SAYI 4

www.sufitherapy.ca www.sufiterapi.net www.sufitherapy.net SAYI 4 . İmamı Gazali’den Aşk . Tasavvuf, Niyet ve Kalplerin Keşfi? 4. Sufi Terapi Seansı:...
Author: Nesrin Kut
26 downloads 0 Views 3MB Size
www.sufitherapy.ca www.sufiterapi.net www.sufitherapy.net

SAYI 4 .

İmamı Gazali’den Aşk . Tasavvuf, Niyet ve Kalplerin Keşfi? 4. Sufi Terapi Seansı: Niyet Mutlu ailede sevgi, duaları Risale-i Nur Terapi: İki hal, ahlak Evlilikte Hiberaktiflik sorunu

Ferîdeddin Attar’dan Pendname Tasavvufun mevzuu, ma’rifetullahtır

Psıkoterapist Notu

Sayfa 2

Tasavvuf, Niyet ve Kalplerin Keşfi? Bu sayımızda ücretsiz genel terapimizde 4. Seansa geldik. Temiz, ihlaslı, samimi niyet tüm amellerin başıdır ve tüm Hadis kitaplarındaki 1. Hadis der ki: Ameller niyetlere göredir. Kalben Allah’a yönelmede sağlam niyet olmazsa salik, yolcu yolda kalır ve bu noktada çakılır, ilerleyemez. Tasavvuf kalb ile meşgul olan bir ilimdir. Ma'lûmdur ki, kalb nasıl olursa dış a'zâ ve yaşayış da ona uygun bir manzara arzeder. Allah Teâlânın, her kulun kalbini günde bir kaç kere kontrol ettiği hadisinin manâsına i'tibarla tasavvufta amellerin zuhur mahalli olan kalb ele alınmıştır. Bu bakımdan İmâm-ı Gazâli’nin kalb, kalblerin keşfi ve hallerinin bilinmesi için yazdığı (Mükâşefetü'l-Kulûb) gayet mühim bir eserdir. Bu sayımızda Gazâli’ye göre tasavvufta aşk nedir konusuna yer verdik.

İletişim Sufi Therapy Counselling Email: [email protected]

İngilizce Siteler www.sufitherapy.ca www.sufitherapy.net Türkçe Site www.sufiterapi.net Twıtter hesabı @sufiterapi

SAYI NO 4

Tasavvufu bir zühd, manevi bir eğitim, rabbanîlik ve ihsan manasına aldığımız zaman dört mezhep imamını bunun dışında görmek mümkün değildir. Çünkü mezhep imamları ve hadis uleması hep belli bir zühdi hayatın içindedirler. Dünya tamaı, şöhret ve şehvet onların sür'atle kaçıp uzaklaşmaya çalıştığı hususlardır. İmam-ı Azam'ın kadılığı kabul etmeyişi, ticarî hayatta helal kazanç tutkusu, İmam Malik'in Hz. Peygamber sevgisi, İmam Şafiî'nin zahid ve sûfîlere karşı takdirkar ifadeleri, İmam Ahmed'in Kitabu'z-zühd yazacak kadar zahidlik tutkusu, hep bu özelliklerinden dolayıdır. Nitekim İmam Gazzalî İhyau ulumi'd-din adlı eserinin başında ilmin faziletini anlatırken bu büyük imamların zühd ve takva hayatlarına da temas etmektedir. Tasavvufu tarikat ve şeyhe intisab ile seyr u sülûk manasında düşündüğümüz zaman dört imam devrinde henüz bu manada bir sistem gelişmemişti. İmam-ı Azam'a atfen menakıb kitaplarında geçen ve Ca'fer-i Sadık'ı tanıdıktan sonra hayatında meydana gelen manevi değişikliği anlatmak üzere rivayet edilen: "Son iki yılım olmasaydı Nu'man helak olmuştu." sözü kendisinin ilme güvenmek gibi bir hataya düşeceğini; ancak Hz. Ca'fer'i tanıdıktan sonra işin zühd ve takva boyutunun da farkına vararak bu vartayı atlattığını ifade etmektedir. Bilindiği gibi Ca'fer-i Sadık ehl-i beyt imamlarından ve tasavvuf ricalindendir. Allah'ın kullarını ve dostlarını sevmek, sevenlerle beraber olmak "Kişi sevdiğiyle beraberdir." ilkesine göre manevi kazanç sağlar. Nitekim Buharî'nin rivayet ettiği uzunca bir hadiste Allah, kendisi için bir araya gelen ve zikreden kullarını bağışladığını; hatta dünyevi bir amaçla o zikredenlerin arasında bulunan kimsenin de bu bağışlanmadan hissedar olduğunu belirtmektedir.(Buharî, Deavât, 66) Bu hadis iyiler ve zikir ehli arasında bulunmanın kurtuluşa vesile olacağını belirtmekte; bir bakıma iyiler ve zikir ehliyle birlikteliğe teşvik etmektedir. Tasavvuf erbabının ümidi, belki bu hadisteki ehl-i zikir ile birlikte bulunanlara gelecek rahmet müjdesidir. Seyr u sülük ve intisab, dünyevi ve uhrevi kurtuluşun tek reçetesi değildir. Çünkü manevi kurtuluş, son nefese bağlıdır. Son nefeste iman selameti elde etmenin yolu, bu dünyada istikamet üzere yaşamaktır. Takvaya ermektir, îbadet ve muamelatta ihsan ve ihlasta devamlılıktır. İnsan bunları hangi surette gerçekleştirebiliyorsa ona sımsıkı sarılmalıdır. Süfîler bu duyguları seyr u sülûk ile gerçekleştirdiklerinden bu konuda ısrarlı davranıyorlar. Tasavvuf’ta eğitim ve terbiye işine verilen genel ad seyr u sülûktür. Lügatte seyr gezmek, seyr etmek ve yürümek anlamınadır. Sülûk ise gitmek ve yola girmek demektir. Tasavvuf ıstılahında seyr, cehaletten ilme, kötü huylardan güzel ahlaka, kulun fanî varlığınıdan Hakk'ın varlığına yönelmektir. Sülûk, tasavvuf yoluna girmiş kişiyi Hakk'a vuslata hazırlayan ahlakî eğitimdir..

2 Mayıs 2014 CUMA

Faruk Arslan MSW, RSW, Psikoterapist

Sufi Terapi/Kitap Sufi Terapi'nin Fethullah Gülen Hocaefendi'den Sosyal Bilimlere ve Psikoterapiye kazandırdığı yeni tanımlama “Vecd-ihlas Vicdan” terminolojisi vicdanın temiz hali olarak bilimsel kayıtlara Kanada’nın Wilfrid Laurier Üniversitsi’nde girdi. Batılı bilim adamları Gülen’in tanımını daha önce “Kozmik Vicdan” ve “Trans-Vicdanı” olarak tesbit etmişlerdi. Çünkü vicdan yanlış yapmaktan alıkoyan bir iç bekçidir, doğruları tartan iç ölçüdür, hakikatin nasıl yapılacağını anlatan bir iç eğilimdir. “Trans-Vicdan”lı, ihlas, samimiyet ve kalp merkezli Sufi Terapi der ki: “Allah'a kul olan, köle olan kula kul olmaz, kimseye köle olmaz, satın alınamaz çünkü vicdanı hür ve temiz özgür bir savaşçıdır.” .Kalbin Zümrüt Tepeleri-1 SKalbin Zümrüt Tepeleri, bir seri halinde ilk defa Sızıntı dergisinde

yayınlanmaya başladı. Fethullah Gülen Hocaefendi tarafından kaleme alınan ve Kur’an ve Sünnet çizgisinde, tasavvufî düşünceye asrın anlayışı içinde farklı bir bakış açısı sunan bu serinin ilk kitabında toplam 47 başlıkbulunuyor. Kalbin Zümrüt Tepeleri-2 Kalbin Zümrüt Tepeleri, bir seri halinde ilk defa Sızıntı dergisinde yayınlanmaya başladı. Fethullah Gülen Hocaefendi tarafından kaleme alınan ve Kur’an ve Sünnet çizgisinde, tasavvufî düşünceye asrın anlayışı içinde farklı bir bakış açısı sunan bu serinin ikinci kitabında toplam 50 başlık bulunuyor. Kalbin Zümrüt Tepeleri-3 Kalbin Zümrüt Tepeleri, bir seri halinde ilk defa Sızıntı dergisinde yayınlanmaya başladı. Fethullah Gülen Hocaefendi tarafından kaleme alınan ve Kur’an ve Sünnet çizgisinde, tasavvufî düşünceye asrın anlayışı içinde farklı bir bakış açısı sunan bu serinin üçüncü kitabında toplam 32 başlık bulunuyor. Kalbin Zümrüt Tepeleri-4 Kalbin Zümrüt Tepeleri, bir seri halinde ilk defa Sızıntı dergisinde yayınlanmaya başladı. Fethullah Gülen Hocaefendi tarafından kaleme alınan ve Kur’an ve Sünnet çizgisinde, tasavvufî düşünceye asrın anlayışı içinde farklı bir bakış açısı sunan bu serinin dördüncü kitabında toplam 13 başlık bulunuyor.

Sayfa 3

.

