civilacademy Civilacademy Journal of Social Sciences Sosyal Bilimler Dergisi Icivilacademy

civilacademy Civilacademy Journal of Social Sciences civilacademy Sosyal Bilimler Dergisi Fatih University 2010 I civilacademy Civilacademy Ci...
Author: Si̇mge Kaymak
18 downloads 0 Views 10MB Size
civilacademy

Civilacademy Journal of Social Sciences

civilacademy

Sosyal Bilimler Dergisi

Fatih University 2010

I

civilacademy

Civilacademy Cilt / Volume 8

Sayı / Issue 2

Bahar / Spring 2010

Sahibi / Owner Civilacademy Sosyal Bilimler Topluluğu Civilacademy Social Sciences Society

Editör / Editor Ertuğrul Gündoğan (Fatih Uni.)

Yardımcı Editörler / Co-editors Gülşah Neslihan Demir (Lund Uni.) Ömer Akkaya (Johns Hopkins Uni.) Tamer Güven (Fatih Uni.)

Baskı / Printed in: Elma Basım 0212 697 30 30 İletişim Adresi / Correspondence Address Civilacademy Sosyal Bilimler Topluluğu Fatih Üniversitesi Büyükçekmece Kampüsü 34500 Büyükçekmece / İstanbul Tel: + 90 212 866 33 00 Web: Civilacademy.fatih.edu.tr E-mail: [email protected] II

civilacademy



Danışma ve Hakem Kurulu / Advisory Board* Abdülkadir Civan (Fatih Ünv.), Ali Murat Yel (Fatih Ünv.), Ali Yaşar Sarıbay (Uludağ Ünv.), Alpaslan Açıkgenç (Fatih Ünv.), Atilla Girgin (Marmara Ünv.), Bedriye Saraçoğlu (Gazi Ünv.), Berdal Aral (Fatih Ünv.), Elif Ekin Akşit (Ankara Ünv.), Erdoğan Keskinkılıç (Fatih Ünv.), Ertuğrul Gündoğan (Fatih Ünv.), Ferda Keskin (Bilgi Ünv.), Fuat Keyman (Koç Ünv.), Gökhan Bacık (Zirve Ünv.), İdil Işık (Fatih Ünv.), İrfan Erdoğan (Gazi Ünv.), Kemal Karpat (Wisconsin Ünv.), Kemal Özden (Fatih Ünv.), Kevin J. McGinley (Fatih Ünv.), Mehmet İpşirli (Fatih Ünv.), Mete Tunçay (Bilgi Ünv.), Mümtaz’er Türköne (Gazi Ünv.), Nihat Solakoğlu (Bilkent Ünv.), Nizamettin Bayyurt (Fatih Ünv.), N. Gökhan Torlak (Fatih Ünv.), Ömer Çaha (Fatih Ünv.), Ralph J. Poole (Salzburg Ünv.), Recep Şentürk (FatihÜnv), Savaş Genç (Fatih Ünv.), Sezai Coşkun (Fatih Ünv.), Şammas Salur (Fatih Ünv.), Şengül Çelik(Fatih Ünv.), Şükran Esen (Marmara Ünv.), Talip Küçükcan (İSAM), Visam Mansur (Fatih Ünv.), Yasin Aktay (Selçuk Ünv.) İngilizce Redaktörler / English Redactors Betty and Barrie Eichhorn Türkçe Redaktör / Turkish Redactor Mehmet Kutalmış Civilacademy Sosyal Bilimler Dergisi (ISSN 1304-9119) yılda üç defa yayınlanır. Civilacademy Journal of Social Sciences (ISSN 1304-9119) is published three times in a year periodically. Civilacademy Dergisi ‘Gale Cengage Learning ve TÜBİTAK ULAKBİM Sosyal Bilimler Veri Tabanı’ tarafından indekslenmektedir. Civilacademy Journal of Social Sciences is indexed in ‘Gale Cengage Learning and TÜBİTAK ULAKBİM Social Sciences Database’.

* İsme göre alfabetik olarak sıralanmıştır. Listed alphabetically by name.

III

civilacademy

Amaç ve Kapsam Civilacademy Sosyal Bilimler Dergisi, disiplinler arası, hakemli, Türkçe ve İngilizce dillerinde yayınlanan bir sosyal bilimler dergisidir. Civilacademy Sosyal Bilimler Dergisi, insanları ve toplumu ilgilendiren tüm konulara sosyal bilimler perspektifinden yaklaşan, mevcut ve alternatif paradigmaların tartışmaya açıldığı bir platform olmayı amaçlamaktadır.

Aims and Scope Civilacademy Journal of Social Sciences is a peer reviewed interdisciplinary bilingual (both Turkish and English social science journal. The aim of Civilacademy Journal of Social Sciences is to provide an intellectual platform for social-scientific studies, a platform in which research in alternative paradigms for social inquiry could be jointly presented and debated and is to publish conceptual, research, and/or case based works that can be of practical value to the people interested.

IV

civilacademy

İçindekiler / Contents

Editör’ün Notu / Editor’s Note VIII Alaaddin F. PAKSOY Representation of Turkey’s EU bid in Swedish Newspapers: A Quantitative Approach to News Photographs (Türkiye-AB İlişkilerinin İsveç Basınında Temsili: Haber Fotoğrafları üzerinde Nicel Bir Yaklaşım) 1 Burcu BALCI Fütüristik Bir Modern Sömürge Öyküsü: Avatar (A Futuristic Tale of Modern Colonization: Avatar) 23 Çağla GÜR Çocuklarla Felsefe (Philosophy with Children) 43 Osman KÖROĞLU En Yaygın İletişim Ortamı: Mobil İletişim Ortamında İçerik ve Yayıncılık (The Most Common Medium of Communication: Content and Design Dimensions of Mobile Communication) 55

V

civilacademy

Hasan AKSAKAL Recep Peker’in İnkılâp Dersleri Üzerine Düşünceler (Considerations on “The Revolution Lectures” of Recep Peker) 87 Leyla BUDAK & İlknur Aydoğdu KARAASLAN Üniversite Öğrencilerinin Sanal İletişim Ortamlarını Kullanım Amaçlarının Değerlendirilmesi, Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Örneği (The Evaluation of University Students’ Utilization Aim of Virtual Communication Media: Case of Communication Faculty of Ege University) 101 Yusuf ÇETİN & Kübra ŞAHİN Erzurum Merkezde Bulunan Osmanlı Dönemi Mezar Taşları Üzerindeki Sembolik Motiflerin Bir Değerlendirmesi (An Assessment on the Symbolic Motifs of the Ottoman Period Gravestones Located in the Center of Erzurum) 131

Yazara Notlar 152

Guide for Authors 154

VI

Civilacademy Journal of Social Sciences Sosyal Bilimler Dergisi

VII

civilacademy

Edi­tör’ün No­tu Merhaba, Dünya, sorunlar ve çatışmalar bakımından çok doğurgan bir gezegen. Sorunların biri biterken, diğeri başlıyor ya da aynı anda pek çok sorun dünyanın orasında burasında ortaya çıkıyor. Onları çözmek için geliştirilen düşünce, ideoloji, metodoloji ya da sistemler yetmiyor hatta onlar da yeni bazı problemlerin kaynağı olabiliyorlar. Acaba tüm bunların temelleri atılırken bencilce düşüncelerden sıyrılmadan mı bu işlere girişiliyor? Kurulan ulus devletlere ilaveten Birleşmiş Milletler, NATO’lar, AB’ler, IMF’ler, Dünya Bankaları sorunlara yetişemiyor, hatta aciz kalabiliyor. Buna karşılık insanlığın arayışı bitmiyor, yeniden ve bir daha iyi bir dünya için mücadeleye devam ediliyor. Bir yanda insanlığın vicdanı denilebilecek sivil toplum örgütlerinin ve bireysel kahramanlıkların omuzlarına yüklenmiş daha iyi bir dünya ideali; diğer yanda yalnızca kendileri için iyi bir yaşam çabası içinde olan ve “öteki”nin durumu ile ilgilenmeyen hatta kötüleşmesinden kendisi için yarar uman bir farklı düşüncenin mücadelesi sürüp gidiyor. Bu, Müslümanlarla Hıristiyanların, sosyalistlerle kapitalistlerin, dindarlarla ateistlerin, siyahlarla beyazların, kadınlarla erkeklerin, doğulularla batılıların mücadelesi gibi görünmüyor, öyle gösterilmek istense bile. Farklı bir şey bu. Naif kaçma pahasına, “iyi”lerle “kötü”lerin mücadelesi gibi görünüyor. Irak’ta niçin öldüğünü bilmeden öldürülen yüz binlerce Iraklıya bütün “iyi” insanlar üzülüyor. Çeşitli yemeklerle donatılmış sofralara otururken hatırlanmasa bile, açlık ve yoksulluğun pençesinde kıvranan yüz milyonlarca insanın durumu “iyi” insanların içini burkuyor. Her an bir kalabalık ortasında patlayabilecek nereden ve kimden geldiği belli olmayan serseri bir bomba ortalama her insanı tedirgin ediyor. Bunu “iyi” insanlar yapmıyor elbette. İyi insanlar dünyanın her yerinde ve herkes için adalet, yaşanabilir bir çevre,

VIII

civilacademy

herkesin gündelik yaşamını güvenlik, sağlık ve refah içinde sürdürebilmesi ve onurlu bir yaşam istiyor. İyi insanlar terörün her türlüsüne karşı çıktığı gibi; adaletsizliğin ve zulümlerin de her türlüsüne karşı çıkıyor. İyi insanlar, çevrenin dünyanın her yerinde korunması gerektiğini inanıyor ve bazı bölgelerin ve ülkelerin önemsiz olduğu anlayışını asla benimsemiyor. Bencilce şişirilen banka hesaplarının ve fantezilerle doldurulan yaşamların, aslında başkalarının fakirleşmesi ve yaşama sevinçlerinin yok edilmesi pahasına gerçekleştiğini “iyi” insanlar görüyor ve bunun değişmesini istiyorlar. Civilacademy bugüne kadar, konu ayrımını öne almadan birçok sosyal bilimler alanında yazılara yer verdi. Olanaklar ölçüsünde toplumla ve insanla ilgili olan düşünce ürünlerine yer vermeğe devam edecek. Bununla birlikte, gelecek sayıyı da (24. Sayı) çıkardıktan sonra, reel insan, toplum ve dünya sorunlarına ve onların çözümlerine ilişkin siyaset bilimi, sosyoloji, felsefe, hukuk, kamu yönetimi ve iktisat yazılarına yer verilecek. Bu alanlarda disiplinler arası ve çok disiplinli yaklaşımlara daha fazla kapı açılacak. Çünkü, çok karmaşık toplumsal sorunlar, farklı disiplinlerin yaklaşımlarından daha fazla yararlanarak tartışıldığında –zorluklarına rağmen- daha kuşatıcı ve fonksiyonel çözümlerin önerilmesi mümkün olabilmektedir. Daha iyi bir dünya.. ötekiler için de… Saygılarımla, Ertuğrul Gündoğan

IX

civilacademy

Edi­tor’s No­te The Earth is a very fertile planet in terms of problems and conflicts. While one problem is being solved, another arises or several of them arise at the same time on different parts of the world. The thoughts, ideologies, methodologies, or the systems developed to solve them fall short; moreover, they themselves may turn to be the source of some new problems. Perhaps, are these attempts prepared and proposed without completely getting rid of some selfish feelings? Besides the nation states founded, the institutions like United Nations, NATO, European Union, IMF, and World Bank cannot meet the need for the solutions and they sometimes even become desperate. However, the sought of mankind does not end; they keep struggling for a pleasant world again. The struggle continues between the two sides: on the one side, the ideal of a better world, which puts the responsibility on the shoulders of the bravery of individuals and the civil society organizations, which can be accepted as the conscience of humanity; on the other side, a different idea that struggles for a better life only for itself and also is indifferent to ‘the other’s situations. This is not the same struggle between Muslims and Christians, socialists and capitalists, religious and atheist people, blacks and whites, women and men, and the Easterners and the Westerners, though it is tried to be shown like that. This is something different. At the expense of being naive, it seems like the struggle between ‘good’ and ‘evil’. All the ‘good people’ is sad for the hundreds of thousand of people killed in Iraq who even did not know why they were killed. Even though the ‘good people’ do not always remember hundred of thousands people who are struggling with hunger and poverty while on their tables equipped with various meals, they still feel uncomfortable about them. A stray bomb that is uncertain from where and when it comes and that could explode at any moment in the middle of a crowd disquiets each people. And, there is no doubt the ‘good people’ cause that.

X

civilacademy

The ‘good people’ wish justice, a viable environment, maintenance of daily life with security, health and affluence, and an honorary life for all the rest of the world. The ‘good people’ are against not only each kind of terror but also all types of injustice and oppression. The ‘good people’ never accept that some regions and some countries are more important than the others. The ‘good’ people realize that the selfishly inflated bank accounts and lives filled with fantasies took place at the expense of others’ happiness and impoverishment. And, the ‘good people’ want to change this situation. Civilacademy has published many articles without topic differentiation/separation in the field of Social Sciences until today. It is going to continue on publishing intellectual products related with the society and human being. However, after publishing the next issue (Issue 24), we will evaluate and publish manuscripts related to real/rational human being problems, the problems of society and the world and their solutions by Political Science, Sociology, Philosophy, Law, Public Administration and Economics. Interdisciplinary and multidisciplinary approaches will find more place in these fields. This is because it is believed that approaches from different disciplines are wider and functional in terms of discussing and solving very complex societal problems. A better World…also for ‘the Others’…. Ertugrul Gundogan

XI

civilacademy

REPRESENTATION OF TURKEY’S EU BID IN SWEDISH NEWSPAPERS A QUANTITATIVE APPROACH TO NEWS PHOTOGRAPHS Türkiye-AB İlişkilerinin İsveç Basınında Temsili Haber Fotoğrafları Üzerinde Nicel Bir Yaklaşım

Alaaddi̇n F. PAKSOY* ÖZET Bu makale, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileriyle ilgili İsveç basınında çıkan haber fotoğraflarını incelemektedir. Çalışma son dönemlere ait siyasi tartışmaları da dikkate alarak Türkiye’nin görsel sunumunu ve İsveç basınının ideolojik tavrını ortaya koymayı hedeflemektedir. Araştırma, ‘İsveç basını fotoğraflar yoluyla nasıl bir Türkiye tasvir etmektedir?’ temel sorusuna yanıt aramaktadır. Araştırmanın örneklemini Türkiye-AB ilişkileri tarihindeki 11 farklı olay oluşturmaktadır. 72 fotoğrafın temel unsurları, Türkiye’yi betimleme biçimi ve göstergebilimsel kompozisyonu nicel analiz yöntemiyle incelenmiştir. ‘Dini’ ve ‘milliyetçi’ sembollerin Türkiye üzerine yaftalanması araştırmadan çıkan temel sonuçları şekillendirmektedir. Anahtar Kelimeler: Türkiye – AB ilişkileri, Temsil, Ötekilik, Din, Milliyetçilik, Haber fotoğrafçılığı, Nicel içerik analizi.

*

PhD Candidate, University of Sheffield, Department of Journalism Studies

1

Alaaddi̇n F. PAKSOY ABSTRACT This article tries to map the visual representations of Turkey and unveil the ideological perspectives based on photographs in Swedish newspapers in the context of the contemporary political debates about Turkey-EU relations. The research wants to find answers to its main question: ‘By means of photographs, what image of Turkey is portrayed in Swedish newspapers?’ Eleven important milestones in the history of Turkey-EU relations constitute the research sample. Quantitative analysis was employed as the method, and 72 photographs’ attitudes, main elements and semiotical compositions were decoded. The attachment of ‘religious’ and ‘nationalist’ symbols to Turkey shaped the main outcomes of the research. Keywords: Turkey – EU relations, Representation, Otherness, Religion, Nationalism, News Photography, Quantitative content analysis.

I. INTRODUCTION

2008). These observations from other regions of Europe may help to provide a more comprehensive view. Sweden, an important country in Scandinavia and an EU member since 1995, has been interested in Turkish integration into the EU and human rights issues in Turkey for a long time. This study looks at the visual representations of Turkey and unveils the ideological perspectives in photographs of Turkey in Swedish newspapers in the context of the contemporary political debates about Turkey-EU relations. The research relates how Swedish newspapers represent Turkey to their readers. There have been several studies about the representation of Turkey’s EU bid in western European countries, however this study is the very first in terms of the Swedish media’s perspective on Turkish membership.

Turkish membership in the European Union depends upon the decision of the European politicians and the European public. Although it looks like a political decision, Turkey’s EU bid cannot be explained solely by politics, as Turkey’s position has always been considered with a cultural dimension. Because the media has power ‘directing and forming public opinion’, it is clear that the image which is reflected by the media is very important for Turkey’s EU bid. Turkey has been the subject of several media studies. Turkey’s EU membership has been presented in the media of different countries (France, Germany, Greece, Slovenia, the UK, the US, and Turkey) (Christensen, 2006; Kejanlioglu and Tas, 2009; Koenig et al, 2006; Negrine et al, 2008; Negrine, 2

civilacademy II. TURKEY IN/OUT OF EUROPE

In brief, the study will analyze the photographs that are related to Turkey and try to find an answer to this question: ‘By means of photographs, what image of Turkey is portrayed in Swedish newspapers?’ This main question will be elaborated by the analytic questions shown below: 1-Which religious and nationalist symbols are the most used in the photographs?

3-What is the distribution of politicians in the photographs? 4-How many of the photographs are related to conflict and how is Turkey represented in the conflicts?

civilacademy

2-How do the captions affect the meaning of the photographs? Do they change the meaning from positive to negative or vice versa?

5-How are genders represented in the photographs?

It is important for all countries to know how they are perceived by other nations; how their successes, failures, problems, plans and people are presented in their brand image (Anholt cited in Kemming and Sandikci, 2007: 31). The founder of the Turkish Republic, M. Kemal Atatürk, used branding operations in the defeated Ottoman Empire after the First World War. These operations rivaled those of the first French Revolution in scope and scale; they involved a new alphabet, new clothing (all men had to wear smart Western headgear or at least a Turkish version of it), new national identity, and a new name for the nation (Olins cited in Kemming & Sandikci, 2007: 32). Under Atatürk’s leadership, the republic carried through an extensive and comprehensive program of modernization and secularization which is unique in the Muslim world (Lewis, 1995: 345). In order to understand the context of this study and the visual analysis, Turkey’s position is discussed under four main aspects which are ‘geographical’, ‘cultural’, ‘political’ and ‘economical’ (Paksoy, 2009: 178). It is important to emphasize that an analysis without one of these aspects may lead to bias in the discussion.

6-What may be the attitude towards Turkey in each photograph? Pro-Turkey / Anti-Turkey / Neutral? 7-Which emotions do the photographs depict? 8-What is the general image of Turkey in the photographs?

Geographical Aspects

Before answering these questions by quantitative analysis, it would be fruitful to discuss Turkey-EU relations based on different aspects.

Europe’s geographical definition is quite clear but the borders become blurred when politics intervenes. The Greek Republic of Cyprus has been an 3

Alaaddi̇n F. PAKSOY EU member disputably since 2004. The closest capital city to Nicosia is Beirut, which is at a distance of one fourth of the distance to Athens, the closest EU capital. French Guiana, which is in South America, is officially accepted as a part of the EU, because it is considered an integral part of the French Republic (EU Website, 2010). So it appears that there are flexible standards in place here showing the insignificance of geographical location to be an EU member.

Cultural Aspects

civilacademy

Ninety-seven per cent of Turkey is in Asia while only 3% of the Turkish land is in Europe. Considering this information alone can easily remove Turkey from ‘Europe’. However, maps are generally indecisive regarding Turkey’s location. In some maps of Europe, just the west coast of Turkey appears. Sometimes the entire country is positioned and in some occasions only half of Turkey is included on the European map (e.g., the reverse side of Euro banknotes). Turkey’s location, particularly Istanbul, is generally defined as the edge of Europe, but other geographical edges like Lisbon, Dublin or even Reykjavik are rarely named as the edge cities.

Greece, then Bulgaria and the neighbors by the sea: Cyprus and Romania).

Apart from immigrants and some exceptions, there are few nations in Europe except Bosnia, Albania and part of Macedonia, whose majority share the same religious beliefs as the Turkish people. Even though the Turkish State is completely secular and EU laws do not refer to any Christian tradition, Turkey’s EU bid is sometimes associated with the conflict between Islam and Christianity. Jacques Delors, then the chairman of the European Commission, suggested that Europeans unite behind the label of the ‘Christian European Civilization’ (Hagendoorn cited in Billig, 2006: 141). Also Portuguese sociologist André Freire (cited in Dülffer, 2007) warns that “the full European integration of Turkey, which would not really serve the interests of either the EU or Turkey, poses the risk of bringing Islamism to Europe. This would weaken and endanger the Union”. According to Schlesinger and Foret (2006: 65), it is not easy to claim that there is a common European citizenship that can embrace the entire continent and offer one form of identity. Also, there is no single religious affiliation or ethnicity which can answer the question, ‘who is European?’ Additionally, sharing the same religion may not always mean sharing the same cultural values. The differences between Turkish and Pakistani society or the differences

All in all, in the discussions of ‘European identity’, geographical values should be critically considered in all aspects. Drawing European borders is an intellectual act, and therefore subject to interpretation, since there are no physical continent borders in nature. However, when it comes to the political map, it is obvious that the EU came closer to Turkey in the last 25 years as Turkey’s neighbors have become members one by one (first 4

civilacademy

It is not clear if religion is powerful enough to define the ‘differences’ between societies and if it can be the main factor for the segmentation: ‘us’ and ‘them’. Mortensen (2005: 314-315) argues that with the help of globalization, religions are in a transformation process and they cannot be radical anymore. Instead of religions’ contribution to segmentation of the world, he emphasises the importance of the differences between religions. He thinks that religions have the ability to provide peace in the world, and today’s conditions let the different religions have close interaction with each other.

civilacademy

between the Italian speaking and the English speaking societies can be considered for this discussion. In this regard, Karlsson (2005b: 139) criticizes the major generalizations about Muslim societies and emphasises the significant differences and serious problems between Muslim societies.

If this discussion is connected to the topic of this study, the tension between Turkey and the EU should be elaborated. Karlsson (2005a: 11) argues that there has never been a religion criterion for EU membership. Saying ‘no’ to Turkey just because of its people’s religion would be a dangerous decision as this could be understood as the ‘denial’ of Islam, which is a part of Europe’s daily life. A strong democracy in a Muslim country can be an important model for other Muslim societies, and Turkish membership in the EU can positively change the view of the Muslim world .

In addition to cultural aspects, Turkish immigrants in European countries are also very important for the Turkish image. The population of Euro-Turks is almost 4 million in all EU countries (Kaya & Kentel, 2005: 41). They can easily affect Turkey’s image, as they are the Turks closest to European people. However, they may not provide an equitable image as their regions of origin in Turkey and their social class are not representative of the wide diversity found in Turkey. A study of Eurobarometer which was published in Svenska Dagbladet (2005) shows that support for Turkish membership is relatively lower in the EU1 countries which have the largest Turkish population (support in Germany 21%, in France 21%, in Austria 10%). Conversely, support is much greater in the EU countries which have relatively less Turkish immigration (support in Hungary 51%, in Sweden 50%, in Great Britain 45%).

Political Aspects Turkey is one of the oldest NATO members and has been politically close to Europe for a long time. Being on the Western side in the cold war period, Turkey started its close relationship with the EU (the then European Economic Community) in 1963 with the Ankara 1

5

The support of Turkish public for the EU bid decreased in recent years. However, the most pro-EU party won the last general elections in 2007 by getting 46,66 per cent of the votes (Ntvmsnbc news website, 2007).

Alaaddi̇n F. PAKSOY

In terms of politics, ‘development of democracy’ is a crucial discussion in Turkey’s EU bid. Successfully applying the important law reforms to daily life may take a long time. According to Sakwa & Stevens (2006: 70), one of the main reasons that blocked Turkey’s membership with the 10 new members (who became members on 1st May 2004), was the poor record on democracy and human rights2. At the beginning of the 1990s, it was hard to believe that ex-communist countries would be given membership in the EU. That same change in perspective may help Turkey.

member of the EU’s ‘custom union’ for industrial goods in 1996. Strict rules of the Maastricht Treaty have been applied to the Turkish Economy and some adaptations have been granted in the negotiation process, though the GDP per capita and other economical data reveal the huge gap between Turkey and the EU average. When GDP per capita is compared, Turkey is 1/3 the EU average. The GDP looks much better when Turkey’s GDP per capita (11,500$) is compared with new members like Romania (11,600$) and Bulgaria (12,600$) (CIA – World Factbook, 2009).

civilacademy

Association Agreement. Thus, the history of membership discussions between Turkey and the EU is almost as old as the history of the EU. In spite of many problems, ‘political aspects’ can be seen as the most positive point in Turkey - EU relations. In the last decade, the Turkish Parliament changed many parts of the Turkish legal system in order to integrate it with the EU’s acquis communautaire. The formal membership negotiations with Turkey started in 2005 and there is no country that has started negotiations and then did not become a member of the EU.

Economical Aspects EU members, especially Germany, are the leading countries in Turkey’s foreign trade. In terms of adaptation to the European market, Turkey became a 2

Despite all these discussions regarding geography, culture, politics, and economics, the ‘official Europe’ says that the definition of ‘Europeanness’ is based on the Copenhagen Criteria and membership requires that the candidate country has achieved the criteria which refer to stability of institutions, guaranteeing democracy, the rule of law, human rights and respect for and protection of minorities, and the existence of a functioning market economy (Sakwa&Stevens, 2006: 68). Although the criteria is clear, its reflections in daily politics is not that simple, as Turkey is geographically bigger than all EU countries, as it is more populous than all EU members except Germany, and the Turkish people are Muslim.

III. TURKEY AND OTHERNESS Turkey’s situation should also be evaluated in terms of ‘otherness’. Karlsson (2004: 14) claims that it is

This presumably refers to the Kurdish problem and the discussion about Article 301 which is related to freedom of speech.

6

civilacademy

Edward Said argues that the term ‘Orient’ is used to describe this area to Europe (or the West) by making a comparison between the two of them. Moreover, the Orient has been playing an important role for the material civilization and culture of Europe that makes the ‘Orient’ a complementary culture to the West (Said, 2003: 1-2). Orientalism is not just a framework for the West to understand the East. It is also a fictitious framework for the West to understand itself. In this respect, Orientalism has never been far from the idea of Europe, which is a collective notion identifying ‘us’ for Europeans as against all ‘those’ non-Europeans (Hall, 1997: 261). It may be rational to claim that for the unity of a group there usually needs to be a threat or an opposite. However, Karlsson (2004: 27) argues that if Islam is really shown as the enemy of the Western world, like the ‘communist threat’ in the past, this may mean a return to Middle Age values.

civilacademy

not easy to keep the ‘Europe idea’ alive without an ‘enemy’ concept. After the collapse of communism, the Western world lost the most important party for its threat stories. In the new circumstances of the world, Muslim societies have taken the place of the communist world and they have become the main actor of the ‘othering’ process. Regarding this, Roosvall (2005: 337) also indicates the new image of Islamic societies but she does not evaluate these societies as a replacement of the Soviet threat. She defines the situation as a coexistence of the new and the old threat.

Although it is organised in a secular state structure, Turkey is generally matched with its religious aspect, like the appearance of Turkey in this study’s photographs. The research, made by Kemming & Sandikci (2007: 37-38), has an important citation from Anholt which indicates that the image of Turkey in Europe is as if Atatürk had never lived. The research indicates the extent of religious practice in Turkey and this situation depicts another difference between Europe and Turkey that is not only the two different religions, but also a very religious society vis- à -vis a postreligious continent. Besides, it is fruitful to emphasize that Europe can never be identified as a non-religious continent, but that is how it usually depicts itself when the discussion of the membership of a ‘Muslim country’3 is at the top of the European agenda. But is this even relevant? Nobody discusses the Europeanness of Bulgaria and Greece or the Middle Easterness of Iran and Iraq, countries which surround Turkey.

IV. NEWS PHOTOGRAPHS Images may play multiple, diverse and complex roles. A single image can have several purposes, it can appear in a range of different environments and it can mean different things to different people (Sturken & Cartwright, 2004: 1011). Lester (cited in Arican, 2005:148), 3

7

The term ‘Muslim country’ refers to the public, not to the government.

Alaaddi̇n F. PAKSOY indicates the effect of photographs on directing readers. According to him, it is common knowledge that photographs draw attention like stop signs, and direct the reader to the written news story in newspapers. In a nutshell, photographs advertise the stories in newspapers.

V. METHODOLOGY RESEARCH MATERIAL

civilacademy

Photographs are easy to manipulate, but they are perceived as the evidence of actual people, events and objects. This belief may come from the historical importance of photographs, even though nowadays, with the development of digital techniques, the truth-value of photography is a topic of many new discussions (Sturken & Cartwright, 2004: 362). By means of technological developments, photographs have become a material that can be used by the masses. Digital techniques can infinitely reproduce a photograph and create new meanings like in the very important example of artist Andy Warhol’s Marilyn Diptych (1962). Warhol’s work emphasizes one of the most important aspects of contemporary images, reproducing the images in different contexts and changing their meaning and value as commodities (Sturken & Cartwright, 2004: 39). Thus, one event or thing can be presented differently by different photographic techniques. It is possible to present a naked body with erotic, ethnographic, scientific or artistic aspects (Doy, 1996: 26). By means of some visual tricks, a politician can be shown with a ‘positive’ or ‘negative’ appearance. All these can be applied to representation of Turkey’s EU bid. Turkey can be depicted more ‘other’ or more ‘us’ by means of photographs.

These depictions have a role in the production of meaning regarding Turkey and where it is politically and culturally positioned by the readers.

AND

Quantitative content analysis was employed as method for this study. Categories were prepared according to the research questions and they were applied to the research materials that were gathered from newspaper archives4. Categories were formed on 11 themes. The population is Swedish, and the sample consists of top five highlycirculated daily Swedish newspapers. According to The Swedish Newspaper Publishers Association (2007), five newspapers in Sweden which have the highest circulation are: Aftonbladet, Dagens Nyheter, Expressen, GöteborgsPosten and Svenska Dagbladet. For the time sample of this study, 11 important milestones5 from 31st July 1959 until 29th November 2006 were selected which are related to Turkey – EU relations. 31st July 1959: Turkey applied the EEC (European Economic Community) for membership. 12th September 1963: The Ankara Association Agreement which was

8

4

Research materials were gathered from the microfilm archive of the National Library of Sweden (Kungliga Biblioteket).

5

These ��������������������������������������������� important dates were compiled from different sources (Birand, 2001), (Dedeoglu, 2003), (Ntvmsnbc, 2006), (Secretariat, 2010).

civilacademy about full membership of Turkey to the community was signed by Turkey and the EEC. 22nd January 1982: The European Community stopped relations with Turkey. 16th September 1986: Turkey – European Community relations started again. 1st January 1996: Turkey joined the custom union.

3rd August 2002: The Turkish Parliament cancelled capital punishment and accepted broadcasting rights for different mother tongues and dialects, including Kurdish.

civilacademy

11th – 12th December 1999: Turkey became an official EU candidate at the Helsinki Summit.

12th – 13th December 2002: The European Council Summit in Copenhagen scheduled a decision to be made on a ‘Turkey – EU negotiations starting date’ by December 2004.

The issues of newspapers which were published on these 11 dates, plus one date previous and one date following, were included in the research sample. In order to be able to find more relevant photographs, only the “politics”, “culture” and “economy” pages were checked. As this study was prepared in the context of Turkey – EU relations, the time sample was selected according to that context. Considering photographs from the sport pages do not serve the aim of the study. (Some newspapers have additional publications, and if the additional publications were not about politics, culture or economy, they were omitted). Commentary pages are included in the research (e.g. Ledare in Swedish).

VI. QUANTITATIVE ANALYSIS RESULTS BY 11 CATEGORIES 1. Distribution of the photographs 72 photographs were found in five Swedish newspapers in the time sample of the study.

16th - 17th December 2004: The European Council revealed the date for the start of membership negotiations with Turkey.

The distribution of 72 photographs according to five newspapers is as follows:

3rd October 2005: Turkey started negotiations with the EU. 29th November 2006: Due to the port problem of Turkey with Cyprus, the EU Commission froze some of the negotiation chapters. 9

Alaaddi̇n F. PAKSOY Table 1. : Distribution of the photographs in five Swedish newspapers (%)

Svenska Dagbladet Dagens Nyheter Aftonbladet Göteborg Posten Expressen Total

Frequency

Percentage

25

35

20

28

10 9

14 13

8 72

11 100

Table 2. : Distribution Politicians and Public (%)

Frequency Percentages

n/a Politicians Public

7 43 24

10 60 33

n=72 (Percentages were rounded), (The total percentages are more than one hundred as some ‘values’ in these variables were coded in more than one value)

civilacademy

n=72 (Percentages were rounded)

Svenska Dagbladet and Dagens Nyheter are the newspapers that publish more news reports related to politics, economy and culture. So they published more photographs about Turkey than the Swedish tabloid newspapers.

of

On table number 2, 4, 6, 8, and 10, the total percentages are more than one hundred as some ‘values’ in these variables were coded in more than one value. For instance, a photograph may include both ‘politician’ and ‘public’, or both ‘mosque’ and ‘women in headscarf’ values.

As the table shows, Swedish newspapers used the photographs of politicians almost two times more than those of the public, in news reports about Turkey’s EU bid. These findings can be interpreted as Turkey is more associated with politicians than the public. This result may be an example of a society which does not have enough active community and civil initiative.

3. How is the distribution of politicians in the photographs? This category is related to Table 2 above. It is important to understand the representation of Turkey in terms of distribution of politicians. For example, if the Turkish-EU politicians are depicted together many times, this can be a sign of cooperation and a positive point for Turkey’s EU bid. Table 3 shows the distribution of photographs which only includes politicians (n=43).

2. Politicians versus public This category was prepared to understand if Turkey was represented as a country that is associated more with politicians or the public. 10

civilacademy Table 3. : Distribution of Politicians in the Photographs (%)

Only EU politician/s Turkish-EU politicians together Only Turkish politician/s Others (Pope,6 Police, etc)

Frequency

Percentage

17

40

11

26

7

16

8

4. Turkish national symbols in the photographs By means of this category, one aspect of Turkey’s image in Swedish newspapers can be evaluated. 20 of the 72 photographs included at least one national symbol of Turkey (28% of all photographs). The distribution of national symbols is as follows:

Table 4. : Distribution of National Symbols (%)

19

According to this research, EU politicians were shown more than twice as often, when compared to Turkish politicians. This point may mean that the Swedish newspapers usually represent Turkey-EU relations with photographs in an EU-centered perspective. The differences in the number of correspondents in Brussels and in Turkey, can be another important effect. Besides, the Swedish newspapers may have a tendency to be more interested in their domestic politicians in international news reports, since Swedish politicians were also categorized in the ‘EU politician’ value.

6

civilacademy

n=43 (Percentages were rounded)6

Turkish flag Traditional costume Turkish Police Army forces

Frequency

Percentage

14 3

70 15

3 2

15 10

n=20 (Percentages were rounded) (Percentages were calculated according to the number of photographs which include national symbols. The total percentages are more than one hundred as some ‘values’ in these variables were coded in more than one value.)

The ‘Turkish flag’ has a leading position. When it is evaluated within all photographs, the frequency of the ‘Turkish flag’ is seen as relatively low. However, 70% of the photographs with national symbols include the Turkish flag.

‘Pope’ was also thought of as a ‘politician’ since he is the sovereign of Vatican City.

11

Alaaddi̇n F. PAKSOY 5. Religious symbols in the photographs

Table 6. : Distribution of Religious Symbols (%)

Like national symbols, looking at the religious symbols may contribute to understanding the image of Turkey. Thus, one more aspect of Turkey’s image in Swedish Newspapers can be partly clarified here.

Frequency Women in 7 headscarf Pope 7 Mosque 4 Skullcap 1 Fez 1

Percentage 37 37 21 5 5

n=19 (Percentages were rounded) (Percentages

Table 5. : Do the Photographs include any Religious Symbols? (%)

were calculated according to the photographs which include religious symbols. The total percentages are more than one hundred as some

Percentage 26 74 100

n=72 (Percentages were rounded)

‘values’ in these variables were coded in more than one value.)

civilacademy

YES NO Total

Frequency 19 53 72

The distribution below was prepared for the answer ‘YES’ of the table 5 above. ‘Women in headscarf’ and ‘Pope’ are the leading values. Although ‘Pope’ is not someone directly related to Turkey, he was also considered as a religious symbol since his position is related to this study’s context. The frequency of ‘Pope’ within news photographs about Turkey may reveal an important association. If the Pope visited Estonia, his photograph could possibly not be published as many times as it was during his trip to Turkey.

Although the percentages of the leading values are around 10% among all photographs, this variable should be also evaluated in terms of the effect of ‘politician photographs’. If the photographs which include ‘politicians’ are omitted, the ratio of the religious and national symbols increase. Politicians generally tend to be ‘politically correct’ and they do not reflect themselves with some marginal symbols. Additionally, in the analysed photographs, most of the politicians are from EU countries, and this may mislead the aim of this research. Although the nationalist symbols, especially the Turkish flag, are important and almost holy for the main Turkish political parties, the research found that only 3 photographs include both religious and nationalist symbols in the same frame.

12

civilacademy 6. Conflicts in the photographs

time sample of the study is a key point in these results. The time sample was prepared according to the important dates of Turkey-EU relations and it did not include any time when Turkey had problems with the Kurdish community or the Radical Islamists. Notwithstanding, this variable’s results can usually be seen as a positive point for Turkey, since no conflict was found in 81% of all photographs.

The word ‘conflict’ comes from the Latin word ‘conflictus’ and it refers to ‘a serious disagreement or argument’ or ‘an incompatibility between opinions, principles, etc.’ (Oxford Dictionaries Website, 2007). Accepting that meaning, in the context of this research, the concept ‘conflict’ is used as a representation of political, historical and cultural clashes in the photographs about Turkey-EU relations.

Frequency

Percentage

No conflict

58

81

WesternEastern image conflict of Turkey

8

11

Kurdish conflict

3

4

C h r i st i a n i t yIslam conflict

1

1

Cyprus conflict

1

1

Radical Islamists and Republicans conflict

1

1

Total

72

100

civilacademy

Table 7. : Distribution of Conflicts in the Photographs (%)

7. Emotions in the photographs This category looks at the emotions on people’s faces and what is attached to Turkey and its image through this on the photographs.

Table 8. : Distribution of Emotions in the Photographs (%)

Happiness Enthusiasm Seriousness Angriness Indecision Sadness Tiredness N/A

n=72 (Percentages were rounded)

Frequency 32 10 8 4 3 2 1 15

Percentage 44 14 11 6 4 3 1 21

n=72 (Percentages were rounded) (The total

The research showed that Swedish newspapers did not usually associate Turkey with conflicts. However, the

percentages are more than one hundred as some ‘values’ in these variables were coded in more than one value)

13

Alaaddi̇n F. PAKSOY Happiness has a leading position and this may mean that everything prospers in Turkey-EU relations. However, this situation should be considered in terms of people’s (particularly politicians) posing tendencies. Even if the situation is not very good, people generally tend to seem happy and they smile in front of the camera.

politicians. The number of males was almost 6 times more than the frequency of females. The study does not only include Turkish men or women, so the results are also related to gender in Swedish politics.

8. Genders in the photographs

In this section, the photographs are categorized by what they signify in terms of the image of Turkey. The main categories are Oriental, European, and Nationalist. Without a doubt, there will be more than three different categories if they are listed in detail. However, this part of the research was grounded on these criteria:

civilacademy

Western values, in a nutshell, refer to equalization of women’s and men’s rights in their society. Counting males and females in the photographs may show us the gender dominance and the effectiveness of different genders in Turkey.

9. The general image of Turkey in the photographs

The ‘Oriental’ image derives from the photographs that show Turkey with traditional icons. Mosques, headscarf, some touristic attractions can be seen in this group. The ‘European’ image refers to the photographs that show Turkey with more liberal depictions or the photographs which show European and Turkish leaders in a closer mood. Finally, the ‘Nationalist’ image occurs in the photographs which show Turkey with Turkish flags, army forces, and historical heroes

Table 9. : Distribution of Gender in the Photographs (%)

Male Female Equal n/a Total

Frequency 55 9 5 3 72

Percentage 76 13 7 4 100

n=72 (Percentages were rounded)

As in contemporary politics in most countries, the photographs in the sample of this study are dominated by male 14

civilacademy Table 10. : Distribution of the General Image of Turkey in the Photographs (%)

“Oriental” image “European” image “Nationalist” image N/A

Frequency 14

Percentage 19

13

18

14

19

34

47

10. The possible attitude of the photographs towards Turkey when it is evaluated with captions

n=72 (Percentages were rounded) (The total percentages are more than one hundred as some than one value)

Although 34 photographs were evaluated as ‘N/A’, the distribution of the other images is remarkable and interestingly roughly equal to each other. This is an important discussion in the theoretical framework of the study that debates if Turkey belongs to the East or the West. It can be said that there is a correlation between what the theoretical framework discusses and the results found in this section as to the frequency of ‘Oriental’ and ‘European’ images of Turkey in Swedish newspapers, in that they appear to be very near to each other.

civilacademy

‘values’ in these variables were coded in more

15

This study does not include discourse analysis. However, in order to find some extra information, photo captions were also analysed. Taking photo captions into account showed that the captions usually affect (sometimes change) the meaning of photograph. Especially affected by the captions are the photographs which do not have a clear meaning at first glance . The comparison of the tables 11 and 12 reveals the data about a photo caption’s effectiveness in the construction of meaning. The photographs which support Turkey’s EU bid are called ‘Pro-Turkey’, the opposite of these are called ‘Anti-Turkey’. The photographs that do not have a clear message in that context are evaluated as ‘neutral’. Some photographs did not have any caption and they are called ‘No caption’ in the table. In order to prevent the study from being misleading, two different percentage tables were prepared (one all inclusive table and one with only ‘caption’ ).

Alaaddi̇n F. PAKSOY Table 11. : The Attitude towards Turkey in the Photographs with Captions (%) Frequency Neutral 37 Pro-Turkey 15 Anti-Turkey 14 No caption 6 Total 72

11. The photographs that were published on the first page Being published on the indicates the importance of report. Thus, the importance in Swedish newspapers can understood by this category.

Percentage 51 21 19 8 100

Table 13. : Was the Photograph Published on the First Page? (%)

n=72 (Percentages were rounded)

YES NO Total

On the table below, photographs were evaluated according to the same criteria of table 11. However, this time, the captions are not considered.

Frequency 6 66 72

Percentage 8 92 100

n=72 (Percentages were rounded)

civilacademy

Table 12. : The Attitude towards Turkey in the Photographs without Captions (%)

first page the news of Turkey partly be

Frequency Percentage Neutral 33 46 Anti-Turkey 22 31 Pro-Turkey 17 24 Total 72 100

Four of these six first page photographs were published in Svenska Dagbladet and the other two were published by Dagens Nyheter. Other newspapers, such as the Göteborg Posten, Expressen and Aftonbladet did not publish any photographs related to Turkey on their cover pages. Having six photographs about Turkish membership on the first page in Swedish newspapers can be seen as something positive in terms of Turkey’s importance on the European agenda. The research sample includes some important dates from 1959 until 2006, and the first photograph about Turkish membership was found in 1999. It may be said that Swedish newspapers have become more interested in publishing news reports

n=72 (Percentages were rounded)

As it is seen, the meaning changes when the caption is taken into account. Although the differences are not very big, the photo captions make the photographs more pro-Turkey.

16

civilacademy about Turkish membership. As Turkey and Sweden are not neighbors and do not have close historical relations, it was surprising and delightful that so many news reports and photographs about Turkish membership appeared on the newspaper’s first page.

is on a more equal level. However, in the 29 photographs, only five women were found who do not wear the headscarf. Only two of them can be connected directly to Turkish women as the other three women’s photographs were taken outside Turkey and it is not clear if they are Turkish. Almost 1/3 of all photographs without politicians include a woman in a headscarf, and the comparison between headscarf and without headscarf frequency is eight to five.

Only 29 out of 72 photographs do not include politicians. Many politician photographs are example of ‘banal poses’ and they do not include enough information to decode them for the categories of this study. For example, the ratio of representation figures remarkably changes when only the photographs without politicians are tested. In 29 photographs, ‘religious symbols’ were found in ten and ‘nationalistic symbols’ were found in 13 photographs. Twenty photographs in the 29 photographs include at least one religious or nationalistic symbol. This ratio is very different from the photographs with politicians.

civilacademy

A Specific Look at the Photographs without Politicians

Although it is not easy to decide if all the photographic results support this argument, it is possible to claim that the inferences of the photographs without politicians depict that Swedish newspapers generally present Turkey with religious and nationalist symbols.

VII. CONCLUSION The results indicates that Swedish newspapers did not show Turkey as an enemy, but it is possible to comment that the most obvious feature of many photographs is to emphasise the different characteristics of Turkey when compared to Europe. The research showed that Turkey is represented by ‘Orientalised’ icons and ‘Nationalist’ symbols in Swedish newspapers. The outcomes of the analysis clearly indicate that 20 of 29 photographs include at least one ‘religious’ or ‘nationalist’ symbol.

The results of photographs without politicians can be seen as more important to consider, as the politicians are generally in their regular suits and do not carry a religious or nationalist visual icon. On the other hand, the public is more interested and open in showing what they think, when compared to politicians.

Being shown with ‘religious’ and ‘nationalist’ symbols cannot be perceived as ‘bad’. Edward Said’s

In the photographs without politicians, the distribution of gender 17

Alaaddi̇n F. PAKSOY secular humanism does not require removing religious costumes in order to become a modern person (Manzoor, 2006: 101). However, if a country has been ‘legally’ and ‘in practice’ secular (unique in Muslim countries) since the 1920s, and if it did not have any ‘right wing nationalist’ party as a majority in its parliament history, then these labels, attached to Turkey, should be seen as problematic. Swedish newspapers should be aware of different lifestyles in Turkish daily life that cannot be explained only by headscarves. In addition, it should be interesting to ask if ‘flag-public fellowship’ photographs were very frequent for Estonia when it was in the EU candidacy process.

of photographs is remarkably similar, the number of photographs and distribution of politicians’ photographs are higher in Dagens Nyheter and Svenska Dagbladet, which are the leading broadsheet newspapers in Sweden.

It is possible to claim that media prefer to publish negative things. For instance, disasters are considered more newsworthy than success stories. This feature of the editorial process certainly affects the selection of photographs (Bignell, 2002: 85). This study discovered that representation of the Turkish public is very much associated with demonstrations and other reactive events that can be connected to what Said claims. He argues that ‘Middle Eastern’ people are shown in large numbers in news photographs, and this causes a lack of individuality and personal characteristics (Said, 2003: 288).

Regarding Turkey’s EU bid, most of the photographs were evaluated as ‘neutral’. In terms of the photo caption effect, although the differences between the meaning of the photograph and photo caption are not very significant, the photo captions contribute to a pro-Turkey approach. In addition, the research showed that Swedish newspapers did not usually associate Turkey with certain conflicts, and that is an important positive inference for Turkey’s image. In a nutshell, Swedish newspapers reflected Turkey as ‘European’ in politics, but not in cultural aspects. One reason for the ‘pro-Turkey’ appearance in the photographs could be the political situation in Sweden, where the major parties support Turkey’s EU bid.

civilacademy

The theoretical part of this study emphasised that the position of Turkey should have been between East and West, and Turkey should not be defined as either European or Middle Eastern exclusively. The category that looks at the general image of Turkey gave the same results. The frequency of the ‘Oriental’ and ‘European’ image of Turkey in Swedish newspapers, appeared very similar to each other.

Although this research does not include a comparative study, the findings show the similarity between the tabloids and other newspapers in the representation of Turkey in news photographs. While the general meaning

All the Swedish newspapers in this study’s research sample used archived photographs several times and did 18

civilacademy not always effectively reflect ‘what is happening at the moment in Turkey’. Many photographs which were found for this study could be used in newspapers at any time when the news story is related to discussions about ‘nationalism’ or ‘religion’ in Turkey.

University Publications, 2005. Bignell, Jonathan. Media Semiotics. Manchester/New York, Manchester University Press, 2002. Billig, Michael. Banal Nationalism. London, Sage Publications, 2006.

It should also be fruitful to discuss ‘what was not in the photographs’? For instance, in 72 photographs, there were no photographs that included the Turkish public and EU flag together and no buildings other than Mosques (and once Atatürk’s Mausoleum) could be seen.

Christensen, Christian (2006). “God save us from the islam cliches”. British Journalism Review Vol.17, No 1.

civilacademy

Briefing (cited in Kemming & Sandikci, 2007: 32) believes that even though Turkey has worked hard, this will not be enough to eliminate enmity toward Turks. In the next 15 years, even if everything can be arranged for Turkey’s membership into the EU, public opposition in Europe may not change. Media support is the key element needed to change public opinion. The representation of Turkey in European media is very important for Turkey’s EU bid. Turkey should re-define itself to European nations, and the media may (can) help Turkey in this re-definition process.

Birand, Mehmet Ali. Türkiye’nin Avrupa Macerası 1959-1999 (The Europe Adventure of Turkey 1959-1999). Istanbul, Dogan Publications, 2001.

CIA-World Factbook (2009). The World Factbook, Country Comparison. Data Retrieved, December 1, 2010 https:// www.cia.gov/library/publications/theworld-factbook/rankorder/2004rank.htm l?countryName=Bulgaria&countryCode =bu®ionCode=eu&rank=89#bu Dedeoglu, Beril. Dunden Bugune Avrupa Birligi (From Yesterday to Today European Union). Istanbul, Boyut Publishing, 2003. Doy, Gen (1996). “Out of Africa; Orientalism `Race` and the Female Body”. Body & Society Vol 2, No 4. Dülffer, Meike (2007). “How Europeans see Turkey”. Data Retrieved, August 7, 2007, Eutopics.net http://www. eurotopics.net/en/magazin/europa_und_ die_tuerkei_2007_06/debatte_europa_ tuerkei_2007_06/

Works Cıted Arican, Melih Zafer. ‘Loyalty to the Picture Sources in Newspapers’ Conference paper published in the conference proceeding: 3rd International Symposium Communication in the Millennium. Eskisehir, Anadolu

EU Website (2010) “Member states of the EU”. Data Retrieved, 19

Alaaddi̇n F. PAKSOY Place Branding and Public Diplomacy Vol 3, Palgrave Macmillan.

November 30, 2010, http://europa.eu/ abc/european_countries/eu_members/ france/index_en.htm

Koenig et al. (2006). “Media Framings of the Issue of Turkish Accession to the EU”.

Hall, Stuart (ed.) Representation. Cultural Representations and Signifying Practices. London, Sage/Open University, 1997.

Lewis, Bernard. The Middle East. London, Orion Books, 1995.

h t t p : / / w w w. a s k o x f o r d . c o m / concise_oed/conflict?view=uk

Manzoor, Parvez . “Dünyevilik ya da Sekülerlesme: Edward Said’in Düsüncesinde Hümanizm ve Tarih” (Carnality or Secularism: Humanism and History in Edward Said’s Opinion) International Orientalism Symposium Book, Istanbul, Metropolitan Municipality Publications, 2006.

Innovation Vol 19, No 2, Routledge.

Karlsson, Ingmar. Din Teror ve Hosgoru (Religion, Terror and Tolerance). Istanbul, Homer Publishing, 2005a.

civilacademy

Karlsson, Ingmar. ‘Türkiye ve Avrupa’da Islam, Devlet ve Modern Toplum’ (Islam, State and Modern Society in Turkey and Europe), Seminar Reports. Ankara, Konrad-Adenauer Stiftung e.V., 2005b

Karlsson, Ingmar. Islam ve Avrupa (Islam and Europe). Istanbul, Cem Publishing, 2004.

Mortensen, Viggo. “Türkiye ve Avrupa’da Islam, Devlet ve Modern Toplum” (Islam, State and Modern Society in Turkey and Europe). Seminar Reports, Ankara, Konrad-Adenauer Stiftung e.V., 2005. Negrine et al.  (2008). “Turkey and the European Union: An Analysis of How the Press in Four Countries Covered Turkey’s Bid for Accession in 2004”.  European Journal of Communication Vol 23, No 1.

Kaya, Ayhan & Kentel, Ferhat. Euro-Türkler (Euro-Turks). Istanbul, Istanbul Bilgi University Publications, 108 (Migration Studies), 2005.

Negrine, Ralph (2008). “Imagining Turkey: British press coverage of Turkey’s bid for accession to the European Union in 2004”. Journalism Vol 9, No 5., London, Sage.

Kejanlıoğlu, D. Beybin and Tas, Oğuzhan (2009). “Türk Basınında ABTürkiye İlişkilerinin Sunumu: 17 Aralık 2004 Brüksel Zirvesi.” Kültür ve İletişim Vol 12, No 1.

Ntvmsnbc News Website (2006) “The Milestones for Turkey–EU Relations”. Data Retrieved, June 11, 2006. http:// ntvmsnbc.com/news/241510.asp

Kemming, Jan Dirk & Sandikci, Özlem (2007). “Turkey ’ s EU accession as a question of nation brand image” 20

civilacademy Lisa. Practises of Looking. New York, Oxford University Press, 2004

Ntvmsnbc News Website (2007) “General Elections in Turkey” Data Retrieved, September 24, 2007, http:// secim2007.ntvmsnbc.com/default.aspx

Svenska Dagbladet Newspaper (2005) ”Eurobarometer Research” 04th October 2005, page 14, “Stöd för ett turkiskt EU-medlemskap” (Support for Turkey’s EU membership).

Oxford Dictionaries (2007) “conflict”. Data Retrieved, August 7, 2007, Paksoy, Alaaddin F. “Mapping Turkey between two Continents”. A conference paper presented at The University of Texas at Austin in May 2009. Published in the conference proceeding: 7th International Symposium Communication in the Millennium (177189). Eskisehir, Anadolu University Publications, 2009

Said, Edward W. Orientalism. London, Penguin Books, 2003.

civilacademy

Roosvall, Anna. “The Anthropology of Foreign News”, Unpublished PhD dissertation, Stockholm, JMK, 2005.

The Swedish Newspaper Publishers Association (2007) Data Retrieved, April 3, 2007, http://www.tu.se/tidningarna. asp

Sakwa, Richard and Stevens, Anne. Contemporary Europe. New York, Palgrave Macmillan, 2006. Schlesinger, Philip & Foret François (2006) “Political Roof and Sacred Canopy?” The European Journal of Social Theory Vol 9, No 1., Sage Publications. Secretariat (2010) “Chronology of Turkey-EU relations”. Secretariat General for EU Affairs of Republic of Turkey Website. Data Retrieved, December, 1, 2010, http://www.abgs. gov.tr/index.php?p=112&l=2 Sturken, Marita and Cartwright, 21

civilacademy

FÜTÜRİSTİK BİR MODERN SÖMÜRGE ÖYKÜSÜ: AVATAR A Futuristic Tale of Modern Colonization: Avatar

Burcu BALCI*

ABSTRACT Avatar (2009), written and directed b y James Cameron, is set in the twenty-second century when the energy resources on earth are exhausted and humans turn to the resources on other planets. Americans discovering a new energy resource located on the planet Pandora, come across the indigenous Na’vi people.  Na’vi live in harmony and equilibrium with the ecosystem of the planet. Their biological structure allows them to make a physical bond with every living being of the ecosystem, making them a part of it. Humans on the other hand see the ecosystem as a means to satisfy their needs and do not value the equilibrium of the planet. Humans created hybrid creatures which are part human part Na’vi called Avatars in order to be able to communicate to the Others they come across on the planet, Na’vis. It is also obviously a representation of disguised neoliberal politics. Avatars are the new faces of neoliberalism. Americans, as a new way to overcome the energy resource issues of the existing global capitalist system, the ways which are again in essence exploiting, give out the message that they must choose to create a dialogue with the Others and willingness to harmonize, instead of starting a war.  Key Words: Avatar, Film, Science Fiction, Others, Gender, Capitalism.

