IRAN IN CRISIS Nuclear Ambitions and the American Response

KİTAP TAHLİLLERİ / BOOK REVIEWS IRAN IN CRISIS Nuclear Ambitions and the American Response Author: Roger Howard, Londra: Zed Books, 2004. 232 pp.+sele...
Author: Göker Erçetin
8 downloads 0 Views 274KB Size
KİTAP TAHLİLLERİ / BOOK REVIEWS IRAN IN CRISIS Nuclear Ambitions and the American Response Author: Roger Howard, Londra: Zed Books, 2004. 232 pp.+selected bibliography, index. ISBN: 1 842277 474 3 hb. Emre Özkan Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu (USAK) In the book, Iran in Crisis, the author Rogar Howard, tries to examine some of the most important and debated issues about the contemporary politics. As it can be understood from the book’s title, the author evaluates the Iran’s policies about nuclear energy and American response to these policies. Many books with this title usually discuss the issue subjectively and neglect to monitor both sides of the coin. Howard’s book is different, offering a balanced and wide ranging analysis of Iranian domestic and foreign policy and the effects of these policies to her relations with the West. In a serious of chapters, Howard discusses the relations of Iran with the USA and analyses the Iran’s domestic crisis in the context of political, social and economic developments. The book is divided into three main sections. The first section deals with the relation between Iran and the USA and provides a comprehensive overview about the current debates between the two sides. In addition, the author evaluates the possibility that whether Iran is a source of international terror or not? The second section analyses the domestic crisis in Iran. Finally, the author examines the outcomes of his findings about Iran. As the name of the book is “Iran in Crisis: Nuclear Ambitions and the American Response”, the author starts with Iran and the USA in order to make the issue more understandable. Howard mentions the deteriorating character of relations and states the tension between two sides as the result of combustible mix of Iranian provocation with something belligerent US reactions. Furthermore, common grounds of Iran and the West are examined by overviewing the political influence of the West on Iran. Besides, this section deals with the enormous geopolitical importance of Iran as a leading factor for West to cooperate with Tehran rather than to compete with her. In addition, US’s view of Iran, which is misleadingly affected by neo-conservatives or Republicans, is also assessed in this section. In the second chapter of the first section, the author examines the attitudes of Iran against the international terror. The author, objectively analyses the weaknesses of Iran and the US accusations. In this framework, the author mentions that the reputation of Iran as a sponsor of international terror is sourced from its willingness to execute its exiled dissidents and to use assassinations as an instrument of foreign policy in the past. On the other hand, the US weakness in relations with Iran is the 134

Kitap Tahlilleri / Book Reviews

lack of effort to define what constitutes terrorism. Furthermore, the author questions the accusations which are directed to Iran about the relationship with terrorist organizations like Hezbollah and Al Qaeda. Besides, Iran’s nuclear programme and the US opposition are also discussed in this chapter. According to the author, the regime change within the Iran, which is strongly supported by the US, cannot be a solution under the lessons drawn in Iraq. The second section on domestic crisis is relatively short and deals with the internal crisis by evaluating political, social and economic structure of Iran. In the first chapter of this section, the author assesses the political tensions by examining the democratic sides of Iranian constitution, the weaknesses of the constitution and intellectual disputes between conservative and reformist opinions. In the following chapter, Howard analyses the social and economic structure of Iranian society. The social and economic unrests -malaise- are deeply examined and named as an alarming trend for the Iran. Emigration of young generation and the weakness of Iranian economy are considered as perilous for Iran’s domestic stability. What’s more, high inflation, dependence on oil, growth of government spending and problems of the banking system are stated as the other important problems of Iranian economy. Finally, the author makes a significant conclusion by emphasizing the close relationship between the fate of Iran’s economy and its political order. In the last section, the author examines the outcomes about his findings in the previous sections. He tries to predict the results of current developments in Iranian foreign policy and challenges to Iranian regime. Furthermore, author focuses on the status of dissidents in Iranian internal policy. In other words, he questions the possibility of popular rebellion under these circumstances. Overall, this is an excellent book, and the author Howard evaluates Iran, which is one of the most debated states in contemporary international relations and makes an elaborate analysis about Iran and its policies. The book is highly readable because of the author’s comprehensive analysis about an eminent issue in international politics. It fulfills a gap in international relations by making an objective analysis about the policies of Iran.