Sufi Terapi/ Risale Perspective

Sayfa 4

Risale-i Nur Terapi: İki Hal ve İki Ahlak Hedonizm diye adlandırılan dünyevi zevklerin ve dünya sevgisinin insan hayatında önplana çıkması ahir zamanın en büyük fitnesi ve psikolojik hastalığıdır. İnsanın hisleri akıl ve fikre üstün geldiği zaman üstad Said Nursi’nin teşhisiyle dehşetli bir durum ortaya çıkar. İnsanlar kısa vadeli zevkle meigul olur, ölüm ve ötesini düşünmez. Bu hal nedeniyle laik bir ahlak geliştirir. Bu ahlakın rehberi felsefedir ve akıl hocası firavunlaşan nefsimizdir. Çıkarı için en küçük şeylere dahi ibadet eder, tek arzusu nefsin doymak bilmeyen cebbar, azgın, mağrur isteklerini tatmindir. Allah’ı aklına getirmeyip, hoşca vakşt geçirip mutlu olacağına kendini inandırmıştır. Seküler ahlak öğretisinin kişye verdiği ego ideali menfaattir. Seküler ahlakın dayanak noktası kuvvettir. Çözümlenmesi gereken konularda güç, para, sosyal statü kullanılarak sorun çözülür. Güçlüysen haklısın ilkesizliği geçerlidir.Şahsi çıkarı için yapamayacağı onursuzluk yoktur. Bu bireylerden oluşan toplumda şiddet, kavga, saldırı, saygısızlık, birbirine tahammülsüzlük, ötekileştirme bitmeyecektir. Çünkü yaşamlarında ptensip mücadeledir. Büyük balık küçük balığı yutar mantıksızlığına kendini kaptırmıştır. Hayatı cidal olarak gördüğünden yardımlaima ahlakı, özveri, fedakarlık gelişmez. Bu letaifler öldürüldüğü zaman psikolojik bunalımlarla yüzleşir. İnsanlar zengin olsa bile yalnızdır. Kalabalıklar içinde gtek başınadır. Hiç gerçek dostu olmaz, herkesi kendi gibi zan eder ve endişe duyar. Seküler ahlakta topluluklar arasındaki bağ ve ilişki ırk, soy sop ve kan bağına göre kurulduğundan milliyetçilik, ulus devletçilik ve şövenistlik virüsü beynini, kalbini, ruhunu zehirlemiştir. Kanında akan nefret, kin, düşmanlık virüsü bulaşıcıdır ve etrafındakileri de negatif milliyetçilikle etkiler. Sevgi, kardeşlik, vefakarlık gibi duygular yapmacıktır, samimi olamaz. Üstad Said Nursi, bu hedonistik hissiyatın ve halin yol açtığı ahlak yozlaşmasına karşı antidot olarak modern insanın lezzet olarak gördüğü şeyler içinde elemi gösterir ve aklı devreye sokar. Bediüzzaman duyguların yönetimini, kişinin kendini yönetmesini aklın rehberliğine veriyor. Akıl yürütme yöntemiyle insanların zevk tuzaklarına düşmesini engelliyor. Meşru helal dairesi keyfe kafidir diyerek dini yaşantının insanları bu dünyada da mutlu ettiğini kanıtlıyor. İkna ve akıl yürütme misalleri ile Kur’an ahlakına uygun yaşamı öneren üstad, bir yenilenme ufku açarken, modern ilimlerle inkara gidenlere bilimsel, tatmin edici ve etkileyici izahlar sunuyor. Tabiat risalesi naturalizme karşı mistitizm formülünü mantıksal örgülerle takdim ediyor. Oruç tutmanın ve tesettürün insan psikolojisine faydalarını anlatırken bunların insan doğasına uygunluğunu net delillerle dile getiriyor. Kuran hikmetinin sunduğu ahlakın hocası bir kul olan Hz. Muhammed (SAV) ve sadece Allah’ın rızası içim amel eder, çalışır ama cenneti bile elde etmeyi gaye edinmez. Razı olan ve razı olunan nefis olmak hedeftir, Allah’ın rızası kazanıldıktan sonra iki dünyada da saadet elde edilir. Felsefe ahlakına karşı Kur’an’ın reçetesi sevgi, merhamet ve rahmet eksenlidir. Erdemli ve onurlu yaşamak isteyen ideal bir ruh adayı, başkalarına faydalı olmak için gayret edecek, kendi çıkarlarını ikinci plana atacaktır. Dini ahlakta dayanak noktası kuvvet değil haktır, doğruluktur. Haklı olanın güçlü olduğu, adaletin eşit dağıtıldığı toplumlarda ırkçılık, ayrımcılık, kast sistemi olmaz. Dini Ahlakta ortak yaşam prensibi mücadele, kavga değil, yardımlaşma ve paylaşmadır. Kainatta yaratılan düzende hayvanlar, bitkiler arasında dayanışma var iken, akıl sahibi insanların cidale düşmesi yoldan sapmaktır. Allah rızasını kazanmak için infak eden, önce komşusunu, hastaları, zayıfları, ihtiyarları ve fakirleri düşünen bir toplumda Kur’an ahlakı oturmuştur. Müslüman ahlakına göre, İslam milleti ve küfür mileti diye iki millet vardır, üçüncü millet yoktur. Kendi milletini, vatanını, dinini, toprağını, ailesini sevmek vardır, ancak ötekine olumsuz milliyetçilikle düşmanlık, kin ve nefret beslemek yoktur. Sevgi ve aşk eksenli yaşayan müslüman Sufi, aksiyon merkezli hayatında kimseyi küçük görmez, sevgi dolu kalbi ile kazanmaya çalışır. Müslümanlar modernite adı altında felsefenin Amerikanvari Batı ahlakıyla yaşayınca bencil, egoist, çıkarcı toplum oluştu. Narsist bireyler arttı. Lüzumlu olmayan ihtiyaçlar ve beklentiler büyüdü ve sonuç olarak tatminsiz bir nesil yetişti. Ulaşamadığı dünyevi zevkler için mutsuzluk sendromu yaşadı, ulaştıktan sonra ise zevki gitti, geride elemi, üzüntüsü kaldı. Güven ve saygı duygusu yıprandı, yalnızlık insanlar arasında en ciddi psiko sosyal sorun haline geldi.

Sufi Terapi/Zikir Dat e and Ti me

English

Arabic

There is no god but God

Lâ ilâhe illallah

Sayfa 5 Times

KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİ SUFİ TERAPİ ZİKİR TAKVİMİ

200 Table 2 – The Daily Dhikr Schedule, Recitation

God

Allah

66

He

Hu

200

The Truth

Hak

108

The All-Overwhelming

Kahhâr

306

The All-Powerful

Kâdir

314

The All-Strong

Kaviyy

116

of God's Names

Table 4 – The Daily Dhikr Schedule, “Sekine” (Peacefulness), Recitation of God's

The All-Compelling

Cebbâr

206

The Master

Mâlik

90

The All-Loving

Vedûd

2 0

The Peerlessly AllSingle

Vâhid

19

The One

Ehad

13

The Eternally Besought -of-All

Samed

134

Names Date and Time

English The Unique

Turkish

Number

or Arabic of Times Ferd 33

The AllLiving

Hayy

14

The SelfSubsistent

Kayyûm

156

The Just

Adl

104

The Judge Hakem

68

The Pure One

170

Kuddus

Sufi Terapi/ Sevgi Duaları

Sayfa 6

Karı Kocanın Arasındaki Soğukluğun Kalkması için Dua YÂ SAMEDÜ MİNGAYRİ ŞİBHİN FELÂ ŞEY'E KEMİSLİHİ Esmai İlâhiyeden bir ism-i şerifde «EsSamed»dir. Hacetlerin bitirilmesi, ızdırapların giderilmesi için müracaat olunan, içinde boşluk ve aralığı olmayan tek mercî' demektir. Mânâsı: Ey ezelî, ebedî ve daim Samed olan Allah'ım! Zâtı Ehadiyetin nazire ve teşbih kabul etmez. Ve Zâtı Vahidiyetin şeylerden bir şeye benzemez ve misâli olmaz. Samadaniyet sırrını akıl sahipleri bilmekten âcizlerdir. Cenâb -ı Şeyhül Ekber Muhyiddin Arabi (K.S.) Hazretleri buyurur ki: • Karı-koca yahut iki dost arasında anlaşama-mazlık olsa; aralarını düzeltmek için bu ism-i şerifi bin defa okusa aralarında sevgi hasıl olur. Her namazdan sonra 10 istiğfar 11 salavat 1 fatiha 3 ihlas 1 felak 1 nas 1 ayetel kürsi okudukdan sonra yukardaki duayı 100 kere okusa her namaz vaktinden sonra yada bir suya okursa eşine içirirse araları düzelir .

Evde Huzur İçin Tesirli Bir Dua Huysuz geçimsiz eş veya insanlar için her gün 100 kere "Ya Muksit" okunursa o insal yumuşar ve geçimli hale gelir. Evinizde tüm aile bireyleri ile huzurlu yaşamak istiyorsanız bu duayı ve zikirleri uygulayın. ALLAH´ın izniyle bi süre içinde kendinizde farkı göreceksiniz. Hergün 11 KEVSER SURESİ okuyun aşağıdaki zikirleride devamlı içinizden çekin. KEVSER SURESİ BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHIYM İnna ağtayna kel kev ser. Fe salli li rabbike ven har. İnne şanieke hüvel ebter. Günlük çekeceğiniz zikir bu, çok tesirli bir zikir: ESTAĞFİRULLAH ENNEHU KANE GAFFARA YA CEBBAR

Sevdiğinin Çok Sevmesi İçin (Meryem 96) İnnellezîne âmenû ve amilus sâlihâti se yec’alu lehumur rahmânu vuddâ. İman edip, salih amel işleyenler var ya, Rahmân (olan Allah) onları (gönüllere) sevdirecektir. Niyet edip dileğiniz gerçekleşene kadar hergün istediğiniz sayıda okuyunuz.