*

Ege Üniversitesi, İletişim Fakültesi, Radyo-Televizyon Ve Sinema Bölümü, İletişim Bilimleri Anabilim Dalı, 35100 Bornova / İzmir, [email protected] / [email protected]

23

Burcu BALCI ÖZET James Cameron’ın senaryosunu yazdığı ve yönettiği Avatar (2009) filmi, 22. Yüzyılda dünyadaki enerji kaynaklarının azalması ile birlikte insanların diğer gezegenlerdeki kaynaklara yönelmesini anlatmaktadır. Pandora gezegeninde bulunan yeni bir enerji kaynağını keşfeden Amerikalılar, bu gezegene gelerek yerli halk Na’vilerle karşılaşmaktadır. Na’viler, gezegenlerindeki ekosistemle büyük bir denge ve uyum içinde yaşamaktadır. Bu yerli halk, biyolojik yapıları ile ekosistemde var olan her canlı ile fiziksel bağ kurarak adeta mevcut sistemin bir parçası olmaktadırlar. İnsanlar ise ekosistemi sadece kendi ihtiyaçlarını karşılayacak bir kaynak olarak görmekte ve ekosistemin dengesine hiç önem vermemektedir. İnsanlar gezegende karşılaştıkları Öteki’ler olan Na’vilerle iletişim kurabilmek için Avatar denilen insan-Na’vi karışımı melez varlıklar üretmişlerdir. Filmin örtük neo-liberal politikaların bir temsili olduğu görülmektedir. Avatarlar neo-liberalizmin yeni yüzüdürler. Amerikalılar, var olan küresel kapitalist sistemin karşılaştığı enerji kaynakları sorunlarını aşmanın yeni yolları olarak yine temelde sömürgeci bir zihniyet üzerinden, Öteki’lerle savaşmayı değil, Öteki’lerle diyalog kurmaya ve ılımlı bir şekilde onlara uyum sağlamaya yönelik bir mesaj vermektedir. Anahtar Kelimeler: Avatar, Film, Bilim Kurgu, Öteki, Toplumsal Cinsiyet, Kapitalizm. Giriş

ideolojiyi koruyabilmek ve sürekliliğini sağlayabilmek için, ataerkil değerleri küresel kapitalist ekonomide kültür aracılığı ile araçsallaştırmakta ve yeniden üretmektedir. Sosyal yeniden üretim alanlarından biri olan Amerikan sineması, ataerkil kapitalist toplumların iktidar, güç ve hiyerarşik yapısının devamlılığı için, bu yapının meşrulaştırılmasında bir araç olarak işlevini yürütmektedir. Ataerkil hegemonyacı söylemin sürekliliği için cinsiyetçi ve ırkçı ideolojiler, beyaz erkek dışında Öteki’leştirilmiş kültürel temsillerin fiziksel ve karakteristik inşasında kullanılmaktadır. Sinemadaki top-

Kapitalist toplumsal sistemde mevcut kitle iletişim araçları içinde sinema sanatı ürünleri, özellikle de Amerikan sineması, toplumdaki egemen sınıfın ideolojilerinin örtük bir biçimde empoze edilebileceği ve aynı zamanda söz konusu duruma tezat oluşturacak şekilde alternatif ideolojilerin de mevcut sistemi sorgulayarak eleştiri yapabileceği bir zemine sahiptir. Dolayısıyla küresel güce sahip olan Amerikan sineması, erkek egemen toplumsal yapıya sahip kapitalist toplumların, var olan egemen 24

civilacademy

Bu çalışmada ele alınan Amerikan sinemasının son dönem popüler ürünlerinden biri olan Avatar (2009) filminin hikâyesi, 22. Yüzyılda Pandora adında bir gezegende geçmektedir. 22.Yüzyılda dünyada enerji kaynakları tükenmekte ve Pandora’daki unobtanium denilen enerji kaynağı keşfedilmektedir. Dünya için hayati öneme sahip unobtanium kaynağı, uluslar arası Amerikalı şirketlerin ve bilim adamlarının ilgisini çekmektedir. Ancak söz konusu enerji kaynaklarının üzerinde yaşayan yerli halkın bu bölgeden çıkartılması gerekmektedir. Film insanlar ile yerli halk arasındaki mücadeleyi anlatmaktadır.

ideolojik okumalardan bazı örneklere değinmek faydalı olacaktır. Feminist araştırmalar, kadınların filmlerdeki temsillerinin olumlu ya da olumsuz olmasıyla; ırk konusuyla ilgili araştırmalar farklı ırkların (Latino, Afrikalı Amerikalı, Asyalı Amerikalı vd.) betimlenmesiyle; sınıf araştırmaları filmde gücün nasıl dağıtıldığı ve filmde sunulan toplumsal ve ekonomik düzenlemeleriyle; postkolonyal araştırmalar ise geçmişte dışlanan ya da sömürgeleştirilen kültürlerde yerli bakış açılarının ortaya çıkışını ya da bastırılışını ortaya koymak aracılığı ile filmleri değerlendirmektedirler.

civilacademy

lumsal cinsiyet ve ırk ile ilgili sunulan kültürel temsiller, toplumsal rol modelleri olarak önem taşımakta ve toplumsal yapının şimdiki ve gelecekteki yapısını etkileyebilme olasılığını içinde barındırmaktadır.

Bu çalışmada filmin önemli temalarından biri olan çevreci bakış açısı, toplumsal cinsiyet temsilleri ve Öteki olarak sunulan kültürel temsiller eleştirel bir paradigma çerçevesinde analiz edilecektir. Küresel kapitalist sistemin tıkandığı noktada neoliberal çözüm önerileri getiren bir film olarak da yine eleştirel perspektifte değerlendirilmektedir.

Bu çalışmada film, toplumsal cinsiyet temsillerinin ve ırklara ait kültürel temsillerinin filmdeki sunumları feminist eleştiri ile; Öteki olarak sunulan temsiller Irk ve Irkçı ideoloji bağlamında ve postkolonyal araştırmaların perspektifinden oluşan paradigma çerçevesinde ele alınmaktadır. Çoban (2006: 91, 92), Althusser’in devletin ideolojik aygıtları kavramının, temel olarak Gramsci’nin rıza ve baskı arasındaki çözümlemelerine dayandığını belirtmektedir. İdeolojilerin var olabilmeleri kendilerini yeniden üretebilmelerine bağlıdır. Bu nedenle egemen sınıf ideolojiyi maddi yaşama taşıyan kurumlara gereksinim duymaktadır. Çünkü ideoloji bu kurumlarda ve bu kurumların pratiklerinde vardır. İdeolojinin anlaşılabilmesi ve çözümlenebilmesi, bu bağlamda, maddi aygıtlar ve bunların pratikleri dolayımıyla mümkündür. Bu yüzden ideolojinin maddiliği somut bazı kurumlara dayanmaktadır. Bunlar

Corrigan’a (2008: 122, 123) göre filmde yer alan ideolojilerin değerlendirilmesinde, filmin doğrudan ya da örtük bir biçimde var olan dünyayı nasıl ele aldığı ve mevcut dünya içinde kadın ve erkeklerin nasıl temsil edildikleri çözümlenmektedir. Bu bağlamda temel 25

Burcu BALCI Dini DİA (kilise sistemi vb.), Öğretimsel DİA (okullar), Aile DİA’sı, Hukuki DİA, Siyasal DİA (değişik partiler), Sendikal DİA (sendikalar), Haberleşme DİA’sı (basın, radyo, televizyon v.b.), Kültürel DİA (edebiyat, güzel sanatlar, spor vb.).

filmde mevcut iki toplumsal sınıf bulunmaktadır. Hakim üst sınıfı temsilen emperyalist sömürgeci bir zihniyete sahip, yaşadığı dünyadaki enerji kaynaklarını tüketmiş ve yeni kaynaklara göz dikmiş ileri teknolojiye sahip saldırgan ve hırslı Amerikalılar ve yönetilen alt sınıfın temsili olarak da Pandora’nın mükemmel doğası ile uyum, huzur ve denge içinde yaşayan barışçıl yerliler.

Yaylagül (2006: 96-102), Gramsci’nin, hegemonya kavramının, toplumu yöneten elit, azınlık bir grubun toplumun diğer kesimleri üzerinde kurduğu ideolojik ve kültürel kontrol olduğunu ifade etmektedir. Böylece yönetici kesim sivil topluma nüfuz etmekte, hakim sınıf kurulu düzeni egemen kılan sınıf çıkarlarını destekleyecek olan temel eğilimleri, inançları, ahlak kurallarını, topluma egemen olmasını istediği tüm değerler sistemini toplumsal kuruluşlara etki ederek yaymaktadır. Hegemonya kavramı, öz bir ifade ile, topluma yön veren sınıfın dünya görüşü olarak yorumlanabilmektedir.

civilacademy

Althusser’e göre (2003: 169, 170, 178, 179) kültürel alanda yer alan devletin ideolojik aygıtları, ideoloji kullanarak işlemektedir. Kapitalist toplumsal formasyonlarda devletin tüm ideolojik aygıtları üretim ilişkilerinin yeniden üretimini yani kapitalist sömürü ilişkilerinin yeniden üretimini hedeflemektedirler.

Filmdeki Çevreci Bakış Açısının Değerlendirilmesi Çağdaş kapitalist toplumlar, çeşitli biçimlerdeki sermayenin kontrolü ve mülkiyet sahipliği ile ilişkilendirilen ayrıcalık ve gücün hiyerarşisi olarak sınıflara ayrılmakta ve eşitsizlikçi bir yapı üzerinde kurulmaktadır. Bu bağlamda

Yerlilerin söz konusu mükemmel evrenleri filmde olumlanıyormuş izlenimi oluşturmakta ancak dışarıdan gelen herhangi bir tehditte de savunmasız ve zayıf kaldıkları gösterilmektedir. Pandora’da, kapitalizmin aksine merkeze insan yerine doğa ve doğada yaşayan her şey konmaktadır. Pandora gezegeninin yerlileri olan Na’viler, insansı bir görünüm taşımakla birlikte insanlardan farklı olarak, kendilerine özgü bir yaşam biçimine ve yerel kültüre sahiptir. Görsel olarak Na’vi’ler insan ile doğada yer alan diğer canlıların bir melezi izlenimi yaratmaktadırlar. Na’vilerin biyolojik yapıları doğayla ve doğadaki canlılar ile fiziksel olarak bütünleşebilme imkânını sağlamakta, dolayısıyla Na’viler yaşadıkları ekosistemin sadece spritüel anlamda değil fiziksel anlamda da bir parçası olmaktadırlar. Na’vilerin fizyolojik özellikleri (boylarının 3-4 metre olması ve kasiskelet sistemlerinin güçlülüğü) onları insanlardan daha üstün kılmaktadır. Filmdeki çevreci bakış açısı, küresel kapitalist değerlerin eleştirisine yönelik bir izlenim vermekle birlikte aslında söz konusu değerlerin dolaylı yollarla yeniden üretimini sağlamaktadır. Filmde

26

tüm evrende ticari en büyük tekel sayılan RDA’ya1, yani Amerikalılara ve onlara ait olan şirkete getirilen eleştiriler söz konusudur. Batı kültüründe yer alan insanın doğanın hâkimi olduğu ve doğanın insan ihtiyaçlarının karşılandığı bir kaynak olduğuna dair bakış filmdeki kurum politikalarında görülmektedir. Oysa Na’viler insanlar gibi kendilerini doğanın hâkimleri olarak değil, aksine doğanın bir parçası olarak görmeleri ile Batı kültüründen ayrılmaktadırlar. Nitekim RDA, Pandora gezegeninde bulunan bir enerji kaynağı olan unobtanium’u elde edebilmek için, Na’vileri yaşıdığı yerlerden önce diyalog yoluyla uzaklaştırmak amacıyla uğraşmakta ancak başarılı olamamakta, sonra zorla evlerinden çıkartmaktadır. Diyalog süreci için üretilen “Avatar”lar, zihinsel olarak kontrol edilebilen insan ve Na’vi ırkı karışımı melez bir ırktır. Nitekim filmin başında amnio tanklarının2 içinde yatan ve henüz uyanmamış ya da simgesel olarak doğmamış Avatar bedenleri, rahimde doğacakları zamanı bekleyen büyük birer bebek gibidirler. Rahimde bir bebeğin bilinçsizce yaptığı beden hareketlerini yapıyor izlenimi vermektedirler.

civilacademy

civilacademy

Resources Development Adminstration (Kaynak Geliştirme Yönetimi)

2

Amnio tankları genetik olarak üretilmiş avatar bedenlerinin, Dünya’dan Pandora’ya yolculuğu süresince içlerinde geliştiği büyük tanklardır (Wilhelm ve Mathison, 2010).

Bu bağlamda Eywa’yı toplumsal bellek olarak yorumlamak mümkündür. Na’vi’lerin atalarına ait tüm anılar, internet şebekesine benzeyen Pandora’nın kutsal ağaçlarında depolanmaktadır. Görsel olarak Pandora atmosferi adeta cennetin bir metaforu şeklinde sunulmaktadır. İçinde barındırdığı canlıların sahip olduğu fosforlu gökkuşağı renkler, bazı bitkilerin çevrelerine gece ışık saçma özelliği taşıması Pandora atmosferine gizemli, kutsal ve mistik bir görünüm kazandırmaktadır.

Wilhelm ve Mathison (2010) Pandora’da Na’vilerin “Eywa” olarak adlandırdığı, her şeyden üstün olan tek bir varlığın bulunduğunu belirtmektedir. Eywa, Pandora’nın ve Na’vilerin rehbe1

ri ve Tanrı’sı olarak kabul edilmektedir. Eywa, insan beynindeki sinir ağları gibi, toprağın altında karmaşık bir kök sistemiyle yayılmaktadır. Bu noktada, her bir ağaç, bir beyin hücresi görevini görmekte, tüm kökler de sinapslar olarak kabul edilmektedir. Eywa, bir tür biyo-internet gibidir. Hafıza, ortak bilinç olarak da yorumlanabilmektedir. Hatta düşünen ve hisseden her şeyin düşünceleri ve duyguları bu sistemin içine girmektedir. Eywa, bir internet şebekesinden farklı olarak, irade sahibidir. Bu, yaşayan her şeye rehberlik eden, şekillendiren, koruyan bir iradedir. Aynı zamanda Eywa taraf tutmamakta, tüm yaşamı ve yaşamın dengesini, diğer bir deyişle ekosistemi korumaktadır. Aslında Eywa “Tabiat Ana” ya ya da ekolojik sisteme denk düşmektedir.

Filmde Pandora motifi yoluyla sunulan doğa, spiritüellik ile donatılmış bir atmosferin temsilcisidir. Örneğin Na’viler ağaç evlerde yaşamakta ve burayı ruhani ve fiziksel anlamda Eywa ile bağlantı kurdukları yuvalar olarak kabul etmektedir27

Burcu BALCI

Savaş sanayisine ait ürünlerin eril bir teknoloji fetişizmi şeklinde yansıtıldığı Amerikan ordusunun ve ordunun silahlarının, uçaklarının, savaş robotlarının yer aldığı sahnelerde donuk ve soğuk renkler (mavi, gri) kullanıldığı görülmekte ancak aksine Pandora’nın faunasının ve florasının, sıcak renklerden oluşan bir atmosferde sunularak, izleyicinin yerliler ve yaşadıkları çevreye empati ve sempati duyulmasını sağladığı görülmektedir.

getirmek istediği demokrasiye direnen halk, gezegenlerini korumak isteyen Na’vi halkını hatırlatmaktadır. Filmin ana karakteri Jake Sully’nin sözleri adeta bu durumu özetlemektedir: “İnsanlar senin istediğin bir şeyin üzerinde yaşıyorsa onları düşmana çevirirsin. Böylece istediğini almakta kendini haklı çıkarırsın.”

civilacademy

ler. Filmde doğa ve doğanın temsil ettiği her şey, doğanın bilim ve materyalizm ile bağlantılandırıldığı genel yaygın fikir ile karşıtlık oluşturmaktadır. Spiritüel bir yapıya sahip Pandora atmosferi ile küresel kapitalist savaş sanayisinin temsilcisi Amerikan ordusu filmin önemli karşıtlıklarından birini oluşturarak temel izleği biçimlendirmektedir. Filmin finalinde Na’vilerin ilkel savunma araçları olan ok ve mızraklarına karşılık Amerikalıların kullandığı silahların ve attığı güçlü bombaların gösterilmesi, A.B.D.’nin güç gösterisine yönelik nahif bir hümanist eleştiri olarak yorumlanabilir.

Filmde destek veriliyormuş gibi gözüken çevreci ideolojiden yola çıkılarak, aslında Batı emperyalizminin örnekleri ile bağlantılar açıkça kurulabilmektedir. Amerika’nın keşfi ile Anglo-Saksonların Yeni Dünya’nın yerlileri olan Kızılderililer ile yaşadıkları arasında paralellik kurulabilmektedir. Na’viler Kızılderililerin yeniden sunumu olarak yorumlanabilmektedir. Ayrıca yakın tarih örnekleri ile de aynı paralellik mevcuttur. Irak Savaşı’nda A.B.D.’nin

Bu bağlamda Pandora gezegeni Yeni Dünya’yı ve Na’vi halkı da Kızılderilileri anımsatmaktadır. Yeni Dünya’ya gelen Anglo-Saksonların Kızılderililerle sağlıklı bir iletişim kuramamalarının sonucu olarak, onların sahip oldukları kaynakları ellerinden almak için kullandıkları şiddet filmde de temsil edilmektedir. Aslında filmde A.B.D.’nin kolonyal politikasının gelecekte de devam edeceği mesajı örtük olarak bulunmaktadır. Avatar filmi ile ilgili olarak görüşlerin genelde iki ayrı kutupta yer aldığı görülmektedir. İlk grup Avatar filminin solcu, çevreci, hümanist, anti-ırkçı, anti-faşist, anti-militarist, anti-emperyalist olduğunu düşünmekte ve filmi “liberal” olarak değerlendirmektedir. İkinci gruptakiler ise filmin görünenin altında, örtük olarak muhafazakâr değerleri sürdürebilmenin ya da mevcut sistemi revize etmiş gibi yaparak aslında eski sistemi kurtarmanın yollarının arandığı “muhafazakâr” bir film olarak eleştirmektedirler. Alberola (2010: 7), Avatar filmi ve film üzerine yapılan tartışmaların iki yönde seyrettiğini düşünmektedir. İlk olarak film, tarihi yeniden anlatma ve haksızlığı hayal gücü ile telafi etme

28

civilacademy

Filmin finalini tarihin yeniden yazılması ve yerli halkın profilinin ve sunumunun değişmesi olarak liberal perspektifte yorumlamaktadır. Turan (2009) ise, “Avatar”ın, bir erkeğin macerasını temel bir romantik motif üzerinden anlatan bir masal; istila ordularını kayda değer bir mesafe üzerinden tanımlayan anti-emperyalist bir film olduğunu düşünmektedir. Turan ayrıca filmin, doğanın iyileştirme gücüne dikkat çekmek isteyişini ve en yeni araçlarla ve makinelerle dolup taşmasına karşın anti-teknolojik bir duruş taşımasını da vurgulamıştır. Turan’a göre, film bir çelişkiler dizisi sunmaktadır ancak James Cameron’dan da beklenen de kuşkusuz bu tür bir sunumdur.

barışı savunmak düşüncelerinin kendi içinde çelişkiyi taşıdığı görülmektedir.

civilacademy

yoluyla ana akım kültürdeki yerli halklara ilişkin yeni bir sunumun yaygınlaşmasına katkıda bulunmakta ancak aynı zamanda yerli halklar için hayali bir özgürleşme sağlamaktadır. Geçmişle ve tarihin farklı olması durumunda ne olacağı sorusu ile ilgili bir hikâye sunmakla birlikte yerli halkın şimdiki ve gelecekteki temsili üzerinde etkili olmaktadır. İkincisi, film, bireysel toplulukların görünürlülüğüne katkıda bulunmaktadır. Ayrıca dünyanın dört bir yanındaki küresel yerli toplulukların haklarına barışçıl yollarla sahip çıktıklarını göstermektedir.

Bu bağlamda filmin barındırdığı söz konusu çelişki, Jake’in sözlerindeki çelişki ile paralellik göstermektedir: “Barışı getirmeyi düşleyen bir savaşçıydım. Ama eninde sonunda bütün düşlerden uyanırsınız…” Bu noktada savaşarak barışa ulaşmaya çalışmak ya da savaşarak 29

Avatar filmini değerlendiren diğer eleştirmenler ise filmi olumsuz yönde eleştirmektedir. Örneğin Newitz (2009), eleştirmenlerin, Avatar’ın, “Kurtlarla Dans” filminin uzay destanı versiyonu olduğunu söylediklerini belirtmektedir. Bunun nedeni filmin, temelde yerlilerin arasına karışan ve onların lideri haline gelen beyaz bir erkek ile ilgili oluşudur. “Avatar”, yaşlı beyazın suçluluk fantezisine dair eski sorunu güncel bilim kurguda yeniden tartışmaktadır. Film yaratıcı bir şekilde, “Beyazların Amerika” sının kuruluşunda gerçekleşmiş soykırımın suç mahallini yeniden ziyaret eder, Avrupalı göçmenler tarafından yok edilen tüm yerli kabilelerin ve uygarlıkların bulunduğu Amerika kıtasında geçer. Avatar filmindeki Na’vilerin Hollywood filmlerinde yıllar boyunca görülmüş olan stereotipleştirilmiş yerli halkların uzaylı versiyonları olduklarına şüphe yoktur. Bu, “Kurtlarla Dans” filminden “Son Samuray” filmine kadar bilim kurgu sınıfına girmeyen destansı filmlerde de rastlanan klasik bir senaryodur. Söz konusu filmlerde de beyaz bir adamın, dışa kapalı ve ten rengi farklı bir insan topluluğunun içine girmeyi başararak kendini kabul ettirmesi ve sonunda grubun heybetli bir üyesi haline gelmesinden söz edilmektedir. Film spesifik olarak, beyaz insanların bakış açısıyla anlatılan, ırk üzerine bir fantezidir. Kısacası, bu filmler beyaz adamın suçluluğu üzerinedir. Söz konusu filmlerdeki beyaz ana karakterler uzaylıları, ten rengi

Burcu BALCI anlatılar, farklı renkteki insanlar ile ilgili her hikâyeyi ustaca beyaz olmakla ilgili bir hikâyeye dönüştürmektedir.

civilacademy

farklı insanları, onların kültürlerini, çevrelerini ve nüfuslarını yok eden sistem ile suç ortaklığı yaptıklarını fark eder. Beyazlar bu durumu, uzaylıların kültürlerine asimile olmaya ve her şeyi yeni bir perspektifle görmeye başladıklarında anlarlar. Kendilerini kuşatan suçluluk duygusundan arınmak için taraf değiştirirler, “ırklarına ihanet ederler” ve eski arkadaşlarına karşı savaşırlar. Ama daha sonra asimilasyonun ötesine geçerler ve bir zamanlar baskı uyguladıkları insanların liderleri haline gelirler. Bu durum yalnızca, beyaz insanlar tarafından farklı renkteki insanlara karşı işlenmiş suçların affedilmesine yönelik bir istekten; savaştaki ahlaki adalete katılma isteğinden ibaret değildir. Söz konusu olan sadece, farklı renkteki insanları baskı yoluyla dışarıdan yönetmekten ziyade içeriden yönetme isteğidir. “Avatar”, beyaz olmanın ayrıcalıklarını asla yitirmeden mavi insanlara katılarak beyaz olmaya son verme üzerine bir fantezidir. Beyazlar, eski “Flash Gordon” filmlerinden veya Edgar Rice Burroughs’un Mars romanlarından farklı olarak sadece daha nazik ve ince yollar üzerinden yerlilerin lideri olmaya devam etmektedir. Newitz beyazların ne zaman bu tür filmleri yapmayı bırakacaklarını ve ırk üzerine yeni düşünceler geliştirmeye başlayacaklarını sormaktadır ve beyazların ırka ilişkin fantezilerini yeniden ele almalarının gerektiğini belirtmektedir. Newitz, beyazların, kendi suçluluklarına dair hikâyelerin yeniden üretimine son vermeleri gerektiğini düşünmektedir çünkü söz konusu

Newitz’e ek olarak Boucher (2010) de, filmin bir eğlence unsuru olmanın ötesinde dini, politik, ekonomik ve kültürel gruplarda tartışılan bir konu olduğunu belirtmektedir. Boucher bazı kişilerin filmi, solcu bir bakış açısıyla, bir anti-Amerika propagandası olarak basite indirgediğini, revizyonist bir intikam fantezisi olarak gördüklerini söylerken, bazılarının da filmi gerçekte Amerikan baskısına işaret eden, bir beyaz adam fantezisi olarak yorumladıklarını ifade etmektedir. Hatta Vatikan’ın filmi, Tanrı’nın yerine Doğayı koyması nedeniyle eleştirdiğini de vurgulamaktadır. Ayrıca filmin, kadınları ve tekerlekli sandalye kullanan insanları alçalttığına yönelik görüşler de mevcuttur. İkinci grubun görüşlerine uygun olarak Zizek (2010), filmin ideolojik olarak muhafazakâr olduğunu, teknik yönden parlaklığının söz konusu muhafazakârlığı örttüğünü belirtmektedir. Zizek’e göre film yerli bir prensesle evlenip kral olan beyaz adamın hikâyesidir. Zizek, yerlilerin tek seçeneğinin insanlar tarafından kurtarılmak ya da yok edilmek olduğunu, yalnızca emperyalist gerçekliğin kurbanı olmakla beyaz adamın fantezisinde kendilerine biçilmiş rolü oynamak arasında tercih yapabileceklerini ifade etmektedir.  Filmle ilgili bir başka eleştiri ise Altıntaş’tan (Altıntaş vd., 2010)

30

civilacademy

Jake’in filmin sonunda ait olduğu Batı toplumuna ve kültürüne karşı durarak savaşması, filmin liberal gibi gözüken değerlerinden biri olmakta ancak bu durum ayrıntılı bir biçimde incelendiğinde, enerji kaynakları tükenen Batı’nın yeni enerji kaynaklarını fazla çaba göstermeden kullanabilmesi için Öteki ile uyum içinde olması gerektiği mesajı açığa çıkmaktadır. Kısacası Na’viler veya Avatarlar, sistemin Öteki’leri olarak, sistemden dışlanmamakta, aksine sistemin içine yerleştirilmeye, sistemle bütünleştirilmeye çalışılmaktadır. Filmin Öteki’leri, kapitalist toplumsal formasyonun, kendi amaçları ve çıkarları için ürettiği yeni çözüm yolları olarak işlev görmektedir.

Denby (2010) ise filmin, bilimin iyi, teknolojinin kötü; topluluğun iyi, şirketlerin şeytani olduğu mesajını verdiğini belirtmektedir. Bu bağlamda “Avatar”ın, 60’lı yıllar karşı kültürünün esintilerinden fazlasını sunduğunu, çevreciliğe ve güncel savaş karşıtı düşünceye işaret ettiğini belirtmektedir. Ona göre, filmdeki anti-teknolojik mesajın ileri bir teknoloji örneği üzerinden verilişine ilişkin ironi üzerinde durmanın pek anlamı yoktur.

civilacademy

gelmektedir: Altıntaş, filmin asıl meselesinin “sürdürülebilirlik” olduğunu vurgulamaktadır. Kapitalizmin son krizin ardından kendini kurtarmak için bulduğu sihirli formül, beden üzerinde odaklanan hümanist bir söylemin ekofaşizm için kullanılmasıdır. Altıntaş’a göre ekofaşizm ekolojik bir söylem kılıfı altında ataerkil, yayılmacı ve faşist söylemi yeni bir şeymiş gibi sunmaktadır. 11 Eylül’ün ve ardından Irak Savaşı’nın getirdiği ekonomik ve psikolojik yıkım, Amerikalıların, saldırgan emperyal politikalarını sorgulamalarına yol açmış ve dünyadaki egemen konumlarını sürdürebilmek için Öteki ile uzlaşmanın gerekliliğini anlamalarını sağlamıştır. Altıntaş ayrıca, Pandora’yı, internet gibi organik bir mekanizma sunan Eywa aracılığı ile işleyen neo-faşist bir ütopya olarak adlandırmaktadır.

Bir başka önemli nokta ise, insan ve Na’vi ırkı melezi olan Avatarların zihinsel faaliyetlerinin sadece DNA’sını taşıdıkları insanlar tarafından yönetilebilmesidir. Güçlü ve savaşçı bir fiziğe sahip olan Na’vilerin savaşta umutlarını yitirmeleri ve yenilgiyi umutsuzca kabullenip Eywa’ya dua ederek spiritüel çözüm yollarına başvurmaları, filmin düşündürücü noktalarından biridir çünkü Na’viler Eywa ile kurulan duygusal ve düşünsel bağı temsil eden yerlerin yok edilmesi ile duygusal olarak çökmektedirler. Oysa duygusallık ataerkil sistem tarafından her zaman için kadına atfedilen ve güçsüzlüğü temsil eden bir özelliktir. Dökmen (2004: 70), toplum tarafından tanınan kadınsı (feminen) özelliklerin arasında duygusal, anlayışlı, merhametli, nazik v.d.; erkeksi (maskülen) diye bilinen özelliklerin arasında baskın, etkili, hırslı gibi özellikler bulunduğunu belirtmektedir. Film boyunca doğa ile sağladıkları bütünleşmeye ve güçlerine hayran olunan Na’viler kendi kahramanlarını bile yaratamamakta ve halklarını kurtaracak

31

Burcu BALCI bir kahraman ortaya çıkaramamaktadır. Bu durumda onları, insan merkezli düşünüş sistemine sahip olan beyaz erkeğin liderliğinin kurtarması, dünyayı kurtaran beyaz erkek kahramanları hatırlatmaktadır. Bu noktada filmin Hollywoodvari finali de dikkat çekmektedir. Eywa’daki tüm canlıların savaşın kazanılması için yardıma gelmesi bir Hollywood filmi klişesi olarak görülebilmektedir. Filmdeki ilkel (Öteki) / medeni (İnsan) karşıtlığının, A.B.D.’nin haklılığını ve savaşın gerekliliğini meşrulaştırdığı şeklinde bir yorum getirmek de mümkündür.

Filmdeki Kadın Temsillerinin Değerlendirilmesi Amerikan sinemasında kadın temsilleri genel olarak kutsal bir eş, anne, bakire figürü ya da fahişe / arzu nesnesi figürü olarak değişmeyen ya da değişmemekte ısrar eden muhafazakâr düalist bir bakış açısıyla ele alınmaktadır. Söz konusu stereotiplere uygun bir biçimde kadın temsillerinin nesneleştirildiği, kutsallaştırıldığı, fetişleştirildiği, bu rollerine bağlı olarak cezalandırıldığı ya da ödüllendirildiği ve böylece cinsiyet ayrımının sürekli yeniden üretiminin sağlandığı görülmektedir. civilacademy

Filmdeki mevcut çevreci ideoloji incelendiğinde, ekolojik bir söylem kılıfı altında, örtük olarak sömürgeci ve ataerkil hegemonyacı bir söylemin varlığı dikkati çekmektedir. Ancak filmin biçimsel olarak şık yapısı ve 3D (Üç boyutlu Sinemanın ilk örneği olması), içeriğindeki muhafazakâr yapıyı gizlemektedir.

cinsiyet kavramını yerleştirdiklerini belirtmektedir.

Filmdeki Toplumsal Cinsiyet Temsillerinin Değerlendirilmesi Filmde analiz edilecek değerlerden biri olan toplumsal cinsiyet, toplum tarafından kadına ve erkeğe atfedilen geleneksel roller olarak tanımlanabilmektedir. Dökmen (2004: 16) toplumsal cinsiyet rolünü, toplum tarafından tanımlanan ve bireylerin yerine getirmesinin beklendiği cinsiyetle ilişkili bir grup beklenti olarak ifade etmektedir. Kaylı (2010: 27) ise kadınların ezilmişliğinin kaynağını biyolojiye dayandırarak meşrulaştıran ve kadın bedenini eril iktidara sunan düşüncelerin karşısına feministlerin, toplumsal 32

Öztürk’e göre (2000: 222-225) popüler filmlerin egemen ideoloji ile büyük ölçüde uyumlu olduğu ve egemen değerleri pekiştirdiği genel kabul gören bir düşüncedir. Filmlerdeki kadınların kamusal alana kolay kolay giremedikleri, duyguları, doğayı, aileyi, ev içini içeren özel alanlara hapsedildiklerinin literatürde izlendiğini, ancak kadın kamusal alana girerse bunun bedelini ödeyerek girdiğini belirtmektedir. Kadın kamusal alanda ya dişiliğini tümüyle yitirmekte ya da tam tersi olarak dişiliğini ön plana çıkararak amacı için kullanmaktadır. Batılı, orta-üst sınıf ve beyaz kadınların kamusal alana girme konusunda erkeklerle eşit şansa sahip olduklarına yönelik söylem yalnızca bir aldatmacadır. Öztürk filmlerde kadının kamusal alanda işiyle ilişkili gösterilmesi, geleneksel ilişkilerden uzak sunulması, özgür birliktelikler içinde gösterilebilmesi, bilim, felsefe ve

civilacademy

Filmdeki toplumsal cinsiyet rollerinin temsili, yönetmen James Cameron’ın filmografisinde yer alan filmlerdeki diğer temsiller ile benzerlik göstermektedir. Genelde güçlü ve bağımsız kadın karakterler kullanan Cameron, bu filmde de geleneğini bozmayarak benzer karakterlere yer vermiştir. Kutlu (2009: 64), Cameron sinemasındaki güçlü ve cesur, hatta “sert” kadın karakterlerin en az erkekler kadar iyi birer “savaşçı” olduklarını belirtmektedir. Kutlu, Cameron’un kadın karakterlerini değerlendirirken, onları basit bir indirgemecilik ile “göğüsleri olan erkek” olarak görmemek gerektiğinin, söz konusu kadın karakterlerin sadece fiziksel yetkinlikleri ve kararlılıkları ile değil, aynı zamanda vicdan, sağduyu ve anlayışları ile de ön plana çıktıklarının altını çizmektedir.

Ellen Ripley söz konusu kadın temsilleri için iyi birer örnek oluşturmaktadır.

civilacademy

sanat alanında başarılı karakterler olarak betimlenmesinin siyasal bir önem taşıdığını belirtmektedir. Öztürk, Hollywood filmlerinde cinsel özgürlüğü elinden alınmış, erkeğe bağımlı, erkeğiyle var olan ve edilgen kadın tipleri kullanıldığını vurgulamaktadır. Öztürk özel ve kamusal alanın cinsiyetlendirilmemesinin ve cinsiyetçi işbölümünün ortadan kaldırılması gerekliliğinin altını çizmektedir.

“Terminatör” film serisindeki gelecekten gelen katil siborglardan kaçan ve kötülüklerle savaşabilme cesaretini ve gücünü kendisinde bularak, bunları yenebilme gücünü keşfeden kahraman anne Sarah Connor ve gelmiş geçmiş en ilgi çekici kadın bilim kurgu kahramanlarından biri olan “Yaratık” filmlerindeki 33

Goodyear (2009), Cameron’ın en unutulmaz karakterlerinden bazıları olan Terminatör filmlerinin kadın kahramanı Connor’ın ve “Yaratık’ın Ripley’inin “anne” olduklarını vurgulamaktadır. Goodyear, Terminatör filmlerinin kült figürü olarak kendisini gösteren Connor’ın, kadın aksiyon kahramanlarının, Xena, Buffy ve Lara Croft neslinin öncüsü olduğunu belirtmektedir. Alien filmindeki Ripley karakterinin orijinali, erkek olarak düşünülmüştür. Cameron birkaç değişiklik ile karakteri kadın haline getirmiştir ve diyalogların bir erkeğe göre yazıldığını ancak ismin kadın ismi olarak değiştirildiğini belirtmiştir. Cameron “Avatar” filminde analiz edilebilecek önemli dört kadın temsili kullanmıştır ve bu temsillerin hepsi de birbirinden farklı alanlarda güçlü ve bağımsız gibi gözüken karakterler üzerinden sunulmaktadır. Filmdeki önemli kadın temsillerinden biri, Avatar programının yaratıcısı olan bilim kadını Dr. Grace Augustine’dir. Grace, çevreci ideolojinin filmdeki temsilcisi olarak, söz konusu ideolojinin düşmanları olan militarist ve faşist zihniyete karşı korkusuzca duran cesur bir kadın temsildir. Grace Na’vilerle iletişimi barışçıl yöntemlerle kuran ve onları anlamaya çalışan bir kadındır. Aynı zamanda Grace, masallara inanmayan, ölümden bile korkmayan, materyalist ve pozitivist bir bilim kadını olarak da sunulmaktadır. Grace her ne kadar kamusal alandaki bilim kadınlığı rolü ile güçlü bir kadın izlenimi yaratsa

Burcu BALCI

Filmdeki bir diğer önemli kadın temsili Omatikaya Klanı’nın prensesi, çok güçlü bir savaşçı ve avcı olan Neytiri’dir. Neytiri Jake’i film boyunca birkaç kez ölümden kurtarmaktadır. Ormanda yalnız kalan Jake’i vahşi hayvanların saldırısından korumaktadır. Jake tek başına iken, orman tekinsiz, karanlık, tehlikelerle dolu ve ürkütücü bir atmosferde sunulmaktadır. Neytiri’nin Jake’i kurtarması ile birlikte, orman fosforlu ve ışık saçan bitkilerin olduğu psikolojik olarak rahatlatıcı, görkemli ve büyüleyici bir mistik atmosfere dönüşmektedir. Ayrıca Neytiri, filmin sonunda Albay Quaritch’i öldürerek Jake’in hem avatar bedenini hem de insan bedenini kurtarmaktadır. Ardından Jake’in güçsüz, ölmek üzere olan insan bedenini kolları arasına almakta, güçlü, kaslı, uzun Na’vi bedeni ile engelli bir erkeği kurtaran güçlü kadın imgesi olarak dikkat çekmektedir. Ancak Neytiri’nin güçlü ve savaşçı kadın imgesinin bir kadın temsili olarak ne derecede özerk olduğunun sorgulanması gerekmektedir.

civilacademy

da kamusal alana girebilmek için ödediği bedel, dişilikten uzak sunumu ve sistemle uyumlu yaşayan insanlar tarafından marjinal görülmesi olmaktadır. Ancak filmin sonunda ölen Grace, ölürken Jake’e Eywa’yı gördüğünü ve onun gerçek olduğunu söylemektedir. Materyalist bir bilim kadını olan Grace, doğanın maddi varlığının dışında spiritüel varlığını da kabul ederek metafizik güçlere inanmaktadır. İnançsız bir karakterin inanç kazanması ile yaşadığı dönüşüm, ana akım Amerikan sinemasında sık kullanılan bir motiftir.

Tasker (2010: 174, 175, 179, 183, 187) 1990’ların sonlarına doğru kadının Hollywood aksiyon filmlerindeki temsillerinde değişim olduğunu ve söz konusu temsili “post-feminist aksiyon kahramanı” diye nitelendirdiğini belirtmektedir. Bu temsili popüler sinemanın pasiflik, histeri, canavar annelik veya cinsel tehdit gibi rutin kadın temsillerini alt üst ettiği için ilgi çekici bulmaktadır. Tasker, aksiyon kadın kahramanının, erkeksileştirilmiş kadının rahatsız edici ve potansiyel olarak yıkıcı davetini, erkek seyircinin endişelerini gideren cinsel bir gösteri olarak yorumlamaktadır. Kadın aksiyon kahramanının büyüleyici bir arzu nesnesi olarak normalleştirildiğini ve savaşan kadın imgesinin bir şekilde “feminist” olarak okunması için az çok açık bir davetiye çıkarıldığının görüldüğünü belirtmektedir. Tasker, aksiyon kadın kahramanının açıkça feminist ya da anti-feminist olarak ifade edilebilecek bir figür olmadığını düşünmektedir. Filmde ikincil rollerde dikkat çeken iki kadın temsili bulunmaktadır. Birincisi, Omatikaya klanının dini lideri ve prenses Neytiri’nin annesi olan Mo’at’tır. Mo’at, Eywa’dan gelen mesajları yorumlayan, ruhani yönü çok güçlü bir Tsahik’tir (kabile reisi kadın). Bu temsil, olağanüstü spritüel güçlerin genelde kadınlara atfedilmesinin klişe bir örneği olarak kabul edilebilir. Bir diğer dikkat çekici kadın temsil ise savaş pilotu Trudy Chacon’dur. Cameron’un diğer filmlerinde görülen sert ve güçlü kadın temsillerine benzer olarak, Trudy sert, erkeksi ve güçlü bir

34

civilacademy

Filmdeki kadın temsillere bakıldığında, genel olarak güçlü, cesur ve bağımsız izlenimi veren kadınlar yer almaktadır. Ancak kadın temsiller erkek temsiller ile karşılaştırıldıklarında ikincil konumları ortaya çıkmaktadır. Bu noktada Doktor Grace’in uzman bir bilim kadını ve Neytiri’nin çok iyi bir avcı-savaşçı olması, ilk bakışta bağımsız ve güçlü olarak değerlendirilebilmekte ancak detaylar düşünüldüğünde modern değerler altında muhafazakâr değerlerle harmanlanmış temsiller olduğu ve erkek egemen bir sistemde güce sahip olma ve karar verme mekanizmalarından uzakta erkek temsillerin otoritesi altında ikincil konumda oldukları görülmektedir.

civilacademy

kadın askerdir. Na’vilerin yaşadığı ağaç ev’in Amerikan ordusu tarafından acımasızca bombalandığı sahnede, “Orduya bunun için katılmadım” diyerek savaş alanından ayrılır. Filmin finalindeki savaş sahnesinde Na’vi boyaları ile yüzünü boyamış cesurca Na’vi’lerin yanında savaşır ve kendini Pandora’nın geleceği ve Na’viler için feda eder. Ancak söz konusu savaşçı kadının fedakâr ölümü hiç abartılmadan, doğal bir şekilde verilmekte, mitleştirilmemektedir.

Amerikan askeri olarak sunulmaktadır. Doktor Grace tarafından başta asker olduğu için kabul edilmeyen, diğer askerler tarafından engelli olduğu için küçük görülen, Albay Quaritch’nin muhbirlik yapmasını istediği Jake, kimse tarafından istenmediği için seyircide acıma duygusu yaratılarak sempati oluşturmaktadır. Ancak filmin sonunda bir kahramana dönüşmektedir. Jake, üzerinde araştırmaların devam ettiği, bilinmeyen, egzotik ve yabancı bir dünyada zorlu fiziksel şartlar altında mücadele etmektedir. Ormanda kaybolduğu gece Jake’in öz savunma becerilerine sahip, “özel” biri olduğu, Eywa’nın ona sahip çıkmasıyla anlaşılır. Eywa’nın işareti olarak görülen ve kutsal ağaçtan yayılan küçük uçan tohumların, narin ruhları temsil eden canlılar olduğuna inanılmaktadır. Söz konusu tohumlar, Eywa aracılığı ile Jake’in yüreğinin iyi, saf ve ruhunun cesur olduğunu Neytiri’ye göstermektedir. Böylece Jake’in diğer insanlardan farklı olduğu, Eywa tarafından gönderilen özel mesajlarla vurgulanmaktadır. Jake Pandora’da yaşamaya gönüllü, cesur bir asker olarak sunulmaktadır. Gerçek yaşamda bacakları felçli olan Jake, avatar bedeni sayesinde, gerçek bir insandan daha güçlü bacaklara sahip olmaktadır. Avatar bedeni, Jake’e felçli bedeni nedeniyle unutmuş olduğu özgürlüğü ve mutluluğu vermektedir. Pandora’ya iyice alışan ve Neytiri’ye âşık olan Jake, kendisini insanların ve Na’vilerin arasında kalmış olarak bulur. Jake, her iki ırk tarafından ihanetle suçlanır. İnsanlar arasında Grace Jake’i, Na’vilerle barışçıl bir yolla iletişim ku-

Filmdeki Erkek Temsillerinin Değerlendirilmesi Filmin incelenecek ilk erkek temsil olan ana karakter, bir avatarı zihniyle kontrol eden, yarı felçli savaş gazisi Onbaşı Jake Sully’dir. Jake, eğitimsiz olmasına karşın sahip olduğu savaşçı karakteri ile tipik, sıradan ve ortalama bir 35

Burcu BALCI

Onaran (Altıntaş vd., 2010), Jake’in, Amerika’nın kimliğini inşa ettiği sınır mitolojisi içinde değerlendirilebileceğini, klasik westernlerdeki metropollerin yozlaşmasından, ahlaksızlığından kaçan ve Vahşi Batı’ya giderek kendisi de vahşileşen ve böylelikle yeniden doğan, diğer bir deyişle bir tür ahlaki arınma yaşayan karakterleri anımsattığını belirtmektedir. Yalnız kovboy, iki tarafa da ait değildir. Söz konusu figür, A.B.D.’nin Öteki’lerle kuracağı bütün ilişkilerin doğasını belirlemede anahtar bir figüre dönüşmüştür.

civilacademy

rabilecek bir bağ olarak görürken; Albay Quaritch onu, Na’vilerin en zayıf yönlerini kendilerine aktarması için muhbir olarak kullanmaktadır. Jake, Na’vilerle birlik olup insanlara karşı savaştığı için kendi ırkına ihanet etmekle suçlanırken; insanlara Na’vilerle ilgili en özel bilgileri aktardığı için de Na’viler tarafından suçlamaktadır.

Dolayısıyla Jake de her iki tarafın özelliklerini taşıyabilen ancak iki tarafa da ait olmayan öncü, sınır açıcı, Öteki ile ilişkileri kurmada aracı olan yeni, melez bir bedendir. Güncel bilim kurgu türü içinde bilinmeyen gezegenlere, topraklara korkusuzca giden öncü ve sınır açıcı cesur kahraman temsillerinin bir versiyonudur. Filmde karakterlerin Ötekiler ile kurdukları iletişim biçimleri, kendi ideolojik duruşlarını göstermektedir. Örneğin Grace iletişim biçimi olarak diyalogu ve karşısındaki kültürü tanımayı ve araştırmayı seçerken, filmdeki diğer iki erkek karakterin iletişim biçimlerinin şiddet

içermesi, karakterin inşasındaki kalıplaşmış yargıları göstermektedir. Söz konusu erkek temsillerden ilki olan ve görsel göstergeler düzeyinde tam bir WASP�* olarak sunulan Albay Miles Quaritch, kimseye zararları olmayan Na’vileri, yok edilmesi gereken potansiyel bir düşman olarak gören, onları “mavi maymunlar” diyerek aşağılayan ve önemsemeyen ırkçı, faşist bir erkek temsil olarak dikkat çekmektedir. Kendisi, Na’vilerle iletişim kurma yolunun sadece şiddet aracılığı ile olabileceğine inanmakta ve bu saldırgan ve şiddete eğilimli tutumuyla seyircinin antipatisini kazanması sağlanmaktadır. Filmin kötü adamı olarak onaylanmamaktadır. Filmin diğer erkek karakteri Selfridge ise, RDA’nın en üst düzey yöneticisi olarak egemen sınıfın sahip olduğu kurumlarının çıkarlarını her şeyin üstünde tutan bir temsildir. Filmdeki diğer erkek temsiller Omatikaya klanının lideri Eytukan ve bu klanın gelecekteki lider adayı Tsu’tey’dir. Tsu’tey, Jake’i önce kendi halkı arasına kabul etmemiş, Jake’i Öteki, potansiyel düşman ve rakip olarak görmüş ancak filmin sonunda Jake’e inanmaya başlamış ve onunla birlikte savaşmıştır. Filmin sonunda Na’vi halkının iki önemli temsili liderinin ve gelecekteki lider adayının savaşta öldüğü ve böylelikle Jake’in liderlik yolundaki iki önemli engel olan klan temsilcilerinin yerine geçmesinin doğallaştırıldığı görülmektedir. Film toplumsal cinsiyet rolleri açısından genel olarak değerlendirildiğinde, ana akım Amerikan sinemasında muhafazakâr ideoloji içinde inşa edilmiş

36

civilacademy Bu bağlamda filmde temel zıtlıklardan biri Na’viler ve insanlar arasındaki çatışma üzerinden yapılandırılmıştır. İnsanlar Na’vilere göre daha saldırgan, pragmatist, ben-merkezci bir ırk olarak sunulurken; Na’viler ise Eywa ile uyum ve denge içinde yaşayan yerli bir halk olarak gösterilmektedirler. Na’viler dışarıya kapalı bir topluluk olarak insanları “gök insanları” olarak nitelendirmekte ve asla aralarına almamaktadırlar. Avatarları ise kendilerinin gök insanları tarafından yapılmış sahte bir kopyası, Öteki olarak aşağılamakta ve kabul etmemektedirler.

civilacademy

stereotip kadın temsillerden farklı olduğu ancak yine de kadın temsillerin erkek egemen bir sistem içinde konumlandırıldıkları görülmektedir. Örneğin Na’vi halkına ait kadınların ruhani yönlerinin çok güçlü olmasına karşın, halkı yönetenin bir erkek olduğu, Na’vi ırkını insan-Na’vi melezi beyaz bir erkeğin kurtardığı görülmektedir. Pandora’da RDA kolonisinde yaşayan insanlar arasında ataerkil hegemonyacı söylem özellikle hiyerarşi açısından oldukça belirgindir. Erkek karakterler, karar alma mekanizmalarında en üst seviyelerde konumlandırılırken, kadın karakterlerin sahip oldukları güçlerin bir noktada erkek karakterler tarafından sınırlandırıldığı görülmektedir. Ayrıca filmde beyaz adamın üstünlüğü ve gücü, Toruc Macto adı verilen gökyüzünün en güçlü ve yırtıcı kuşunu evcilleştirmesi ile de haklılaştırılarak meşrulaştırılmaktadır. Filmdeki “Öteki” Temsillerinin Değerlendirilmesi Eşitsizlik üzerine kurulan kapitalist sistemlerin devamlılığının sağlanmasında, egemen olan grupların kendilerinden olmayana, kendilerine benzemeyene karşı duyduğu korku ve kaygı “Öteki” kavramı üzerinden somutlaşmaktadır. Öteki kavramı, güçlü bir olumsuzlama, onaylamama ve dışlama anlamı barındırmaktadır. Bu durumda Öteki, tehlikeli, tekinsiz, güvenilemeyen, tehditkâr ve potansiyel bir düşman olarak algılanmaktadır. Filmde Na’viler insanların Öteki’leri olurken, Avatarlar da Na’vi’lerin Öteki’leri konumundadır.

37

Pandora’da küresel gücün temsilcisi olarak kurdukları koloni ile insanlar, gezegenin yerli halkı ile giriştikleri savaşta yenilmekte ve Öteki konumunda olanın kazandığı ironik bir final sahnesi ortaya konmaktadır. Sömürgeci insanlar, esir olarak sıraya sokulmuş halde, Avatarların ve Na’vilerin denetiminde dünyaya geri gönderilmektedir. Filmin finalinde söylenenler anlamlıdır: “Yabancılar (Alien) kendi ölen dünyalarına döndüler. Sadece birkaç tanesinin kalmasına izin verildi.” Burada insanlar için kullanılan Yabancılar (Alien) sözcüğünün bilim kurgu literatüründeki kullanımı dikkate alındığında bir tersine çevrim olarak okunabilir. Bilim kurguda “Alien/Yabancı/Öteki” olarak nitelenen türler, insan olmayan, tehlikeli, tekinsiz, yabancı, tehditkâr olarak anlamlandırılmaktadır. Filmin sonunda Jake’in beden değiştirmesi ve Na’viye dönüşümü, insan olmayan canlıların “Alien/Yabancı/Öteki” olarak nitelendirildiği bir sistemde “Öteki” imgesini tersine çevirmektedir. “Ali-

Burcu BALCI en/Yabancı/Öteki” olarak görülenler artık “bizden biridir, normaldir” ve insan, normal olanın dışında yer almaktadır, “Alien/Yabancı/Öteki” konumundadır. Bu durum, insanların bakış açısı dışında da bir “Alien/Yabancı/Öteki” olgusunun şekillendirilebileceğini ve hatta insanın bir “Alien/Yabancı/Öteki” olarak görülebileceğine dair alternatif bir görüşü yansıtmaktadır.

Turan (2009) avatarların, genetik olarak insan ve Na’vi DNA’sı arasındaki melezler olarak tasarlandığını belirtmektedir. Temelde Avatarlar, Na’vi bedenleri içindeki insan zihinleri olarak kabul edilebilmektedir. Ayrıca avatarlar Pandora’nın zehirleyici havasını soluyabilmekte ve potansiyel olarak türler arası iletişimin yollarını açabilmektedir.

civilacademy

Pandora evreninde Na’vilerin de Öteki’leri olan Avatarlar bulunmaktadır. Bu noktada Avatar kavramının ne olduğuna değinmek gerekmektedir. Bailenson’a göre (Bailenson vd., 2006: 360) avatarlar, temsil ettikleri kullanıcılara benzeyen ya da onlar gibi davranan dijital insan modelleri olarak tanımlanabilmektedir. Bailenson, sanal insanlar ve sanal ortamlarla ilgili literatürde sıklıkla avatar kavramı üzerine tartışılmakla birlikte avatarlara ilişkin standart bir tanımın henüz ortaya çıkmadığını belirtmiştir.

bir uyurgezer” olarak tanımlanmaktadır. Hatta asker olan Avatarlar, savaşçı uyurgezer olarak daha tehlikeli ve tekinsiz olarak algılanmaktadır.

Wilhelm ve Mathison (2010), avatarların, klonlanmış Na’vilerin laboratuvar ortamında yeniden üretilmesi ve dünyadan Pandora’ya gidişteki amnio tanklarında olgunlaşması ile yaratıldığını belirtmektedirler. İnsan ile avatar arasında zihinsel bir bağ kurulmasına izin veren anatomik bir yapıları vardır. Filmdeki avatarların söz konusu anatomik yapılarının ne tür bir ideolojik amaçla geliştirildiği ve ne gibi işlevleri yerine getirdikleri konusunda çeşitli fikirler ortaya atılmaktadır.

Hemp (2006: 2) ise Avatar’ı, insanların alternatif kimlikler deneme ve özel bazı yönlerini yansıtma arzularının en göze çarpan çevrimiçi görünümü olarak tanımlamaktadır. Genel olarak tanımlanacak olursa Avatar, yalnızca ortak bir sanal gerçeklikte kullanılan karmaşık varlıklardan başka çevrimiçi toplulukta yer alan bir kullanıcının herhangi bir görsel sunumunu da içine almaktadır.

Avatarların temsil ettiği sanal kimliklerle ilgili olarak “Yuvarlak Masa” adı verilen tartışmada, Yücel (Altıntaş vd., 2010) filmi, sanal gerçekliğe yaklaşımındaki olumluluk üzerinden ele almaktadır. Buna göre film, kişinin sanal ortamda kendine, avatar denen farklı bir kimlik inşa etmesi ve bu kimliği özümsemesi sürecini anlatmaktadır. Günümüzde çoğunlukla, kişilerin, sanal ortamlarda yaratılan kimliklere kendilerini kaptırmaları

Genel anlamda bilgisayar oyunlarında kullanılan sanal aktörler olarak bilinen avatarlar, kullanıcılarının kontrol ettiği sanal imgelerdir. Filmde Avatarlar Na’vi ırkı tarafından Öteki olarak, şeytan işi bir varlık “rüyada yürüyen beden, 38

civilacademy Pandora yerlilerinin ruhani dünyasını seçtiğini; bu durumun, beden ve zihin arasındaki karşıtlık içinde zihnin özgürlüğünü yücelten bir atılım olarak okunabileceğini düşünmektedir. Filmde yapılabilecek her türlü okuma aynı sonuca varmaktadır: Jake sonuçta Avatar kimliğini seçmektedir. Bu durum hem sanal dünyaya ilişkin yaratılan teknofobiyi yenmek için bir aracı olma özelliğini taşımakta, hem de spiritüel dünyanın seçimi ile maddi dünyanın, bilimin, teknolojinin karşısına doğayı klişe bir biçimde yerleştirmektedir. Filmin teknofobik duruşu, muhafazakâr ideolojisi içindeki liberal sayılabilecek bir değerdir. civilacademy

tehlikeli olarak görülürken, Avatar, hikâyesini, Jake’in kendi kimliğini ve bedenini tümüyle terk ederek, oyunda yaratılan Avatar’a dönüşmesiyle sona erdirmektedir. Yücel, filmin karakterine yeni bir beden sunduğunu ve filmin sanal kimlik yaratımına bir tehlike, tehdit unsuru olarak bakmadığını, tam tersine bu dönüşüm sürecini yücelttiğini ve bir yeniden doğuş aracına dönüştürdüğünü düşünmektedir. Böylelikle “Matrix” gibi bilim kurgu filmlerinde yaratılan teknofobi ve seyircide gerçeklikten kopma ihtimaline karşı oluşturulan korku, Avatar’da geçerli olmamakta, aksine Jake korkmadan, Öteki olmanın tadına vararak sanal dünyayı yaşamaktadır. Yücel, sanal bir kimliğe/bedene sahip olabilmenin dönüştürücülüğüne yapılan övgüyü merkeze alarak, Avatar’da teknofobinin sonunun getirilebileceğine dair güçlü bir hamle bulunduğunu düşünmektedir. Bu bağlamda Jake’in filmin sonunda insan bedenini terk etmeden ve avatar bedenine aktarılmadan önce son video günlüğüne kaydettiği sözleri dikkat çekicidir: “Bu benim doğum günüm”. Sembolik olarak gerçek dünyadaki insan bedeninden ayrılmasını ve sanal dünyadaki bir avatara geçerek orada yaşamayı tercih etmesini kendi “doğum günü” olarak ifade etmektedir. Filmin anti-teknofobik duruşu, güncel bilim kurgu türü içinde pek sık rastlanılmayan bir örnek olarak dikkat çekmektedir.

Sonuç Avatar fütüristik modern bir sömürge hikâyesi olarak, geleceğe ilişkin öngörü aracılığıyla ana akım Amerikan sinemasında alternatif ve muhalif bir duruşu varmış izlenimi vermesine rağmen, aslında ataerkil hegemonyacı söylemi yeniden üreten ve meşrulaştıran bir filmdir. Filmin ana mesajı olan doğadaki dengenin öneminin vurgulanması, doğayı korumanın yüceltilmesi hatta doğanın kutsallaştırılmaya ve idealize edilmeye çalışılmasına dair çevreci ideoloji, küresel kapitalist sistemi ve ideolojiyi eleştirir gibi yaparken, mesajlarını seyirciye doğrudan ve didaktik bir tarzla sunmaktadır. Söz konusu yapay ve klişe sunum, filmin biçimsel gösterişi içinde kaybolmaktadır. Filmin biçimsel görkemi ve teknolojik açıdan

Bozkurt (Altıntaş vd., 2010) ise, söz konusu tartışmada, Jake’in yüksek teknolojiye sahip bir uygarlık yerine, 39

Burcu BALCI

Toplumsal cinsiyet temsilleri tema açısından ele alındığında, ana akım Amerikan sinemasında görülen beyaz adamın ilkel olan yerli halkın arasına girerek kendisini kabul ettirmesi ve onlara liderlik ederek türlerini ve yaşamlarını korumalarını sağlaması üzerine kuruludur. Söz konusu dürüst, cesur ve savaşçı beyaz kahraman, yerlilerin yani Öteki’lerin insan ırkı tarafından tanınmasını ve onaylanmasını da sağlamaktadır. Erkek kahramanın engelli bir asker olması mevcut gerçek olan ana temayı değiştirmemekte hatta izleyicinin gözünde kahramanla özdeşleşmeyi ve empati kurmayı artırarak temanın izleyici üzerindeki duygusal etkilerini güçlendirmektedir. Kısacası erkek kahramanlar başarıları, güçleri ve gerçekleştirdiği eylemlerle dikkat çekmektedir. Kadınlara ait toplumsal cinsiyet temsillerinin savaşçı, bilim kadını gibi afili özelliklere sahip olmasına rağmen, temel tema üzerindeki işlevleri yalnızca beyaz erkeğin misyonunu yerine getirmesi için yardımcı olmaktan öteye geçememekte, hem kamusal alanda hem özel alanda filmin erkek temsilleri ile olan ilişkileri belirleyici olmaktadır.

hem de ırk ayrımcılığını içermektedir. Dolayısıyla “Avatar”, geleneksel anlatı kalıplarını kullanan klişe öykülerin farklı bir versiyonundan öteye geçemeyen kadın ve erkek temsilleri kullanmaktadır. Filmde liberal olarak değerlendirilebilecek tek değer anti-teknofobik duruşudur. Geçmişinde Terminatör gibi teknofobik bir evreni anlatan önemli filmleri çeken yönetmen Cameron’un, Avatar’da tam tersi mesajlarla dolu bir film çektiği görülmektedir.

civilacademy

sinemaya getirdiği yenilikler, içerik düzleminde geçerli olmamaktadır.

