, kamu orta malları sicili, düzeltmeler sicili ve diğer defterlerdir.
Tapu sicilinin açıklık ilkesine göre tutulan resmî bir sicil olduğunu, bu sicilin çeşitli defter ve belgelerin bir araya getirilmesiyle oluşturulan bir bütünü ifade ettiğini biliyorsunuz. Tapu sicilinde yer alan defter ve belgelerin her birinin belli bir işlevi bulunmaktadır. Bu yüzden her biri tapu sicilinin ayrı bir unsurunu oluşturan bu defter ve belgelerin biraz daha yakından incelenmesi gerekmektedir. Tapu sicilinin unsurlarını ana unsurlar (ana siciller) ve yardımcı unsurlar (yardımcı siciller) olmak üzere ikiye ayırmak mümkündür. Tapu sicilini oluşturan ana siciller; tapu kütüğü, kat mülkiyeti kütüğü, yevmiye defteri, resmî belgeler (resmî senet, mahkeme kararı ve diğerleri) ile planlardır (TMK. m. 997/II; ayrıca bundan böyle TST. olarak kısaltılacak olan Tapu Sicili Tüzüğü m. 6/I. A). Tapu sicilini oluşturan yardımcı sicillerin neler olduğu Türk Medeni Kanunu’nda belirlenmemiştir. Kanun’un 997. maddesinin üçüncü fıkrasıyla bu konu Tapu Sicili Tüzüğü’ne bırakılmıştır. Tüzüğün 6. maddesinin birinci fıkrasının A bendinde ise yardımcı siciller; mal sahipleri sicili, aziller sicili, düzeltmeler sicili ve kamu orta malları sicili olmak üzere belirlenmiştir.
Tapu Sicilinin Ana Unsurları Tapu sicilinin ana unsurları, taşınmazlar üzerindeki ayni haklara açıklık kazandırmaya doğrudan doğruya hizmet eden defterlerden ve belgelerden oluşur.
Tapu Kütüğü Tapu kütüğü, tapu sicilinin en temel unsurunu oluşturur. Bu kütük, köy veya mahalle düzeyinde tutulur (TST. m. 8/I). Söz konusu köy veya mahallede bulunan tüm taşınmazlara bu defterde bir sayfa ayrılır (TMK. m. 1000/I). Bu sayfanın üzerinde söz konusu taşınmazı diğer taşınmazlardan ayırmaya yarayan bilgiler yer alır. Ayrıca taşınmazlar üzerinde söz konusu olabilecek ayni haklara, şerh edilebilecek kişisel haklara ve beyan edilecek diğer hususlara ayrılmış olan bölümler de bu sayfada yer alır. Böylece bir taşınmaza ait tapu kütüğü sayfasına bakılır bakılmaz taşınmazın yüzölçümü ve sınırları öğrenilebildiği gibi, hâlen malikinin kim olduğu bu kişinin taşınmazı kimden ne yolla, onun da taşınmazı daha
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
2
Tapu Sicili önce kimden ne yolla edindiği öğrenilebilir. Bir kişiye bu taşınmaza ilişkin kişisel bir hak tanınmışsa ve bu kişisel hak tapu siciline şerh edilerek kuvvetlendirilmişse, bu durum da bu sayfaya bakılır bakılmaz görülecektir. Taşınmaz üzerinde kurulmuş olan sınırlı ayni haklar ve bu hakların sahipleri de bu sayfa üzerinde görülür. Ayrıca taşınmaza ilişkin olup bilinmesinde yarar olan hususlar için ayrılmış olan beyanlar sütunu da kütüğü inceleyenler için çok yararlı olacaktır. Örneğin taşınmaz maliki olan kişi kısıtlı ise, bu husus beyanlar sütununda beyan edilmiş olacağından, taşınmazla ilgili işlem yapmak isteyen kişiler sadece malike yönelmekle yetinmeyecek yasal temsilciyle işlem yapabileceklerdir. Böylece gereksiz gecikmelerden kaçınılmış veya yapılacak hukuki işlemlerin geçersiz olması önlenmiş olacaktır.
Tapu kütüğü de kat mülkiyeti kütüğü de ayni açıklık ilkesine göre tutulur; oysa zabıt defterleri bakımından bu ilke geçerli değildir.
Tapu kütüğünde her taşınmaz için bir sayfanın açılmış olmasına ayni açıklık ilkesi denilmektedir. Çünkü her sayfa tek bir taşınmaz eşyaya, yani tek bir ayına ayrılmıştır. Daha önce de ifade ettiğimiz gibi ayın, eşya demektir. Hemen söyleyelim ki, üzerinden henüz kadastro geçmemiş olan tapulu taşınmazlar tapu kütüğünde yer almaz. Onlar eski hukukumuz zamanından beri tutulmakta olan zabıt defterlerinde kayıtlıdır. Ancak bu defterler ayni açıklık ilkesine göre tutulmamaktadır. Bu yüzden bu defterlerde bir sayfaya bakıldığında tek bir taşınmaza ilişkin tüm bilgilere ulaşılması mümkün değildir. Bu arada şunu da belirtelim ki, ülkemizde kadastro çalışmaları tamamlanmak üzeredir. Bu yüzden zabıt defterlerinin önemini yitirdiği söylenebilir. Çünkü bu çalışmaların tamamlanmasıyla zabıt defterleri tamamen tasfiye edilecek yerlerini tapu kütükleri alacaktır. Tapu kütüğüne araziler ve bağımsız ve sürekli ayni haklar taşınmaz olarak kaydedilebilir. Kat mülkiyetine tabi bağımsız bölümler için ise ayrı bir kütük tutulmaktadır (TMK. m. 1001).
Kat Mülkiyeti Kütüğü Kat mülkiyeti kütüğü de tapu kütüğüne benzer ve ayni aleniyet usulüne göre tutulur (TMK. m. 1001/II). Bunu tapu kütüğünden ayıran tek şey, bu kütüğe kaydedilen taşınmazların niteliğidir. Bu kütüğe araziler kaydedilmez. Kat mülkiyetine tabi bir binadaki bağımsız bölümler her birine ayrı bir sayfa ayrılmak üzere kat mülkiyeti kütüğüne kaydedilir. Henüz kadastrosu tamamlanmamış bir tapulu arazi üzerinde yer alan kat mülkiyetine bağlı binanın bağımsız bölümleri ise kat mülkiyeti zabıt defterlerinde yer almaktadır. Kat mülkiyeti kurulduğu zaman, kat mülkiyetine tabi ana taşınmazın kayıtlı bulunduğu tapu kütüğü sayfasındaki mülkiyet hanesine “Bu gayrimenkulün mülkiyeti kat mülkiyetine çevrilmiştir.” ibaresi yazılarak (Kat Mülkiyeti Kanunu m. 13) bu sayfa işlemlere kapatılır. Çünkü bundan böyle ana taşınmazın her bağımsız bölümü için kat mülkiyeti kütüğündeki sayfalar üzerinde işlemler yapılacaktır.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
3
Tapu Sicili
Yevmiye Defteri Tapu kütüğünün ana unsurları arasında yer alan bir diğer defter yevmiye defteridir.
Taşınmaz üzerindeki ayni haklar sırasını yevmiye defterine kayıt tarihine göre alır.
Tapu sicili üzerinde herhangi bir işlem yapılabilmesi için, kanunlarda ve Tapu Sicili Tüzüğü’nde yazılı istisnalar dışında, yazılı istemde bulunulması şarttır (TST. m. 11). Tapu sicil müdürlüğüne gelen istemler, yevmiye defterine kaydedilir. Tapu kütüğüne tescil istemleri, isteyenin kimliği ve istemin konusu belirtilerek istem sırasına göre, derhâl yevmiye defterine yazılmalıdır (TMK. m. 1002/I). İstemler deftere kaydedilirken istemin tarihi, saat ve dakikası da yazılır. Böylece, tapu siciline kaydedilmiş hakların birbirlerine üstünlüğünü belirlemek mümkün olur. Çünkü Eşya Hukuku’nda kural olarak kıdeme öncelik ilkesine uyulur. Bu demektir ki, aynı eşya üzerinde birden fazla ayni hak bulunuyor ve bu haklar, sahiplerine verdikleri yetkiler bakımından birbiriyle çelişebiliyorsa, eşya üzerinde daha önce kurulmuş olan ayni hak sahibi sonra kurulmuş olan ayni hak sahiplerine tercih edilecektir. Kıdeme öncelik ilkesinin taşınmazlar bakımından uygulanabilmesi için, taşınmaz üzerindeki her ayni hakkın ne zaman kurulmuş olduğunun bilinmesi gerekir. Ayni haklar tapu siciline tescil ile kurulurlar; ancak tescilin etkisi, yevmiye defterine yapılan kayıt tarihinden itibaren başlar (TMK. m. 1022/II). Bu yüzden yevmiye defterinin tapu sicili sistemi bakımından çok önemli bir rol oynadığı söylenebilir.
Resmî Belgeler ve Planlar Tapu sicilinde işlem yapılabilmesi için, istemin dayanağı olan belgelerin sunulması zorunludur. Örneğin bir taşınmazın mülkiyetini başkasına geçirmek isteyen malik yazılı istem belgesinden başka, mülkiyeti bu kişiye geçirme borcunu doğuran borçlandırıcı işleme ait resmî senedi de sunmalıdır. Tapuda malik olarak ismi yazılı olan kişinin ölümü hâlinde, bu taşınmazın mirasçılar üzerine tescil edilebilmesi için mirasçılık belgesinin sunulması gerekir. Taşınmaz maliki ile kiracı arasında yapılmış kira sözleşmesi, kira hakkının şerh edilebilmesi için tapu sicil müdürlüğüne verilmelidir. Bir taşınmazın mülkiyetini mahkeme kararına dayalı olarak kazanan kişi, taşınmazın kendi adına tescilini isterken söz konusu mahkeme ilamını da vermelidir. Bu belgeler, tapu sicilinde yapılan işlemlerin dayanağını oluşturur. Bu yüzden özenle sıraya konulur ve saklanır (TMK. m. 1002/II). Çünkü tapu sicilinde yapılacak tescillerin geçerliliği, yani bu tescillere bağlı olarak ayni hak kazanılabilmesi ancak geçerli bir hukuki sebebin varlığına bağlıdır (TMK. m. 1024/II). Bu belgeler, söz konusu hukuki sebebi ispat etmeye yarar. Bir taşınmaz için tapu kütüğünde sayfa açılabilmesi için bu taşınmazın kadastrosunun yapılmış olması gerekir. Kadastro, taşınmazın sınırlarını ve yüz ölçümünü, yani matematiksel durumunu, konumunu ve hukuki durumunu, yani
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
4
Tapu Sicili üzerinde hak sahibi olan kişileri belirlemek amacıyla yapılan işlemdir. Her taşınmaz üzerinde yapılan kadastro çalışması çerçevesinde o taşınmazın sınırlarını ve ölçüsünü gösteren bir de plan hazırlanır (TMK. m. 1003). Taşınmazla ilgili ileride ortaya çıkabilecek sınır ve yüz ölçümü uyuşmazlıklarının önüne geçmek veya bu uyuşmazlıkları kolaylıkla çözmek için bu planlar büyük bir öneme sahiptir. İşte bu planlar da ilgili taşınmazın bağlı bulunduğu tapu sicil müdürlüklerinde saklanır.
Tapu Sicilinin Yardımcı Unsurları Tapu sicilinin yardımcı unsurları, taşınmazlar üzerindeki ayni haklara açıklık sağlamaya hizmet etmezler; ama yine de sistemin işleyişi açısından yararlı sicillerdir. Bunlar; mal sahipleri sicili, aziller sicili, düzeltmeler sicili, kamu orta malları sicili ve diğer defterlerdir.
Mal Sahipleri Sicili Taşınmaz mal maliklerinin adı, soyadı, ikametgâhı ve sahip olduğu taşınmaz malların adı, parsel ve sayfa numaraları ile mahalle veya köyleri mal sahipleri siciline yazılır. Maliklerin soyadının baş harfine göre, her harf için ayrı bir defter açılır (TST. m. 89). Böylece bir tapu sicil bölgesi içinde kimlerin taşınmaz mal sahibi olduğu belli olur. Belli bir kişiye ait taşınmazların tümünün tespiti gerektiğinde araştırmaya bu sicilden başlanabilir. Örneğin bir kişinin taşınmaz malları üzerine haciz konulacaksa, o kişinin mallarının var olup olmadığı, varsa bunların hangi sayfalarda yer aldığı böylece kolaylıkla belirlenebilir.