Sufi Terapi/ Evlilik

Sayfa 7

Evlilikte Hiberaktiflik sorunu Evlilik cinsellik dışında bir dostluk ilişkisidir, eşinizin size ruhen eşit ve sizi tamamlayıcı olması gerekir. İçeride ve dışarıda ortak noktaya bakacak iki insan mutlu yuva kurar, bir çıkar ortaklığı değildir. Sevgi, saygı ve güven bağları ile sağlam temele oturur. Dine bağlılık, birlikte vakit geçirme, birbirlerini övme ve takdir edebilme önemlidir. Evlilik, psikolojik ihtiyaçtır. En iyi aşık evliler, en duygusal insanlar değil, birbirlerine en fazla zaman ayıran gerçek dostlardır. Ruh ikizi eşiniz de size tıpatıp benzeyen değildir, sizin yarım elmanızı tamamlayan öteki yarım elmadır. Son yıllarda insanlar cinselliği sosyal medyanında gelişmesiyle hiberaktif olarak yaşamaya başladılar, eşlerden biri buna uyum sağlamadığı zaman sorunlar başlıyor. Ailede güven krizi ortaya çıkınca boşanmalar yaşanıyor. Ülkemizde boşanma oranları, Batılılaşma hastalıklarıyla beraber Kanada, ABD, Avusturalya ve Avrupa ülkelerini yakaladı. Hiberaktif arzu, meşru dairede nasıl çözümlenir, harama girilmeden orta yol nasıl bulunur? Evlilikte arzu bozukluğu’nun “Hiperaktif” şekli evliliklerde devreye girmiş durumda. Yani ilişkilerde aşırılık isteme, doymak bilmeme, partneri bunaltacak kadar aktif beklentileriniz var. Nedir hiperaktif arzu? Mahrem ilişkide aşırılık, doymak bilmeme, kendisinde bu anlamda fazla enerji olduğunu kabul etmekle birlikte doyurmak için zaman ve çaba harcama. Bu arzuyu eşle abartı derecede giderirken, eşinin kendisinden nefret etmeye başladığını görememe. Veya eşten karşılık bulamıyorsa, arzusunu doyurmak için başka kişilere yönelme hali. Hiperaktif arzu genellikle “kontrolsüz”, “sürekli olması istenen”, “önüne gelen herkesle kolaylıkla yapılan”, “içinden gelen arzuyu engelleyemeyen”…ve benzeri tabirlerle anlatılmaya çalışılır. Hiperaktif arzu sorunu yaşayan kişilerin genellikle kişilik bozukluğu, saldırgan depresyon, narsistik veya sınır kişilik bozukluğu yaşayan kimseler olduğu bilinmektedir. Arzu fazlalığı ve bu duyguya yatırım yapıp arzularını sürekli olarak yatıştırma çabası bir anlamda “bağımlılık”tır. Bilgisayar bağımlılığı gibi, alkol/sigara/madde bağımlılığı gibi. Çünkü bağımlılığın temelinde kişinin bağımlı olduğu eyleme olan ihtiyacı yatar. Kişi, bağımlılık maddesine ulaşmak için türlü yollar dener. Bu nesneyi kendisi için realize etmeye çalışır. Bağımlılık nesnesine ulaşamadığı zaman hırçınlaşır, huzursuzlaşır. Hiperaktif arzu yaşayan insanlar da böyledir. Eşini sürekli ilişkiye . zorlar. Gece demez gündüz demez, misafir demez, hastalık demez, ortam demez, çoluk/çocuk demez, evde cenaze var demez! Karşılığını bulamadığında surat asar, sinirlenir, eşinin burnundan getirir. Evlilik, iki insanın birbirine “eş” olmasıdır. Birbirini incitmeden, birbirlerinin maddi/manevi ve fiziksel ihtiyaçlarını gidermeleri harika olur. Kimsenin kimsenin sınırlarını (yani normallerini) zorlamadığı, karşılıklı konuşup anlaşarak uyum içinde yaşayıp gittikleri tatlı bir yaşantıdır. Elbette varsa arızalar çözümlenmelidir. Kendinizle ve ilişkilerinizle ilgili farkındalıklarınızı artırmalısınız. Hem siz hem eşiniz mutlu olsun. Evlilikte kadın ve erkek mutluysa çocuklar haydi haydi mutlu oluyor. Eşlerin birbirilerinin cinsel taleplerini karşılaması sevaptır. Ters ilişki dışında İslami yasak ve bir engel yoktur. Bir hanımın kocasının dışarıda kalan gözünü doyurması, zinadan kurtarması, talep ettiği biçimde cinsel fantazi ve taleplerini karşılaması yuvasını kurtarır ve onu cennetlik hale getirir. Bir partrnerin aşırı ilişkiden tiksinti geldiği için ya da kişinin kendisi “Eşim bana yetmiyor.” diyerek boşanması doğru değildir. Yatağının namusunu kirletmeyen kadın asla boşanmaz. Evlendikten sonraki dönemde dinin, ailenin muhafazası adına ortaya koyduğu hükümlere sımsıkı sarılmalı, aile mahremiyeti ve aile sırlarını korumada azamî hassasiyet gösterilmelidir. Bu yapılabildiği takdirde şeytanın avenesi ve şeytanlaşmış insanlar, yuvanın içine nüfuz edip onu içten içe tahrip etme fırsatı bulamayacaktır. Bu şekilde koruyucu ve önleyici maddi manevi tedbirler almanın yanı başında, dualarla manevi bir kalkan edinerek sürekli ilahi himayeye sığınma da mutlu bir yuvanın devamı adına çok önemlidir.

Sufi Terapi/ Pendname

Sayfa 8

Ferîdeddin Attar’dan Pendname İranlı ünlü şair ve mutasavvıf Ferîdeddin Attar (ölm.1221) XIII. yüzyılda yetişen ve bir çok şairi etkileyen şahsiyetlerden biridir. Bu şairlerin başında Mevlana Celaleddin-i Rûmî, Sadî, Hafız, Molla Camî ve Mahmud-i Şebisterî gelir. Eczacılık ve tıp ile ilgilendiği için Attar mahlasını alan şair Horasan’da yetişmiştir. Irak, Şam, Mısır, Hicaz, Hindistan ve Türkistan’a seyahat eden şair tasavvufta isim yapmış birçok şeyhle tanışmış ve iyi bir eğitim görmüştür. Attar kendine ait olduğundan şüphe duymadığımız eserlerine bakıldığında hoşgörülü bir sünnîdir. Şair olarak daha çok mesnevî ve tasavvufi gazel türünde başarılı olmuştur. Horasan üslubuyla Farsça kaleme aldığı eserlerinde rahat, sade ve akıcı bir dil kullanır. Mesnevilerinde ele alacağı konuyu çerçeve hikayelere yerleştirir ve bazen bir konudan başka bir konuya atlar. Belli başlı eserleri: İlahiname: 6500 beyitlik bir mesnevidir. Son olarak Abdülbaki Gölpınarlı tarafından Türkçeye çevrilmiştir. Esrarname: Attar’n ilk tasavvufi mesnevisi olan 26 bölümlük bu eser XV. yüzlyılda Türkçeye aktarılmıştır. Musibetname: Kırk bölümlük bu eserde şairin tasavvufi görüşleri derli toplu olarak görülebilir. Husrevname: Tasavvufi olmayan bu mesnevi bir aşk hikayesidir. Muhtarname: Attar’ın rubailerinden oluşan bir seçkidir. Mantıkuttayr: Vahdet-i vücud görüşünü işleyen alegorik bir eserdir. Türkçeye birkaç defa çevirilmiş, son çevirisi Abdülbaki Gölpınarlı tarafından yapılmıştır. Tezkiretu’l-evliya: Büyük sufilerin yaşamöykülerinden bahseden ansiklopedik mensur bir eserdir. Birçok dile çevrildiği gibi, Türkçeye de çevrilmiş, son çeviriyi Süleyman Uludağ yaptı. Pendname dışında ona nispet edilen eserlerin hiçbiri ona ait değildir. Pendname: Çocuklara öğütleri içeren, bu arada dervişlere sık sık hitabedilen bu mesnevinin Attar’a aidiyeti şüphelidir. Eserin değerlendirilmesi esnasında XIII.-XV. yüzyıllar arasındaki islam dünyası, özellikle İran çok yönlü olarak göz önünde bulundurulmalı, o günden bugüne nelerin değiştiği, nelerin değişmediği, nereden nereye gelindiği tarafsız bir bakış açısıyla irdelenmelidir. Eser bugünün koşullarıyla değerlendirilecek olursa, olumlu hususların yanı sıra, günümüze ters düşen pekçok olumsuzlukla karşılaşmamız kaçınılmaz olacaktır. Kadına, çocuğa, eğitim anlayışına yaklaşım, batıl inançlar, çalışma, özgürlük kavramı, araştırmanın önemi, neden-sonuç ilişkisine girmeksizin hazır bilginin ne derece doğru olduğu gibi ana başlıklar kuşkusuz yapılacak değerlendirmeyi daha da sağlıklı kılacaktır. Alameti oldu dört şey iyi talihliliğin. Azizdir bunlara sahip olan. İlk delilidir temiz yaratılış. Layık değil taca, tahta bu hasleti olmayan. Doğru olur iyi talihlilerin düşüncesi. Azapta kalır kötü olan düşüncesi. Kim düşünürse emin olduğunu Allah azabından, Değildir mümin, hâzâ kâfir! Beş günden fazla dünya ömrü. Gafildir kim düşünmezse ileriyi. Terketmek dünya zevklerini, Sarılmak gerek gönül sahiplerinin eteğine. Olma nefsânî zevkler peşinde. Olma fâni âlemi seven biri. Yok yararı dünya meşakkati çekmenin; Bulacak seni ölüm eninde sonunda. Çıktı mı can bedeninden, kemiklerin toprak olacak. Çaren yok can vermekten başka. Yol kesen haydut nefsinden başka.