135

Kitap Tahlilleri / Book Reviews

İRAN İLE TURAN Hayali Milletler Çağında Avrasya ve Ortadoğu Yazar: Osman Karatay, KaraM Yayınevi, Ankara, Mart 2003, ISBN: 975-6467-04-5, sayfa sayısı: 243. Esra DUYAR Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu (USAK) Osman Karatay’ın kaleme almış olduğu eser, İran-Turan tarihinden çok, Avrasya eski tarihinin bazı sorunlarına temas etmiş, çeşitli savları irdelenmiş ve yeni öneriler getirmiştir. Hint-Avrupalıları ve onların Doğu kolu olan Hint-İranlıları incelemiştir. Hayali milletler kurma sevdasından en fazla etkilenen Sakalara ve İran-Turan mücadelesini anlattığı kitabında, Türklerle Slavların en eski ilişkilerinin incelendiği bir bölüme de yer vermiştir. Eser, savunduğu görüşler ve geçmişin çelişkili yargılarının sorgulanması bakımından yenilikçi ve sıradan olmayan bir yapıttır. Kitap, toplam dokuz bölümden oluşmuş ve her bölüm kendi içinde açıklayıcı alt başlıklara ayrılmıştır. Yazar birinci bölümde, ‘Medeniyetlerin Kısa Tarihi’ ana başlığı altında Ortadoğu, Doğu ve Avrupa ayrımından bahsetmiş, bu çerçevede ilk medeniyetler arasında ÇinHindistan’ın konumuna ve doğu batı göçü ile medeniyetlerin yer değiştirip yeniden yapılanmasına değinmiştir. “Eskiçağ’da Küreselleşme” alt başlığı altında yazar, Roma’nın hakimiyetine ve Akdeniz medeniyetlerine, bu yapılanmanın dini boyutları çerçevesinde de Hıristiyanlık ve Yahudiliğe değinmiştir. Aynı bölümde, “Doğuya açılma ve Şark Medeniyeti” konusunda İran’ın rolü anlatılmıştır. “İran’ın tüm zamanlara ait stratejisi olmuştur. Doğu ile Batı arasında köprü değil, köprünün üzerindeki Deli dumrul olmayı yeğlemiş, dünyanın iki yarısı arasındaki ilişkiyi kendi denetiminde tutmak istemiştir.” Ayrıca İslam’ın yepyeni ve farklı bir din olarak sahneye çıkışına ve Hıristiyanlık ile İslam arasındaki yarışa da bu başlık altında yer verilmiştir. “Avrupa’nın Ağırlık Kazanması” da bir diğer alt başlık olarak okuyucuya sunulmakta ve bu alanda Fransa’nın önemi (en az Roma kadar) vurgulanarak İngiltere ve İspanya’nın yükselişleri anlatılmıştır. Birinci bölümde son olarak, “Bugünkü Küreselleşme” kavramı; ABD’nin tekelindeki küreselleşme, ABD’nin ötesinde gidilecek yer kalmamış olması, yolun bittiği ve dünyanın medeniyetleşme yolunda bir dönüm noktasında olduğu görüşü aktarılmıştır. Eserin ikinci bölümü, “ İran’ın Kısa Tarihi” başlığını taşımaktadır. İran’ın doğuya karşı tutumu, doğunun İran’a bakışı, İran’ın Eski Dünya’yı ikiye ayrımış olması gibi konulara değinilmiştir. “İran dünyayı birbirinden ayırıyordu ama kendisi açık şekilde Ortadoğu’ya aitti.” İran Ortadoğu’nun koruyucusu mudur? Sorusu ikinci bölümde incelenmiş bir diğer konudur. Bu bağlamda İran’ın aslında Ortadoğu’yu koruma gibi bir niyeti olmadığı, bunun tarihin akışının doğal bir süreci olduğu yazılmıştır. Aynı zamanda 136