Aziller Sicili Tapu idaresinde yapılan hukuki işlemlerde, mal sahipleri çoğu zaman bir vekil aracılığıyla temsil edilirler. Malikin vaktiyle kendisine vekâlet vermiş olduğu kişiye, yani temsilcisine olan güveni sarsılmış olabilir. Malik böyle bir durumda vekilini azletmek yoluna gidecektir, yani vekâlet görevine son verecektir. Ne var ki vekâletten azledilen vekiller, ellerindeki vekâletnameyi onları azletmiş olan müvekkillerine (malike) geri vermemiş olabilirler. Bu vekâletnamede hâlen temsil yetkisine sahip göründükleri için, tapu idaresine bununla giderek malikin hiç de istemediği bir işlemi yapmaya kalkışmaları tehlikesi mevcuttur. Gerçi bu durumda yetkisiz temsil yüzünden yapılmış olan hukuki işlem geçersizdir; ama işlemin geçersiz olduğunu bilmeksizin vekille bu işlemi yapmış olan kişi bu durumdan zarar görecektir. Vekâletnameyi geri almada ihmali varsa malikin bu zararı tazmin etmesi de gerekebilir. Üstelik yapılan işlemin geçersiz, yani bu vekâletnameye dayalı olarak yapılan tescilin yolsuz olduğu tespit edilip yolsuz tescil düzeltilmeden evvel iyi niyetli bir üçüncü kişi bu tescile güvenerek taşınmaz üzerinde ayni hak kazanmaya yönelik bir işlem yaparsa, bu kişi korunacaktır. Bu durumdan yine zararlı çıkacak olan kişi maliktir.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
5
Tapu Sicili Vaktiyle birine kendisini tapu işlemlerinde temsil etmek üzere vekâletname vermiş olan malikler, vekillerini azlettiklerinde, azil belgesini tapu sicil müdürlüğüne bildirebilirler. Azil belgesi geldiğinde, müdür veya görevlendireceği memur tarafından üzerine, alındığı tarih, saat ve dakika hemen yazılarak, aziller siciline kaydedilir. Vekâletten aziller, vekâlet verenlerin soyadlarının baş harflerine göre, her harf için aziller sicilinde ayrılan bölüme yazılır (TST. m. 90). Böylece malik için yukarıda sözünü ettiğimiz tehlikenin önüne geçmek mümkün olur.
Düzeltmeler Sicili Tapu kütüğü üzerinde yapılmış olan tescil ve yazımlar bazen belgelere aykırı olabilir. Bu durumda bu tescil veya yazımın düzeltilmesi gerekir. Bu düzeltmenin yapılabilmesi için ilgililerin yazılı olurunun alınması ve yevmiye defterine kaydedilmesi gereklidir. Kütükte, yevmiye defterinde veya yardımcı sicillerde, belgesine aykırı olarak basit yazım hatası yapıldığının tespit edilmesi hâlinde, tapu sicil müdürü tarafından nedeni düzeltmeler sicilinde açıklanarak, resen düzeltme yapılır (TST. m. 85). İşte düzeltmeler sicili, yevmiye defterine yazılması gerekmeyen düzeltmelerin sebebinin kaydedildiği sicildir (TST. m. 91).
Kamu Orta Malları Sicili Özel mülkiyete tabi olmayan eşya, kural olarak, tapu kütüğüne kaydedilmez. Ancak mera, yaylak, kışlak gibi kamu orta malları için tutulan özel bir sicil mevcuttur. Kamu orta malları bu sicile kaydedilir ve hangi köy veya belediyeye tahsisli oldukları da bu sicillerde belirtilir (TST. m. 92).
Diğer Defterler Tapu dairelerinde ayrıca tablo-‐mahzen defteri, yazışma defteri ve idari sınırlar kayıt defteri de tutulur (TST. m. 93). Müdürlükte bulunan bütün kütük, zabıt defteri, yevmiye defteri ve resmî senet ciltleri ile yardımcı siciller, tablo-‐ mahzen defterine kaydedilir (TST. m. 94). Yevmiye defteri ve aziller siciline yazılan işlem ve belgeler dışında tapu dairesine gelen ve giden bütün yazılar ve istemler yazışma defterine kaydedilir (TST. m. 95). Yetkili mercilerce alınan idari sınırlarla ilgili kararlar ve köy sınırlarına ilişkin kararlar, idari sınırlar defterine yazılır (TST. m. 96).
TAPU SİCİLİNE EGEMEN OLAN İLKELER Açıklık İlkesi Tapu sicili herkese açık bir sicildir (TMK. m. 1020/I). Çünkü sicilin varlık sebebi, kişilerin taşınmaz eşya üzerindeki ayni haklarına açıklık kazandırmaktır. Bu amaçla tutulan bir sicilin kamuya açık olmaması zaten düşünülemez.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
6
Tapu Sicili İlgisini inanılır kılan herkes, tapu kütüğündeki ilgili sayfanın ve belgelerin tapu memuru önünde kendisine gösterilmesini veya bunların örneklerinin verilmesini isteyebilir (TMK. m. 1020/II). Tapu sicili kamuya açık olduğu için, kimse tapu sicilindeki bir kaydı bilmediğini ileri süremez (TMK. 1020/III). Yani sicilin kamuya açık olması, kişilerin iyi niyet iddialarını önleyici bir nitelik taşır. Ancak bu kuralın uygulanması tapu kütüğü ve kat mülkiyeti kütüğü ile sınırlıdır. Kişiler eğer taşınmazın niteliğine göre tapu kütüğünü veya kat mülkiyeti kütüğünü incelemişlerse, bu yeterlidir. Gerçi ilgisini inanılır kılan herkes, resmî belgeleri ve planları da incelemeye yetkilidir; ama bunları incelemek zorunda oldukları söylenemez. O hâlde, kütüğü incelemekle yetinmeyip resmî belgeleri de inceleseydi, kütükteki tescilin yolsuz olduğunu anlayabilecek durumda olan kişileri, sırf bu belgeleri incelemediler diye, kötü niyetli sayamayız.
Kütükte Her Taşınmaz İçin Bir Sayfa Açılması İlkesi Yukarıda tapu kütüğü hakkında açıklama yaparken de belirttiğimiz üzere, tapu kütüğünde ve kat mülkiyeti kütüğünde, her taşınmaz için ayrı bir sayfa açılır. Bu sayede herhangi bir taşınmaza ilişkin bilgilere kolaylıkla ulaşılması da mümkün olur. Eğer zabıt defterlerinde olduğu gibi, her taşınmaz için ayrı bir sayfa açılmamış olsaydı ve taşınmazlara ilişkin her işlem tarih sırasına göre deftere kaydedilseydi, bir taşınmazla ilgili her tür ayni hakkı, kuvvetlendirilmiş kişisel hakkı ve bunların sahiplerini bir bakışta anlamak mümkün olmazdı. Tapu kütüğünün bu kadar açık ve anlaşılabilir olması, az önce üzerinde durduğumuz açıklık ilkesinin de bir gereğidir ve kimsenin tapu sicilinde kayıtlı bir hususu bilmediğini ileri sürememesi kuralını da haklı gösterir (TMK. m. 1020/III). Bu kural zabıt defterleri bakımından bu kadar katı uygulanmaz. Ayni aleniyet usulüne göre tutulmayan bu defterlerde, belli bir taşınmaza ilişkin işlemler arasındaki bağlantı, işlemlerin yer aldığı sayfalar arasında kurulan geldi-‐gitti kayıtları yardımıyla kurulmaya çalışılmaktadır. İşte herhangi bir taşınmaza ilişkin herhangi bir işlemin zabıt defterinde yer almasına rağmen defterdeki geldi-‐gitti kayıtlarından anlaşılamadığı durumlar olabilir. Bu durumda ilgililer, defteri inceleseler de defterin hangi sayfasına bakmaları gerektiğini tespit edemeyebilirler. Bu yüzdendir ki zabıt defterleri bakımından, tapu sicilinde kayıtlı bir hususun bilinmediği pekâlâ ileri sürülebilir.
Tescile Bağlılık İlkesi Taşınmaz üzerinde ayni hakların kazanılması için, kural olarak, tescil şarttır (TMK. m. 1021). Nasıl taşınır eşya üzerinde ayni hak kazanmak için eşyanın zilyetliğini kazanmak zorunludur, taşınmazlar için de taşınmaza ilişkin tapu kütüğü sayfasında ilgili ayni hakkın sahibi olarak tescil edilmek zorunluluğu vardır. Çünkü
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
7
Tapu Sicili tapu sicili, taşınmaz üzerindeki ayni haklara açıklık kazandırmak için kurulmuş bir sistemdir. Kamuya açıklanmamış bir ayni haktan kural olarak söz edilemez. Çünkü böyle bir durum ayni hakların mutlak hak olma özelliği ile bağdaşmaz. Bu yüzden ayni hakkı kazanmanın yolu, tapu kütüğünde ilgili taşınmazın hakkı kazanacak olan kişi adına tescil edilmesidir. Kanunlar bazı istisnai durumlarda bir taşınmaz üzerinde tescilden önce de ayni hak kazanılmasına olanak tanır; ama bu durumlarda bile hakkı tescilden önce kazanmış olan kişinin yine de tapu kütüğünde taşınmazı adına tescil ettirmesi gerekir. Bu durumda hakkı kazandıran, yani kurucu tescilden değil de çoktan kazanılmış olan hakkı açıklayan, açıklayıcı tescilden söz edilir. Bu konuya ileride yeniden değineceğiz. Tescile bağlılık ilkesi, “tescil yapılmışsa ayni hak kazanılmıştır, tescil yapılmamışsa ayni hak kazanılmamıştır” şeklinde özetlenebilir.
Tescilin Sebebe Bağlılığı İlkesi Tescil, taşınmaz üzerinde ayni hakkın bir başkasına devredilmesi veya malikten başka bir kişinin de bu taşınmaz üzerinde bir ayni hak (sınırlı ayni hak) kazanmasına hizmet eder. Bu nedenle tescil bir tasarruf işlemidir. Bu tasarruf işleminin, yani tescilin temelinde bulunan borçlandırıcı işlem, tescilin hukuki sebebini oluşturur. Taşınmazlara ilişkin tasarruf işlemlerinin geçerliliği, geçerli bir borçlandırıcı işlemin varlığına bağlıdır. O hâlde, tescilin geçerliliğinin sebebe bağlı olduğunu söyleyebiliriz. Borçlandırıcı işlem geçerli, yani bağlayıcı değilse veya tescilin temelinde hiçbir borçlandırıcı işlem yer almıyorsa, o zaman yapılmış olan tescil, yolsuz bir tescildir (TMK. m. 1024/II). Böyle bir tescil, ayni hakkın kazanılmasını sağlamaz. Ancak, kamuyu yanıltan bir tescil oluştuğu için bunun ciddi sakıncaları olabilecektir. Bu yüzden bu yolsuzluğun bir an evvel düzeltilmesi gereklidir.
Güvenin Korunması İlkesi Tapu siciline yapılmış herhangi bir tescilin temelindeki hukuki sebep geçersiz olsa veya bu tescilin temelinde hiçbir hukuki sebep olmasa da, ortada bir tescil bulunmaktadır. Bu tescil yolsuz bir tescildir; ama tapu kütüğüne bakan kişilerin bu tescilin yolsuz olduğunu kütükten anlamaları mümkün değildir. Kişiler bunu başka bir yoldan da öğrenememişlerse, kütükteki tescilin doğru olduğuna inanmakta haklı olabilirler. Taşınmaz üzerinde ayni hak kazanmak için üzerine düşeni yapıp tapu kütüğünü incelemiş olan kişilerin, bu resmî sicile olan güvenlerinin korunması gerekir. Bu kişiler, tıpkı taşınır bir eşyanın emin sıfatıyla zilyedinden iyi niyetle ayni hak kazanan kişiler gibi korunma ihtiyacı içindedirler. Bu yüzden, tapu kütüğündeki tescile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya bir başka ayni hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur (TMK. m. 1023).
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
8
Tapu Sicili Tapu sicilindeki kaydın yolsuz olduğunu bilmeyen ve bilmesi de gerekmeyen üçüncü kişilerin ayni hak kazanımlarının korunması için, aradan belli bir süre geçmesi de gerekmez. Yalnız üçüncü kişinin bu taşınmaz üzerinde kazandığı hakkın bir ayni hak olması gerektiğine dikkat edilmelidir. Malike ait bir taşınmaz yolsuz bir tescil çerçevesinde bir başkası adına tescil edilmiş olsa ve bu kişi de taşınmazı iyi niyetli bir üçüncü kişiye kiralasa, bu hak kişisel bir hak olduğu için, üçüncü kişi konumundaki kiracının bu kazanımı korunmaz. Bu ilkeye ilişkin açıklamalarımızı tamamlamadan önce üçüncü kişi kavramına da açıklık getirmeliyiz. Taşınmaz yolsuz tescilden önce malik adına tescillidir. Yolsuz tescil ile taşınmaz kendi üzerine tescil edilmiş olan, ama taşınmaz üzerinde hak kazanamamış olan kişiye ise yolsuz tescil sahibi deriz. Üçüncü kişi gerçek malik ve yolsuz tescil sahibi olan kişinin dışında kalan herhangi bir kişi olabilir. Üçüncü kişinin yolsuz tescile olan güveni anında korunur. Yani taşınmaz üzerindeki herhangi bir ayni hak, yolsuz tescil sahibinin istemi üzerine üçüncü kişinin adına tescil edildiği an, bu üçüncü kişi, bu ayni hakkı geçerli olarak kazanmış olur.
Öyle bazı olaylar olabilir ki, tapu sicilinde yapılan tescil işleminin yolsuz olduğunu, yolsuz tescil sahibinin kendisi bile bilmiyor olabilir. Kişinin bu bilgisizliği hoş görülebilen bir bilgisizlik de olabilir. O zaman yolsuz tescil sahibinin iyi niyetinden söz etmek gerekir. Yolsuz tescil sahibinin iyi niyetli olması tescili hemen geçerli hâle getirmez; ama bu kişi davasız ve aralıksız on yıl boyunca bu iyi niyetini koruyabilirse, artık tescil geçerli hâle gelir (TMK. m. 712). Bu duruma olağan kazandırıcı zaman aşımı yoluyla mülkiyetin kazanılması denilmektedir. Ancak görüldüğü gibi, yolsuz tescil sahibinin iyi niyeti ancak on yılın sonunda korunmaktadır. Bu durum da sahibinin elinden rızası dışında çıkmış bir taşınır eşyayı iyi niyetle edinen kişiye karşı, eşyanın sahibinin elinden çıkmasından itibaren beş yıl geçtikten sonra taşınır davasının açılamayacak olmasına benzemektedir. Çünkü bu kişinin iyi niyetli olması beş yıl dolmadan önce kazanımının korunmasına yetmemektedir.