Muhafazakâr ideoloji doğrultusunda incelendiğinde, filmdeki hegemonyacı söylemin ataerkil merkezli görüş olduğu ve bu görüşe uygun olarak merkezde “ideal insan modeli”nin (ki bu model örtük olarak beyaz erkek kabul edilir) yer aldığı görülmektedir. Dolayısıyla dışlama tutumları hem cinsiyet 40

Günümüzde Amerikan sinemasında ve bu çalışmanın odak noktasını oluşturan filmde kullanılan kültürel temsillerin cinsiyet ve ırk açısından çeşitlilik gösterdiği dikkat çekmektedir. Bu değişimin nedeni, teknolojik altyapıdaki gelişmelerin yani mevcut alt yapıdaki üretimin gücünün artması, gündelik yaşam pratiklerindeki üretim ilişkilerini zorlaması ve geleneksel ilişki biçimlerinin çözülmeye başlamasıdır. Ortaya çıkan çelişkili durum, üretim güçleri ile üretim ilişkileri arasındaki mevcut uyumu bozmaktadır. Dolayısıyla Amerikan sinemasında kullanılan temsillerin cinsiyet ve ırk açısından zenginleşmesi var olan üretim ilişkilerinin sürekliliğinin sağlanabilmesi için gerekli olan bir değişim olarak yorumlanabilmektedir. Ancak yine de ataerkil hegemonyacı ideolojinin örtük olarak devamı için, farklı cinsiyet ve ırktan kahramanların içinin boşaltılması, ideolojik birer toplumsal rol modeli yerine haz nesnesine indirgenmeleri gerekmektedir. Böylece kitle iletişim araçlarınca toplumsal bir rıza ile yeniden üretilmeleri sağlanmakta, ortaya yeni üretim ilişkileri, birbirleriyle et-

civilacademy kileşim içinde olan ekonomik altyapı ve kültürel üstyapı çıkmaktadır.

Bailenson, Jeremy N. ; Yee, Nick; Merget, Dan; Schroeder, Ralph (2006). “The Effect of Behavioral Realism and Form Realism of Real-Time Avatar Faces on Verbal Disclosure, Nonverbal Disclosure, Emotion Recognition, and Copresence in Dyadic Interaction”. Presence, Vol. 15, No. 4, August 2006, by the Massachusetts Institute of Technology, 359–372.

Sonuç olarak, filmin örtük neoliberal politikaların bir temsili olduğu görülmektedir. Avatarlar neo-liberalizmin yeni yüzüdürler. Amerikalılar, var olan küresel kapitalist sistemin karşılaştığı enerji kaynakları sorunlarını aşmanın yeni yolları olarak yine temelde sömürgeci bir zihniyet üzerinden, Öteki’lerle savaşmayı değil, Öteki’lerle diyalog kurmaya ve ılımlı bir şekilde onlara uyum sağlamaya yönelik bir mesaj vermektedir.

Boucher, Geoff (February 03, 2010). “ ‘Avatar’ is A Pandora’s Box Of Pop Culture”. Erişim Tarihi, Ağustos 7, 2010. Los Angeles Times. Article Collections. Online: http://articles.latimes. com/2010/feb/03/news/la-bx-hero32010feb03

Alberola, Dolores Miralles (2010). “Avatar: A Tale of Indigenous Survival?”. Erişim Tarihi, Ağustos 25, 2010, 5th Global Conference: Visions of Humanity in Cyberculture, Cyberspace and Science Fiction, Mansfield College, Oxford, UK, 11-13 of July 2010. Online: http://webcache.googleusercontent.com/ rch?q=cache:ipxp7KM97GYJ:www. inter-disciplinary.net/wp-content/uploads/2010/06/mirallespaper.pdf+Avatar:+ A+Tale+of+Indigenous+Survival%3F& cd=1&hl=tr&ct=clnk&gl=tr

civilacademy

Kaynakça

Corrigan, Timothy (2008). Film Eleştirisi. Çev. Ahmet Gürata. Dipnot Yayınları: Ankara. Çoban, Barış (2006). “Louis Althusser: Althusser’in hayatına genel bir bakış.” Kadife Karanlık 2 Ayna Şövalyeleri. Birinci Basım. Batuş, Gül, Alver, Füsun, Arık, Bilal, Çoban, Barış, Çığ, Ünsal. Su Yayınevi: İstanbul: 89116. Denby, David (January 4, 2010). “Going Native “Avatar” and “Sherlock Holmes” ”. Erişim Tarihi,Ağustos 7, 2010. The New Yorker. The Current Cinema. Online:http://www.newyorker.com/arts/ critics/cinema/2010/01/04/100104crci_ cinema_denby

Althusser, Louis (2003). İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtlatları. Çev. Alp Tümertekin. İthaki Yayınları: İstanbul. Altıntaş, Gülengül; Aytaç, Senem; Bozkurt, Abbas; Gökçe, Övgü; Onaran, Gözde; Yücel, Fırat (11 Mayıs 2010). “Avatar” Yuvarlak Masa Tartışması, Erişim Tarihi, Ağustos 1, 2010, Altyazı. Sayı:92. ss:82-87. Online: http://www. altyazi.net/yazi/avatar-164.aspx

Dökmen, Zehra Yaşın (2004). Toplumsal Cinsiyet. Sistem Yayıncılık: İstanbul. Goodyear, Dana (October 26, 2009). “Man of Extremes. The Return of 41

Burcu BALCI James Cameron”. Erişim Tarihi, Ağustos 15, 2010. The New Yorker. Profiles. Online: http://www.newyorker.com/ reporting/2009/10/26/091026fa_fact_ goodyear

Öztürk, Semire Ruken (2000). Sinemada Kadın Olmak. Alan Yayıncılık: İstanbul. Wilhelm, Maria, Mathison, Dirk (2010). Bir James Cameron Filmi: Avatar. Çeviren: Özgür Atılım Turan. Doğan Egmont Yayıncılık ve Yapımcılık Tic. A.Ş.: İstanbul.

Hemp, Paul (June 2006). “Avatar-Based Marketing”. Erişim Tarihi, Haziran 5, 2010. Harward Business Review. Harward Business School Publishing Corporation. Online: http://hbr. org/2006/06/avatar-based-marketing/ ar/1

Yaylagül, Levent (2006). Kitle İletişim Kuramları Egemen ve Eleştirel Yaklaşımlar. Birinci Basım. Dipnot Yayınları: Ankara.

Kutlu, Kutlukhan (2009). “Kulağı Kendinde, Gözü Ufukta”. Sinema. Sayı: 12-Aralık : 61-64. Newitz, Annalee (Dec 18, 2009). “When Will White People Stop Making Movies Like “Avatar”?”.������������� Erişim Tarihi, Haziran 15, 2010. Online: http://io9. com/5422666/when-will-white-peoplestop-making-movies-like-avatar

civilacademy

Kaylı, Derya Şaşman (2010). Özgürleşme ve Kadın Bedeni. İlya İzmir Yayınevi Matbaası: İzmir.

Tasker, Yvonne (2010). “Cinsiyet ve Irk Tahayyülü: Çağdaş Hollywood Aksiyon Sinemasında Kadınlar”. Çev. Y.Gürhan Topçu. Hollywood’a Yeniden Bakmak. Editör: Y. Gürhan Topçu. De Ki Basım Yayım Ltd. Şti.: Ankara:174-188. Turan, Kenneth (December 17, 2009). “A Dazzling Revelation James Cameron’s ‘Avatar’ Restores a Sense of Wonder to Moviegoing That’s Been Missing”. Erişim Tarihi, Haziran 13, 2010. Film Critic. Los Angeles Times Article Collections. Online: http://articles.latimes.com/2009/dec/17/entertainment/laet-avatar17-2009dec17. 42

Zizek, Slavoj (08/03/2010). “Avatar, Avatar’ın ta Kendisi”. Radikal Gazetesi. Erişim Tarihi, Şubat 16, 2011. Online:http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalHaberDetay&A rticleID=984386&Date=16.01.2011&C ategoryID=99.

civilacademy

ÇOCUKLARLA FELSEFE Philosophy with Children Çağla GÜR* ABSTRACT Philosophy with Children Method is a method that questions are seen as a key of learning. This method’s fundamental aim is development of thinking skills. For this method; the important point is not just that the children know the right answers, but that they know what makes those answers right, and know how to arrive at those answers. In this method, critical thinking skills play an important role. On applying the method, a stimulus is presented to children, then the topic is developed and ended with philosophical open ended questions. The role of the teacher is not to be a group leader who asks all of the questions but to be a facilitator. Key Words: Philosophy with children, thinking skills, critical thinking.

ÖZET Çocuklarla Felsefe Yöntemi, soru sormanın öğrenmenin anahtarı olarak görüldüğü, düşünme becerilerinin desteklenmesini temel alan bir yöntemdir. Bu yönteme göre, çocuklara çeşitli kavramların ve değerlerin öğretilmesinde önemli olan çocukların sadece doğru yanıtları bilmesi değil, bu yanıtların neden doğru olduğunu anlaması ve bu doğrulara ulaşabilmesidir. Bu yöntemde eleştirel düşünme becerileri ön plana çıkmaktadır. Uygulamalarda konu ile ilgili bir uyaran sunulmakta, felsefi *

Yrd. Doç. Dr. Çocuk Gelişimi Programı, Ankara Meslek Yüksek Okulu, Fatih Üniversitesi, Ankara, caglagur@ fatih.edu.tr

43

Çağla GÜR nitelikte açık uçlu sorularla konu geliştirilmekte ve sonuca varılmaktadır. Burada öğretmenin rolü, sürekli sorular soran lider olmak değil, gerektiği zaman yönlendirici sorularla grubu yönlendirmektir. Anahtar Kelimeler: Çocuklarla felsefe yöntemi, düşünme becerileri, eleştirel düşünme.

Giriş

civilacademy

Çocuklarla Felsefe Yöntemi, temelini Yunan filozof Sokrates’in diyaloglarından almaktadır (Marashi, 2008). Sokrates, diyaloglarında belli bir kavramın anlamını sorgulamakta daha sonra örneklerle tanımlanmasını istemekte, tartışmacıyı kavramın genel bir tanımını yapmaya yönlendirmektedir (Philgren, 2008: 27). Çocuklarla felsefe, sorularla öğrenme yöntemi olarak anılmaktadır. Bu yöntemde, öğretmenlerin öğrencilerine bilgileri sunduğu klasik yöntemin aksine, öğrenmenin anahtarı sorular olarak görülmektedir (Portelli, 1990). Başlangıçta kişinin konu ile ilgili hiçbir şey bilmediği varsayımından yola çıkılmakta, belli bir konu ile ilgili bir tartışma başlatılarak adım adım sebepsonuç ilişkileri kurularak geliştirilmekte ve tartışmanın sonucunda bir yargıya varılmaktadır (Stanley ve Bowkett, 2004). Çocuklar tartışma sırasında birbirlerini dinlemeye, birbirlerine sorular sormaya ve sorulan sorular hakkında fikirlerini ifade etmeye yönlendirilmektedirler. Tartışma, öğretmen tarafından yönlendirici sorular sorularak desteklenmekte ancak tümüyle öğretmen tarafından kontrol edilmemektedir (Vansieleghem, 2005).

Çocuklara Felsefe Yöntemi uygulanmasının en büyük destekçilerinden biri Matthews Lipman’dır (Philgren, 2008: 72). Lipman, çocukların “niçin?, neden?” diye sorular sormaya başladıkları andan itibaren felsefi düşüncenin başladığını ve bunun zamanla geliştiğini vurgulamaktadır (Philgren, 2008: 72).

44

Çocuklar çok küçük yaşlarda olsalar da, felsefi kavramları anlayabilmekte ve felsefi sorulara yanıt verebilmektedirler. “Mutluluk nedir?” sorusuna, üç buçuk yaşındaki bir çocuğun “yalnız kalmamak” olarak verdiği yanıt bu duruma örnek oluşturabilir. Çocuklar güzel olandan zevk almakta, kendilerine haksızlık yapıldığını düşündüklerinde direnmektedirler (adalet kavramı), iyi ve kötü ile ilgili yargılarda bulunmaktadırlar (Gregory, 2008: 55). Egan (1988: 75); çocukların cesur, iyi, güzel gibi soyut kavramları günlük yaşantılarında kullandıkları basit ifadelerden ayırt etmeksizin kullandıklarını ve bu kavramları kullanırken soyut düşüncenin de bir anlamda gerçekleşmiş olduğunu belirtmektedir.

civilacademy Çocukların Neden Felsefe Yapmaya İhtiyaçları Vardır?

değerlendirebilmelerini, kendilerini güzel olana yönlendirebilmelerini ve etik değerleri kazanmalarını destekleyici niteliktedir (Elkind ve Sweet, 1997).

Sokrates felsefenin sorgulamakla başladığını ifade etmektedir. Felsefi sorular yanıtlanması kolay sorular değildir. Birbirinden çok farklı görüşlerle yanıtlanabilirler (Gregory, 2008: 8). Felsefe, kişiye problemi tanımlamayı, (örneğin, günlük yaşantımızdaki etik problemler), problemle ilgili düşünmeyi, etik yargılarda bulunmayı ve bunları yaşantısına yansıtmayı öğretmektedir (Gregory, 2002).

civilacademy

Çocuklar “sevgi nedir?”, “ kuralları kim koyar?”, “doğru ne demek?”, “zaman nedir?”, “en iyi arkadaş nasıl olur?” gibi sorular sorarak felsefeyi günlük yaşamlarına uygulamaktadırlar. Felsefi sorular soran veya yanıtlayan çocukların bunu geliştirmeye ihtiyacı olmaktadır (Gregory, 2002). Çocukların felsefe etkinliklerinde bulunması onlara doğru düşünme, kendini ifade etme, yargıda bulunma, tartışmaya katılma eğitimi sağlayacaktır (Gregory, 2002).

Çocuklar için felsefe uygulamalarının etkililiğine ilişkin yapılan araştırmalar bu uygulamaların çocuk ve ergenlerin yaratıcılık, sebepsonuç ilişkisi kurma, özgüven, dil, eleştirel düşünme becerileri ve matematik becerilerinin gelişimini desteklediğini göstermektedir (Lipman ve Bierman, 1976; Haas, 1976; Education Testing Service, 1978; Sasseville, 1994; Dyfed, 1994; Fields, 1995; Imbrusciano, 1997; Doherr, 2000; Campbell, 2000; Daniel, 2000; IAPC, 2002). Felsefi sorularla uğraşma, çocukların önemli kavramları keşfetme, olaylara farklı bakış açılarından bakmayı öğrenme ve düşünme becerilerinin geliştirilmesine önemli katkılarda bulunmaktadır (Gregory, 2008: 9). Düşünme Becerileri

Sınıfta felsefe yapılması; çocuklara toplu tartışma deneyimi yaşama olanağı sunmaktadır. Çocuklar arkadaşlarıyla birlikte tartışma etkinliğinde bulunmanın sorumluluğunu paylaşmakta ve farklı bakış açılarını keşfederek farklı görüşlere saygılı olmayı öğrenmektedirler (Gregory, 2008: 55).

Gregory (2002), çocuklarla felsefe uygulamalarında, onlara neyi düşüneceklerini değil nasıl düşünmelerini gerektiğinin temel alındığını vurgulamaktadır. Burada düşünme becerilerinin desteklenmesi konusu ön plana çıkmaktadır. Presseisen (1985: 43) düşünme becerilerini temel işlemler, problem çözme, karar verme, yaratıcı ve eleştirel düşünme olarak gruplandırmaktadır.

Felsefe yaklaşımı çocukların gördükleri, yaşadıkları hakkında körü körüne kabullenme yerine sorgulayıcı, araştırıcı olmalarını, doğru-yanlış hakkında yargıda bulunarak kendilerini

Temel ilişkilerini 45

işlemler; belirleme,

neden-sonuç benzetmeleri

Çağla GÜR belirleme, ilişkileri belirleme, sınıflandırma ve nitelikleri belirleme olarak ele alınmaktadır.

şekillendirmektedir (Branch, 2000). Eleştirel düşünme, bireyin ne yapacağına ve neye inanacağına karar vermesi için çözümleyici, değerlendirmeye yönelik bilinçli yargılarda bulunması ve bu yargıları ifade etmesi olarak da tanımlanmaktadır (Evancho, 2000).

Problem çözme; tanımlanmış bir zorluğun üstesinden gelme, zorlukla ilgili bilinenleri birleştirme, zorlukla ilgili toplanması gereken verileri belirleme, çözümler üretme, üretilen çözümleri sınama, problemlerin daha basit ifade edilişlerini arama becerilerini kapsamaktadır.

Yaratıcı düşünme; düşünmenin mantığa, sezgiye dayalı yönlerini kullanarak özgün, estetik bir ürün ortaya koyma becerilerinden oluşmaktadır. Eleştirel düşünme becerileri, ifadeleri çözümleme, ifade edilmemiş düşüncelerin farkına varma, yargıların farkına varma, düşünceleri farklı şekilde ifade edebilme becerilerini kapsamaktadır (Presseisen, 1985: 43). Eleştirel düşünme çocuklarla felsefede önemli bir yer tutmaktadır. Çocuklarla felsefe uygulamaları eleştirel düşünme becerilerini temel almakta ve tartışmalar bu çerçevede gelişmektedir.

civilacademy

Karar verme; konuyla ilgili bilgileri birleştirme, seçenekleri kıyaslama, gereksinim duyulan bilgiyi belirleme ve nihayet seçenekler içinde en uygun olanı belirleme becerilerine işaret etmektedir.

Çocuklara çeşitli kavramların ve değerlerin öğretilmesinde önemli olan çocukların sadece doğru yanıtları bilmesi değil, bu yanıtların neden doğru olduğunu anlaması ve bunlara nasıl ulaşabileceğini bilmesidir (Gregory, 2008: 6). Burada eleştirel düşünme becerileri ön plana çıkmaktadır. Eleştirel düşünme becerilerinin desteklenmesi, felsefe uygulamalarında oldukça önem verilen bir konudur (Estarellas, 2007). Uygulamalarda çocukların neyi düşüneceklerinin değil, nasıl düşünmeleri gerektiğinin temel alınması, eleştirel düşünme becerilerini ön plana çıkarmaktadır. Çocuklarla Felsefe Etkinliği ve Eleştirel Düşünme Düşünmeye ilişkin konuşmalara katılan çocuklar, eleştirel düşünmenin temel mantıksal basamaklarını gerçekleştirmektedirler (Gregory, 2008: 9). Kennedy (1994) bu basamakları, soru sorma, aynı fikirde olma ya da olmama, neden belirtme, genellemelerde bulunma, örnek verme, sınıflandırma, karşılaştırma yapma, tanımlamalar yapma, varsayım belirleme, çıkarımda bulunma, yeniden ifade etme ve kendini düzeltme olarak ifade etmektedir.

Eleştirel Düşünme Eleştirel düşünme “nasıl”ı ve “niçin”i sorgulama sürecidir. Bu süreç doğrultusunda birey kendi düşüncesini değerlendirmekte ve 46

civilacademy (Kennedy, 1994). Öğretmen, bu becerinin geliştirilmesi amacıyla, tartışma sürecinde “Ali, Ahmet’in söylediklerine katılıyor musun?”, “Sen de Ahmet gibi düşünüyor musun?”, “Ahmet’ten farklı düşünen var mı?”, “Bu sorumda, Çetin senin de Ata gibi düşündüğünü söyleyebiliriz, değil mi?” gibi yönlendirmelerle çocuklara destek olabilir (Kennedy, 1994).

civilacademy

Soru Sorma: Soru sorma, çocuğun zihnini harekete geçiren bir eylemdir. Soru sorma, çocukların doğasında vardır ancak aile ve okul ortamında çoğu kez desteklenmemektedir (Lipman, Sharp ve Oscanyan, 1980: 34). Felsefe uygulamalarında, çocuklar öğretmenleri tarafından sorulan sorulara yanıt aradıkları gibi, onlar da sorular sormakta ve tartışmanın gelişmesine katkıda bulunmaktadırlar. Böylece, farklı görüşler dile getirerek, farklı görüşler ortaya atarak birbirlerinin merakını uyandırmakta ve konuya ilgilerini canlı tutmaktadır (Gregory, 2002). Çocuklar, öğretmenin belirlemiş olduğu konu çerçevesinde gelişen tartışma sırasında sorular sorabilecekleri gibi, öğretmen sınıfta bir öğrencisinin sormuş olduğu bir soruyu fırsat eğitimi olarak değerlendirerek, bu soru üzerine bir sınıf tartışması başlatabilir. Fikir Boyutu-Aynı Fikirde Olma ya da Olmama: Çocuklar bazen aynı fikirde olmamayı doğru bir davranış olarak algılamayabilmektedirler. Diğer yandan, bazı çocuklar da benimsedikleri bir fikre karşı direnerek kendi fikrini kabul ettirmeye çalışmakta ya da tartışmaya katılmayı reddedebilmektedirler. Bazı çocuklar ise, başkalarının fikirlerini kabul etmeyi, kendi fikirlerinden vazgeçmek olarak algılayarak buna direnebilmektedirler. Çocukların grup tartışmaları sırasında aynı fikirde olduğunu veya olmadığını dile getirmeyi öğrendikten sonra, tartışmalara anlamlı katılımlarda bulundukları görülmektedir

Neden Belirtme: Neden belirtme basamağı, aynı fikirde olup olmadığını belirtme basamağından sonra gelmektedir. Çocuk aynı fikirde olup olmadığını belirtmesinin ardından bunun nedenini açıklaması istenmektedir (Murris, 2000). Öğretmenler “neden?”, “böyle düşünmenin nedeni nedir?”, “niçin böyle düşünüyorsun?” gibi sorularla çocukları görüşlerinin, düşüncelerinin nedenini açıklamaya yönlendirebilirler (Kennedy, 1994). Ancak öğretmenin, bu yönlendirmeleri yaparken, çocukla göz kontağı kurması, ses tonunun yumuşak ve sevecen olması, çocuğu fikrinden dolayı yargılayıcı bir tutum içerisinde olmaması ve çocuğun düşünce ve fikirlerine değer verdiğini hissettirmesi önemlidir. Genellemelerde Bulunma: Çocuk kendi annesinin her şeyi bildiğini düşünerek “anneler her zaman her şeyi bilirler, hata yapmazlar” genellemesine ulaşabilir ve bunu tartışma sırasında arkadaşlarına ifade edebilir. Bu durumda öğretmen çocuğa, tüm annelerin her

47

Çağla GÜR Sınıflandırma: Sınıflandırma çocuğun doğumuyla birlikte neyin annesi olduğunu, neyin annesi olmadığını algılamasıyla başlamaktadır (Kennedy, 1994). Çocuklar arkadaşlarının görüşlerine katılmakla veya katılmamakla, aslında kendi görüşlerini sınıflandırmakta ve arkadaşlarının sundukları genellemeleri doğrulamak veya çürütmek amacıyla kendi doğrularını destekleyecek nitelikte örnekler vermektedirler.

Örnek Verme: Çocuklar örneklerle düşünürler. Genel bir soru sorulduğu zaman; başlarından geçen bir olayı veya bildikleri bir örneği anlatarak yanıt verirler (Kennedy, 1994). Çocuğun yapmış olduğu genellemeye arkadaşı tarafından karşıt nitelikte bir örnek gösterilmesi, çocukların birbirlerinin önerilerine karşı gösterecekleri ilk eleştirel girişimdir (Kennedy, 1994). Örneğin annelerin hiç hata yapmadığı önerisini getiren Esra’ya, Can, kendi annesinin yanıldığına ilişkin bir örneği karşıt örnek olarak dile getirebilir. Can’dan sonra Selim, annesiyle gittikleri bir yerde yollarını kaybettikleri, başkalarına nasıl gideceklerini sordukları, yine de yanlış yollara saptıklarına ilişkin başından geçen bir olayı anlatabilir. Yeterli sayıda örneklerle konu tartışıldıktan sonra; öğretmen sınıfa oldukça genel bir soru sorarak (örneğin, “anneler yanılabilir mi?”) konunun anlaşılmasını sağlamalıdır (Kennedy, 1994). Sorulacak olan genel soru, çocukların bu örnekleri analiz etmelerine ve daha net bir bakış açısı edinmelerine yardımcı olacaktır.

civilacademy

zaman her şeyi bildiğini mi yoksa bunu sadece kendi annesi için mi düşündüğünü sorarak çocuğun yaptığı genellemeye ilişkin farkındalık geliştirmesine destek olabilir. Küçük çocuklar bu farkındalığı geliştirebilmek için yönlendirici sorularla desteklenmeye ihtiyaç duymaktadırlar (Kennedy, 1994; Zhanhua ve Yan, 2005).

Karşılaştırma Yapma: Bir önerinin ne olduğunu anlamak için ne olmadığını ayırt edebilmek gereklidir. Çocuklar nesnenin / olayın benzerliklerini bulma, farklılıklarını bulma ve bağlantı kurma yöntemiyle karşılaştırmalar yapmaktadırlar (Vansieleghem, 2005; Gregory, 2008: 55). Çocukları fikirler arasında karşılaştırmalar yapmaya hazırlamak amacıyla öğretmen, kuşun uçağa benzediği, ağacın insana benzediği gibi öneriler sunarak, çocuklardan bunların benzer ve farklı yönlerini bulmasını isteyebilir. Oyuncak bebek ve insan arasındaki benzerlik ve farklılıklar tartışılabilir (Kennedy, 1994). Tanımlamalar Yapma: Bazı durumlarda tartışmalar konuyla bağlantılı bir terimin tanımının yapılması noktasına gelebilmektedir. Çocukların görüşlerini daha açık ve net olarak ortaya koyabilmeleri için terimin tanımlanmasına ihtiyaç duyulabilmektedir. Örneğin “güzel

48

civilacademy

Varsayım Belirleme: Her önerinin temeli bir takım varsayımlara dayanmaktadır (Kennedy, 1994). Bunlar, tanımsal olarak doğru kabul ettiklerimiz (örneğin, tüm köpekler dört ayaklı canlılardır) veya deneyimlerimiz sonucu edindiğimiz bilgilerdir (örneğin, bazı köpekler insanlara zarar verebilir). Bu varsayımların temelinde nesnelerin sınıflandırılma biçimi, ve dolayısıyla varılan yargılar yer almaktadır (Gregory, 2008: 55). Grup olarak eleştirel düşünmede, varsayımların kimilerinin doğrulanması, kimilerinin yanlış kabul edilerek terk edilmesi, dikkatle düşünülerek düzeltilmesi ve bir sonuca ulaştırılmasına ilişkin bir sorumluluk hissedilmesi, eleştirel düşünmenin en can alıcı noktalarından biridir (Kennedy, 1994). Çocuklarla varsayım oluşturma çalışmaları yapılırken, somut ve çocukların çevrelerinde gözlemlediği konular belirlenmelidir. Örneğin bazı köpeklerin insanlar için zararlı olduğu varsayımından yola çıkılacak

olursa, tanımadığımız bir köpeğe karşı yaklaşımımızı bu varsayım nasıl etkileyecektir? Ya da eğer arkadaşların her zaman paylaştığını varsayacak olursak, biz de arkadaşlarımızla paramızı, yiyeceğimizi ve diğer arkadaşlarımızı paylaşmalı mıyız?

civilacademy

ne demektir?” sorusuna verilmesi gereken yanıt bu duruma örnek olabilir (Kennedy, 1994). Çocuklar başlangıçta bu tür tanımlamalar yapmakta sıkıntı yaşayabilir, örnekler vermekte zorlanabilirler. Bu nedenle tanımlamalara, çocukların çevrelerinde sıklıkla gördüğü, yakından tanıdığı, günlük yaşantılarında karşılaştığı basit kavramlarla başlanmalıdır. Başlangıçta, köpek, baba, bebek gibi basit olan kavramların tanımlanması uygun olacaktır (Kennedy, 1994).

Çıkarımda Bulunma: Varsayımlar kişiyi sonuç çıkarmaya yönlendirir. Bunun nedeni çıkarımların herhangi bir olay veya neden sonrasında oluşacağına kanaat getirdiğimiz yargılar olmasıdır (örneğin, gökyüzünde siyah bulutlar gördüğümüz zaman yağmur yağacağı çıkarımında bulunmak). Çocuklar tutarlı bir şekilde çıkarımlarda bulunabilmektedirler (Kennedy, 1994). Örneğin çocuk sınıftaki arkadaşının kendisine karşı sergilediği davranışlardan yola çıkarak onun kendisinin arkadaşı olmadığı çıkarımında bulunabilir. Bunu ifade eden örneğin “Kaan benim arkadaşım değil” diyen bir çocuğa, “bir kişiyi arkadaşımız yapan nedir?” şeklinde bir soruyla karşılık verilerek, çocuğun çıkarımının temellerinin ne olduğunu yansıtması sağlanabilir. Temellendirme, akıl ve mantık kuralları ile üretilen bilginin tutarlı hale getirilmesi ve çelişkilerden kurtarılmasına işaret etmektedir. Çocukların gerekçe ve dayanaklar göstermeleri için sorularla yönlendirilmesi önemlidir. Yeniden İfade Etmek (Konuyu Kendi Cümleleriyle Açıklama): Çocuğun konuyu kendi cümleleriyle

49

Çağla GÜR şeyler söyleyen bir arkadaşını örnek göstererek, onun hala arkadaşı olduğunu ifade edebilir. Böylece önerme, “bazen arkadaşlar birbirine üzücü şeyler söyleyebilir” şeklinde düzeltilebilir. Öğretmenler çocuklara kahramanlarının kendilerini doğrulama örneği sunduğu hikâyeler anlatarak, okuyarak veya çocukların kendilerini doğrulamalarına fırsat verecek tartışma ortamı oluşturarak çocukların kendini düzeltme konusunda olumlu bir bakış açısı geliştirmelerine destek olabilir. Çocuklarla Felsefe Yönteminin Uygulanması civilacademy

ifade etmesi konuyu nasıl anladığını, nasıl değerlendirdiğini anlamaya ışık tutmaktadır. Öğretmen bu yolla çocukların, kendisinin öğretmeyi planladığı konuyu anlayıp anlamadıklarına veya kendisinin hedeflediği şekilde anlayıp anlamadıklarına, arkadaşlarının söylediklerinden ne anladıklarına ilişkin dönütler elde edecektir. Yeniden ifade etmede çocukların birbirlerini dinleme becerilerinin gelişmiş olması önemlidir (Kennedy, 1994). Öğretmenler çocukların dinleme becerilerinin gelişimini desteklemek için “kulaktan kulağa” adıyla oynanan, en baştaki çocuğun yanındakinin kulağına bir şeyler fısıldadığı, diğerlerinin de birbirlerinin kulağına fısıldayarak bunu ilettiği ve en sondaki çocuğun bunu yüksek sesle gruba söylediği oyun ve bu tarzdaki etkinlikleri sınıflarında uygulayabilirler. Bunun yanı sıra, tartışma sırasında çocuklara kendinden önce görüşünü dile getiren arkadaşının ne söylemiş olduğunu sorarak, arkadaşlarının söylediklerini toparlamasını isteyebilir. Bunların dışında, bir çocuğun bir önerme kurduğu ve diğer çocukların bunu farklı sözcüklerle yeniden ifade ettiği ısınma etkinlikleri de uygulanabilir (Kennedy, 1994).

Çocuklarla felsefe yöntemi, eğitimin her kademesinde, bir çok disipline uygulanabilecek bir yöntemdir. Örneğin fen bilgisi çalışmaları sırasında yapılan gözlem veya deney öncesinde veya sonrasında, doğa ile ilgili etkinliklerde (Marashi, 2008; Lipman, Sharp ve Oscanyan, 1980: 55) bu yöntem kolaylıkla uygulanabilir. Bu etkinliklere küçük yaşlarda başlanması, verilmek istenen eğitimi daha etkili kılacaktır. Özellikle okul öncesi dönem çocuğun en hızlı ve en etkin geliştiği dönemdir. Beyin yapısı ve fonksiyonlarının gelişiminin üçte ikilik bölümü 0-4 yaş arasında tamamlanmaktadır (Sylvia ve Lunt, 1982: 183). Bu nedenle yöntemin, okul öncesi dönemden başlayarak eğitime entegre edilmesi ve eğitimin her kademesinde kullanılmasının daha başarılı bir gelecek için önemli olduğu düşünülmektedir.

Kendini Düzeltme: Kendini düzeltme hem bireysel, hem de grup seviyesinde oluşabilir. Bu durum, örneklerden yola çıkılarak gerçekleşmektedir (Gregory, 2008: 57). Örneğin “arkadaşlar birbirine üzücü şeyler söylemez” önermesinde bulunan Atakan’a, Hatice, kendisine üzücü 50

civilacademy Örnek Olay:

Çocuklarla felsefe uygulamaları, planlanmış olarak uygulanabileceği gibi, bu konuda fırsat eğitiminden de yararlanılabilir. Planlanmış etkinliklerde öğretmen bir uyaran (planlanmış bir konuda bir hikâye veya örnek olay anlatılması) sunarken, kendiliğinden gelişen fırsat eğitimi etkinliklerinde uyaran o an yaşananlar olacaktır (örneğin, çocuğun sınıfta Ahmet’in ona kötü davrandığı için artık arkadaşı olmadığını söylemesi, arkadaşlık üzerinde tartışmak için bir uyaran olarak kullanılabilir).

Burada çocukların bir kısmı parayı vermek veya vermemek konusunda kararsız kalabilir. Burada çocukların seçimi eleştirilerek olumlu veya olumsuz bir tavır takınmak yerine, aşağıdaki gibi yönlendirici sorular sorularak çocukların kendi doğrularını bulmaları sağlanmalıdır:

civilacademy

Yöntemin uygulanmasında öncelikle çocuklara konu ile ilgili bir uyaran sunulmaktadır. Daha sonra çocuklara konu ile ilgili felsefi nitelikte açık uçlu sorular sorulmakta, böylece tartışma başlamaktadır. Çocuklar tartışma sırasında, örnekler vererek arkadaşlarının anlattıklarına katkıda bulunmakta veya kendi fikirlerini açıklamaktadırlar. Gerekli olduğu zaman öğretmen yönlendirici sorularla, çocukları yönlendirmekte ve konuyu toparlamaktadır. Çocuklar konu ile ilgili sorularla katılımda bulunabilmektedirler. Konu ile ilgili yeterince tartışıldıktan sonra öğretmen gruba genel bir soru yönelterek konuşulanları analiz etmelerine ve daha net bir sonuca varmalara destek olur (Kennedy, 1994).

Yaşlı bir teyze çantasını karıştırırken, çantasından 100 liranın yere düştüğünü gördünüz. Teyze bunu fark etmedi ve yürümeye devam etti. Bunu sizden başka hiç kimse görmedi. Ne yapardınız?

- Neden böyle düşünüyorsun? - Böyle yapmak sana kendini nasıl hissettirir? - Nasıl davranmak bizi iyi bir insan yapar? - Size böyle yapılsa ne hissederdiniz? - Bu konuda Zeynep’in söylediklerine katılıyor musunuz? Neden? Öğretmen arkadaşlarının fikirlerine yönelik olarak sorular geliştirmeleri için çocukları destekleyebilir (Elkind ve Sweet, 1997). Küçük yaş grubuyla yapılan uygulamalarda soru sayısının çok fazla olması, çocukların dikkatlerinin dağılmasına ve sıkılmalarına neden olabilir. Bu nedenle küçük çocuklarla yapılan çalışmalarda öğretmenin çocukların konuyu özümsemelerini sağlayacak nitelikte az sayıda soru

Yöntemi uygulamaya başlamak, etkinliğe yönelik felsefi sorular geliştirmek zor değildir. Örneğin etik konularla ilgili bir etkinlik uygulamak isteyen bir eğitimci, aşağıdaki örneği kendi planladığı konu ve eğitim verdiği yaş grubuna uyarlayarak bir başlangıç yapabilir (Elkind ve Sweet, 1997). 51

Çağla GÜR sorması (örneğin, 4-5 yaş grubu için tartışmanın üç veya dört soru çerçevesinde geliştirilmesi) önerilmektedir (Hardattoir ve diğ., 2002: 4).

becerilerini geliştirmeye yönelik farklı programlar da hazırlanarak, çocuklara farklı eğitim seçenekleri sunulabilir. Okullarda işlenen derslerde kısmen de olsa, Sokratik tartışmalara yer verilerek konunun çocuklar tarafından daha iyi anlaşılmasına, pekiştirilmesine olanak sunulabilir. Bunun yanı sıra, öğretmenler çocukların neler öğrendiğine, nerede ne gibi eksiklikleri olduğuna ilişkin geri bildirim alabilir.

Sonuç ve Öneriler Günümüzde eğitimin amaçlarından biri de, değişik koşullara uyum sağlayabilecek, esnek ve açık düşünebilecek, araştırmacı bireyler yetiştirmektir. Çocuklarla felsefe yönteminin temel amaçları, bu amaçlarla örtüşmektedir. Bu nedenle, söz konusu yöntemin eğitimde kullanılması için ideal bir yöntem olduğu ifade edilebilir.

civilacademy

ÇocuklarlaFelsefeYöntemindesorular, öğrenmenin anahtarı olarak görülmektedir. Çocuklara neyi düşüneceklerini değil, nasıl düşüneceklerini öğretmek temel alınmakta, düşünme becerilerinin desteklenmesi ön planda tutulmaktadır. Yaklaşımın sınıf tartışmalarında kullanılmasıyla, çocuklar tartışmasırasındasorusorma,nedenbelirtme, genellemelerde bulunma, örnek verme gibi eleştirel düşünmenin temel mantıksal basamaklarını gerçekleştirmektedirler. Yöntem, eğitimin her kademesinde birçok disipline uygulanabilecek niteliktedir.

Öğretmenlere bu konuda hizmet içi eğitim verilmesi, onların bu konuda bilinçlenmesine yardımcı olarak, konuya hakim olmalarını sağlayabilir; böylece yönteme ilişkin uygulamaların eğitim sürecinde yaygınlaşması desteklenebilir. Eğitimde Çocuklarla Felsefe Yöntemine okul öncesi dönemde yer verilmesi, bu çocukların ilköğretim sürecine daha eleştirel düşünen, dikkatli, iyi dinleyen, araştırmacı öğrenciler olarak katılmalarını sağlayabilir. Tüm bunlar göz önünde bulundurularak, yöntemin ülke genelinde yaygınlaştırılmasının, çocuklarımızın ve gençlerimizin sorumluluk sahibi, farklı bakış açılarına saygılı, ezberlemek yerine yanıtlara nasıl ulaşacağının bilincine varmış bireyler olarak yetişmesine anlamlı katkıları olacağı düşünülmektedir.

Ülkemizde bu yaklaşımı temel alan programlar geliştirilmesinin ve uygulanmasının, sorgulayan, araştıran, problem çözmeye odaklı, yeniliklere açık bireyler yetişmesine katkıda bulunacağı düşünülmektedir.

Kaynakça

Çocuklarla Felsefe temelli etkinlikler, eğitim programlarına dahil edilebileceği gibi, bu yöntem doğrultusunda çocukların düşünme

Branch, J.B. (2000). The Relationship among Critical Thinking,Clinical Decision-making, and 52

civilacademy Clinical practice: A Comparative Study, Unpublished Doctoral Dissertation. University of Idaho.

Estarellas, P.C. (2007). “Teaching Philosophy vs Teaching to Philosophise”. Philosophy Now, Vol. 1, No. 63: 12-15.

Campbell, J. (2002). An evaluation of a pilot intervention involving teaching philosophy to upper primary school children in two primary schools, using the Philosophy for Children methodology. Unpublished MSc Educational Psychology Thesis, University of Dundee.

Evancho, R.S. (2000). Critical Thinking Skills and Dispositions of the Undergraduate Baccalaureate Nursing Student. Unpublished master’s thesis, Southern Connecticut State University. Fields, J. (1995). “Empirical Data Research into the Claims for Using Philosophy Techniques with Young Children”. Early Child Development and Care, No. 107: 115 – 128.

Daniel, M.F. (2000). “Learning to think and to Speak: An Account of an Experiment Involving Children Aged 3 to 5 in France and Quebec”. Thinking. Vol. 15, No. 3: 17-25. civilacademy

Doherr, E. (2000). The demonstration of cognitive abilities central to cognitive behavioural therapy in young people: Examining the influence of age and teaching method on degree of ability. Unpublished Clinical Psychology Doctoral Dissertation, University of East Anglia.

Gregory, M. (2008). Philosophy for Children: Practitioner Handbook, Montclair, IAPC Publication. Gregory, M. (2002.) “Are Philosophy and Children Good For Each Other?” Thinking, Vol. 16, No. 2: 121124. Haas, H.J. (1976). Philosophical Thinking in the Elementry Schools: An Evaluation of the Education Program Philosophy for Children. Institute for Cognitive Studies, New Jersey: Rutgers University Press.

Dyfed County Council (1999). Improving Reading Standards in Primary Schools Project, Wales, Dyfed County Council.

Hardartottir, G.A, Heuy-Ing, C., Jo, S.H., Koltko, N, Lipman, M., Ogden, C. ve Suklomlinsky, V. (2002). Thinking Trees and Laughing Cats: A Thinking Curriculum for Preschool Education, Montclair: IAPC Publication.

Educational Testing Service (1978). Experimental Research, Princeton, Educational Testing Service Press. Egan, K. (1988). Primary Understanding: Education in Early Childhood. London: Routledge.

Imbrosciano, A. (1997). “Philosophy and Student Academic Performance”.   Critical and Creative Thinking, Vol. 5, No. 1 : 35-41.

Elkind, D.H. ve Sweet ,F. (1997). “The Socratic Approach to Character Education”. Social and Emotional Learning , Vol. 54, No. 8: 56-59.

IAPC (2002). IAPC Research: 53

Çağla GÜR Experimentation and Qualitative Information. erişim tarihi: 11.08.2010, Institute for the Advancement of Philosophy for Children www.montclair. edu/pages/iapc/experimentalinfo. html.

Development.

Kennedy, D. (1994). “Helping Children Develop the Skills and Dispositions of Critical, Creative and Caring Thinking”. Analytic Teaching, Vol. 15, No. 1 : 3-16.

30–32.

Lipman, M. ve Bierman, J. (1976). “ Philosophy for Children”. Metaphilosophy, Vol. 7, No. 1.

in the Classroom. United Kingdom:

Lipman, M., Sharp, A.M. ve Oscanyan, F.S. (1980). Philosophy in the Classroom Philadelphia: Temple University Press.

Development- A First Course. Oxford:

M.

(1994).

“Self

Esteem, Logical Skills and Philosophy for Children”. Thinking, Vol. 4, No. 2: Stanley,

S.

ve

Bowkett,

S.

(2004). But Why? Teacher’s Manual: Developing

Philosophical

Thinking

Network Educational Press. Sylvia, K. ve Lunt, I. (1982). Child Blackwell Publishing. Vansielegem, civilacademy

Marashi, S.M. (2008). “Teaching Philosophy to Children: A New Experience in Iran”. Analytic Teaching, Vol. 27, No. 1 : 12-15

Sasseville,

N.

(2005).

“Philosophy for Children as the Wind of Thinking”. Journal of Philosophy of Education, Vol. 29, No. 1: 19-35. Zhanhua, F. ve Yan, W. (2005).

Murris, K. (2000). “Can Children Do Philosophy?” Journal of Philosophy of Education, Vol. 34, No. 2 : 261-278.

“Lipman’s

Dialogue-Centered

Curriculum of Philosophy for Children”. Educational Research, Vol. 26, No. 5:

Philgren, A. (2008). Socrates in the Classroom: Rationales and Effects of Philosophising with Children. Sweden: Stockholm University-Elanders Sverige.

70-76. Yrd. Doç. Dr. Çağla Gür, Montclair State University-The Institute for the

Portelli, J.P. (1990). “The Philosopher as Teacher: The Socratic Method and Philosophy for Children”. Metaphilosophy, Vol. 21, No.1 : 141-145.

Advacement of Philosophy for Children tarafından teorik ve uygulamalı olarak verilen online (Ağustos-Kasım 2010) Çocuklar için Felsefe (Philosophy for

Presseisen, B.Z. (1985). “Thinking Skills: Meanings, Models, Materials”. A. Costa (Ed.), Developing Minds). Alexandria VA: Association for Supervision and Curriculum

Children) eğitimine katılarak sertifika almıştır.

54

civilacademy

EN YAYGIN İLETİŞİM ORTAMI: MOBİL İLETİŞİM ORTAMINDA İÇERİK VE YAYINCILIK The Most Common Medium of Communication: Content and Design Dimensions of Mobile Communication

Osman KÖROĞLU*

ABSTRACT As a conceptual introduction, aim of this article is, stressing possible effects of mobile communication -as the most diffused of new media- to publishing and broadcasting by explaining main characteristics of this new medium. Some new key terms and concepts defined about the topic. Usage features and designated headlines with theoretical framework in terms of user acceptance put forward. Content and design dimensions of publishing and broadcasting with mobile software and hardware analyzed. Some important theories are included about adoption of mobile publishing and broadcasting in the frame of individual choices and understanding users. Key words: New media, communication, mobile content, broadcasting, publishing, user acceptance, technology adoption

*

Dr, Fatih Üniversitesi MYO Halkla İlişkiler Programı, Fatih Üniversitesi, 34500 Büyükçekmece İstanbul, [email protected]

55

Osman KÖROĞLU ÖZET Kavramsal bir giriş çalışması olarak kurgulanan bu makalenin amacı, yeni iletişim ortamlarının en yaygını olarak mobil iletişimin, yayıncılık alanında yapabileceği etkinin, bu yeni ortamın belli başlı özelliklerinin açıklanmasıyla vurgulanmasıdır. Konuya ilişkin bazı önemli tanımlar yapılmıştır. Kullanıcı kabulü açısından kullanım özellikleri ve belirleyici başlıkların kuramsal çerçevelerle birlikte ortaya konulmuştur. Mobil yazılım ve donanımlarla yayıncılığın içerik ve tasarım boyutları incelenmiştir. Bireysel seçimler ve kullanıcıların anlaşılması çerçevesinde mobil yayıncılığın benimsenmesiyle ilgili bazı önemli kuramlara yer verilmiştir. Anahtar kelimeler: Yeni medya, iletişim, mobil içerik, yayıncılık, kullanıcı kabulü, teknolojinin benimsenmei

Internetworldstats.com, 2011, ITU. int, 2010, Bilgi Çağı, 2011)

En yaygın iletişim platformu gazete, televizyon, radyo ve internet değil, 5 milyarı aşkın kişinin kullandığı mobil iletişim ortamıdır (ITU.int, 2010, Internetworldstats.com, 2011). Bu alandaki yayıncılıkla ilişkili çalışmalar pazarlama iletişimine odaklanmaktadır. Mobil iletişim ortamının yaygınlığının, bu ortamda içerik tüketimini artıracağı düşünülebilirse de, durum böyle değildir (Köroğlu, 2009). Veriden çok ses kullanılan mobil ortamda, Türkiye mobil iletişim operatörlerinin gelir yüzdeleri şöyledir: Ses yüzde 78, video yüzde 2, veri yüzde 20 (Dayınlarlı, 2010). Mobil ortamın yayıncılık açısından neden ilgi çekici olduğu, yayıncılığın temellerine bakılarak anlaşılabilir.

civilacademy

Giriş

Dünya

Nüfus

Mobil İletişim Internet Kullanıcısı Kullanıcısı

6,7 milyar

5,3 milyar

Türkiye 76,8 milyon 61,8 milyon

1,9 milyar 24 milyon

Türkçe yayıncılık, İngilizce publishing ve broadcasting demektir. Publishing basılı malzemelerin satış ya da dağıtım amacıyla üretilmesi (Wordnet Publishing, 2009) ya da enformasyon üretimi ve dağıtımıyla, yani enformasyonun kamunun erişebileceği her tür, biçim ve ortamda sunumu endüstrisidir (Zhao ve Resh, 2001). Kişiler de içerik yayınlayabilir. Broadcasting ise telekomünikasyon teknolojileri ile yayıncılık ve programları içeren ses ve/veya video sinyallerinin izleyici ya da dinleyicilere dağıtımıdır (Britannica Concise Encyclopedia, 2009 ve Law Encyclopedia, 2009).

Tablo 1: Dünya ve Türkiye nüfus, mobil iletişim ve Internet kullanıcı sayıları (BTK, 2011, 56

Telekomünikasyon ise her türlü işaret, sembol, ses ve görüntü ile elektrik sinyallerine dönüştürülebilen her tür verinin kablo, telsiz, optik, elektrik, manyetik, elektro manyetik, elektrokimyasal, elektromekanik ve diğer iletim sistemleriyle iletilmesi, gönderilmesi ve alınmasıdır (406 sayılı TTK, 1. madde). Telgraf, telefon, radyo, internet, mobil sistemler ve televizyon gibi araçlarla gerçekleştirilen haber ve bilgi iletişimi de telekomünikasyondur (Arslan, 2000: 24). Türk Dil Kurumu (TDK) yayıncılık karşılığı yayımcılık sözünü verir. Yayımcılık ise basılı ve radyo-TV yayınlarını hazırlayıp okuyucu, dinleyici ve izleyiciye iletmektir (TDK Yayım, 2009). Kısaca yayıncılık, yazı, ses ve sabit ya da hareketli görüntünün satış amaçlı olsun ya da olmasın insanların erişimine sunulmasıdır. Mobil yayıncılıkla tüm bu sayılan çoklu ortam içerikleri, geniş kitlelere, daraltılmış özel gruplara ya da bir kişiye anında iletilebilir.

civilacademy

civilacademy

Tarih boyu iki ayrı nüfuz biçimine yol açan iki tip medya ya da iletişim biçimi ayırt edilir: Mekâna bağlı olan ve matbaa ve elektronik iletişimle simgelenen ilki yayılmaya ve bir bölgenin denetimine yol açar. Zamana bağlı olan ve sözlü kültür ve elyazmasının neden olduğu ikincisi, küçük toplulukların ve geleneksel erk biçimlerinin tarih akışını ve belleğini destekler. Birincisi merkezileşmeyi, ikincisi bunun karşıtını hedefler (Mattelart ve Mattelart, 2003: 141). Mobil iletişimle yapılan yayıncılık bunların her ikisini de içerir, bütünleştirir ve bunların da ötesine geçer. Böylece

mobil iletişim ile yayıncılık adeta üçüncü bir kategori haline gelir. Üstelik sözlü geleneği yeniden oluşturmakta da önemli bir başarı elde edilir. Postman ise, iletişim alanında yaşanan devrimlerin ve farklı kültürel biçimlerin, insanları gelenekçiler ve yenilikçilere ayırdığını, ancak böyle bir ayırımın bugün geçerli olamayacağını ileri sürer (Batuş, 2005: 266). Postman, kültürü toplumlarda geçerli iletişim biçiminin belirlediğini söyler, tarihi süreçte, sözden, yazıya ve basıma geçişin, sadece teknik bir ilerleme diye düşünülemeyeceğini, her yeniliğin yeni yaşam biçimlerini ve toplumsal ilişkileri getirdiğini belirtir. Sözlü kültürün katılımcı insanları, yazı ve matbaayla, kitapların sessiz ama yol gösterici dünyasında yalnız bireylere dönüşür. Günümüzün mobil iletişimle de belirginleşen çoklu ortam iletişim anlayışı, sanal ortamda ikinci bir sözlülük çağı başlatır. Artık, okumak değil görmek, anlamak değil bakmak ve konuşmak önemlidir. Sınıf, yaş, eğitim düzeyi ayırt edilmeksizin, herkes her şeyi, aynı zamanda görmekte ve duymakta, bu da enformasyon kalitesinin düşerek, bilgilendirmekten çok, eğlendirmeye yönelik bir nitelik kazanmasına yol açmaktadır. Postman’a göre, teknoloji ve yeni medya dünyasının getirdiği değişimlere ayak uydurabilmek ancak sorgulamaya, bilimsel düşünceye, tarih bilincine ve güçlü bir dil eğitimine olanak sağlayan akılcı bir eğitim süreci ile olasıdır. Bu yazılı ve sözlü kültür ayrımı ve örnekleriyle,mobililetişimdonanımlarının birey ve toplumda ikinci bir sözlü dönem

57

Osman KÖROĞLU

İnsan yaşamının bir anlatımı olan kültür; sözlü kültür, ardından önce alfabe, sonra da oynar başlı harflerle gelişen yazı ve elektronik olmak üzere birbirini izleyen üç farklı döneme ayrılmaktadır (Ong, 1967: 17). Ses ve sözcükler, yazılı metinlerden çok etkilidir ve bu gerçek, eğitimden, politikaya kadar insan etkinliklerinde görülür (a.g.e: 112). İnsanlar arası sözlü iletişim tarihi 200 bin yıl önce başlar (MacLarnon ve Hewitt, 1999). Semboller ile iletişim 30 bin yıl, yazıylaysa 7 bin yıl önce başlar. Telekomünikasyonda ise ancak son birkaç yüzyılda önemli gelişmeler yaşanır. İletişim araçları şu anda kullanılan farklı teknikleri birbiriyle bütünleştirir (Lazar, 2001: 81-91). 1948’de icat edilen transistör ve Shannon’un makalesi (Bell Labs, 2007) modern iletişim teknolojilerinin başlangıcıdır.

uzamsal uzaklığı gidermek ve insan sesinin hızını artırmak için tasarlanır. Telefon insan bedenini ıskartaya çıkartır ve beynin sağ yarı küresel eğilimini artırır. Analog telefonun en büyük sosyal etkisi, arayanın kimliğini yok etmesidir. Arayan tanımlanmamışsa ya da kendisini tanımlamamışsa, bir konum ve işlevle teması olmaz. Bedensizleşir ve denetimsizleşir (McLuhan, 2001: 200). Gitgide yüz yüze iletişim yerini aracılı iletişime bırakır. Mobil iletişim donanımları, sabit telefonun sonraki aşamasıdır; sayılan etkileri artırır, kişileri adeta uzamdan bağımsızlaştırır, iletişimde sabit hatlara bağlılığı ortadan kaldırır (Köroğlu, 2009: 18). civilacademy

başlattığı çıkarsanabilir. Mobil iletişim donanımları ve altyapılarının kullanımı bağlamında ortaya çıkan ve halen gelişmekte olduğu yadsınamayacak bir gerçek olan mobil iletişim ortamının kendine has kültür çerçevesi, ikinci sözlü dönem çıkarsamasını kolaylaştırır. Bu durum sadece sözlü kültürü değil, aynı zamanda SMS ile birlikte yazılı kültürü de dönüştürmektedir. Böylece mobil iletişim ortamı, yazı ve söz iletişimini birleştirip dönüştürerek daha ileriye taşımaktadır.