Sufi Terapi/Kalp Merkezli Farkındalık

Sayfa 9

Tasavvufun mevzuu, ma’rifetullahtır İmam-ı Gazali Hz.'lerine (li hikmetin) ömrünün son günlerinde maneviyat (tasavvuf) nasip olmuş ve şöyle buyurmuş. Anladım ki, hakiki kurtuluş Rasulullah'ın ruh cereyanına bağlanmaktan ibaretmiş. Gerisi (talebe, alim yetiştirmek (binlerce) ve kitaplar yazmak) yalan, vehim ve hayalden ibaret. Tasavvuf,kalbin ve nefsin iyi ve kötü hallerini bilip ,kötü hallerden temizlenmeyi ve iyi hallerle bezenip Allah-ü teala’ya yakın olmayı öğretir. Tasavvufun mevzuu, ma’rifetullahtır . Yani, Allahü tealayı bilmektir. Tasavvufun kurucusu (vazıı) Hazreti Allah celle celalühüdür. Tasavvuf,dinin ruhudur. Tasavvufun lüzumuna dair, iki büyük zatın iki kıymetli sözünü buraya almakla iktifa ediyoruz: İmam-ı Azam Hazretleri buyuruyor: ‘’- (Tasavvufa intisabım olan son)iki sene olmasaydı, Numan helak olmuştu’’ Seyyid Şerif Cürcani Hazretleri buyuruyor: ‘’Hace Alaeddin Attar’ın hizmetine yüz vurmayınca , Allah Teala’yı bilemedim’’ Tasavvufun hedefi insan olunca ,tasavvufun insana nasıl baktığını bilmek lazımdır: İnsanın iki cephesi vardır. 1-Maddi vücut 2- Manevi vücut. Maddi vücut herkes tarafından bilinen ve görülen vücuttur. Manevi vücut ise gözle görülmez. Kur’anı kerimde ve hadis-i şeriflerde isimleri geçen, Kalb, Ruh, Akıl, Nefs gibi unsurlar hep manevi vücudun azalarıdır.Bu unsurlar hayvanlarda yoktur. İnsan maddi vücudunun yaşaması için yemeye , içmeye, teneffüs etmeye ihtiyacı olduğu gibi, manevi vücudun da gıdaya ihtiyacı vardır. Manevi vücudun gıdası ise nurdur. Nur Allahü Teala Hazretlerinden gelir. Cenab-ı Hak, Kur’an-ı Kerimin; 191 yerinde ‘’manevi kalb’’den, 49 yerinde ‘’nur’’dan, 59 yerinde ‘’akıl’’dan, 9 yerinde ’’ruh’’tan bahsediyor.Tasavvuf işte bu;kalb,ruh, akıl ve nefs gibi manevi unsurlarla alakalanır. Tasavvufu hedefi, insanın vücudunu, manevi ölüm ve manevi hastalıklardan korumak, dünya ve ahirette insanı manen, huzurlu ve sıhhatli yaşatmaktır. Tasavvuf imine göre insanın manevi vücudunda iki zıt varlık vardır. Bunardan biri ruh, diğeri de nefstir. (Cenab-ı Hak Kur’an-ı Keriminde her ikisinden de bahsetmektedir.)Bu iki zıt varlık insanın vücuduna hakim maki in mücadele ederler. Vücut ülkesinde her ikisi de sultan olup idareyi ele almak isterler. İnsanın vücudu, bu iki varlığın mücadele ve savaş alanıdır. Nefsin gıdası günahlar, yardımcısı da şeytandır. İnsanın içinden her türlü kötü düşünce , fiil ve ahlaksızlığın sebebi nefstir. ‘’Nefs (insana) mübalağa ile kötülüğü emreder’’ Yusuf suresi a.52 ‘’İnsanın en büyük düşmanı iki kaşının arasındaki nefstir’’(hadis-i şerif) ‘’nefs kötülüklerin deposudur’’(mektubat i. Rabbani) şte din ve tasavvuf, insanın indeki bu habis ve kötü varlığın terbiyesi ve temizlenmesi ile alakalanır. Sufi terapi ile insandaki bu kötü varlığın temizlenmesi, nefsin mağlup olup ruhun galip gelmesi için çalışıyoruz. En çok sorulan soru: Letaifi Rabbaniye nedir? Letaifin çalışmasında özel bir yöntem var mı? Letaif kelimesi latifenin çoğuludur. İnsanın maddî kalb ile alakası bulunan, ruh ve nefs gibi manevi varlığı için kullanılan cevheridir. "Latif," esma-i hüsnadandır. Lütufkar anlamına geldiği gibi, ince, cismi olmayan, gözle görülmeyen anlamına da gelir. Nitekim: "Gözler O'nu idrak edemez. O gözleri idrak eder. Latif'dir. Habîr'dir." (el-En'am, 6/103) ayetindeki "Latif' bu anlama, yani gözle görülmeyen ama herşeyden haberdar olan anlamındadır. "Latife" de aynı kökten olup gözle görülmeyen anlamı taşır. Nakşbendiyye'de ruhun altı latîfesi vardır. Bunlardan biri halk (yaratılış) alemine, beşi emr alemine aiddir. Emr alemine aid olanlar: "Kalb, ruh, sırr, hafi, ahfa"dır. Bunlara letaif-i hamse denir. Halk aleminden olan ise "nefs-i nâtıka"dır. Seyr u sülûk sırasında önce emr aleminden olan letaif-i hamsenin sırasıyla zikre iştiraki sağlanır. Kalb, ruh, sırr, hafi, ahfa denilen bu latifeler çalışmaya başlayınca sıra nefs-i natıkaya gelir. Bunların çalışma şeklini tarif edecek olan kimseler irşada mezun olanlardır. Bunların çalışmasında en önemli . unsur salikin bunların zikrinde o bölgeye yoğunlaşabilmesi ve dış dünya ile irtibatını kesip kendi içine dönmesidir. Letaif bu yoğunlaşmaya bağlı olarak erken veya geç çalışmaya başlar. Ancak amaç letaifin çalıştırılması değildir. Belki huzûr-ı kalbe, şerh-i sadra; yani insanın göğsünün îman ve itminan ile genişlemesine vasıtadır. Emr alemine aid olan letaifin mahalli sadır; yani göğüs kafesidir. Burada sol memenin iki parmak altında "kalb", onun tam simetriği olan sağ memenin iki parmak altında "ruh", sol memenin iki parmak üstünde "sırr", onun simetriğinde sağda "hafî" ve hepsinin üstünde orta noktada "ahfa" yer alır. Bu mahallerde vücudun kan ve sinir hareketiyle hafî olarak yapılan zikre katılır hale gelmesi, letaifin çalışması ve dolayısıyla şerh-i sadrın gerçekleşmesi demektir. Şerhi sadır ile beden zakir hale gelince insanın ihsana ermesi kolaylaşır. Çünkü hedef ihsan ve vuslat-ı ilahiyyedir. Tabiî bu noktaya gelinceye kadar başka yapılacak görevler ve aşılacak merhaleler de vardır.

Sufi Terapi/3. Seans

Sayfa 10

4. Seans İhlaslı, Samimi, Temiz Niyet Yaşam kısa ve lüzumlu işler pek çok. Olumsuz, negatif düşünüp niyetinizi karartmak akıl ve ruh sağlığının yanısıra fiziksel sağlığa da zarar veriyor. Nefret, kin, öfke, düşmanlık, kıskançlık, hased, suçluluk gibi olumsuz düşünceler elem ,keder, stres, üzüntü gibi hislerle beyni kemiriyor ve bizi yoruyor. Beynimiz ve kalbimiz bize yardım etmemeye başlıyor, sinir sistemi işlevini yapamayınca bir çok psikomatik hastalıklar ortaya çıkıyor. Sufi terapide ihlaslı, samimi, temiz, pak, has niyet çok önemli. Hatta bu olmadan yedi kaliteden oluşan insan olma ufkunu, dairesini dolaşmanız biraz zor, burada çakılırsınız... Manevi Kalp enfekte olunca tüm beden rahatsızdır, ruh ve akıl arasında denge kurulamaz. Manevi inanç teokratik konudur, modern tıb pozitif bilimdir ayrımı artık psikoterapide kalmadı. Bedenimizin salgıları, hormonları, savunma sistemi bizden pozitif iyi niyetli düşünmemizi talep ediyor ki, organizmamız kendine yardım ve tamir işlevini başlatsın. Artan iyileşme beklentileri beyinde ruh ve manevi kalp halini düzenleyen salgıları artırıyor. Hz. Yakup’un Hz. Yusuf’un özlemiyle Kur’anda geçen duası bize şunu öğretiyor: Yaratıcı’nın size yardım edeceğine kesin bir imanla inanmalı ve yalnız Allah’tan yardım dilemeli, sıkıntı, üzüntü ve kederinizi yalnız Mevla’ya arz etmelisiniz. Kişinin ümit, sevgi, bağışlama, kendinizi Yaratıcı’ya bırakma, ona yalnız ona dayanma, güvenme ve sadece ondan yardım isteme duyguları iyileşme beklentisini artırıyor. Depresyon, stres, ansiyete sorunları yaşayanlar, Allah’ı tanımakla kafalarındaki ego kalıplarını değiştiriyor. Zaten egomuz bize kıyas yaparak Allah’ın yanında bir hiç olduğumuzu idrak etmemiz için verilmiştir. Batı tarzı yaşantı biçiminde bireyler, daha bencil, çıkarcı ve tüketim çılgını haline geliyorlar. Dünyevi makam mansıp, mal ve mülk, şan ve şöhret, zenginlik ve daha nice metaları elde etseler bile mutlu olamıyorlar. İnsanlarda dizginlemeyen hırs ve beklenti düzeyinin yükselmesi kişinin gücünü aşarsa, ne kadar zengin olursa olsun stres yaşıyor ve fakir konumuna düşüyor. Az ile yetinme, Alllah’ın rızasını elde etme hedefi ne büyük bir şans ve zenginliktir ki, tahammülün çok üstündeki stres atmosferlerinden bile başarı ile çıkabilir. Emek, çalışmak, dürüst olmak, insanlara faydalı olmak, iyilikte yarışmak, yardımsever olmak, kavgacılığı değil yardımlaşmayı, affı, merhameti, sevgiyi önplana çıkarmak, ahlaklı, vicdanlı ve insaflı olmak pozitif düşünce kodlarıdır. İnanan insanın en önemli sığınağı duadır ve duamın 3 önemli psikolojik faydası vardır: 1. Problemlerini kelimelerle ifade etmeye imkan verir. Sorunlarınızın karışıklık ve belirsizlikten kurtulması önemlidir. Allah’tan herşeyi isteyebilirsiniz, sınır yoktur. Ancak öncelikle ne isteyeceğinizi bilmeli, sorunun adını koymalı ve duada bunu söylemelisiniz.. 2. Dua ile yalnız olmadığınız duygusu size yerleşir, ağır yükünüzü paylaşmanız sizi hafifletir. En çaresiz ve ümitsiz durumlarda bile her şeyi duyan, her şeyi bilen ve kudreti yeten Allah’a inanmak, sığınmak, güvenmek o kişiye sakinlik ve güven verir. Güven duygusunun gelişmesi iradenizin güçlenmesine, korkularınızı yenmenize yardımcı olur. 3. Çaresiz kişi pasiftir, umutsuzdur, dua ile bir şeyler yapmış olur ve ümit doğar. Kimsesizlerin kimsesi olan Allah’a tam tevekkül eden kullara mutlaka sorundan çıkış yolu gösterilir. Allah, bir kapıyı kapatırsa mutlaka başka bir kapıyı açacaktır. Dua edin ki, icabet edeyim buyurmuştur.. Niyetimizi düzeltip, değiştirmemiz gereken olumsuz düşünce kalıplarından bazıları şunlardır: İçimdekini dışarı yansıtamıyorum. Çirkinim, bedenim, görüntüm kötü, sesim berbat, her şeyi berbat ediyorum. Duygularımı göstermem iyi bir şey değil. Eğer bir sorunu gözrmezden gelirsem, o sorun ortadan kalkar. Bana zarar verecek kişiye elimden gelen her yolu kullanarak engel olurum. Çok mutsuz olmayı hak ediyorum, istediğimi alamam. Eksiklerimi görmezden gelerek faydalı olabilirim. Karar verirken veya işimi yaparken yada kötü bir durumla karşılaştığımda başkalarının bana ne yapacağımı söylemelerine gereksinim duyarım. Başkaları beni eleştiriyorsa bunda haklıdırlar. Diğer insanlar bilerek beni aşağılıyorlar. Başarısız olunacak bir işle uğraşmaktansa hiç uğraşmamak daha iyidir. Sahip olduklarımı ancal sıkı sıkı elimde tutarak koruyabilirim. Rahatsız verici duygulara katlanamam, hemen onlardan kurtulmalıyım. İnsanların beklediği şekilde kurallara uyarsam bu benim davranış özgürlüğüme engel olacaktır. Benim için neyin iyi olduğunu biliyorum, başka insanların bana ne yapmam gerektiğini söylemesinler. İnsanlar işleri benim tarzımda yapmalıdırlar, ben en iyi yöntemi bilirim. Tanınmak, övülmek ve hayranlık duyulmak çok önemlidir. Diğer insanlar ne kadar özel bir insan olduğumu fark etmelidir. İnsanlar bana çok yakınlaşırda ne olduğum ortaya çıkar ve ben uzaklaşırlar. İnsanları eğlendirirsem beni severler, yoksa ben bir hiçim. Çoğunlukla diğer insanlar dost değildir.