Devletin Sorumluluğu İlkesi
Tapu sicili, taşınmaz mal üzerindeki hakların durumlarını göstermek üzere Devletin sorumluluğu altında tescil ve açıklık ilkesine göre tutulan bir sicildir (TST. m. 4). Devlet, taşınmazlar üzerindeki ayni haklara açıklık kazandırmak için gerekli sistemi kurmayı üstlenmiştir. Kurduğu bu sistemi tescil ve açıklık ilkesine bağlamıştır. Taşınmaz üzerinde ayni hak kazanmak için tescil şarttır. Tescilin geçerliliği de hukuki bir sebebin varlığına ve geçerliliğine bağlıdır. Tapu sicil sistemini kurmuş olan devlet, yolsuz tescillerin oluşumunu engellemek için gereken önlemleri de almak zorundadır. Bu yüzdendir ki, tescil, tasarrufa konu olan taşınmazın malikinin yazılı istemi üzerine yapılır (TMK. m. 1013/I); tescil işleminin yapılabilmesi, istemde bulunanın tasarruf yetkisini ve hukuki sebebi belgelemiş olmasına bağlıdır (TMK. m. 1015/I). Fakat tüm bu kurallara uygun hareket edilse de
Tapu siciline egemen olan ilkeler şunlardır: 1-‐ Açıklık 2-‐ Kütükte her taşınmaz için bir sayfa açılması 3-‐ Tescile bağlılık 4-‐ Tescilin sebebe bağlılığı 5-‐ Güvenin korunması 6-‐ Devletin sorumluluğu
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
9
Tapu Sicili zaman zaman yolsuz tesciller oluşabilmektedir. Bu durum bazen tescili yapan tapu memurunun kusurundan kaynaklanır, bazen tapu memurunun dâhi bir kusuru bulunmayabilir. Her hâlükârda, böyle bir yolsuz tescilin ortaya çıkmasında devletin bir kusurunun bulunduğu söylenemez. Ne var ki, tapu sicili açıklık ilkesine göre tutulmakta ve bu yüzden herkes tarafından incelenebilmektedir. Hatta sicili incelememiş olanlar iyi niyet iddiasında bulunamayacakları için sicili incelemek zorunda kalırlar. Bu kişiler sicilde gördükleri tescilin yolsuz olduğunu anlayabilecek durumda değillerse, iyi niyetleri korunur. Bu yüzden bu kişilerin yolsuz tescil yüzünden bir zarar gördükleri söylenemez. Tüm bu söylediklerimiz, şimdiye kadar açıklanan ilkelerin de birer özetidir. İşte yolsuz tescile güvenen iyi niyetli üçüncü kişiyi koruyan bu sistemin, gerçek maliki zarara uğrattığı pekâlâ söylenebilir. Eğer tapu sicilinde yolsuz bir tescil oluşmasaydı, bu tescile güvenen üçüncü bir kişi ortaya çıkamayacaktı ve onun korunması söz konusu olmayacaktı. Oysa yolsuz tescil oluştuğu ve buna bağlı olarak iyi niyetli bir üçüncü kişi korunduğu için gerçek malik zarar görmüş oldu. Gerçek malik uğradığı bu zararının tazminini devletten isteyebilecektir (TMK. m. 1007/I). Devletin bu zarardan sorumluluğu bir kusursuz sorumluluk hâlidir. Yeter ki, ortaya çıkan zararın sicilin yolsuz tutulmasından doğmuş olduğu, yani sicilin yolsuz tutulması ile ortaya çıkan zarar arasında uygun nedensellik bağının bulunduğu söylenebilsin. Eğer bu zararın doğmasında tapu memurlarının bir kusuru bulunmaktaysa, zararı ödemiş olan Devlet, bu memurlara rücu eder (TMK. 1007/II); yani ödemiş olduğu tazminatı tapu memurundan ister.
TAŞINMAZLARIN TAPU SİCİLİNE GEÇİRİLMESİ Herhangi bir taşınmazla ilgili olarak tapu sicilinde yapılacak ilk işlem bu taşınmaz için tapu kütüğünde bir sayfa açılmasıdır. Bu da kural olarak bu taşınmaza ilişkin kadastro çalışmasının tamamlanmış olmasını gerektirir. İstisnai olarak olağanüstü kazandırıcı zaman aşımı yoluyla kazanılmış bir taşınmaz üzerinde kadastro çalışması henüz tamamlanmamış olsa da taşınmaz malik adına tapuya tescil edilir; ama bu durumda yapılacak tescil, henüz kadastro çalışması tamamlanmadığı için tapu kütüğü üzerinde değil zabıt defteri üzerinde gerçekleştirilir. Yine de hatırlatalım ki, ülkemizde kadastro çalışmaları tamamlanmak üzere olduğu için bu söylenenlerin artık büyük bir önemi kalmamıştır. Taşınmazların tapuya geçirilmesi bakımından üzerinde konuşulması gereken iki konu vardır. Bunlardan birincisi nelerin tapu siciline taşınmaz olarak tescil edilebileceği, nelerin ise edilemeyeceğidir. İkincisi ise kadastro çalışmaları çerçevesinde bir taşınmazın belli bir kişi lehine tespit edilebilmesi için hangi koşulların sağlanması gerektiğidir. Ülkemizde kadastro çalışmalarının neredeyse tamamlandığını ifade ettikten sonra bu koşulların açıklanması gerektiğinin
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
10
Tapu Sicili söylenmesi bir çelişki gibi görülebilir; ama aslında ortada bir çelişki yoktur. Çünkü bu çalışmalar tamamlandıktan sonra, söz konusu koşullar sağlanmaksızın, yani hatalı bir tespit yapılmışsa, gerçek hak sahiplerinin bu hatalı tespitlere ve bunlara dayalı olarak oluşturulan tapu kayıtlarına karşı dava açma hakları olacaktır. Bu davalar kadastro çalışmalarının tamamlanmasından sonra da uzunca bir süre mahkemeleri meşgul edebileceğinden bu koşulların bir süre daha incelenmesinde yarar bulunmaktadır.
Tapu Siciline Tescil Edilebilen ve Tescil Edilemeyen Taşınmazlar Türk Medeni Kanunu’nun 998. maddesinde nelerin tapu siciline taşınmaz olarak kaydedileceği hükme bağlanmıştır. Buna göre; arazi, taşınmazlar üzerindeki bağımsız ve sürekli haklar, kat mülkiyetine konu olan bağımsız bölümler tapu siciline taşınmaz olarak kaydedilir.
Taşınmaz üzerindeki bir sınırlı ayni hakkın bağımsız ve sürekli olması demek, üzerinde tasarruf edilmesinin yasaklanmamış veya izne bağlanmamış olması ve de en az otuz yıllık süre için kurulmuş olması demektir.
Arazi sınırları belli yeryüzü parçasıdır. Taşınmaz denilince, teknik anlamda taşınmaz eşya tanımına uygun olarak akla ilk gelecek eşya da arazidir. Burada bir hususa dikkat çekmek gerekir. Arazi üzerinde yer alan binalar, arazinin bütünleyici parçasıdır. Bu demektir ki, hiçbir bina, üzerinde bulunduğu araziden bağımsız olarak başlı başına bir eşya olarak değerlendirilemez. Gerçi bir binayı da niteliğine zarar vermeksizin bir yerden başka bir yere taşımak mümkün değildir; ama binalar üzerinde bulundukları arazinin bütünleyici parçası sayıldıklarından bağımsız bir eşya olarak nitelendirilemezler; o hâlde taşınmaz eşya olarak da değerlendirilemezler. Bu yüzden tapu siciline kaydedilebilecek taşınmazlar arasında da sayılmamışlardır. Ne var ki, binalar üzerinde bulundukları araziye ciddi anlamda değer katar. Bu yüzden söz konusu araziye ait tapu sayfasında, arazinin niteliği açıklanırken, örneğin tarla mı, bağ mı, bahçe mi, yoksa arsa mı olduğu kaydedilirken, üzerinde bina bulunmaktaysa bu da belli edilir. Örneğin “arazinin üzerinde üç katlı betonarme bina bulunmaktadır” şeklinde bir ibare yazılabilir; ancak bu üç katlı betonarme bina için kesinlikle tapuda ayrı bir sayfa açılmaz. Arazi üzerindeki bağımsız ve sürekli ayni haklar da tapu siciline ayrı bir taşınmaz olarak kaydedilebilir. Burada, arazi üzerindeki bir ayni hakkın bağımsız ve sürekli olmasından ne anlaşılması gerektiğinin açıklanması gerekmektedir. Açıklamamamızı arazi üzerindeki üst hakkı örneğine ilişkin olarak yapabiliriz. Bir arazi maliki bir başka kişiye arazisi üzerinde bir bina yapma yetkisi verebilir. Bu arazi üzerinde bina yapma yetkisini bu kişiye sağlayan sınırlı ayni hakka üst hakkı diyoruz. Üst hakkı sahibi, bu hakkı çerçevesinde başkasının arazisi üzerine bina yapabilir ve bu hak süresince bu binanın da maliki olarak kalır. Bu durum, yukarıda sözünü ettiğimiz arazi üzerindeki binanın arazinin bütünleyici parçası sayılacağı kuralının da bir istisnasını oluşturur. Gerçekten o kurala göre, arazi üzerindeki bina, araziden ayrı bir eşya olarak nitelendirilemeyeceği için arazinin maliki her kim ise, üzerindeki binanın da maliki ancak o kişi olabilir. Oysa arazi maliki arazisi üzerinde bir kişiye üst hakkı tanımışsa ve üst hakkı sahibi de bu arazi üzerinde bir bina
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
11
Tapu Sicili
Arazi, taşınmaz üzerindeki bağımsız ve sürekli ayni haklar ile kat mülkiyetinde bağımsız bölümler, tapu siciline taşınmaz olarak kaydedilebilirler; ancak özel mülkiyete konu olmayan taşınmazlar kural olarak tapu siciline tescil edilemezler.
yapmışsa, bu hak devam ettiği sürece bu binanın maliki üst hakkı sahibi olur, arazinin maliki ise sadece arazi maliki olarak kalır. Bu süre zarfında üst hakkı sahibinin bu binayı başkalarına devretmek, bu binayı teminat göstererek kredi almak, bu binayı kiraya vermek gibi ihtiyaçları olabilir. Eğer arazi maliki arazisi üzerinde bu kişiye üst hakkı tanırken, bu hakkını başkalarına devretmesini yasaklamamışsa, üst hakkı sahibi bu işlemleri yapabilecektir. Çünkü kişinin bu binaya sahip olması üst hakkına sahip olmasından kaynaklanmaktadır. O hâlde bu binayı başkalarına devredebilmek veya üzerinde rehin hakkı kurmak ancak üst hakkını devredebilmek veya üzerinde rehin hakkı kurabilmekle mümkün olur. Eğer üst hakkı sahibinin bu hakkı üzerinde tasarruf işlemlerinde bulunması mümkünse bu hak, bağımsız bir üst hakkı olarak nitelendirilir. Çünkü üst hakkı sahibinin kişiliğine bağlanmamıştır, üst hakkı sahibinin değişmesi olanağı sağlanmıştır. Eğer, üst hakkı sahibinin hakkı üzerinde tasarrufta bulunması kısıtlanmış veya izne tabi tutulmuş olsaydı, bağımsız olduğundan söz edilemezdi (TST. m. 10/I). Ne var ki bir üst hakkının bağımsız olması, onun tapuda ayrı bir taşınmaz olarak kaydedilebilmesi için yeterli değildir. Bu hakkın sürekli bir hak niteliğini taşıması da gerekir. Bu da üst hakkının en az otuz yıllık bir süre için kurulmuş olması demektir. Hemen belirtelim ki, üst hakkı yüz yıllık bir süre için bile kurulabilir. Hatta bu yüz yıllık sürenin dörtte üçü tamamlandıktan sonra bir yüz yıllığına daha bu hakkın uzatılması da söz konusu olabilir. Böylece bir üst hakkının bağımsız ve sürekli olması söz konusuysa, üzerinde üst hakkı tanınmış olan arazinin sayfasından başka tapu kütüğünde ayrı bir sayfa daha açılabilir ve bu üst hakkı o sayfada taşınmaz olarak kaydedilir. Böylece bu üst hakkı üçüncü kişilere devrolunabilir, mirasçılara geçebilir ve üzerinde her türlü ayni ve kişisel hak kurulabilir (TST. m. 10/II). Türk Medeni Kanunu’nun 998. maddesinin üçüncü bendine göre, kat mülkiyetine konu olan bağımsız bölümler de tapu siciline taşınmaz olarak kaydedilebilir. Kat mülkiyetine konu olan bağımsız bölümlerden kastımız, kat mülkiyetine çevrilmiş bir ana taşınmazın ayrı ayrı ve başlı başına kullanılmaya elverişli, Kat Mülkiyeti Kanunu hükümlerine göre bağımsız mülkiyete konu olan daire, dükkân gibi bölümleridir (Kat Mülkiyeti Kanunu m. 2.a). Özel mülkiyete tabi olmayan ve kamunun yararlanmasına ayrılan taşınmazlar ise, bunlara ilişkin tescili gerekli bir ayni hakkın kurulması söz konusu olmadıkça kütüğe kaydolunmaz. Tapuya kayıtlı bir taşınmaz, kayda tabi olmayan bir taşınmaza dönüşürse, tapu sicilinden çıkarılır (TMK. m. 999). Ancak daha önce de söylediğimiz gibi, kamu ortak malları tapu kütüğüne kaydedilmeseler de tapu sicilinin yardımcı unsurları arasında yer alan kamu ortak malları siciline yazılırlar (TST. m. 92). Ancak Kadastro Kanunu’nun 16. maddesinin A bendine göre, “kamu hizmetinde kullanılan, bütçelerinden ayrılan ödenek veya yardımlarla yapılan resmî bina ve tesisler (hükûmet, belediye, karakol, okul binaları, köy odası, hastane veya diğer sağlık tesisleri, kütüphane, kitaplık, namazgâh, cami, genel mezarlık, çeşme, kuyular, yunak ile kapanmış olan yollar, meydanlar, pazar yerleri, parklar ve
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
12
Tapu Sicili bahçeler ve boşluklar ve benzeri hizmet malları) kayıt, belge ve özel kanunlarına göre hazine, kamu kurum ve kuruluşları, il, belediye, köy veya mahallî idare birlikleri tüzel kişiliği adlarına tespit olunur” ve bu tespitler çerçevesinde tapu kütüğüne tescil edilirler.