McLuhan’a göre telefon altyapısı, bir ulusun sinir sistemidir: Telefon, özel bir zaman-uzam bağlantısında insanları birbirine bağlar, anlık temasın özel bir biçimini oluşturur, uzun mesafelerde girişim olayını önlemek, 58

Bilgi İşlem ve Yeni İletişim Ortamları Güncel iletişim donanım ve altyapıları, bilgi işlem teknolojisiyle artık netbook ve avuçiçi bilgisayar gibi mobil iletişim donanımları, uydu, kablo TV ve internettir. Yeni iletişim teknolojisinde sinyaller sayısallaştırılır. Yenilik, hızla, büyük miktarda veriyi düzenleme ve bellekte tutmaktır. Internet etkileşimlidir, alıcı ve vericiyi ayrıştırmak neredeyse olanaksızlaşır. Medyadaki değişim, bilişimle görsel-işitsel araçları birleştirir. Teknoloji, üretim, işleme, düzenleme ve bilgilenme sürecini alt üst eder. Eski iletişim sürecinde birkaç kişi çok geniş bir kitleye tek anlamlı mesajlar gönderir. Yeni teknolojide kitle sınırlandırılmaz; iletişim küresel ve evrenseldir. Yeni medya iki büyük kategoride sınıflandırılır. Birincisi geleneksel araçların

civilacademy

Mobil Temelleri

İletişim

donanımından ulaşanlar ilk kez PC ile ulaşanları aşar. 2010 mobil veri hizmet gelirleri 350 milyon USD’dir (Nebil, 2010). Bu rakam, Internet içerik sektörü, internet reklâm gelirleri, video oyun sanayi, Hollywood ve küresel müzik sektörünün toplamından büyüktür.

civilacademy

kapasitelerini dağıtmayan ya da sürdüren son zamanlarda görülen teknikleri, görsel aktarımı kapsar. İkinci kategori bireyin istediği programı ya da hizmeti seçmesine izin veren donanımlardır. Yeni medyanın en öne çıkanı çoklu ortamı birleştiren internettir. Bilgisayar destekli masaüstü yayıncılık uygulamaları ile başlayan sayısal yayıncılık, Internet ve ilişkili teknolojilerle gelişir. Mobil ortam da değerlendirilir. Örneğin Web üç aşamalıdır: Web 1.0: Bilgi webde yayınlanan belgelerdir. Web 2.0: Bilgi Web 1.0’daki anlayışla birlikte kullanıcı bilgisini de içerir (Short, 2007: 13). Yeni nesil arama motorları, webloglar (Köroğlu, 2005), wikiler, etiketleme ve folksonomiler, favori sayfa, resim ve tartışmaların paylaşımıyla kullanıcılardan gelen bilgileri de sunar. Web 3.0: Mobil iletişim bunu kolaylaştırır, bilgi semantik veri ve hizmetleri de içerir; web yaşayan bir ortamdır. Bilgi ve hizmetler uygun yer ve zamanda sunulur. Kullanıcının konum ve bağlamından yararlanılır. Birey ve kurumlara sürekli erişilir. Bulut bilişim ve sanallaştırma teknolojileri kullanılır. Teknolojisinin

Dünyada otomobil kullanıcısı 800 milyon, PC kullanıcısı 850 milyon, telefon kullanıcısı 1.3 milyar, Internet kullanıcısı 1.1 milyar, TV kullanıcısı 1.5 milyarken (Ruacan, 2007), 2007’de 2.7, 2009’da 4,3 milyar mobil iletişim donanımı kullanıcısı vardır (CTIA, 2010). 2007’de internete mobil iletişim

Teknoloji haberleşmeye yeni boyutlar getirir: Hareketli kişilerin haberleşme sorunları, elektromanyetik dalgaların telekomünikasyonda kullanılabileceği fikrinin doğuşu ile çözüme kavuşmaya başlar. Mobil iletişimin ilk meyveleri ABD’de 1940’larda, Avrupa’da ise 1950’lerde analog araç telefonlarıyla alınır. 1970’lerde hücresel analog mobil telefonlar kullanılmaya başlanır. Bu sistemler, birinci nesil (1G) analog teknolojiyle iletişim kurar. Veri aktarım hızı ve içerik çeşitliliği gibi noktalarda kullanıcı gereksinimlerini yanıtlamaması, GSM altyapılarının geliştirilmesini ve ikinci nesil (2G) sayısal telekomünikasyon teknolojisini sonuç verir. Gelişmiş teknoloji içeren ikinci nesil mobil iletişim donanımları 1991’de piyasaya sürülür (Elisa, 2004). 2000’den sonra da veri aktarım hızı ve desteklenen içeriklerin çeşitliliği daha da yüksek olan üçüncü nesil (3G) mobil iletişim altyapıları ve ötesi konuşulmaya ve uygulanmaya başlanır. Mobil haberleşme küresel anlam kazanır (Ertekin ve Özbay, 2000). Mobil iletişim iş ve sosyal hayatı değiştirir, veri iletimini de mobil ağa taşır. Mobil telekomünikasyon “karasal mobil istasyonlar ile uydu ve karasal

59

Osman KÖROĞLU kavramıyla, teknolojik mobillik o esnada hareketli olmak, göçebelik ise hareketin çok kısıtlı olduğu ve/veya tamamlandığı andaki durumdur (Küçükünsal, 2006). Mobil Bilgi ve İletişim Donanımları

civilacademy

istasyonlar arasında ya da karasal mobil istasyonların kendi aralarında gerçekleştirdikleri telekomünikasyon hizmetleri” dir (406 sayılı TTK, 1. madde). Mobil telekomünikasyon sistemlerinde iletilmek istenen ileti (ses ya da veri), taşıyıcı görevi yapan elektromanyetik bir dalgayla iletilir. Belli bir frekansta gönderici ile yayınlanan bu dalga, bir antenle alıcıya aktarılır. Alıcıda mesaj, ses ise hoparlöre, ses dışı veri ise ekran gibi bir birime gönderilir ve iletişim gerçekleşir (Sasaoka, 2000). Mobil, kablosuz ve göçebe kavramları farklıdır, ama çoğu zaman birbirleri yerine kullanılır. Kurumlara ve kişilere göre mobil ve kablosuz teknoloji tanımı değişir (Mallick, 2003). Mobil terimi hareket halinde olma kabiliyetidir. Mobil bir donanım değişen hareketlilik seviyelerinde olabilir. Bulunulan yer sabit olmadığı sürece mobil kabul edilir. Kablosuz terimi ile ses ve verinin radyo dalgaları ile aktarılması kastedilir. Kablosuz aletler veri alıp iletmek için kablosuz ağ kullanır. Kablosuz ağa mobil veya sabit bir konumdan erişilebilir. Mobil ile kablosuz kümeleri kesişir. Çoğunlukla kablosuz, mobil kümesinin altındadır. Ancak bazen bir uygulama kablosuz olmayıp mobil olabilir. Karar donanımın özelliklerine göre verilir. Hareketliyken kullanılabilen ve kablosuz bağlantı gerektirmeyen tüm uygulamalar kablosuz olmayan mobil uygulamalardır. Mobil donanımlar için kablosuz veri erişimi sınırlıyken, mobil uygulamalarda veri eşleştirmesi sabit bir bağlantı ile yapılır ve daha sonra kullanılması için donanımda depolanır. Göçebe bilgi işlem

60

1954’de, Harold S. Osborne şunu yazar: “…en sonunda, dünyada herhangi bir bebek doğduğunda, ileride telefon numarası olacak bir numara verilecek. Konuşabilmeye başladığında, bir tarafında 10 küçük tuş olan diğer tarafında ekran olan saate benzer bir donanım verilecek. Bu biçimde donanmış olarak, herhangi bir anda dünyadaki herhangi biriyle konuşmayı istediğinde, donanımını çıkaracak ve arkadaşının numarasını girecek. Ardından, arkadaşının sesini işitecek ve yüzünü ekranda renkli ve üç boyutlu görecek. Eğer onu işitemez ve göremezse, bilecek ki arkadaşı ölmüş.” (Conly, 1954). Artık mobil iletişim aygıtları burada anlatılandan çok daha küçük ve işlevseldir (Ling, 2004). “Mobil iletişim donanımları” kablosuz, çift yönlü iletişime izin veren, içlerinde gömülü sistem ya da işletim sistemi barındıran, en ilkeli SMS alıp gönderebilenlerden başlayıp, en gelişmişi internete ve görsel-işitsel yayınlara erişebilen tüm donanımlardır. Dizüstü bilgisayarlar, bu makale bağlamında mobil iletişim donanımı değil, mobil içeriklere erişebilen bilgisayarlardır. Ancak yakınsamayla bu donanımların da gittikçe taşınabilir ve giyilebilirlikleri arttıkça, bunlara da mobil iletişim donanımı denebilir (ISWC.net, 2011).

İletişim donanımlarının gelişim çizgisi (Caslon Analytics, 2006) ve alternatif mobil iletişim donanımları düşünülürse (Viken, 2009) teknolojideki yakınsama ve minyatürleşmeyle mobil iletişim donanımları ve masaüstü bilgisayarlar aynı bilgi işlem gücünde olabilir. Mobil bilgi ve iletişim donanımları en başta cep telefonları, avuç içi bilgisayarlar ve PDA’lerdir. Özellikleri mobil ve kablosuz erişimi destekleyen mobil medya çalarlar, oyun donanımları ve ultra taşınabilir PC’ler de aynı bağlamdadır. Örneğin, kol saati boyutunda video kamera, bilgisayar, küresel konum belirleyici, not defteri özellikleri birleştirilip, yaygınlaşırsa sayısal uçurum ve mahremiyet kavramları değişebilir (Holland, 2002: 197). Mobil donanımlar veri erişim ve kullanımlarına göre şu kategorilere ayrılır. Kısıtlı veri kullananlarda küçük boyutlu ekran, metin esaslı kullanıcı arayüzü, SMS ve WAP özellikleri vardır. Örnek: Temel cep telefonları. Giriş seviyesinde veri kullanan mobil donanımlar 120x120 ile 240x240 piksel arasında orta boy ekranlı, imleç ve ikonlarla menülerine erişilebilen, SMS dışında e-posta, adres defteri ve temel seviyede bir web tarayıcısı olan aygıtlardır. Örnek: Akıllı telefonlar. Gelişmiş seviyede veri kullanan mobil donanımlar 240x120 piksel ve üstü ekran boylarına sahip, stylus kalemleri ile menülere erişilip veri girilebilen aygıtlardır. Örnek: PDA’ler. Bunlar dışında gelişimini sürdüren giyilebilir-gömülü sistemler, sanal gerçeklik uygulama ve etkileşim sistemleri ile elektronik kâğıt/kitap

civilacademy

civilacademy

61

donanımları da sayılabilir. Belki de kendi sınıfını tanımlayan bir mobil iletişim donanımı da iPhone’dur. İlk kez iPhone, çoklu dokunma ve jiroskop desteğiyle kullanıcı dostu arayüzü birleştirir (Apple.com, 2009). Herşeyi bir arada sunan gelişmiş özellikli bir başka mobil iletişim donanımı olan Omnia’daysa WiFi ve 3G erişimi, GPS ve Bluetooth desteği, 5MP kamera, FM radyo, jiroskop ve dokunmatik kullanım özellikleri vardır (Samsung, 2009). Mobil iletişim donanımları kullanım biçimlerine göre tek elle kullanılan, çift elle kullanılan ya da tek elle tutulup kalemle kullanılan aygıtlar olarak da farklılaşır. Nokia gibi firmalar mobil iletişim donanımlarını geliştirirken kullanımın ürünün tasarımının ve kullanıcı deneyiminin belirleyicisi olduğunu düşünür (Luukka, 2007). Güncel mobil donanımlar şu biçimde de sınıflabilir (Cremin, R. vd., 2007: 23): Cep Telefonları: En sık kullanılanlardır. Kapaksız, kapaklı ve kayan kapaklı olabilirler. Ses, mesajlaşma ve temel seviyede veri erişimi özelliği sunarlar. Temel seviyede fotoğraf çekip ortam oynatabilirler. Güncel cep telefonları, en eski akıllı telefonlar kadar gelişmiştir. Akıllı telefonlar: Cep telefonları ile aynı özellikleri paylaşırlar. Aynı zamanda geniş ekranlarında, gelişmiş işletim sistemleriyle uygulama yürütebilirler. Kişisel sayısal yardımcılar (PDA): Akıllı telefonlarla aynı özellikleri paylaşırlar. Kurumsal işlevler için tasarlanırlar. Klavye ve stylus kalemleri ile veri girişi daha gelişmiştir. Ucuz telefonlar: Bunlar gelişen pazarları hedefleyen çok ucuz telefonlardır.

Osman KÖROĞLU Mobil ve Yazılımları

Kablosuz

İletişim

Mobil ve kablosuz iletişim yazılımları; işletim sistemi, ofis yazılımı ve üçüncü taraf uygulamalarıdır. Mobil işletim sistemleri arasında Symbian, Apple iPhone, RIM Blackberry, Windows Mobile ve Google Android en çok kullanılanlardır (Statcounter. com, 2011). Mobil ofis yazılımları e-posta, kelime işlemci, tablolama ve sunum yazılımlarıdır. Üçüncü taraf uygulamaları ise sayılanlar dışındaki, sözlük, harita, müzik ve video işleme, oyun, farklı alanlarda hesaplama amaçlı yazılımlar gibi iş ya da kişisel amaçlı yazılımlardır.

Mobil altyapı teknolojileri hücresel veya kablosuzdur (Bulun, Gülnar ve Güran, 2007). WiFi ve Bluetooth gibi kablosuz teknolojiler, yerel ağlarda, dar kapsama alanlarıyla, yüksek bant genişlikleriyle, genelde ücretsiz erişim sunar. GSM, GPRS ve 3G gibi hücresel teknolojilerse çok daha geniş alanları kapsar, altyapı için kullanılır, düşük bant genişliği sunarlar ve kullanımları hemen her zaman ücretlidir.

civilacademy

Mobil İletişimde Altyapı

Mobil Kavramı Mobil kavramının Türkçe karşılığı “hareketli, taşınabilir” (TDK Mobil, 2009). Mobil ağ teknolojilerinden bahseden akademik yayınlarda gezgin de mobil karşılığında kullanılır (Körpeoğlu, 2003). “Hareketli içerik”, İngilizce “mobile content” karşılığında 62

kullanarak, hareketli kelimesinin anlamı genişletilebilir; ancak “mobile” tam karşılanmaz. “Gezgin içerik” de aynı sonucu verir. Bu durumda –her ne kadar gezgin kelimesi daha sıcak dursa da- mobil içerik kavramının tam anlaşılabilmesi için ‘mobil’in korunması gerekir. Türkçe’de de mobil artık jilet, selpak ya da internet gibi jenerik, yani kendi türünü tanımlayan kavram durumundadır. Dizüstü bilgisayar, kullanıma göre mobil iletişim donanımı, erişilenler de mobil içerik olabilir. Kablosuz internet erişimi ise tek başına mobil içerik erişimi değildir. PC, dizüstü bilgisayar, mobil iletişim donanımı sıralamasında gerçek mobil özellikli araç en sondadır. Mobillik ya da hareketlilikte seviyeler vardır. Teknolojik mobillik, o esnada hareketli olmaktır. Göçebelik ise hareketin çok kısıtlı olduğu ve/veya tamamlandığı andaki durumdur. Buna göre göçebe bir donanım olan dizüstü bilgisayar, her zaman mobil olmaz. Ancak bir mobil iletişim donanımı göçebedir. Buna göre sırasıyla teknolojik hareketlilik adımları, hareketsizden daha hareketliye doğru şöyledir: sabit, göçebe, taşınabilir, basit mobil, tam mobil. Örneğin hücresel teknolojilerde ilk iki adımda hücreler arası geçiş yaşanmazken, sonraki adımlarda yaşanır (Küçükünsal, 2006). Mobillik bakış açısına göre de değişir: Teknolojide mobilliğin belirgin özelliği, donanımın sabit olmayışıdır. Hizmette ise, mobillik kullanıcının hareket edebilme özelliğidir. Gerçek mobillik için, kullanıcı terminalleri kablosuz ve hareketli olmalıdır (Pitkänen vd.,

civilacademy

Mobil Yayıncılık Açısından İçerik Kavramı İçerik, bir şeyin içinde bulunanların bütünü, muhteva, mazruf; sözlü ya da yazılı anlatımda verilmek istenen öz, düşünce, duygu ve imgelerin bütünü; bir kelimenin ya da kavramın anlamı; mantık biliminde bir cümle ya da yargıda açıkça söylenmemekle birlikte var olduğu anlaşılabilen, zımni sıfat olarak tanımlanır (TDK İçerik, 2009). İngilizce içerik karşılığı content’in anlamıysa şöyledir: Bir derlemde/yığında/külliyatta bulunan her şey; mesaj, yani herhangi bir şey hakkındaki iletişimin ne hakkında olduğu; algılanan, keşfedilen ya da öğrenilen bir şeyin toplam ya da kapsamı (Wordnet Content, 2009). Şu tanımlar kavramın mobil iletişimde kullanımına ışık tutar (WAP Forum, 1999): Yayıncı: İçerik üreten kişi ya da program.

civilacademy

2003). Burada söz konusu olan “gerçek mobillik” kavramı, telekomünikasyon teknolojileri ile ilgili teknik bir bilgidir. Doğrudan sosyal bilimlerden kaynaklanmasa da, anlatılan konuyla disiplinlerarası bağlamda ilişkilidir. Kastedilen şey, mobilitenin özellikle mobil iletişim donanımları ve altyapı teknolojileri bağlamında seviyeleri olduğu ve gerçek mobillik denildiğinde birey ve bireyin kullandığı mobil iletişim donanımının hareketlilik seviyelerinin farklılık taşıyabileceğidir. Doğal olarak birey veya toplum bağlamında bu farklılığın sonuçları da olgu ve olaylar açısından değişikliklere yol açacaktır ve açmaktadır.

63

Müşteri: İçerik sunucusuna bağlantı isteği oluşturan araç ya da uygulama. İçerik: Kaynak sunucuda üretilen ya da depolanan veriler. İçerik Kodlama: Fiil olarak kullanıldığında içeriğin bir biçimden diğerine aktarılması. Ortaya çıkan biçim, ilk halinden daha az yer kaplar, daha kolay işlenir, depolanır ve/veya şifrelenmiş olur. İsim olarak kullanıldığındaysa belirli bir içerik biçimi, standart ya da süreç. İçerik Biçimi: İçeriğin gösterim biçimi, formatı. Alet: Bilgi paketleri gönderip alabilen ve tekil alet adresine sahip olan ağ varlığı, donanım, aygıt. Kullanıcı: Kaynağı (içeriği) görmek, işitmek ya da kullanmak için kullanıcı temsilcisiyle etkileşime giren kişi. Kullanıcı Temsilcisi: Kaynağı yorumlayan herhangi yazılım ya da alet (örneğin Internet tarayıcıları). Bu tanımlara göre, iletişim sürecindeki tüm iletiler içeriktir. Bu makaledeki içerik karşılığı ise: sözlü, yazılı, görsel, işitsel anlatımda verilmek istenen öz, düşünce, duygu ve imgelerin bütünü ya da iletişime konu olan mesajın kendisidir. Kodlamada, içeriğin yayın ortamı belirlenir. İçerik farklı ortamlar için biçimlendirilip, kodlanabilir, bir akışkan gibi mecraya uyar. Böylece PC’de, PC içeriğine, mobil iletişim donanımlarında ise mobil içeriğe erişilir. Bilişim teknolojileri ile iletilen içerik üçe ayrılır: görüntü (resim, video), ses ve diğer veriler (metin, çizim, vb.). Yakınsama ile bunların tümü mobil sunulur. İçerik çevrimiçi ve çevrimdışı olarak da ikiye ayrılır (Telekom Dünyası Dergisi, 2007: 41). Tüm içeriklerle ilgili bir başka konu da “İçerik değeri”dir. İçeriğin

değeri şunları ne derece barındırdığı ile ilişkilidir: Kesinlik, gerçekleri ne kadar tam yansıttığı, Zamanındalık, kullanıcı gereksinimi anında erişilebilirliği, Tamlık, kullanıcı hedefi doğrultusunda istenen bilgileri içerip içermediği, Konuyla ilgililik, istenen bilgileri ne kadar sağladığı, başka bir şey içerip içermediği (Jacaruso, 2006). Kaliteli bilgi: a) Hatalardan arınmış, erişilebilir, kesin, doğru, yanlışsız, tam, güncel, eksiksiz ve diğer kaynaklarla tutarlıdır, b) İstenen özellikleri taşır, konuyla ilgilidir, çok yönlüdür, uygun ayrıntı seviyesindedir, kolay okunur, kolay yorumlanır (Juran, 1998 ve Landor, 2003). Türk Dil Kurumu’nun “mobile content” karşılığı kullanılan “mobil içerik” için tavsiyesi “taşınır içerik”tir ([email protected], 2006). Bu makalede “mobil içerik” ile erişim özelliği, erişilen donanımın ve içeriğin özelliği, aynı zamanda içeriğin mobil ortama özel bir biçimle ve mobil iletişim donanımından erişilmek üzere biçimlendirilip iletilmesi ve alınması kastedilmektedir. Gazete, dergi yürünürken ya da otobüste okunurken, TDK tanımına uyan ‘taşınır içerik’ söz konusu olur. Ancak kullanıcı, mobil iletişim donanımından haber sitesine girdiğinde, okumaya, izlemeye, dinlemeye, oynamaya başladığında, bilgisayardan mobil iletişim donanımına, bu donanım için hazırlanan ya da biçimlenen özel bir içerik, örneğin bir mobil içerik yüklediğinde bu çalışmada incelenen “mobil içerik” söz konusudur. Böylece bir içeriğin “mobil içerik” olabilmesi için aşağıdaki iki özellikten en az birini taşıması gerekir: 1. Mobil

civilacademy

Osman KÖROĞLU

64

iletişim donanımlarından erişilmek için hazırlanır ya da biçimlendirilir. 2. Mobil iletişim donanımlarından erişilir. Mobil içerik şu başlıklarda gruplandırılırsa daha iyi çözümlenip anlaşılır (Wilson, 2006): İndirilebilir içerik: Melodi, logo, duvar kâğıdı, oyun (kişiselleştirme gereksinimi). Taramaya uygun (browseable) içerikler: Haber, spor, hava durumu, rehber, elektronik kitap, hisse senedi bilgisi, uçuş bilgisi (bilgi edinme gereksinimi). Elektronik alışveriş, yemek tarifi, sohbet ve arkadaşlık site/yazılımı (yaşam stili). Üretkenlik araçları: E-posta, anında mesajlaşma (iletişim). Bankacılık ve finans (mali işlemler). Harita ve yönlendirme (konum içeriği). Kurumsal uygulamalar. Mobil Internet içeriği ise beş ana kategoridir: İşle İlgili Hizmetler e-posta, şirket ağına erişim. Ticari Hizmetler alışveriş, bankacılık ve borsa. Konum Tabanlı Hizmetler en yakın restoranı belirtmek. Bilgi Hizmetleri haber, dizin, rehber, hava ve yol durumu. Mobil kullanıcılar bilgiyi en temel, en öz, en kısa haliyle görmek ister. Eğlence Hizmetleri Mobil Internet’in kullanımını artırır. Ses dışı mobil hizmet trafiği her yıl giderek artmaktadır (İşbecer, 2007). Donanım dışı mobil ürün ve hizmetler, ya mobil iletişim veya mobil içeriktir. Bu enformasyon üç biçimde aktarılır: ilki iki mobil alet arasında; örneğin mobil iletişim donanımları, ikincisi mobil alet ile internete erişebilen bir bilgisayar arasında; örneğin resim paylaşım sitesine fotoğraf yüklerken, üçüncüsü mobil alet ile herhangi bir uygun elektronik donanım arasında; örneğin gişede para öderken. Mobil içerik, enformasyon

civilacademy ürün ve hizmetleridir, metin, ses, resim ve/veya videodur (Landor, 2003). Böylece şu mobil içerik tanımına ulaşılır: Mobil içerik, mobil iletişim donanımlarında ve/veya yazılımlarında izlenmek, dinlenmek, okunmak ya da kullanılmak üzere üretilen, dönüştürülen ya da biçimlendirilen herhangi bir unsurdur. Mobil içerik, mobil iletişim donanımlarına uygun biçimlendirilmiş içeriğin adıdır. Bu tanıma metin, ses, hareketli-durağan-vektörel grafik ve video girer.

Yedi temel kitle iletişim medyası vardır: 1400’lerin sonu basılı yayınlar, 1900’lerin sonu ses kayıtları (plak, teyp, kaset, CD), 1910’dan sonra sinema, 1920’lerden sonra radyo, 1950’lerden sonra televizyon. Önceki beş ortamın yapabildiklerini içeren tek mecra Internet, 1990’dan sonra yaygınlaşır. 2000’den sonra mobil iletişim donanımları ile ulaşılabilen mobil medya da kendisinden önceki altı medyanın sunduğu içerikleri sunar (Ahonen, 2007a). Mobil medya ilk kişisel-kitlesel mecra; sürekli açık, sürekli kullanıcının yanında, ödeme kanalı olarak kullanılır, kullanıcının içerik üretmesini sağlar, kullanıcı profil ve alışkanlık verileri mobil ortamda sağlanır, medya tüketiminin sosyal bağlamını mobil mecra yakalar. Mobil iletişim donanımları da dünya nüfusunun en az yüzde 30’unca sürekli taşınan tek aygıttır (Ahonen, 2007b). İlk mobil iletişim donanımının ortaya çıkışının

civilacademy

Yedinci Kitlesel Medya Olarak Mobil İletişim

65

üstünden 30 yıl geçti ve donanımları dünyada 5 milyarı aşkın kişi kullanmakta (GSMA, 2009 ve Ahonen, 30.09.09). Mobil iletişim donanımları artık kültürel ve sosyal pratiklerin modern dönüşümü ile bilişim, medya, telekomünikasyon, Internet ve eğlence alanlarındaki gelişimin merkezidir. Mobil iletişim donanımları ve kablosuz teknolojiler, platform, hizmet, uygulama ve kültürel biçim halinde tasarlanıp, üretilip yakınsak olarak tekrar yapılandırılmakta: Mobil Internet, yeni mobil metin biçimleri, mobil müzik, mobil film ve video, mobil oyunlar, mobil öğrenme, işyeri için mobil mecra, videolu görüşme ve mobil televizyon. Mobil iletişimin bu göreceli kısa tarihi, kullanıcıların tüketicilerden aktif üreticilere (türetici) doğru rol kayması ile eş zamanlı gerçekleşti ve mobil ortam tüketim, demokratik biçimde kendini ifade etme, bireysellik, vatandaşlık ve düşünce üretkenliği açısından yeni bir alan oldu. Yenilikçi mobil arayüz, uygulama ve görüntü teknolojileri ortamın anlaşılmasında önemlidir (Gartner, 2011). Örneğin mobil ortamda önemli uygulamaların gerçekleştirilebildiği artırılmış gerçeklik (AR) ve konum etiketleme, kurum ve kişilere mobil içerik geliştirme, sanal varlık ve imaj güçlendirme fırsatı sunar. AR gerçek dünya ile sayısal verilerin sanal görüntülerde eş zamanlı, etkileşimli, semantik ve bazen üç boyutlu biçimde birleştirilmesidir (Azuma, Ağustos 1997). TV futbol maçlarında sahadaki logolar, top yönünün oklarla gösterimi, mobil iletişim donanımının kamerası veya sanal gerçeklik gözlüğü ile elbise

Osman KÖROĞLU

Mobil Yayıncılığın Tasarım Boyutu Mobil içerik, diğer içeriklerden, arayüz, kullanıcı davranışları ve kısıtlamalar açısından farklıdır. Mobil ortam içerik açısından yeni fırsatlar sunar. Kablolu ortamdan erişilen internet içeriği, mobil ortama uygun olmayabilir (Devine ve Holmqvist 2001: 36, 37). Farklı mobil ekran boyutları, donanımlar, kullanıcı arayüzleri ve işletim sistemleri olsa da, XHTML ve CSS gibi ortak teknolojiler hemen hepsinde desteklenir. Standartlar yeni gelişmektedir (Moll, 2005). İyi içerik mobil ortamın özelliklerini değerlendirir, kullanıcıya gereken enformasyonu verir. İçerik tasarımında şunlar düşünülür: Kısıtlar ve fırsatlar düşünülünce kullanıcı nasıl en büyük değeri elde eder? Kullanıcı neden herhangi bir

civilacademy

denemek, önemli, ticari, tarihi, sanatsal yer ve eserler hakkında bilgileri görmek, gelişmiş donanımlara yönelik bakımlar sırasında görsel ve işitsel yardım almak AR örnekleridir (Lee, Seo ve Rhee, 2008). Konum etiketleme ise, özellikle GPS’li mobil iletişim donanımlarıyla web sitesi, RSS, fotoğraf vb. unsurlara enlem, boylam, yükseklik ve yöne ilişkin coğrafi konum bilgisi eklemektir. Örneğin mobil iletişim donanımındaki fotoğrafa konum otomatik eklenip haber sitesine yüklenir, böylece resim araması enlem ve boylama dayalı yapılabilir, haritada konum işaretlenebilir, coğrafi bloglama araçlarıyla site hazırlanır veya Google Earth gibi uygulamalara resim eklenir (Jesdanun, 2008).

66

içeriğe erişip kullanmak istesin? Bu içerik hangi gereksinimi doyurur? Mobil içeriğin belli bir zamanda kullanımı için teşvik edici sebepler olmalıdır. Değilse kullanıcı işe, okula ya da eve gittiğinde başka bir mecradan ilgili içeriğe erişir. Herhangi bir sistem kullanıcıya navigasyonda iki tür enformasyon sunar: Navigasyonel en, aynı hiyerarşideki seçenekleri, navigasyonel derinlik ise o anki yeri gösterir (Nielsen, 1998). İçerik kullanılan mobil iletişim donanımlarının özelliklerine uyumlandırılmalıdır. Küçük ekran bir anda gösterilebilecek içeriği sınırlar. Bu yüzden PC’deki kadar zengin içerik bir anda mobil ortamda gösterilemez. Dahası, bir internet sayfası ya da gazetedeki içeriği özetlemek, donanımın ekranına sığdırıp sunmak ve kullanıcıyı tatmin etmesini beklemek de yeterli değildir. Basitleştirmelidir, ama küçük ekrana uydurmaktan fazlası gerekir. Web sitesi hazırlarken şu kurallara dikkat edilir: doğal ve basit bir diyalog kullanımı, kullanıcının dilinin konuşulması, hafızaya binecek yükün azaltılması, unsurlar arasında ve genel tutarlılık (Cockburn ve Jones, 1996). Bunlar mobil iletişim donanımlarının tasarımında da önemlidir. Navigasyon menülerledir. Menü, seçeneklerde kullanıcılara yeterli genişlik ve derinliği sunabilmelidir. Enformasyon birçok katmanda gizlenmemelidir. Mobil navigasyonda iyi kategorilendirme, az tuşla işlemi tamamlatma ve iyi görselleştirme gerekir (Marsden ve Jones, 1998). Sayfada yukarı, aşağı, sağa ve sola gitme gereksinimi ya olmamalı ya da az olmalıdır (Jones vd., 1999).

civilacademy Mobil içerikler donanıma indirilebilir ancak bunların tasarımları mobil web ile aynı olmalıdır. Mobil içerik tasarımı, masaüstünden erişilen webe göre sınırlayıcıdır. Ama kullanışlı ve çekici tasarımlar ortaya konabilir (a.g.e: 21). Zengin mobil deneyimi donanım sınırlayabilir. Tarayıcıdan da etkilenilir. Yavaş yüklenme, donanım uyumsuzluğu ve teknolojinin desteklenmemesi sorunlardır. PC ekran çözünürlükleri temelde 1024x768 pikseldir. Ancak mobil ortamda rakamlar değişir.

civilacademy

Mobil iletişim donanımlarında kullanıcı girdisi kısıtlıdır. En yaygın girdi birimi mini klavye ya da tuş takımıdır. Küçük ve kullanımları zor olsa da gençler hızlı kullanır. Mobil iletişim donanımlarında dakikada 70 kelime yazanlar olsa da (Devine ve Holmqvist, 2001: 36) çoğu kullanıcı yavaştır ve hata yapar. Mobil ortamda kullanıcıya fazla içerik sunmayıp, fazla girdi beklenmemelidir. Mobil içerikler, kablolu ya da sabit erişilenlerden farklıdır. Farklı zaman, durum ve sebeplerle erişilirler. Mobil iletişim donanımı sürekli taşınır ve içeriğe ulaşılır. Mobil içerik, kullanıcı başka şeyle meşgul değilken, kısa süreli boşlukları değerlendirmede de kullanılır. Boşluklar bir-iki dakika bile sürse içerik tatmin etmeli, hızlı ve kolay erişilmelidir. Eğlenceyi bulmada zaman harcamak istenmez. Oysa PC’deki erişimde sörf yapılır. Mobil içerik erişiminde gereksinim belirgin ve tatmin etme hedeflidir. Bu yüzden menüler önemlidir (a.g.e: 36, 37). Etkileşimi artırmada kullanıcı odaklılık etkindir. Bağlam ile başlanır. Kullanıcının nerede ve nasıl içerik ya da uygulama ile etkileşeceği düşünülür. Mobil donanımda nasıl bir içeriğe erişmek isteyecekleri sorgulanır. Teknik sınırlar ve kullanıcı dikkat özellikleri mobil deneyim tasarımını belirginleştirir (Cremin vd., 2007: 11). Örneğin, bir restoran mobil sitesinde, menü, adres, çalışma saatleri, ulaşım ve iletişim bilgileri istenir. Mobil kullanıcı harekete geçirici enformasyon ister; bu yüzden günün yemeği sunulabilir. Ancak yer ayırtma, sipariş ve PDF ile menü sunma, donanım desteklerse sunulur.

Şekil 1 – Mobil tasarım ekran boyutları (Cremin, R. vd., 2007: 22) Ekran boyutları farklı donanımlara uyarlanarak tasarımda kolaylık yakalanır. İçeriğin çekiciliği ve kullanışlılığında ekranın genişliği daha önemlidir. Düşük özellikli bir telefonda güzel görünüp ekranı kaplayan resim, 67

Osman KÖROĞLU

civilacademy

yüksek çözünürlüklü akıllı telefonda ekranın yarısını ya da üçte birini belki doldurabilir ve yaklaşılmadan görülemeyebilir. Hedef kitleyi tanımak ve donanımlarını bilmek avantajdır. Ardından uygun ekran boyu hedeflenir. Kullanıcılar, Web navigasyonuna alışkındır. Bunlar kullanıcıların sitenin neresinde olduğunu gösterip, istedikleri yere nasıl gideceklerini buldurur. Bunu mobil donanımlarda gerçekleştirmek daha zordur. Web navigasyon unsurları ekran boyutu ve girdi arayüzü kullanımını zorlaştırır (a.g.e.: 25). En sık kullanılan mobil navigasyon yöntemi menüde dikey seçenek listeleridir.

Şekil 2 - PC ve mobil site tasarım farkı

27). Nokia kendine has tasarım kuralları uygular ve kullanıcıya geribildirim sunma ve resim boyutunu en aza indirmeyi vurgular (Nokia Corporation, 2005: 3). W3C’nin yayınladığı mobil web için en iyi uygulamalar listesinde teknik uzmanlara çok detaylı adımlarla uygulama ve içerik tasarlanırken dikkat edilecekler açıklanır ve kullanıcının istediği içerikle sayfanın sınırlanması tavsiye edilir (W3C, 2006). İki farklı mobil tasarım yaklaşımı minyatürleştirme ve mobilleştirmedir. Minyatürleştirme mobil ortama ve teknolojiye masaüstü ortamın bir alt grubu gibi bakar, donanımların güç ve zayıflıklarını dikkate almaz. Mobilleştirme, tam mobil kullanıcı gereksinimlerini hedefler, teknolojinin olası en iyi biçimde kullanımını sağlar. Mobil sitenin mimarisini, aslında PC’den erişilen site değil, bağlamsal kullanıcı görevleri belirler (Little Springs Design, 2005). Mobil web tasarımında şu yaklaşımlar düşünülebilir: Varolan siteyi korumak (hiçbirşey yapmamak), sade bir HTML ile basit bir site hazırlamak, avuçiçi sistemlere uygun CSS kullanmak ya da mobile has bir site hazırlamak (Moll, 2005). Mobil Ortamda İletim

(Cremin, R. vd., 2007: 25, 27)

İletim içeriğin kullanıcıya ulaşmasından önceki son adımdır. İletimi bir kullanıcı, mobil operatör veya başka bir kurum başlatır. Altyapı işletmecileri ilgili teknolojiyle kodlanan içerikleri iletirler. Şu yöntem ve teknolojiler mobil içerik iletim ve erişiminde kullanılır: Sesli arama, SMS, MMS, WAP, mobil web

PC Web navigasyonu, sayfaların uzun değil geniş olduğu manzara biçimli tasarımıyla da mobilden farklılaşır. Mobil içerik tasarımı ise aksine portre biçimli tasarım gerektirir. Yatay sekmeler ve metin sütunları mobilde iyi işlemez. Sola dayalı tek sütunluk metin içeriği ve üst ve altta navigasyon unsurları daha uygundur (a.g.e: 68

sitesi, indirilebilir-yüklenebilir Java uygulamaları ve WAP push. Mobil iletişim donanımı, iletilen içerikleri en yakın baz istasyonundan alır, ilgili kodu çözüp ekran, hoparlör gibi bir arayüzden sunar. Havadaki her bir atom ve atom altı parçacık, mobil iletişim donanımı, telsiz, radyo ve televizyonlardan yayımlanan içeriklerin, tüm ayrıntılarıyla, karışmadan ve aynı anda iletilip alınmasında görevlendirilir. İklim olayları, bitki döllenmesi ve canlı solunumu, elektrik ve elektromanyetik dalgalar, ısı ve ışık, itim ve çekim güçleri gibi tüm olay ve olgular hava yoluyla gerçekleştirilir. Böylece hava uyum ve düzen içinde hem alıcı, hem verici yapılır, havadaki her bir parçacıkla, birçok ayrı görev, aynı anda, bir görev diğerini engellemeden yaptırılır (Nasa.gov, 2010).

civilacademy

civilacademy

Mobil İçerik ve Yayıncılığın Benimsenmesiyle İlgili Başlıca Kuramlar Türkiye’deki 24 milyon internet kullanıcısının yüzde 35’i mobil internet kullanıyor. Bunların yüzde 62’si C, 22’si AB, 16’sı DE sosyo ekonomik statü gruplarından (IAB Türkiye, 2011). Avrupa’da cep telefonları ortalama 2 yıl kullanılırken, Türkiye’de kullanıcıların yaklaşık yüzde 20’si en geç bir yılda değiştiriyor ve her evde ortalama 2 cep telefonu var. (NTVMSNBC, 2007). Mobil içerik kullanma kararını etkileyen değişkenler arasında, yarar karşılığı katlanılacak bedel belirgindir. 69

Benimsenmede, kullanıcı ve içerik üreticisi incelenmelidir. Genelde teknolojilerin, özelde mobil iletişim teknolojilerinin, donanım, yazılım ve içeriklerinin benimsenmesinde kullanışlılık, kullanım kolaylığı, güven, eğlence, tasarım ve arayüz gibi özelliklerin de etkisi vardır (Zhu, FuiHoon Nah ve Zhao, 2003). Örneğin SMS için T9 özelliğini kullanan mobil iletişim donanımı kullanıcıları, MultiTap denilen aynı tuşa birden fazla basarak istenen karakterin yazılmasını sağlayan özellikle yazanlara göre iki kat fazla SMS gönderir (Tsuchiyama, 2007). Kullanıcının mobil iletişim donanımlarıyla etkileşimi kısıtlıdır. Küçük ekranlarda, bir görevi bitirmedeki etkinlik yüzde 50 düşer (Jones vd., 1999). Mobil donanımlarda minyatür klavye yaygındır ama her durumda uygun değildir, hareketli olunduğunda klavye yerine kalem kullanımı daha ergonomiktir (Kristoffersen ve Ljungberg, 1999). Soft klavye denilen ekrandan tıklanan klavye esneklik sağlar. Ancak eller kullanılamadığında sese dayalı arayüzler doğaldır ve kolay öğrenilir (Graham ve Carter, 1999). Mobil iletişim donanımı kullanışlıysa: Kullanıcının gereksinimini gideren hizmetler sunar, kullanıcının mobilliğine uygundur, kullanıcının çalıştığı PC gibi diğer donanımlarla uyumludur, geniş bir kapsama alanına sahiptir ve istikrarlı ve güvenilir bir erişim sunar (Zhu, Fui-Hoon Nah ve Zhao, 2003). Operatör ve donanım satıcısının mahremiyet kuralları, yakınlık/aşinalık ve saygınlık güveni etkiler (Siau ve Shen, 2003). Güven

Osman KÖROĞLU kalite ve çeşitleri ile gereksinimleri ne kadar destekledikleri, kullanıcının mobillik oranı, kullanıcı donanımlarıyla uyumluluk, kapsama alanı, istikrarlı ve kesintisiz erişimde güvenilirlik. Kullanıcının güvenini şunlar etkiler: Mobil donanım güvenliği, mahremiyet kuralları, mobil operatör ve donanım firmalarının özellikleri, algılanan kullanım kolaylığı, algılanan kullanışlılık. Kullanıcının eğlence duygusunu şunlar etkiler: Donanım kullanımında kullanıcının yeteneklerine yönelik algıladığı uyum, kullanıcının odaklanmış dikkatinin varlığı, etkileşimlilik, algılanan kullanım kolaylığı, algılanan kullanışlılık.

civilacademy

seviyeleri şunlardır: rekabet edilebilirlik, tahmin edilebilirlik ile iyi niyet ve itibar (Ratnasingham ve Kumar, 2000). Mobil iletişim donanımları kullanımında eğlence, diğer yerlerdeki gibi, zevkli deneyimler hissetme ve en uygun deneyimi edinme süreci olan “akış” kavramı ile ilgilidir (Csikzentmihalyi ve Csikzentmihalyi, 1988). Bilgisayarla etkileşimi anlamakta da akış kavramı kullanışlıdır (Csikszentmihalyi, 1990; Ghani, 1991; Ghani ve Deshpande, 1993; Webster vd., 1993). Bilgisayar insan etkileşiminde akış şu özelliklerle ilişkilidir: kolay kullanım, eğlenceli kullanım, hızlı, kişiselleştirilebilir, geniş açıdan tam, yüksek derecede görsel ve taramaya uygun (browsable) olmak (Brigish, 1993).

Şekil 3 - Kullanıcıların mobil bilişimi kabul modeli (Zhu, Fui-Hoon Nah ve Zhao, 2003) Mobil bilişimin kabulünde kullanılm kolaylığında şunlar önemlidir (Zhu, FuiHoon Nah ve Zhao, 2003): Girdi aracı, çıktı aracı, navigasyon, bantgenişliği. Kullanıcının algıladığı kullanışlılığı ise şunlar etkiler: Sunulan hizmetlerin 70

Yakınsama Kuramı: Mobil iletişim ve yayıncılıkta çok önemli olan bu kurama göre iletişim, bilişim ve içerik sektörleri, birbirine bağlı biçimde bir araya gelmekte (Jokela, 2001: 8). Bu düşünceyi NEC 1977’de yaymaya başlar (Collins, Bane ve Bradley, 1997). 80’lerde bu konularda çalışılacak MIT Media Lab kurulur (Negroponte, 1995). Yakınsama araştırmaları yeni ekonomide özel bir yakınsama kuramı oluşturur (Harvard Business School, 1994). Buna göre tüketici elektroniği sektörü üç dikey alandan (kişisel bilgisayar-veri, telefonses, televizyon-video) beş yatay alana (içerik, paketleme, aktarım, manipülasyon ve donanımlar) dönüşecektir. Bu yaklaşımda içerik kullanıcıya doğru tek yönlü akmakta, kullanıcıdan kaynaklanabileceği gözardı edilmektedir. Yakınsama kuramıyla “sayısal yakınsama” gibi farklı yaklaşımlar da geliştirilmiştir

civilacademy

Düşünülmüş Eylem Kuramı: Yeni iletişim ortamı olarak mobil ortamda tüketici davranışlarını açıklamada da işe yarayan düşünülmüş ya da mantıksallaştırılmış eylem kuramı (TRA), Fishbein ve Ajzen’in (1975, 1980) araştırmalarıyla geliştirilir. Kuram, geleneksel tavır davranış araştırmalarının yetersizlikleri yüzünden çıkar (Hale, Householder ve Greene, 2003:259). TRA’ya göre kişinin “Davranışsal Niyeti”, kişinin o davranışa yönelik “Tavrı”na ve “Öznel Normları”na bağlıdır (DN = T+ÖN). Kişinin niyeti de davranışa yönelik tavrı ve öznel normlarından etkilenir. Tavır, davranışı gerçekleştirmenin sonuçlarına ilişkin inançlar ile bu sonuçlara ilişkin şahsın değerlerinin ilişkilendirilmesi sonucunda ortaya çıkar. Öznel norm uygun birey ve gruplarda algılanan beklentilerin bu beklentilere uygun davranmaya yönelik birleşimi veya “kişinin kendi için önemli insanların, o davranışı gerçekleştirip gerçekleştirmemesindeki düşüncelerine ilişkin algısı”dır (Azjen ve Fishbein, 1975). Tavır, belirli bir

civilacademy

(Rappaport, 1997). Çevrimiçi hizmetler ve televizyonun etkileri tartışılarak yakınsama tanımlanmıştır (Dowling v.d., 1998). Bazı yaklaşımlar içeriğin rolünü, diğerleri iletişim ve bilişimi vurgular. Kimi araştırmacılar geleneksel medya dışına taşacak biçimde içerik sektörü kavramını genişletir (Bruck, 1997). Mobil iletişimde yakınsama çalışmaları, ağ, içerik ve donanımlara odaklıdır (Shen ve diğerleri, 2007).

davranış hakkındaki inançların toplamı, öznel norm, şahsın sosyal çevresindeki kişilerin, davranış niyetlerine etkisi, davranışsal niyet, davranışa yönelik tavırların ve öznel normların bir işlevidir ve gerçek davranışın tahminini sağladığı görülür (Miller, 2005). TRA, sadece tüketici niyet ve davranışlarını çıkarsamada değil, aynı zamanda, davranışsal değişim girişimlerinin nerede ve nasıl hedefleneceğini tanımlamak için basit bir taban sunmuştur (Sheppard, Hartwick, ve Warshaw, 1988: 325). TRA farklı alanlardaki sayısız çalışmada sınanır, ancak kendiliğinden, alışkanlık eseri, büyük bir arzuya dayalı ya da düşüncesizce yapılan çok çeşitli davranışları kapsam dışı bırakır (Hale ve diğerleri, 2003). Kuram Ajzen’ce gözden geçirilip, genişletilip “planlı davranış kuramı” üretilir ve modele bir büyük tahmin unsuru olarak algılanan davranış kontrolü eklenir. Bu eklemeyle kişilerin bir davranışı yapmaya niyetleri olduğu, ama gerçek davranışın güven ya da davranışta kontrol eksikliği yüzünden ortaya çıkmadığı durumlar ele alınır (Miller, 2005: 127). Mobil iletişim alanındaki TRA odaklı akademik çalışmalar özellikle pazarlama yönelimlidir (Han ve diğerleri, 2010). Teknoloji Benimseme Modeli: Mobil iletişimde donanım, yazılım ve mobil içerik hizmetlerinin benimsenmesine ilişkin akademik çalışmalarda kullanılabilen (Koivisto, 2009) Teknoloji Kabul ve Benimsenme Modeli (TAM) kullanıcıların teknolojiyi

71

Osman KÖROĞLU TAM2 olarak genişletilir (Venkatesh ve Davis, 2000) ardından Birleştirilmiş Teknoloji Benimseme-Kabul ve Kullanım Kuramı (UTAUT) formülleştirilir (Venkatesh ve diğerleri, 2003). Ayrıca Lehtonen’in deneme yanılmayla ilişkili “evcilleştirme” kavramıyla, benimseme kuramına, insan ve insan dışı unsurlar arasındaki çok farklı etkenlerin istikrara ulaştığı noktaya atıfla farklı bir yaklaşım getirilmiştir (Lehtonen, 2003).

civilacademy

nasıl kabul ettiklerini ve kullandıklarını modeller. Kullanıcıların yeni bir yazılımla karşılaştıklarında, onu nasıl ve ne zaman kullanacakları kararını almalarını bir dizi faktörün etkilediğini önerilir: Algılanan kullanışlılık kişinin sistemi kullanmanın iş performansını artıracağına olan inancının derecesi, algılanan kullanım kolaylığı ise kişinin sistemi kullanmasının çaba gerektirmeyeceği yönündeki inancının derecesidir (Davis, 1989). TAM, Düşünülmüş Eylem Kuramı’nı (TRA) genişletir (Bagozzi ve diğerleri, 1992; Davis ve diğerleri, 1989). TAM, TRA’nın birçok davranış ölçeklerini iki teknoloji kabul ölçeği ile değiştirir: kullanım kolaylığı ve kullanışlılık. TRA ve TAM kişinin eylem için niyet oluşturduğunda sınırlamalardan bağımsız hareket etme özgürlüğünü varsayarlar. Gerçekte sınırlı kabiliyet, bilinçsiz alışkanlıklar, zaman, çevre ya da örgütsel sınırlar gibi eylem özgürlüğünü sınırlayan kısıtlar vardır (Bagozzi ve diğerleri, 1992). PC gibi yeni teknolojiler analog ortamdan gelen sayısal göçebeler için karmaşıktır. Bunların başarılı biçimde kabulüne ilişkin belirsizlik unsuru karar vericilerin zihnindedir. İnsanlar kullanmaya başlamadan önce, yeni teknolojiyi kullanmayı öğrenmeyi deneme yönünde tavır ve niyetler oluştururlar. Kullanıma yönelik tavır ve niyet kötü biçimde oluşturulmuş ya da yetersiz bilgi içerir ya da teknolojiyi kullanmayı öğrenme ile ilgili ilk adımlardan hemen sonra ortaya çıkar. Böylece, gerçek kullanım doğrudan ya da bu tür tavır ve niyetlerin anında ortaya çıkan sonucu olmayabilir (Bagozzi ve diğerleri, 1992). TAM önce

Birleştirilmiş Teknoloji Benimseme ve Kullanım Kuramı (UTAUT): Bu kuramın değişkenleri arasında davranışsal niyet, kullanım davranışı, performans beklentisi, gayret beklentisi, sosyal etki, kolaylaştırıcı koşullar, cinsiyet, yaş, deneyim, kullanım gönüllülüğü yer alır (Venkatesh ve diğerleri, 2003). UTAUT, akademik çalışmalarda örneğin üçüncü nesil mobil iletişim altyapısından sunulan hizmetler açısından mobil kullanıcı davranışlarının araştırılmasında kullanılmıştır (Wu ve diğerleri, 2007).

Şekil 4 - UTAUT kuram şeması (Venkatesh ve diğerleri, 2003) 72

Yeniliklerin Yayılımı Kuramı: Mobil içerik, donanım ve yazılımların yayılmasıyla ilgili olarak akademik çalışmalarda değerlendirilen kuram, yeni fikirlerin ve teknolojinin nasıl, neden ve ne oranda kültürler arasında yayıldığını inceler (Hsu ve diğerleri, 2007). Yenilikçilik toplumda S eğrisi biçiminde yayılır. Erken kabullenenler teknolojiyi ya da yenilikçiliği ilk seçer ve kullanmaya başlar, ardından çoğunluk takip eder. Bu, teknoloji ya da inovasyon herkese yayılana dek sürer (Rogers, 1962). Yenilikleri kabul edenler ise yenilikçiler, erken kabullenenler, erken çoğunluk, geç çoğunluk ve geride kalanlardır (Wejnert, 2002). Teknolojinin kabul hızını kabulün ilk artış hızı (p), ve daha sonraki büyümenin ortaya çıkış hızı (q) belirler. Örneğin ucuz bir teknolojinin yüksek bir p’si olabilir, başka bir teknolojinin de ağ etkisi olabilir ve yüksek bir q’su olabilir. Modelin eleştirilen yönü, karmaşık gerçekliği aşırı basitleştirmesidir.

civilacademy

civilacademy

Kullanımlar ve Doyumlar Yaklaşımı: Kullanımlar ve doyumlar bir yaklaşımlar bütünüdür. Medya izleyici, okuyucu, kullanıcı veya dinleyicisi üstüne 20. yy.’ın ortalarında başlayan deneysel çalışmalardan geliştirilmiştir. Ana fikri insanların medyayı belirli doyumlar için kullandığıdır (Palmgreen ve Rayburn, 1985). Artık geçersiz olan, tüketicilerin medyanın kendilerindeki etkilerinde söz sahibi olmadıklarını savunan hipodermik iğne modelinin karşıtıdır (Croteau ve Hoynes, 1997). Bu yaklaşımı kamunun medya ve onun 73

ürettiklerinde hiçbir etkisi olmadığını düşünenler eleştirir (University of Twente, 2009). Kullanımlar ve doyumlar yeni medya için önemli farkındalığa yol açar (Ruggiero, 2000). Örneğin mobil iletişim donanımlarının kullanımında mobillik, anındalık ve gereksinimi gidermeye yardımcı olma güçlü güdülerdir. Yaklaşımı eleştirenler, formülasyonun sosyal bilişsel kuramdaki deneyimle öğrenme kavramından neredeyse ayırt edilemez olduğu söyler (LaRose v.d., 2001: 397). Yaklaşım, mobil iletişimin sadece hareketli durumdayken yapılan konuşmadan ibaret olmadığına, sosyalleşme, anındalık ve işlevselliğin de önemli olduğuna ilişkin bulgulara ulaşılan bazı akademik çalışmalarda temel alınmıştır (Leung ve Wei, 2000). Sosyal Bilişsel Kuram: Bu kuramda insan davranışı, üçlü, dinamik ve kişisel etmenler, davranış ve çevrenin karşılıklı etkileşimi ile tanımlanır (Bandura, 1986): Karşılıklı Belirleyicilik: Bireysel faktörler, bireyin çevre ve davranışı karşılıklı birbirlerini etkiler ve bu etkileşimler bireyin sonraki davranışını etkiler. Sembolleştirme: İnsan, dünyanın kendisinden çok bilişsel temsilcileriyle etkileşimde bulunur; bilişsel temsilciler ile dünyayı sembolik olarak görür. Öngörü: İnsan geçmişte yaşadıklarını, düşünce ve sembollerle zihninde kodlayarak ileriye dönük plan yapabilir. Düşünce davranıştan önce gelir. Dolaylı Öğrenme: İnsan başkalarının davranışını ve o davranışın sonucunu gözlemler, öğrenir. Öz Düzenleme: Bireyin kendini

Osman KÖROĞLU

Etkileşim Kuramı ve Yeni Medya: Etkileşim, kullanıcılar arası iletişimde, alıcının iletiyi aldıktan sonra ileti içeriğine etki-tepki vermesi ve durum değiştirmesiyle oluşur. Herhangi bir ileti, öncekilerle ilişkisizse etkileşimsiz, bir öncekiyle ilişkiliyse reaktif, öncekilerin bir kısmıyla ve aralarındaki bağlamla ilişkiliyse etkileşimlidir. Bir yazar ikinci eserini okur geribildirimine göre sunarsa etkileşimlilik başlar. Etkileşimliliğin ilk seviyesinde içeriğe erişim denetlenebilir: Televizyonda kanal seçme, açma, kapama. Video kaydı etkileşimliliği artırır. İkinci seviye, içeriğe erişme yolunu seçme izni verir: Bilgisayarlarda depolama, erişim, işleme, kopyalama. Üçüncü seviyede eyleme devam edildikçe çevre değiştirilebilir: Çok kullanıcılı çevrimiçi oyunlarda donanım ve yazılım gereksinimi yanıtlar ve hatta isteği sezip önceden eyleme geçer. Bu noktada etkileşimliliğin kalitesi canlılar arasındakini taklide dayanır; her iki

civilacademy

biçimlendirme potansiyeli vardır. İnsan hayatını denetler ve düzenler. Öz Yargılama: İnsan kendi hakkında düşünür ve düşündüğünü açıklar. Bu kuramın bakışıyla, çevreyle etkileşim, gelecekteki medya tüketimi davranışlarının olası sonuçlarına ilişkin beklentileri sürekli yeniden biçimlendirir, medyaya maruz kalmayı etkiler (Palmgreen vd., 1985). Kuram, mobil iletişim alanındaki diğer kullanıcı odaklı kuramlarla birlikte değerlendirilerek yeni açılımlara ulaşmada kullanılmaktadır (Pedersen ve Ling, 2003).

74

durumda da süregiden bir ilişkide sürekli bir değişim vardır. Etkileşimlilik, yüzyüze iletişimin bir özelliğidir ama aracılı iletişimde de olabilir. Geleneksel medyada da etkileşim görülür: Okur mektupları, tartışma programları ve dinleyicili programlar (Rafaeli, 1988: 110). 1990’larda etkileşim kavramının kullanımı yaygınlaşır (McMillan, 1999). Etkileşim yeni medyanın özelliğidir. Etkileşimlilikle ilgili araştırma odakları insan-insan etkileşimi, insan-belge/mesaj etkileşimi, insan-sistem etkileşimidir. İlki bireyler arası iletişimdir (Bales, 1950). İkincisi bireylerin analog veya sayısal belgelerle ve bunların üreticileriyle iletişimidir (Horton ve Wohl, 1956). Üçüncüsü bireylerle bilgisayarlar veya diğer yeni medya teknolojileri arasındaki iletişimdir. Kullanımla anlaşılır, dıştan görünen tasarımdan farklıdır. Turing bu konuda ilk çalışanlardandır (1956). Etkileşimlilik yeni ve eski medyayı ayırır. Yeni medyada birey iletişim sürecinin daha fazla içindedir, pasif değil aktiftir. Yeni medyayla toplumsal yayıncılıktan bireysele geçilir. Bireysel medya ve kişiselleştirme ortaya çıkar. Yeni medya tanımlanırken tarih düşünülür. Yeni medya, eski medyadan yola çıkarak gelişir. Yeni teknoloji ve iletişim ortamlarıyla karşılaşan, bunların insanlara etkilerini gözleyen tek insan nesli 20. yy’dakiler değildir. E-posta listeleri, telgraf, yuvarlak masa toplantıları ve ateş çevresinde bir araya gelen insan gruplarının durumlarıyla kıyaslanabilir. Yeni medya elektronik, bilgisayar ve telekomünikasyon teknolojilerinin eski hizmetleri

geliştirmede veya yeni hizmetler sunmada kullanımıdır (Williams, Stover ve Grant, 1994). Atomlar yerine sayısal bitlerin aktarımı yeni medyayı eskisinden ayırır (Negroponte, 1995). Yeni medyada kullanıcı seçim ve denetimi daha yüksektir (Pavlik, 1998). Etkileşim, kitlesizleştirme ve asenkronluk yeni medyanın özellikleridir (Williams, Rice ve Rogers, 1988). Beş bin yıllık tüm büyük gösterim biçimleri artık sayısal ortamdadır (Murray, 1997: 27). Yeni medya beş temel prensiple tanımlanır (Manovich, 2001: 27-48): Sayısal temsil, modülerlik, otomasyon, değişkenlik, kod çevrimi. Sayısal temsilde ortam kodlardan, matematiksel simge ve algoritmalardan oluşur. Böylece ortamdaki veriler sayılıp, programlanabilir ve daha tutarlı davranır. Modülerlik, ortamların ortaya konuluşlarıyla ilintilidir: Bir web sayfasındaki görüntü, ses, yazı ayrıdır, her birinde ayrı ayrı değişiklik yapılabilir. Otomasyon, yeni medyanın kullanıcı olmadan üretebildiği etkinliklerdir: Metin editörleri, kullanıcının tıklamasıyla broşür üretir ya da bir komutla fotoğrafları albüm yapar. Değişkenlik, sayısal temsil ve modülerliğin uzantısıdır. Yeni medya, birbirinden katı biçimde ayrılan nesnelerin de aynı nesnenin uzantısı olarak farklı şekillerde sunulmasını sağlar. Kod çevrimi, sayısallaştırılmış verinin bir biçimden diğerine çevrilmesidir. Mobil iletişim alanında akademik çalışmalar özellikle, mobil iletişim teknolojilerinin birey ve toplum etkileşimine etkileri konusunda odaklanmaktadır (Ling, 2008 ve Campbell ve Kwak, 2011).

civilacademy

civilacademy Sınırlı Rasyonellik: Sayılan önceki kuram ve yaklaşımlarda ağırlıklı olarak insanlar rasyonel kararlar veren canlılar olarak ele alınır. Oyun Kuramı’ndaki sınırlı rasyonellik yaklaşımına göre ise birey karar vermek konusunda şunlarla sınırlanır: sahip olduğu enformasyon miktarı, zihnindeki bilişsel kısıtlar, sınırlı zaman (Gigerenzer ve Selten, 2002). Bu yüzden de birey, kararlarının önemli bir kısmını duygusal ve irrasyonel alır (Fehr ve Tyran, 2008). Aynı durum mobil kullanıcı deneyimleri için de geçerlidir. Buna mobil iletişim donanımı satın alma veya yenileme eğilimlerinden örnek verilebilir. İhtiyaç duyulmayan özelliklere sahip, ama son model donanımların, kullanıcısının sosyal statü, zenginlik ve başarısını gösterdiği düşüncesiyle daha çok rağbet görmesi, bu açıdan şaşırtıcı değildir (Castells ve diğerleri, 2004, Harper, 2003). Teknolojik sosyal yapılandırmacılık: Bu yaklaşımla, toplumda kabul görmüş genel kanının aksine teknolojinin toplumun gidişine karar vermediği, toplumun teknolojiyi biçimlendirdiği savunulmaktadır (Bijker, Hughes ve Pinch, 1987). Ancak yaklaşım teknolojilerin yükselişini anlatmasına rağmen, sonraki etkilerini göz ardı etmesiyle, teknolojinin oluşmasında söz sahibi olmayan ama ondan etkilenenleri incelememesiyle, teknolojik sosyal seçimlerin derin kültürel, entelektüel ve ekonomik kaynaklarına önem vermemesiyle ve son olarak insan ilişkilerinde teknolojinin yeriyle ilgili 75

Osman KÖROĞLU tartışmalarda, teknolojinin farklı biçimlerde yorumlanması konusunda herhangi bir ahlaki konum almayıp yargıda bulunmayışıyla sınırlı bulunarak eleştirilmiştir (Winner, 1993).

böylece tüketicilere geleneksel olarak alıştıkları bazı eylemleri bu ortama taşımaları konusunda daha çekici unsurlar sunulmaktadır. Hatta Türkiye gibi ülkelerde, önümüzdeki yıllarda bu donanımların eğitim bakanlıkları tarafından tüm ilköğretim öğrencilerinin standart kitap erişim donanımı olarak konumlandırılması konusunda niyetleri de gözlenmektedir.