Kitap Tahlilleri / Book Reviews

İran’ın, doğu ve batı arasındaki ticari ve kültürel ilişkinin kendi süzgecinden geçmesini istemesi, iki tarafa da bu nedenle kıskançlık ve haset ile yaklaşmış olması ve süpheci bir tavır sergilemiş olması gibi İran’ın kilit politikalarının altı çizilmiştir. “İslam Döneminde İran” olan ikinci bölümün son alt başlığında da, bu dönemde İran’dan çok, jeokültürel önemi ile İran’ın bir eyaleti olan Horasan’ın önem teşkil etmiş olması ve 1978’de krallığın yıkılarak İran’da cumhuriyetin kurulması gibi konular ele alınmıştır. “1978 yılında krallık yıkılarak bir cumhuriyet kurulmuş ancak bu demokratik değil, nev- i şahsına münhasır bir İslam cumhuriyeti olmuştur.” Üçüncü bölümde, “Turan’ın Kısa Tarihi” anlatılmıştır. Turan’a ait bilgilerin ispatlanmamış, hatta bilinmeyen veriler olduğu, burada yaşamış insanların iyi tanınmadığı kabul edilerek, “Turan nedir” sorusu ile bir giriş yapılmıştır. Yazar, ‘Turan’ kelimesinin kaynağının İran olduğunu, bu kelimenin siyasi bir anlam taşıdığını örneklerle açıklamıştır. “Turan Yurtlarının Tarih Öncesi” ve “Irk Tartışmaları” bu bölümde ele alınan diğer konulardır. Osman Karatay, “ Türklerin Asıl Yurdu Neresi Değildir?” sorusunu “Altaylar”dan verilen örnekler çerçevesinde eserinin dördüncü bölümünde incelemiştir. Bu bölümde yazar, Türklerin Altaylar’dan geldiğini iddia edenlerin, bu iddialarını savundukları dört görüşe yer vermiştir. Bunun yanısıra, bahsi geçen iddiaların doğruluğunun ispatlanmamış tahminlere dayalı ve gerçekçi olma ihtimali düşük savlar olduğunu belirtmiştir. İyi bilinen ilk Türklerin bu çevreden çıkmış olması, Orta Asya ve Asya’da yaşayanların belli olması nedeniyle Türkler’in ancak iç Asya’dan gelmiş olabilecekleri, Türkçe’nin bir Altay dili olması ve Türklerin göçebe kültürünün temsilcisi olduğu düşünceleri dördüncü bölümün alt kısımlarında birer birer ele alınıp, çürütülmeye çalışılmıştır. Özellikle Altay dili konusu üzerinde durularak, Altay Dili Birliği, Altay coğrafyası ve Altay Dili, Ural-Altay Dillerinin ortaklıkları, Altay mı Avrasya mı? Altay Ailesi var mı yok mu? alt başlıkları ile konuya açıklık getirilmeye çalışılmıştır. Kitabın beşinci bölümünde, “Türklerin Asıl Yurdu Neresidir?” başlığı irdelenmiştir. Bu bölüm onyedi kısma ayrılmıştır. Kuzey Irak’taki Subarlar adlı halktan, İran’ın ilk sahiplerinden, Azerbaycan’ın ilk sahiplerinden, Doğu Anadolu’nun ilk sahiplerinden bahsedilmiş ve Türklük ilişkileri, Medler, Türkler ve Kürtler, Kürtlerin aslı, Romen-Kürt benzerliği, İskandinavya’daki Türkler, Kuzey Irak’tan kaçan kumanlar, Türkler’in Ermeni akrabaları, ‘Anadolu’nun Ay Halkı’ ve Türkler’in Ortadoğu’ya ne zaman gelmiş olabileceği, özellikle de toplulukların kullandıkları diller örnekler verilerek anlatılmıştır. Bunların yanında “Türk Anayurdu Kuzey Irak Olabilir mi?” alt başlığı ile Türkler’in Sümerler’den edinilen ipuçlarına dayanarak, Ortadoğu’dan geldikleri savı ileri sürülmüştür. “Türkler’in atalarının anayurdu, Van gölünün güneyi, yani Kuzey Irak ile hemen doğusundaki bölge olmalıdır... Özellikle Kuzey Irak’ı kaybettikten sonra şimdiki İran’ın batısında bulunan dağlık bölgelere doğru kaymışlar, oralarda çoğalmışlardır.” Bu bölümde, Türklerin yaşına değinilmiştir. Yazar, bu araştırma için kullanılabilecek tek delilin dil olduğunu, dilin de insan ömrünün tüm unsurlarını taşıdığını vurgulamıştır. Son olarak da “Gerçek Türkler’in Anayurdu Neresi?” alt başlığı ile daha önceden altı çizilen bazı hususlar özetlenip, Türklüğün oluşumunun hala devam eden bir süreç olduğu, bitişinin bilinmediği gibi başlangıcının da bilinemeyeceği yazar tarafından savunulmuştur. “Şimdiki halimizle ve görünüşümüzle en fazla 3500 yıllık bir geçmişimiz vardır.”tezini savunmaktadır.