Kadastro Çalışmaları Çerçevesinde Taşınmaz Maliklerinin Tespit Edilmesi Kadastro çalışmaları, ülkedeki tüm taşınmazların matematiksel ve hukuki durumlarını belirlemek üzere yapılır. Hukuki durumu belirlemekten kasıt, taşınmaz üzerinde kimlerin ayni hak sahibi olduğunu belirlemektir. Tapu kütükleri de ancak bu çalışmalar sonunda belirlenen hak sahipleri esas alınarak oluşturulabilir. Bu çalışmalar başlamadan önce ülkemizdeki taşınmazların büyük bir kısmı zaten tapusuzdu; bir kısmı da tapuluydu, ama bu taşınmazlara ilişkin kayıtlar zabıt defterlerinde yer alıyordu. Tapusuz bir taşınmaz üzerindeki ayni hakları açıklığa kavuşturmak için hiçbir olanak yok iken, zabıt defterlerinde kayıtlı taşınmazlar bakımından da bu açıklığın sağlanması pek kolay değildi. Bu yüzden ülkedeki tüm taşınmazların kadastro çalışmalarına konu edilmesi gerekliydi. Bu çalışmalar çerçevesinde uyulması gereken esasları belirlemek üzere değişik zamanlarda çeşitli kanunlar yürürlüğe konulmuş olsa da 1987 yılından beri yürürlükte olan kanun 3402 sayılı Kadastro Kanunu’dur (Bundan sonraki açıklamalarımızda bu Kanun’u, “KK.” kısaltması ile göstereceğiz). Kadastro Kanunu’nun 13. maddesinde tapulu taşınmazların, 14. maddesinde de tapusuz taşınmazların kadastrosu yapılırken hak sahiplerinin neye göre belirleneceği hükme bağlanmıştır. Kadastro Kanunu’nun 17. maddesinde ihya edilmiş olan taşınmazların hangi koşullarda zilyetleri adına tespit edilebileceği düzenlenmektedir. Kadastro Kanunu’nun 18. maddesinde ise hazine adına tespit edilebilecek taşınmazlar ile kazandırıcı zaman aşımı yoluyla edinilmesi mümkün olmayan taşınmazların hangileri olduğu hükme bağlanmıştır. Şimdi bu hükümlere biraz daha yakından eğileceğiz. Kadastro Kanunu’nun 13. maddesine göre, tapuda, yani zabıt defterinde kayıtlı bir taşınmaz mal, kadastro çalışmaları sırasında, kayıt sahibinin, yani bu kayda göre malik olarak gözüken kişinin veya mirasçılarının zilyetliğinde bulunuyorsa kayıt sahibi adına tespit edilir. Kayıt sahibi ölmüşse tespit, mirasçılarının adına, mirasçılarının kim oldukları bilinmiyorsa ölü olduğu da yazılmak suretiyle yine kayıt sahibi adına yapılır. Kadastro çalışmaları sırasında, taşınmaza kayıt sahibi veya mirasçılarından başkası zilyet bulunuyorsa, kayıt sahibi veya mirasçılarının kadastro teknisyeni huzurunda onay vermesi hâlinde, tespit zilyet adına yapılır (KK. m. 13/I. B, a). Kayıt sahibi veya mirasçıları, kadastro teknisyeni huzurunda zilyet lehine tespite onay vermese bile, eğer bu kişiler vaktiyle noter huzurunda onay vermişler veya
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
13
Tapu Sicili taşınmazın noterde düzenlenmiş bir senetle zilyede satışını vaat etmişlerse, bu da teknisyen huzurunda açıklanmış olan onayla aynı sonucu doğurur, yani taşınmaz zilyedi lehine tespit edilir (KK. m. 13/II). Ortada böyle bir onay bile bulunmadığı durumlarda taşınmazın yine de zilyet lehine tespit edilebilmesi için iki ayrı olanak daha vardır. Bunlardan biri, zilyedin taşınmaz malı, kayıt malikinden veya mirasçılarından veya bunların temsilcilerinden tapu dışı bir yolla edindiğini herhangi bir delil ile ispat etmesi ve ayrıca çekişmesiz ve aralıksız en az on yıldan beri taşınmaz üzerinde malik sıfatıyla zilyetliğini sürdürüyor olmasıdır (KK. m. 13/I. B, b). Diğer olanak, kayıt sahibinin yirmi yıl önce gaipliğine hüküm verilmiş olması veya tapu sicilinden malikin kim olduğunun anlaşılamaması hâli için geçerlidir. Böyle bir durumda onay verecek veya taşınmazı vaktiyle zilyede tapu dışı bir yolla devretmiş olabilecek bir kişiden söz edilemez. Bu yüzden kanun koyucu zilyet lehine tespit yapabilmek için daha farklı bir koşul öngörmüştür. Bu da taşınmaza çekişmesiz ve aralıksız yirmi yıldır malik sıfatıyla zilyet bulunması koşuludur (KK. m. 13/I. B. c). Tapusuz bir taşınmazın kadastro tespitini zilyedi lehine yapabilmek için taşınmazın yüz ölçümüne göre farklı koşulların sağlanması gerekir. Eğer bir kadastro çalışma alanı içinde bulunan ve toplam yüz ölçümü sulu toprakta kırk dönümü, kuru toprakta yüz dönümü geçmeyen bir araziden söz ediliyorsa, bu taşınmaz çekişmesiz ve aralıksız yirmi yıldan beri malik sıfatıyla zilyedi olduğunu her türlü delille kanıtlayabilen kişinin adına tespit edilebilir. Ancak arazi yukarıda sözünü ettiğimiz sınırlardan daha geniş ise, bu sınırları aşan kısmın yine de zilyet lehine tespit edilebilmesi için çekişmesiz ve aralıksız yirmi yıllık zilyetliğin belli bazı belgeler gösterilmek suretiyle ispatlanması gerekir. Kadastro Kanunu’nun 17. maddesi ihya edilen arazinin kimin adına tespit edileceğini hükme bağlamaktadır. Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve kamu hizmetine tahsis edilmeyen bir arazi, masraf yapılarak ve emek verilerek imar ve ihya edilmiş ise, Kadastro Kanunu’nun 14. maddesindeki koşullar da sağlandığı takdirde, imar ve ihya edenler veya halefleri adına tespit edilir. Bu kişilerin halefleri demek, taşınmazı bu kişilerden hukuki işlemle devralanlar veya bu kişilerin mirasçıları demektir. Ancak bir arazinin bu şekilde ihya yoluyla kazanılabilmesi için orman sayılmaması ve il, ilçe ve kasabaların imar planlarının da kapsamı dışında kalması gerekir. İhya yoluyla edinmeye elverişli bir taşınmazı ihya edenler veya halefleri, eğer 14. maddedeki koşulları sağlayamamışlarsa, bu taşınmaz hazine adına tespit edilir. Bu açıkladığımız maddeler çerçevesinde kimse lehine tespit edilemeyen; ama tescile tabi bulunan taşınmaz mallar ile tarım alanına dönüştürülmesi veya ekonomik yarar sağlanması mümkün olan yerler hazine adına tespit olunur (KK. m. 18/I).
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
14
Tapu Sicili Kadastro Kanunu’nun 13. maddesinde tapulu bir taşınmazın malikinin yirmi yıl önce gaipliğine hüküm verilmiş olması ya da malikin kim olduğunun tapu sicilinden anlaşılamaması hâlinde, taşınmazın, yirmi yıllık çekişmesiz aralıksız malik sıfatıyla zilyetliğini kanıtlayan kişi adına tespit edileceğini ifade ettik. Böylece kişi yirmi yılın sonunda taşınmazın mülkiyetini kazanmaktadır. Bu bir çeşit kazandırıcı zaman aşımı yoluyla mülkiyet kazanılması durumudur. Kadastro Kanunu’nun 14. ve 17. maddelerinde de aynı durum tapusuz taşınmazlar ve ihya edilen taşınmazlar için söz konusudur. Ancak ülkedeki her taşınmazın bu şekilde kazandırıcı zaman aşımı yoluyla kazanıma elverişli olmadığını da belirtmek gerekir. Kadastro Kanunu’nun 18. maddesinin ikinci fıkrasına göre; orta malları, hizmet malları, ormanlar ve devletin hüküm ve tasarrufu altında olup da bir kamu hizmetine tahsis edilen yerler ile kanunları uyarınca devlete kalan taşınmaz mallar, tapuda kayıtlı olsun olmasın kazandırıcı zaman aşımı yoluyla kazanılamazlar. Kadastro çalışmaları sırasında yukarıda yaptığımız açıklamalara uygun hareket edilmeyip taşınmaz, gerçek hak sahibi olan kişiden bir başkası üzerine tespit edilmiş olabilir. Bu durumda gerçek hak sahiplerinin bu duruma itiraz etmesi mümkündür. Böyle bir itiraz Kanun’da hak düşürücü bir süreye de bağlanmıştır. Şöyle ki kadastro çalışmaları tamamlandıktan sonra, hazırlanmış olan tutanaklar askıya çıkarılarak ilan edilir. Bu tutanaklar otuz gün boyunca askıda kalır. İlgililer bu otuz gün içinde tutanakları inceleyip haksızlığa uğradıklarını düşünürlerse, aynı süre içinde kadastro mahkemesine söz konusu tutanağın iptali için dava açabilirler. Bu süre içinde hakkında dava açılmamış olan tutanaklar kesinleşir ve taşınmazlar bu tutanaktaki tespitler çerçevesinde tapu kütüğüne geçirilir. Yani bu tutanakta taşınmaz kimin lehine tespit edilmiş ise taşınmaz tapu kütüğünde o kişinin adına tescil edilir. Süresi içinde kadastro mahkemesinde dava açmamış olan ilgililerin tutanakların kesinleşmesinden itibaren on yıl içinde genel mahkemelerde bu tutanakların iptali ve bunlara dayalı olarak oluşturulmuş tapu kayıtlarının düzeltilmesi için dava açma hakkı bulunmaktadır (KK. m. 12). Ülkemizde kadastro çalışmaları tamamlanmak üzere olduğu hâlde, taşınmazların hak sahiplerinin belirlenmesine ilişkin esasların üzerinde durma sebebimiz işte açılabilecek olan bu davaların süresinin henüz tamamen dolmamış ve açılan davaların da sonuçlandırılmasının daha uzunca bir zaman alabilecek olmasıdır. Çünkü bu davalarda yukarıda sözünü ettiğimiz koşullara uygun birer tespitin yapılıp yapılmadığı araştırılacaktır. Tapu sicili işlemleri, tescil, şerh, beyan, değişiklik, terkin ve düzeltmedir.
TAPU SİCİLİ İŞLEMLERİ Yukarıda, herhangi bir taşınmazla ilgili olarak tapu sicilinde yapılacak ilk işlemin bu taşınmaz için tapu kütüğünde bir sayfa açılması olduğunu ifade etmiştik; ama tapu sicili işlemleri denildiğinde kastedilen işlemler, taşınmazın tapuya geçirilmesinden sonra yapılan işlemlerdir. Bunların en başında tescil işlemi gelir.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
15
Tapu Sicili Çünkü ayni hakların kazanılması ve devredilmesi tescil işlemi ile olur. Tapu sicili de taşınmaz eşya üzerindeki ayni haklara açıklık sağlamak için kurulmuş olduğuna göre, en önemli tapu sicil işlemi olarak tescilden söz edilmesi çok doğaldır. Tapu sicilinde yapılan diğer işlemler şerh, beyan, değişiklik, terkin ve düzeltmedir. Şimdi tüm bu işlemleri daha yakından inceleyeceğiz.