Yeni medya alanında Internet günümüzde ilk akla gelen ve üstüne derinlikli akademik çalışmalar yapılan ortamdır. En son verilere göre Internet’ten çok ötede yaygınlığa sahip olduğu ortaya çıkan, bundan sonra en yaygın yeni iletişim ortamı olarak anılması ve araştırmaların odaklanması gereken mobil iletişim ortamının içerik ve yayıncılıkla ilişkisi ve bu alanlara etkisi hakkındaki bu makaleyle bu alandaki yeni çalışmalar için bir giriş yapılmıştır.

civilacademy

Sonuç ve araştırma önerileri

Mobil iletişim ortamı denilince ilk akla gelen bu yeni iletişim ortamına göre tasarlanarak üretilmiş olan donanımlar, en başta da belki de sınırlayıcı biçimde cep telefonları olmaktadır. Bu makalede de kısaca bahsedilen ve ses ve SMS iletişimi dışında kişilerin müzik ve radyo dinleme, fotoğraf ve video çekme, aradıkları veya bulundukları konumu bulma gibi temel gereksinimlerini karşılamada kullandıkları bu donanımlara ek olarak, Kindle ve iPad gibi tabletler veya elektronik kitap okuma-dinleme-izlemekullanma donanımları da sayılabilir. Bu donanımlara da kablosuz internet erişimi ve üçüncü nesil mobil iletişim altyapısına bağlanabilme özellikleri eklenerek işlevsellikleri artırılmakta,

En yaygın yeni iletişim ortamı olarak mobil iletişim ortamında içerik ve yayıncılık açısından donanımlardan sonra ikinci derecede dikkat çeken şey yazılımlardır. Donanımın kullanıcı açısından adeta canlanmasını sağlayan, kullanıcı dostu arayüz sunan işletim sistemi gibi temel yazılımlar dışında, özellikle eğlence ve bilgi edinme alanında işlevleri olan yazılımlar mobil iletişim donanımlarında görülmekte ve yaygın biçimde kullanılmaktadır. Bu yeni iletişim ortamının sadece donanım ve yazılım değil, aynı zamanda, birey ve topluma etkileri ile tüm bunlar arasındaki etkileşimi sağlayan mobil ağlar ve bunlarda dolaşan veriler açısından da araştırılması gerekir. Bireylerden oluşan toplum, gerek ticari yaklaşımlar gerekse veri-enformasyon-bilgi-bilgelik dörtlemesi ve eğitim kavramlarının doğru yorumlanmaması yüzünden, gereksinimlerini düşünmeden, yarar ve maliyet analizi yapmadan, en gelişmiş teknolojiyi takip etmek, almak, kullanmak ve tüketmek konusunda adeta şartlanmış durumdadır. Bu konuda uygulamada en azından özel bir toplum kesiminin sınırlı rasyonellik gösterdiği söylenebilir.

76

civilacademy

En önde gelen donanım, yayıncılık ve yazılım firmaları mobil iletişim ortamında da standartları belirlemek adına ürünlerinin yaygınlaşması için varolan içeriklerini iPad gibi görece mobil iletişim alanında yeni sayılabilecek ortamlara aktarmaktadır. Mobil iletişim ortamı ve ilişkili unsurlar da diğer teknolojiler gibi, kullanıcılar arasındaki bilgi değiş tokuşundan ve iletişim ortamlarındaki içeriklerden ve reklamlardan etkilenmekte, bu durum toplumun geneline doğru dalgalar halinde yayılmaktadır. Bu yayılmanın genelde pasif tüketicilerin, aktif üreticilerce belirlenen ürünleri tüketmeleri biçiminde gerçekleştiği, çok az orandaki bilinçli kullanıcılarınsa gereksinimleri çerçevesinde bu harekete katıldığı söylenebilir. Mobil ortamda içerik tüketimi, bir yeni iletişim mecrası

olarak kullanıcılar tarafından başta ekonomik olmak üzere çeşitli kaygılara yol açabilmektedir. Ancak özellikle oyun ve anında mesajlaşma yazılımları ile hava ve trafik durumu gibi kısa ve önemli bilgilerin sunulduğu içerikler rağbet görebilmektedir.

civilacademy

Her ülkede geçerli olabilecek kadar evrensel bir mobil iletişim ortamı kullanıcı profili çıkarmak kolay değildir. Akademisyenler dışında bu alanda çalışan Nokia gibi firmalar özellikle bu konuda saha araştırması yapacak uzmanlar ve danışmanlardan sürekli rapor almakta, donanımların kullanım özelliklerini ve umulmadık noktalarda ortaya çıkabilecek kullanıcı gereksinimlerini takip etmektedirler. Ortamın özellikleri ve kullanım şartları şimdiye kadar geleneksel medyayla etkileşimde bulunan kullanıcıların alıştığı diğer ortamlardan farklıdır. Bu yüzden kullanıcılar ve ilgili kurum ve sektör karar vericileri uygulamalar konusunda henüz deneme boyutunda hareket etmektedir.

Makalede bahsedilen kuramlar temelinde, bireylerin yeni ortam ve teknolojileri kullanım, kabul ve benimseme kararlarında rasyonel davrandıkları düşünülebilirse de, özellikle sınırlı rasyonellik yaklaşımı bunun her zaman böyle olmadığı konusunda ipuçlarını bize sunmaktadır. Makalede ele alınan kuram ve yaklaşımlara ek olarak, bundan sonraki alan çalışmalarında, Bruno Latour’un temsilcilerinden olduğu aktör-ağ kuramı ile bilim ve teknoloji çalışmaları, Raymond Williams’ın kültürel çalışmalara temel teşkil eden eserleri de konuyla ilgili olarak ele alınabilir. Mobil iletişim ortamı içerik tüketimi ve yayıncılık açısından ele alındığında yeni fırsatlar sunmaktadır. Ancak medya okuryazarlığı, veri okuryazarlığı, eleştirel düşünme gibi kavramlarla birlikte tekrar değerlendirilebilir. Bu durumda günümüzde yaşanan aşırı verienformasyon-bilgi akışı ve tüketiminin, belki de değişmesini, yararlı bilginin yararsızdan süzülebilmesini sağlayacak, yeni günlük pratiklerin edinilmesine yol açabilecek bu yeni ortamın, belki de aksine bu durumu katlayarak yaşanan olumsuzlukları çoğaltabileceği görülebilir.

77

Osman KÖROĞLU Kaynakça

Azuma, R. (2007). A Survey of Augmented Reality, cs.unc.edu/~azuma/ ARpresence.pdf, E:6.5.11

406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanunu (TTK). 1. Madde, “Mobil telekomünikasyon hizmetleri” tanımı.

Bagozzi, R. P., Davis, F. D. ve Warshaw, P. R. (1992). Development and test of a theory of technological learning and usage. Human Relations, 45(7), s. 660 - 686.

Adams, D. A., Nelson, R. R. ve Todd, P. A. (1992). Perceived usefulness, ease of use and usage of information technology: A replication. MIS Quarterly, 16(2), s.227 – 247.

Bales, R.F. (1950). A Set of Categories for the Analysis of Small Group Interaction, American Sociological Review, 15: 257 63

Ahonen, T. (2007a). Mobile as 7th Mass Media, slideshare.net/phk189/the7th-media, Erişim:6.5.11

Ahonen, T. (30.09.09). What do I mean, by ‘next four billion’?, communities-dominate.blogs.com/ brands/2009/09/what-do-i-mean-bynext-four-billion.html, Erişim:6.5.11

Bandura, A. (1986). Social foundations of thought and action: A social cognitive theory. NJ: Prentice Hall. civilacademy

Ahonen, T. (2007b). Thought Piece: Understanding the 7th Mass Media, communities-dominate.blogs.com/ brands/2005/10/understanding_t.html, E:6.5.11

Ajzen, I. ve Fishbein, M. (1980). Understanding attitudes and predicting social behavior. NJ: Prentice Hall.

Batuş, G. (2005). Kadife Karanlık, İstanbul: Su, s. 267 Bell Labs, (2007). A Mathematical Theory of Communication, cm.bell labs. com/cm/ms/what/shannonday/paper. html, E:6.5.11 Bijker, W.E., Hughes, T.P. ve Pinch, T.J. (1987). The Social Construction of Technological Systems: New Directions in the Sociology and History of Technology. Cambridge, MA: MIT Press

MacLarnon, A. M., Hewitt, G. P. (1999), The evolution of human speech: The role of enhanced breathing control. American Journal of Physical Anthropology, 109, s. 341 – 363.

Bilgi Çağı, (29.01.11), “Türkiye’de internet kullanıcı sayısı kaça yükseldi?”, bilgicagi.com/Yazilar/4545-turkiyede_ internet_kullanici_sayisi_kaca_ yukseldi.aspx, E:6.5.11

Arslan, S. (2000). GSM 900 baz istasyon servis sayılarının benzetim ve amaç programlama tekniklerinin kullanılması, yüksek lisans tezi, Ankara, Gazi Üniversitesi, s. 24

[email protected], Kişisel Görüşme. (23.06.06). [email protected] adresinden yapılan yazışma. 78

civilacademy Brigish, A. (1993, September). The electronic marketplace: Evolving toward 1:1 marketing. Electronic Marketplace Report, 7(9) s. 6 – 7.

on International Communication, University of Southern California. Research Monograph. Cockburn, A. ve Jones, S. (1996). Which way now? Analysing and easing inadequacies in WWW navigation. International Journal of Human Computer Studies, 45, s. 105 – 129.

Britannica Concise Encyclopedia (2009). answers.com/topic/broadcasting, E:6.5.11 Bruck, P. A. (1997). “The Content Challenge, Electronic Publishing and the New Content Industries”, European Commission DG XIII/E Report written by Techno Z FH Forschung & Enwicklung GmbH, Salzburg, Austria, published by Information Engineering, Telematics Applications Programme, European Commission DGXIII/E. civilacademy

BTK, (2011), “Türkiye Elektronik Haberleşme Sektörü Üç Aylık Pazar Verileri Raporu 2010 Yılı 4. Çeyrek”, tk.gov.tr/Yayin/pv/ucaylik10_4.pdf, E:6.5.11

Collins, D. J., Bane, P. W., Bradley, S. P. (1997). Winners and Losers. Industry Structure in the Converging World of Telecommunications, Computing, and Entertainment, [İçinde: Ed. Yoffie, D., (1997). Competing in the Age of Digital Convergence], Harvard Business School Press, Boston, Massachusetts, USA.

Bulun, M. Gülnar B. ve Güran M. S. (2007). Eğitimde Mobil Teknolojiler, tojet.net/articles/3223.pdf, E:6.5.11 Campbell, S. W. Ve Kwak, N. (2011), Mobile Communication and Civil Society: Linking Patterns and Places of Use to Engagement with Others in Public. Human Communication Research, 37: 207 – 222.

Conly, R.L. (Temmuz 1954). “New miracles of the telephone age.” National Geographic, s. 88 Cremin, R. Rabin, J. Fling, B. ve Robinson, D. K. (Mart 2007). DotMobi Mobile Web Developer Guide Part I, Dublin, mobile Top Level Domain (mTLD), s. 11 Croteau, D. & Hoynes, W. (1997). “Industries and Audience”. Media/ Society. London: Pine Forge Press Csikszentmihalyi, M. (1990). Finding Flow. NY: BasicBooks. Csikszentmihalyi, M. ve Csikszentmihalyi, I. (1988). Optimal Experience. MA: Cambridge University Press.

Caslon Analytics, (2006). Media&Telecommunications Timeline, caslon.com.au/timeline.htm, E:6.5.11 Castells M., Mireia F., Linchuan Qiu, J. Sey, A. (2004). “The Mobile Communication Society.” LA: Annenberg Research Network

CTIA, (2010), 50 Wireless Facts, ctia.org/content/index.cfm/AID/10377, E:6.5.11 79

Osman KÖROĞLU Davis, F. D. (1989). Perceived usefulness, perceived ease of use, and user acceptance of information technology. MIS Quarterly, 13(3), s. 319 - 340.

Fehr, E. ve Tyran, J.R. (2008). “Limited Rationality and Strategic Interaction: The Impact of the Strategic Environment on Nominal Inertia”, Econometrica, Econometric Society, 76(2), s. 353-394

Davis, F. D., Bagozzi, R. P. ve Warshaw, P. R. (1989). User acceptance of computer technology: A comparison of two theoretical models. Management Science, 35(8), s. 982 – 1002.

Fishbein, M. ve Ajzen, I. (1975). Belief, attitude, intention, and behavior. MA: Addison Wesley. Gartner (2011). Gartner Identifies 10 Consumer Mobile Applications to Watch in 2012, gartner.com/it/page. jsp?id=1544815, E:6.5.11

Devine, A. ve Holmqvist, S. (2001). Mobile Internet Content Providers and their Business Models, Royal Institute of Technology yüksek lisans tezi. Stockholm Devine, A. ve Holmqvist, S. (2001). Mobile Internet Content Providers and their Business Models, Royal Institute of Technology yüksek lisans tezi. Stockholm, s. 12

civilacademy

Dayınlarlı, D. “Türkiye Telekom Pazarı Analizi ve Fırsatlar” Sunumu, Mobile Monday Etkinliği, 12 Nisan 2010, İstanbul

Ghani J. A. ve Deshpande, S. P. (1993). Task characteristics and the experience of optimal flow in human computer interaction. Journal of Psychology, 128(4), s. 381 – 391. Ghani, J. A. (1991). Flow in human computer interactions: Test of a model. [İçinde: J. Carey (Ed.), Human Factors in Management Information Systems]. Norwood, NJ, Ablex. Gigerenzer, G.; Selten, R. (2002). Bounded Rationality: The Adaptive Toolbox. MIT Press

Dowling, M., Lechner, C., Thielmann, B. (1998). Convergence Innovation and Change of Market Structures between Televisions and Online Services, [İçinde Buchet, B., Schmid, B. F., Selz, D., Wittig, D. EM EC in the Insurance Industry / Converging Media, EM Electronic Markets], Vol. 8, No. 4, 12 / 98.

Graham, R., Carter, C. (1999). Comparison of speech input and manual control of in car devices while on the move, dcs.gla.ac.uk/mobile99/papers/ graham.pdf, E:6.5.11 GSMA (2009). Market Summary, gsmworld.com/newsroom/market-data/ market_data_summary.htm, E:6.5.11

Elisa, (2004), “Radiolinja´s history”, elisa.com/on-elisa/corporate/ history/radiolinjas-history/, E:6.5.11

Hale, J. L., Householder, B.J. ve Greene, K.L. (2003). The persuasion handbook. [İçinde: “The theory of 80

civilacademy reasoned action”]. J.P. Dillard ve M. Pfau (Ed.), (s. 259-286). CA: Sage.

Internetworldstats.com, (2011) “World Internet Users and Population Stats”, internetworldstats.com/stats.htm, E:6.5.11

Han, J., Cheng, D., Song, Y. (3031 Mayıs 2010), “What affect the acceptance of mobile marketing?”, 2nd International Conference on Networking and Digital Society (ICNDS), s. 528-531.

ISWC.net, (2011) “IEEE International Symposium on Wearable Computers”, iswc.net, E:6.5.11

Harper, R. (2003). “People versus Information: The Evolution of Mobile Technology”, Human-Computer Interaction with Mobile Devices and Services, Lecture Notes in Computer Science, s. 1-14, Springer Berlin.

Holland, John H. (2002). “Bizi bekleyen gelişmeler ve bunları tahmin etme yolu”, Gelecek 50 Yıl, 21. Yy’ın İlk Yarısında yaşam ve Bilim, (ed.) John Brockman, NTV Yayınları, 2007, s. 197-203

İşbecer, F. (2007). Pozitron CEO Fatih İşbecer ile yüz yüze görüşme, 05.03.07 Jacaruso, B. (27.09.06). “Content Quality” Broşürü, OneSource Information Services civilacademy

Harvard Business School, (5-7 Ekim 1994). Colliding Worlds: The Convergence of Computers, Telecommunications, and Consumer Electronics Conference, Boston: MA.

ITU.int, (2010) “The World In 2010”, itu.int/ITU-D/ict/material/ FactsFigures2010.pdf, E:6.5.11

Jesdanun, A., (20.01.08), “GPS adds dimension to online photos”, msnbc. msn.com/id/22732770/ns/technology_ and_science-internet, E:6.5.11 Jokela, S. (2001). Metadata Enhanced Content Management in Media Companies, Acta Polytechnica Scandinavica, Mathematics and Computing Series No. 114, Finnish Academies of Technology, s.8, Espoo

Horton, D., Wohl, R.R. (1956). Mass Communication and Para Social Interaction: Observations on Intimacy at a Distance, Psychiatry, 19:215 29.

Jones, M., Marsden, G., Mohd Nasir, N. ve Boone, K. (1999). Improving Web interaction on small displays, cs.waikato.ac.nz/oldcontent/mattj/web8. pdf, E:6.5.11

Hsu, C. L., Lu, H. P., & Hsu, H. H. (2007). “Adoption of the mobile internet: An empirical study of multimedia message service (MMS)”. Omega, 35(6), s. 715 – 726.

Juran, J.M. (1998). Juran’s Quality Handbook, NY: McGraw Hill

IAB Türkiye, (2011), “Türkiye internet ölçümleme araştırması”, iab-turkiye.org/files/newsletter/iab_ newsletter_13_01_2011_Max.pdf, E:6.5.11

Koivisto, M., (2009). Mobile Information System Adoption and Use: Beliefs and Attitudes in Mobile 81

Osman KÖROĞLU Context, Doctoral Dissertation, Helsinki University, lib.tkk.fi/ Diss/2009/isbn9789512297146/ isbn9789512297146.pdf, E:6.5.11

Law Encyclopedia (2009). answers. com/topic/broadcasting, E:6.5.11 Lazar, J. (2001). İletişim Bilimi, İstanbul: Vadi, s. 81-91

Köroğlu, Osman. (2005). Weblog Aleminin Etik Kuralları, kadmon. blogspot.com/2005/08/weblogaleminin-etik-kurallar.html, E:6.5.11

Lehtonen, T.K. (2003). “The Domestication of New Technologies as a Set of Trials”. Journal of Consumer Culture, Kasım 2003, 3: 363-385

Köroğlu, Osman. (2009). “Mobil İçerik ve Yayıncılıkta İzne Bağlı Bireysel Pazarlama”, yayınlanmamış doktora tezi, Marmara Üniversitesi, İstanbul, s. 18

Lee J.Y., Seo D.W., Rhee G., (2008) Visualization and interaction of pervasive services using context-aware augmented reality, Expert Systems with Applications, Volume 35, Issue 4, s. 1873-1882

Kristoffersen, S. ve Ljungberg, F. (1999). Making Place to Make IT Work: Empirical Explorations of HCI for Mobile CSCW. Proceedings of the International ACM SIGGROUP Conference on Supporting Group Work, s. 276 – 285.

civilacademy

Körpeoğlu, İ. (2003). Gezgin Bilgi İşlem, cs.bilkent.edu.tr/~korpe/ publications/gezgin bilgi islem.pdf, E:6.5.11

Leung, L., & Wei, R. (2000). More than just talk on the move: Uses and gratifications of the cellular phone. Journalism and Mass Communication Quarterly, 77, 308 – 320. Ling, R. (2004). The Mobile Connection, Morgan Kaufmann, s. 169170.

Küçükünsal, J. (2006). Genişbant Telsiz İletişim Teknolojisi: WiMAX, t e l k o d e r. o r g . t r / f i l e s / 2 - r e p o r t / Wimax_2006_Eyl22.ppt, E:6.5.11

Ling, R. (2008). New Tech, New Ties: How Mobile Communication is Reshaping Social Cohesion. MA: The MIT Press.

Landor, P. (2003). Understanding the Foundation of Mobile Content Quality. A Presentation of a New Research Field, Proceedings of the 36th Hawaii International Conference on System Sciences, s. 5-6

Little Springs Design, (2005). “Mobilize, Don’t Miniaturize”, littlespringsdesign.com/mobilize/, E:6.5.11 Luukka, T. (08.05.07). “Kurumsal Mobil Çözümler” Sunumu, Nokia Eseries Toplantısı, İstanbul

LaRose, R., Mastro, D. A., & Eastin, M. S. (2001). Understanding Internet usage: A social cognitive approach to uses and gratifications. Social Science Computer Review, 19, 395-413.

Mallick, M. (2003). Mobile and Wireless Design Essentials, John Wiley & Sons, s. 8, 30 82

civilacademy Manovich, L., (2001), The Language of New Media, The MIT Press, Cambridge

portal/yazigoster.php?yaziid=27595, E:6.5.11 Negroponte, N. (1995). Digital. NY: Alfred A. Knopf.

Marsden, G. ve Jones, M. (1998). Ubiquitous computing and cellular handset interfaces Are menus the best way forward, cs.waikato.ac.nz/ oldcontent/mattj/menus2southafrica.pdf, E:6.5.11

Nielsen, J. (1998). Sun Microsystem’s 1997 Web Design, useit. com/papers/sun/1997, E:6.5.11 Nokia Corporation (24.05.05) “S60 Platform: Designing XHTML Mobile Profile Content”, dev.10086. cn/cmdn/wiki/index.php?attachmentdownload-410.html, s.3, E:6.5.11

Mattelart, A. ve Mattelart, M. (2003). İletişim Kuramları Tarihi, İstanbul: İletişim, s. 141 McLuhan, M. (2001). Global Köy, İstanbul: Scala, s. 223, 291, 200

NTVMSNBC, (2007), “Cep telefonunu yenilemeyi seviyoruz”, arsiv.ntvmsnbc.com/news/408304.asp, E:6.5.11 civilacademy

McMillan, Sally J. (1999). Advertising Age and Interactivity: Tracing Media Evolution through the Advertising Trade Press. [İçinde M. Roberts (Ed.), Proceedings of the 1999 Conference of the American Academy of Advertising], FL:Univ. of Florida, s. 107

Being

Miller, K. (2005). Communications theories. New York: McGraw Hill.

Ong, W. (1967). The Presence of the World, Yale University, s. 17, 112 Palmgreen, P., Rayburn, J. D., (1985). “A Comparison of Gratification Models of Media Satisfaction.” Communication Monographs, s. 4. Palmgreen, P., Wenner, L., & Rosegren, K. (1985). Uses and gratifications research: The past ten years. İçinde: K. Rosegren, L. Wenner, & P. Palmgreen (Eds.). Media gratifications research (s.11-37). Beverly Hills, CA: Sage.

Moll, C. (2.08.05) Mobile Web Design: State of the Mobile Web, cameronmoll.com/archives/000398. html, E:6.5.11 Murray, J.H. (1997). Hamlet on the Holodeck: The Future of Narrative in Cyberspace. NY: The Free Press.

Pavlik, J.V. (1998). New Media Technology: Cultural and Commercial Perspectives. Boston: Allyn and Bacon

Nasa.gov, (17.11.10), “Earth Fact Sheet”, nssdc.gsfc.nasa.gov/planetary/ factsheet/earthfact.html, E:6.5.11

Pedersen, P.E. ve Ling, R. (2003). “Modifying Adoption Research for Mobile Internet Service Adoption: Crossdisciplinary Interactions”, 37th

Nebil, Füsun S. (2010) “Burak Kır: Katma Değerli Servisler 350 milyon $’lık Bir Sektör-1”, turk.internet.com/ 83

Osman KÖROĞLU Hawaii International Conference on System Sciences (HICSS-37). Hawaii, USA: IEEE.

Sasaoka, H., (2000), Wave summit course: Mobile communications, Japan, IOS Press.

Pitkänen, O. Välimäki, M. Oksanen, V. Reti, T. (2003). Mobile IPR Final Report, A. Soininen (ed.), s. 7

Shen, G. Tucker, R. S., Chae, C. “Fixed Mobile Convergence Architectures for Broadband Access: Integration of EPON and WiMAX”, IEEE Communications, 45:8, Ağustos 2007. s. 44-50.

Rafaeli, S. (1988). Interactivity: From New Media to Communication. [İçinde R. P. Hawkins & J. M. Wiemann & S. Pingree (Ed.), Advancing Communication Science: Merging Mass and Interpersonal Process] CA: Sage, s. 110

Ratnasingham, P. ve Kumar, K. (2000). Trading Partner Trust in Electronic Commerce Participation. Proceedings of International Conference on Information Systems, s. 544 – 552

civilacademy

Rappaport, A. T. (1997). Context, Cognition, and the Future of Intelligent Infostructures, İçinde: Feltovich, P. J., Ford, K. M., Hoffman, R. R., ed. (1997). Expertise in Context: Human and machine, California: AAAI Press/The MIT Press.

Sheppard, B. H., Hartwick, J. ve Warshaw, P.R (1988). “The theory of reasoned action: A meta analysis of past research with recommendations for modifications and future research”. Journal of Consumer Research, 15, s. 325-343. Short, M. (01.30.2007). Applications, Anywhere, Anytime. Netsize Guide 2007 Edition, Convergence: Everything’s going mobile, s.13 Siau, K. ve Shen, Z., (2003). Building customer trust in mobile commerce. Communications of the ACM. 46/4, s. 91, 4.

Rogers, E. M. (1962). Diffusion of innovations. New York: Free Press.

Statcounter.com, (2011), “Stat Counter Mobile OS Statistics”, gs.statcounter.com/#mobile_os-wwmonthly-201002-201102-bar, E:6.5.11

Ruacan, B. (08.05.07). “Kurumsal Mobil Çözümler” Sunumu, Nokia Eseries Toplantısı, İstanbul

Stewart, T. (1986). “Task fit, ease of use and computer facilities”. N. Bjørn Andersen, K. Eason ve D. Robey (Ed.), Managing computer impact içinde (s. 63 76). Norwood, NJ: Ablex.

Ruggiero, Thomas E. (2000). Uses and Gratifications Theory in the 21st Century, Mass Communication & Society, 3(1), s. 3 – 37. Samsung (2009). Samsung Omnia Specifications, omnia.samsungmobile. com, E:6.5.11

TDK İçerik (2009). wap.tdk.gov.tr, E:6.5.11 84

civilacademy TDK Mobil (2009). wap.tdk.gov.tr, E:6.5.11

Viken, A. (10.04.09). “The History of Personal Digital Assistants 1980 – 2000”, agilemobility.net/2009/04/thehistory-of-personal-digital-assistants1, Erişim:11.03.11

TDK Yayım (2009). wap.tdk.gov.tr, E:6.5.11 Telekom Dünyası Dergisi (Mart 2007). “Erzincan buluşması grup raporları İçerik Multimedya”, s. 41

WAP Forum (1999). Official Wireless Application Protocol, John Wiley & Sons Inc., s. 25-26

Tornatzky, L. G. ve Klein, R. J. (1982). Innovation characteristics and innovation adoption implementation: A meta analysis of findings. IEEE Transactions on Engineering Management, EM 29, s. 28.

Webster, J., Trevino, L. K. ve Ryan, L. (1993). The dimensionality and correlates of flow in human computer interactions. Computers in Human Behavior, 9, s. 411 – 426. Wejnert, B. (2002). “Integrating Models of Diffusion of Innovations: A Conceptual Framework”. Annual Review of Sociology, 28, s. 297 – 306

Turing, A.M. (1956). Can a Machine Think? [İçinde J. R. Newman (Ed.), Machines, Music, and Puzzles] s.99 123). NY:Simon & Schuster

civilacademy

Tsuchiyama, R. (13 14.03.07). Mobile Eurasia Conference, Tegic Communications Sunumu, İstanbul.

Williams, F., Rice, R.E., Rogers, E.M. (1988). Research Methods and the New Media. NY: The Free Press Williams, F., Stover, S., Grant, A.E. (1994). Social Aspects of New Media Technologies. J. Bryant & D. Zillman (Ed.), Media Effects: Advances in Theory and Research içinde NJ: Lawrence Erlbaum Associates, s. 463

University of Twente (2009). Uses and Gratifications Approach, cw.utwente.nl/theorieenoverzicht/ Theory%20clusters/Mass%20Media/ Uses_and_Gratifications_Approach. doc/, E:6.5.11

Wilson, J. (23.03.06). Comms Day Summit 2006, “The Mobile Content Landscape” Sunumu, Sydney

Venkatesh, V. ve Davis, F. D. (2000). A theoretical extension of the technology acceptance model: Four longitudinal field studies. Management Science, (46:2), s. 186-204.

Winner, L. (1993). “Upon Opening the Black Box and Finding it Empty: Social Constructivism and the Philosophy of Technology” Science Technology & Human Values 18:3, s. 362-378.

Venkatesh, V., Morris, M. G., Davis, G. B. ve Davis, F. D. (2003). User acceptance of information technology: Toward a unified view. MIS Quarterly, (27:3), s. 425-478.

Wordnet Content (2009). wordnetweb.princeton.edu/perl/ 85

Osman KÖROĞLU webwn?s=content, E:6.5.11 Wordnet Publishing (2009). wordnetweb.princeton.edu/perl/ webwn?s=publishing, E:6.5.11 Wu, Y.L., Tao, Y.H., Yang, P.C., (2-4 Aralık 2007) “Using UTAUT to explore the behavior of 3G mobile communication users”, 2007 IEEE International Conference on Industrial Engineering and Engineering Management, s. 199-203.

Zhu, W. Fui Hoon Nah, F. Zhao, F. (2003). “Factors Influencing Users’ Adoption of Mobile Computing”, Managing E Commerce and Mobile Computing Technologies, J. Mariga (ed) Idea Group, chapter 18.

civilacademy

Zhao, J. L., Resh, V. H. (2001) Internet Publishing and Tranformation of Knowledge Processes, Communication of the ACM Vol. 44, No. 12

86

civilacademy

RECEP PEKER’İN İNKILÂP DERSLERİ ÜZERİNE DÜŞÜNCELER

Considerations on “The Revolution Lectures” of Recep Peker

Hasan AKSAKAL*

ABSTRACT Recep Peker is one of the most important political figures among the leading establisher staff of Young Turkey and the ‘Third Man’ in the era of Single-Party System for a long time. This study aims to provide a basic overview of Peker’s political thought, as the ideologue of the Republican People Party. Due to length considerations, it has been organized the paper into three covered sections: The first inner part tells about Recep Peker’s position and importance in Turkish political life; the second part provides an analysis with critical estimate on Peker’s The Revolution Lectures. The article ends with a short conclusion emphasizing the continuing arguements associated with debate of Kemalism. Key Words: Recep Peker, “The Revolution Lectures”, Kemalism, Nationalism, Turkish Revolution

*

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü Doktora Öğrencisi, ha_aksakal@ yahoo.com

87

Hasan AKSAKAL ÖZET Recep Peker, Yeni Türkiye’nin kurucu kadrosu içinde yer alan en önemli kişilerden biridir ve Tek Parti döneminde uzun bir süre ‘üçüncü adam’ olmuştur. Bu makale, Cumhuriyet Halk Fırkası/Partisi’nin ideologu olan Peker’in siyasî görüşlerini değerlendirmeyi amaçlamaktadır. Bu bakımdan metni önce Peker’in Türk siyasî yaşamındaki konumu ve önemi, sonra Peker’in İnkılâp Dersleri üzerine eleştirel bir analizle şekillendirmek mümkün olmuştur. Makale, elan süregiden Kemalizm eleştirilerine atıfta bulunan kısa bir sonuç bölümüyle sona ermektedir. Anahtar Kelimeler: Recep Peker, “İnkılâp Dersleri”, Kemalizm, Milliyetçilik, Türk İnkılâbı

Giriş

Cumhurbaşkanlığı sırasında ise, önce civilacademy

Recep Peker (5 Şubat 18891 Nisan 1950), Kurtuluş Savaşı’nda binbaşı olarak görev yapmış, kurulan Büyük Millet Meclisi’nin ilk Genel Sekreterliği’ni üstlenmiş, Hâkimiyet-i Milliye’de başyazarlık görevini icra etmiş ve Cumhuriyetin kurucu kadroları içinde ön plana çıkmış bir siyaset adamıdır. Genç Türkiye’nin ilk yıllarında kısa süreliğine de olsa, İçişleri, Maliye, Millî Savunma ve Millî Eğitim Bakanı olarak görev almıştır. Yeni rejimde, 1923-1936 yılları arasında dört dönem peş peşe Cumhuriyet Halk Fırkası/ Partisi’nin Genel Sekreterliği göreviyle, Türkiye’de tek parti1 yönetiminin en önemli aktörlerinden biri olmuş, hatta uzunca bir süre “Üçüncü Adam”

rolünü üstlenmiştir. İsmet İnönü’nün bir

süre

İçişleri

Bakanlığı

(1942-

43), sonra da Cumhuriyet’le kesinti yaşayan çok partili hayatımızın ikinci evresinin başında (1946-47) 13 aylığına Başbakanlık yapmıştır. Recep

Peker’in

İkinci

Dünya

Savaşı dönemindeki İçişleri Bakanlığı, Toprak

Mahsulleri

Vergisi,

Varlık

Vergisi uygulamaları ile birlikte iaşe sorunu, karneli günler veya “jandarma” odaklılığı nedeniyle, toplumsal hafızada önemli bir yer tutmaktadır. Savaşın sona erdiği, yeni bir uluslararası düzenin tesis edildiği dönemde, müstakbel Amerikan yardımlarına koşul olarak talep edilen liberalleşme-demokratikleşme sürecine

1

karşı çıkışıyla da Peker, Kemalizmin

Tarık Zafer Tunaya alternatif bir kavram geliştirerek, Cumhuriyet Halk Fırkası/Partisi’nin yönetimini “vesayet partisi” olarak adlandırmaktadır (1980: 314)

“şahin” 88

siyasetçi

tipini

temsil

civilacademy etmektedir.2 Ancak Recep Peker’in

ve “rejiminin niteliği” konusunda bize kimi önemli veriler sunmasından kaynaklanmaktadır. Her ne kadar tek bir kişi üzerinden büyük çaplı bir çıkarsamada bulunmak söz konusu değilse de, Kemalist yönetimin şekillenmesi bakımından Recep Peker’in etkisi dikkate alındığında bazı sonuçlara varmak mümkün hâle gelmektedir.

asıl önem kazandığı dönem, Mustafa Kemal’in Cumhurbaşkanlığına (192338) denk düşen yıllardır.

2

Peker’in en bilinen sözleri, liberal düşüncenin reddi üzerinedir. Bunlar 1935 yılında, Meclis’te daha fazla demokrasinin mümkün olup olmadığının tartışmaları yapılırken sarf ettiği, “Zigana Dağının üzerinde portakal ağacı dikilmez” ve “Liberalizm vatan hainliğidir” sözleridir. Peker’in, 1945’ten itibaren Birleşmiş Milletler’e üye olmak ve Sovyet tehdidine karşı Hür Dünya’nın bir parçası olarak kabul görmek için (Lewis, 2003: 10-11) Kemalizm’in “esnetilmesini” gerektiren gelişmelere uyum sağlamanın yollarını arayan İsmet İnönü’ye karşı duruşu da ayrıca önemlidir. Bu İkinci Adam’la Üçüncü Adam’ın fikir ayrılığının derinliğini gösterdiği kadar, onun hem yıllarca mücadelesini yürüttüğü militarist ve otarşik yönetim “dava”sından ödün vermezliğine, hem de Parti içindeki gücüne dikkat çekmektedir. Hasan Bülent Kahraman’a göre, yaşanan dönüşüm sırasında “patrimonyal ve proselistik bir modernleşmenin kabul gördüğü hâkim modelin daha liberal bir yönelimden rahatsızlık duyacağı açıktı. İsmet İnönü muhtemelen liberalleşmenin daha kontrollü bir biçimde devam etmesi ve egemen yapının kurucu unsurları ve dayanaklarını rencide etmekten kaçınmak için Peker’i Ağustos 1946’da başbakanlığa getiriyordu” (2010: 219) Yani, İnönü, liberalleşme sürecinde Peker’i aktif görev sahasına çekerek, onun da dâhil olduğu bir yönetim iradesiyle, yeniden serbest seçimlerin yapılacağı, piyasa ekonomisinin işlerlik kazanacağı ve uzunca bir süredir Anayasa’da yer almasına rağmen uygulamada atıl kalan çeşitli hak ve özgürlüklerin önünün açılacağı dönemi başlatıyordu. Peker ise, “davadan sapma” olarak gördüğü bu dönüşüme duyduğu hoşnutsuzluğa karşın görevi kabul etmek durumunda kalıyordu. Nitekim Türk Lirasında yapılan devalüasyon, Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu, İşçi ve İşveren Sendikaları ve Sendika Birlikleri Hakkında Kanun gibi yeni yasal düzenlemelerin ortaya çıkardığı sorunlar ya da örgütlü muhalefetle muhatap olmak gibi alışılmadık siyasî gelişmeler, Peker Kabinesinin ancak bir yıl dayanabilmesine yol açacak ve nihayetinde Peker’in doktriner tavrı karşısında, pragmatik anlayışıyla “kazanan” İnönü olacaktır.

civilacademy

Recep Peker’in çalışmamıza konu olması, Cumhuriyet’in erken dönemi

89

Yirmili yıllarda yaşanan dönüşüme bakıldığında, yıkma-yapma sürecinin nerelere dek varabileceği konusunda ciddi bir belirsizliğin yaşandığı görülür. Özellikle de Fethi Bey’in (Okyar) başvekil, Recep Bey’in (Peker) ise CHF Genel Sekreteri olduğu dönemde ortaya çıkan Şeyh Sait İsyanı, Meclis kompozisyonunda nasıl bir dağılım olduğunu ve gerçekleştirilen inkılâplara verilen tepkilere dair ılımlılık-sertlik bağlamında iki farklı bakış açısının bulunduğunu göstermektedir. Daha sonra Serbest Fırka deneyiminde de görüleceği üzere, yeni rejiminin hâkim iradesi (somutlaştırmak gerekirse ilk Meclis’in I. Grubunun şahin kanadı) ile halkın gerçekleri arasında bir gerilim ortaya çıkmıştır. Bu dönemde Genel Sekreter Recep Bey’in İsmet İnönü’yü de etkisi altına alan sertlik yanlısı tavrı, Başvekil Fethi Bey tarafından eleştirilmiştir. Fethi Bey “…yazık ki, Dâhiliye Vekâleti’nde bulunduğu devre içindeki idaresizliği ile Kürdistan meselesini çıkaran insan, şimdi kalkmış burada beni tenkit ediyor” diyerek, Peker’i gereksiz yere şiddet kullanmakla suçlamış ve bu tartışmanın hemen sonrasında görevinden ayrılmak zorunda bırakılmıştır (Cebesoy, 1960:

Hasan AKSAKAL 145). Bu tarihten sonra oluşturulan İnönü kabinesi, Peker’in önerdiği üzere, Takrir-i Sükûn Kanunu ve İstiklâl Mahkemeleri ile sorun çözme yolunu izlemiş ve bir “olağanüstü hâl siyaseti” icra etmiştir (Goloğlu, 1972).

3

4

civilacademy

Dahası, 1931 ve 1935 CHP programlarının neredeyse tümüyle Recep Peker’in ürünü olduğunu söylemek, (Yıldız, 2002: 62) Onun, dönemi anlamaktaki kritik konumunu göstermeye yetecektir. Peker’i önemli kılan özelliklerinden bir diğeri ise, Türkiye’de parti-devlet özdeşliğini ve korporatizmin uygulanmasını ısrarla savunması ve CHF/P bünyesinde kendisine ciddi bir destek bulmuş olmasıdır (Durmaz, 2008: 161-184). Bilindiği üzere Peker, Genel Sekreter sıfatıyla 1935’te İtalya ve Almanya’ya seyahatlerde bulunmuş ve dönüşünde Halk Fırkası Kurultayı’na sunulmak üzere bir rapor hazırlamıştır. Raporu, İnönü’nün onaylamasının ardından gören Atatürk, “Partinin başında üyesi mahdut, fakat yetkileri sınırsız olan bir heyet tasavvur ediliyor. Bütün kararları bu heyet veriyor, Millet Meclisi şekilden ibaret kalıyor. Almanya ve İtalya’da olduğu gibi, üniformalı gençlik teşkilâtı kuruluyor. Bir kelime ile tam faşizm” diyerek tepki göstermiştir (Okyar, Seyitdanlıoğlu, 1997: 181). Bundan kısa bir süre sonra, Peker yerini Şükrü Kaya’ya devretmiştir.3

Peker, 1934-1935 öğrenim döneminde Atatürk’ün talimatı üzerine, Ankara ve İstanbul Üniversitelerinde Türk İnkılâbı dersleri vermiş ve bu ders notları 1935’te kitaplaştırılmıştır. Biz burada, metnin 1984 yılında yayınlanan dördüncü baskısını sayfa sayfa takip ederek, Peker’in yazdıklarını değerlendirmeye çalışacağız. Ancak okurun, dönemi konu edinen diğer başlıca çalışmaları da dikkate alarak değerlendirmede bulunması, daha sağlıklı bir yargıya varmasına imkân tanıyacaktır.4

Recep Peker’in 15 Haziran 1936’da görevden alınmasının sadece üç gün sonrasında İnönü’nün CHP’yi ‘Devlet Partisi’ne dönüştüren meşhur bildirisinin yayınlanması çoğu araştırmada dikkatlerden kaçmıştır.

90

Özellikle kültür politikaları bağlamında, 1930’ların Türkiye’si birçok kafa karıştırıcı olay ve gelişmeye sahne olmuştur. Bunların en bilinenleri, dil ve tarih çalışmalarıdır. Güneş Dil Teorisi ve Türk Tarih Tezi, akademik çalışmaların on yıllardır işlemekle bitiremediği ve tartışmaları sonlandıramadığı ilginç ve zengin iki konudur. Bu sahada yapılmış pek çok inceleme arasında Füsun Üstel (2004), İsmail Beşikçi (1991), Büşra Ersanlı Behar (1992), Günay Göksu Özdoğan (2001) ve Etienne Copeaux’nünkiler (1998) sayılabilir. Bu çalışmaların ortak noktası, Borzecki, Vambery ve Cahun gibi isimlerin tezlerini takip eden ve Necip Asım, Yusuf Akçura gibi isimler üzerinden siyasî düşüncelerini şekillendiren Cumhuriyet’in kurucu kadrolarının, dönemin mitolojik-romantik etkilerinin de katkısıyla, İslam öncesine uzanan kökler bulmak istediğini ve buna meşruiyet kazandıracak bir “altın çağ” arayışına girdiğini göstermesidir. Sürecin muhtemel kırılma noktası, 1930’da Türk Tarih Heyeti tarafından yayımlanan Türk Tarihinin Ana Hatları başlıklı eserdir (Beşikçi: 26-34; Ersanlı Behar: 102-107). Bu yayını takip eden dönemin çalışmalarının asıl önemi, devlet eliyle yapılan tarih incelemelerinin politik endoktrinasyonu yeni bir boyuta taşımasıdır. Bu, Copeaux’nün belirttiği gibi, “Türkiye’deki entelektüel yaşamın mutlak denetim altına alınması sürecinde önemli bir aşamadır. Artık tarihsel söylemin üreticisi doğrudan Kemalizm olacaktır” (1998: 40). Nitekim ilerleyen sayfalarda görüleceği üzere, resmî ideolojinin mimarı olan Recep Peker’in tarih anlayışı, tam da bu tep-tipçi düşünce iklimine ve romantik bağlama oturmaktadır.

Dokuz dersten oluşan İnkılâp Dersleri’nin ilk sözleri, Peker’i tanımamız için kimi işaretler verecek niteliktedir. Peker söze, “Arkadaşlar, yeryüzünün arılık ve baylık bakımından üstün bir ulusu olan Türkleri yüksek bir hızla yokluktan varlığa, düşkünlükten onura ve üstünlüğe götüren büyük evrensel hâdiseyi Türk inkılâbını, birlikte gözden geçireceğiz” diye başlamaktadır. Hem görevi, hem de siyasî düşüncesi itibarıyla Peker için, Türk inkılâbının ortaya koyduğu ne varsa, ileri-güzeldoğru-yararlı; ortadan kaldırdığı ne varsa, geri-kötü-yanlış-zararlıdır. Resmî ideolojiyi Türk gençliğine birinci ağızdan anlatmak görevi, Genel Sekreter’in tarihsel analizler yerine, çoğu defa siyasî demagojik değerlendirmelerde bulunmasını beraberinde getirmektedir. Peker’in bazı peşin hükümler ve ön kabullerle hareket ettiği, öğrencilerine belli bir ideolojik çerçeveye sadık kalarak hitap ettiği, kendini ilk sayfalardan itibaren göstermektedir. “Türk inkılâbı bir güneş gibi dünya ufuklarına doğarken” (s. 14) türünden sözlere, “Matbaayı ancak üç yüz yıl kadar sonra alabildik” gibi (s. 15) klişeler eklenirken, Peker’in, Rus donanmasının Çeşme baskını hakkındaki çarpıtması da (s. 15) dikkate alındığında, okurun nasıl bir metinle karşı karşıya olduğu daha anlaşılır bir hâl almaktadır. Bununla birlikte Peker’in gözünde 20. yüzyılın eşiğindeki Osmanlı “her yönden gülünç, zayıf ve karmakarışık”tır. Ancak “bereket versin ki, en büyük imha vasıtaları ve en ezici hâdiselerle bile bozulması mümkün olmayan tek bir şey, Türk kanı, bütün bu gürültüler içinde temiz kalmıştı[r]” (s. 16)

civilacademy

civilacademy Bu şekilde Osmanlı tarihini bir kenara bırakırken, aslında yüzyıllar içinde şekillenmiş toplumsal müesseselerinin kısa bir süre içinde yıkılıp, yerlerine yenilerini koymanın güçlüğünü görmüş olan Peker, inkılâpların, nezaket çerçevesinde değil, ona direnmesi muhtemel tüm unsurları ‘vurup devirmek’ kaydıyla kalıcı olabileceğini söylemektedir. (s. 1819) Bu yüzden, hayatın tüm alanlarına tesir eden bir inkılâbın, Türk insanının geri kalmışlığını telafi edebileceği düşüncesindedir. Her türlü eksiklikten, fenalıktan münezzeh addettiği Türklüğü, tarihinin dışına çıkararak şöyle demektedir: “Kanının arılığı ve özü sağlam olan batı Türk’ünün iç yaşayışında olduğu gibi, dış görünüşünde de fenalıklar birikmişti.” ve bundan dolayı Türk inkılâbı, yani “halktan gelen inkılâpların en yücesi”, türlü güçlüklerle mücadele sebebiyle uzun sürmüştür (s. 20). Peker’e göre, Türk inkılâbını Rus, Fransız ya da Amerikan inkılâplarından daha önemli kılan özelliği, onun, hem içerideki hanedan, taassup ve cehalet, hem de dışarıdan gelen yabancı ordular karşısında zafer kazanmasıdır (s. 21-22). Bu yüzden Türk insanı için, inkılâp ve istiklâl iç içedir... İkinci ders, Peker’in iki tipolojiden; hürriyet inkılâbı ve sınıf inkılâbından söz etmesi üzerine kuruludur. Hürriyetçi düşüncenin zaman içinde insan sömürüsüne dönüşmesinden söz eden Genel Sekreter, liberalizm karşıtlığının –hatta düşmanlığının- fikrî temellerini sade, hatta yavan bir dille ortaya koyar (s. 26-27). İlerleyen paragraflar, Peker’in 91

Hasan AKSAKAL kendisinin İtalya dönüşü uygulamak istediği faşizme meyyal politikalar bariz bir çelişki yaratmaktadır. “Türk inkılâbı, hürriyet inkılâbı tipinden bir halk ihtilalidir” diyen (s. 33) ve bu yaklaşımla Mahmut Esat Bozkurt’la (1967: 181, vd.) fikirleri örtüşen Peker, CHP Kurultayı’na takdim etmek üzere hazırladığı raporla gerek hürriyeti, gerekse de halk iradesini en aza indirgeyecek bir çizgideyken, hangisinin ‘gerçek Recep Peker olduğunu ve hatta ikinci dersin son kısmında “Bizim inkılâbımız hiçbir bakımdan kopya değildir, orijinaldir” sözünün gerçeği ne ölçüde yansıttığını sormamız gerekmektedir.5 civilacademy

antidemokratik yüzüyle tanışmamızı sağlamaktadır. Parlamenter düzenin kökleşmesi, profesyonel siyasetçilere ve partilere yönelik olarak şunları söylemektedir: “Partiler çoğalınca (…) bir takım türedi adamlar belirdi (…) vakit kaybeden gayesiz çarpışan ve birbirini boğazlayan bir didişme başladı, muayyen hedeflere giden kısa yollar uzatıldı, iç dedikoduları kilükaller aldı yürüdü” (s. 27). Farkında olarak ya da olmayarak Peker bu sözleriyle, o “karanlık” çağların Osmanlı’sındaki gibi, hızlı ve muntazam işleyen, parlamento ve bürokrat odalarında zaman kaybetmeyen bir devlet hayali kurduğunu anlatmaktadır. Alıntıladığımız sözlerin, Nasyonal Sosyalizmin fikir babalarından olan Carl Schmitt’i hatırlatması ise, tesadüf olmaktan uzak bir “düşünce kardeşliği”ni işaret etmektedir (bkz. Schmitt, 2006a, 2006b). Her iki isme göre de, parlamenter sistemin temel zaaflarından kilise, saray ve sosyalizm faydalanmakta ve onu yıkacak gücü, bizzat ondan sağlamaktadır, dolayısıyla bu durum, rejimin kendi düşmanlarını beslemesi anlamına gelmektedir. Dahası Peker, taklitçi bir inkılâptan hiçbir fayda sağlanamayacağını vurgulayarak, Batı’yı “öğretmenleri” olarak gören ve “Tek bir medeniyet vardır, o da Batı medeniyetidir” diyen, Celal Nuri ve Abdullah Cevdet başta olmak üzere, Tevfik Fikret, Hüseyin Cahit ve Falih Rıfkı gibi (Berkes, 1998: 357) çeşitli düşünürlerin savunduğu Batıcı görüşlere karşı çıkmaktadır. Ancak, Peker’in burada ifade ettikleriyle, gerek CHF/P’nin Batıcı politikaları, gerekse

92

Peker’in gözünde “insanlar[ın], tek tek bakıldığı zaman değerleri sıfırdır” (s. 48). Güçlü bir millî birlik, tüm sorunların çözümü ve inkılâpların kökleşmesinin temel koşuludur.6 Bu vurguda bulunurken Peker, yine liberalizm ve parlamenter düzenin, millî birliği zayıflatmasından şikâyet etmektedir. Sosyalizm ve liberalizm hakkında son derece sert 5

Taklitçilik-orijinallik tartışmasında belki de en açık konuşan isim Türk İnkılâbı isimli bir kitap yazan Celal Nuri’dir. Şöyle demektedir: “İnkılâbımız orijinal bir inkılâp değildir. Yaptığımız mevcut medeniyetlerden birine uymak, onu benimsemektir (…) İşimiz bu denenmiş yöntemleri olduğu gibi benimsemektir” (Meriç, 1983: 241).

6

Bu konuda CHP’nin 1931 Programının 2. bölümünün 2. maddesi “sınıf mücadelesi yerine içtimaî intizam ve tesanüt ve menfaatte ahenk” sağlamayı amaçlaması, sınıfların varlığını reddetmesi ve işbölümünü esas alarak kolektivist-korporatist bir projeyi yürürlüğe sokmaya yönelmesi, metnin hazırlanmasında başrolü oynayan yeni Genel Sekreter Peker’i anlamak açısından büyük önem arz etmektedir. (bkz. Tunçay, 1981: 312).

civilacademy

Daha önceki sayfalarda Aydınlanma düşüncesinin ve Fransız Devriminin coşkulu bir savunucusu olarak gördüğümüz Recep Peker, aynı Fransa’yı, parlamenter rejimi yüzünden acılar çeken ve çaresiz bir ülke olarak tasvir ederken, herhangi bir akademik disiplinle düşüncelerini sistemleştiremediğini göstermektedir (s. 53-54). Bu noktada, Aydınlanma’nın ve hürriyet yanlısı olmanın evrenselliğine kayıtsız şartsız inancını ortaya koyan Peker’in düşünceleri, konu, parlamenter demokrasinin evrenselliğine geldiğinde, böylesi teşebbüsleri taklitçiliğe ve zavallılığa indirgemesiyle daha farklı anlamlar kazanmaktadır.

civilacademy

tanımlamalarda bulunurken, faşizmi yalnızca, 20. yüzyılda “Sezarizmin dirilişi” (s. 50) olarak nitelemekle yetinen Genel Sekreter, çeşitli değerlendirmelerde bulunduktan sonra, kendi tasarladıkları rejimin “biz bize benzeriz” düşüncesine dayandığını dile getirme gereği duyarak, -iftiharla- Batı’da uygulanan hiçbir siyasî akımın taklit edilmediğinin altını çizmektedir. Oysa bunu, yani uzun yüzyıllar boyunca Harem’i, Yeniçerileri, tımar sistemi ile kendi şahsına münhasır bir sistem kurmayı başarmış olan Osmanlı’yı ‘karanlık’ ve ‘feodal’ geçmiş olarak nitelemesi, “Kendimizi düşününce, bizim, bizde doğan ve bizden olan yaşama ve siyasal yollarımız vardır.” sözüyle büyük bir tezat teşkil etmektedir (s. 53).

hiçbir imtiyaz ve üstünlük tanımayan ve her ferdini öteki kadar hak ve şeref sahibi sayan (…) bir varlık demektir” (s. 54). Peker’in sözlerinin talihsizliği, tam da kendisinin CHP’de söz sahibi olduğu bir dönemde, Cumhuriyet tarihinin belki de en önemli şairi olan Âşık Veysel’in, sesini radyoda duyarak kendisini tanımak isteyen Atatürk’ü ziyaret etmek üzere Ankara’ya gittiğinde, Kızılay’da dolaşırken, üstü-başı nedeniyle, bu caddede yürütülmediği günlere denk gelmesindedir. Üstelik Peker, ayrımcı uygulamaların nelere yol açabileceği üzerine de çeşitli şeyler söylemektedir: “Böyle bir hareket yolu, ulus denen büyük varlığın cüzlerini sade anlayışta değil, yaşayışta da birbirlerine karşı nefret duygularıyla ayırır ve birbirleriyle boğuşmaya sevk eder” (s. 54-55). Bu ifade ister istemez, toplumsal belleğimizde, -Serbest Cumhuriyet Fırkası hâdisesi, Trakya Yahudilerine yapılan muameleler ve Dersim İsyanında yaşananlar başta olmak üzere- çok çeşitli etnik, dinî ve siyasî gelişmelere yönelik türlü çağrışımlar yapmaktadır.7 7

Bu değerlendirmelerin ardından Peker, Türkiye’nin durumuna yönelmektedir ve ilk değindiği konu halkçılıktır: “Halkçı demek, ulus içinde 93

Bu noktada ilginç olan, tek-tipçi, Jakoben eğilimleri açıkça bilinen Recep Peker’in on iki yıl sonra, “zorakî demokratlık” dönemindeki ifadelerinde ortaya çıkan mecburî esnemedir. 1947’de şöyle diyecektir: "Dil birliği, ülkü birliği ve kader birliğiyle bölünmez bir bütün teşkil eden bu yığının her ferdi, hak, vazife ve şeref bakımlarından tamamen eşittir. Hıristiyanlara reaya gözüyle bakan ümmetçi bir milliyet anlayışı artık eski hatıralar arasına gömülmüştür. Dinleri, vicdan kanaatleri ve ırkları ne olursa olsun hukuki şartlarıyla Türk olan bütün yurttaşları yalnız kanun diliyle ve resmi muamelelerimizde Türk saymak da yeter değildir. Özel yaşayışımızda daha sıcak duygularla birbirimize karışıp kaynaşmamız lazımdır.... Bütün insanlığın müşterek malı olan ilim, teknik ve güzel sanatlarla bezenmiş bir kültür kuvveti Türk

Hasan AKSAKAL

Bir sonraki dersini, devletin tarihi ve buna paralel olarak siyasî partilerin gelişimine ayıran Peker,

liberal devlet tipini, “hepsi bir tarafa çeken politikacıların” rol aldığı, ulusal devlet tipini ise, ulusun tüm “kuvvet ve kıymetlerini bir araya toplayarak” birleştiren bir ayırt edici özelliğe sabitlemektedir (s. 61). Dahası, ‘değeri sıfır’ olan bireyle uğraşmak yerine, içinde bulunulan dönemin temel koşulu olarak “ulusça üstün olmak için, kafası ve yüreği işleyen insanların bir büyük ve ana inanışta birleşmiş ve beraber olmaları ve yüce bir şefin ışığı etrafında birleşmeleri ve sarılmaları şarttır” (s. 64). Hâl böyleyken, Aydınlanma ile çözülen “dünyanın büyüsü”, “yüce” bir şefin ışık saçan karizmatik liderliği ardında, bir bireyi “kült”leştirirken, diğer tüm bireyleri değersizleştirmektedir. civilacademy

Bu sözlerinden sonra Peker, “Türk inkılâbı evrenseldir” diyerek, (s. 55) ‘özgücülük’ iddiasını bir kenara bırakmakta ve yeni bir çelişkiye daha yol açmaktadır. Üstelik bunun üç temel dayanağından biri, “bu inkılâbı yapan ulusun tarihin bütün derinliklerinden akıp gelen yüce kıymeti”dir. Şayet “bunu yapan ulus bizden başka bir millet olsaydı, bu inkılâbın o kadar yüksek bir ehemmiyeti olmazdı” (s. 55) diye düşünmektedir millî ideolog. Bu yüzden Türk inkılâbı “bizden önce gelen inkılâpların en üstün olanıdır” (s. 57). Bu sözlerinden anlaşılacağı üzere, Güneş Dil Teorisinin ve Türk Tarih Tezinin gölgesindeki Türk akademileri, bu anlayışın aşılanmasıyla gençleri ‘bilim’le tanıştırmaktadır (!).

milliyetçiliğini değerlendirecektir.... İnsanlık tarihi antisemitizmi yirminci asır için ayıp olarak kaydedecektir. Biz hükümet olarak eski antlaşmaların ifadesi ile bugün azlıklar denen unsurların hak ve vazifelerinde milli hayata nispetle aksak görünen taraflar varsa bunların usullere ve şekillere ait olanlarını hükümet tedbirleriyle tamamlamak ve eğer lazım ise düzeltici ve tamamlayıcı tekliflerle Büyük Millet Meclisi'nin huzuruna çıkmak kararında¬yız.... Alevilik ve Kızılbaşlık gibi vicdan telakkilerini... vicdan serbestliği icabı olarak... birbirimize bağışlamak hepimiz için vazifedir. Yurdumuzun bazı parçalarında oturan ve Kürtçe konuşan vatandaşlarımızı da sevgi ile göğsümüze basıyoruz.... Irkçı milliyetçilik tamamen antidemokratiktir, irredantistir ve emperyalisttir.... Milliyetçi mefkureyi teperek ve beynelmilelcilik sınıfları¬na giren ideolojilere saparak, yabancı devletlerin unsurlarıyla iş ve baş birliği yapan insanlara (da) dikkat etmeliyiz.... Komünizmden... ve ırkçılıktan... korunmanın en tesirli vasıtası asil, temiz ve billurlaşmış bir milliyetçilik duygusudur" (Ulus Gazetesi, 29 Mart 1947).