137

Kitap Tahlilleri / Book Reviews

Altıncı bölüm, “ Ariana: Barbarların İstilası” başlığını taşımaktadır. Bu bölümde, dokuz kısımda tarihin derinliklerinden gelen dillerden Hint-Avrupa dilleri (İngilizce, İspanyolca, Portekizce, Fransızca) ve bu dili kullananların kökenleri ile ilişkileri anlatılmıştır. İlk olarak, doğu kolunu oluşturan Hint-iran veya Ari ırkının dili ve kapsadıkları (Kürtçe, Ermenice...) diller belirtilmiş ve ardından Batıdaki Hint-Avrupa dillerinden özellikle, Yunanca ve Arnavutça, Latince gibi diğer dillerin tarihi süreçleri ve yapıları anlatılmıştır. Yazar, bugünkü Hint-Avrupa dillerini konuşanların tamamının soy olarak eski Hint-Avrupalılara bağlanmasının doğru olmayacağını belirterek, doğudaki HintAvrupa Türeneklerini ve ardında batıdaki Hint-Avrupa Türeneklerini aktarmıştır. Osman Karatay, altıncı bölümde ‘Barbarlar Kimlerdir?’ alt başlığı ile kısaca barbar tanımına yer vererek, bu kavramın her yerleşik medeniyete göre farklı şekillerde algılanabileceği, yani subjektif bir kavram olduğunu savunmuştır. Tarihi gerçekler çerçevesinde, hiçbir ulusun bir diğerine karşı üstünlüğü olmadığı görüşünü belirterek, Yunan ve Roma medeniyetlerinin sadece medeniyetlerin gelişme sürecinde önemli olduklarını eklemiştir. Aynı kısımda yazar, medeniyet ile Hint- Avrupa halklarının ilişkilsine de değinmiştir. Aslında, önyargı ile barbar kabul edilen Türkler’i savunarak, Hint-Avrupalıların gittikleri heryerde kendilerine benzemeyen ırkları ortadan kaldırarak vahşi bir tavır sergilediklerini yazmıştır. Türkçe ile Hint-Avrupa, Latin dilleri ve Almanca arasındaki ilişki altıncı bölüm kapsamında incelenmiş diğer konulardır. Bugün dilbilimin büyük ölçüde batılıların eline geçmiş olduğundan ve batılı dillerin diğer dillere etkisinin yoğunluğundan bahseden Karatay, Türkçe’nin de bu durumdan nasibini alacağı yorumunu yapmıştır. Bu dillerle olan benzerliklerini anlatmıştır. Ayrıca Hint-Avrupa dillerinin üstünlüğü savını, Türkçe’nin bunlara ihraç ettiği bazı temel kavramlardan yola çıkarak çürüten göürşlere de yer vermiştir. Bu noktada, Türkçe’nin ezeli üstünlüğü değil kastedilen. Ezilmeyecek ve çoğu kez de ezebilecek kadar güçlü olduğundan “Turan’da Aslında Neler Oldu?” alt başlığı ile de altıncı bölüm sonlandırılmıştır. “Avrasya’da M.Ö son binyıl içinde, Altay önlerinden Tuna boylarına kadar hakim unsur Sakalardır.” Yazar, yedinci bölümü “Avrasya’da Saka çağı” başlığı ile bu konuya ayırmıştır. Yedinci bölüm sekiz kısma ayrılmıştır. Bu kısımlarda “Bozkırda kimlik Oluşumu” ndan başlayarak Sakalar anlatılmıştır. Aileden boylara, boylardan ulusa gelişen kimlik ile Türkler’in oluşum süreçlerinden bahsedilmiştir. ‘Kim gerçekten Saka?’ alt başlığında Sakaların, bugün bile çok zor olan birşeyi, o gün başarmış olmaları, o dönemde bu kadar büyümüş olmalarının yarattığı çelişkiden bahsedilmiştir. Eserin sekizinci bölümünde, “İran-Turan Savaşları” ana başlığı ile İran-Turan mücadelesi anlatılmıştır. Aynı bölüm içinde farklı kısımlarda, büyük hükümdarlar; Feridun, Oğuz Han ve Zulkarney’den bahsedilmiştir. Oğuz Han ile Feridun’un benzer uygulamalarından yola çıkarak varılan, Feridun ile Türkler’in atası Oğuz’un aynı kimseler olması fikri irdelenmiştir. Feridun adlı tarihi şahsiyetin gerçekten İran’a ait olup olmadığı sorgulanmıştır. Bu bölümün can alıcı noktası, Oguz Han ve Feridun’un, Oğuz Han ile Alp Er Tona’nın ve Ferdidun’la Alp Er Tona’nın aynı kişiler olduğu düşüncesinin analizidir. Sekizinci bölümün son alt başlığı olan ‘İlk Büyük Turan Devleti’ ise Oğuz Han, Alp Er Tona ve Feridun’un büyük ihtimalle aynı kişiler olduğu ve tarihteki ilk Turan Devleti’nin hükümdarı olduğu açıklamalarıyla başlamıştır.

138

Kitap Tahlilleri / Book Reviews

İran ile Turan’ın son bölümü olan dokuzuncu bölümde “Türkler ve Slavlar” ile ilgili bir araştırma yapılmıştır. Slav dilleri, Eskiçağ’da Doğu Avrupa, Türkçe Asıllı Slavca Kelimeler, Slav-Sklav-Sklab, Slavlık Nasıl Oluştu? son bölümün diğer alt başlıklardır. Kitabın; sade bir dille yazılmış olmasına rağmen işlenen konular gereği, çok akıcı bir anlatıma sahip olduğu söylenemez. Fakat bir bilim kitabı olması, basit düşünce yöntemleriyle gerçek olarak sunulan bazı şeylerin varlıkdışılığını göstermeye çalışması ve çok rastlanır bir örnek olmaması bakımlarından okumaya değer bir eserdir. Osman Karatay, şimdiye kadar sorgulanmadan bugüne kadar taşınmış ve kabul görmüş bazı kavramları yenilikçi ve şüpheci bir bakış açısı ile masaya yatırmış, mantığı ve aklı en önemli enstrümanı olarak kullanarak derin bir araştırma yapmıştır.