Tescil Taşınmaz mülkiyetinin kazanılması tescil ile olur (TMK. m. 705/I). O hâlde taşınmaz üzerinde mülkiyet hakkının devri amacıyla, hakkı kazanacak olan kişinin adının, tapu kütüğünde mülkiyet sütununa yazılması bir tescil işlemidir. Ancak tescil sadece mülkiyet hakkının kazanılmasına hizmet etmez. Taşınmaza ilişkin tüm ayni hakların kurulması ve devredilmesi için yapılan işleme tescil denilir. O hâlde malik, taşınmazı üzerinde bir kişiye rehin hakkı veya intifa hakkı tanımak istediğinde, yine taşınmaza ilişkin tapu kütüğü sayfasında bu kişinin adının, taşınmaz rehinleri için ayrılan kısma veya irtifaklar sütununa rehin hakkı sahibi veya irtifak hakkı sahibi olarak yazılması da birer tescil işlemidir. Nitekim Türk Medeni Kanun’un 1008. maddesinde, taşınmaza ilişkin mülkiyet, irtifak hakları ve taşınmaz yükü ile rehin haklarının tescil edileceği hükme bağlanmıştır. Tescil işlemi iki türlüdür. Ayni hakları kazandıran tescile kurucu tescil adı verilir; ama bir de açıklayıcı tescil vardır. Taşınmaz üzerindeki ayni hakların kazanılması için kural olarak bu hakkın, hakkı kazanacak kişi adına tapu kütüğüne tescil edilmesi şart olsa da, kanunlarda öngörülen bazı istisnai hâllerde, ayni haklar tapu kütüğüne bir tescil yapılmaksızın da kazanılabilir. Bunun şimdiye dek üzerinde durmuş olduğumuz bir örneği, ayni hakların miras yoluyla kazanılmasıdır. Mirasçılar, miras bırakanın ölümü ile miras bırakanın ayni haklarını doğrudan doğruya kazanırlar (TMK. m. 599). Ölümünden önce miras bırakana ait olup artık mirasçıların mülkiyetine geçmiş olan taşınmazlara ilişkin tapu sayfasında hâlen malikin adının yazılı olması bu durumu değiştirmez. Mirasçılar, taşınmazı tescilsiz olarak kazanmışlardır. Elbette ki, onlar da tapu idaresine giderek, tapu kütüğünde bundan böyle kendi adlarının yazılı olması için tescil isteminde bulunabilirler. Bu durumda yapılacak tescil ise kurucu bir tescil değil, sadece açıklayıcı bir tescildir. Çünkü bu tescil taşınmaz üzerinde mirasçıların ayni hakkı kazanmalarına hizmet etmez. Mirasçılar ayni hakkı çoktan kazanmışlardır. Ne var ki, tapuda adlarına bir tescil olmadığı sürece haklarının varlığı başkalarınca bilinememektedir. Oysa ayni haklarımızın üçüncü kişilerce anlaşılabilir olması zorunludur. İşte taşınmazı tescilsiz olarak kazanmış olan mirasçılar adına yapılan tescil, onların taşınmaz eşya üzerindeki ayni haklarına açıklık kazandırmaya hizmet eder. Bu yüzden bu tescile açıklayıcı tescil denilmektedir. Açıklayıcı tescile, taşınmaz üzerindeki ayni hakların tescilsiz kazanılmış olduğu hâllerde gerek olur. Bu hâllerin bir kısmı Türk Medeni Kanunu’nda sayılmıştır. Bunlar; miras, mahkeme kararı, cebrî icra ve işgaldir (TMK. m. 705/II). Başka bazı kanunlarda öngörülmüş istisnalar da vardır. Bu hâllerin
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
16
Tapu Sicili hepsinde de taşınmaz mülkiyeti kurucu bir tescile gerek olmaksızın kazanılır; ama mülkiyeti bu yolla kazanan kişilerin açıklayıcı tescili bir an evvel yaptırmasında da yarar vardır. Çünkü taşınmaz, taşınmazı tescilsiz kazanan kişinin mülkiyetine geçmiş olsa da, tapuda hâlen eski malikin adı yazılıdır. Örneğin mahkeme kararına dayalı olarak bir taşınmazı kazanan kişi açıklayıcı tescili yaptırmayı ihmal edecek olursa, artık eski malik durumunda olan; ama bu durumu tapu kütüğünden anlaşılamayan kişinin taşınmazı iyi niyetli bir üçüncü kişiye devretmesi tehlikesi bulunmaktadır. Taşınmazı miras yoluyla tescilsiz olarak kazanmış olan kişiler için böyle bir tehlike yoktur. Çünkü tapu kütüğünde ismi yazılı olan malik çoktan ölmüştür. Ancak bu kişiler de taşınmazı kendi adlarına tescil ettirmedikleri sürece taşınmaz üzerinde hiçbir tasarruf işleminde bulunamazlar. Örneğin taşınmazı ipotek ettirmek veya bir başkasına devretmek isteseler, tapuda malik olarak görünmedikleri için bu işlemleri yapma yetkileri olmaz. Bu yüzden taşınmazı tescilsiz kazanan kişilerin de taşınmaz üzerinde tasarruf işlemleri yapabilmek için açıklayıcı tescil yaptırmaları gerekmektedir (705/II). Tescil, tasarrufa konu olan taşınmaz malikinin yazılı beyanı üzerine yapılır (TMK. m. 1013/I). Buna tescil istemi de denilir. Eğer taşınmazı edinen kimse, kanun hükmüne, kesinleşmiş mahkeme kararına veya buna eşdeğer bir belgeye dayanıyorsa, böyle bir beyana gerek yoktur (TMK. m. 1010/II). Bunlar taşınmazı tescilsiz kazanmış olan, yani açıklayıcı tescil yaptırmak isteyen kişilerdir. Bu kişilerin taşınmazı tescilsiz olarak kazandıklarını belgelendirmeleri yeterlidir (TMK. m. 1010/III). Örneğin mirasçılar, mirasçılık belgesini tapu idaresine sunarak açıklayıcı tescili sağlayabilirler. Tescilin yapılabilmesi için istemde bulunanın tasarruf yetkisini ve hukuki sebebi belgelemesi gerekir (TMK. m. 1015/I). Tescil bir tasarruf işlemi olduğuna göre, istemde bulunan kişinin tasarruf yetkisine sahip olmasının neden arandığı kolaylıkla anlaşılabilir. İstemde bulunan kimse, kendisinin sicilde hak sahibi görünen kişi veya bu kişinin yetkili temsilcisi olduğunu ispat etmek suretiyle tasarruf yetkisini belgelemiş olur (TMK. m. 1015/II). Tescilin geçerliliği hukuki bir sebebe bağlı olduğuna göre, tescilin yapılabilmesi için hukuki sebebin de belgelenmesi zorunludur. Hukuki sebebin belgelenmesi, bu sebebin geçerliliği için gerekli şekle uyulduğunun ispatı ile olur (TMK. m. 1015/III). Örneğin taşınmazını bir başkasına devretmek için bu kişi adına tescil yapılması isteminde bulunan malik, alıcıyla arasındaki satış sözleşmesini ibraz etmek zorundadır ki bu sözleşmenin geçerliliği de resmî şekilde yapılmış olmasına bağlıdır. Hatta bu sözleşmeye resmiyet kazandıracak merci de tapu sicil memur veya muhafızlarıdır. Taraflar, kendi aralarında adi yazılı bir satış sözleşmesi yapmış olmaları hâlinde, bu sözleşmenin metnini sunsalar da tapu memuru tescili yapmayacaktır. Çünkü tescil geçerli bir hukuki sebebe dayanmalıdır. Tarafların hukuki sebep olarak gösterdikleri satış sözleşmesi ise resmî şekilde yapılmadığı için geçersizdir.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
17
Tapu Sicili Tasarruf yetkisine ve hukuki sebebe ilişkin belgeler tamam değilse tescil istemi reddedilir; ama hukuki sebebe ilişkin belgelerin tamam olmasına rağmen, tasarruf yetkisini belirten belgenin tamamlanması gereken hâllerde, malikin rızası veya hâkimin kararıyla geçici tescil şerhi verilir (TMK. m. 1016). Bu konuya aşağıda şerh işlemini anlatırken geri döneceğiz. Şimdilik dikkatinizi çekmek istediğimiz tek husus, kanun koyucunun hukuki sebebin eksikliğine hiç tahammül etmemesine rağmen tasarruf yetkisinin belgelendirilmesi bakımından tescil isteminde bulunan kişiye bir ölçüde hoşgörü gösterebildiğidir. Kurulması kanunen tescile tâbi olan ayni haklar, tescil edilmedikçe varlık kazanamazlar (TMK. m. 1021). Buna tescilin olumsuz hükmü de denilir. Kısaca tescil yoksa, ayni hak da yoktur, denilebilir. Tabii ki, bu durum ayni hakların tescilsiz kazanılmasına kanunun izin verdiği hâller için geçerli değildir. Tescilin bir de olumlu hükmü vardır. Bu da tapu siciline yapılmış olan tescil geçerli olmasa bile, bu durumu bilmeyen ve bilmesi de gerekmeyen üçüncü kişilerin bu taşınmaz üzerindeki ayni hak kazanımlarının korunacak olmasıdır, yani tescilin olumlu hükmü ile kastedilen husus, tapu siciline güvenin korunması ilkesinden başka bir şey değildir. Tescilin etkisi, kanunen öngörülen belgeler isteme eklenmiş veya geçici tescil hâlinde belgelerin uygun zamanda tamamlanmış olması koşuluyla yevmiye defterine yapılan kayıt tarihinden itibaren başlar (TMK. m. 1022/II). Böylece aynı taşınmaz üzerindeki birden fazla ayni hak arasındaki sırayı belirlemek mümkün olur (TMK. m. 1022/I).
Şerh Şerhler; kişisel hakları kuvvetlendirenler, tasarruf yetkisi kısıtlamalarını açıklayanlar ve geçici tescil şerhleri olmak üzere üçe ayrılır.
Şerh, tapu sicilinde şerhler sütununa yapılan açıklamaları ifade eder. Bu işlem üç ayrı amaçla yapılabilir. Bunlardan biri taşınmaza ilişkin olan bazı kişisel hakların kuvvetlendirilmesidir. Bir diğer amaç malikin tasarruf yetkisine getirilen kısıtlamalara rağmen taşınmaza ilişkin tapu sayfası üzerinde işlemler yapılabilmesine olanak sağlanmasıdır. Yukarıda da kısaca değindiğimiz geçici tescil şerhleri ise, bazen taşınmaz üzerinde varlığı iddia edilen bir ayni hakkın güvence altına alınmasına, bazen de birtakım formaliteler nedeniyle bir ayni hakkın kazanılmasının geciktirilmemesi amacına hizmet eder. Geçici tescil şerhinin yukarıda değindiğimiz türü bu ikinci amaçla yapılmaktadır.
Kişisel Hakların Şerhi Kişisel hakların, sadece borç ilişkisinin tarafları bakımından sonuç doğurduğunu biliyorsunuz. Bu kuralın bir istisnası tapu sicilinde yapılan şerhler sonucunda ortaya çıkmaktadır. Eğer taşınmaz eşyaya ilişkin olarak kurulmuş bir kişisel hak tapu kütüğüne şerh edilmişse, bu hak, taşınmaz üzerinden sonradan hak kazanan herkese karşı ileri sürülebilir. Taşınmaz üzerinde sonradan kazanılan bu
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
18
Tapu Sicili hakların ayni hak olması bile önem taşımaz. Taşınmaz üzerindeki kişisel hakkı taşınmazın tapu sayfasına şerh edilmekle kuvvetlendirilmiş olan kişi, taşınmaz üzerinde kendisinden sonra ayni hak kazanmış kişilere göre öncelikli olur. Taşınmaz üzerinde kurulan her tür hakkın tapu kütüğüne şerh edilmesi mümkün değildir. Bir kişisel hakkın tapu kütüğüne şerh edilebilmesi için bunun kanunda açıkça öngörülmesi gerekir. Arsa payı karşılığı inşaat, taşınmaz satış vaadi, kira, alım, ön alım, geri alım sözleşmelerinden doğan hakların şerh edilebileceği Türk Medeni Kanunu’nun 1009. maddesinde açıkça öngörülmüştür. Gerek Türk Medeni Kanunu’nun başka maddelerinde gerekse başka kanunlarda şerh edilebilecek başka kişisel haklar da öngörülmektedir. Ayrıca bir kişisel hakkın şerh edilebilmesi için taşınmaz malikinin istemde bulunması ve tasarruf yetkisi ile hukuki sebebi ispatlaması da gerekir. Şerhin hukuki sebebi kişisel hak sahibi olan kişi ile malik arasında bu hakkın şerh edileceği konusunda yapılan anlaşmadır. Fakat taşınmaz satış vaadi sözleşmelerinden doğan kişisel hakların şerhi için malikin istemde bulunması zorunluluğu yoktur. Hatta bu sözleşmeler bakımından şerh anlaşmasına bile gerek yoktur. Vaat alacaklısı olan yani kişisel hak sahibi olan kişinin tapu idaresine giderek, malik ile arasındaki satış vaadi sözleşmesini belgelemesiyle de hakkı şerh edilebilir. Şerh anlaşmasının gerekli olduğu hâllerde ise, bu anlaşmanın, şerhi istenen kişisel hakkı kuran sözleşmenin bağlı olduğu şekil koşullarına uyması gerektiği kabul edilir. Kira sözleşmesi gibi taşınmaza ilişkin olsa bile geçerliliği bir şekle bağlı olmayan sözleşmeler bakımından şerh anlaşmasının da bir şekle bağlı olmadığı kabul edilir. Ama bu durumda malikin yazılı istemde bulunması şartından vazgeçilmemiştir. Yapılan şerh, şerhte belirtilen sürenin sonunda taşınmaz malikinin talebi üzerine terkin edilir (silinir). Şerh yapılırken taraflarca bir süre öngörülmemiş olsa bile bazı kişisel hakların şerhi bakımından kanun ile bir süre öngörülmüş olabilir. Örneğin ön alım, alım ve geri alım hakları bakımından şerhin etkisi, şerhin verildiği tarihin üzerinden on yıl geçmesiyle sona erer. Taşınmaz satış vaadinden doğan kişisel hakların şerhi ise beş yıl sonra kendiliğinden hükümden düşer. Eğer bu beş yıllık süre içinde satış gerçekleşmemişse, bu şerh tapu memuru tarafından resen terkin edilir.
