BÜYÜTEÇ BÜYÜTEÇ SOSYAL SORUMLULUK ÜNİVERSİTELER VE İŞ DÜNYASI BÜYÜTEÇ

BÜYÜTEÇ BÜYÜTEÇ BÜYÜTEÇ SOSYAL SORUMLULUK ÜNİVERSİTELER VE İŞ DÜNYASI Prof. Dr. Nejat ERK Çukurova Üniversitesi Öğretim Üyesi Avrupa Üniversiteler ...
Author: Yonca Bahadır
6 downloads 0 Views 4MB Size
BÜYÜTEÇ BÜYÜTEÇ

BÜYÜTEÇ

SOSYAL SORUMLULUK ÜNİVERSİTELER VE İŞ DÜNYASI

Prof. Dr. Nejat ERK Çukurova Üniversitesi Öğretim Üyesi Avrupa Üniversiteler Birliği Kalite Güvencesi Uzmanı

54

1980’ler sonrası bilgi, kaynak ve ticaretin daha yakışkanlaşması, oyunun kurallarını değiştirmiş, ekonomik ve sosyal açıdan var olabilme, etkinliğin ve yaratılan rekabet gücünün bir fonksiyonuna dönüşmüştür. Her ne kadar geçmişi yaşatmak isteyen bir kısım ekonomik ve sosyal güçler küreselleşme karşıtı gibi görünse de, göreceli olarak toplamda artan refah düzeyi ve bugüne kadar belli uyarılar vermesine karşın, kaynak sorunundaki sürdürülebilirlik, alternatif çözümlere olanak tanımıyor.

ekonomik ve sosyal ögelere bir bütün olarak ve

1970’lere kadar sabit kur sistemi içerisinde ülke içi rekabeti öne çıkaran ve küresel rekabeti göz ardı eden dünya ekonomisi, 1970’ler ortasından itibaren, Alaaddin’in lambasındaki cini dışarı çıkarmış bulunuyor. Kişisel olarak küreselleşmenin sonuçları üzerinde tartışmak ve bir uzlaşıya varmak için geçen sürenin yansız değerlendirmeler için yetersiz olduğuna inanıyorum. İktisat biliminin bunca niceleyici ve teknik araç desteğine karşın, ileriyi öngörmedeki yetersizliği, konuya salt ekonomik ögelerle bakmanın yanılgısını tekrar tekrar gözler önüne seriyor. Belki de, iktisat biliminin gerçek zenginliği bu sentez arayışından kaynaklanıyor. 1980’ler sonrası bilgi, kaynak ve ticaretin daha yakışkanlaşması, oyunun kurallarını değiştirmiş, ekonomik ve sosyal açıdan var olabilme, etkinliğin ve yaratılan rekabet gücünün bir fonksiyonuna dönüşmüştür. Her ne kadar geçmişi yaşatmak isteyen bir kısım ekonomik ve sosyal güçler küreselleşme karşıtı gibi görünse de, göreceli olarak toplamda artan refah düzeyi ve bugüne kadar belli uyarılar vermesine karşın, kaynak sorunundaki sürdürülebilirlik, alternatif çözümlere olanak tanımıyor. Veya tüm tutarlılığına ve erken uyarı mesajlarına karşın model, kısa döneme odaklanma alışkanlığı olan biz insanlara yeterince inandırıcı gözükmüyor. Yaşanan çeyrek asırlık deneyim, disiplinler arası bakılmasını zorunlu kılıyor.