139

Kitap Tahlilleri / Book Reviews

ŞAH’IN BÜTÜN ADAMLARI BİR AMERİKAN DARBESİ VE ORTADOĞU’DA TERÖRÜN KÖKENLERİ Yazar: Stephen KINZER. İstanbul: İletişim Yayınları, 2004. Çeviren: Selim ÖNAL. 277sayfa+kaynakça+fotoğraflar ISBN: 975-05-0240-X Sebla ULUDAĞ Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu (USAK) İran, son yıllarda nükleer teknoloji geliştirme isteğiyle dünya ülkelerinin dikkatini kendi üzerinde toplamıştır. Zaten gergin olan Orta Doğu, bu istekle biraz daha gerilmiş ve ABD İran’a savaş açma tehdidinde bulunma noktasına gelmiştir. Ancak, AB’nin ve diğer dünya ülkelerinin sayesinde, durum savaş ihtimalinden çıkıp barışçıl diplomasi yöntemleriyle çözülme aşamasına girmiştir. Bu tarihten önce ABD ile İran yakın ilişkiler içine girmişlerdir. Öyle ki; ABD İran’a nükleer teknolojisini geliştirme aşamasında yardım bile etmiştir. Ancak, ABD-İran dostluğu, ABD’nin Musaddık Hükümeti’ne karşı gerçekleştirdiği darbe ile bozulma aşamasına girmiştir. Stephen KINZER’in kaleme aldığı Şah’ın Bütün Adamları adlı bu eser, ABD’nin İran Başbakanı Musaddık’a düzenlediği darbeyi ve sonuçlarını; klasik bir tarih kitabı üslubundan çok casus romanları üslubuyla sürükleyici bir nitelikte anlatmaktadır. Okuyucuyu sıkmayan, her bölümde merak uyandıran öğeler içermektedir. Kitap 12 bölümden oluşmaktadır. Kitabın ilk bölümünde Musaddık’a düzenlenen darbenin ayrıntılarıyla birlikte, darbe gecesi anlatılmaktadır. Bunun yanında, darbeyi gerçekleştirmede katkısı bulunan ve başrolleri oynayan CIA ajanları, İranlı CIA destekçileri ve Britanyalı ajanlar tanıtılmaktadır. İkinci bölümde; darbe gecesinden geçmişe dönülerek İran’ın geçmişten günümüze, bugünkü İran’a ışık tutan tarihi anlatılmaktadır. Üçüncü bölümde; İran Şahları’nın politikalarına, yabancılara verdikleri imtiyazlara, bu imtiyazlarla İran’ın yabancılara bağımlı bir ülke konumuna gelişine ve İranlıların bunlara tepki olarak demokrasi isteklerine yer verilmektedir. Dördüncü bölümde; İran’da ilk petrolün bulunuşu ve kurulan Britanyalı AngloPersian şirketi ile bu şirketin kurulmasından sonra İran petrolünün Britanya denetimine geçmesi anlatılıyor. İlk kez Şah’a karşı gelinmesi ve Musaddık’ın İran milli haklarının savunucusu olarak ortaya çıkması, Musaddık’ın kişiliği, hayatı ve politik görüşleri anlatılmaktadır. Beşinci bölümde; İran’ın içine girdiği ayrılıkçı hareketler ve Britanya tarafından tahttan indirilen Şah Rıza’nın yerine atanan Muhammed Rıza Şah’ın tahta geçmesi anlatılmaktadır. Ayrıca İran’dan komünizmi uzak tutmak için ABD ve Britanya’nın yaptığı manevralar, bu sırada Musaddık’ın önce muhalefet lideri, ardından başbakan 140