Tasarruf Yetkisi Kısıtlamalarının Şerhi Kişilerin tasarruf yetkileri çeşitli sebeplerle kısıtlanabilir. Örneğin bir kişi iflâs ettiği zaman, malları iflas masasına girer ve bu kişinin kendi malları üzerindeki tasarruf yetkisi ortadan kalkar. Haczedilen mallar bakımından da bu malların malikinin tasarruf yetkisi kısıtlanmış olur. Evlilik birliği devam ederken aile konutunun maliki olan eşin, bu konut üzerindeki tasarruf yetkisini kullanması eşinin açık rızasının bulunmasına bağlanmıştır (TMK. m. 194). Bazen ailenin ekonomik varlığını korumak veya evlilik birliğinden doğan mali bir yükümlülüğün yerine getirilmesi gerektiriyorsa, eşlerden birinin istemi üzerine hâkim, diğer eşin
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
19
Tapu Sicili bazı malvarlığı değerleri üzerindeki tasarruf yetkisini istemde bulunan eşin rızasına bağlayabilir (TMK. m. 199). Tüm bu durumlarda malikin tasarruf yetkisi kısıtlanmaktadır. Eğer bu durum tapu kütüğünde belli edilmezse, malikin tasarruf yetkisinin kısıtlanmış olduğunu bilmeyen kişiler, taşınmaz üzerinde ayni hak edinmeye çalışabilirler. Gerçi bu kişiler iyi niyetli olsalar bile tasarruf yetkisi olmayan bir kişiden hak kazanmaya çalıştıkları için onların lehine yapılacak olan tescil yolsuz bir tescil olur. Kişilerin bu tescil sayesinde ayni hak kazanmaları için iyi niyetlerini davasız ve aralıksız on yıl sürdürmeleri gerekir; ama bir kez yolsuz tescil oluştu mu, artık bu yolsuz tescile güvenecek üçüncü kişilerin ortaya çıkması tehlikesi de doğar. Biliyoruz ki bu kişiler taşınmaz üzerinde derhâl hak kazanabilirler. Bu durum, tasarruf yetkisinin kısıtlanmasını gerektiren sebebe göre değişik kişilere zarar verir. Örneğin aile konutuna veya tasarruf yetkisi kısıtlanmış olan eşin başka bir taşınmazına ilişkin kısıtlama tapuya şerh edilseydi, bu taşınmaz ya kolay kolay el değiştiremezdi, ya da bu şerhe rağmen taşınmaz üzerinde ayni hak kazanan kişiler, taşınmazı geri vermek zorunda bırakılabilirdi. Oysa şerh işlemi yapılmayınca, taşınmaz üzerinde iyi niyetli bir üçüncü kişinin hak kazanımı, diğer eşe ve aileye zarar verir. İflas ettiği hâlde, tapu kütüğüne şerh konulmadığı için malını başkası adına tescil ettiren malikin durumunda ise, eğer devreye iyi niyetli bir üçüncü kişi girdiği için bu işlemin artık dönüşü yoksa zarar görecek olan kişiler malikin alacaklılarıdır. Görüldüğü gibi, bu tür şerhler, üçüncü kişilerin malikin tasarruf yetkisinin bulunmadığı konusundaki iyi niyetlerini engellemektedir. Bu şerhe rağmen kimse iyi niyet iddiasında bulunamaz; bu yüzden taşınmaz üzerinde hak kazanma girişiminde bulunursa, sonradan bu haktan vazgeçmek zorunda kalabilir. Çünkü tasarruf yetkisi kısıtlamaları, şerh verilmekle, taşınmaz üzerinde sonradan kazanılan hakların sahiplerine karşı ileri sürülebilir. O hâlde böyle bir şerh verilmesi, tapu kütüğünün işlemlere kapatılmasına yol açmaz; ama şerhi gördüğü hâlde bu taşınmazda hak kazanmaya çalışan kişiler bir risk almış olurlar. Örneğin haciz şerhine rağmen bir taşınmaz malı devralmış olan kişi, bu malın haczedilmesine katlanmak zorunda kalır. Tapu siciline şerh edilebilen bir başka tasarruf yetkisi kısıtlaması, çekişmeli kişisel hakların korunması amacıyla gerçekleştirilir. Örneğin bir taşınmazın maliki taşınmazın satışına ilişkin sözleşmeyi yaptığı hâlde bir türlü alıcı adına tescil isteminde bulunmaya, yani mülkiyeti alıcıya geçirmeye yanaşmıyorsa, alıcı ona karşı tescile zorlama davası açar. Bu davada malik, aralarındaki sözleşmenin bir sebepten geçersiz olduğu bu yüzden mülkiyeti geçirme borcunun olmadığı savunmasını yapabilir. Oysa davacı, mülkiyetin kendisine geçirilmesini isteme bakımından bir alacak hakkının yani kişisel hakkının olduğunu iddia etmektedir. Böyle bir durumda taraflar arasında taşınmaza ilişkin kişisel bir hakkın varlığı hakkında çekişme var demektir. Diyelim ki, davacı gerçekten haklı ve böyle bir kişisel hakkı gerçekten var; ama dava sonuçlanana kadar malikin taşınmazı tapuda başkasına devretme tehlikesi de var. Eğer malik dava sonuçlanmadan taşınmazı
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
20
Tapu Sicili başkasına devredecek olsa, davacı davasını kazansa bile taşınmazı elde edemez. Bunu engellemek için hukuk düzeni bir çözüm getirmiştir. Bu da çekişmeli hakların korunmasına ilişkin olarak mahkemenin bir karar vermesi ve bu kararın tapu kütüğüne şerh edilebilmesidir. Böylece herkes tapuda bu şerhi göreceği için malik taşınmazı ya başkasına devredemeyecek ya da bir kişi taşınmazı devralsa bile, şerhte sözü geçen çekişmenin malik aleyhine sonuçlanması hâlinde taşınmazı davacıya devretmeyi göze alacaktır. Ne var ki uygulamada, bu tür şerhler verildiğinde tapu memurlarının kütüğü işlemlere kilitlediği görülmektedir. Bu uygulama, Türk Medeni Kanunu’nun 1010. maddesinin son fıkrasında yer alan “tasarruf yetkisi kısıtlamaları, şerh verilmekle taşınmaz üzerinde sonradan kazanılan hakların sahiplerine karşı ileri sürülebilir” hükmüyle bağdaşmamaktadır.
Geçici Tescil Şerhi
Tescil talebinde bulunan kişi, hukuki sebebi belgelediği hâlde tasarruf yetkisini belirleyen belgelerde eksiklik söz konusuysa veya taşınmaz üzerinde bir ayni hak iaddiasıyla dava açılmış veya açılmak üzereyse, geçici tescil şerhi verilir.
Türk Medeni Kanunu’nun 1011. maddesinde geçici tescil şerhi düzenlenmektedir. Bu hükme göre, taşınmaz üzerinde varlığı iddia edilen bir ayni hakkın güvence altına alınması gerekiyorsa veya istemde bulunan kişinin (malik veya yetkili temsilcisinin) tasarruf yetkisini belirleyen belgelerdeki noksanlıkların sonradan tamamlanmasına kanun olanak tanıyorsa, söz konusu ayni hak bakımından geçici tescil şerhi verilir. İleride iddia edilen ayni hakkın gerçekten var olduğu anlaşıldığında veya tasarruf yetkisini belirleyen belgelerdeki noksanlık giderildiği zaman asıl tescil işlemi yapılabilecektir. Ancak bu tescil daha geçici tescil şerhinin yapıldığı tarihten itibaren hüküm doğurabilecektir. Böylece bu ayni hak, kendisine ilişkin kesin tescil yapılmadan önce, ama geçici tescilin şerhinden sonra bu taşınmaz üzerinde ayni hak kazananlara karşı ileri sürülebilecektir. Tescil işlemine ilişkin açıklamalarımız sırasında, tasarruf yetkisini belirleyen belgelerde noksanlık olması ihtimalinin üzerinde durmuştuk. Taşınmaz üzerinde iddia edilen ayni hakkın güvence altına alınmasını da burada kısaca açıklayalım. Örneğin bir kişinin taşınmazı geçerli bir hukuki sebep olmadığı hâlde tapuda bir başka kişinin adına tescil edilmiş olsun. Bu durumda ortada yolsuz bir tescil var demektir. Gerçek malik olduğunu iddia eden ama artık tapu kütüğünde adı yazılı olmadığı için iddiasını ispatlamak zorunda olan kişi, tapu kütüğünde adı yazılı olan kişiye karşı dava açar. Bu dava sonunda haklı çıktığı anlaşılırsa kütükteki tescil düzeltilir; ama o zamana dek iyi niyetli bir kişi tapuda malik gözüken kişiden ayni hak kazanacak olursa, davanın kazanılması, hiçbir anlam ifade etmez. Bu tehlikeyi bertaraf etmek için böyle bir dava açıldığı zaman, taşınmaza ilişkin ayni hak iddiasının varlığı yüzünden tapu siciline geçici tescil şerhi verilebilir. Taşınmaza ilişkin bir kişisel hak iddiası söz konusu olduğunda da, mahkeme kararıyla, malikin tasarruf yetkisinin kısıtlanmasına ilişkin bir şerhin tapu kütüğüne konulduğunu bir önceki başlığımız altında öğrenmiştiniz. Burada ise taşınmaza ilişkin bir ayni hak iddiası var. Bu hakkın varlığı mahkeme önünde sabit olunca nasıl olsa tescili de
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
21
Tapu Sicili sağlanabilecek; işte o zamana kadar varlığı şüpheli olan hakkın sahibi bu şerh sayesinde korunmaktadır. Taşınmazın tapu kütüğü sayfasına geçici tescil şerhinin yapılabilmesi için ya bütün ilgililer buna razı olmalıdır ya da hâkimin kararı bulunmalıdır (TMK. m. 1011/II). Ayni hak iddiası söz konusu olduğunda bütün ilgililerin rızasının sağlanamayacağı açıktır. Bu durumda hâkimin karar vermesi gereklidir. Geçici tescil şerhi verilmesi istemi üzerine hâkim, tarafları dinleyerek veya dosya üzerinde inceleme yaparak şerhe konu olan hakkın varlığının kabul edilebileceği kanaatine varırsa şerh kararı verir. Kararda şerhin etki bakımından süresi ve içeriği belirlenir; gerektiğinde mahkemeye başvurulması için bir süre verilir (TMK. m. 1011/III).
Beyan
Beyanlar karine yaratan, iyi niyeti önleyen veya yalnızca bilgilendiren kayıtlardır.