Sufi Terapi/4. Session English

Sayfa 11 Session Four: Purity of Intention The Prophet Mohammad said: Have compassion. God shows compassion to those who show compassion to others. Show mercy to those on earth, so that God in heaven may show mercy to you (Hadith). Every soul fears death, but must come to the end. Cherishing

ambitions strengthens the desire to live. Time obliterates the ambitions of humans. The soul multiplies ambitions, but death brings an end. A Sufi needs to purify his\her life intentions and goals, by seeking the abode of the Hereafter in what God has given you. Forget not your portion of the world, avoid traps in the world’s journeying that conceal much destruction. The enjoyment of this world is short; the Hereafter is eternal for those who obey God's commands, filled with His fear. The soul weeps in desire for the world even though salvation lies in renouncing it. There is no such abode after death, therefore renounce it before. The first step is the will and intent to avoid what has been forbidden and what is deviant, engaging only in what is allowed. The second is care even with what is allowed. A Sufi shows no pull toward worldly attractions, and prefers to serve God over every other thing. The carnal self is our the real enemy. Humility is the opposite of arrogance, haughtiness and pride. A Sufi must know him or herself to be ordinary, others good, the self bad. I encourage patients in therapy to write poems, paint or play music to find their expression as part of the Art therapy model and homework is given to patients every week. Reading about each concept will lead them to think, and provide a reflective basis for their perception of the depression or problems. Prayer: The Prophet Jacob said in Qur’an: He said, "I only complain of my suffering and my grief to Allah, and I know from Allah that which you do not know. (Qur’an; Yusuf, 86). In Arabic: “Kâle innemâ eşkû bessî ve huznî ilallâhi ve a’lemu inallâhi mâ lâ ta’lemûn(ta’lemûne)”

Homework, see Table 10. Table 10 - Homework for Session Four Reading Meditation Sufi Technique

Commitment 13 Names Dhikr Sufi Technique

Expansion 6 Names Dhikr Sufi Technique

Decision Special Dua Sufi Technique

Resolution Memorize Dua Sufi Technique

Prayers Concepts

Morning Sincere Intention

AfternoonX2 Endeavor

Evening Contraction

Night Openness

Sufi Terapi/ Duygu ve Düşünce Takip Ödevi

Sayfa 12

Ev Ödevi olarak Excel dosyasına haftada en az üç gün yapmanız şartıyla aşağıdaki olay, duygu ve düşünce takip cetvelini koyuyorum. Hergün yaparsanız daha iyi olur ama zor gelir diye haftada üç ile başlayalım. 10 baremli not verme çizelgesinde kendi kendine not veriniz.

Olay Kim, ne, ne zaman, nerede

Duygular Ne hissettin? Her düşünceye 0 ile 100 arası not ver?

Otomatik Düşünceler, Hayaller Zihninde böyle düşünmeye başlamadan önce neler oluyordu? Ağır basanları işaretle.

Hangi olay bu sıcak düşünceleri destekliyor?

Hangi olay bu sıcak düşünceleri desteklemiyor?

50 orta

70 çok

Alternatif balans düşünceler neler? Bunları yaz ve her alternatıfe ve balans düşünceye 0 ile100 arası not ver.

DÜŞÜNCE ÇETELESİ

Duygular Not Baremi: 0 Yok 1 2 3 4 5

10 az

20 az

30 az

40 orta

60 orta

80 çok

90 güçlü

100 güçlü

Duygul arı Şimdi Yenide n Notland ır 2. bölümd e yer alan duygula ra ve yeni duygula ra not ver

Sufi Terapi/Haftalık İsmi Azam Dua

Sayfa 13

HURMA VE KARPUZ Resulullahın (s.a.v.)en sevdiği meyve,yaş hurma ve karpuzdu. Her kim hurmayı üç, beş gibi tek adet olarak yerse, ona zarar vermez ve onun için faydalı bir gıda olur. Taze hurmayı kuru hurmayla, yaş üzümü kuru üzümle taze ceviz ve bademi kuruları ile yemek de sünnettir. Karpuz yiyerek bereketlenmelidir. Zira onda Cennet suyundan bir damla vardır. Cennetteki her yiyecekte karpuz lezzeti vardır. Hadis-i şerifte:’’ Karpuz, yiyecektir (açlığı giderir), içecektir (susuzluğu giderir), reyhandır( güzel kokar), çövendir (içi arındırır), mesaneyi ve karnı yıkar.’’ buyrulmuştur. Karpuz, ağız kokusunu güzelleştirir, baş ağrısını sakinleştirir, gözün görmesini arttırır ve susuzluğu giderir, iştahı açar. Karındaki kurtları öldürür. İnsanın karnından yetmiş hastalığı çıkarır, bunların yerine şifa verir. Midesi hassas olanlar karpuz yerken dikkatli olmalıdır.

ÖDEV. EZBERLEYİNİZ: Hz. Yusuf hasreti ile yanıp tutuşan Hz. Yakup’un duası: "Ben sıkıntımı, keder ve hüznümü sadece Allah’a arzediyorum.” (Yusuf, 86).

‫ق ََا َل ِإنَّ َما أ َ ْش ُكو بَ ِث هي َو ُح ْز ِني ِإلَ ه‬ ِ‫ىاّلل‬ ‫َوأ َ ْعلَ ُم ِم َن ه‬ ‫ون‬ َ ‫اّللِ َما الَ ت َ ْعلَ ُم‬

Sufi Terapi/Haftalık Risale-i Nur Tekniği

Sayfa 14

Risale-i Nurdan Nefsime 4 Nasihat 13. Yunus (AS) misali hep balık karnında bir günahkarsın. Sana yardım edecek tek güç tüm sebeplere müdahale etme kudreti olaan Müsebbibül Esbab olan Allah’tır. O halde La ilahe illa ente sübhaneke inni küntü minazzalimin duasını günde 7 defa yap ki, sahili selamete çıkasın. Cinni insi tüm şeytanlar kaçar, belki şeytanın bile müslüman olur. 14. Rabbini hakkıyla tesbih ve hamd etmeden dilinle Sübhanallah demen gırtlaktan aşağıya inmeyen boş bir lakırdıdır. La ilahe illa aleyhi tevekkeltü ve hüve Rabbül arşıl azim duasını parola gibi günde 7 defa tekrar etmeden kalbin zümrüt tepelerine çıkamazsın. 15. İnsani ve cinni şeytanların şerrrinden emin olmak istiyorsan evden çıkarken, yatarken, her araca bindiğinde havada, karada, suda her zaman ve heryerde Bismillahillazi la yadurru ma’smihi şeyyün fil ardı vela fissemai ve hüvessemiül alim duasını 3 defa oku ve tevekkül et. Haşrin son üç ayetini sabah ve akşam ihmal etme ki 70 bin melek muhafızın her daim insani, cinni, özellikle nisa şeytanlarına karşı korusun seni. 16. Salim kalp ile ‘Allah’ım Yalnız Sana Kulluk Eder ve Yalnız Senden Yardım İsteriz’ duasını, yani ‘İyyake nağbüdü ve iyyake nestaini’ en az günde 40 defa sağlam yapıp duanı Sidretül Münteha ötesine ulaştırmadan ve salihlerin kabul olunan duasına katılmadan kul olamazsın, şirketi maneviyeden hisse alamazsın.

Sufi Terapi/Haftalık Kalbin Zümrüt Tepeleri Sayfa 15

Çile Zevk u sefadan bütün bütün el çekerek, beden ve cismaniyeti aşma istikametinde katlanılan sıkıntı, eziyet mânâlarına gelen çile; hak yolcusunun, nefis tezkiyesi ve ruh terbiyesi adına, asgarî kırk gün olmak üzere, çetin bir perhiz ve disiplin içinde yaşamasına denir ki, bu süre zarfında derviş, yeme-içme, uyuma-konuşma.. gibi hususlarda zaruret sınırları içinde kalarak, vaktinin büyük bir bölümünde ibadet, zikir, fikir, murakabe ve muhâsebe ile meşgul olur ve âdeta ölmeden evvel ölmüş gibi davranarak, sürekli ölüm temrinleriyle nefsânîliği açısından fenâ bulur ve ruhunun bütün menfezleriyle Hakk'a açık bir hakikat eri donanımıyla yeniden hayata "bismillah" der ve Rabbine yürür. Daha çok dervişlerin, tekye ve zâviyelerinin tenha bir köşesinde veya evlerinin âsûde bir hücresinde çekmeğe çalıştıkları çile; riyâzet mülâhazasının hatırlattığı hususları çağrıştıran, hatta bazı yanları itibarıyla onun fonksiyonlarını edaya vesîle olan bir Hakk'a kurbet hamlesi veya aktif bir vuslat beklentisidir. Asgarîsi kırk gün olması itibarıyla, kelimeyi Farsça aslına ircâ ederek "çile" dedikleri gibi, bazen de o kelimenin Arapça karşılığıyla "erbaîn" de demişlerdir. Kırk demek olan erbaîn, tam kırk gün demek değildir; bu süre bazen gün, bazen hafta, bazen ay, bazen de senelerce sürebilir.. bazen derviş, bütün bütün cismaniyetten sıyrılıp çıkmak ve nefs-i hayvânîsini aşabilmek için ömür boyu bile çile çıkarabilir; çile ile oturur-kalkar.. kapılarını sürekli ızdıraba açık tutar.. dahası, Hak yolunda katlanılan şeyleri sevgilinin armağanı olarak kabul eder.. dertler, sıkıntılar, kederler ağırlaştıkça o, hayatı daha bir sever.. yaşadığını duyuyor olma neşvesi içinde musibetleri hoşâmedî ile karşılar ve Allah için başa gelen her şeyi aziz bir misafir gibi selâmlar; hatta bazı gönül erleri, onu belâ şeklinde insana ihsan edilmiş bir nimet kabul ederek, "hel min mezîd" (Kaf sûresi 50/30) deyip, artırılmasını bile istedikleri olmuştur. Fuzûlî, Mecnûn'u konuşturma sadedinde bu konudaki düşüncelerini şöyle ifade eder: "Az eyleme inâyetini ehl-i derdden, Yani ki, çok belâlara kıl müptelâ beni." Mevlânâ, ızdırap ve çileleri, her sabah kapımızı çalan bir misafire benzetir ve bu aziz misafirin i'zaz edilmesi gerektiğini vurgular: ،‫ان َع ِزيز‬ ِ ‫هَر دَ ِمى ِفكرى چو مه َم‬ ‫آيَـد اندَر ِسينَه هَر ُروز نِيز‬ ،‫سـو ِل غَم اگـر آيَـد بَر تُو‬ ُ ‫َر‬ ‫َارش ِگير هَم ُچون آشنَايِى‬ َ ‫َكن‬ "Her an aziz bir misafir gibi gönlüne bir tasa, bir keder gelir çatar... Eğer sana bir gam elçisi gelirse, onu bir dost gibi karşıla, kucakla; zaten o da sana yabancı değil; yani, arada bir âşinalık var." Mevlânâ'nın bu düşüncelerini İbrahim Hakkı, çağının ifade urbasını giydirerek, şöyle seslendirir: "Gelir çûn kalbine hüzün, elem, gam; Çek onu sen, sana bil âşina hoş. Nüzûl eyler kalbe havâtır Hak'dan, Kabul et cümleyi, de: Merhaba hoş! Müsafirdir gam, et izzet ona kim, Gide senden Hudâ'ya her belâ hoş.. ..................................................................... Cefâdan kaçma, nâmerd olma Hakkı, Cefâdan merd-i Hak bulmuş safâ hoş." Eşrefoğlu Rûmî ise, zehirin şeker-şerbet kabul edilmesini salıklar ve: "Eşrefoğlu Rûmî, yari sevenlerin budur kârı, Ol dost için ağuları şeker gibi yutmak gerek." der.