Kitap Tahlilleri / Book Reviews

olarak ön plana çıkışı ve Britanyalı Anglo-Persian şirketine karşı giriştiği mücadele anlatılmaktadır. Altıncı bölümde; İkinci Dünya Savaşı sonrası komünizme karşı girişilen mücadele, İran’ı komünizm etkisinden kurtarmak isteyen ABD politikaları, Musaddık’ın İran’ı Britanya sömürgesinden kurtarıp petrolü millileştirme çabaları ve bu çerçevede ABDBritanya-İran görüşmeleri anlatılmaktadır. Kitabın yedinci bölümünde; Britanyalılarla Musaddık arasında Anglo-Persian petrol şirketinin millileştirilmesi konusundaki çözüm arayışları, bu arayışların bir çözüme ulaşamamasıyla ilk kez Musaddık’a karşı bir darbe fikrinin ortaya çıkması, Britanya’nın bu fikir üzerine çalışmaları ve İran’ın içine girmeye başladığı kaos ortamı anlatılmaktadır. Sekizinci bölümde; Musaddık’ın Güvenlik Konseyi’nde yaptığı savunma, ABD’nin İran ile Britanya arasında anlaşma sağlanabilmesi için araya girmesi, Britanya’daki mevcut hükümetin değişerek Churchill’in iktidara gelmesiyle İran’a karşı Britanya politikasının sertleşmesi anlatılmaktadır. Dokuzuncu bölümde; Britanya’nın Musaddık’ın bu millileştirme çabalarına karşı aldığı ambargo kararları, Lahey Adalet Divanı’nda İran’ın haklarını savunması, Musaddık’ın Başbakanlıktan istifa etmesiyle Britanyalılar tarafından bir başbakan atanması, ancak İran meclisinin Musaddık’ı tekrar Başbakan seçmesiyle, Britanyalı ajanların darbe hakkındaki planlarını tekrar gözden geçirerek yeni planlar yapması, ABD Başkanı Truman’ın bu sorunu barışçıl yollardan halledilmesini istediği anlatılmaktadır. Onuncu bölümde; ABD’de yapılan başkanlık seçimiyle Truman’ın yerine Eisenhower’ın gelmesiyle, ABD’nin İran’a yapılabilecek bir darbeyi destekleyeceği fikrinin doğması ve ABD’nin Britanyalılarla işbirliği içine girerek bu darbeyi planlaması anlatılmaktadır. Ayrıca yapılmak istenen ilk darbenin başarısız olduğu da belirtilmektedir. Onbirinci bölümde; başarısız olan ilk darbe denemesinin ardından ikinci darbe planının ayrıntıları, hayata geçirilmesi ve Musaddık’ın devrilmesi ayrıntılarıyla anlatılmaktadır. Kitabın on ikinci ve son bölümünde; Musaddık’ın devrilmesinden sonra İran’da yaşanan olaylar, Musaddık’a ve yandaşlarına verilen cezalar, darbenin oluşumunda katkısı olanların darbe sonrası hayatları, Musaddık yönetimdeyken aldığı olumlu ve olumsuz kararlarla bunların sonuçları anlatılmaktadır. Ayrıca bu dönemden sonra artan terörist faaliyetler ve İran’ın içine girdiği kaos, bu darbeyle bağlantılandırılmaktadır. Bununla beraber darbe sonrası yıllarda İran’da, ABD’de ve Britanya’da oluşan olaylar, olgular ve görüşlerle birlikte darbenin uzun dönemdeki sonuçları anlatılmaktadır. Yazar, öz ve akıcı bir anlatımla tarihsel birçok veriyi okuyucunun önüne sermektedir. Kitabında birçok kaynağa başvuran yazar, İranlı kaynaklara da yer vererek salt Batı yanlısı bir eser ortaya çıkarmadığını da göstermiş bulunmaktadır. Ayrıca kitabın son bölümünde, yazarın bizzat kendisinin yaptığı röportajlardan alıntılar da yer almaktadır. Okuduğumuz satırlarda çok yakın tarihimizle ilgili birkaç tanıdık olay da gözümüze çarpmaktadır. Örneğin; ABD’nin İran darbesi için uygun bulduğu neden İran’a demokrasiyi getirmektir. Bunun yanında darbe sırasında halkı kışkırtmak için giriştiği

141

Kitap Tahlilleri / Book Reviews

yöntemler (Musaddık’ın büstünün devrilmesi gibi) de bize Irak Savaşı’ndan aşina olduğumuz görüntüleri tekrardan anımsatmaktadır Ancak kitaba bir olumsuz eleştiri getirecek olursak; kitabın isminden beklenen tespitlerin çok da fazla yerine getirilemediğini görmekteyiz. Örneğin, kitabın belli bölümünde terörün kökenlerinden bahsedilmesi beklenirken bu olguya sadece kitabın son bölümünde yer verilmektedir. Bununla beraber, İran’ın, dış güçlerin müdahalesine maruz kaldığı ve bu müdahalelerin oluşturduğu kaos dolu dönemlerine ışık tutmaktadır.

142

Kitap Tahlilleri / Book Reviews

EGHTESADE SİYASİE JOMHURİ’E ESLAMI’E İRAN “ İRAN İSLAM CUMHURİYETİ’NİN SİYASİ EKONOMİSİ” Yazar: Mohammad Kordzadeh Kermani, Tahran: İran Dış İşleri Bakanlığı Yayınları, 1380 (2002), 158 sayfa. ISBN 964–341–015–02. (Dili: Farsça.) Arzu Celalifer USAK Ortadoğu Araştırmaları Merkezi / Ortadoğu Uzmanı Bir ülkenin toplumsal ve ekonomik yapısı, siyasi ve ekonomik kararları etkileyen önemli faktörler arasındadır. Diğer taraftan devletin aldığı kararlar, doğrudan toplumun refah düzeyi ve yaşam koşullarını etkiler ve görüldüğü üzere karşılıklı bir etkileşim durumu meydana getirir. Dolayısıyla siyasi ekonomik yapının incelenmesi, bir ülkenin genel siyaseti hakkında fikir sahibi olmamıza yardımcı olur. Adam Smith ve John Stewart Mill gibi önemli iktisatçılar, toplumsal ilişkileri bir bütün olarak ele alarak, ekonomik yapının siyasi düzeni ve aynı şekilde siyasi düzenin ekonomik yapıyı nasıl etkilediğini ortaya koymuşlardır. Önceleri daha çok bir bütün olarak ele alınan siyasi, ekonomik ve toplumsal konular, özellikle 19. y.y sonlarına doğru ayrı bilim dalları olarak ele alınmaya başlanmışlar ve 1960’lı yıllara gelindiğinde bahsi geçen alanlar arasındaki ilişki daha az dikkate alınmaya başlanmıştır. Siyaset bilimi ve toplum bilimi arasındaki ilişki incelenirken, ekonomik konular göz ardı edilmiştir. Demokrasi ve modern toplum oluşturma kaygıları, ülkenin ekonomik yapısına ilişkin kaygılara baskın çıkmış ve bu konunun ikinci plana atılmasına sebep olmuştur. Ancak son yirmi yılda demokratik ve sanayileşmiş Batı ülkelerinde oluşan işsizlik ve enflasyon, siyasi ve ekonomik konuların yeniden bir bütün olarak ele alınmasına ve ekonomik konuların siyasi platformda önem kazanmasına neden olmuştur. Dolayısıyla siyasi ekonomi bilimi, analistler ve bilim adamlarınca sıkça kullanılmaya başlanmıştır. 1979 İran İslam Cumhuriyeti’nin kuruluşu ile birlikte ülkenin yönetim sistemi ve günlük yaşamına dair birçok değişiklik meydana gelmiştir. Dolayısıyla, 27 yıllık İslam Cumhuriyeti’nin siyasi ve ekonomik stratejilerini tahlil edebilmek için, bu süre zarfında meydana gelen değişimleri ve İslam devrimi ideolojisinin yarattığı farklılıkları gözden geçirmekte ve ülkenin siyasi ekonomisini incelemekte yarar vardır. Üçüncü dünya ülkelerindeki ve özellikle petrol sahibi ülkelerdeki en büyük sorun paylaşım ve bireylerin eşitliği konusudur. Şayet bu ülkelerde siyasi katılım yoksa veya çok düşükse, sistemdeki mevcut ideoloji, eşitlik ve paylaşım konularından daha ağır basar ve kendi çıkarları doğrultusundaki sistemini oluşturur. İran İslam devrimi ideolojisi de paylaşım ve kaynakların dağılımı hususunda köklü değişiklikler yapmıştır. Gelirleri ve kaynakları daha çok köylü kesim arasında paylaştırmıştır. Diğer taraftan, devrim sonrasında istihdam edilenlere, devrim öncesinden kalanlara nazaran daha fazla pay verilmiştir. Bu durum, toplumun refah düzeyinde ciddi etkiler yaratmıştır. İşte bu noktada, toplumun değişik tabakalarının siyasi ve ekonomik yapıdaki rollerini incelemek önem teşkil eder.