Üzerinde durulması gereken üçüncü tapu sicil işlemi beyandır. Beyanlar, tapu kütüğünün diğer sütunlarında yer almayan; fakat tapu kütüğünde yapılmasında yarar bulunan açıklamalardır. Beyanlar; ispat için karine yaratan, beyan edilen husus hakkında iyi niyeti önleyen veya sadece kişileri bilgilendirme amacı taşıyan beyanlar olarak gruplandırılabilir. Örneğin bir taşınmazın eklentilerinin neler olduğu, beyanlar sütununda gösterilebilir (TMK. m. 1012/I; TST. m. 61). Böylece taşınmaz üzerindeki bazı taşınır eşyanın eklenti sayılıp sayılamayacağı konusunda çekişme olduğunda beyanlar sütununda o taşınırın eklenti olarak kaydedilmiş olması bir karine yaratır. Beyan edilmiş olan taşınırın, o taşınmazın eklentisi olduğunu iddia eden kişi ispat yükünden kurtulur. Bu karinenin aksini iddia eden, yani bu taşınırın hiç de bu taşınmazın eklentisi sayılamayacağını iddia eden kişi, iddiasını ispatlamak için bu karineyi çürütmek zorunda kalır. Taşınmaz malikinin hakkında bir kısıtlama kararının bulunduğu da beyan edilebilir (TST. m. 63). Böyle bir beyanın karine yaratmak gibi bir işlevi yoktur. Bu beyanın üçüncü kişilerin iyi niyet iddialarını engellemesi de mümkün değildir. Çünkü kısıtlama kararları zaten resmen ilan edilirler ve kimse resmen ilan edilmiş bir konuda iyi niyet iddiasında bulunamaz; ama yine de resmî ilandan haberdar olunamaması ihtimalini göz önünde bulunduran kanun koyucu, bu hususun kısıtlanan malike ilişkin taşınmazların tapu sayfalarında da beyan edilmesi olanağını getirmiştir. Böylece, resmî ilanın varlığı nedeniyle iyi niyet iddiasında bulunamayacak olan bir kişinin, kısıtlı olduğunu bilmeksizin doğrudan doğruya malikten ayni hak kazanmaya çalışması engellenmiş, yani bu kişiler geçersiz bir işlemin tarafı olmaktan korunmuş olurlar. Böyle bir beyan sadece üçüncü kişileri bilgilendirmeye yarar. Bazı beyanlar ise, kişilerin iyi niyetini önleme işlevine sahiptirler. Bir taşınmaz üzerinde Türk Medeni Kanunu’nun kabulünden önce doğmuş olan; ama artık kurulması mümkün olmayan ayni haklar söz konusu ise, bu haklar ancak beyanlar sütununda gösterilebilir (TST. m. 62). Çünkü Türk Medeni Kanununda sınırlı sayı ilkesine göre belirlenmiş ayni haklardan olmadıkları için bunların tapu kütüğüne tescil edilmeleri mümkün değildir. Ancak kazanılmış hak
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
22
Tapu Sicili oldukları için, sona erene dek bu haklara saygı gösterilecektir. İşte bir taşınmaz üzerinde ayni hak edinmiş olan kimseye karşı, bu taşınmaz üzerinde eski hukukumuzdan gelen bir hakkın varlığını ileri sürebilmek için bu hakkın tapunun beyanlar sütununa kaydedilmiş olması gerekir. Bu beyan, taşınmaz üzerinde sonradan ayni hak kazanan kişilerin iyi niyetini önleyici bir rol oynar. Yani böyle bir beyana rağmen taşınmaz üzerinde ayni hak kazanan kişiler, bu hakkın varlığını bilmediklerini ileri süremeyecekleri için bu hakların varlığına katlanmak zorunda kalırlar. Böyle bir beyan olmasa üçüncü kişilerin bu hakkın varlığından haberdar olmalarını sağlayacak başkaca herhangi bir mekanizma olmadığı için iyi niyetli olmaları pekâlâ mümkün olabilir. Tapu sicilinde beyan edilebilecek tüm konular Türk Medeni Kanunu’nda topluca düzenlenmiş değildir. Türk Medeni Kanunu’nun çeşitli maddelerinde ve özel kanunlarda tapu siciline beyan edilebilecek durumlar yer almaktadır. Türk Medeni Kanunu’nda, tapu sicil işlemleri hükme bağlanırken beyanlara ayrılmış olan 1012. maddede sadece beyan edilebilen iki hususa dikkat çekilmiştir. Bunlardan biri daha önce sözünü ettiğimiz eklentilerin beyanı, diğeri ise taşınmaz mülkiyetine ilişkin kamu hukuku kısıtlamalarının beyanıdır.
Terkin ve Değişiklik
Terkin, tapudaki bir kaydın silinmesi demektir.
Tapu kütüğündeki bir tescilin silinmesi anlamına gelen terkin işlemi, bir ayni hakkı sona erdirmek veya yolsuz hâle gelen tapu sicilini düzeltmek için yapılır. Bundan anlaşılacağı üzere terkin işlemi de tıpkı tescilde olduğu gibi kurucu veya açıklayıcı olabilir. Ayni hakkı sona erdiren, yani kurucu terkin de bir tasarruf işlemidir. Bir tescilin terkin edilmesi, ancak bu kaydın kendilerine hak sağladığı kimselerin yazılı beyanı üzerine yapılabilir (TMK. m. 1014). Örneğin tapulu taşınmazın maliki mülkiyet hakkının terkinini isteyebilir. Bu durumu, bir taşınır malikinin taşınırını terk etmesine benzetebiliriz. Bir taşınmaz üzerinde üst hakkı sahibi olan kişi, bu üst hakkına ilişkin tescilin terkinini isteyebilir, böyle bir terkini malik isteyemez, çünkü üst hakkına ilişkin bu tescil üst hakkı sahibine hak sağlamaktadır. Bazı durumlarda tescile göre hak sahibi olan kişinin terkin istemi aranmaz. Açıklayıcı terkinler böyledir. Bu yüzden Tapu Sicili Tüzüğü’nde, terkinin, hak sahibinin veya yetkili makamın istemine ya da mahkeme kararına dayalı olarak yapılacağı hükmü yer almaktadır. (TST. m. 78/I). Kurucu bir terkin işlemi için terkin isteminde bulunmaya yetkili olan kişinin, yani terkin edilecek hakkın sahibinin veya yetkili temsilcisinin yazılı istemi gerekir; ama tescilden farklı olarak terkinin yapılabilmesi için hukuki sebebin belgelenmesi gerekmez. Hak sahibinin yazılı terkin isteminde bulunmadığı durumlarda, terkine ilişkin bir mahkeme kararının varlığı gereklidir. Özellikle açıklayıcı terkinlerde durum böyledir. Çünkü tapu kütüğünde hak sahibi görünen kişinin gerçekte hak
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
23
Tapu Sicili sahibi olmadığı anlaşıldığı için tapu kütüğünde onun adına yapılan tescilin terkini gerekmektedir. Böyle bir durumda o kişinin terkini istemesine pek rastlanmaz. O terkine yanaşmadığı içindir ki gerçek hak sahibi dava açıp terkine ilişkin mahkeme kararı almak zorunda kalmıştır. Bazı açıklayıcı terkin hâllerinde taşınmaz malikinin istemi yeterlidir. Örneğin taşınmaz maliki taşınmazı üzerinde bir kişi lehine intifa hakkı tanımış; ama intifa hakkı sahibi bir süre sonra ölmüştür. İntifa hakkı, hak sahibinin ölümüyle sona erer; ama tapu kütüğünde bu taşınmaz üzerinde hâlâ intifa hakkı bulunduğuna ilişkin bir tescil vardır. Artık sadece şeklen bir anlam ifade eden bu tescilin terkinini taşınmaz maliki de istemeye yetkilidir. Ön alım, alım ve geri alım haklarında ise bu hakların şerh süresi dolduğunda taşınmaz maliki terkini istemeye yetkilidir (TST. m. 78/IV). Bazen terkini tapu memuru da resen yapabilir. Daha önce üzerinde durduğumuz gibi taşınmaz satış vaadine ilişkin şerhten itibaren beş yıl içinde satış gerçekleşmemişse tapu memuru resen bu şerhi terkin eder. Bu açıklamalarımızdan anlaşılacağı üzere terkin işlemi sadece tescil işlemine yönelik olmaz. Bir şerh veya beyanın da terkini pekâlâ mümkündür. Tapu sicili üzerinde yapılacak terkinler, terkin edilecek hakla ilgili kaydın üzerinin kırmızı mürekkepli kelemle çizilmesi ve altındaki satıra yine kırmızı mürekkepli kalemle “terkin edilmiştir” ibaresi ile tarih ve yevmiye numarasının yazılması ve tapu müdürünün veya görevlendireceği bir memurca imzalanması ile olur (TST. m. 79/I).
Değişklik bazen kısmi bir tescil, bazen de kısmi bir terkin anlamına gelir.
Tapu kütüğünde tescilli bir ayni hakkın kapsamını daraltmak veya genişletmek amacıyla yapılan tapu sicil işlemlerine değişiklik denir. Yapılan değişiklik, hakkı genişletici nitelikteyse kısmi bir tescil, hakkı daraltıcı nitelikteyse kısmi bir terkin işlemi olarak değerlendirilebilir. Değişiklikler de, değiştirilecek kaydın kendisine hak sağladığı kimselerin yazılı istemini gerektirir (TMK. m. 1014); ancak değişiklik değiştirilecek kayıttan yararlanan kişinin daha da yararına olacaksa bu durumda malikin istemde bulunması gerekir. Tapu Sicili Tüzüğü’ne göre, bazen yetkili makamın istemi veya mahkeme kararına dayalı olarak da değişiklik yapılabilir (TST. m. 81/I). Değişiklik yapılmasını istemeye yetkili olan kişi tüm koşullar oluştuğu hâlde bu istemde bulunmuyorsa, o zaman bir mahkeme kararı gerekecektir.
Düzeltme Tapu kütüğünde, gerçeğe uymayan birtakım kayıtlar yapılmış olabilir. Taşınmaz üzerindeki haklara ilişkin gerçek durumla şekli durum arasındaki bu farklılığın giderilmesi gerekir. Bu amaçla yapılan tapu sicili işlemine düzeltme denilir. İlgililerin yazılı rızaları olmadıkça, tapu memuru, tapu sicilindeki yanlışlığı ancak mahkeme kararıyla düzeltebilir (TMK. m. 1027/I). Sadece basit yazı
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
24
Tapu Sicili
Tapu kayıtlarının düzeltilmesi için ilgililerin rızası gerekir; aksi hâlde kütük ancak açılacak dava sonunda verilecek mahkeme kararına dayalı olarak düzeltilebilir. Ancak basit yazı yanlışlarını tapu memuru resen düzeltebilir.
İyiniyetli üçüncü kişiye karşı tapu kütüğünün düzeltilmesi davası açılamaz. Yolsuz tescilden yararalanan kişi iyi niyetli olsa bile zilyetlik süresi on yılı doldurmadan önce ona karşı tapu kütüğünün düzeltilmesi davası açılabilir.
yanlışlıkları bakımından tapu memurunun kaydı resen düzeltme yetkisi vardır (TMK. m. 1027/III). Bu tarz düzeltmeler söz konusu olduğunda tapu memuru düzeltmenin sebebini düzeltmeler sicilinde açıklar (TST. m. 85/V). Diğer düzeltmeler ise yevmiye defterine kaydedilerek yapılır (TST. m. 85/I). Tapu kütüğünde hukuki sebebi bulunmayan veya tasarruf yetkisi olmayan bir kişinin istemine dayalı olarak yapılmış bir tescil oluşmuşsa, bu yolsuz bir tescildir. Yolsuz tescil oluşumu ile tapu kütüğünde yolsuz tescil sahibi olarak görünen kişi hiçbir hak kazanmaz; ancak gerçek hak sahibi artık tapu kütüğünde yer almadığı için o kişinin ayni hakkı, açıklık olanağından yoksun kalmış demektir. Bu da iyi niyetli üçüncü kişilerin tapu kütüğündeki kayda güvenerek hakkı kazanmaları tehlikesini yaratır. Bu yüzden gerçek hak sahibinin, tapuda yolsuz tescile dayalı olarak hak sahibi görünen kişiye karşı tapu kütüğünün düzeltilmesi davasını açması gerekir. Gerçi yolsuz tescil sahibi durumu fark edince bizzat kendi adına yapılan yolsuz tescilin terkinini isterse davaya gerek kalmaz (TMK. m. 1027/I); ama olayların çoğunda böyle bir istemin yapılmasını beklemek nafile olacaktır. Yolsuz bir tescilden ayni hakkı zedelenen kimse, tescilin yolsuz olduğunu iyi niyetli olmayan üçüncü kişilere karşı doğrudan doğruya ileri sürebilir (TMK. m. 1024/III). Bir kişinin hakkı yolsuz olarak bir başka kişi adına tescil edildi diye kişi gerçekte hakkını henüz kaybetmediği için, yolsuz tescil sahibi olan kişiye, bu kişi iyi niyetli olsa bile, dava açarak yolsuz tescilin düzeltilmesini isteyebilir (TMK. m. 1025/I). Ancak bu davanın bu kişiye karşı açılması da çok geciktirilmemelidir. Çünkü yolsuz tescil sahibi olan iyi niyetli kişi bu iyi niyetini davasız ve aralıksız on yıl sürdürürse, taşınmazı artık olağan kazandırıcı zaman aşımı çerçevesinde kazanacağı için önceki malik dava açma hakkını kaybedecektir (TMK. m. 712). Bu kişi ister iyi niyetli olsun ister kötü niyetli olsun, onun lehine olan tescilin yolsuz olduğunu bilmeksizin aynı taşınmaz üzerinde ondan bir ayni hak edinen kişinin iyi niyeti ise anında korunacaktır (TMK. m. 1023). Bu yüzden iyi niyetli üçüncü kişi adına bir tescil oluşmadan tapu kütüğünün düzeltilmesi davası açılmalıdır. Fakat taşınmazın üzerinde yolsuz tescil sahibinden sonra üçüncü bir kişinin şeklen (sicile göre) ayni hak kazandığı hâllerin tümünde de gerçek malikin dava hakkının kaybolduğunu söylemek doğru olmaz. Eğer bu üçüncü kişi iyi niyetli değilse, tapu kütüğünün düzeltilmesi davası hâlen kazanılabilir, yeter ki bu kişinin kötü niyetli olduğu ispatlansın (TMK. m. 1024/III). Ne var ki olayların çoğunda üçüncü kişinin kötü niyetini ispatlamak pek kolay olmaz. Bir kişinin taşınmazı tapuda yolsuz bir tescil nedeniyle bir başkası adına kaydedildikten sonra, yolsuz tescil sahibi taşınmazı bir başkasına devretmemiş; ama ona bu taşınmaz üzerinde bir sınırlı ayni hak, örneğin bir rehin hakkı tanımış olabilir. Bu durumda taşınmaz hâlen yolsuz tescil sahibini mülkiyetinde göründüğü için, o kişi için kazandırıcı zamanaşımının koşulları oluşmadan önce tapu kütüğünün