Sufi Terapi/Haftalık Kalbin Zümrüt Tepeleri Okuma Sayfa 16 Bu yolda, belâ ve musîbetlerle içli-dışlı olmak, hiç olmazsa celâli-cemali bir bilmek, safâyı-cefâyı aynı görmek önemli bir esas kabul edilmekle beraber, halvethâne veya çilehâne hücrelerinde geçirilen "erbaîn"lerin kendine göre bazı usûl ve âdâbı vardır: Dervişler dünyasında ana çizgileriyle çile; kırk gün veya birkaç tane kırk gün, meâlîye müştak hak yolcusunun duygu ve düşüncelerinin bulanmayacağı, kalb ufkunun kirlenmeyeceği müsait bir yerde, tamamen uhrevîliğe kilitlenerek, öteler ve öteler ötesi mülâhazalarıyla saflaşıp derinleşmesinin, kalb ve ruhun hayat seviyesine yükselerek ruhânîlerle aynı atmosferi paylaşmanın en kestirme yoludur ve bütün semâvî olan-olmayan ya da semâvî olduğu bilinmeyen din şeklindeki organizasyonlarda, ruha kendi gücünü kazandırma veya ruhun gücünü ortaya çıkarma mülâhazalarıyla başvurulagelen bir yöntemdir. Hem mistisizmi hem yogizmi hem de parapsikolojiyi alâkadar eden böyle bir konunun yeri Kalbin Zümrüt Tepeleri olmasa gerek. Sofîler, Kur'ân-ı Kerim'de Hz. Mûsâ'nın, Rabbiyle mülâkat hazırlığı adına kırk günlük tasfiye faslını,[1] "erbaîn" de diyebileceğimiz "çile"ye bir me'haz ve mesnet kabul ettikleri gibi, İsrailoğulları'nın bir yerde zaaf gösterip, savaştan geri durmalarına karşılık, hem bir ceza hem de daha sonraki mücadeleleri adına bir hazırlık olması açısından, kırk yıllık "Tîh" hayatlarını[2] da önemli bir kaynak kabul ederler. Hristiyanlık'ta da Paskalya öncesi kırk günlük bir perhiz dönemi vardır ki, işte bu, onlarda da farklı bir "erbaîn"in var olduğunu gösterir. Her din ve sistem taraftarı, erbaîn'i farklı yorumlayıp farklı yaşasa da, semâvî dinler ve gayri semâvî organizasyonların hemen hepsinde çilenin var olduğu söylenebilir. Hatta tam kırk gün olmasa da, Kitap ve Sünnet'le müeyyed bulunan itikâfı da böyle bir tecrid ve tecerrüd hamlesi içinde zikretmek mümkündür. Ayrıca, bu konuda hem İslâm dünyasında hem Yahudilik ve Hristiyanlık âleminde, hem de Müslümanlar arasındaki farklı mezhep ve düşünce sistemlerinde ister çile unvanıyla, ister erbaîn nâmıyla, hem nefislerin tezkiyesi hem de ruhların terbiyesi adına, belli bir süre için bir tecrid ve tecerrüdden, bir halvet ve inzivadan hep bahsedilegelmiştir. Bizim dünyamızda böyle bir tasfiye ve tezkiye şimdiye kadar hep çilehâne veya halvethânelerde gerçekleştirilmiştir; başkalarınınki de, kendilerine mahsus mâbedlerin bir köşesinde... Derviş, bağlı bulunduğu mürşidin rehberliğinde bu çilehâne veya halvethâneye girer.. orada tam bir inziva hayatı yaşar.. az yer, az uyur, az konuşur.. günlerini tamamen ibadetle geçirir.. her gününü, her gecesini farklı bir muhâsebe ile değerlendirir, farklı bir murakabe ile derinleştirir.. sürekli zikirle kalbine hayat üfler, fikirle enfüsâfâk arası seyahatten seyahate koşar.. kalbî ve ruhî hayata sıkı tutunarak bütün benliğinde Rabbini duymaya çalışır ve her zaman gönlünün bir yanından kendine aralanan kapının arkasını, halvette halveti, uzlette de vahdeti görmeğe, duymaya çalışır.. bu yolda en küçük şafak emarelerini bile, kalbinin yamaçlarında gerçek birer tülû gibi müşahede etme, rasat etme noktalarını araştırır.. imkânlarının sınırlılığını, iradesinin yetmezliğini acz u fakr iniltileriyle dile getirir; getirir ve Hakk'ın sonsuz kudretiyle ümidini şahlandırır.. nâçâr kaldığı yerde kendisine sürpriz bir şekilde bir kapı aralanacağı recâsıyla, sık sık: "Kerem kıl, kesme sultanım keremin bînevâlerden Keremkâne yakışır mı kerem kesmek gedâlerden" (M. Lütfi) der ve en miskin bir dilenci gibi hâlini, o her şeye nigehbân Rabbine arz eder. Mârifeti, muhabbeti arttıkça, o da Rabbiyle münasebetlerini daha bir derinleştirerek, sadece O'nu görüp, O'nu duyup, O'nu düşünmeğe himmetini hasreder.. ve en zarûrî ihtiyaçlarını dahi asgarîye indirerek, âdeta ruhânîler gibi, bütün bütün cismaniyetin üstüne çıkarak, evvelâ ahvâl ve evsafında, sonra da zâtında semâvîlere mahrem-i râz olur ve kurb-i sultanda üns esintileri teneffüs etmeğe başlar. Çile hep aynı olsa da, dervişler onu, biraz istidatları biraz da mukavemetlerine göre farklı farklı çıkarırlar. Kimileri, dünyevîlikten tamamen sıyrılarak, gece-gündüz demeden, yemez-içmez-uyumaz; bunlara ciddî ihtiyaç hissedince de, "def-i belâ" kabîlinden hepsini geçiştirir ve sürekli zikir, fikir ve ibadetle dopdolu yaşar.. kimileri, bedenî ve cismanî ihtiyaçlarını ölmeme çizgisinde götürür ve ötesini israf sayar.. kimileri, hayatın her saniye, salise ve âşiresini duyma gayreti gösterir ve zamanın en küçük bir parçasının bile kurbet yolunun dışında geçip gitmesine fırsat vermez. Saatler gelip geçer, haftalar birbirini takip eder, elemler ve ızdıraplar içinde mahrumiyetler uzar gider de, çileyi artık bir yaşam biçimi olarak duymaya başlamış derviş, "erbaîn"lerin bitmesini kat'iyen istemez. Gerçi Sofiye usûlüne göre, kırk gün tamam olunca rüya ya da daha başka müşahedelere binaen dervişin halvet durumu gözden geçirilir; iç dünyasının atlasına kalbî, ruhî hayat seviyesini aksettiren birinin, belli merasimlerle "erbaîn"leri sona erdirilir ve çileye bir nokta konur ama, tezkiye ve arınmanın tamamlanmamış olması mülâhazasıyla da, yeni erbaîn fasılları her zaman söz konusu olabilir. Sızıntı, Haziran-Temmuz 1999, Cilt 21, Sayı 256-257

Sufi Terapi/Haftalık Ev Ödevi Sayfa 17

BU HAFTANIN OKUMA ÖDEVLERİ ŞUNLAR: Kast ve Azim http://www.kalbinzumruttepeleri.com/fethullah-gulen-kalbin-zumrut-tepeleri-1/1892-fethullah-gulen-kalbin-zumruttepeleri-kast-ve-azim.html, Basiret ve Firaset http://www.kalbinzumruttepeleri.com/fethullah-gulen-kalbin-zumrut-tepeleri-1/1839-fethullah-gulen-kalbin-zumruttepeleri-basiret-ve-firaset.html, İhlas http://www.kalbinzumruttepeleri.com/fethullah-gulen-kalbin-zumrut-tepeleri-1/1876-fethullah-gulen-kalbin-zumruttepeleri-ihlas.html. Kabz u Bast http://www.kalbinzumruttepeleri.com/fethullah-gulen-kalbin-zumrut-tepeleri-1/1888-fethullah-gulen-kalbin-zumruttepeleri-kabz-u-bast.html, Sekine http://www.kalbinzumruttepeleri.com/fethullah-gulen-kalbin-zumrut-tepeleri-1/1920-fethullah-gulen-kalbin-zumruttepeleri-sekine-ve-tumanine-veya-itminan.html, Vera http://www.kalbinzumruttepeleri.com/fethullah-gulen-kalbin-zumrut-tepeleri-1/1958-fethullah-gulen-kalbin-zumruttepeleri-vera.html, Şevk u İştiyak http://www.kalbinzumruttepeleri.com/fethullah-gulen-kalbin-zumrut-tepeleri-1/1922-fethullah-gulen-kalbin-zumruttepeleri-sevk-u-istiyak.html, Muhabbet http://www.kalbinzumruttepeleri.com/fethullah-gulen-kalbin-zumrut-tepeleri-1/1900-fethullah-gulen-kalbin-zumruttepeleri-muhabbet.html

Sufi Terapi/Haftalık Şiir veya Günlük

Sayfa 18

Son ev ödevi Kalbin Zümrüt Tepeleri’nden bu 8 Sufi konsepti okuduktan sonra şiir yazma veya günlük tutmadır. Bir not defteri alınız, bilgisayara değil, elyazınızla yazarak günlük tutmaya başlayınız.. Eğer şiir yazamıyorsanız bunu yapabilirsiniz.. Öğrendiklerinizi şiir ve günlüğe dökmeye çalışınız ve yazarak zihne, kalbe, ruha kazıyınız. ÖRNEK BİR ŞİİRİM. ÜSTAD SAİD NURSİ’NİN SİNEK RİSALESİNE YAZILMIŞTIR: RÜYETİ MAHLASIM.