Bu gözlemde, belki de en büyük öncelik üniversite-iş dünyası ilişkilerinde ortaya çıkmaktadır. Uzun yıllardır gündemi yakalayamadıkları iddia edilen üniversiteler ile akademisyenlerce çok yalın ve tek boyutlu kabul edilen iş dünyası arasında akılcı adımların atılamaması ulusların refahını önemli ölçüde tehdit ediyor. Salt değişime direnen kurumun üniversitelerin olduğu komplo teorilerine olan güvensizliğim, geçmişte olduğu kadar bugün de konuya daha geniş bir boyutta bakılması inancımı güçlendiriyor. Kanımca, değişime direnç tüm dünya ekonomilerinde birleşik kaplar gibi çalışıyor. Örneğin ülkemizde, 1990’lar sonrası hükümetlerin aşırı düzeyde kamu borçlanması ile 1994 ve 2001 krizlerine sebep olduğu inancı çok geniş toplum katmanları ile paylaşılmaktadır. Oysa sağlıklı batı ekonomilerde yüzde 50 iç para, yüzde 50 dış para ile yapılanan sanayi ve hizmet sektörü, Türkiye gerçeğinde ortalama yüzde 22 iç para, yüzde 78 dış para ile borçlanan yapısı ile kamu sektöründen sanıldığı kadar farklılık göstermiyor. Bir de bu alana, ulusal gelirine oranla dünya rekorunu elinde tutan vatandaşların kredi kartı borçlarını da eklersek, suçlamalarla bir yere gidilemeyeceği kolayca görülüyor. Üniversite ve iş dünyasının ortak davranmasından doğacak görevdeşlik ve ortak akıla dönersek, ulus yaşamına ilişkin, zaman boyutu konusunda önemli bir gözlem yapma olanağını yakalarız. Son on yıl içerisinde, çok da alışamadığımız bir gerçek, bugün için atılan adımların ve alınan kararların tüm tarafları beş ile on yıllık gecikmelerle etkilemesidir. Üniversitenin birinci sınıfından başlayarak, akademik ortalamaya dayalı bir yetkinlik ile rekabet etmeyi düşünen öğrenci, kararının sonuçlarını, yurt dışı doktora veya yüksek liUzun yıllardır gündemi sans bursu kazandığında ilk ürünleri toplamış olmaktadır veya yetkinlikleri ile güçlü bir özel sektör kuruluşyakalayamadıkları iddia edilen larında iş bulduğunda veya Rekabet Kurulu, Sermaye üniversiteler ile akademisyenlerce Piyasası Kurulu, BDDK ve benzeri saygın ve yüksek çok yalın ve tek boyutlu kabul edilen ücret ödeyen kuruşlarda görev aldıklarında amaçlarını iş dünyası arasında akılcı adımların gerçekleştirmiş olabilmektedir. Unutmayalım ki, bu baatılamaması ulusların refahını önemli şarı salt dördüncü sınıfta, aniden aydınlanan bir öğrenölçüde tehdit ediyor. ci kesiti ile gerçekleştirilemez. Birçok işadamı dostum ile öncelikler üzerine sohbet ederken, en sık verdiğim örnek, tüm bireylerin her sabah kalktığında, o gün ön55

BÜYÜTEÇ BÜYÜTEÇ

Son on yıl içerisinde, çok da alışamadığımız bir gerçek, bugün için atılan adımların ve alınan kararların tüm tarafları beş ile on yıllık gecikmelerle etkilemesidir. Üniversitenin birinci sınıfından başlayarak, akademik ortalamaya dayalı bir yetkinlik ile rekabet etmeyi düşünen öğrenci, kararının sonuçlarını, yurt dışı doktora veya yüksek lisans bursu kazandığında ilk ürünleri toplamış olmaktadır.

celik vermediği hangi konu, bundan yirmi sene sonra dövünmesine yol açacağına inanıyorsa o adımı birinci öncelik haline getirmesi gerektiğidir. Oysa birçoğumuz, bazen alfabetik, bazen de akla ilk gelmesi nedeni ile ne garip önceliklerin arkasından koşmaktayız. Geleneksel iktisat öğretisi ekonomik büyümeyi, yeni yatırımlar, teknolojik ve beşeri sermayedeki gelişmelere bağlasa da, bireyin tüm yetkinlikleri anlamına gelen beşeri sermayenin diğer iki değişkeninde temelini oluşturduğu gözden kaçmamalıdır. Sanayileşme dönemindeki, teşvikler ve istihdam ilişkisini araştırırken, en geniş tanımı ile beş milyon işsize iş bulabilmek için ABD bütçesinin iki katı bir yatırım gereksinimi ile karşılaşmıştım. Elbette ki bunun anlamı, salt teşviklerle yönlendirilen atılımlar, rekabet gücü adı verilen sihirli sözcükle örtüşmediğinde yatırım refah artırmak bir yana, kaynak israfı nedeni ile refah kaybına yol açmaktadır. Her ne kadar beşeri sermaye yetkinlikleri yüksek öğretim ile sınırlı olmasa da, yaşam boyu eğitimin yaygınlaştığı bir dünyada, en azından son muhatap üniversiteler gözükmektedir.