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
25
Tapu Sicili düzeltilmesi davası açılırsa, bu dava gerçek malik lehine sonuçlanır ve bu yolsuz tescil düzeltilir; ama iyi niyetli üçüncü kişinin taşınmaz üzerinde edinmiş olduğu rehin hakkına dokunulamaz. Taşınmazını tapuda yeniden adına tescil ettirebilen malik üçüncü kişinin bu rehin hakkına katlanmak zorundadır; ama malik bu yüzden uğradığı zararını yolsuz tescil sahibine karşı ileri sürebilir (TMK. m. 1025/II). Tabi yolsuz tescil sahibinin bu zarardan sorumlu olması için kendisinin kusurlu bulunması, yani lehine yapılan tescilin yolsuzluğunu bile bile iyi niyetli üçüncü kişiye rehin hakkını tanımış olması gerekir. Onun kusursuz olduğu durumlarda bile, malikin uğradığı bu zarar tapu kütüğünde yolsuz bir tescilin oluşmasından doğduğuna göre, devletin kusursuz sorumluluğu da bulunmaktadır (TMK. m. 1007). Yolsuz tescil, bazen hukuki sebebin veya tasarruf yetkisinin eksikliğinden kaynaklanmaz. Kütükteki işlemin dayanağı olan resmî belgelere aykırı bir tescil veya yazım yapılmış olabilir. Bu durumda da ilgililerin rızasıyla kütüğün düzeltilmesi mümkündür; ama ilgililer rıza göstermezlerse, bu durumda, tapu müdürü defterdarlık veya mal müdürlüğünden düzeltme için dava açılmasını talep eder. Hazine avukatı bulunmayan yerlerde bu düzeltmeler için müdürlük tarafından resen dava açılır. İlgililerin rızasıyla veya mahkeme kararı sonucunda yapılacak düzeltmeler, eski yolsuz tescilin terkini şeklinde de yapılabilir. Ayrıca düzeltilmesi gereken kayıtlar sadece yolsuz tescillerden ibaret olmadığına göre bir hakkın yolsuz olarak terkin edildiği hâllerde düzeltme, yeni bir tescilin yapılması şeklinde gerçekleşebilecektir. Bir hakkın yolsuz olarak değiştirildiği durumlarda da aksi yönde bir değişiklik işleminin yapılması gerekecektir ki daha önce değişikliğin bazen kısmi bir tescil bazen de kısmi bir terkin sayılabileceğini ifade etmiştik.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
26
Tapu Sicili
Özet
• Tapu sicili, açıklık ilkesine göre tutulan resmî bir sicildir. Bu sicil çeşitli demer ve belgelerin bir araya genrilmesiyle oluşturulan bir bütünü ifade eder. Bu demerlerin ve belgelerin her biri tapu sicilinin unsurları olarak nitelendirilir. Tapu sicilinin unsurlarını ana unsurlar (ana siciller) ve yardımcı unsurlar (yardımcı siciller) olmak üzere ikiye ayırmak mümkündür. Tapu sicilini oluşturan ana siciller; tapu kütüğü, kat mülkiyen kütüğü, yevmiye demeri, resmî belgeler (resmî senet, mahkeme kararı ve diğerleri) ile planlardır; yardımcı siciller ise; mal sahipleri sicili, aziller sicili, düzeltmeler sicili ve kamu orta malları sicilidir. • Tapu siciline egemen olan ilkelerin başında sicilin herkese açık olduğu anlamına gelen açıklık ilkesi gelir. Bu ilkeye göre ilgisini inanılır kılan herkes sicili inceleyebilir; haoa incelemek zorundadır. Çünkü kimse tapu kütüğünde yazılı bir hususu bilmediğini iddia edemeyeceknr. Kütükte her taşınmaz için bir sayfa açılması ilkesi de bu açıklık ilkesinin işlevselliğini ar?rır. Ayni hakların kazanılması için tapu sicilinde bir tescilin yapılması zorunludur ve bu tescilin geçerli olması, bağlayıcı bir hukuki sebebinin bulunmasına bağlıdır. Bunları da tescile bağlılık ve tescilin sebebe bağlılığı ilkeleri olarak isimlendirebiliriz. Tapu kütüğü kamuya açık olduğuna ve bu kadar ilkeye bağlı olarak devlet tarapndan tutulduğuna göre bu kütükte bir yanlışlığın olmaması gerekir. Eğer bir yanlışlık olsa bile, yapılmış tescillerin yanlış olduğunu bilmeyen ve bilmesi de gerekmeyen üçüncü kişilerin iyi niyen korunmalıdır. Buna güvenin korunması ilkesi diyoruz. Bu kişilerin iyi niyennin korunması, yolsuz tescil oluşumu sonunda gerçek hak sahibinin hakkını kaybetmesi anlamına gelir. Bu kişinin uğradığı zararı da devlet tazmin edeceknr. Yolsuz tesciller nedeniyle oluşan zarardan devlenn sorumluluğu bir kusursuz sorumluluk hâlidir. • Taşınmazların tapuya geçirilebilmesi için kadastrolarının yapılması gerekir. Kadastro çalışmaları sırasında uyulacak esaslar Kadastro Kanunu'nda hükme bağlanmış?r. Tapu siciline arazi, bağımsız ve sürekli ayni haklar ve kat mülkiyennde bağımsız bölümler, taşınmaz olarak kaydedilebilir. Özel mülkiyete tabi olmayan taşınmazlar kural olarak tapu siciline kaydedilemez. • Tapu sicil işlemleri, tescil, şerh, beyan, terkin, değişiklik ve düzeltmedir. Tescil de terkin de kurucu veya açıklayıcı rol oynayabilir. Tescil ayni hakları kazandıran terkin ise ayni hakları sonlandıran tapu sicil işlemidir. Şerhler kişisel hakları kuvvetlendirmek veya tasarruf yetkisi kısıtlamalarını açıklamak için yapılabileceği gibi geçici tescil şerhi de mümkündür. Beyanlar bazen karine yara?r, bazen kişileri bilgilendirmeye yarar bazen de kişilerin iyi niyet iddialarını önlemek için yapılır. Tapu kütüğünde yapılan değişiklikler ise bazen kısmi bir tescil bazen de kısmi bir terkin işlevine sahip olur. Tapu kütüğünde düzeltme yapılması ise kural olarak ilgililerin rızasıyla olur; ama bazen bu rıza sağlanamaz. O durumlarda tapu kütüğünün düzelnlmesi için dava açılması gerekir. Basit yazım hataları bakımından tapu memurunun tapu kütüğünü resen düzeltme yetkisi de vardır.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
27
Tapu Sicili
DEĞERLENDİRME SORULARI Değerlendirme sorularını sistemde ilgili ünite başlığı altında yer alan “bölüm sonu testi” bölümünde etkileşimli olarak cevaplayabilirsiniz.
1. Aşağıdakilerden hangisi tapu sicilinin asli unsurlarındandır? a) Mal sahipleri sicili b) Aziller sicili c) Kamu orta malları sicili d) Yevmiye defteri e) Tablo-‐mahzen defteri 2. Aşağıdakilerden hangisi tapu sicilinin yardımcı unsurlarındandır? a) Zabıt defteri b) Kat mülkiyeti kütüğü c) Resmî belgeler d) Plan e) Düzeltmeler defteri 3. Tapu sicilinin unsurlarından hangisi taşınmazlar üzerindeki ayni haklar arasındaki sıralamayı belirlemeye yardımcı olur? a) Tapu kütüğü b) Zabıt defteri c) Resmî belgeler d) Yevmiye defteri e) Aziller sicili 4. Aşağıdakilerden hangisi için tapu sicilinde bir sayfa açılmaz? a) Kat mülkiyetinde bağımsız bölüm b) On dönümlük tarla c) Üzerinde henüz hiçbir bina bulunmayan arsa d) Elli yıl süreli ve hak sahibinin tasarrufları yasaklanmamış olan üst hakkı e) Beş katlı bina 5. Aşağıdakilerden hangisi tapu siciline egemen olan ilkelerden biri değildir? a) Açıklık b) Tescile bağlılık c) Tescilin sebebe bağlılığı d) Güvenin korunması e) Kıdeme öncelik
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
28
Tapu Sicili 6. Kadastro çalışmaları ile ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi yanlıştır? a) Tapusuz taşınmazlar, on yıllık zilyetleri lehine tespit edilir. b) Kuru arazide yüz dönümü, sulu arazide kırk dönümü aşan tapusuz taşınmazların zilyetleri lehine tespit edilebilmesi için zilyetlik süresinin yirmi yılı doldurmuş olması gereklidir. c) Tapulu taşınmazlara hâlen kayıt maliki zilyet ise tespit bu kişi adına yapılır. d) Tapulu taşınmazı kayıt malikinden tapu dışı bir yolla almış olan zilyet lehine tespit yapılabilmesi için bu kişinin zilyetliğinin on yıl sürmüş olması gerekir. e) Tapulu taşınmazın malikinin kim olduğu tapudan anlaşılamıyorsa, bu taşınmazın zilyet lehine tespit edilebilmesi için zilyetlik süresi yirmi yıl olmalıdır. 7. Aşağıdakilerden hangisi ayni hakların kurulmasına hizmet eden tapu sicili işlemidir? a) Tescil b) Şerh c) Beyan d) Değişiklik e) Terkin 8. Malikin tasarruf yetkisinin kısıtlanması durumunda aşağıdaki tapu sicili işlemlerinden hangisi yapılır? a) Tescil b) Şerh c) Beyan d) Değişiklik e) Terkin 9. Tapu sicilinde eklentiler hakkında yapılan işlem aşağıdakilerden hangisidir? a) Tescil b) Şerh c) Beyan d) Değişiklik e) Terkin
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
29
Tapu Sicili 10. Tapu kütüğünde yapılacak düzeltmelerle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi yanlıştır? a) Tapu memuru basit yazı yanlışlıklarını resen düzeltebilir. b) Resmî belgelere aykırı olarak yapılan yazımları düzeltmek için ilgililer rıza vermediyse, tapu memuru defterdarlık veya mal müdürlüğünden düzeltme için dava açılmasını ister. c) Yolsuz bir tescil nedeniyle artık tapuda hak sahibi olarak görünmeyen kişi, sicilde yolsuz olarak hak sahibi olarak görünen kişiye karşı tapu kütüğünün düzeltilmesi davasını açabilir. d) Yolsuz kayıt sahibi iyi niyetliyse, taşınmaz üzerinde ondan ayni hak kazanan kişinin iyi niyetli olması gerekmez. Üçüncü kişiye karşı tapu kütüğünün düzeltilmesi davası açılamaz. e) Tapu kütüğünün düzeltilmesi davasını açma olanağını kaybeden malik, zararının tazminini devletten isteyebilir.
CEVAP ANAHTARI: 1.D, 2.E, 3.D, 4.E, 5.E, 6.A, 7.A, 8.B, 9.C, 10.D
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
30
Tapu Sicili
YARARLANILAN KAYNAKLAR VE BAŞVURULABİLECEK DİĞER KAYNAKLAR Adal, E. (2011). Hukuk’un Temel İlkeleri El Kitabı, İstanbul: Legal. Akipek, J. G. ve Akıntürk, T. (2009). Eşya Hukuku, İstanbul: Beta Yayınevi. Ayan, M. (2012). Eşya Hukuku-‐I (Zilyetlik ve Tapu Sicili), Konya: Mimoza Yayınevi. Ayan, M. (2012). Eşya Hukuku-‐II (Mülkiyet), Konya: Mimoza Yayınevi. Ayan, M. (2012). Eşya Hukuku-‐III (Sınırlı Ayni Haklar), Konya: Mimoza Yayınevi. Aybay, A. ve Hatemi, H. (2012). Eşya Hukuku, İstanbul: Vedat Kitapçılık. Eren, F. ve Başpınar, V. (2005). Toprak Hukuku, Ankara: Yetkin Yayınevi. Eren, F. (2012). Mülkiyet Hukuku, Ankara: Yetkin Yayınları. Erman, H. (2012). Eşya Hukuku Dersleri, İstanbul: Der Yayınları. Ertaş, Ş. (2012). Eşya Hukuku, Baskı, İzmir: Barış Yayınları-‐Fakülteler Kitabevi. Ertaş, Ş. ve Gürpınar, D. (2011). Pratik Eşya Hukuku, İzmir: Barış Yayınları-‐ Fakülteler Kitabevi. Güven, K. ve Esener, T. (2012). Eşya Hukuku, Ankara: Yetkin Yayınları. İnan, A.N. (2005). Medeni Hukuk, Ankara: Banka ve Ticaret Hukuku Araştırmaları Enstitüsü yayını. Kılıçoğlu, A. (2012). Medeni Hukuk Temel Bilgiler. Ankara: Turhan Kitabevi. Oğuzman, M. K., Seliçi, Ö. ve Oktay -‐ Özdemir, S. (2012). Eşya Hukuku, İstanbul: Vedat Kitapçılık. Öztan, B. (2012). Medeni Hukuk'un Temel Kavramları, Ankara: Turhan Kitabevi. Serozan, R. (2007). Taşınır Eşya Hukuku, İstanbul: Filiz Kitabevi. Ünal, M. ve Başpınar, V. (2012). Şekli Eşya Hukuku, Ankara: Yetkin Yayınları. Zevkliler, A., Ertaş, Ş., Havutçu, A. ve Gürpınar, D. (2012), Medeni Hukuk Temel Bilgiler, Ankara: Turhan.
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
31