Sufi Terapi/ Risale-i Nur Ufku Sayfa 24 Risale-i Nur ve Ferdiyet Makamı "Risale-i Nur, o Ferdiyet makamının mazharıdır." Ferid makamı ne demektir? Her dönem ve asırların kendilerine ait hususiyetleri ve ilcaatları vardır. Bir dönemde, ferdiyetçilik öne çıkar ve insanlar o ferdin etrafında halkalanır, feyzi ve hakikatı onunla yudumlarlar. O asrın gerekleri de, o ferdi teyid eder. Cenab-ı Hak her asrın ve dönemin gereklerine ve hükümlerine göre O muazzam kullarını donatıp gönderir. Ta ki, o asrı irşat ile terbiye etsin. İşte daha çok, tasavvuf geleneğinde var olan gavsiyet, kutbiyet, ferdiyet gibi makamlar, bu ihtiyaca cevap veren müesseseler hükmünü almışlar. Bu makamlar, her dönemde dini ihya eden ve insanlara o dönemin şartlarına münasip dini yorumlayan ve insanları terbiye ve irşad eden zatlara verilen unvanlardır. Elbette, bu işin irşad ve toplumsal yönü olduğu gibi, bir de manevi ve riyaset yönü vardır. Gavsiyet: Bütün makamları kat etmiş, makamların sonlarına yaklaşmış, asrının en büyük söz sahibi konumuna gelmiş, meded veren, insalara manen yardım makamına erişmiş zatlara verilen bir unvandır.. İlahi feyz ve cezbe onda tam tecelli etmiş. Adeta velayet şehrinin reisi olur. Onun izin ve mededini alamayanlar velayete çıkamadıkları gibi, onun riyasetinin dışına da çıkamazlar. Bu makama sahip, nurani zatlar, her dönem ve asırda Allahın inayeti ile yetişmişler. Kutbiyet makamı ise, makamların en yükseği ve son merhalesidir. Bu makama çıkanlar, adeta Rasulullah (asv)’ın o asırda bir halifesi ve vekili konumunda olurlar. Bu iki makamı yani gavs ve kutbiyet makamını cem edenlere ise, “Kutbu Azam” ya da “Gavs-ı Azam” denir. Bu makama gelen zatlar “Ferdiyet” makamına erişmişler demektir. Ferdiyet makamda bulunan zat, kimseden ders almadan, terbiyesine girmeden, doğrudan Allah ve Resulünden feyizlenen zattır. Günümüzde cemaat ve cemiyet manası kuvvet bulup inkişaf etmesinden dolayı, o ferdiyet manası artık cemaata aksetmiştir. Yani bütün o makam ve feyizler cemaatin uhdesine verilmiştir. Risale-i Nur ve talebeleri bu ferdiyet manasına mazhar olduklarından, ferdiyetin gerekleri ve harika halleri Nur dairesine intikal etmiştir. Onun için Nur talebesi başka kutup ve velilerin riyasetine girmeye mecburiyeti kalmıyor. Bu asrın dehşeti ve ağır şartlarından dolayı Allah kereminden bu asrın insanlarına böyle bir yolu açmış bir ikram, bir lütuf eseri, meşakkatsiz ve kısa bir zaman da, Risale-i Nur'un feyzi ve irşadı ile velayet mertebelerine ulaşmayı mümkün kılmıştır. Zaten ferdiyet makamı bir cihette vehbidir. Allah dilediğine ihsan eder. Özet olarak, Risale-i Nur'un ve onun cemaatinin şahsi manevisi, bu zamanın "Ferit makamını"temsil ediyor. Cemaat içindeki talebe ve tabiler ise, bu Ferit makamının hücreleri ve atomları mesabesindedir. Nasıl beden hücrelerden müteşekkil ise, bu manevi Ferit makamı da cemaatin bireylerinden müteşekkildir.

Sufi Terapi/ Sufi Telkini

Sayfa 20

"Mişkatu'l Envar" Nurlar Menbaı Eş-Şeyhu’l Ekber Muhyiddin Arabi Hazretleri, Allahu Teala'dan rivayet edilen Kutsi Hadislerden oluşan "Mişkatu'l Envar" eserinden alınmıştır... İKİNCİ HADİS Bize Yunus b. Yahya anlattı. Ona Ebu'l Vakt Abdu'l evvel b. İsa es-Seczi, ona Abdu'l a'la b. Abdu'lvahid el-Melihi, ona İsmail b. İbrahim, ona Muhammed b. Gatrif, ona Halife el- Cumahi, ona Ka'nabi, ona Abdulaziz ed-Deraverdi, ona A'la, ona babası, ona da Ebu Hureyre'e rivayet etmiş ki: Resulallah (s.a.u) şöyle buyurdu: - Yüce ALLAH buyurdu ki: "Ben, ortaklardan, şirkten en müstağni olanıyım. Kim bir amel (iş) yapar da bu amele Benden başkasını ortak kılarsa, Ben o amelden beriyim. O amel, ortak koştuğu şeye aittir." ÜÇÜNCÜ HADİS Bize Ebu'l Ganaim b. Ebu'l Futuh el-Harrani'nin azatlısı Mesud b. Abdullah b. Bedr el- Habeşi anlattı, ona Yunus, ona Ebu'l Vakt, ona el-Melihi, ona İsmail el-Herevi, ona Muhammed b. Abdullah, ona Ahmed b. Necde, ona Yahya b. Abdu'lhamid, ona İbn Mübarek, ona Yahya b. Eyyub, ona Ubeydullah b. Zahr, ona Ali b. Yezid, ona Kasım, ona Ebu İmame rivayet etmiştir ki: Resulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: - Yüce ALLAH buyurdu ki: "Benim katımda en çok gıpta edilen velim, malı az, salâtm lezzetinde payı büyük , Rabbine güzellikle ibadet eden, gizli ve açık Ona itaat eden mümin kulumdur. İnsanlar arasında tanınmaz, kimse parmağıyla onu bir başkasına göstermez. Rızkı az olur, ama o buna sabreder, sonra... -Hz. Resulullah- eliyle yere vurarak, "Ölümü çabuk, ağlayanı ve mirası az olur" buyurdu."

Sufi Terapi/ Zikir

Sayfa 21

MARİFETNAME’de Sidretülmüntehada ZİKİR Öncelikle malum olsun ki, Hak Teala iki cihanı insanoğulları için ve insanoğullarını da ancak kendisini tanımaları için yarattığını cümleye duyurmuştur. Nitekim lûtuf ve keremiyle: "Ben gizli bir hazineydim, bilinmeyi sevdim ve beni tanımaları için varlıkları yarattım," buyurmuştur. Şu halde âlemin ve insanın yaratılmasından nihaî maksat ve yüce istek, Mevla'nın bilinmesidir. Bu ebedî devlet ve tükenmez saadet, her şeyden öncedir. Ancak bu, nefsini bilmeye bağlı olup, nefsini bilmek de bedeni bilmeye dayanır. Bedenin bilinmesi, âlemin bilinmesiyle olur. Alemin bilinmesi ise hakiki ilimlerledir. Bu sebepden dolayı bir miktar astronomi ve felsefeden alıp toplayarak, bir miktar anatomi ilminden devşirip seçerek, bir miktar da kalb ilmi ve irfandan iktibas edip ele alarak, İbrahim Hakkı Hazretleri 1756 yılında "MARİFETNAME" adlı eserini yazdı. Büyüklük ve kudretini fikredip düşünesin. Bundan sonra birinci kitaptan Yaratıcının güzel sanatlarını âlemin ufukları içinde ayrıntılarıyle seyredip, cihanın sırlarına vâkıf oldukta; âlem insanın kabuğu, insan âlemin dili olduğunu bilip, cümleden âsûde olasın, kendi kendine gelesin. Bundan sonra ikinci kitaptan Yaratıcının kudretinin şaşırtıcılığını, kendi cisim ve canında toplu olarak görüp, büyük âlemde her ne varsa, hepsinin benzerini kendi vücudunda buldukta; vücudun bir küçük âlem olduğunu bilip, kendi nefsine gelesin. Nefisler âleminde, Mevla'yı temaşa kılasın ve kendi ruhunu, vücudunun ikliminin sultanı bilip, kadr ve kıymetine vâkıf olup, nefsi tanıma mertebesini bulasın; kendi âleminde sultan olasın. Bundan sonra üçüncü kitaptan kalblerin evirip çeviricisi Allah'ın acaip ilhamlarını, garip tasarruflarını, zat ve sıfatının kalblere yakınlığı, en büyük âlem olan gönülde kesin bilgiyle bilip, masivadan (Allah'dan başkalarından) âzat olup, her şeyi unutup, her şeyi çekip çevirici bir onu buldukta; vahdet, âlemine erip, o tek ve yegâne Allah'ın birliğini basiretinle katiyetle görüp, Allah'ı tanıma devletine eresin. Allah'a yakınlığın saadetini kesinlikle bilip, hududunu koruyup kollayarak, Hüda'nın yaratıklarına sevgi ve şefkatle, kalblerin sevgilisi oldukta; selametle toplumu gönlünce bulasın. Rahatla âlemin azizi olasın. Çünkü bu kitab-ı şerifte nizam, bu güzel üslup üzere tamam olup, alıcı gözüyle mütalaa edenleri, Mevla'nın âyetlerinin hakikatini bildirmiştir. Sidretülmüntehada olan meleklerin vasıflarını ve durumlarını, arşın horozu olan tavusun renklerini ve zikirlerini bildirir. Ey aziz, malum olsun ki, müfessirler ve muhaddisler ittifak üzere demişlerdir ki: Hak Taala, sidretülmüntehada vekil kıldığı meleği, büyük bir cüssede ve acaip şekilde yaratmıştır. Onun yetmiş yüzü vardır. Her yüzünde yetmiş ağzı vardır. Her ağzında yetmiş dili vardır. Her dili, başka bir lügatla Hak Taalayı devamlı tesbih eder. Hak Taala, sidrede dörtbin saf melek yaratmıştır. Her saffın meleklerinin sayısı onbine yetmiştir. Birinci safta olan melekler, sürekli secdeye varıp: "Sübhanallah" derler, ikinci safta bulunan melekler, daima oturup: "Elhamdülillah" derler. Üçüncü safta duran melekler, hep rükua varıp: "La ilahe illallah" derler. Dördüncü safta kalan melekler, kıyamda durup: "Allahü ekber" derler. Hak Taala, sidrede, yeşil zümrütten, minare şeklinde bir büyük direk yaratmıştır ki, sidreden yüksekliği yetmişbin fersah mesafededir. O direğin başında beyaz inciden büyük bir kubbe yaratmıştır. O kubbenin üzerinde tavus kuşu şeklinde, çeşitli cevherler renginde bir acaip melek yaratmıştır. Oun bin beşyüz kanadı vardır. Her kanadında yüzbin saçağı vardır. Her bir saçağı üzerinde üç satır yeşil yazıyla yazılmış yazılar vardır. Birinci satırda: "Bismillahirrahmanirrahim", ikinci satırda: "La ilahe illallah Muhammedün resulüllah", üçüncü satırda: "Onun zatından başka her şey yokluğa mahkumdur" (28/88), yazılmıştır. İşte buna arş horozu derler ki, o kanatlarını yaydıkça, onun saçaklarından cennettekiler üzerine nisan yağmuru gibi Hak'kın izniyle rahmet iner. Namaz vakitlerinde, o arş horozu, kanatlarını birbirine vurup, feryat ile öter. Kanatlarının her bir saçağından başka bir sada peyga olup, cennetlerin ağaçlarının dallarını sabah rüzgarı gibi sallar. Onun ötüşünden, cennette olan huri ve gılman mesrur olup, odalardan başlarını çıkarıp, birbirlerini müjdelerler ki; "Muhammed sallallahüaleyhivesselamın ümmetinin namaz vakti gelmiştir. Şimdi hepsi ibadetle meşguldür." Hak Taâlâ, arş horozuna nida eder ki: "Ey kuş, niçin böyle feryat edersin?" O melek der ki: "Ey Allahım, mümin kulların dünyada sana ibadete yöneldikçe, ben onlar için senden rahmet isterim." O zaman ona, Hak'kın hitabı gelir ki: "Ey kuş, dünyada beş vakit namazını eda eden kullarıma rahmet edip, cehennem ateşinden azat ederim. Naim cennetleriyle onları hisselendirir ve sevindiririm." Bu hitap ile arş horozu hoşnut olmuştur. (Kudretiyle kainatı yaratan Allah münezzehtir. O, kainatları hikmetiyle benzersiz yaratmıştır. İlmiyle her şeyi kuşatmış ve her şeyi tek tek saymıştır.)