Yadsınamaz olan gerçek, zaten değişim süreci hakkında önemli sorgulamaları olan üniversite dünyasının, iş dünyasınca yüreklendirici ve taşın altına gövdesini koyan bir paydaşlıkta buluşamamasıdır. İş dünyasının üniversite mezunlarının yetkinliklerine ilişkin eleştirileri, nasıl beraberce başarılır sorusuna cevap oluşturmadığından, karşılıklı öz güven yetersizliği, bilinen bir çözümün farklı algılandığı inancını yansıtmaktadır. Oysa üniversiteler kadar iş dünyasının da, gelecek on yılda gereksinim duyduğu yetişmiş insan gücüne ilişkin tanımlamaları konusunda uzlaştığı da söylenemez. Hatta iş dünyasının öncülük ettiği ve gerçekten birer özveri örneği olan farklı üniversite girişimleri de, paradigmalar aynı kökenli olduğundan uzun dönemde öngörüleni sağlamayacaktır. Verilen burs olanaklarının ve kültür ağırlıklı programların bu üniversitelerden kaldırılması durumunda, yetkin kamu üniversiteleri ile çok farklı olmayan performanslarla karşılaşmaktayız. Oysa benim de paylaşmak istediğim uzlaşı noktası, istihdam edilebilirlik yanında genel yetkinliklerin üniversite gençliğine kazandırılmasında özgün seçiciliğin gözetilmesidir. Tüm bu eleştirel bakışa, bir kısım meslektaşım üniversitelerin ticarileşmesi olarak adlandırabilir. Ancak, üniversite mezunlarının rekabet ettikleri oyunun kurallarını değiştirmeden, Wilhelm Von Humbolt’un öğretisi doğrultusunda yüksek öğretime kazanılacak araştırma bulguları ve elit entelektüel yetkinlikler açısı ile bakmanın dar bir kalıp olacağı inancındayım. Dile getirilmesi gereken diğer bir paradigma, kuram boyutunda ortaya çıkmaktadır. Öncelikle ortaya koymak gerekir ki, akılcı ve bilimsel her adıma ilişkin bir kuramın oluşturulmasına gereksinim vardır. Kurama dayandırılmayan adımların tutarlılığı her zaman şüphe ile karşılanmalıdır. Ancak, konunun tarihi süreç içerisinde nasıl bir evrim gösterdiğini vurgulama dışında, kuramsal olarak günümüzü daha kolay algılamamızda yararlı Geleneksel iktisat öğretisi ekonomik olacak gelişmeleri bilmemek, bunlar aracılığı ile bugünü tercüme edememek, üniversitelerde kuramın esas büyümeyi, yeni yatırımlar, teknolojik olması gerektiği tezini haklı kılmaz. ve beşeri sermayedeki gelişmelere Bu aşamada belki de tekrar ilk soruya dönmekte yarar vardır. Bugün için iş dünyası ile üniversitelerin, ön yargılarından bağımsız nasıl iş birliği yapabilecekleri (yapamayacakları hiç değil) sorusuna cevap bulunamamasının gençlik, ulusal rekabet gücü üzerinde 20 yıl sonra nasıl bir fatura ödemeleri gerektiğinin sorgulan56

bağlasa da, bireyin tüm yetkinlikleri anlamına gelen beşeri sermayenin diğer iki değişkeninde temelini oluşturduğu gözden kaçmamalıdır.

ması öncelikleri değiştirebilir.

İş dünyasının üniversite mezunlarının yetkinliklerine ilişkin eleştirileri, nasıl beraberce başarılır sorusuna cevap oluşturmadığından, karşılıklı öz güven yetersizliği, bilinen bir çözümün farklı algılandığı inancını yansıtmaktadır. Oysa üniversiteler kadar iş dünyasının da, gelecek on yılda gereksinim duyduğu yetişmiş insan gücüne ilişkin tanımlamaları konusunda uzlaştığı da söylenemez.

Genel anlamda, üniversite ders programlarının, araştırma önceliklerinin ve hatta karar mekanizmalarının tekrar gözden geçirilmekte olduğu günümüzde, bugünkü yaşanan paradigmalar kadar geleceği öngörmede (bilimler ve kurumlar arası) çoğulcu yaklaşımların yeni açılımlar getirebileceği göz ardı edilmemelidir.