94

Altıncı derste Peker, bürokrasiden orduya, ticaretten siyasî partilere her şeyin ulusallaşmasına doğru gidildiğini ifade etmekte ve içe dönük-milliyetçi bir Türkiye’nin ancak ulusallaşmış bir partinin yönetiminde tam bağımsız kalabileceğini iddia etmektedir (s. 6668). Peker şöyle demektedir: “Ulusun politika yaşayışında engeller ve muvaffakiyetsizlikler çıkaracak, dağınık, karışık partiler hayatının meydan alması ve devam etmesi; devletin bu kadar ihtisas, kıymet, güven, kafa, el ve gönül birliği isteyen çetin ve büyük işlerini zorlaştırmaktan, karıştırmaktan, tökezletmekten başka şeye yaramaz. Her şey uluslaştırılmış iken parti de uluslaşmalıdır. Liberal devlet tipinin dağınık partileri yerine ulusun bütün isteklerine omuz vermiş, bütün tehlikeleri göğüslemiş (…) bütün halk yığınlarının ihtiyaçlarını duyup anlayarak çalışma

civilacademy

İlerleyen bölümlerde Peker’in din olgusunu, Hıristiyanlıkla özdeşleştiren sözlerine rast gelmekteyiz. Protestanlık ve Cizvitlikten bahsettiği bu ‘Türk İnkılâbı’ dersinde, kültürel Batıcılığını dolaylı yollara gerek kalmaksızın ortaya koyan ve Katolik Kilisesi’ni sitemkâr bir dille eleştirirken, Luther’i sitayişle anan sözlerine şahit olmaktayız (s.72). Anlaşılan Peker’in siyasî düşüncesi, buradan da çıkarılabileceği üzere, ilerlemenin yoluna dinin çıkardığı engellerin kaldırılmasıyla devam edilebileceği yönündedir. Aynı sayfalarda Hıristiyan Demokratlar, dini siyasete karıştırmaktan beis duymadıkları gibi, özellikle insan hakları konusunda “serbest olma yolundan radikalizme, lâyik [laik] inkişaflara gitmenin yolları”nı uzatmakla suçlanmaktadır (s. 78). Bu sözleriyle Peker’in Terakkiperver Halk Fırkası’na bir atıfta bulunmak isteyip istemediğini söylemek ise son derece güç…

civilacademy

sinesinde bunlara yer ve değer vermiş, ulusal bir partili idarenin muvaffak olacağı devirdeyiz” (s. 68). 8

Aslında Peker’in yazdıklarında, Yeni Türkiye’nin kurucu kadrolarına hâkim olan, tarihinden ve coğrafyasından 8

Peker’in siyasî görüşlerinden etkilendiği belli olan Mehmet Şeref Aykut da, Kamâlizm adlı kitabında Peker’le üç aşağı beş yukarı aynı şeyleri dile getirmektedir: “Türkiye Cumhuriyeti’nin politika hayatı partileri tanımaz. Ancak ayrısız gayrısız bir tek partisi vardır. Denk ve renk birliği tam, bağlılığı ve toplumu tam, bir tek parti. Devletin, Önderin, halkın partisi… CHP ‘Biricik Parti’… Partiler demek parçalar demektir. Türkiye’nin ‘parti’si bitiştiriyor, birleştiriyor, kaynaştırıyor… Türkiye Cumhuriyeti’nin ‘parti’si, Türkiye Cumhuriyeti’nin teşahhus etmiş devlet fikridir” (Bkz. Tunçay, 329).

azat olma isteği, bu ve buna benzer ifadelerde sıklıkla göze çarpmaktadır. Türk İnkılâbı dersinde Robert Owen’a ya da Macaristan’daki Bela Kun hareketine değinmeyi gerekli gören ve yüzden fazla defa Hıristiyanlıktan söz ederken Peker, sadece bir-iki yerde İslam’a değinmektedir. Fatih’ten başka hiçbir Osmanlı’nın adını anmamaktadır. Hatta denilebilir ki, ‘tarih dışı bir tarih’ analizi yapmaktadır. Gerçekten Peker’in kitabını, başlığını görmeden şöyle bir karıştıracak herhangi bir kimse, bunun, olsa olsa “Batı Avrupa’da Siyasal Sistemler” konulu bir çalışma olduğunu düşünecektir. Dolayısıyla Peker’in kitabı, rejimin yüzünü döndüğü coğrafyanın eğitimli gençliğe takdimi olarak da değerlendirilebilir. Tabii bunu yaparken, demokrasinin ve çok partili yaşamın pek de istenir bir şey olmadığını defalarca vurgulamasında, muhtemel bir gençlik hareketinin hürriyet isteminin önünü kesmek arzusu yattığı da aşikârdır. Bu nedenle kitap, büyük ölçüde, Batı Avrupa’daki parti tiplerini, hükümet biçimlerini, ideolojilerin başlıca özelliklerini anlatma gayesiyle iştigal etmekten, Türk inkılâbının hangi koşullarda başlayıp, sürdürüldüğünü ve hangi amaçlarla şekillendirildiğini anlatmaya zaman bulamamaktadır/ ayıramamaktadır. Bu gayeyi, Peker’in şu sözü apaçık ortaya koymaktadır: “Liberal devlet tipi, parlamentarizm, türlü partilerin çekişmesinden doğan sistem (…) bugünün durumuna çare olamıyor” (s. 86). Avrupa siyasî sistemlerine ayırdığı sekizinci dersinde Recep Peker, çeşitli

95

ülkelerden örnekler derlemektedir. Belçika gibi “ileri uluslar arasında yer alan” bir ülkenin hem krallık, hem de parlamentoyla yönetiliyor olması Peker’e, belli ki çok şaşırtıcı gelmektedir. Üstelik bunu yaparken meclisin bir yanında 76 Katolik Partilinin, diğer yanında ise 70 sosyalistin bulunması ve bu duruma rağmen rejimin tehlikeye girmemiş olması, şaşkınlık yaratacak ve havsalanın kabul etmekte zorlanacağı bir şey olarak anlatılmaktadır (s. 88). Doğrusu, bu sayfalarda ilerlerken, Peker’in yapmış olduğu Avrupa seyahatlerine karşın, Avrupa politik kültürünü ancak yüzeysel olarak öğrenebildiği izlenimine kapılmaktayız. Çekoslovakya’dan İngiltere’ye Avrupa’nın ‘lüzumsuz partilerle dolu’ olduğunu anlatmak için verdiği türlü örnekler arasında Peker’in, önceleri “örnek alınacak bir yurt” olarak tanımladığı Fransa’nın bugünkü hâlinin “ibretle” düşünülmeye değer olduğunu ifade etmesi de hayli ilginçtir (s. 92). Zira Fransa artık “hak, hürriyet ve masuniyet anlamlarına ve (…) vicdan serbestliğine bağlılık ve ileri düşünürlük” temsilcisi olan Radikal Demokrat Parti ile “kıpkızıl bir irtica kurumu” olan Muhafazakâr Parti’nin koalisyonuyla yönetilmektedir (s. 93). Bu yaklaşımın izdüşümlerinde, Peker’in millî birlikten ne anladığına dair kimi ipuçları da bulunmaktadır.

civilacademy

Hasan AKSAKAL Recep Peker, daha önce metnin çeşitli yerlerinde gördüğümüz gibi, onurlu bir millet olmanın önemine işaret ederek son dersini istiklâl, yani bağımsızlık kavramına ayırmayı uygun gördüğünü ifade etmektedir (s. 97). Burada bazı alt başlıklar türeterek, bunlardan herhangi birinin yitirilmesi hâlinde gerçek ve tam bağımsızlıktan söz edilemeyeceğini dile getirmektedir. Bu koşullar toprakların belli sınırlarla belirlenmiş olması, iç ve dış siyasette bağımsızlık, ordunun, adaletin, kültürün, hazine ve ekonominin bağımsızlıklarıdır… Ancak burada da bir tezatla daha karşılaşmaktayız. Örneğin iç siyasî bağımsızlık konusuna ilişkin olarak Peker “Bir yurtta yaşayan çokluğun içindeki bir kütlenin, din, kan veya ırk ayrılığı gibi iddialarla (…) kendilerine imtiyazlar ve masuniyetler temin etmek yolunu gütmeleri”ni bir tehlike olarak değerlendirmektedir (s. 98). Fakat bununla birlikte, Genç Türkiye’nin tek parti yönetiminde, halkın böylesi imtiyazlı zümrelerden –CHF/P eliyle zenginleşenlerden- duyduğu rahatsızlığın, bizzat Peker ve mesai arkadaşları tarafından göz ardı edildiği yönündeki suçlamalar da tarihsel birer vakıadır.9 Benzer bir çelişki de, kültürel bağımsızlık konusunda göze çarpmaktadır. Peker, “Kendi yurdunun

Kısacası Peker’in dersleri esnasında İngiltere’den Balkanlardaki komşularımıza kadar geniş bir coğrafya, koalisyon hükümetlerinin idaresindedir ve CHP iktidarını hiçbir siyasî oluşumla paylaşmak istemeyen Genel Sekreter, bu uzlaşı kültüründen muazzam ölçüde rahatsızlık duymaktadır (s. 94).

9

96

Özellikle 1929 Dünya ekonomik krizinin Türkiye’ye yansımalarıyla birlikte, İsmet Paşa’nın ifadesiyle “siyasetin ticarete alet” edildiği günler yaşanmıştır. Türlü komisyonculuk, adam kayırma, spekülatörlük, kara borsacılık ve müteahhitlikler türemiştir. Bu konularda, devlet-parti bütünleşmesinin mimarı olan Peker, muhalifler nezdinde başlıca sorumlu addedilmiştir.

civilacademy Bu müstesna dönemde Mahmut Esat Bozkurt’un –hatta İsmet İnönü’nün11çeşitli yer ve zamanlarda sarf ettiği sözlerden aldıkları cesaret ve Almanya’da yaşanan gelişmeleri takiple, Nihal Atsız ve diğer birçok genç entelektüel, çeşitli yol ve yöntemlerle ülkenin faşizme yönelmesi taleplerini dile getirme cüreti göstermeye başlamıştır. Bu bakımdan ‘zamanın ruhu’ itibarıyla (Özdoğan, 2001) normaldir ki, Peker’in son sözleri, Atatürk’ün Gençliğe Hitabe’sine atıfta bulunarak, Türk gençliğinin muhtaç olduğu kudretin damarlarındaki asil kanda mevcut olduğunu hatırlatmakla son bulmaktadır (s. 108).

civilacademy

içinde kendi tarihine, kendi ananelerine, geçmişin acı ve tatlı hatıralarına bağlanış, bütün bunların heyeti mecmuasını anlayış ve bunların içinde bulunan günlere uyuş, ulusal kültürün esaslarını teşkil eder” (s. 100) demesine karşın, kendi tarihini derslerinde konu edinmekten adeta kaçınmakta, andığı yerlerde ise “karanlık feodal çağlar”, “sefil” veya “gülünç” gibi sıfatlar kullanarak, olumsuz bir peşin hükümlülükten kendini alamamaktadır. Üstelik Cumhuriyet Halk Fırkası/Partisi, bu kültürel bağımsızlık tanımından tamamen farklı bir çizgide hareket etmektedir. Bir kere Selçuklu-Osmanlı birikimine bakışı, bir tür redd-i mirastan ibarettir. İsviçre’den medenî hukukun, İtalya’dan ceza hukukunun tercümesinin Türk hukukuna adapte edilmesi, şapka inkılâbına muhalefet nedeniyle insanların idam edilmesi gibi türlü örnekler, millî ideologun sözleriyle millî ideolojinin icraatlarının birbiriyle örtüşmediğini açıkça göstermektedir. Üstelik “başkalarının nüfuzu ve tazyiki altında şu veya bu müesseseyi veya mektebi açma”nın zararına yapılan vurgu (s. 100), Lozan sonrasındaki uygulamalarla da tezat oluşturmaktadır.10

Son sözlerimizi Peker’in anlatımına ilişkin notlarımıza ayıralım. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, Peker, ele aldığı konuları tartışırken, yalın ve hatta yer yer yavan bir dil kullanmaktadır. Bunun yanı sıra, resmî ideologun verdiği örneklerin titizlikten ve etraflıca bilgiden yoksunluğu da dikkat çekmektedir. Bunda entelektüel derinliğine vâkıf olmadığı konulara değinmesinin payı büyüktür. Ancak (bkz. Tunçay, 213). Bernard Lewis de, (2008: 387) “Haftalık tatil gününün Müslüman Cuma’sından Hıristiyan Pazar’ına geçirilmesi”ni açıkça ekonomik beklentilere ve Batı’ya dâhil olma istemine bağlamaktadır. Bunlarla birlikte, harf inkılâbının Ermenice ve Rumca yayın yapan gazete ve dergiler için geçerli olmadığı, sadece Müslüman-Türk unsuru hedef aldığı gerçeği de, bu tartışmaya dâhil edilmesi gereken verilerden biridir.

10 Bu konuda, Müslümanlarla gayrimüslimleri aynı hukuka tabii hâle getirmek konusunda Lozan’da yaşanan tartışmaların ardından, Türk ülkesinin hayata geçireceği reformlar dikkatle takip edilmiştir. Ancak, örneğin Hilafetin İlgası Kanunu kabul edilirken, laikliğin sadece İslam’la sınırlandırılmış olması dikkat çekmektedir. Vatan gazetesinin 10 Nisan 1924 tarihli sayısında bir mebusun, “Hilafetin ilgasından sonra Patrikhanelerle Hahambaşılıkların mânâsını anlayamam. Rum, Ermeni, Musevî mektepleri de bırakılmamalıdır” şeklindeki sözleri maalesef bir karşılık bulamayacaktır. Duruma ilişkin Tunçay’ın değerlendirmesi de, kararın bir nevi Batı’ya yaranma gayreti olduğu şeklindedir

11 1927’deki İkinci Türk Ocakları kurultayında konuşan İsmet İnönü, “Milliyet yegâne vasıta-i iltisakımızdır. Diğer anasır Türk ekseriyeti karşısında haiz-i tesir değildir. Türklere ve Türkçülüğe muhalefet eden anasırı kesip atacağız. Vatana hizmet edeceklerde arayacağımız evsaf, her şeyden evvel o adamın Türk ve Türkçü olmasıdır.” demiştir (Üstel, 2008: 265-266).

97

Hasan AKSAKAL olmuştur? Şüphesiz, böylesi bir tartışma, Peker’in İnkılâp Dersleri’ne bir derkenar olmaktan öte bir hedef taşımayan çalışmamızın ortaya koyabileceğinden çok daha fazlasını gerektirmektedir. Bu hususa yönelik yeni araştırma ve yayınlar, Cumhuriyet’in ‘kurucu ruh’unu daha iyi anlamamız için değerli katkılar sağlayacaktır. Kaynakça Berkes, Niyazi: The Development of Secularism in Turkey, New York, Routledge, 1998

civilacademy

döneminin en güçlü “üçüncü adam”ının tarihe mal olacak bir çalışma üzerinde uğraşırken, çok daha titiz olacağını bekleyenleri yanıltan bir metinden bahsetmekte olduğumuzu söylemeliyiz. Halil Berktay, bir yazısında (2009) Dersler’i “mutlak ve sınırsız bir sübjektivizm, düşünce disiplininden yoksun lâf salatası” diyerek eleştirmektedir. Sistematik olmamasıyla dikkat çeken ve dersin içeriğiyle ele alınan konular arasında doğrudan bağ kurulamayan bu tarihsel değerlendirmelerin, Peker’in gerçekte uyguladığı politikalarla –çoğu zamançelişen söyleminin göze çarpması da, bir diğer eleştirilmesi gereken yönüdür. Buna, Peker’in şoven Türk milliyetçiliğini ortaya koyan deyişlerini ve ele aldığı konu ve/veya kavramları türlü belirsizlikler içinde bıraktığını da eklediğimizde, İnkılâp Dersleri’nin, vasatın altında kalan bir kompozisyona sahip olduğu hükmünü verebiliriz. Fakat burada gözden kaçmaması gereken son bir husus daha bulunmaktadır ki bu, Peker’in derslerindeki büyüklük, onur, gurur vurguları ile dinleyicilerini paranoyaya sevk eden tehditlere karşı teyakkuz uyarısının, aslında dönemin tüm tartışmalarının bir tezahürü olduğudur (dönemin temel metinleri için bkz. Copeaux: 93-115).

Berktay, Halil: “Recep Peker’in Devrimi, Radko’nun Soykırımı”, Taraf, 24 Ocak 2009. Beşikçi, İsmail: “Türk Tarih Tezi”, “Güneş Dil Teorisi” ve Kürt Sorunu, Ankara, Yurt Kitap-Yayın, 2. baskı, 1991. Bozkurt, Mahmut Esat: Atatürk İhtilâli, İstanbul, Altın Kitaplar, 1967. Cebesoy, Ali Fuat: Siyasî Hatıralar, İkinci Kısım, İstanbul, Vatan Neşriyat, 1960. Copeaux, Etienne: Tarih Ders Kitaplarında (1931-1993) Türk Tarih Tezinden Türk-İslam Sentezine, çev: Ali Berktay, İstanbul, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1998.

Pekiyi Peker, herhangi bir tarihçinin çok daha etkin bir dil ve anlatım bütünlüğüyle işleyebileceği bu dersleri üstlenmeyi niçin görev edinmiştir? Kendi siyasî yaşamını ve düşüncelerini, ancak bu ölçüde ortaya koyabilmesinin sebepleri nelerdir? Türk inkılâbı, tüm bu derslerde niçin Avrupa siyasetinin gölgesinde ele alınan ikincil bir konu

Durmaz, M. Nuri: “Bir İdeolog, Bir İdeoloji: Recep Peker ve Korporatizm”, Amme İdaresi Dergisi, Cilt 41, Sayı 2, 2008. Ersanlı Behar, Büşra: İktidar ve Tarih: Türkiye’de Resmî Tarih Tezinin 98

civilacademy Tunaya, Tarık Zafer: Siyasal Kurumlar ve Anayasa Hukuku, İstanbul, İÜ Hukuk Fakültesi Yayınları, 4. baskı, 1980.

Oluşumu (1929-1937), İstanbul, Afa Yayınları, 1992. Goloğlu, Mahmut: Devrimler ve Tepkileri, Ankara, Goloğlu Yayınları, 1972.

Tunçay, Mete: Türkiye Cumhuriyeti’nde Tek Parti Yönetiminin Kurulması (1923-1931), Ankara, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1981.

Kahraman, Hasan Bülent: Türk Siyasetinin Yapısal Analizi-II, 19201960, İstanbul, Agora Kitaplığı, 2010.

Ulus Gazetesi, 29 Mart 1947.

Lewis, Bernard: “Türkiye’de Demokrasi”, Demokrasinin Türkiye Serüveni (içinde), çev: Hamdi Aydoğan, Esra Ermert, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 2003.

Üstel, Füsun: İmparatorluktan Ulus-Devlete Türk Milliyetçiliği: Türk Ocakları (1912-1931), İstanbul, İletişim Yayınları, 2004.

Lewis, Bernard: Modern Türkiye’nin Doğuşu, çev: Boğaç Babür Tuna, Ankara, Arkadaş Yayınevi, 2008.

Okyar, Osman ve Seyitdanlıoğlu, Mehmet: Fethi Okyar’ın Anıları: AtatürkOkyar ve Çok Partili Türkiye, Ankara, İş Bankası Kültür Yayınları, 1997.

civilacademy

Meriç, Cemil: “Batılılaşma”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi Cilt 1, İstanbul, İletişim Yayınları, 1983.

Üstel, Füsun: “Türk Ocakları”, Modern Türkiye’de Siyasî Düşünce: Cilt 4, Milliyetçilik, İstanbul, İletişim Yayınları, 3. baskı, 2008

Özdoğan, Günay Göksu: ‘Turan’dan ‘Bozkurt’a: Tek Parti Döneminde Türkçülük (1931-1946), İstanbul, İletişim Yayınları, 2001. Peker, Recep: İnkılâp Dersleri, İstanbul, İletişim Yayınları, 4. baskı, 1984. Schmitt, Carl: Parlamenter Demokrasinin Krizi, çev: A. Emre Zeybekoğlu, Ankara, Dost Kitapevi, 2006a. Schmitt, Carl: Siyasal Kavramı, çev: Ece Göztepe, İstanbul, Metis Yayınları, 2006b 99

Yıldız, Ahmet: “Recep Peker”, Modern Türkiye’de Siyasî Düşünce: Cilt 2, Kemalizm, İstanbul, İletişim Yayınları, 2002.

civilacademy

ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN SANAL İLETİŞİM ORTAMLARINI KULLANIM AMAÇLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ EGE ÜNİVERSİTESİ İLETİŞİM FAKÜLTESİ ÖRNEĞİ

The Evaluation of University Students’ Utilization Aim of Virtual Communication Media: Case of Communication Faculty of Ege University

Leyla BUDAK* İlknur AYDOĞDU KARAASLAN

ABSTRACT Recent communication technologies influence social life in every extent and this effect is especially more important on teenagers and children. Facebook, msn, icq, skype are some of these programs used in order to communicate and socialize in virtual environment. With the development of technology shares that are done in virtual environment have had important place especially in the life of university students. The scope of study is the evaluation of internet using habits of university students who use internet; usage of msn, tendency towards social networking sites such as facebook, their need of socialization and communication and internet activities used as a resort of their need, and their thought upon these activities. With this purpose; our sampling

*

Yrd.Doç.Dr. Leyla Budak, İletişim Fakültesi, Ege Üniversitesi, İzmir, [email protected]

101

Leyla BUDAK, İlknur AYDOĞDU KARAASLAN is composed of Ege University Communication Faculty students; students who are included in the sampling is chosen by random sampling method and a survey form is applied on these students. According to the data obtained from studies, it is seen that students intensively make use of internet activities, especially Facebook and MSN are observed as an extremely widespread communication means. When compared to female students, male students rather think that negative effects of internet are slight. The other result put forward in the study is that internet activities which are based on communication and entertaining generally surpass internet utilization for news or information acquisition or for studying lesson. Keywords: University students, Internet, MSN, Facebook, Communication.

ÖZET Yeni iletişim teknolojileri toplumsal yaşamı her yönden etkilemekte ve özellikle genç ve çocuklar üzerinde bu etki daha önemli olmaktadır. Sanal ortamda iletişim kurma ve sosyalleşme amaçlı kullanılan Facebook, MSN, ICQ, Skype bu amaçla kullanılan programlardan bazılarıdır. Teknolojinin ilerlemesiyle sanal ortamda yapılan paylaşımlar özellikle üniversite gençlerinin yaşamında önemli bir yer tutmaktadır. Araştırmanın konusunu internet kullanan üniversite öğrencilerinin internet kullanım alışkanlıklarının değerlendirilmesi; MSN kullanımları, Facebook gibi sosyal paylaşım sitelerine yönelimleri, sosyalleşme ve iletişim kurma gereksinimleri ve bu gereksinimlerine yanıt olarak kullandıkları internet faaliyetleri, bu faaliyetlere ilişkin düşünceleri oluşturmaktadır. Bu amaç doğrultusunda, örneklememizi Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi öğrencileri oluşturmuş; örnekleme dahil olan öğrenciler tesadüfi örneklem yöntemi ile seçilmiş ve söz konusu öğrenciler üzerinde bir anket çalışması gerçekleştirilmiştir. Yapılan araştırmada elde edilen verilere göre öğrenciler, internet faaliyetlerini yoğun olarak kullanmakta, özellikle Facebook ve MSN kullanımının öğrenciler arasında son derece yaygın kullanılan bir iletişim şekli olduğu görülmektedir. Erkekler kız öğrencilere göre internetin olumsuz etkilerinin daha az olduğunu düşünmektedirler. Genellikle iletişim kurma ve eğlence ağırlıklı internet faaliyetlerinin haber ve bilgi edinme veya derslerle ilgili araştırma faaliyetlerinin önüne geçtiği de araştırmada ortaya konulan bir diğer sonuç olmuştur. Anahtar Kelimeler: Üniversite öğrencileri, İnternet, MSN, Facebook, İletişim kurma.

102

civilacademy

Günümüzde hayatın her alanını etkileyen bilgisayar ve internet teknolojisi, bilgiye kolay erişim, hızlı haberleşme olanakları, sosyal paylaşımlar, boş zaman değerlendirme aktiviteleri gibi çok çeşitli alanlarda farklı uygulamalarla ön plana çıkmaktadır. Türkiye gibi genç nüfusun yoğun olduğu ülkelerde bilgisayar kullanımı ve internet bağlamında yapılan araştırmaların öncelikle çocuk ve gençler üzerine odaklandığı görülmektedir. Bu yaklaşımın temelinde genel olarak söz konusu yaş gruplarının yeni medya teknolojilerini kullanma ve takip etme açısından daha aktif oluşları, sosyalleşme ve iletişim kurma ihtiyaçları ve sosyal ortam içinde özgürleşme çabaları gibi nedenler yer almaktadır. Bu araştırmada da üniversite gençlerinin interneti kullanım amaçlarının iletişim kurma süreçleri çerçevesinde değerlendirilmesi hedeflenmiştir. Bilindiği üzere üniversite öğrencileri, okul ortamına getirdikleri farklı toplumsal özelliklerinin yanı sıra, eğitim ve öğretim etkinlikleri ve akademik gereksinimleri doğrultusunda yeni teknolojilerle daha yoğun etkileşim kurmak (Önür, 2007) durumunda olup, söz konusu teknolojileri çabuk benimsemekte ve yaşam alanlarına aktarabilmektedirler.

civilacademy

Giriş

Telekomünikasyon şebekelerinin dünyanın her yanına yayılan ağları, 20. yüzyıl sonları ve 21. yüzyıl başlarına ait tarihsel sürecin en belirgin karakteristik özelliklerinden biri olmuş, söz konusu teknolojiler, kamusal ve

özel yaşam alanlarına ait sosyal, politik ve ekonomik içerikli iletişimlere hem çok yönlü kanallar sağlamış, hem de insan aktivitelerinin uzamsal boyutunu önemli ölçüde yeniden şekillendirmiştir (Townsend, 2007). Sanayi toplumu ile başlayan, bilgi toplumuna ulaşan tarihsel süreçte bilginin ve bilgiye ulaşmayı olanaklı hale getiren teknolojilerin toplumların yaşam alanlarındaki en temel güç olduğu görülmektedir. Bu düşüncenin ışığında internet ortamındaki sosyal medya araçlarıyla yaşamın her alanının birçok aktivitesi bilgi teknolojilerinin sağladığı ağ üzerinde yürütülmekte, farklı toplumların bireylerinin aynı kodları kullandığı bir sanal toplumun oluştuğu görülmekte, bilgi ve iletişim teknolojilerindeki önlenemez gelişimin çok sayıda araştırmaya konu olduğu gözlenmektedir. Yeni iletişim teknolojilerinin kullanıcılarına sağladığı olanaklarla ulusal sınırlar kolayca aşılmakta, teknolojik, sosyal, mekânsal, zamansal ve kültürel boyutlarda gündelik yaşamın hızlı dönüşümü olanaklı hale gelmektedir. Bir diğer yandan sıradan insan enformasyonu doğrudan arayabilmekte, yönlendirebilmekte, yaratabilmekte veya kontrol edebilmektedir. Bireyler sanal ortamda eğlenebilmekte ya da kendi kendini eğitebilmekte, belirli sanal cemaatlerin üyesi olarak arkadaşlık ya da dayanışma kurabilmekte, farklı yol ve yöntemlerle iletişimler geliştirebilmektedirler (Önür, 2008). Günümüzde internet genel anlamı ile sanal ağları birbirine bağlayan ağ

103

Leyla BUDAK, İlknur AYDOĞDU KARAASLAN

Çağımızda internet ve etkileşim kanalları iletişim alanında en çok tartışılan konulardan biri haline gelmiştir (Geray, 2003). Bilgisayarların birbirine bağlanması ile oluşturulan ağ yapıları üzerinde bilgisayarlar aracılığıyla insanlar arası iletişimler gerçekleşmektedir. Teknoloji yoluyla gerçekleşen iletişimlerin, geleneksel veya klasik iletişim yol veya yöntemlerinden farklı olarak iletişim kurma şekillerinde meydana getirdiği en önemli değişimlerin başında zaman ve mekan sınırlarının aşılması, başka bir ifadeyle zamana ve uzama meydan okuyan yeni iletişim ortamlarının doğması gelmektedir (Thompson, 2008). İnternet üzerinden temel olarak dört tür iletişim şekli kabul edilmektedir. Birincisi e-posta gibi bir kişiden bir kişiye eş zamanlı olmayan (asenkron; aynı anda veya eş zamanda gerçekleşmeyen iletişimler, mail yoluyla iletilen e-postalar gibi) iletişimdir. İkinci grupta usenet, e-group gibi çok kişi arasında gerçekleşen iletişimler yer almaktadır. Üçüncüsünde sohbet

civilacademy

olarak tanımlanabilir. İnternet yoluyla her türlü hareketli görüntü, müzik ve ses yanında metinsel verilerin gönderilmesi mümkün olup internet teknolojisinin en önemli özelliklerinden biri de etkileşimdir. İnternetteki faaliyetler genel anlamda değerlendirildiğinde üç geniş başlık altında söz konusu aktiviteleri ele almak mümkündür. Bu başlıklar ticari faaliyetler, enformasyon ve habere ait aktiviteler ve iletişimesosyalleşmeye yönelik faaliyetler olarak değerlendirilebilir (Tüfekçi, 2008).

gibi bir kişiden diğer kişiye bir kişiden çok sayıda kişiye ya da çok sayıda kişi arasında gerçekleşen eş zamanlı (senkron iletişimler, aynı anda veya eş zamanda karşılıklı gerçekleşen iletişimler, MSN programları yoluyla kurulan iletişimler gibi) iletişimler sayılabilir. Son kategoride ise web gibi bir kişiden çok sayıda kişiye ya da çok sayıda kişi arasında gerçekleşen eş zamanlı olmayan (asenkron) iletişim türleri yer almaktadır. Dolayısıyla internet, hem kişiler arası, hem de kitle iletişimi açısından “yeni bir iletişim ortamı” olarak kabul edilmektedir (Atabek, 2001). Başka bir ifadeyle internet yalnızca bir kitle iletişim aracı olmanın ötesine geçmiş; toplumu örgütleyen ve bireylerin gündelik hayatını çepeçevre saran bir olgu haline gelmiş; bireyin sosyal aktiviteleri ve gelişiminden devlet güvenliğine, akademik çalışmalardan azınlık toplulukların kendilerini ifade ettikleri bir platform oluşturmaya (Balcı & Ayhan, 2009) kadar birçok alanda bireysel ve sosyal yaşamları etkilemeye başlamıştır. Söz konusu teknolojiler bir yandan çok çeşitli boyutlarıyla hayatı kolaylaştırırken diğer taraftan yeni riskleri de (Widyanto & McMurran, 2004) beraberinde getirmektedir. Özellikle çocuk ve gençlerin internete erişim olanakları ve internet başında harcadıkları zaman giderek artmakta, az veya çok teknolojik değişimler, yetişkinler de dahil her yaştan kişiyi etkilemekte, günümüzde dijital jenerasyon kavramından bahsedilmeye başlanmaktadır (Buckingham & Willet,

104

civilacademy

İnternet gençler için yeni bir dünyaya açılan pencere olarak hem toplumsal hem bireysel yalnızlığı ve durağanlığı giderme aracı hem de gerçek yaşamda bulamadığı heyecanlı ilişkileri, yeni kimlik tasarımlarını ve kültürel ortamı sağlama aracı olarak hizmet vermektedir. Özellikle internete ulaşabilmek ve ondan yararlanabilmek için belirli bir eğitim ve teknoloji hakimiyet düzeyinin gerekli olduğu düşünülürse gençlerin hem yeni teknolojileri takip etmeye istekli olmaları hem de eğitim düzeyleri ve eğitim ihtiyaçları teknolojiyi etkin bir şekilde kullanabilme potansiyelleriyle birleşmektedir. Güzel’e göre (2007) gençlik ve internet arasındaki ilişkinin başka bir nedeni gençliğin ve internetin kendi doğalarından kaynaklanan özelliklerle ilgilidir. Gençler yeniliklere açık, arayış içinde olan ve yaşadığı toplumla çatışmalı

ilişkileri içinde özgürleşme çabası taşıyan yönleri ile internet ortamındaki sosyalleşme alanlarına daha yoğun ilgi duyabilmektedirler.

civilacademy

2006). Bu bağlamda söz konusu tekno– dünyanın değerler sistemi, teknik bilgi ve becerileri ve ilgi alanları dönemin gençlik kültürleri ve eğilimleriyle birleşmekte, internet ve mobil teknolojilerdeki gelişmeler, gündelik yaşam örüntülerine zaman, mekan ve uzam boyutlarında yeni değişiklikler eklemekte, yaratılan yeni fırsatlar, gençleri küresel yeniliklere ve yeni ilişki biçimlerine açık hale getirmektedir. Bir diğer yandan gençler, bilinmeyen yeni etkileşimlere de sürüklenebilmekte, geleneksel mekanları genişleyebilmekte, yeni bir toplumsal çevre ve kolektif alanda farklı toplumsal aidiyetlerin üyeleri haline gelebilmektedirler (Önür, 2007).

Sosyal paylaşım ağları veya sosyal paylaşım siteleri olarak bilinen sanal ortamlar, birbirleriyle dolaylı veya doğrudan iletişim kurabilen, etkileşim içinde olan internet ortamındaki kişilerin oluşturduğu çeşitli ‘sanal topluluklar’ olarak açıklanmaktadır. Bilgi teknolojileri, sosyal paylaşım ağlarının gerçek yaşamdakinden daha farklı bir şekilde yeniden oluşturulmasını sağlamış, önceleri e–posta grupları yoluyla oluşturulan sosyal ağlar, daha sonraları iletişim teknolojisindeki yenilik ve gelişimlerden etkilenerek daha karmaşık formlara dönüşmüş, bloglar, sosyal paylaşım siteleri (facebook vb.) gibi farklı şekillerde tasarlanmış, online sanal ortamlara katılım açısından birey sayısında büyük düzeyde artışlar olmuştur. Sanal iletişim ortamlarından biri olan MSN Messenger, bilgilerin aktarılmasında ve çeşitli Web sitelerine bağlanmada bilgi akışı oluşturan, birtakım uygulamaların paylaşımına, dosya aktarımına, görüntülü telefon görüşmelerine, internet ortamlarında oyunlara katılabilmeye, mesajın anında karşı tarafa iletilmesinde kullanıcıya avantajlar sağlayan, ses, görüntü ve yazı aktarılabilmeye aynı anda olanak veren önemli bir iletişim aracıdır (Piccard, 2005). MSN Messenger yoluyla, gençlerin bu teknolojilerle geliştirdikleri sohbet ilişkileri, onların gündelik yaşamlarında önemli bir

105

yer tutmakta, bu sosyal etkileşim sürecinde gençler sadece sohbet değil, bilgi paylaşımı, posta gibi amaçlarla söz konusu programı büyük ölçüde tercih etmektedir. MSN anında iletişim olanağı sağladığı için bu ilişkilerde vazgeçilmez olmaktadır. Gençlerin birbirleriyle olan etkileşimi, gençlerin gelişimine ve onların çeşitli konularda fikir geliştirme, değerlendirme ve kritize etme konularında kendilerine duygusal destek sağlayacak siber arkadaşlıklarının kurulmasına hizmet etmektedir. Bu arkadaşlıklar MSN kullanımı yoluyla güçlendirilmektedir. Yüz yüze iletişimin yerine geçecek yeni etkileşimler kurabilmektedirler (Karaaslan, 2009). MSN’den daha farklı bir sohbet programı olan ICQ ise sanal ortamda farklı kişilerle tanışmalara ve paylaşımlara, sohbet etmeye imkan veren başka bir sohbet programı olarak bilinmektedir. SKYPE de dosya paylaşımına olanak veren, mesajlaşma imkânı sunan, fotoğraf vb. paylaşımlar içeren bir başka sosyal paylaşım programıdır.

civilacademy

Leyla BUDAK, İlknur AYDOĞDU KARAASLAN

Sosyal paylaşım siteleri günümüzde bireylerin özellikle de gençlerin iletişim kurmaları açısından en çok tercih edilen sanal iletişim mekanlarıdır. Sosyal paylaşım sitelerinde son yıllarda gözlenen en önemli gelişme çevrim içi ve çevrim dışı iletişim kurma olanaklarının aynı anda sunulması olmuştur (Baym, Zhang & Lin, 2004). Facebook, sosyal paylaşım siteleri arasında en çok üyeye sahip ve en hızla gelişen sanal ortamlardan biridir. Facebook’un kurucusu Mark 106

Zuckerberg’e göre Facebook, bireylerin kendilerine ait enformasyonu daha verimli ve etkin şekilde paylaşabildikleri, çevrim içi ve çevrim dışı paylaşıma olanak veren bir sosyal paylaşım sitesidir (Boyd, 2008). Facebook özellikle gençler arasında kullanılan en popüler sosyal paylaşım sitesi olarak ön plana çıkmış; Facebook paylaşım sitesinde tipik bir kullanıcının bir günde ortalama yirmi dakika geçirdiği ve internet erişimi olan kullanıcıların üçte ikisinin her gün en az bir kez siteye eriştiği belirlenmiştir (Ellison &Lampe, 2007). Facebook, çok sayıda bireyin diğerleri ile iletişim kurabildiği, kişisel bilgi ve arkadaş listesine sahip kişiselleştirilmiş, güncelleştirmeye olanak tanıyan, anlık etkileşimli sayfaları içeren (Papacharissi, 2009), kullanıcıların diğerlerine mesaj gönderebildiği, tartışma ve güncel gruplara katılabildiği, fotoğraf, video, müzik paylaşabildiği (Çetin, 2009) bir sosyal paylaşım sitesidir. Sosyal paylaşım ağlarından Facebook ve MySpace genç yetişkinlerin hayatında önemli bir yer tutmakta, yaşları sadece Amerika’da 18-24 arasında değişen 18.6 milyon Facebook ve MySpace kullanıcısı olduğu bilinmektedir (Rapclaf.com, 2008). Sosyal paylaşım sitelerinin gençler arasındaki kullanımının giderek arttığı ve ilk gençlik yaşlarına kadar indiği görülmektedir. Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşları 12-17 arasında olan çocuk ve gençlerin % 55’inin en az bir sosyal paylaşım sitesine aktif üyelikleri bulunduğu belirtilmekte, yine bu ülkede en çok kullanılan ve en popüler olan iki sosyal paylaşım sitesinden

civilacademy

Sosyal paylaşım sitelerinin kullanımına ilişkin gerçekleştirilen çeşitli araştırmalarda farklı ölçütlerin dikkate alındığı görülmektedir; örneğin arkadaş sayıları veya sitede geçilen zamanın ön plana geçtiği araştırmalar olabileceği gibi (Tong vd, 2008), oluşturulan profillerin kapsamı ile ilgili bilgilerin dikkate alındığı ( Stecher & Conts, 2008) araştırmalar da mevcuttur. Akademik araştırmacılar sosyal paylaşım sitelerine yönelik araştırmalarda farklı yaklaşımlar kullanmışlardır. Örneğin sosyal paylaşım sitelerinin kullanıcılarının kimliklerini nasıl oluşturduğu (Boyd, 2006), sosyal paylaşım sitelerinin ticari amaçlı kullanımı (Ellison, Steinfield, & Lampe, 2007) ve özel konuların nasıl paylaşıldığı (Gross & Acquisti, 2005; Hodge, 2006) gibi. Bazı araştırmacılar ise özellikle öğrencilerin bu tür siteleri nasıl ve hangi amaçla kullandığı (Mazer, Murphy & Simonds, 2007), iletişimlerini nasıl yönlendirdiği gibi (Wellman, Haase, Witte & Hampton, 2001) konular üzerine odaklanmışlardır.

ağları daha çok kullandığına yönelik bazı araştırma verileri (Asendorpf, 2000) çekingen kişilik yapılarına sahip öğrencilerin iletişim kurma gereksinimlerine (Baker & Oswold, 2010) yanıt olarak bu ağlara yöneldiğini göstermektedir.

civilacademy

birinin Facebook diğerinin MySpace olduğu belirtilmektedir (Lenhart & Manhart, 2007).

Kimi araştırma sonuçlarında da çekingen kişilik yapıları ve sosyal sitelerin kullanımı arasında bir ilişki ortaya konmuştur; utangaçlık düzeyi yüksek kişilerin (daha az utangaç bireyler ile karşılaştırıldığında) Facebook kullanımının daha yoğun olduğu görülmüştür (Asendorpf, 1990). Özellikle üniversite ortamında çekingen veya utangaç öğrencilerin sanal sosyal 107

İnternet kullanımında cinsiyet farklılıkları, çeşitli araştırmalarda ortaya konmuş, (Tapscott, 1998) bir çok araştırmada da cinsiyet farklılıklarının bu teknolojilerin kullanımını iletişim bağlamında nasıl etkilediği konusu üzerine odaklanılmıştır. Genellikle kadınların ve erkeklerin internet kullanım amaçlarında iletişim kurma ve enformasyon edinme ihtiyacının ön plana geçtiği görülmüş, ancak özellikle kadınların, interneti daha fazla e-mail gibi iletişim kurma-haberleşme amaçlı kullanımının daha fazla olduğu görülmüş, erkeklerin ise çeşitli konuları araştırmak veya ilgileri (spor, araba modelleri vb.) doğrultusunda interneti kullandığı belirlenmiştir (Jackson vd., 2001). Başka araştırmalarda da benzer sonuçlara ulaşılmıştır; kadınların genellikle arkadaşları ve aile üyeleri ile e-mail başta olmak üzere çeşitli iletişim kurma yol ve yöntemlerini daha sık kullandığı (Weiser, 2000) ve ayrıca sosyal ağlardaki çevrimiçi tartışma gruplarına mesaj göndererek katılımının daha fazla olduğu görülmüştür ( Morahan & Martin, 1998). İnternet kullanımı ve sosyal paylaşım ağları ile ilgili araştırmalardan bir başkası kolej öğrencilerine yönelik olarak gerçekleştirilmiş; kız öğrencilerin erkek öğrencilere göre sosyal iletişim ortamlarını daha çok iletişim kurma ve

Leyla BUDAK, İlknur AYDOĞDU KARAASLAN bireylerin % 72.4’ü e-posta göndermekalmak, % 70’i gazete ya da dergi okumak, % 57.8’i sohbet odalarına mesaj ve anlık ileti göndermek, % 56.3’ü oyun, müzik, film, görüntü indirmek ya da oynatmak için interneti kullanmıştır (Türkiye İstatistik Kurumu Bilişim Raporu 2009; /www.tuik.gov.tr).

civilacademy

akademik paylaşımları için kullandığı görülmüştür (Lenhart & Madden, 2005). Ancak kız öğrencilerin sosyal paylaşım sitelerine yönelik kendi kişisel bilgilerini verme konusunda daha tedbirli olduğu da belirlenmiştir (Tufekçi, 2008). Buna karşılık erkek öğrencilerin, sosyal paylaşım sitelerinde adres ve telefon numaraları dahil kişisel bilgilerini aktarmada daha istekli oldukları ve daha çok paylaştıkları da görülmüştür (Tufekçi, 2008). Diğer bazı araştırmalarda da bayanların sosyal paylaşım sitelerine daha az güvendiği ve kimlik bilgilerini verme konusunda daha çekinceli davrandıkları belirlenmiştir (Fogel & Nehmad, 2009). Güven konusunda sorunlar olmasına rağmen kız öğrencilerin iletişim kurma amaçlı olarak sosyal paylaşım sitelerini daha çok kullanmakta olduğu da diğer bazı araştırmalar da ortaya konulan sonuçlardan biri olmuştur (Strayhorn, 2009) . Türkiye İstatistik Kurumu’nun (2007) verilerine göre de genel nüfus içinde en fazla bilgisayar ve internet kullanan grup öğrencilerdir. Öğrenciler arasında internet kullanım oranları kızlarda % 47.95, erkeklerde ise % 58.81’dir. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (2009) verilerine bakıldığında ise, bilgisayar ve internet kullanım oranlarının en yüksek olduğu yaş grubunun 16-24 yaş aralığı olduğu görülmektedir. Bu oranlar tüm yaş gruplarında erkeklerde daha yüksektir. Eğitim durumuna göre incelendiğinde ise, yüksekokul, fakülte ve üstü mezunları en yüksek bilgisayar ve internet kullanım oranlarına sahiptir. Kullanım amaçlarına bakıldığında,

Ülkemizde üniversite öğrencilerinin internet ve bilgisayar gibi yeni teknolojileri kullanımı üzerine yapılan araştırmalarda da son yıllarda bir artış kaydedildiği görülmektedir. Uludağ Tıp Fakültesi öğrencilerinin katıldığı bir alan araştırmasında (Aksu & Girgin, 2003) ise dikkat çekici bazı sonuçlara ulaşılmıştır. Bu çalışmada, örneklemi 368 öğrenci oluşturmuştur. İnternetten tıp eğitiminde daha çok tıbbi literatür tarama amacıyla yararlanıldığı ortaya çıkmıştır. Öğrencilerin büyük çoğunluğuna göre internet gelecekte hayatın her kesimine girecektir. Eğitim ve araştırma, öğrencilerin interneti kullanma amaçları içerisinde ilk sırayı almıştır. Onu sırası ile haberleşme ve eğlence/oyun takip etmektedir. İnternette yapılanlar arasında en fazla mp3 (müzik dosyası) dinlemek belirtilmiştir. Marmara Üniversitesi öğrencilerinin katılımı ile gerçekleştirilen bir araştırmada da üniversitenin web sayfasına konulan çevrim içi anket yöntemi uygulanmıştır (Rüzgar, 2000). Ankete toplam 1085 öğrenci katılmıştır. Bu öğrencilerin % 71’i erkek ve %29’u kızdır. Öğrencilerin % 54’ü haftada 10 saate kadar internette kaldıklarını belirtmişlerdir. Genel olarak uzun süreli

108

civilacademy

Özcan ve Buzlu’nun gerçekleştirdiği araştırmada İstanbul Üniversitesi’nden 148 öğrenci örneklem kapsamına alınmıştır (Özcan & Buzlu 2005). Bu araştırmaya göre üniversite öğrencileri haftada en fazla 2 ila 5 saat arasında internette vakit geçirmektedirler. Akdeniz Üniversitesi’ndeki araştırmacılar tarafından gerçekleştirilen bir başka araştırmada da üniversite öğrencilerinin internet faaliyetleri ve internet kullanım alışkanlıkları değerlendirilmiştir (Oğuz vd., 2008). Haftalık internet kullanım sıklıklarına bakıldığında ise % 41.5’i haftada birçok kez, % 23.5’u haftada bir kez, % 20.2’si günde birçok kez ve % 13.7’si günde bir kez internete bağlandıklarını belirtmişlerdir. Öğrencilerin interneti daha çok bilgi aramak, paylaşım sitelerinden müzik vb. indirmek, e-postalarına bakmakgöndermek, sohbet etmek ve haberleri takip etmek amaçlı kullandıkları görülmüştür.

civilacademy

internet kullanımı % 20 civarındadır. Haftalık 15 saat ve altında internet kullananların oranı ise % 71.2’dir. Öğrencilerin interneti hangi amaçları için kullandıkları incelendiğinde en çarpıcı sonucun e-posta (% 81.5) seçeneğinde olduğu görülmektedir. Öğrencilerin kız ve erkek olarak her iki grupta büyük oranda e-posta ve ödevlerini araştırmak için interneti kullanmakta olduğu görülmektedir. Ayrıca interneti kullanma oranları açısından bakıldığında, erkeklerin kızlardan daha fazla kullanıyor olmalarına karşın, bu sürenin haftalık ortalama olarak 15 saatin altında kaldığı dikkat çekmektedir.

Bir başka araştırma 20052006 eğitim yılında Dumlupınar Üniversitesi’ndeki 98 öğrenciye anket formu uygulanarak gerçekleştirilmiştir (Yolal & Kozak, 2008). Araştırmaya katılan öğrencilerin % 42.9’unun kız, % 57.1’inin erkek öğrenci olduğu görülmektedir. Genel olarak ele alındığında, erkek öğrencilerin interneti kız öğrencilere göre daha çok eğlence amaçlı kullandıkları ve multimedya özellikleri (müzik, video, film vb) nedeniyle tercih ettikleri görülmektedir. Erkek öğrencilerin kız öğrencilere göre internet kullanımı konusunda daha deneyimli oldukları görülmektedir. Öğrencilerin haftalık olarak ortalama internet kullanım süreleri 1 ila 56 saat arasında değişiklik göstermektedir. Haftalık ortalama kullanım süreleri 12.6 saattir. Kız öğrenciler, 10.5 saat, erkek öğrenciler 9.7 saat ortalama olarak internette vakit geçirmektedirler. Öğrencilerin büyük bir çoğunluğuna (% 82.6) göre internet kullanmak çok yararlıdır ve internette aranılan bilgiye ulaşmak çok kolaydır. Önür’ün araştırması ise (Önür, 2007) 2005–2006 öğrenim yılında Ege Üniversitesi’nin değişik fakültelerinden öğrenciler üzerinde gerçekleştirilmiştir. 215 anket değerlendirilmeye alınmıştır. Toplam 215 deneğin; % 55.3’ü kız, geriye kalan % 44.7’si erkektir. Öğrencilerin yaşamında en önemli yeri cep telefonları ve bilgisayarlar almaktadır. Bu araştırmaya göre erkekler, kız öğrencilere göre gündelik yaşamlarında daha yoğun teknoloji kullanımına sahiptir. Öğrenciler interneti, iletişim kurma, bilgi arama

109

Leyla BUDAK, İlknur AYDOĞDU KARAASLAN

Bir başka araştırma Pamukkale Üniversitesi’nde öğrenim gören 123 öğrencinin katılımı ile gerçekleştirilmiştir (Fidancıoğlu vd., 2008). Öğrencilerin % 27.6’sı internete her gün bağlandığını, % 52.8’i internete eğitim amaçlı bağlandığını ve % 93.5’i bilgisayar ve internet kullanmanın mesleği için gerekli olduğunu ifade etmiştir. Erkek öğrencilerin internet kullanımına yönelik olumlu görüşleri kız öğrencilere göre daha yüksektir. Bu sonuç araştırmacılar tarafından erkek öğrencilerin kız öğrencilerden daha fazla internet ve bilgisayara ilgi duymaları ile açıklanmıştır.

54’ünün bilimsel amaçlar için internetten yararlandığı görülmekte, internetten yararlanma gerekçeleri arasında sohbet ikinci sırada % 23 oranında gelirken haber edinme ihtiyacı üçüncü sırada % 20 oranında yer almaktadır. Sohbetin haber edinme ihtiyacının önüne geçmiş olması ayrıca üzerinde durulması gereken bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır.

civilacademy

ve çevrimiçi hizmetlerden faydalanma aracı olarak yoğun şekilde kullanmakta ve internet kullanımında birden fazla neden etkili olmaktadır. Öğrenciler interneti kullanma nedenleri arasında sanal ortamda gezinmek seçeneğini büyük oranda tercih etmişlerdir. Bu durumun öğrencilerin sanal ortam bağımlılıklarının bir göstergesi olabileceği belirtilmektedir.

Balcı ve Ayhan‘ın (2008) araştırmasında ise öğrencilerin internet kullanım tercihlerinde en etkili olan faktörden ilki sosyal kaçış motivasyonu’dur. Bu sonuç araştırmacılara göre öğrencileri internet kullanımına yönelten motivasyonlar içinde en etkili olandır. Günlük yaşamın stres ve sıkıntılarından kaçış ilk sırayı alırken bilgilenme, boş zamanları değerlendirme, ekonomik fayda sağlamak, sosyal etkileşim ve sohbet ile eğlence de diğer kullanım amaçları arasında yer almaktadır. Toruk’un araştırmasında (2008) ise üniversite gençliğinin medya kullanımı incelenmiş ve boş zaman etkinliklerinde öğrenciler en fazla % 16.1 ile internete girdikleri görülmüştür. Arkadaş ve dostlarla birlikte olmak ise % 14.1’le ikinci sırada gelirken, yüzde 8.8’lik yüzdelerle spor yapmak ve gezmek ile % 6.3’le kitap okumak takip etmektedir. Öğrencilerin % 20’si günde 1-2 saat, % 19’u haftada 2-3 kez ve % 14.1’i günde 3-4 saat internete bağlanmaktadır. Öğrenciler internete en fazla % 43.4’le bilgilenmek, % 34.6’yla eğlenmek-hoşça vakit geçirmek ve % 8.8’le yalnızlığı paylaşmak amacıyla girmektedirler.

Özdemir’in araştırmasında ise Ege Bölgesi’ndeki yedi üniversitenin öğrencileri örneklem kapsamında alınmıştır (Özdemir, 2008). Söz konusu araştırmaya göre, öğrencilerin internet kullanım süreleri genellikle 1-4 saat aralığında değişmektedir. Katılımcıların % 9.6’sı bir saatten az internetten yararlandıklarını ifade etmişlerdir. Buna hiç ve gerektikçe seçeneğini işaretleyenler de eklenince bu oran % 15’e çıkmaktadır. Araştırma verileri dikkate alındığında öğrencilerinin % 110

civilacademy Öğrenciler internette en çok % 23.4’le gazete ve haber sitelerini, % 13.7’lik oranlarla müzik eğlence ve arama motorlarını ve 10.7 ile e-posta, iletişim siteleri ziyaret etmektedirler.

Araştırmalardan da görüldüğü üzere üniversite öğrencileri internet ortamından yoğun şekilde yararlanmaktadırlar. İnternet vazgeçilmez bir teknoloji ve yaşam biçimi olma yolunda hızlı bir aşama kaydetmiş ve gençlerin günlük yaşamlarının ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Önür (2007) gençlerin internet aracılığıyla kurdukları etkileşim alanlarında bir yandan yeni birleşmeler yaşadıklarını diğer yandan bu birleşmeler kadar çok sayıda ayrışma veya kırılmaların içine çekilebileceklerini belirtmekte ve böylelikle modern dönemin kitle insanı olmaktan uzaklaşan gençlerin bu teknolojiler yoluyla yeni bir tür bireycilik içine girebileceklerine dikkat çekmektedir. Önür’e göre kendi öz çıkarlarının daha öne geçtiği bu topluluklar içinde gençler, bulundukları somut toplumsal

Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğrencilerinin İletişime Yönelik İnternet Kullanım Amaçlarının Değerlendirilmesi

civilacademy

Çetin’in (2009) Ege Üniversitesi öğrencilerinin Facebook kullanımı konusunda gerçekleştirdiği araştırmada 180 öğrenci örneklemi oluşturmuştur. Facebook’a üye olma nedenlerinin başında % 17.8 ile “eğlence” amacı gelmektedir. “Eski arkadaşlarını bulabilmek ve eğlence” % 15.0 ile ikinci sırada yer alırken, “meraktan” Facebook‟a üye olma % 14.4 ile üçüncü sırada yer almıştır. Öğrencilerin birden çok nedenle Facebook sitesine üye oldukları görülmektedir.

mekanlarda bir toplumsal ayrışma sürecine girebilmekte ve dolayısıyla aidiyet bağları çözülmektedir (Önür, 2007). Özet olarak gençlerin yoğun şekilde internet kullandıkları, eğlence ve sosyal kaçış amaçlı kullanımın yoğunlaştığı, internet teknolojisinin çok önemli bir boş zaman değerlendirme etkinliği olduğu araştırmalarda ortaya konulan sonuçlardan bazılarıdır.