Sufi Terapi/ Kalplerin Keşfi

Sayfa 22

İMÂM-I GAZALÎ’den Kalplerin Keşfi MÜKÂŞEFETÜ'L-KULÛB VE İMÂM-I GAZALÎ Allah (C.C.)'a hamdü senâ, Resûlüllah (S.A.V.) Efendimize, Âl ve Ashâbına Salâtü selâm olsun. Mükâşefetül Kulûb mevzuu i'tîbariyle tasavvufî bir eserdir. Mahiyyet i'tibariyle kalbleri hassas bir İslâmi hayata sevketmeyi, oraya saf bir İslâmı hayatı dercetmeyi istihdaf eden bir eserdir. Başka bir tabirle anlatmak gerekirse Mükaşefetü'l Kulûb bir «Kalbleri ihyâ» kitabıdır. Durumlarını tesbit ve keşfedip aralıyarak, ortaya çıkararak ıslâha çalışmayı öğreten bir eserdir. Esasen tasavvuf denince de akla ilk gelen, erbabınca, bu ma'nâ olur. Tasavvuf kalb ile meşgul olan bir ilimdir. Ma'lûmdur ki, kalb nasıl olursa dış a'zâ ve yaşayış da ona uygun bir manzara arzeder. Allah Teâlânın, her kulun kalbini günde bir kaç kere kontrol ettiği hadisinin manâsına i'tibarla tasavvufta amellerin zuhur mahalli olan kalb ele alınmıştır. Bu her İslâm âliminin, Hakka ubâdiyyete kendini adamış her âbid ve zâhidin başta ya da sonda yaşadıkları bir hayat tarzıdır. Cenâb-ı Hakkın her gün ziyaret ettiği kalb hiç şüphesiz ki temiz olmaya lâyıktır. Çünkü bu kulun, Rabbına karşı (kölenin efen-disine misali) bir edeb kaidesidir. Edebi olmayan bir kulun Rabbı yanın-da i-'tibarı olmaz. Halbuki bir köle için gaye ,efendisinin teveccühünü kazanmasıdır. Kulun saadet ve huzuru da buna bağlıdır. Bu bakımdan kalb, kalblerin keşfi ve hallerinin bilinmesi (Mükâşefetü'l-Kulûb) gayet mühimdir. İmâm-ı Gazâli ve benzeri âlimler bugün semeresine her zaman-kinden fazla muhtaç olduğumuz kalb ile ilgili böyle bir çalışmayı asır-larca önce yapmışlar ve bu sahada eserler yazmışlardır. Ancak bu gibi âlimler böyle eserleri yazmadan önce ya da yazarlarken mevzuu bahs olan tasavvufi hayatı yaşamışlardır. İmâm-ı Gazâli bu zatların başla-rında gelir. Eserleri diğer tasavvuf erbâbına nazaran kuvvetli bir İslâm kültürünü ihtiva eder. O her tasavvufi mevzûu İslâmın başlıca kültürü olan Âyet ve hadislerle ele almıştır. Âyet ve hadise uyacak tarzda işle-miştir. Mes'eleyi İslâm kültürü ile bağdaştırmıştır. Bu bakımdan o, ilim adamları arasında diğer mevzularda olduğu gibi bu mevzuda da güven ve i'tibarca başta gelir. Okuyucu halk için de bu böyledir. Denebilir ki: Eserleri en dikkatli, en çok okunan bir İslâm âlimidir. İmâm-i Gazâlinin her eseri hemen hemen aynı kıymeti hâizdir. O bu sahadaki her eserini ilmî bir otorite ve tasavvufî bir sâfiyetle yazmıştır. En büyük eserlerinde küçüklerinin ve en küçük eserlerinde de büyük-lerinin hulâsasını bulmak mümkündür Eserlerindeki her mevzuu ben-zerlerinden daha güzel şekilde işlemiştir. Bütün bunlar da üstün bir zekâ, yüksek bir İslâm kültürü, derin bir tasavvuf ve temiz bir İslâmi ya-şayıştan ileri gelmiştir. H. 450/505 - M. 1058/1111 tarihleri arasında Horasan'ın (İran) Tûs kasabasının Gazâl Köyünde doğup yine aynı yerde vefat eden Huccetül İsiâm İmâm Ebû Hâmid Muhammed b. Muhammed b.muhammed ei-Ga-zâli (Rahmetullâhi Aleyh) nin ikiyüz civarında eseri bulunduğu kaynak-larda zikredilmektedir. Takdim ettiğimiz «Mükâşefetü'l Kulûb» Onun yukarıda arzettiğimiz kıymetli eserlerinden biridir.

Sufi Terapi/ Kalplerin Keşfi Sayfa 23 İMÂM-I GAZALÎ’den AŞK «Sevgi» canlı varlığın, haz veren bir nesneye karşı meyil duymasıdır. Söz konusu meylin pekişip güçlenmesi haline «aşk» denir. Aşk duygusu, aşkın sevgilisine kul olması ve sahip olduğu her şeyi uğrunda feda etmesine yol açacağı bir dereceye varabilir. Cüneydül Bağdadî (rehimehullahu). «Tasavvuf, ihtiyarı terketmektir» demiştir. Züleyha'nın Hz. Yusuf'a (A.S.) karşı duyduğu aşkın ne dereceye var-dığına bir baksana! Kadının bütün servet ve güzelliği bu uğurda gitmiş. Yetmiş deve yükü mücevher ve gerdanlığının var olduğu söylenir, hepsi-ni Hz. Yusuf'un (A.S.) aşkı uğruna harcamış, «Bu gün Hz. Yusuf'u gördüm» diyen herkese eline geçeni zengin edecek değerde bir mücevher vere vere elinde hiç bir şey kalmamış. Aşırı aşkından dolayı diğer her şey aklından çıktığı için karşılaştığı her şeyi «Yusuf» diye çağırır olmuş, o kadar ki, başın göğe kaldırdığı zaman Hz. Yusuf'un (A.S.) adını yıldızların üzerinde yazılı görürmüş. Rivayete göre Züleyha iman edip Hz. Yusuf (A.S.) onunla evlendikten sonra eski aşığı ve yeni kocasından ayrı yaşamaya yönelerek kendisini ibadete vermiş, varlığını tamamen Allah'a adamış. Hz. Yusuf (A.S.) kendisini gündüz yatağa çağırsa «akşama» diye savar, akşam çağırınca da «yarına» diye ertelermiş. Nihayet bir gün Hz. Yusuf'a (A.S.) demiş ki, «ben sana Allah'ı tanımadan önce aşık olmuştum, fakat O'nu tanıyınca kendisine karşı duyduğum muhabbet, diğer her şeyin sevgisini gönlümden giderdi. O'nun sevgisine bedel istemiyorum.» Hz. Yusuf Züleyha'nın bu sözlerine şöyle karşılık verdi, «seninle birleşmemi emreden ulu Allah'dır. Senden iki çocuğumuz olacağını ve bun-ları Peygamber olarak görevlendireceğini bana bildirdi.» Bunun üzerine Züheyla, «Allah sana böyle emrettiğine ve beni de böyle bir neticeye vesile olarak seçtiğine göre Allah'ın emri başım üzerine!» demiş. Bundan sonra ancak kendini Hz. Yusuf'a (A.S.) teslim etmiştir. «Leylâ ile Mecnun'un aşk hikâyesini herkes duymuştur» Mecnuna adın nedir diye sorarlar, «Leylâ» diye cevap verir. Bir gün yine Mec-nuna «Leylâ ölmedi mi» derler. «Hayır, Leylâ kalbimde yaşıyor ölmedi, Leylâ benim» diye karşılık verir. Yine bir gün Mecnun, Leylâ'nın evi önüne gider ve gözlerini gök yü-züne diker. Ona «ey Mecnun, gök yüzüne değil, Leylâ'nın odasının du-varına bak, belki onu görürsün» derler. O böyle diyenlere «gölgesi Leylâ'nın evine düşen yıldız bana yeter» diye cevap verir. Anlatıldığına göre Hallac-ı Mansur'u (rehimehullahu) seksen gün hapsetmişler, İmam-ı Şiblî (rehimehullahu) bir gün ziyaretine gitmiş ve «ey Mansur, Muhabbet nedir» diye sormuş. Mansur «bu soruyu bana bugün değil, yarın sor» demiş. Ertesi gün olunca Mansur'u zindandan çıkarırlar, ve üzerinde boynunu vurmak üzere yere yaygı yayarlar, bu sırada İmam-ı Şibli çıka gelerek karşısında dikilir. Bu anda Mansur ona sesle-nir, «ey Şiblî! Sevginin başı yangın, sonu ise ölümdür. Hallac-ı Mansur'un nazarında Allah'dan başka her şeyin batıl oldu-ğuna kesin kanaat gelince ve yalnız Allah'ın hak olduğunu bilince, hak isminin onun kendi adı olduğunu unutmuş ve sen kimsin sorusuna muhatap olunca «ben hakkım» diye cevap vermiştir. Anlatıldığına göre sahici muhabbet, şu üç davranışta belli olur: 1 - Aşık, sevdiğinin sözünü diğerlerinin sözlerine tercih eder. 2 — Aşık, sevgilisi ile oturup kalkmayı başkaları ile birarada olmaya tercih eder. 3 — Yine aşık, sevgilisinin rızasını kazanmayı, başkalarının hoşnutluğunu elde etmeye tercih eder. (El Münteha - Nam Kitapta da böyledir.) Söylendiğine göre «aşk» perdeyi yırtmak ve sırları keşfetmektir. «Vecd» hali ise zikrin lezzetine varıldığı anda ruhun, arzunun taşkınlığına katlanamamasıdır, öyle ki, bu hali yaşayan kimsenin azalarından biri kesilse hiç bir şey duymaz.