143

Kitap Tahlilleri / Book Reviews

İran’ın devrim öncesi toplumsal sınıf analizlerine bakıldığında, İran’ı; petrol rantına sahip istibdat devleti olarak tanımlayan görüşler yaygındır. İstibdat devleti, bireylerin toplumdaki yerlerini tayin eder ve dolayısıyla sınıf değişimi bu yapıda kolaylıkla sağlanabilir. Devrim sonrası İran’daki toplumsal sınıf analizleri ise çok çeşitlidir. Ancak, tüm görüşlerin kendilerine has eksik yönleri mevcuttur. Çünkü İran İslam devrimi ideolojisinin hedeflediği sınıf ötesi bir yapının oluşmasıydı. Şu anda İran’daki mevcut sistem ve toplumsal yapıyı Batı tipi toplumsal yapı teorileriyle açıklamak olanaksızdır. Dolayısıyla bu kitap, mevcut sistemi belirli bir teoriye dayandırmaktan ziyade, İran İslam Cumhuriyeti’nin devrim sonrası dönemde, siyasi ekonomi yapı çerçevesinde ne tür ekonomik ve siyasi değişimler gerçekleştirdiğini incelemiştir. Devletin petrol gelirine bağımlılığı ve bu bağımlılığın devlet ve toplum ilişkileri üzerindeki etkisi mercek altına alınmıştır. Siyasi katılım, adil paylaşım ve iktisadi üretimde kar artışının hangi siyasi ekonomi teorileri kapsamında ele alınarak geliştirilebileceği incelenmiş, karmaşık siyasi ve ekonomik yapı göz önüne alındığında, İran İslam Cumhuriyeti’nin siyasi ve ekonomik kalkınması için hangi stratejilerin uygulanması gerektiği tartışılmıştır. Kitabın birinci bölümünde yazar, konunun temelinin daha iyi anlaşılmasını sağlamak maksadıyla siyasi ekonomi temellerini teker teker ele almış ve açıklamıştır. Öncelikle klasik teori tanımlamalarıyla konuyu anlatmaya çalışan yazar, neo-klasiklerin bu alandaki görüşlerine de yer vermiştir. Keynezyen görüşün siyasi ekonomi alanındaki önemini detaylı bir şekilde anlattıktan sonra, kalkınmanın siyasi ekonomi konseptindeki yerine değinmiştir. Son olarak da devletleri, halkın çıkarlarını koruyan yapılardan ziyade, her şeyi yutan devasa balinalara benzeten “yeni siyasi ekonomi” modelini tanımlamıştır. Tüm bu teorileri inceledikten sonra da, petrol gelirine bağlı ülkelerin kısmen, kalkınma siyasi ekonomisi modeli ve yeni siyasi ekonomi modelleri çerçevesinde analiz edilebileceğini belirtmiştir. İkinci bölümde siyasi ekonominin uygulamadaki rolünü inceleyen yazar; kaynakların tahsisi ve bu alandaki stratejileri ele almıştır. Üçüncü dünya ülkelerinin meşruiyet sorunu yaşadığını hatırlatan yazar, bu devletlerin halklarından onay alabilmeleri için ellerindeki kaynakları kullanma yoluna giderek meşruiyet zemini kazanmaya çalıştıklarını belirtiyor. Devletin elindeki önemli kaynak ve araçları da; ekonomik kaynaklar, karar alma sürecine katılım, ünvan ve statü, otorite, bilgi şeklinde sıralamış, toplumdaki her kesimin bahsi geçen kaynaklara sahip olmak için istekli ve hevesli olacağını belirtmiştir. Stratejilerden bahsederken de “bu kaynaklar devletler tarafından ne şekilde kullanılmalıdır” sorusuna cevap aramış ve Lindblom Modeli çerçevesinde bir açıklama getirmeye çalışmıştır. Aslında ideal olanın kaynakların eşit dağılımından ziyade, doğru ve amaca uygun dağılımı olduğunu savunmaktadır. Kitabın üçüncü bölümünde; siyasi düzen ve iktisadi kalkınma konusu incelenmiştir. Bu başlık altında da devletin yürütme ve uygulama kalitesi mercek altına alınarak, siyasi istikrar ve yatırım için güvenli bir ortam arasındaki ilişkiden bahsedilmiştir. Yazar dördüncü bölümde; İran siyasi ekonomisinde petrolün rolünü detaylı olarak ele almıştır. Rantın tanımıyla anlatıma başlayan yazar, öncelikle İran tarihindeki toprak rantı ve etkilerinden bahsetmiştir. Daha sonra petrole rantını ayrıntılı olarak açıklamıştır. Bu çerçevede, petrol rantı ve ekonomik kalkınma arasındaki ilişki, petrol rantı ve ithal ikamesi sanayi stratejisi ve devrim sonrası İran’da petrole endeksli rant gelirlerinin dağılımını detaylı olarak anlatmıştır. Son olarak da, petrol rantı ve dış politika etkileşimine değinmiş ve genel bir analiz yapmıştır. 144