Amaç ve Yöntem Araştırmanın amacı, internet kullanan üniversite öğrencilerinin internet kullanım alışkanlıklarının ve MSN kullanımlarının, Facebook gibi sosyal paylaşım sitelerine yönelimlerinin, sosyalleşme ve iletişim kurma gereksinimlerine ilişkin düşüncelerinin değerlendirilmesidir. Bu araştırmada 2009-2010 öğretim yılı güz döneminde Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde okuyan (Gazetecilik, Halkla İlişkiler ve Tanıtım, Radyo, Televizyon ve Sinema) tesadüfi örneklem yöntemi ile her sınıftan ve her bölümden (gazetecilik, halkla ilişkiler, radyo, televizyon ve sinema ile reklamcılık bölümlerinden) seçilen eşit sayıda öğrenci katılmıştır. Araştırmaya 144 öğrenci dahil olmuş ancak 7 öğrencinin anket kağıdı kontrol

111

Leyla BUDAK, İlknur AYDOĞDU KARAASLAN Bulgular

soruları aracılığı ile iptal edilerek değerlendirmeye 137 öğrenci alınmıştır. Araştırmada objektif bilgi toplamak için anket tekniği kullanılmıştır. Anket tekniği, bilgi alınacak kişilerin doğrudan doğruya okuyup cevaplandıracakları bir soru listesinin hazırlanması ile yapılan veri toplama yöntemidir. Anket kağıtlarının değerlendirilmesi, SPSS programı aracılığı ile frekans dağılışları ve çapraz tablo analiz yöntemleri kullanılarak yapılmıştır.

47%

Kadın Erkek

53%

Şekil 1: Cinsiyet Dağılımı

civilacademy

Araştırma amacına uygun olarak geliştirilmiş 20 kapalı uçlu soru içeren anket formu kullanılmıştır. Toplam 20 soruda öğrencilerin internet kullanım amaçları, kullanım süreleri, internetin etkilerine ilişkin görüşleri, Facebook kullanımları, MSN ve sohbet alışkanlıkları gibi konular araştırılmıştır. Bağımsız değişkenler, cinsiyet; bağımlı değişkenler ise, bilgisayar kullanım sıklığı, internetin hangi amaçla kullanıldığı, internetin sosyalleşme sürecindeki etkisi, bilgisayar dilinde kullanılan kısaltmalar, Facebook, MSN, ICQ, SKYPE kullanımlarıdır.

Örneklemi oluşturan 137 öğrencinin % 47’si kız , % 53’ü erkektir (Şekil 1).

Öğrencilerin % 44’ünün günlük olarak 1-3 saat, % 18’sinin günlük 4-6 saat, % 19’unun ise günlük 6 saat internet kullandıkları görülmektedir. İki üç günde bir internete bağlanan öğrencilerin oranı % 12, haftada bir bağlanan öğrencilerin oranı ise % 7’dir. Öğrencilerin internete bağlanımı ve internette kalma süreleri dikkat çekecek şekilde yüksektir (Şekil 2).

12%

7% Hergün İki üç günde bir Haftada bir 81%

Şekil 2: İnternet Kullanım Zaman Dağılımı

Araştırmanın Hipotezleri: H0: Cinsiyete göre üniversite öğrencilerinin iletişim kurma süreçlerinde çeşitli farklılıklar görülmemektedir.

Öğrencilerin % 96’sının interneti vazgeçilmez bir teknoloji olarak gördüklerini belirtmişlerdir. Sadece öğrencilerin % 4’ünün internetin vazgeçilmez bir teknoloji olmadığını düşünmektedirler. Üniversite öğrencilerinin yaşamında internet öncelikli bir teknoloji olarak görülmektedir (Şekil 3).

H1: Cinsiyete göre üniversite öğrencilerinin iletişim kurma süreçlerinde çeşitli farklılıklar görülmektedir.

112

civilacademy değerlendirildiğinde öğrencilerin büyük çoğunluğunun interneti bir eğlence aracı olarak görmeleri dikkat çekici boyuttadır (Şekil 5). Öğrencilerin interneti kullanım amaçlarında ilk üç sırada e-postalarına bakmak (% 65), sosyal paylaşım siteleri (% 22,6), üçüncü olarak da sohbet programlarını kullanmak (% 5,1) almaktadır.

4%

Evet Hayır

96%

Verilen

Öğrencilerden internetin olumsuz etkilerinin olumlularına göre çok olduğunu düşünenlerinin oranı % 24’dür. İnternetin olumsuz etkilerinin olumlularına göre daha az olduğunu düşünenlerinin oranı % 33’dür. Öğrencilerin internete yaklaşımının daha olumlu olması dikkat çekmektedir. Öğrencilerin % 43’ü ise internetin olumlu ve olumsuz etkilerinin eşit derecede olduğuna inanmaktadırlar (Şekil 4).

1% 2%

1%

Eğlence Araştırma Haberleşme Yeni insanlar Hepsi 77%

24% 43%

12%

7%

civilacademy

Şekil 3: İnternete Önem Dağılımı

Evet Hayır Eşit Derecede 33%

Şekil 4: İnternetin Etkileri Öğrencilerin % 77’si ilk öncelik olarak, internetin bir eğlence aracı olduğunu ifade etmektedir. Araştırma için bir fırsat olarak görenlerin oranı % 7, haberleşme aracı olarak görenlerin oranı % 2, yeni insanlarla tanışma fırsatı olarak görenlerin oranı ise % 1’dir. Tüm bu seçeneklerin hepsini tercih edenlerin oranı ise % 12‘dir. Genel olarak 113

Diğer

Şekil 5: İnternet Kullanım Dağılımı Öğrencilerin büyük bir bölümü internetin vazgeçilmez bir teknoloji olduğunu belirtmiştir (Şekil 3). Öğrencilerin büyük bir bölümü internetin vazgeçilmez bir teknoloji olduğunu belirtmiştir (Şekil 3). Bu düşünceyi büyük oranda benimsemiş olmalarına karşın öğrencilerin % 52’si ise internetin günlük yaşamdaki iletişimleri etkilediğini, çok fazla vakit geçirilerek zaman kaybına neden olduğunu düşünmektedir. Ayrıca öğrencilerin % 18’i internetin sosyalleşme ve iletişim kurmayı engellediğini savunmaktadır. Öğrenciler günlük hayattaki görüşmelerin daha yoğun ve kalıcı iletişimler kurmaya olanak verdiğini ifade etmişlerdir. Öğrencilerin % 17’si belli bir yaşın altında kalan

Leyla BUDAK, İlknur AYDOĞDU KARAASLAN çocukları internet teknolojisinin olumsuz etkilediğini belirtmektedir. İnternetin duygusal ilişkileri (% 9) ve dil kullanımını (% 2) da olumsuz etkilediği öğrenci görüşlerinden ortaya çıkmaktadır (Şekil 6).

kısaltmaları sözel iletişimde kullandığını ifade

eden

öğrencilerin

%

5,

kullanmadığını ifade eden öğrencilerin ise % 75 ve bazen kullandıklarını ifade eden öğrencilerin ise % 20 oranında olduğu görülmektedir (Şekil 8). Öğrencilerin

2% 1% 17%

çoğunluğunun

Fikrim yok

internet dilinde kullandıkları kısaltmaları

Sosyalleşmeye olumsuz etki 52%

18%

Zaman kaybı

10%

sözel

iletişimlerine

yansıtmadıkları söylenebilir.

Çocuklara olumsuz etki Duygusal ilişkilere olumsuz etki Dil kullanımına olumsuz etki

5%

20%

Gençler

Evet Hayır Bazen

Öğrencilerin % 84’ünün bilgisayar kullanırken iletişim kurmak amacı ile çeşitli şekil ve sembol (gülme işareti, somurtma işareti, öfke işareti vb.) kullandıkları görülmektedir. Öğrencilerin % 16’sının ise bu işaretleri kullanmadıkları ortaya çıkmıştır. Öğrencilerin büyük çoğunluğu, internet iletişiminde kısaltma, sembol ve şekil kullanımı yolu ile kendilerini ifade etmektedirler (Şekil 7).

75%

civilacademy

Şekil 6: İnternetin Üzerindeki Etki Dağılımı

Şekil 8: Sözel İletişime İnternet Dilinin Etkisi Öğrencilerin internet kullanımında başvurdukları

kısaltmaları,

yazılı

iletişimlerinde kullanıp kullanmadıkları sorusuna

verdikleri

cevaplar

incelendiğinde, kullandığını ifade eden öğrencilerin % 18, kullanmadığını ifade eden öğrencilerin ise % 59 olduğu bazen

16%

kullandıklarını ifade eden öğrencilerin

Evet

ise % 23 oranında olduğu görülmektedir

Hayır

(Şekil 9). Öğrencilerin internet dilini

84%

ve

Şekil 7: Kısaltma Sözcükler ve Sembol Kullanımı

internette

kullandıkları

kısaltma

vb.ini sözel iletişimden daha fazla olarak yazılı iletişimlerine yansıttıkları

İnternet kullanımında başvurdukları

anlaşılmaktadır. 114

civilacademy sosyal paylaşım sitesine üyeliği aktif durumda olan öğrencilerle, üyeliği olup silen veya donduran öğrencilerin büyük bir çoğunluğu oluşturduğu ve Facebook’un üniversite öğrencileri arasında kullanımının son derece yaygın olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır.

18%

23%

Evet Hayır Bazen 59%

Şekil 9: İnternet Dilinin Yazılı İletişime Etkisi 9%

10% Evet Hayır Dondurdum veya sildim 81%

civilacademy

Öğrencilerin % 98’inin Facebook sosyal paylaşım sitesi hakkında bilgisi bulunmaktadır. Öğrencilerin yalnızca % 2’sinin sosyal paylaşım sitesi Facebook hakkında bir ön bilgisi bulunmamaktadır (Şekil 10). Facebook konusunda bilgi sahibi olan öğrencilerin büyük bir çoğunluğu oluşturduğu görülmektedir.

2%

Evet Hayır

98%

Şekil 10 : Facebook Sosyal Paylaşım Sitesi Hakkında Bilgi Sahibi Olma Dağılımı Öğrencilerin, % 81’inin Facebook sosyal paylaşım sitesine aktif üyelikleri bulunmaktadır. Facebook hesabı olan ama bunu silen veya donduran öğrencilerin ise %10, Facebook sitesine üyeliği olmayan öğrencilerin ise % 9 oranında olduğu görülmektedir (Şekil 11). Genel olarak değerlendirildiğinde

Şekil 11: Facebook Üyelik Dağılımı Facebook hesabını silen ve donduran öğrenciler bu sitenin günlük hayatlarını etkilemeye başladığı ve çok vakit geçirdikleri için hesaplarını dondurduklarını veya sildiklerini ifade etmişlerdir (% 13.1). Öğrencilerin % 2’si yüz yüze iletişimleri etkilendiği için hesaplarını dondururken, öğrencilerin % 1.5’u bir bağımlılık olmasından korktuğu için bu hesaplarını dondurmuş veya silmiştir. Facebook kullanan öğrencilerin % 59’u Facebook programını yüz yüze görüştüğü arkadaşlarıyla iletişimde olmak için kullandıklarını belirtmektedir. Buna karşın % 16.8 oranında öğrenci yeni arkadaşlarla tanışmak için bir araç olarak bu programı kullanmaktadır. Öğrencilerin Facebook sosyal paylaşım sitesine % 13’ü nadiren, % 14’ü bazen, % 20’si sık sık ve %53’ü internete her bağlanışta ulaşmaktadır

115

Leyla BUDAK, İlknur AYDOĞDU KARAASLAN (Şekil 12). Öğrencilerin internete her bağlandıklarında ve sık sık kullanım oranlarının yüksek olması Facebook kullanımının öğrenciler arasında yaygın olduğu ve internet erişimi ile birlikte öğrencilerden siteyi ziyaret edenlerin çoğunluğu oluşturduğu görülmektedir.

Öğrencilerin, % 92’sinin MSN sohbet programına üyeliği bulunmaktadır. Öğrencilerden sadece % 8’inin MSN sohbet programına üyeliği bulunmamaktadır (Şekil 14). Üniversite öğrencilerinin çok büyük bölümünün MSN kullanımı konusunda aktif olduğu ve MSN adreslerinin bulunduğu görülmektedir.

13% 20%

Nadiren Sık sık Bazen

53%

8%

Her bağlanışımda 14%

Evet Hayır

Öğrencilerin % 17’si Facebook’ta tanıştıkları kişilerle görüşmekte, % 59’u bu kişilerle görüşmemekte, % 24’ü ise bazen görüşmektedirler (Şekil 13). Öğrencilerin yarıya yakın bir bölümü Facebook’ta tanıştıkları kişilerle günlük yaşamlarında görüşmediklerini ifade ederken, görüşürüm ve bazen görüşürüm diyenlerin de yarıya yakın bir bölümü oluşturduğu görülmektedir.

92%

civilacademy

Şekil 12: Facebook’a Erişim Sıklığı

14:

MSN

Adresine

Öğrencilerin % 22.6’sı nadiren, % 16.8’i bazen, % 18.2’si sık sık, % 38.7’si her bağlanışta MSN programını kullanmaktadırlar. Öğrenciler arasında MSN programının Facebook kullanımı kadar çok olmadığı ancak yine de internete her bağlanışta bağlanan öğrencilerin oranının az olmadığı görülmektedir. Öğrencilerin, ICQ ve SKYPE üyeliğinin araştırılması sonucu, % 24’ünün bu programlara üye olduğu, % 76’sının bu programlara üyeliğinin bulunmadığı görülmüştür (Şekil 15). Öğrenciler arasında ICQ ve SKYPE üyeliği Facebook ve MSN sahipliği kadar yaygın değildir.

17%

24%

Şekil Sahiplik

Evet Hayır Bazen 59%

Şekil 13: Facebook’ta Tanışılan Kişilerle Görüşme 116

civilacademy oranı 15.3, bu görüşe katılmayan öğrencilerin oranı ise % 57.7’dir (Ek 1b). MSN öğrenciler arasında diğer sohbet programlarına göre daha popüler ve daha çok tercih edilen bir program olarak ön plana çıkmaktadır.

24% Evet Hayır 76%

Öğrencilerin ICQ ve SKYPE programlarını % 21.2’sinin nadiren, % 2.9’unun sık sık, % 6.6’sının bazen ve % 2.9’unun internete her bağlanışta kullandığı ortaya çıkmıştır. Bu programları kullanan öğrencilerin, Facebook ve MSN kullanımındaki kadar söz konusu sohbet ve paylaşım programlarını tercih etmedikleri görülmektedir.

civilacademy

Şekil 15: ICQ ve SKYPE Üyeliği

MSN ve Diğer Sohbet Programları İle İlgili Öğrenci Görüşleri Öğrencilerin % 55.5’i MSN’i en vazgeçilmez iletişim şekillerinden biri olarak görmekte ve hemen her gün kullanmaktadır. Öğrencilerin % 42.3’ü bu görüşe katılmamakta ve %1.5’nun fikri bulunmamaktadır (Ek1a). MSN sohbet programı, kullanıcıları için genelde günlük yaşamdan bildikleri veya tanıdıkları kişilerle iletişim kurmaya olanak tanımaktadır. Bu açıdan ICQ gibi sohbet programlarının tanımadıkları insanlara erişmelerine olanak sağlaması bağlamında kullanıcıları için daha ilginç olduğu görüşüne katılan öğrencilerin oranı % 26.3, fikri olmayan öğrencilerin 117

MSN ve genelde tüm sohbet programlarında kendini rahat ifade ettiği, düşüncelerini net olarak dile getirdiği ve günlük hayatta konuşmaktan hoşlanmadığı veya çekindiği konuları bile açıkça konuşabildiği fikrine katılan öğrencilerin oranı % 32.1, fikri olmayan öğrencilerin oranı % 13.9, bu düşünceye katılmayan öğrencilerin oranı ise % 53.3’tür (Ek 1c). Öğrencilerin yarısından fazlası sanal sohbet ortamlarına göre günlük iletişimlerinde de kendilerini net olarak ifade edebildikleri görüşünü benimsemektedirler. Öğrencilerin MSN ve diğer sohbet programlarının günlük hayatta kurulan iletişimlerden daha doyurucu olduğu, insanların kendilerini maske takmadan net olarak ortaya koydukları görüşüne katılım durumu değerlendirildiğinde, % 20.4 oranında öğrenci bu görüşe katılmış, % 22.6 oranında öğrenci bu görüşle ilgili bir fikri olmadığını belirtmiş, % 56.2 oranında öğrenci ise bu görüşe katılmadıklarını ifade etmiştir (Ek 1d). Öğrencilerin günlük yaşamlarındaki iletişimlerine göre MSN ve sohbet ortamlarındaki iletişimlerde insanların kendilerini daha net ortaya koyduğu ve bu iletişimlerin daha doyurucu olduğu şeklindeki düşünceye yarıdan fazlasının katılmadığı görülmektedir.

Leyla BUDAK, İlknur AYDOĞDU KARAASLAN

Öğrencilerin % 73’ü sohbet programlarını başka ülkelerdeki insanlarla iletişim kurmak, yabancı kültürleri tanımak ve yabancı dili geliştirmek açısından bir olanak olarak görmekte, % 17.5’u ise bu konuda bir fikri olmadığını belirtmekte, % 8.8’i ise bu görüşe katılmamaktadır (Ek 1f). Öğrencilerin çoğunluğu açısından MSN gibi sohbet programlarının yabancı kültürleri öğrenmek ve yabancı dilleri geliştirmek açısından bir fırsat olarak kabul edildiği belirtilebilir. Öğrencilerin % 71.5’u herkesle iletişim kurma şansı olmayan ve evlerinde yaşamak durumunda kalan, internete erişim olanağı bulunan engelli bireylerin MSN gibi sohbet programları yoluyla iletişim kurma ihtiyaçlarını giderebilecekleri ve bu açıdan bu tür programların dünyaya açılan bir pencere gibi işlev göreceği düşüncesine katılmaktadır. Öğrencilerin % 13.9’unun bu konuda bir fikri bulunmamakta, % 13.9’u ise bu düşünceye katılmamaktadır (Ek 1g). Genel olarak değerlendirildiğinde,

öğrencilerin büyük bölümü sanal sohbet ortamlarını evlerinde internet olanağı bulunan engelli bireyler için iletişim kurma ve sosyalleşme alanı olarak görmektedirler.

civilacademy

MSN ve diğer sohbet programlarında insanların sahte ve yalancı olduğu, kendilerini olduklarından farklı ifade ettikleri şeklindeki görüşe katılan öğrencilerin oranı % 72.3, fikri olmayan öğrencilerin oranı % 13.1, bu görüşü desteklemeyen öğrencilerin oranı ise % 13.9’dur (Ek 1e). Öğrencilerin MSN ve diğer sanal sohbet ortamlarına genel olarak güvenmedikleri anlaşılmakta, bu ortamlardaki kişilerin kendilerini farklı gösterme eğilimi içinde olabilecekleri ve yalan söyleyebilecekleri gibi düşüncelere sahip oldukları görülmektedir.

Öğrencilerin % 75.9’u sanal ortamda kurulan iletişimlerin gerçek hayattaki iletişimleri etkilediği düşüncesine katılmaktadır. Bu konuda fikri olmayan öğrencilerin oranının % 11.7 bu düşünceye katılmayan öğrencilerin oranının ise % 11.7 olduğu görülmektedir (Ek 1h). Genel olarak öğrencilerin büyük çoğunluğu, bu tür teknolojilerin insanı yabancılaştırdığı, gerçek yaşamdaki iletişimleri zedelediği, insanların günlük yaşamda birbirleri ile konuşmak yerine bilgisayar başına geçip saatlerce sahte bir dünyanın içinde iletişim kurdukları düşüncesine katılmaktadırlar. Öğrencilerin sanal dünyanın iletişimlerinin gerçek hayatı etkilediği ve yabancılaştırdığı görüşünü büyük oranda paylaşmaları dikkat çekmektedir. MSN gibi sohbet programlarında aynı anda birden fazla kişi ile iletişim kurma olanağı olması, bu programların bir kişi ile bir konu üzerinde konuşurken başka bir kişi ile farklı bir alanda sohbet etme olanağı tanıması, yüz yüze iletişimlerde gerçekleşmeyen heyecan verici bir durum olduğu görüşüne katılan öğrencilerin oranı % 62.8, bu konuda görüşü olmayan öğrencilerin oranı % 17.5, bu görüşe katılmayan öğrencilerin ise oranının % 19.0 olduğu görülmektedir (Ek 1i). Öğrencilerin çoğunluğu aynı anda birden fazla kişi ile

118

civilacademy iletişim kurmayı heyecan verici olarak görmekte ve yüz yüze iletişimlerde bunun kolay kolay gerçekleşmeyecek bir imkân olduğu görüşüne katılmaktadırlar.

22.6’dır (Ek 1l). Cinsiyete Göre Öğrencilerin İletişim Kurma Ortamlarına İlişkin Görüşleri

Öğrencilerin % 40.9’una göre MSN gibi sohbet programları karşı cins ile daha kolay iletişim kurma olanağı verir, heyecan ve stresi kontrol etmeye olanak tanır düşüncesine katılırken, öğrencilerin % 18.2’sinin bu konuda fikri yoktur, % 40.1’i ise bu görüşe katılmamaktadır (Ek 1k). Öğrencilerin “günlük yaşamda karşı cins ile iletişim kurma konusunda güven sorunu olanlar için MSN gibi sohbet programları bir avantaj sağlamakta, bu kişiler için sosyalleşme olanağı vermektedir” görüşüne katılanlarının oranı % 54’tür. Bu konuda fikri olmayan

civilacademy

Öğrencilerin aynı anda birden fazla kişi ile görüşme sırasında kendilerinin bekletildiği ve bu durumun hoşlarına gitmediği görüşüne katılanlarının oranı % 56.2, fikri olmayanların oranı % 22.6, bu görüşe katılmayanların oranı ise %20 .4’tür (Ek 1j).

Öğrenciler üzerinde internetin yarattığı etkiler cinsiyete göre değişmektedir (p=0.001). Erkekler internetin olumsuz etkilerinin daha az olduğunu düşünmektedirler (% 43.8). Kız öğrenciler ise internetin olumlu ve olumsuz etkilerinin eşit derecede olduğunu düşünmektedirler (Tablo 1). Bilgisayar ve internet kullanımında kız öğrencilere göre genelde daha aktif olan erkek öğrencilerin teknolojilerin zararlı yönlerine ilişkin düşüncelerinin kız öğrencilere göre daha az olduğu, bu yönüyle erkek öğrencilerin söz konusu teknolojileri olumlu yönde benimsemelerinin daha yüksek düzeyde olduğu görülmektedir. Tablo 1: Cinsiyete Göre İnternet Etkileri

Bilgisayar kullanırken, kısaltma ifadeler, şekil veya semboller kullanılması

öğrencilerin oranı % 22.6, bu düşünceye katılmayan öğrencilerin oranı ise % 119

Leyla BUDAK, İlknur AYDOĞDU KARAASLAN cinsiyete göre farklılaşma göstermektedir (p=0.03). Kız öğrencilerin internet kullanımı sırasında kısaltma ifadeleri, sembolleri ve şekilleri erkek öğrencilere göre daha fazla kullandıkları görülmektedir. Kız öğrencilerde kısaltma kullanım % 91.2 iken, erkeklerde % 76.7’dir (Tablo 2). Bu durum hipotezimizin desteklendiğini ve cinsiyete göre üniversite öğr encilerinin iletişim kurma ve sosyalleşme süreçlerinde kısaltma kullanımları arasında farklılığın olduğunu ortaya koymaktadır .

görülmektedir (Tablo 3). Kız öğrenciler internet kullanımında duygu ve düşüncelerini ifade etmeye daha fazla önem vermekte, bu önemi kısaltma ve benzeri işaretleri daha çok kullanmakla (örneğin gülme, somurtma işareti vb.) ve internet diline yansıtmakla göstermektedirler (Tablo 2). Ayrıca Tablo 3’te de kız öğrencilerin (% 31.3) erkek öğrencilere (% 6.8) göre bu işaretleri gündelik yaşamdaki yazılı iletişimlerine de yansıtarak daha fazla benimsedikleri de görülmektedir. Tablo 2’de olduğu gibi burada da hipotezimiz desteklenmiştir.

civilacademy

Tablo 2: Cinsiyete Göre Kısaltma Kullanımı

Cinsiyete göre kısaltma ifadeler, şekil veya sembollerin yazılı iletişimde kullanılması değişmektedir (p=0.001). Erkek öğrencilerin yazılı iletişimde kısaltmaları daha az kullandıkları

Tablo 3: Cinsiyete Göre Gündelik Yazılı İletişimde Kısaltma Kullanımı Öğrencilerin Facebook’ta tanıştığı kişilerle görüşmeleri cinsiyete göre

120

civilacademy

Tablo 4: Cinsiyete Göre Facebook’ta Tanışılan Kişilerle Görüşme Öğrenciler

için

MSN

civilacademy

farklılaşmaktadır (p=0.004). Erkek öğrenciler (% 23.3), kız öğrencilere (% 9.4) göre Facebook’ta tanıştığı kişilerle daha çok görüşmektedirler (Tablo 4). Evet ve Bazen cevapları beraber dikkate alındığında, genel anlamda erkek öğrencilerin (% 52.1) yeni arkadaşlarla internet ortamı üzerinden tanışıp görüşmeleri kız öğrencilere (% 21.9) göre daha fazladır. Bu durum erkeklerin interneti daha yoğun olarak arkadaş bulma, çevre edinme amaçlı kullandıklarını düşündürtmektedir. Kız ve erkek öğrencilerin Facebook’ta tanıştıkları kişilerle görüşmeleri arasında farklılık olması, hipotezimizin desteklendiğini göstermektedir.

genelde

121

tanıdıkları insanlarla kullandıkları bir iletişim şeklidir ve bu tarzda bir iletişim şekli olması nedeniyle ICQ gibi farklı sohbet programları ise tanımadıkları insanlara ulaşabilmelerine olanak tanımaktadır. Bu görüş, cinsiyete göre farklılık göstermektedir (p=0.041). Kızların % 68.8 bu fikri desteklememektedirler. Erkeklerde ise bu görüşe katılan ve fikri olmayanlar kızlara göre daha fazladır (Tablo 5). Kız öğrencilerin genelde gündelik hayattan tanıştıkları kişilerle sanal ortamda görüşme eğiliminin daha yüksek olduğu düşünülmektedir. Bir önceki tablodan görüldüğü gibi (Tablo 4) erkek öğrencilerin tanımadıkları kişilerle tanışma eğiliminin daha yüksek olması (% 52.1) ICQ gibi bu tür iletişimlere olanak tanıyan sohbet programlarına daha olumlu yaklaşmaları sonucunu doğurmaktadır.

Leyla BUDAK, İlknur AYDOĞDU KARAASLAN Tablo 5: Cinsiyete Göre Sohbet Ortamlarında Tanımadıkları Kişilere Ulaşabilme

civilacademy

Öğrencilerin bilgisayar kullanma sürelerine bağlı olarak MSN (p=0.005) ve diğer sohbet programlarını kullanma sıklıkları da artış göstermektedir. Bilgisayar kullanma süreleri arttıkça sohbet programlarına üyeliklerinde de artış görülmektedir.

sosyal ilişkilerden kopuş ve bireysel yalnızlık ortamlarına sürüklenişin hızlanmasını artırmaktadır. Bir diğer

SONUÇ ve GENEL DEĞERLENDİRME

Bir bilgi paylaşım ağı olan internet, hemen her yaş grubundaki bireyler tarafından kullanılmakta; internet kullanıcıları için sınırsız bir erişim mümkün hale gelmekte ve her tür bilgiye anında ulaşılabilmektedir. İnternet kullanımının giderek artması ve bu süreç sonunda sınırsız, denetimsiz her tür bilgiye veya kişilere erişim kolaylığının olmasının yanı sıra bilgisayar ve internet sanal dünyasında çok zaman harcayan kişi sayısında hızlı artışların meydana gelmesi dikkat çekmektedir. Bu durum

yandan ise özellikle üniversite yıllarında gençlerin, arkadaşlık ilişkileri hayatlarının dönüm noktalarından birini oluşturmakta, genç insanların yaşamlarında iletişim kurma gereksinimlerine yönelik faaliyetleri artış göstermekte; giderek daha yakın ve daha derin bağların oluşması da hız kazanmaktadır (Brooks, 2007). Ülkemizde özellikle çocuk ve gençlerin yaşam alanlarında internetin etkisinin çok daha fazla olduğu görülmekte, internet faaliyetlerinin önemli bir bölümünün de iletişim kurma çabalarına yönelik olduğu görülmektedir. İnternet gençler için hem kültürel hem sosyal anlamda iletişimlerin kurulduğu, etkileşimlerin sağlandığı ve çeşitli paylaşımların meydana geldiği bir ortamdır. Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi öğrencilerinin internet kullanımındaki iletişim kurma süreçlerine ilişkin araştırmanın sonuçlarına bakıldığında öğrencilerin internete bağlanımı ve internette kalma sürelerinin dikkat çekecek şe-

122

civilacademy

Genel olarak öğrencilerin internetin etkilerine ilişkin düşünceleri genellikle daha olumlu yöndedir. Ancak erkek öğrenciler, kız öğrencilere göre internetin olumsuz etkilerinin daha az olduğunu düşünmektedirler. Kız öğrenciler ise internetin olumlu ve olumsuz etkilerinin eşit derecede olduğu fikrini desteklemektedir. Fidancıoğlu’nun (2008) araştırmasında da erkek öğrencilerin internet kullanımına yönelik görüşleri kız öğrencilere göre daha olumlu olup bu araştırma sonuçları ile uyuşmaktadır.

civilacademy

kilde yüksek olduğu görülmektedir. Öğrencilerin % 43.8 ’inin günlük 1-3 saat, % 18.2’sinin günlük 4-6 saat, % 19.0’unun ise günlük 6 saat internet kullanmakta olduğu dikkat çekmektedir. Dört ve altı saat ile altı saat ve üstü internet kullanımı bağımlılık riski açısından bir gösterge olarak kabul edilebilir. Önür’ün (2007) araştırmasında da öğrencilerin interneti kullanma nedenleri arasında, sanal ortamda gezinmek, bilgi aramak ve iletişim kurma öncelikle yer almaktadır. Büyük oranda tercih edilen sanal ortamda gezinmek seçeneği öğrencilerin sanal ortam bağımlılıklarının bir göstergesi olarak değerlendirilebilir. İletişim Fakültesi’ndeki araştırmaya bakıldığında internette kalma sürelerinin oldukça uzun bir zaman dilimini alması Önür’ün araştırmasındaki sanal ortam bağımlılığını destekleyen bir sonuç olabilir. İletişim Fakültesi öğrencileri, büyük çoğunlukla interneti vazgeçilmez bir teknoloji olarak görmektedirler. Aksu ve Girgin’in (2003) araştırmasında da internet öğrenciler açısından büyük önem taşımakta ve gelecekte hayatın her kesimine girecek bir teknoloji olarak değerlendirilmektedir. Yolal ve Kozak’ın (2008) araştırmasında da öğrencilerin büyük çoğunluğuna göre internet çok yararlı bir teknoloji olarak ifade edilmiştir. Bu araştırmada ortaya konulan önemli sonuçlardan biri kız ve erkek öğrencilerin internet teknolojisi ile ilgili yaklaşımlarında görülmüştür.

Öğrencilerin büyük bir bölümü internette iletişim kurmak amacı ile çeşitli şekil ve sembol (gülme işareti, somurtma işareti, öfke işareti vb.) kullanmaktadırlar. Kız öğrenciler, kısaltma ifadeleri, sembolleri ve şekilleri erkek öğrencilere göre daha fazla kullanmaktadır. Duygusal anlatımları destekleyen veya özetleyen bu ifadelerin erkek öğrenciler tarafından kızlar kadar çok kullanılmadığı görülmektedir. Dolayısıyla duygusal anlatımları destekleyen ve genellikle kız öğrencilerin daha çok kullandığı kısaltma, sembol vb. nin kızlar tarafından daha çok içselleştirildiği veya benimsendiği görülmekte, bu da kız öğrencilerin bu işaretleri gündelik yaşamlarında kullandıkları yazılı iletişimlerine daha fazla yansıttıkları sonucunu desteklemektedir. Kız ve erkek öğrenciler arasında, yukarıdaki gibi bazı farklılıklar görülmesine karşın, cinsiyete göre

123

Leyla BUDAK, İlknur AYDOĞDU KARAASLAN

İletişim Fakültesi öğrencilerinin interneti kullanım amaçlarında ilk üç sırayı e-postalarına bakmak, sosyal paylaşım sitelerinden yararlanmak ve üçüncü olarak da sohbet programlarını kullanmak almaktadır. Araştırmada ortaya konulan önemli sonuçlardan bir diğeri de öğrencilerin büyük bir bölümü için internetin bir eğlence aracı olarak görülmesidir. En öncelikli kullanım amaçlarında da e postalarına bakmak ve göndermek ilk sırayı almaktadır. Marmara Üniversitesi öğrencilerinin internet kullanımında da e posta ilk sırayı almaktadır (Rüzgar, 2000). Araştırma yapmak, haber ve bilgi edinme gibi amaçlar ikinci planda kalmaktadır. Bu sonuçlar dikkate alındığında internetin eğlence amaçlı olarak değerlendirilmesi, araştırmaya konu olan üniversite öğrencilerinin eğitim etkinliklerinde internet teknolojisini yeteri kadar kullanmadıkları sonucunu ortaya çıkarmaktadır.

civilacademy

öğrencilerin bilgisayar kullanım sıklığı, amaçları, internetin sosyalleşme ve iletişim kurma süreçlerinden etkilenmeleri, internette kullandıkları kısaltmaları gündelik yaşamdaki sözel iletişimde kullanmaları, Facebook sosyal iletişim ağı hakkında bilgilerinin olması, Facebook hesaplarını dondurma ve silme nedenleri, Facebook kullanma amaçları ve sıklıkları, MSN sohbet programına üye olmaları, ICQ ve SKYPE programlarını kullanma ve üye olmaları arasında bir farklılık yoktur.

124

MSN ve Facebook kullanımı, üniversite gençleri arasında son derece yaygın olup, başka bireylerle iletişim kurma açısından öncelikli bir konumda yer almaktadır. İnternetin vazgeçilmez bir teknoloji olduğunu düşünen ve internette uzun süre kalan öğrencilerin internetin, gerçek yaşamdaki iletişim süreçlerini olumsuz etkilediği görüşüne yarıdan fazlasının katılması ise üzerinde durulması gereken önemli bir sonuçtur. Gençler bir yandan sanal dünyanın iletişim kurma ve sosyalleşme olanaklarından büyük ölçüde yararlanmakta bir yandan da gerçek iletişimlerin zedelendiğini düşünmektedirler. Bu konudaki araştırma sonuçlarının farklı olduğu da belirtilmelidir. İnternet ortamındaki sanal sosyal ağların kullanımına ilişkin bazı araştırmalarda sosyal paylaşım sitelerinin bireyin izole edilmesine yol açtığı, yabancılaşma hissini kuvvetlendirdiği belirtilirken diğer bazı araştırmalarda sosyal paylaşım ağlarının sosyalleşme ve iletişim kurma gereksinimlerini kolaylaştırdığı sonucu ortaya çıkmıştır (Castells, 2008). Ancak söz konusu araştırmalarda bireylerin sanal ağ profillerini oluştururken dürüst davranmadığı görüşünü destekleyen öğrencilerin sayısının fazla olduğu belirtilmiştir. Bu da sosyal paylaşım sitelerine duyulan güven sorununun bir başka nedeni olarak düşünülebilir. Belirtildiği üzere özellikle bayan kullanıcıların sosyal ağların güvenirliği konusunda çekinceleri bulunmakta ve bu durum sanal ortamda kendi özel kimlik bil-

civilacademy

Ayrıca öğrencilerin bir kısmına göre belli bir yaşın altında kalan çocukları, internet teknolojisi olumsuz yönde etkilemekte, çocukların kişisel gelişim süreçleri ve iletişim kurma faaliyetleri bu süreçten zarar görmektedir. Bu noktada Facebook gibi sosyal paylaşım sitelerinin öğrencilerin özel yaşam alanlarını kamusal alana getirmesi başka bir ifadeyle gözlenebilir veya başkaları tarafından görünür yapması (West, Lewis & Currie, 2009) gibi etkenlerin öğrencilerin sanal paylaşım ortamlarına duyabileceği güveni etkileyebileceği düşünülmektedir. Facebook konusunda bilgi sahibi olan ve üyelikleri bulunan öğrencilerin büyük bir çoğunluğu oluşturduğu görülmektedir. Az sayıda öğrenci, Facebook hesabını silmiş veya dondurmuştur. Facebook kullanımının öğrenciler arasında son derece yaygın olduğu ve internet erişimi ile birlikte öğrencilerden siteyi ziyaret edenlerin çoğunluğu oluşturduğu görülmektedir. Öğrencilerin yarıya yakın bir bölümü Facebook’ta tanıştıkları kişilerle günlük yaşamlarında görüşmediklerini ifade ederken, görüşürüm ve bazen görüşürüm diyenlerin de yarıya yakın bir bölümü oluşturduğu görülmektedir. Kız ve erkek öğrenciler açısından ortaya çıkan bir farklılık yine

Facebook örneğinde görülmüş; ��� erkek öğrencilerin, kız öğrencilere göre Facebook’ta tanıştığı kişilerle günlük yaşamda daha çok görüştükleri belirlenmiştir.

civilacademy

gilerini paylaşmalarını etkilemekte, erkeklere göre daha sınırlı olarak bu bilgileri paylaşmaktadırlar ( Fogel & Nehmad, 2009).

125

MSN öğrenciler arasında diğer sohbet programlarına göre daha popüler ve daha çok tercih edilen bir program olarak ön plana çıkmaktadır Öğrencilerin, büyük çoğunluğunun MSN sohbet programına üyeliği bulunmaktadır. MSN üyeliği Facebook üyeliğinden daha fazladır. Öğrenciler arasında ICQ ve SKYPE üyeliği Facebook ve MSN sahipliği kadar yaygın değildir.�������������� Bu programları kullanan öğrencilerin, Facebook ve MSN kullanımındaki kadar söz konusu sohbet ve paylaşım programlarını tercih etmedikleri görülmektedir. Öğrencilerin yarısından fazlası sanal sohbet ortamlarına göre günlük iletişimlerinde de kendilerini net olarak ifade edebildikleri görüşünü benimsemektedirler. MSN ve diğer sohbet programlarında insanların sahte ve yalancı olduğunu düşünen, kişilerin kendilerini olduklarından farklı ifade ettikleri şeklindeki görüşe katılan öğrencilerin oranının % 72.3 olduğu dikkate alınırsa genel anlamda hem kız öğrencilerin hem erkek öğrencilerin sanal sosyal ağlara belli bir güvensizlik duyduğu düşünülmektedir. Başka bir ifadeyle; öğrencilerin MSN ve diğer sanal sohbet ortamlarına genel olarak güvenmedikleri anlaşılmakta, bu ortamlardaki kişilerin kendilerini farklı gösterme eğilimi içinde olabilecekleri ve yalan söyle-

Leyla BUDAK, İlknur AYDOĞDU KARAASLAN

Öğrencilerin “günlük yaşamda karşı cins ile iletişim kurma konusunda güven sorunu olanlar için MSN gibi sohbet programları bir avantaj sağlar” görüşüne yarıya yakın oranda katılmaları da dikkat çeken bir başka sonuçtur. Belirtildiği üzere bazı araştırma sonuçlarında da çekingen kişilik yapıları ve sosyal sitelerin kullanımı arasında bir ilişki saptanmış, özellikle çekingen kişilerin Facebook kullanımının daha yoğun olduğu görülmüş (Asendorpf, 1990), daha çekingen kişilik yapılarına sahip öğrencilerin sanal sosyal ağları daha çok kullandığı ve söz konusu öğrencilerin iletişim kurma gereksinimlerine yanıt olarak bu ağlara yöneldiği (Asendorpf, 2000;����������������������������� Baker & Oswold, 2010) belirlenmiştir.

ortamda genellikle gündelik hayattan bildikleri ve tanıdıkları kişileri tercih etmeleri ve genellikle bu kişilerle iletişim kurmaları açısından belli bir güven duygusunun daha çok ön plana geçtiği ile ilişkilendirilebilir.

civilacademy

yebilecekleri gibi düşüncelere sahip oldukları görülmektedir. Genel olarak değerlendirildiğinde öğrencilerin büyük bölümü sanal sohbet ortamlarını engelli bireyler için iletişim kurma ve sosyalleşme alanı olarak görmekte ve öğrencilerin çoğunluğu açısından MSN gibi sohbet programları yabancı kültürleri öğrenmek ve yabancı dilleri geliştirmek açısından bir fırsat olarak kabul edilmektedir.

ICQ gibi farklı sohbet programlarının ise tanımadıkları insanlara ulaşabilmelerine olanak tanımakta olduğu görüşüne katılanlarının oranı erkeklerde daha fazladır. Kızların ise yarıdan fazlası bu fikri desteklememektedirler. Kız öğrencilerin sanal 126

Genel olarak öğrencilerin büyük çoğunluğu, bu tür teknolojilerin insanı yabancılaştırdığı, gerçek yaşamdaki iletişimleri zedelediği, insanların günlük yaşamda birbirleri ile konuşmak yerine bilgisayar başına geçip saatlerce sahte bir dünyanın içinde iletişim kurdukları düşüncesine katılmaktadırlar. İletişim Fakültesi öğrencileri akademik eğitimleri sırasında genel olarak iletişim süreçleri ile ilgili çok sayıda ders almakta; bu konuda aldıkları eğitim, internet ortamına ilişkin daha eleştirel bir bilinç geliştirmelerine neden olabilmektedir. Ancak bu görüşü öğrencilerin büyük oranda paylaşmalarına rağmen internet ortamında uzun süreli kalmaları, iletişim kurma süreçlerinde sanal ortamdaki MSN ve Facebook gibi programları tercih ederek yoğun şekilde kullanmaları üzerinde dikkatle düşünülmesi gereken bir başka konuya işaret etmektedir. Sanal ortamın verebileceği zararlar konusunda eleştirel ama bu ortamın tanıdığı olanakları olabildiği ölçüde ve saatlerce kullanmaya da hevesli bir üniversite gençliğinin bulunduğu görülmektedir. Araştırmada en dikkat çeken sonuçlardan biri ise internetin eğitim, haber ve bilgi edinme amaçlı kullanılmasından çok eğlence amaçlı kullanılmasıdır ki bu durum eğitim an-

civilacademy

lamında önemli bir aşamada bulunan üniversite öğrencilerinin internetin sunduğu olanaklardan bilgi ve eğitim alanına katkı sağlamak açısından yeterince yararlanmadığını göstermektedir.

Bahattin, Rüzgar (2000), “Üniversite Öğrencilerinin İnternet Eğilimleri”, internet adresi:, erişim tarihi:01.05.2010. Balcı, Şükrü & Ayhan, Bünyamin (2007), “Üniversite Öğrencilerinin İnternet Kullanım ve Doyumları Üzerine Bir Saha Araştırması”. Selçuk İletişim, 5 (1).

civilacademy

Sonuç olarak uzun süreli internet kullanımının bireysel ve sosyal yaşam alanlarını olumsuz etkilediğini düşünen ancak bu düşüncelerine rağmen sosyalleşme ve iletişim kurma çabalarını genel anlamda internet yoluyla sürdüren, saatlerce internet kullanan ve bu araştırmanın konusunu oluşturan üniversite öğrencileri, söz konusu teknolojinin eğitim alanına getirdiği katkı ve olanakları yeterince değerlendirememekte ve bu konu üzerinde durulması gereken önemli bir eksiklik olarak ortaya çıkmaktadır.

Ayhan, Bünyamin, & Balcı, Şükrü (2009), “Kırgızistan’da Üniversite Gençliği ve İnternet: Bir Kullanımlar ve Doyumlar Araştırması”, Bilig Dergisi, Kış / Sayı 48.

Kaynakça

Baker, Levi R.& . Oswald, Debra L. (2010) ,“Shyness and Online Social Networking Services”, Journal of Social and Personal Relationships, 27(7). Binark, Mutlu (2007) (der.), Yeni Medya Çalışmaları, Dipnot Yayınları, Ankara.

Aksu, Hürol & Girgin, Emel (2003), “İnternetin Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi 5. ve 6. Sınıf Öğrencilerinin Hayatındaki Yeri”, Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 29 (2).

Baym, N. K., Zhang, Y. B., & Lin, M.C. (2004), “Social Interactions Across Media: Interpersonal Communication on the Internet Telephone and Face-to-Face”, New Media & Society, Vol.6.

Asendorpf, J.B. (1990), “Beyond Social Withdrawal: Shyness, Unsociability and Peer Avoidance”, Human Development, Vol. 33.

Boyd, Danah. (2006), “Friends, Friendsters and Top 8: Writing Community into Being on Social Network Sites”, First Monday Journal, vol. 11.

Asendorpf, J. B. (2000), “Shyness and Adaptation to The Social World of University”, (Crozier W.R. Ed.), Shyness: Development, Consolidation and Change, New York: Routledge.

Boyd, Danah, (2008), “Facebook’s Privacy Trainwrec Exposure, Invasion, and Social Convergence” The International Journal of Research into New Media Technologies, Sage Publications,Vol 14(1).

Atabek, Ümit (2001), İletişim ve Teknoloji, Seçkin Yayıncılık, Ankara. 127

Leyla BUDAK, İlknur AYDOĞDU KARAASLAN Brooks, R., (2007), “Friends, Peers and Higher Education”, British Journal of The Sociology of Education, 28 (6).

internet adresi: erişim tarihi: 03.04.2010. Geray, Haluk (2003), İletişim ve Teknoloji: Uluslararası Birikim Düzeninde Yeni Medya Politikaları, Ütopya Yayınları, Ankara.

Buckingham, David & Rebekah Willet (2006), Digital Generations, Children, Young People and New Media, Lawrence Erlbaum Associations, New Jersey.

Jackson, Linda A., Kelly S. Ervin, Philip D. Gardner, and Neal Schmitt (2001), “Gender and The Internet: Women Communicating and Men Searching,” Sex Roles, 44 (5/6).

Castells, M., (2008), Ağ Toplumunun Yükselişi, Enformasyon Çağı: Ekonomi, Toplum ve Kültür, Ebru Kılıç (çev.) , İstanbul, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.

Karaaslan A. İlknur (2009), Bilgi Teknolojileri Dünyasına Giriş: Gençliğin Msn Kullanımı, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi, Sayı: 35

Ellison, NB, Steinfield, C., & Lampe, C. (2007), “The Benefits of Facebook “Friends:” Social Capital and College Students’ Use Of Online Social Network Sites”, Journal of Computer-Mediated Communication , vol.12.

civilacademy

Çetin, Ebru, (2009), “Sosyal İletişim Ağları ve Gençlik”, internet adresi:< idc. sdu.edu.tr/tammetinler/bilim/bilim15. pdf>, erişim tarihi:02.05.2010.

Lenhart, Amanda & Madden, Mary (2007), “Social Networking Websites and Teens”:http://www.pewinternet.org/~/ media//Files/Reports/2007/PIP_SNS_ Data_Memo_Jan_2007.pdf.pdf>, erişim tarihi: Lenhart Amanda, Madden, Mary. (2005), “Teen Content Creators and Consumers”. Washington, DC: Pew Internet and American Life Project., İnternet adresi: , erişim tarihi: < 02,11.2009>.

Fidancıoğlu, Hamza, Beydağ, K.Derya, Özer, Fadime Gök, & Mehtap Kızılkaya (2009), Sağlık Yüksekokulu Öğrencilerinin İnternet Kullanımına Yönelik Görüşleri, Maltepe Üniversitesi Hemşirelik Bilim ve Sanatı Dergisi, Cilt: 2, Sayı:1. Fogel, Joshua & Elham, Nehmad (2009), “Internet Social Network Communities: Risk Taking, Trust and Privacy Concerns,” Computers in Human Behavior, vol. 25.

Morahan-Martin, J. (1998), “Males, Females, and The Internet”., J. Gackenbach(Edt.), Psychology and The Internet: Intrapersonal, Interpersonal and Transpersonal Implications, San Diego, Academic Press Publications.

Genç, Zülfü (2010), “Web 2.0 Yeniliklerinin Eğitimde Kullanımı: Bir Facebook Eğitim Uygulama Örneği”,

Mazer, J. P., Murphy, R. E., & Simonds, C. J. (2007), “I’ll See You On “Facebook”: The Effects of Computer128

civilacademy Mediated Teacher Self-Disclosure on Student Motivation, Affective Learning, and Classroom Climate”, Communication Education, vol.56.

Piccard, P. (2005), “Securing IM and P2P Applications for the Enterprise. Rockland, MA, USA: Syngress Publishing”, internet adresi:< http://site. ebrary.com/lib/ege/Doc?id=10110284& ppg=128.>, erişim tarihi:03.02.2009

Odabaş, Hüseyin, Odabaş, Z. Yonca & Polat, Coşkun, (2008), “Üniversite Öğrencilerinin Okuma Alışkanlığı: Ankara Üniversitesi Örneği”, Bilgi Dünyası, 9 (2).

Rapleaf.com (2008), “Rapleaf Study Reveals Gender and Age Data of Social Network Users,” internet adresi: , erişim tarihi: 10.10.2009.

Önür, Nimet (2007), “Dijital Bölünme ve Gençlik: Bilgi Toplumunun Sınırlarında Erişilen Toplumsallaşma”, Sosyoloji Dergisi, Ülgen Oskay’a Armağan Özel Sayısı, Sayı:17. Özcan N. K., Buzlu (2005), “Problemli İnternet Kullanımını Belirlemede Yardımcı Bir Araç: “İnternette Bilişsel Durum Ölçeği”nin Üniversite Öğrencilerinde Geçerlik Ve Güvenirliği” Bağımlılık Dergisi, Vol. 6.

civilacademy

Oğuz, Başak; Zayim, N., Özel, D.& Saka, O., (2008), “Tıp Öğrencilerinin İnternette Bilişsel Durumları”, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Çanakkale, 30 Ocak - 01 Şubat 2008, Akademik Bilişim Kongresi.

Stecher K and Counts S (2008), “Spontaneous Inference of Personality Traits and Effects on Memory for Online Profiles, internet adresi:< http://research. microsoft.com/en-us/groups/scg/icwsm_ spontinf.pdf>, erişim tarihi:02.03.2010. Strayhorn, Terrell L. (2009), Sex Differences in Use of Facebook and MySpace Among FirstYear CollegeStudents, internet adresi: , erişim tarihi: 08.09.2010. Tapscott, D. (1998), Growing Up Digital. The Rise of the Net Generation, New York: McGraw Hill Publications.

Özdemir, Cevdet; (2008), “Üniversite Gençliği ve İnternet”, Akademik Bilişim 2008, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Çanakkale, 30 Ocak - 01 Şubat 2008, internet adresi: , erişim tarihi: 02.04.2010.

Thompson, J.B., (2008), Medya ve Modernite. Serdar Öztürk (çev.), İstanbul, Kırmızı Yayınları. Timisi, Nilüfer, (2003), Yeni İletişim Teknolojileri ve Demokrasi, Dost Yayıncılık, Ankara.

Papacharissi, Zizi, (2009), “The Virtual Geographies of Social Networks: A Comparative Analysis of Facebook, Linkedln and Asmallworld”, New Media Society, Sage Publications, Vol. 11

Tong ST, Van Der Heide B, Langwell L & Walther J (200), “Too Much of A Good Thing? The Relationship Between 129

Leyla BUDAK, İlknur AYDOĞDU KARAASLAN Number of Friends and Interpersonal Impressions on Facebook”, Journal of Computer-Mediated Communication, Vol. 13.

and Community Commitment” American Behavioral Scientist, vol. 45 West, Anne, Lewis, Jane & Currie, Peter (2009), “Students’ Facebook ‘Friends’: Public and Private Spheres”, Journal of Youth Studies, Routledge Publications, Vol. 12, No. 6, December.

Toruk, İbrahim (2008), “Üniversite Gençliğinin Medya Kullanma Alışkanlıkları Üzerine BirAnaliz”,İnternet adresi: , erişim tarihi. 02.03.2010.

Widyanto L, McMurran M. (2004), “The Psychometric Properties Of The Internet Addiction Test”, CyberPsychology & Behavior, Vol. 7.

Tufekçi, Zeynep (2008), “Can You See Me Now? Audience and Disclosure Regulation in Online Social Network Sites” Bulletin of Science Technology & Society, Vol. 28. Türkiye İstatistik Kurumu: Türkiye’de Hane Halkları Bilişim Teknolojilerini Kullanım Anketi: http:// www.tuik.gov.tr/PreTablo.do?tb_ id=60&ust_id=2

civilacademy

Townsend, Anthony M (2007), “Seoul: Birth of A Broadband Metropolis”, Environment and Planning B: Planning and Design, Volume 34.

Yolal, Medet & Kozak, Rıdvan, (2008), “Bilgiye Erişim Aracı Olarak Öğrencilerin İnternete Yaklaşımı”, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi. Weiser, E.B. (2000), “Gender Differences in Internet Use Patterns and Internet Application Preferences: A TwoSample Comparison”, CyberPsychology and Behavior, Vol. 3 (April). Wellman, B., Haase, Q., Witte, J., & Hampton, K. (2001), “Does the Internet Increase, Decrease or Supplement Social Capital? Social Networks, Participation 130

civilacademy

ERZURUM MERKEZDE BULUNAN OSMANLI DÖNEMİ MEZAR TAŞLARI ÜZERİNDEKİ SEMBOLİK MOTİFLERİN BİR DEĞERLENDİRMESİ

An Assessment on the Symbolic Motifs of the Ottoman Period Gravestones Located in the Center of Erzurum

Yusuf ÇETİN* Kübra ŞAHİN** ABSTRACT Erzurum which is located in the eastern Anatolia region has a long history and it formerly was named by Ermenians as a ‘Karina’, Byzantines as a ‘Teodopolis’, authors of islam as a ‘Kalikala’ and it is a bridge between the east and west. Erzurum on the Silk Road, linking Asia and Europe, had a vibrant economies throughout the history as well; its geography, history, the Turk-islamics monuments, folklore, customs and traditions contributed for Turkish culture a lot. Not only are there many architectural works that belong to the Seljuks and Otoman era in Erzurum, but also it has Otoman Empire’s gravestones. Most of which are disappearing from lack of maintenance play *

Doç.Dr., Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölüm Başkanı, [email protected]., Tlf: 0472 216 20 35

*

Atatürk Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Yüksek Lisans Öğrencisi

131

Yusuf ÇETİN, Kübra ŞAHİN an important role to specify deceased person’s identity. On the other hand, motifs on the gravestone have been expressing a variety of thoughts and feelings. Key words: cemetery, gravestone, motif, decoration

ÖZET Doğu Anadolu Bölgesi’nde uzun bir tarihi geçmişe sahip olan ve eskiden Ermenilerin “Karin”, Bizanslıların “Teodosopolis”, İslam müelliflerinin “Kalikala” olarak adlandırdıkları Erzurum’un doğu ile batı arasında önemli bir geçit yeri olma özelliği vardır. Yüzyıllar boyunca Asya’yı Avrupa’ya bağlayan İpek Yolu’nun üzerinde bulunmasıyla da ekonomisini sürekli canlı tutan Erzurum şehri; coğrafyası, tarihi, sahip olduğu Türk İslam eserleri, folkloru, adet ve gelenekleriyle Türk kültürüne çok şey katmıştır. Selçuklu ve Osmanlı dönemine ait birçok mimari eseri bünyesinde barındıran Erzurum, Osmanlı dönemi mezar taşları ile de dikkat çekmektedir. Yörede İslam öncesi döneme ait inançlar, burada yaşayan eski kültürlere ait gelenekler ve İslam inancının birleşmesi ile zengin bir mezar kültürü meydana gelmiştir. Bu kültürü yansıtacak nitelikte, zengin bir motif dünyası sergilemekte olan mezar taşları, bir taraftan ölen kişinin kimliğini belirtmede önemli bir kaynak rolünü üstlenmekte, diğer taraftan üzerinde yer alan motiflerle ölen kişinin ardından çeşitli duygu ve düşünceleri dile getirmektedir. Yöredeki mezar taşları tipoloji ve süsleme ikonografisi bakımından Osmanlı sanatının yayıldığı geniş coğrafyada yer alan mezar taşları ile büyük benzerlikler göstermekle birlikte zaman zaman Ağrı, Van ve Bitlis gibi yakın bölgelerdeki etkileşimlerle de dikkat çekmektedir. Değerleri yeterince anlaşılmayan ve birçok nedenle gün geçtikçe sayıları azalan bu ata yadigârı mirasın araştırılması, korunması ve gelecek nesillere ulaştırılması kültür tarihimiz açısından çok büyük önem arz etmektedir. Anahtar kelimeler: mezarlık, mezar taşı, motif, süsleme

132

civilacademy Giriş

şehri; coğrafyası, tarihi, sahip olduğu Türk İslam eserleri, folkloru, adet ve gelenekleriyle Türk kültürüne çok şeyler katmıştır. Yüzyıllar boyunca doğu ile batı arasında önemli bir geçit yeri olan Erzurum bugünde Türkiye’nin bir kültür, sanat ve ticaret merkezi olma özelliğini devam ettirmektedir (Karpuz, 7-9).