Yukarıda yazılanları salt Türkiye’nin paradigması sanmak ise diğer bir yanılgı. Kendinden çok emin gözüken, ABD ve Japonya’nın kendi yüksek öğretim öğelerini yeniden yapılandırma çabası, 36.000 patentin alındığı bir ülkede bile bilim ve sosyal gelişmişliğin istenilen düzeyde olmadığını doğruluyor. 1998’lerden bu güne Amerika ve Japonya’yı bilimsel yetkinlikler açısından yakalama iddiası ile yola çıkan Avrupa’nın ise 2010 hedefini yakalayabilme olanağı Trends V. (Yüksek Öğretimde Eğilimler V raporu) çerçevesinde pek olası gözükmüyor. Öncelikle, piyasayı yeniden yapılandırma sürecesine kısaca bir göz atalım; bununla anlatılmak istenen, • Kurumlar iş birliği içinde daha başarılı olmaktadır. • En önemli fırsat, oyunun kurallarını değiştirmekten geçmektedir. • İş birlikleri daha geniş ve daha değerli pazarlar yaratmaktadır. • Yeni paydaşlar ekleyerek, yeni değerler yaratmak sentezi yakalanmalıdır. Bu nedenle her alandaki yaratılan başarı, takım davranışı ile özdeş kılınmak istenmektedir. Bilginin çok hızlı ve ayrıntıda farklılaştığı bir ortamda, kurumların birbirlerini tamamlamalarını beklemek, rekabet gücü yaratımı ile özdeş gözükmektedir. • Günümüzde birçok Türk Üniversitesi, Yüksek Öğretim alanında kalite güvencesi yaratılmasına yönelik olarak iç değerlendirme, stratejik planlama, kurumsal değerlendirme ve eğitimin akreditasyonu konusunda önemli adımlar atmaktadır. Bu alanda Yüksek Öğretim Kurulu’nun son dönemde yaptığı atılımlar yadsınamaz. • Bu süreç, fanteziden öte 2005 yılı sonrası yasa gereğine dönüşmüştür. Ancak atılan bu adımların “Kültür” boyutu kazanması, işlevselliği ile yakından ilgilidir. Bu konuda üniversite ve iş dünyasının ortak akıl yaratma gereksinimi kaçınılmaz bir gerçektir. Kalite kültürü yaratılması bağlamında atılacak her adım, ulusal rekabet gücü yaratımı boyutunda en stratejik öğe olarak karşımızda durmaktadır. Kalite kültürü, bir toplumun geleceği biçimlendirmedeki öncelikleri olarak anlaşılmalıdır. Geleceğe bakmayan her özveri ise kaynak israfı ile özdeştir. Kalite kültürü ile;

Öncelikle ortaya koymak gerekir ki, akılcı ve bilimsel her adıma ilişkin bir kuramın oluşturulmasına gereksinim vardır. Kurama dayandırılmayan adımların tutarlılığı her zaman şüphe ile karşılanmalıdır. Ancak, konunun tarihi süreç içerisinde nasıl bir evrim gösterdiğini vurgulama dışında, kuramsal olarak günümüzü daha kolay algılamamızda yararlı olacak gelişmeleri bilmemek, bunlar aracılığı ile bu günü tercüme edememek, üniversitelerde kuramın esas olması gerektiği tezini haklı kılmaz.

57

BÜYÜTEÇ BÜYÜTEÇ • Kurumsal otonomi, kalite kültürünün oluşmasını olumlu etkilemektedir. • Kalite konusunda tanımlara açıklık kazandırılması konunun paylaşılmasını kolaylaştırmaktadır. • Üniversite öğrencilerinin kalite boyutunda oynayacakları rol yadsınmamalıdır. • Kurumsal liderlik, kalite kültüründeki başarıyı belirleyen faktörlerden birisidir. • Dış paydaşlar ve iş dünyası üniversite kalite kültürünün yaratılmasında temel belirleyicidir. Bu bölümde üniversite ve iş dünyasını yüreklendirebilecek işbirliği alanlarını şöylece özetleyebiliriz.

A. REKABET GÜCÜ KAZANIMINDA İŞ BİRLİĞİ I. İş Planı Becerileri • Pazar analizi • Mali Değerlendirmeler • Stratejik Plan • İş planı değerlendirmesi II. Pazarlama/Satış/ Hizmet • Pazarlama Planı • Halkla İlişkiler • Satış Stratejisi III. Finansal Yönetim • Bütçeleme • Mali Tablolar • Nakit Akışı IV. İnsan Kaynakları • İşe Alma • Performans Göstergeleri • Motivasyon • Liderlik, Takım Çalışması V. Profesyonellik • İletişim Becerileri • Müşteri İlişkileri • Zaman Yönetimi • Risk Yönetimi VI. Teknoloji • Bilgisayar Teknolojileri • Yazılım Becerileri • Diğer İletişim Teknolojileri VII. Ekonomiyi Okuma • Sektörel Uyarı Göstergeleri • Döviz Kuru, • Maliye ve Para Politikaları • Ülke Riskleri

58

B. ÖZDEĞERLENDİRME • Şirket ne yapmaya çalışıyor? • Şirket bunu nasıl yapıyor? • Bunun işe yaradığını Şirket nereden biliyor? • Gelişebilmek için Şirket nasıl bir değişim öngörüyor? C. ORTAK MÜFREDAT GELİŞTİRME Türkiye genelinde 5 milyon işsiz varken, 4,5 milyon iş açığının bulunması, beceri uyumsuzluğunu ortaya koyuyor. Bologna süreci bu alanda paydaşların sisteme dahil edilmesini öngörüyor.