Kitap Tahlilleri / Book Reviews

Beşinci bölümde özel teşebbüsler ve devletin rolünü anlatan yazar; İran’daki özel sektörün tarihsel süreci ve zaaflarını, özel teşebbüslerin devlete bağımlılığını, İslam devrimi ve özel teşebbüslerin durumunu, malların kamulaştırılması suretiyle ekonominin devletleştirilmesi konularını teker teker incelemiş ve son olarak da ekonominin özelleştirilmesine dönüş sürecinin yeniden gündeme gelmesi ve bunun nedenleri üzerinde durmuştur. Altıncı bölümde; İran İslam devrimi sonrasındaki siyasi ve ekonomik değişimler ayrıntılı olarak ele alınmıştır. Savaş dönemindeki siyasi ekonomi, savaşın yol açtığı tahribatlar ve bu tahribatların ekonomi üzerindeki ağır yükü ve savaş sonrası İran siyasi ekonomisine genel olarak yer verilmiştir. Bu çerçevede, ekonomik programlara değinilmiş ve bankacılık sektörü, para politikası ve enflasyon konuları anlatılmıştır. Yazar bu bölümü, Üçüncü İktisadi ve Toplumsal Kalkınma Programı’ndaki faaliyetler ve çabalara değinerek bitirmiştir. Son bölümde; eğitimin siyasi ve iktisadi gelişim üzerindeki etkin rolü incelenmiştir. Siyasi katılımın önemine değinen yazar, ekonomik kalkınma ve siyasi katılım arasındaki önemli bağın altını çizmiştir. Bu bölümde, temel olarak anlatılmak istenen demokrasinin gücü ve demokratik bir sisteme geçiş ihtiyacıdır. Sonuç bölümünde ise yazar, İran siyasi ekonomi yapısındaki karışıklık ve sorunların altını çizmiş ve yeni stratejilerle bu sorunlara ışık tutmaya çalışmıştır. Devrim sonrası İran’ın siyasi ekonomisini inceleyen pek az eser bulunması itibariyle bu kitap, bahsi geçen alandaki eksikliğin doldurulması ve konuyu objektif ve geniş bir şekilde ele alması nedeniyle literatüre faydalı bir katkı olarak nitelendirilebilir. Karmaşık İran siyasi ekonomik yapısının tahlil edilmesinde siyasi ekonomi teorilerine başvurulmuş olması, mevcut yapıyı oluşturan faktörlerin yalın, bir o kadar da bilimsel dille anlatımı, konunun rahat bir şekilde anlaşılmasını sağlamıştır. Yazarın mevcut sistemdeki boşlukları ve yanlışları tahlil etmesinin yanısıra, devlet stratejileri ve programlarının ıslahına yönelik alternatifler sunması da oldukça önemlidir. Sonuç olarak, Ortadoğu’nun en önemli ülkelerinden biri olan ve enerji kaynakları dolayısıyla dünya ekonomisi açısından önem arz eden İran’ın ekonomik yapısı ve devletin bu alandaki politikalarını incelemek isteyenler için bu kitap faydalı bir referans kaynağı olacaktır.

145