Osmanlı mezar taşları konusunda Anadolu’nun en zengin yörelerinden birisi olan Erzurum, Anadolu’nun kuzeydoğu bölümünde, Palandöken Dağı eteklerinde kurulmuş dünyanın en yüksek şehirleri arasındadır (Meydan Larousse Büyük Lügat ve Ansiklopedisi: 1968). Şehir coğrafi konumu nedeniyle tarihi gelişiminde kendisine her zaman siyasi, kültürel, askeri yönden önem kazandırmıştır (Karpuz, 1993: 7). Tarihi gelişim süreci içerisinde Ermenilerin Karin, Bizanslıların Teodosopolis, İslam müelliflerinin Kalikala şehri olarak andıkları, Erzurum’un tarihi konusunda 450 yılından önceki hadiselere ait esaslı ve tatminkâr bilgiler mevcut değildir (Sevim-Yücel, 1989: 5). Anadolu’ya yönelik İran saldırılarına karşı muhtemelen 415-422 yıllarında kurulmuş olan Erzurum’un ilk devirleri hakkında bilgi yoktur. Asya’yı Avrupa’ya bağlayan İpek Yolunun üzerinde bulunmasıyla da ekonomisini sürekli canlı tutan Erzurum

civilacademy

Türk Sanatının estetik açıdan güzel örneklerinden olan mezar taşları, Türk insanının yaşam, ölüm, ölüm ötesi duygu, düşünce, anlayış ve insanın göstergesi olması bakımından dikkate değerdir. Mezar taşlarında ait oldukları dönemin sanatsal ve sosyo-kültürel anlayışının özelliklerini görmek mümkündür (Hanoğlu, 2006: 1). Osmanlı sanat ve tarihi anıtları arasında sayı bakımından en fazla olmakla birlikte en çok tahribe uğrayan, eski mezarlar ve mezarlıklardır (Konuk, 2008: 86).

Türk süsleme sanatlarının üslupları ve zaman içindeki gelişim ve değişimlerin izlenebildiği en kıymetli kaynaklardan biri olan mezar taşlarında, Türk taş sanatkârları bütün maharetlerini göstermişlerdir. Bin bir çeşit çiçek ve motif uygulamalarıyla, mezar taşları tarihten günümüze Türk süsleme sanatını sergileyen birer müze konumundadırlar (Arslan, 2007: 458). İslami dönem mezar geleneğinde yapılan mezarların üstündeki sembolik yapıya “lahit” veya “sanduka”, mezarın baş tarafında bulunan dikili taşa “baş taşı” veya “baş şahidesi”, ayak tarafındakine ise “ayak taşı” veya “ayak şahidesi” denir. Zaman içerisinde temel inanışlar değişmese de ortaya konan eserlerde köklü değişimlerin ortaya çıktığı söylenebilir. Osmanlı mezarlıklarının yapısal oluşumları ve tipolojisiyle ilgili toplanmış bilgiler ışığında; 1- Lahit mezarlar a- Sandukalar b- Masa lahitler 2- Pehleli mezarlar 3- Çevirme (çerçeveli) mezarlar

133

Yusuf ÇETİN, Kübra ŞAHİN 4- Toprak mezarlar

yapılmıştır. Bu tipolojide aynı türden motifler birçok mezar üzerinde bulunduğu için aynı türe bazen birer, küçük farklılıklar olması halinde ise birden fazla örnek verilerek değerlendirmeye gidilmiştir. Ayrıca motiflerin sembolik değerlendirmesi üzerinde yoğunlaşıldığı için mezar taşlarının boyutları ve kitabelerine ayrıntılı bir biçimde yer verilmemiş, sadece mezar sahibinin adı ve tarihine yer verilmiştir.

5- Tek kaideli mezar (Kayalı, 2009: 42)” çeşitlerine rastlanmaktadır. Selçuklular döneminde, Anadolu’nun çeşitli yörelerinde İslamiyet’i eski gelenekleriyle birlikte yaşamaya devam eden topluluklarda görülen figürlü mezar taşı yapma geleneğinin, Osmanlılar döneminde ortadan kalktığı görülmektedir (Kayalı, 38). Osmanlı döneminde mezar taşlarında sembolizm, figür olarak değil ama mezar sahibinin sosyal statüsü ve cinsiyetini belirleyen başı, boynu, gövdesi olan insan siluetleri halinde ortaya çıkmıştır (Çetintaş, 2007: 251-264).

Erzurum’da daha önce birçok mezarlık olmasına rağmen bunların çoğu günümüze ulaşamamıştır. Türk-İslam mezarları ve mezar taşları konusunda yapılan araştırmalara bir yenisini daha eklemek için ele alınan bu çalışma Erzurum merkezde bulunan Osmanlı dönemi mezar taşları üzerindeki sembolik motifleri konu almaktadır. Bu çalışma hazırlanırken izlenilen yöntemin temelini arazi çalışması oluşturmuştur. Erzurum camileri hazirelerinde bulunan mezarlar ve merkez mezarlıktaki mezar taşları tek tek ele alınarak incelenmiş ve fotoğrafları çekilmiştir. Araştırmamıza konu olan sembolik motifli mezar taşlarının tespitleri örnekleme yöntemi kullanılarak yapılmış, mezar taşları üzerinde bulunan motiflere göre tipoloji

1. Bitkisel Motifler

a. Servi civilacademy

II. Yöntem

III. Mezar Taşlarında Bulunan Motifler

Anadolu Selçuklularına ait mezar taşlarında rastlanamayan servi motifi özellikle XIV. yüzyılla birlikte mezar taşlarının ayaklarında sıkça kullanılmaya başlamıştır (Başkan, 1996: 139). Sürekli yeşil kalmasıyla ve uzun boyuyla ebedi olanı simgeleyen servi ağacı motifini kullanma geleneği Osmanlılara Bizanslılardan geçmiştir (Ersoy, 2001: 94-96). Osmanlılar servi motifini hemen her meslek ve cinse ait mezar taşında ana motif olarak kullanmışlardır. Bazı araştırmacılar servilerin uçlarının kıvrık olmasını, kutsal bir varlığa saygı veya teslimiyetin ifadesi olarak, ya da ucunun rüzgârdan eğilmiş olarak tabiata uygun tasvir edildiği şeklinde açıklamaktadırlar (Önder, 1966: 3-5). Ölüm ve faniliğin sembolü olarak kullanılan “servi ağacı” (Kutlu, 2005: 29) Osmanlı devrine ait olarak Ankara, Edirne, İznik, Bursa, Konya, Amasya,

134

civilacademy

Kabristan ağacı olarak bilinen serviler düzgün boylarıyla göğe doğru yükselmekte ve ebedi hayatı sembolize etmektedir (Ergun, 2004: 234-235). Mezar taşlarında görünen boynu bükük servi aynı zamanda yitirilenin ardından boynu bükük kalmayı ve sabretmek gerektiğini de hatırlatır (Kutlu, 29). Mezar taşlarında gördüğümüz serviler her zaman natüralist olmayıp bazen de stilize edilmiş olarak karşımıza çıkar. Uçları rüzgârdan yana doğru eğilmiş ve aşağıya doğru ters dönmüş lale motifiyle ya da 5-7 yapraklı çam ağacını hatırlatan yaprak motifleriyle sonlandırılmış örneklerle de sıkça karşılaşmaktayız. Erzurum’da muhtelif mezar taşlarında tespit ettiğimiz servi motifi tek servi ve çift servi şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Derviş Ağa Camii haziresinde bulunan M. 1737 tarihli Derviş Ağa’ya ait mermer mezarın ayak taşı üzerinde bulunan tek servi ağacı motifi boyama ile yapılmış farklı bir örnektir. Tek renk yeşile boyanmış olan servinin yaprak ve dal ayrıntılarına yer verilmeden yüzeysel olarak işlenmiştir (Foto. 1). Ayak taşının iç yüzünde yer alan servi motifinin uçları iki yana doğru kıvrılmış olup, iki kıvrımın ortası yukarı doğru yükselen bir lale şeklinde sonlandırılmıştır. İkiz servi motifine gösterilebilecek en iyi örnekler arasında, Ayaz Paşa Camii haziresindeki M. 1912 tarihli Şefika Hanım’ın mezarında bulunan ikiz servi

civilacademy

Tercan ve Erzurum’da muhtelif mezar taşlarında sıkça tespit edilmiştir (Çulpan, 1961: 122-123).

motifleridir. Kahverengi tüf taşından olan mezarın hem baş taşının dış yüzünde, hem de ayak taşının iç yüzünde yüksek kabartma tekniği ile işlenen servi motiflerinden baş taşında olanlar dilimli bir kemer içerisine yerleştirilmiştir. Ayrıntılara yer verilmeden oldukça sade bir biçimde işlenen servilerin uçları yukarıda birleşerek aşağı doğru sarkan ters lale motifi şeklinde sonlandırılmış, lale motifinin ucuna asılı bir kandil yerleştirilmiştir. Ayak taşının dış yüzeyinde yer alan serviler ise kaş kemerli bir niş içerisine yerleştirilmiş olup uçları yukarıda birleştirilerek aşağı doğru sarkıtılmış, ucu bir lale motifi ile sonlandırılmıştır. Lale motifinin ucuna da uzun bir zincirle yalın bir kandil motifi asılmıştır (Foto. 2). b. Meyveler Türk İslam mezar taşlarında yoğun olarak kullanılan meyve motifi yaşam ve ölümsüzlüğün sembolü olması ve meyve ağaçlarında, bol meyve taşıyan dalları ile bereketi, üremeyi simgelemektedir. Mezar taşlarında görülen üzüm salkımları ve asma yapraklarının oluşturduğu meyveli dallar, hayat, bereket ve bolluk sembolü sayılmaktadır. Bununla birlikte meyveli ağaç insan-ı kâmili temsil etmektedir (Kutlu, 29). Evrensel denecek kadar yaygın kullanılan asma ve üzüm motifleri mezar taşlarında ve çinilerde çok kullanılmıştır. Cennet bitkisi olarak da kabul edilen asma sonsuzluğu, üzümler ise bereketi sembolize etmektedir (Elitez, 1996: 220). Erzurum mezar taşlarında meyve

135

motifi olarak asma yaprakları arasında üzüm salkımları çok sık kullanılan bir motiftir. Bu motifin en güzel örneğini Ayaz Paşa Camii haziresinde bulunan kahverengi tüf taşından yapılmış M. 1889 tarihli Hayriye Hanım’ın mezarında görmekteyiz (Foto. 3). Açık sandukalı, şahideli mezarın baş taşı iç yüzeyinde, dilimli bir kemer içerisine yerleştirilen yüksek kabartma tekniğinde işlenmiş bir vazonun içinden yükselen ağaç motifi bulunmaktadır. Ağacın simetrik olarak düzenlenen çiçekli, yapraklı dallarının ortasında aşağı doğru sarkan iki salkım üzüm dikkat çekmektedir. Sağa ve sola doğru simetrik bir biçimde yerleştirilen üzüm salkımları oldukça natüralist bir biçimde betimlenmiştir. Aynı kompozisyon ayak taşı dış yüzeyinde de tekrarlanmıştır. Asma dalları ve üzüm salkımı motiflerinin görüldüğü bir diğer örnek de Yeğen Ağa Camii haziresinde bulunan Muhlis Efendi’ye ait M. 1895 tarihli mermer mezarın ayak taşında bulunmaktadır. Aşağıdan yukarıya doğru giderek genişleyen sütun formundaki ayak taşının kaidesinde iri kenger yaprakları yerleştirilmiş, gövde kısmının üzerinde derin olmayan oval bir pano oluşturulmuştur. Bu panonun içerisine altta oldukça ayrıntılı bir biçimde işlenmiş bir vazodan yükselen dallar, asma yaprakları ve üzüm salkımlarına yer verilmiştir (Foto. 4).

civilacademy

Yusuf ÇETİN, Kübra ŞAHİN

c. Lale

Çok ince ve zarif bir çiçek olan lale mezar taşları üzerinde sıkça görülen bezemelerdendir (Sağıroğlu, 2005: 396). XII. yüzyıldan beri kullanılan lale motifi “Vahdet-i Vücut” yani Allah’ı sembolize etmektedir (Kutlu, 29). Araştırma sırasında çok sık karşılaştığımız lale motifi servilerin eğik uçlarına tutunmuş gibi durmaktadırlar. Yeğen Ağa Camii haziresinde bulunan krem rengi tüf taşından yapılmış M. 1878 tarihli Hacı Abdurrahman Ağa’nın mezar taşı bu örneklerden biridir (Foto. 5). Baş taşının iç yüzeyinde yer alan ve kaş kemer formlu bir nişin içine yüksek kabartma olarak işlenen ikiz servilerin uçlarında yer alan lale motifleri ters lale formundadır. Oldukça yüzeysel biçimde işlenmiş lalelerin uç kısımları dilimlenmiştir. Esat Paşa Camii haziresinde bulunan gri damarlı beyaz mermerden yapılan M. 1846 tarihli, kitabesi okunamayan mezarın ayak taşı dış yüzünde bulunan lale motifleri ise dallar ve gülçelerle süslenmiş farklı bir örnek teşkil etmektedir (Foto. 6). Batılaşma dönemi Osmanlı süsleme sanatında sıklıkla kullanılan dalgalı görünüşlerin çevrelediği kompozisyonun ortasında kıvrımlı bir biçimde yükselen dallar, yapraklar ve güçleler arasına yerleştirilen laleler stilize formludur. Beyaz mermer üzerine yüksek kabartma tekniği ile işlenen motifler yüksek bir ışık-gölge etkisi yaratmaktadır. Osmanlı sanatında lale motifi XIX. yüzyılda Rokoko üslupla birleşip yerini güle bırakarak kaybolmuştur (Demiriz, 1986: 355).

Osmanlı sanat eserlerinde özellikle XVII. yüzyıldan itibaren laleye ilgi giderek artmıştır (Ayverdi, 1993: 3). 136

civilacademy d. Gül

civilacademy

Türk süsleme sanatında en çok kullanılan bitkisel motiflerden birisi de güldür (Demiriz, 348). XVIII. yüzyıldan sonra kullanılan gül motifi çeşitli şekillerde karşımıza çıkmaktadır (İşcan, 1980: 33). Bu motif natürel olarak ele alınışının yanı sıra stilize olarak da uygulanmıştır (Bakırcı, 206: 105-106). Hz. Muhammed (S.A.V)’in sembolü olduğuna inanılan güle dini konulu kitaplarda ve mezar taşlarında sıkça yer verilmiştir (Arslan, 2007: 461). Ölen kişinin mezar taşına işlenen gül motifi Peygamberimize diğer dünyada da yakın olabilmek için işlenirdi. Mezar taşlarının başlık kısmında demet halinde, ayak kısmında vazodan çıkan gül ağacı, yaprak ve dalları ile beraber ele alınmıştır. Gül motifi bazen gonca bazen de açmış bir şekilde verilmiştir. Gonca şeklindeki gül motifi, kişinin genç yaşta öldüğünü ifade etmektedir (Bakırcı, 105-106). Erzurum örneklerinde de sıklıkla ve sevilerek kullanılan motifin bir örneği Yeğen Ağa Camii haziresindeki M. 1907 tarihli Gül Hanım’a ait mermerden yapılmış mezarın ayak taşında görülmektedir (Foto. 7). Yuvarlak kemerli, ince kaytanlı bir niş içerisine, iki yandan kulplu ve şişkin gövdeli bir vazodan çıkan ağacın dalları ve yaprakları arasına merkezi hatai formunda yerleştirilen güller oldukça natüralist biçimde işlenmişlerdir. Gül motiflerinin yanlarında, uzun ve kıvrımlı dalların uçlarında üçer gonca motifi bulunmaktadır. Kompozisyonun üst tarafında iki gonca içe doğru kıvrılarak ucu açık bir kalp motifi oluşturmuştur. Mezar taşının üst tarafında kemer köşe

boşluklarında aynı karakterde plastik biçimde işlenen iki gül motifi daha bulunmaktadır. Benzer bir örnek de Yeğen Ağa Camii haziresinde bulunan M. 1904 tarihli Müdaniye Hanıma ait mermer mezarın ayak taşının dış yüzeyinde ve baş kısmında yer almaktadır. Ayak taşının dış yüzeyinde bir vazo içerisinden çıkan dallar ve yapraklar arasına güller ve goncalar yerleştirilmiştir. Ayak taşının baş kısmında ise oldukça plastik bir biçimde, yaprakları yanlara açılan iki iri gül motifi bulunmaktadır (Foto. 8). Bu motif incelediğimiz birçok mezarda karşımıza çıkmakla birlikte Anadolu’da XIX. yüzyıl mezar taşı örneklerinde de çok sık görülmektedir (Özkan, 2007: 138; Çal, 2008). e. Vazodan Çıkan Çiçekler, Dallar Vazoya çiçek yerleştirme geleneği özellikle uzak doğuda görülür (Akar, 1969: 270). Vazo motifi Türklerde Osmanlı devrinde yaygınlık kazanmıştır. Özellikle mezar taşları ve çeşmeler üzerinde sık kullanılan vazo motifleri XVI. yüzyılda çoğunlukla sade çalışılmışken sonraki asırlarda daha ayrıntılı işlenmişlerdir (Aslanapa, 1986: 372). Vazodan çıkan çiçekler, dallar, Osmanlı batılılaşma dönemi resim sanatında çok sık karşımıza çıkmaktadır. Mezar taşlarında bir vazo içerisinden çıktıklarını gördüğümüz dal, yaprak ve çiçeklerin, belki de hayat kaynağı olan su ile beslenerek ebedi hayata ulaştıkları ima edilmek istenmektedir. Diğer bir ihtimal de, vazodaki suyun ölünün günahlardan 137

Yusuf ÇETİN, Kübra ŞAHİN

Bu motifin görüldüğü bir örnek Bakırcı Camii haziresindeki M. 1891 tarihli Atife Müslime Hanım’a ait kahverengi tüf taşından yapılmış mezarın ayak taşında bulunmaktadır (Foto. 9). Oldukça derin oyulmuş dikdörtgen bir nişin içerisinde altta, ters-düz yerleştirilen ve birbirine küçük bir gülçe ile bağlanan dilimli vazonun ortasından yukarı doğru yükselen dallar, yapraklar ve çiçekler oldukça natüralist bir biçimde işlenmiştir. Gül motiflerinin üst taraflarında iki yana doğru kıvrılan ve uçlarında birer gonca motifi yerleştirilen dallar bulunmaktadır. Dikdörtgen panonun üst iki köşelerine çeyrek gül motifleri yerleştirilmiştir. Bu motifin görüldüğü farklı bir örnek de Esat Paşa Camii haziresinde bulunan M. 1862 tarihli Mustafa Paşa’ya ait gri tüf taşından yapılan mezarın ayak taşının dış yüzeyinde yer almaktadır. Oldukça gösterişli bir vazonun içerisinden yukarı doğru kıvrılarak yükselen dallar, yapraklar ve çiçekler plastik bir biçimde işlenmiştir (Foto. 10).

civilacademy

arınmasına bir vesile olabileceğidir. Bu nedenle sanatkârlar eserleri yanında bir ebedi hayat yaratmaya çalışmış olmaktadırlar (Hanoğlu, 208).

Erzurum mezar taşları üzerinde de sıkça görülmektedir (Hanoğlu, 206). Çarkıfelek motifindeki dairesel dönüşüm hayatın yani dünyanın sembolüdür (Özkan, 141). Ayaz Paşa Camii haziresinde bulunan M. 1889 tarihli Hayriye Hanım’a ait kahverengi tüf taşı mezarın sanduka kenarlarında bulunan çarkıfelek motifi muhtelif mezarlarda karşılaştığımız motiflere örnek teşkil etmektedir (Foto. 3). Etrafı kıvrık dal, yaprak ve çiçek motiflerinden oluşan bir bordürle çevrelenen sanduka yan taşlarının üzerinde kabartama olarak, ortada bir güneş motifi ile iki uca yerleştiren çarkıfelek motifleri bulunmaktadır. Oldukça plastik bir biçimde işlenen çarkıfelek motiflerinin iç kısımları merkezden dışa doğru gelişen kademeli çiçeklerle doldurulmuş, aynı yöne doğru dönen kollarının üzerleri de plastik bir biçimde işlenmiştir. b. Ay-Yıldız Türk kültüründe astral bir simge olarak ortaya çıkan daha sonra pigtogram ve damga olarak kullanılan ay-yıldız (Çaycı, 2002: 22-35; Esin, 2004: 59107; Arda, 2008: 21-32) motifi Osmanlı dönemi mezar taşlarında da çok sık kullanılmıştır. Ay-yıldız motifi mezarda yatan kişinin şehit ya da asker olabileceği fikrini vermektedir. Mezar taşlarında sıklıkla kullanılan hilal, genel anlamda İslami bir sembol olmasının yanı sıra Osmanlıyı da temsil eder. Ayaz Paşa Camii haziresinde bulunan M. 1878 tarihli Mîr Hüseyin’in gri tüf taşından yapılmış mezarın baş taşı alt bölümünde yer alan ay-yıldız motifi incelenen mezar taşları

2. Diğer Motifler

a. Çarkıfelek Türk sanat tarihi içerisinde her alanda sıkça rastlanılabilen, dünyanın gelip geçiciliğini ve devingenliğini simgeleyen bir süsleme olan çarkıfelek motifi (Sağıroğlu, 396) değişik sayıdaki kollarıyla 138

civilacademy arasında tek örnek olması bakımından önemlidir (Foto. 9). Mezar baş taşının dış yüzeyinde, sekiz satırlık kitabenin alt kısmında, dikdörtgen bir çerçeve içine yüksek kabartma tekniği ile işlenen ayyıldız motifinin etrafını yapraklardan meydana gelen bir çelenk kuşatmaktadır.

getirilmiştir. Özellikle sanduka yüzeyleri üzerinde yer alan bu süslemelere Yeğen Ağa Camii Haziresinde bulunan M. 1907 tarihli Gül Hanım”ın mezarının sanduka çevresindeki motifler örnek gösterilebilir (Foto. 12). Mermer sandukanın dört yüzeyi oldukça derin işlenmiş panolar şeklinde düzenlenerek ortalara yüksek kabartma tekniğinde çok kollu yıldız motifleri yerleştirilmiştir. Benzer bir yıldız motifi de ayak taşının üst kısmına yüksek kabartma tekniğinde işlenmiştir.

Erzurum mezar taşlarında çok sık karşılaştığımız güneş (şua-ışın çubuğu) motifi, sandukaların geniş yüzeyleri üzerinde dikdörtgen çerçeveli bir kartuş içerisinde ele alınmıştır. Ortada dairesel bir merkezden çıkan bu motif, Anadolu Türk mezar taşlarında sıkça karşılaştığımız motiflerden biridir. Güneş, tek başına ısı, ışık ve yaşam kaynağıdır; gücün ve yenilmezliğin sembolüdür. Genellikle kozmolojik anlamda kullanımın yaygın olarak görüldüğü bu motifin çeşitli mistik anlamları da vardır (Arda, 21-32). İslam sanatında tek başına, merkez motif yahut göbek süslemesi (şemse) olarak da kullanılmaktadır. Bu düzenleme bir merkezden yönetilen kâinat düşüncesini çağrıştırmaktadır (Mülayim, 1999: 182). Osmanlı döneminde camilerde mihrap ve minber süslemelerinde de rozetler formunda karşımıza çıkan bu motifin bir örneği Ayaz Paşa Camii haziresinde bulunan M. 1889 tarihli Hayriye Hanım’ın mezar sandukasının üzerinde görülmektedir (Foto. 3). Sandukanın yan yüzeylerinde dikdörtgen panoların ortasında oldukça plastik bir biçimde işlenen güneş (şua-ışın) motifi iki yana yerleştirilen çarkıfelek motifleri ile dengeli birer kompozisyon meydana

civilacademy

c. Güneş (Şua-Işın Çubuğu)

Güneş (şua-ışın çubuğu) motifinin güzel bir örneği de Yeğen Ağa Camii haziresinde bulunan M. 1904 tarihli Müdaniye Hanıma ait mermer mezarın ayak taşının alt kısmında yer almaktadır. Oldukça plastik bir biçimde kare formundaki bir panonun ortasında yer alan şua motifinin ışınları oldukça uzun tutulmuştur. Kare panonun köşe boşlukları çeyrek şua motifleri ile doldurulmuştur (Foto. 13). d. Kandil Başlangıçta insanların aydınlatma aracı olarak kullandıkları kandil, zamanla kullanım alanından çıkıp, sembolik bir süsleme öğesi olarak varlığını mimari ve sanatsal etkinliklerde sürdürmüştür (Kalafatzade, 1989: 23-24; Çerkez, 2000: 338-365; Özkurt, 2007: 33). İslam inancında “Allah’ın nuru”nu temsil eden ve sonsuz yolculuğun başlangıcı olan karanlık mezar çukurlarını aydınlatan ışık kaynağının sembolü durumundaki kandil motifleri mezar taşlarında küçük farklılıklarla hemen hemen aynı

139

Yusuf ÇETİN, Kübra ŞAHİN

İncelediğimiz birçok mezar taşında karşımıza çıkan bu motifin en güzel örneklerinden birisi Ayaz Paşa Camii haziresinde bulunan M. 1889 tarihli Hayriye Hanım’ın mezar baş şahide kenarlarında yer almaktadır (Foto. 3). Şahidelerin yan yüzeyleri oldukça derin işlenmiş nişler halinde düzenlenerek içlerine yukarıdan halkaları belirgin birer zincirle asılı bulunan kandiller yerleştirilmiştir. Bir farklı örnek de Ayaz Paşa Camii haziresinde bulunan, kime ait olduğu bilinmeyen M. 1889 tarihli çifter şahideli gri tüf taşından yapılmış bir mezarın ayak taşında bulunmaktadır (Foto. 14). Buradaki kandil motifi de yüksek kabartma tekniği ile işlenmiş olup diğerlerinden farklı olarak oldukça sadedir. Yukarıya asılı bulunduğu zincir ise bir çubuk şeklinde bezemesiz olarak betimlenmiştir.

civilacademy

tarzda işlenmiştir. Kandil motifi ölünün yolunu aydınlatıcı bir mana ile yüklüdür (Karamağaralı, 1992: 3). Anadolu’da ilk örneklerinin Selçuklular döneminde görüldüğü kandil motifi günümüze kadar değişik kompozisyon ve biçimlerle sevilerek kullanılmış bir motiftir (Hanoğlu, 208).

görülmektedir. Osmanlı devlet arması fikir ve ana biçim olarak batı kökenli olup batılı unsurlarla geleneksel Osmanlı silah ve eşyalarının Osmanlı devlet yapısı ve beğenisi doğrultusunda düzenlenmesi ile klasik görünümüne ulaşmıştır. Ok, sadak, top, boynuz, hilal, yıldız, Kur’an muhafazası, kıvrım dallar, yapraklar ve lale motifleri Osmanlı arması içinde yer alan motiflerdendir (Hanoğlu, 210). Başta mezar taşlarında olmak üzere XVIII. yüzyıldan itibaren birçok alanda bezeme unsuru olarak kullanılmıştır (keskin, 2001: 145-146). Esat Paşa Camii haziresinde bulunan M. 1846 tarihli kitabesi okunamayan mermer mezarın baş ve ayak taşlarının alt bölümlerinde sergilenen Osmanlı arması, içinde bulunan zengin bezemesi ile araştırma konusunu oluşturan mezar taşları içinde tek örnek olmasıyla dikkat çekmektedir (Foto. 6, 15). Etrafı Rokoko tarzlı bitkisel bir bordürle çerçevelenen arma oldukça plastik bir biçimde işlenmiştir.

3. Başlıklar Osmanlı toplumunda kullanılan başlıkların genel biçimlerini XV. yüzyıldan itibaren minyatürlerden ve yazılı kaynaklardan öğreniyoruz (DorosKocaman, 1984: 48-135). Barata, börk, dolma, fes, kalpak, kavuk, keçe, külah, sarık, serpuş, tac, tekke, üsküf gibi isimlerle anılan bu başlıklar Osmanlı dönemi mezar taşlarında ölen kişinin cinsiyetini, mesleğini ve mensup olduğu sınıf gibi birçok özelliğini yansıtması açısından önemlidir. Günümüze ulaşabilen örneklerden de anlaşılacağı

e. Arma Armalar Türk sanatı içerisinde değişik yerlerde kullanılmıştır (Barışta, 19999: 156; Keskin, 2000: 366-371). Armaların yer aldığı mezar taşları yüksek rütbeli askerlere ait olmakla birlikte bu yüksek rütbeli askerlerin ailelerinin mezar taşlarının da benzer şekilde düzenlendiği 140

civilacademy üzere Erzurum merkezde bulunan mezarlık ve hazirelerin sarık, kavuk ve fes formlu başlıklar konusunda oldukça zengin olduğu görülmektedir. Çoğu tahrip olmakla birlikte günümüze ulaşabilen örneklerden anlaşıldığı kadarıyla üç tip başlık mevcuttur:

(Çal, 210). Yeğen Ağa Camii haziresinde bulunan M. 1781 tarihli Halil Paşa’nın mezarı baş taşında taşkın sarıklı kavuk türü başlık için tahribatı az olan diğer bir örnektir (Foto. 18). Bir başka kavuk türü de Derviş Ağa Camii haziresinde bulunan Derviş Ağa’ya ait M. 1737 tarihli mezar baş taşında yer alan çapraz kafes dilimli başlıklı, taşkın sarıklı kavuktur (Foto. 19). Bu kavuk türü kadı, zaim, kethüda gibi görevlilerde görülmektedir (Çal, 210).

a. Kavuk

b. Sarık

civilacademy

Osmanlı mezarlıklarında XVII. yüzyılın sonlarında daha çok görülen başlık çeşidi kavuktur. Dış yüzü çuhadan içi bez astar ile kaplı ve arasına pamuk konulan bu başlıkların üzerine, farklı desenler oluşturacak şekilde dikim yapılmaktadır. Osmanlı döneminde festen önce giyilen kavuklar genellikle sarıklı olduğu için, sarık ile kavuk aynı anlamda kullanılmıştır. Daha çok XV-XVII. yüzyıllarda kullanılan kavuklarda, üzerine sarık sarılan başlık ya hiç görülmez ya da sadece tepesi görülmektedir. Oysa XVIII. ve XIX. yüzyıllardaki kavuklarda başlık büyük ölçüde görünür durumdadır (Çal, 2000: 209). Narmanlı Camii haziresinde bulunan M. 1743 tarihli Siyavuş Paşa’nın mezar baş taşı kallavi kavuk formundadır (Foto. 16). Osmanlı döneminde daha çok üst düzey devlet adamlarının giydiği bu kavuk türüne Erzurum’da çok rastlanılmamaktadır. Bakırcı Camii haziresinde bulunan M. 1859 tarihli Hafız Mehmed Efendi’nin mezarında baş taşında bulunan kavuk ise taşkın sarıklı kavuklar sınıfına girmektedir (Foto. 17). Osmanlı döneminde daha çok saray görevlilerin giydiği bu kavuk türünün benzerlerine 1720 tarihli Sürname-i Vehbi minyatürlerinde rastlanılmaktadır

141

Osmanlı döneminde daha çok ulema sınıfı tarafından giyilen bu başlık türünün mezar taşlarında görülen en eski örnekleri XVI. yüzyıla ait olup, bu başlıkların XVII. yüzyılda da yapıldığı bilinmektedir (Çal, 209). Esat Paşa Camii haziresinde bulunan M. 1907 tarihli Es-Seyyid Abdurrahman Haki Baba’nın mezar baş taşında çapraz eğimde düz başlıklı sarık kullanılmıştır (Foto. 20). Düz başlığın üzeri kırmızı, çapraz sarılmış iri şeritli sarık ise yeşile boyanmıştır. Yeğen Ağa Camii haziresinde bulunan M. 1878 tarihli Hacı Abdurrahman Ağa’nın mezar baş taşında bulunan sarık ise düz başlıklı iri yatay şeritli sarık formundadır (Foto. 21). İncelediğimiz mezar taşları arasında sarıklı bir Mevlevi sikkesi de dikkat çekmektedir. Esat Paşa Camii haziresinde bulunan M. 1867 tarihli kahverengi tüf taşından yapılan Hacı Ahmet Ağa’ya ait baş taşındaki başlık uzun silindirik formlu olup alt kısmında taşkın olmayan bir sark mevcuttur. Başlığın üzeri kazıma tekniğinde, ters-düz yerleştirilen, içe

Yusuf ÇETİN, Kübra ŞAHİN doğru kademeli bir biçimde daralan üçgen motifleri ile süslenmiştir. Başlığın tepesinde ise kabartma bir yıldız motifi bulunmaktadır. Başlığın gövdesi yeşil tepesi kırmızıya boyanmıştır (Foto. 22).

biçimlendirilmiş, sağ tarafa sarkan iri püskül oldukça plastik bir biçimde betimlenmiştir. IV. Değerlendirme ve Karşılaştırma

Çok farklı biçimleri olan kavukların yerini, dinsel kesimin ve tarikatların dışında Osmanlı toplumunda tüm kesimlerin kullandığı ve takan kişi hakkında daha az şey söyleyen fesin alması, kıyafet alanında bir devrim ve denge anlamına gelmektedir (Arslan, 476). Fes günün moda akımlarına göre değişen biçiminin yanı sıra takan kişinin sosyal konumunu gösterecek bazı göstergelere sahipti, ancak kavuğun çeşitlilik olanaklarıyla yarattığı büyük farklılıklara fesin yetişmesi mümkün değildi. Genellikle kırmızı keçe ve siyah bir püskülden oluşan fesin daha başka belirleyici bir özelliği yoktur (Laqueuer, 1997: 139). Esat Paşa Camii haziresinde bulunan kahverengi tüf taşından yapılmış M. 1872 tarihli Mehmet Salih Efendi’nin mezar baş taşı Hamidiye kalıplı fesler grubuna girmektedir. Fesin üst çapı alt çapına göre dardır. Ancak Aziziye tipine göre daha yüksektir ve alttan üste doğru eğimi azdır. Kehribarcı, derviş ve öğrenci fesleri bu tiptedir (Çal, 212) (Foto. 23). Aziziye kalıplı bir fes örneği de aynı caminin haziresinde bulunan M.1890 tarihli Salih Ağa’ya ait kahverengi tüf taşından yapılmış baş taşında bulunmaktadır (Foto. 24). Burada diğerlerinden farklı olarak fes yuvarlak değil dikdörtgen formda

civilacademy

c. Fes

Yerleşim tarihi çok erken dönemlere uzanan Erzurum Anadolu Selçuklu Devleti döneminde altın çağını yaşamış ve çok önemli mimari eserlerle donatılmıştır. Stratejik konumu nedeni ile Osmanlı döneminde de önemini koruyan şehirde mimari yapılanma büyük bir hızla devam etmiştir. Ancak bir geçiş güzergâhında bulunması ve savaşlara sahne olmasından dolayı tahribatlar da çok olmuştur. Türk İslam mezarları ve mezar taşları konusunda da oldukça zengin olan ilde Selçuklu dönemine ait çok az mezar ve mezar taşı günümüze ulaşabilmiş, buna karşın Osmanlı dönemine ait camilerin hazireleri ve mezarlıklarda Osmanlı dönemine ait birçok mezar ulaşmıştır. Bölge mezarları tipoloji ve süsleme ikonografisi bakımından Osmanlı sanatının yayıldığı geniş coğrafyada yer alan örneklerle bir uyum içerisindedir. Süsleme kompozisyonları bakımından başkent geleneklerine sadık kalınmakla birlikte zaman zaman yerel özellikler bağlamında Bitlis, Van, Ağrı gibi yakın illerle etkileşim dikkat çekmektedir (Karamağaralı, 1992; Uluçam, 2002; Çetin, 2007: 193-200; Çetin, 2009: 98-124; Pektaş, 2001) (Foto. 1, 2, 4). Bazı mezar taşı süslemeleri detaydan yoksun, sade bir özellik göstermesine

142

civilacademy

Bitkisel süslemeler dışında en yaygın karşımıza çıkan motiflerden birisi de kandil motifleridir. İncelediğimiz mezar taşları üzerinde yer alan kandil motifleri ve asılı bulundukları zincirler Bitlis, Van ve Ağrı çevresindeki mezar taşlarında görülen kandil motifleri ile benzeşmekle birlikte daha sade bir biçimde işlenmişlerdir (Karamağaralı, 1992; Uluçam, 2002; Çetin, 2007: 193200; Çetin, 2009: 98-124; Pektaş, 2001). Mezar taşlarındaki başlıklarda ise tipoloji olarak dönemlerin anlayışlarına uygun olarak başkent geleneğine sadık kalınmıştır (Laqueuer, 1997; Çal, 206225). Ancak işçilik bakımından daha zayıf kalındığı görülmektedir (Foto. 16-24).

Erzurum merkezde, cami hazireleri, türbeler ve mezarlıklarda bulunan mezarlar ve mezar taşları doğal tahribatların yanında definecilerin de vermiş olduğu zararlarla büyük hasar görmüştür. Mezar tipolojisi ve süsleme ikonografisi bakımından Osmanlı sanatının yayıldığı geniş coğrafyada yer alan mezarlarla benzerlik içinde olan yöre mezar ve mezar taşları detaylarda yakın bölgeler olan Ağrı, Van ve Bitlis bölgesi mezar taşları ile benzerlikler göstermektedir.

civilacademy

karşın bazı süslemelerde usta bir taş işçiliği dikkat çekmektedir. Özellikle XVIII ve XIX. yüzyıl mezar taşlarında Batılılaşma dönemi Osmanlı sanatının genel süsleme programına uygun olarak Barok ve Rokoko karakterli süslemeler özenli işçilikleri ile ön plana çıkmaktadır (Foto. 3, 4, 6, 9-13).

Erzurum da bulunan Osmanlı dönemi mezar taşları Osmanlı taş işçiliğinin estetik duygusunun yanında, yerleşik hayat ve sosyo-kültürel işleyişi, o döneme ait gelenekleri, inançları ve adetleri yansıtan önemli tanıklardır. Ata yadigârı bu değerli hazinelerimizin tanıtılması ve korunarak gelecek nesillere de aktarılması en önemli dileğimizdir.

Kaynakça

Akar, A. “Tezyini Sanatlarımızda Vazo Motifleri” Vakıflar Dergisi-8, Ankara, 1969, s. 270.

V. Sonuç Yüzyıllardır insanların ve doğanın tahribatlarına karşı ayakta durmaya devam eden mezar taşları; tarihimizin, kültürümüzün ve sanat değerlerimizin en önemli unsurlarındandır. Bir açık hava müzesi niteliği taşımakta olan mezarlıklarımız diğer sanat eserleri gibi yapıldıkları çevrenin ve dönemin özelliklerini, kültürünü ve estetik zevkini günümüze kadar aktarabilen nadir eserlerdir.

Arda, Z. ”Türk Sanatı İkonografisinde Kün–Ay Motifleri ve Çağdaş Türk Resmine Yansıması”, Selçuk Üniversitesi Ahmet Keleşoğlu Eğitim Fakültesi Dergisi, S. 25, Konya, 2008, s. 21 -32. Arseven, C.E. “Mezar Taşı”, Sanat Ansiklopedisi, C.III., İstanbul,1983, s. 1318. 143

Yusuf ÇETİN, Kübra ŞAHİN

Arslan, A. Edirne Üç Şerefeli Camii Haziresi Mezar Taşları, (G. Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sanat Tarihi Bölümü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara, 2007.

Çetin, Y. “Doğubayazıt ve Çevresinde Bulunan Tarihi Mezarlıklar ve Mezar Taşları” II. Uluslararası Ağrı Dağı ve Nuh’un Gemisi Sempozyumu Bildirileri Kitabı,  İstanbul, 2009, s. 98-124.

Aslanapa, O. Osmanlı Devri Mimarisi, İstanbul, 1986.

Çetin, Y. “Patnos-Tutak Çevresinde Türbe ve Tarihi Mezarlıklar” , Erzurum Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Dergisi, Erzurum, 2010, S. XXIV, s. 23-48.

Ayverdi, E. H. XVIII. Asırda Lale, İstanbul, 1993. Bakırcı, N. Mevlevi Mezar Taşları, Konya, 2006.

Çetintaş, V. “Osmanlı Dönemi Sivas Mezar Taşları Üzerindeki Süsleme ve Kompozisyon Özellikleri”, Osmanlılar Döneminde Sivas Sempozyumu Bildirileri (21-25 Mayıs), Sivas, 2007, s. 251-264.

Başkan, S. Karamanoğulları Dönemi Konya Mezar Taşları, Ankara, 1996. Çerkez, M. “Eyüpsultan Mezartaşlarında Kandil Motifleri” Tarihi, Kültürü ve Sanatıyla III. Eyüp Sempozyumu Tebliğleri (28- 30 Mayıs 1999), İstanbul, 2000, s. 338-365.

civilacademy

Barışta, H. Ö. Osmanlı Dönemi Türk İşlemeleri, Ankara, 1999.

Çulpan, C. Serviler I-II, İstanbul, 1961. Demiriz, Y. Osmanlı Kitap Sanatında Natüralist Üslupta Çiçekler, İstanbul, 1986. Elitez, G. Türk Mezar Taşlarında Bitki Motifleri, (M. S. Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Uygulamalı Sanatlar Bölümü Seramik Programı Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi) İstanbul, 1996.

Çal, H. “İstanbul Eyüp’teki Erkek Mezar taşlarında Başlıklar”, Tarihi, Kültürü ve Sanatıyla III. Eyüp Sempozyumu Tebliğleri (28- 30 Mayıs 1999), İstanbul, 2000, s. 206-225.

Ergun, P. Türk Kültüründe Ağaç Kültü, Ankara, 2004.

Çal, H. Kastamonu Atabey Gazi Camisi-Türbesi Hazirelerindeki Mezar Taşları, Ankara, 2008.

Ersoy, A.“Eyüp’teki Mezar Taşlarında Servi Ağacı Kültü”, V. Eyüp Sultan Sempozyumu, Tebliğler (11- 13 Mayıs, İstanbul, 2001), s. 90-95.

Çetin Y. “Eski Eleşkirt Kaza Merkezi Olan Toprakkale Köyü’nde Bir Osmanlı Camisi: Toprakkale Köyü Camii”, I. Uluslararası Ağrı Dağı ve Nuh’un Gemisi Sempozyumu Bildirileri Kitabı, İstanbul, 2007, s. 193–200.

Esin, E. “Kün-Ay. Ay Yıldız Motifinin Proto–Türk Devrinden Hakanlara Kadar İkonografisi”, Orta Asya’dan Osmanlıya Türk Sanatında 144

civilacademy

İkonografik Motifler, İstanbul, 2004, s. 59-107.

Keskin, C. İstanbul’da Bulunan Osmanlı Dönemi Armalı ve Madalyalı Mezar Taşları (G. Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi) Ankara, 2001.

Eyice, S. “Mezarlıklarımız”, Türk Yurdu, S. 242, İstanbul, 1955, s. 693. Hanoğlu, C. Erzurum Merkez’de Camii Hazirelerinde bulunan 18.- 19. Yüzyıl Mezar Taşları, (A. Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sanat Tarihi Bölümü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Erzurum, 2006.

Konuk, N. Midilli, Rodos, Sakız ve İstanköy’de Osmanlı Mimarisi, Ankara, 2008. Kutlu, H. Kaybolan Medeniyetimiz Hekimoğlu Ali Paşa Camii Haziresi’ndeki Tarihi Mezar Taşları, İstanbul, 2005.

Haseki, M. Plastik Açıdan Türk Mezar Taşları, İstanbul, 1976. İşcan, N. Anadolu Mezar Taşları Süslemeciliği, Eskişehir, 1980.

Laqueuer, H. P. Hüve’l- Baki İstanbul’da Osmanlı Mezarlıkları ve Mezar Taşları, İstanbul, 1997.

Kalfazade, S.-Ertuğrul, Ö. “Kandil ve Kandilin Motif olarak Anadolu Türk Sanatındaki Kullanımı Üzerine” Sanat Tarihi Araştırmaları Dergisi, C.II, S.5, Ankara, 1989, s. 23-34.

civilacademy

Kadir, P. Bitlis Tarihi Mezarlıkları ve Mezar Taşları, Ankara, 2001.

Meydan Larousse Büyük Lügat ve Ansiklopedisi, “Erzurum” maddesi, C. 6, İstanbul, 1968, s. 361. Önder, M. Konya Mezar Taşlarında Süsleme Unsurları, İstanbul, 1966. Özkan, S. Geç Dönem Osmanlı Mezar Taşları, (Selçuk Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sanat Tarihi Bölümü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi) Konya, 2007.

Karamağaralı, B. Ahlât Mezar Taşları, Ankara, 1992. Karpuz, H. Türk İslam Mesken Mimarisinde Erzurum Evleri, Ankara, 1993.

Sağıroğlu, A. A. Kayseri Zamanlı Irmağı Çevresindeki Bezemeli Mezar Taşları, Kayseri, 2005.

Kayalı, M. Mezar Taşları Bibliyografyası, (G. Ü. Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Geleneksel Türk El Sanatları Bölümü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara, 2009.

Sevim, A. - Yücel Y. Türkiye Tarihi, Fetih, Selçuklu ve Beylikler Dönemi, Ankara, 1989.

Keskin, C. “Eyüpsultan’da Bulunan Osmanlı Dönemi Armalı ve Nişanlı Mezar Taşları”, Tarihi, Kültürü ve Sanatıyla III. Eyüp Sempozyumu Tebliğleri (28- 30 Mayıs 1999), İstanbul, 2000, s. 366-371.

Uluçam, A. Eski Erciş Çelebibağı Mezarlığı ve Mezar Taşları, Ankara, 2000.

145

Yusuf ÇETİN, Kübra ŞAHİN

Foto. 1. Derviş Ağa Camii’nde bulunan (M. 1737) Derviş Ağa’ya ait ayaktaşı üzerinde yer alan boyama servi motifi

civilacademy

FOTOĞRAFLAR

Foto. 2. Ayaz Paşa Camii’nde bulunan (M. 1912) Şefika Hanım’ın mezarının baş ve ayak şahideleri üzerinde bulunan servi motifi

Foto. 3. Ayaz Paşa Camii’nde bulunan (M. 1889) Hayriye Hanım mezarının baş taşında görülen asma dalları ve üzüm salkımları ile sanduka yüzeyinde yer alan güneş motifi ve çarkıfelek motifleri

Foto. 4. Yeğen Ağa Camii haziresinde bulunan Muhlis Efendi’ye ait M. 1895 tarihli ayak taşında asma yaprakları ve üzüm motifleri 146

civilacademy

taşı üzerinde bulunan gül motifleri civilacademy

Foto. 5. Yeğen Ağa Camii haziresinde bulunan (M. 1878) Hacı Abdurrahman Ağa’nın mezarının ayak taşı iç yüzeyinde yer alan servi motifleri

Foto. 7. YeğenAğa Camii haziresindeki (M. 1907) Gül Hanım’ın mezarının ayak

Foto. 6. Esat Paşa Camii’nde bulunan (M. 1846) kitabesi okunamayan mermer mezarın ayak taşı dış yüzeyinde

Foto. 8. Yeğen Ağa Camii haziresinde bulunan (M. 1904) tarihli Müdaniye Hanıma ait mezarın ayak taşı üzerinde gül motifleri

görülen lale motifleri 147

Foto. 9. Bakırcı Camii haziresindeki (M. 1891) Atife Müslime Hanım’ın mezarının ayak taşı yüzeyinde yer alan vazodan çıkan çiçekler ve dallar

civilacademy

Yusuf ÇETİN, Kübra ŞAHİN

Foto. 11. Ayaz Paşa Camii haziresindeki (M. 1878) Mir Hüseyin’in mezarının baş taşında bulunan ay-yıldız motifi

Foto. 12. Yeğen Ağa Camii haziresindeki (M. 1907) Gül Hanım’ın mezarının ayak taşı tarafında görülen

Foto. 10. Esat Paşa Camii haziresinde bulunan (M. 1862) tarihli Mustafa Paşa’ya ait mezarın ayak taşı üzerinde vazodan çıkan çiçekler ve dallar

çok kollu yıldız motifi 148

civilacademy

civilacademy

Foto. 13. Yeğen Ağa Camii haziresinde bulunan (M. 1904) tarihli Müdaniye Hanıma ait mermer mezarın ayak taşının alt kısmında yer alan şua motifi

Foto. 15. Esat Paşa Camii haziresinde bulunan (M. 1846) kitabesi okunamayan mermer mezarın ayak taşında bulunan Osmanlı arması

Foto. 16. Narmanlı Camii haziresinde bulunan (M. 1743) Siyavuş Paşa’nın mezar baş taşında kallavi kavuk

Foto. 14. Ayaz Paşa Camiindeki (M. 1888) çifter şahideli mezarın ayak taşında bulunan kandil motifi 149

Yusuf ÇETİN, Kübra ŞAHİN

Foto. 19. Derviş Ağa Camii’nde bulunan (M. 1737) Derviş Ağa’ya ait mezar baş taşında bulunan çapraz kafes civilacademy

Foto. 17. Bakırcı Camii haziresinde bulunan (M. 1859) Hafız Mehmed Efendi’nin mezar baş taşında taşkın sarıklı kavuk

dilimli başlıklı, taşkın sarıklı kavuk

Foto.

20.

Esat

Paşa

Camii

Foto. 18. Yeğen Ağa Camii haziresinde

haziresinde bulunan (M. 1907) Es-

bulunan (M. 1781) Halil Paşa’nın mezar

Seyyid Abdurrahman Ağa’nın mezar baş

baş taşında taşkın sarıklı kavuk

taşında çapraz eğimde düz sarık 150

civilacademy

civilacademy

Foto. 21. Yeğen Ağa Camii haziresinde bulunan (M. 1878) Hacı Abdurrahman Ağa’nın mezar baş taşında düz başlıklı iri yatay şeritli sarık

Foto. 23. Esat Paşa Camii haziresinde bulunan (M. 1872) Mehmet Salih Efendi’nin mezar baş taşında Hamidiye kalıplı fes

Foto. 24. Esat Paşa Camii haziresinde bulunan (M. 1890) Salih Ağa’nın mezar baş taşında Aziziye kalıplı fes

Foto. 22. Esat Paşa Camii haziresinde bulunan (M. 1867) tarihli Hacı Ahmet Ağa’ya ait Mevlevi sikkesi formunda sarıklı başlık 151

civilacademy YAZARA NOTLAR

c) Yazarların adresi, telefon ve faks numaraları ve e-posta adresi,

Civilacademy Sosyal Bilimler Dergisi’nin her sayısı serbest konuludur. Civilacademy Dergisi, disiplinler arası yeni ve eleştirel yaklaşımlara, sosyal bilimler alanında yayınlanan ve duyurulmasında yarar görülen kitap incelemelerine yer vermektedir.

Makalelerdeki görüş ve düşünceler yazarlarına aittir. Civilacademy Sosyal Bilimler Topluluğu’nun kurumsal görüş ve düşüncelerini yansıtmazlar.

4) Çalışmalar A4 boyutunda geniş kenarlıklı ve çift satır aralıklı olarak, 12 punto ve Times New Roman yazı formatında sunulmalıdır. 5) Şemalar ve tablolar numaralandırılmalıdır.

civilacademy

Bir sosyal bilimler dergisi olarak Civilacademy Sosyal Bilimler Dergisi, siyaset bilimi, iktisat, sosyoloji, antropoloji, kültürel çalışmalar, uluslararası ilişkiler, kamu yönetimi, işletme, organizasyonlar, halk bilimi, tarih, din, edebiyat ve dil bilimi, psikoloji, felsefe, iletişim ve medya araştırmaları, kadın çalışmaları gibi konularda makalelere yer vermektedir.

d) Özet bulunmalıdır (Tercihen İngilizce ve Türkçe olmak üzere her iki dilde).

Civilacademy Sosyal Bilimler Dergisi’nde yayınlanması talebiyle gelen çalışmalar,

art

arda

6) Alıntılar, referans olarak belirtilmelidir. Yazıda tartışılan her alıntı sırasıyla “Notlar, Kaynakça veya Bibliyografi” başlığı altında verilmelidir. 7) Metinde içinde atıf, yazarın soyadı, yayının tarihi ve sayfa numarası verilerek yapılmalıdır. a. Eğer yazarın soyadı metinde geçiyorsa yayımlanma tarihi ve sayfa numarası parantez içine yazılmalıdır. Örnek: “Crozier (1964: 34)…”, “ Akkaya (2007: 73–76 )…”

1) Hem İngilizce hem Türkçe olabilir. 2) Daha önce başka bir yerde yayınlanmamış veya yayınlanmak üzere kabul edilmemiş olmalıdır.

b. Eğer yazarın soyadı metinde geçmiyorsa, parantez içinde hem yazarın soyadı, hem yayının yayımlanma tarihi hem de sayfa numarası yazılmalıdır. Eğer birden fazla yayına atıf varsa, yazar soyisimleri alfabetik sırayla yer almalı ve soyisimler birbirlerinden noktalı virgülle ayrılmalıdır. Örnek:“…(Mintzberg, 1983: 58; Preffer and Slancık, 1978: 76)…”

3) Çalışmaların ilk sayfasında; a) Başlık, b) Yazarların ve (varsa) bağlı olunan kurumların adları, 152

civilacademy İnternet kaynakları:

c. Eğer bir yayın ikiden fazla yazar tarafından yayımlanmışsa, ilk yazarın soyadı ‘ve diğerleri” ifadesi ve sayfa numarası yazılmalıdır. Örnek: “… (Christen ve diğerleri, 1985: 57)…”

Godwin, William. (2006). In Britannica Concise Encyclopedia. Erişim Tarihi, Aralık 7, 2006, Encyclopedia Britannica Online: http://www.britannica.com/ebc/ article–9037183

Kaynakça kısmında atıflar (referanslar) alfabetik olarak sıralanmalı ve aşağıdaki örnekler dikkate alınarak yazılmalıdır:

Sunumlar: Gioia, D.A., Brass, D.J. ve Sims, H.P., Jr. “The Creative Use of Short-Cycle VideoTape Technology: From Single Student to Large Lecture Learning”. 8. Geleneksel Organizesel Davranış Öğretimi Konferansı. Boston, Massachusetts, Haziran 1981.

Kitaplar: Said, Edward W. Şarkiyatçılık, İstanbul, Metis Yayınevi, 1995.

Swart, Koenraad W. (1962). “ ‘Individualism’ in the Mid-Nineteenth Century (1826–1860)”. Journal of the History of Ideas. Cilt 23, No 1.

civilacademy

Makaleler:

Kitaptan Bölümler: Eagleton, Terry. “Phenomenology, Hermeneutics, Reception Theory”. Literary Theory: An Introduction. London, Blackwell Publishers, 1996. Çeviriler: Jauss, Hans-Robert. Aesthetic Experience and Literary Hermeneutics. Çev. Michael Shaw. Intro. Wlad Godzich. Minneapolis, U of Minnesota P, 1982. Ansiklopedik Bilgiler: Anarchism. The Shorter Routledge Encyclopedia of Philosophy. 2005. 153

civilacademy GUIDE FOR AUTHORS

c. the address, telephone and fax numbers (as well as the e-mail address) of the corresponding author.

Civilacademy Journal of Social Science accepts submissions for an open topics issue. We seek fresh, critical approaches in interdisciplinary fields, as well as studies that reflect new directions. Submission is open to the general public.

The ideas belong to the authors and they do not reflect the opinions and the policy of Civilacademy Social Sciences Society.

4) Manuscripts should be double spaced, Times New Roman font and font size 12 point. Equations and symbols should be typed as well. 5) Figures and tables numbered consecutively. civilacademy

As a social science journal, Civilacademy Journal of Social Science includes especially essays on politics, international relations, management, economy, public administration, communication, anthropology, folklore, history, religion, sociology, literature, psychology, philosophy, media studies, women’s or gender studies, cultural studies, working-class studies, ethnic studies but the fields are not limited.

d. an abstract; at least in one language, but if possible both. (Turkish articles with English abstracts and English articles with Turkish abstracts)

1) Papers might be in both Turkish and English.

should

be

6) Notes should be used to cite references. Any notes to supplement discussion in the text should be numbered consecutively and placed at the end of the paper under the heading “Notes, References or Bibliography”. 7) Reference to a publication should be made in the text by citing the surname of the author, the year of publication, and the page number.

2) Papers that are submitted to Civilacademy Journal of Social Sciences for publication should not be under review at other journals.

a. When the surname of the author is used in the text, only indicate the date in parentheses and the page number, e.g., “Crozier (1964: 34)…”, “ Akkaya (2007: 73–76 )…”

3) The first page of the manuscript should contain:

b. When the name of the author does not appear in the text, include in parentheses the name of the author, the year of publication, and the page number. If more than one publication are cited,

a. the title b. the name(s) and institutional affiliation(s) of the author(s) 154

civilacademy Encyclopedic Resources:

the authors’ surnames should appear in alphabetical order and be separated by semicolons, e.g., “…`(Mintzberg, 1983: 58; Preffer and Slancık, 1978: 76)…”

Anarchism. The Shorter Routledge Encyclopedia of Philosophy. 2005.

c. When a publication has more than two authors, cite the surname of the first author followed by “et al.,” and page number, e.g., “…(Christensen et al., 1985: 57)…”.

Online Resources: Godwin, William. (2006). In Britannica Concise Encyclopedia. Date Retrieved, December 7, 2006, Encyclopedia Britannica Online: http://www. britannica.com/ebc/article-9037183

References should be listed at the end of the main text in alphabetical order under the title of “Works Cited”. The following examples show the convention to be observed in References:

Presentations:

Said, Edward W. Orientalism, Istanbul, Metis, 1995. Articles: Swart, Koenraad W. (1962). “‘Individualism’ in the Mid-Nineteenth Century (1826-1860)”. Journal of the History of Ideas Vol 23, No 1.

civilacademy

Books:

Chapters in Books: Eagleton, Terry. “Phenomenology, Hermeneutics, Reception Theory”. Literary Theory: An Introduction. London, Blackwell Publishers, 1996. Translations: Jauss, Hans-Robert. Aesthetic Experience and Literary Hermeneutics. Trans. Michael Shaw. Intro. Wlad Godzich. Minneapolis, U of Minnesota P, 1982. 155

Gioia, D.A., Brass, D.J. and Sims, H.P., Jr. “The Creative Use of Short-Cycle Video-Tape Technology: From Single Student to Large Lecture Learning”. The 8th Annual Organizational Behavior Teaching Conference, Boston, Massachusetts, June 1981.