Türkiye’nin Cumhuriyetle birlikte geliştirdiği en önemli yapı taşlarından olan Türkiye Üniversitelerinin, var olan özverili akademik ve yönetim kadrolarının, gereken çaba ile çok yakın gelecekte daha güçlü yetkinliklere imza atacağı, yüz milyara yaklaşan ihracat potansiyeli ile Türk özel kesiminin buluşmasının dünya çapında ses getireceği bir gerçektir.

D. KARİYER OFİSİNE SAĞLANACAK GİRDİLERLE EĞİTİMİN YENİDEN YAPILANDIRILMASI Öğrenci ve mezunların izlenmesi sonucunda elde edilecek geri besleme ile eğitim çıktılarının yeniden gözden geçirilmesi, sağırlar diyaloğunu ortadan kaldıracaktır. Bu alanda iş dünyası ve üniversiteler arası yakın iş birliği kaçınılmazdır.

E. ÜNİVERSİTE ARAŞTIRMA ÖNCELİKLERİNİN BELİRLENMESİNDE ÜNİVERSİTE SANAYİ İŞBİRLİĞİ Araştırma çabalarının etkinliği, bulguların uygulamaya aktarımı ile diğer araştırmalara temel oluşturması ile sınırlıdır. Bu alanda talep edenle, arz edenin birlikte öncelikleri saptamaları gerekmektedir.

F. ORTAK DEĞİŞİM PROJELERİ Aciliyet olmadan değişim arzusu, neden değişmek istediğini bilmeden strateji, yetkilendirme olmadan, değişim süreci başlatılmış olamaz.

Bu bağlamda hızla değişen rekabet, müşteri profili, çalışma koşulları, kısa ekonomik ömürler, hızla değişen teknoloji ve benchmarklar değişimi zorunlu kılmaktadır. Ancak unutulmamalıdır ki, aciliyet veya tehdidi algılamama bunların yok sayılması anlamına da gelmeyecektir.

59

BÜYÜTEÇ BÜYÜTEÇ

G. YAŞAM BOYU EĞİTİM ALANINDA İŞBİRLİĞİ Küreselleşme ile gelen değişim süratinin artışı, kazanılan becerileri kısa sürelerde yetersiz kılmaktadır. İş kesiminin bu alanda üniversiteleri özendirmesi, Bologna süreci amaçları arasında yer almaktadır. Konu, kazandırılan teknik beceriler kadar İş hayatı ve Üniversiteleri birlikte olmalarını sağlayan bir fırsat olarak da değerlendirilmelidir. H. ÜNİVERSİTE SANAYİ İŞBİRLİĞİ BAZINDA ORTAK AĞLARDAN YARARLANMAK EBN-European Business and Innovation Centres Network EIC - EuroInfoCentres Network IRC - Innovation Relay Centres Network IRE - Innovative Regions in Europe Gibi bilgi ağları Üniversite sanayi işbirliğini güçlendiren uluslararası altyapılardır. I. YENİLİK MERKEZLERİNDE GÜDÜMLÜ ARAŞTIRMA ALANINDA İŞBİRLİĞİ Bu bağlamda tekno-kentler, iş geliştirme merkezleri, yenilik merkezleri, ortak laboratuvar paylaşımları, FP7 projeleri, AB Araştırma projeleri, Üniversite Araştırma Fonları, Üniversite ve İş hayatını ortak araştırmaya itecek fırsatlar olarak karşımızda durmaktadır. Türkiye’nin Cumhuriyetle birlikte geliştirdiği en önemli yapı taşlarından olan Türkiye Üniversitelerinin, var olan özverili akademik ve yönetim kadrolarının, gereken çaba ile çok yakın gelecekte daha güçlü yetkinliklere imza atacağına inanan bir akademisyen olarak, yüz milyara yaklaşan ihracat potansiyeli ile Türk özel kesiminin buluşmasının dünya çapında ses getireceği bir gerçektir. Bu nedenle yılgınlığa ve kavram kargaşasına sokulmaksızın, sistemlerin ve kurumların şeffaflaşması istenilen adımın atılmasında belki de en önemli fırsattır. Açıklayıcı not: Paradigma: “Bir bilim çevresine belli bir süre için, bir model sağlayan evrensel olarak kabul edilen bilimsel başarılar, olarak tanımlanır. Oysa modelin değişmesi başarıları sorgulanır hale getirebilecektir. Winkopedia.” 60