"YA ÖĞRETEN, YA ÖĞRENEN, YA DİNLEYEN, YA DA İLMİ SEVEN OL. FAKAT SAKIN BEŞİNCİSİ OLMA HELÂK OLURSUN" HADİSİ ŞERİF

KASIM 2013 YIL : 3 SAYI : 8 "YA ÖĞRETEN, YA ÖĞRENEN, YA DİNLEYEN , YA DA İLMİ SEVEN OL. FAKAT SAKIN BEŞİNCİSİ OLMA HELÂK OLURSUN" HADİSİ ŞERİF OKULDA...
Author: Gözde Poyraz
2 downloads 0 Views 2MB Size
KASIM 2013 YIL : 3 SAYI : 8 "YA ÖĞRETEN, YA ÖĞRENEN, YA DİNLEYEN , YA DA İLMİ SEVEN OL. FAKAT SAKIN BEŞİNCİSİ OLMA HELÂK OLURSUN" HADİSİ ŞERİF

OKULDA VE AİLEDE DEĞERLER EĞİTİMİ ahlak anlayışına uygun olarak yetiştirmektir. Bu birinci amaç, yani, “öğrencilerde sağlıklı, tutarlı ve dengeli bir kişilik oluşturmak”, esasen eğitimin en temel amacıdır. Zira o olmadan, belirlenmiş diğer amaçlara ulaşılsa bile çok fazla bir anlam ifade etmez. Günümüz olayları; birçok veli ve eğitimciyi, akademik başarının tek başına yeterli olmadığını, öğrencinin bilgi anlamında dolu olmasının onu hayatta başarılı kılmaya yetmeyeceğini, sosyal hayatta başarılı olabileceği özellikleri, hayata dair tercihlerinde sağlıklı kararlar verebilecek bilinci, kendini rahat ifade edebilecek özgüveni, ne pahasına olursa olsun haktan ve doğrudan ayrılmayacak dürüstlüğü kazandırmanın dünyada ona verilebilecek en önemli değer olduğunu, bu güzel hasletlerin değerinin hiçbir şeyle ölçülmesinin mümkün olmadığını düşünmeye ve bu konuda çalışma-lar yapmaya itmiştir. Yazar (Hökelekli, 2010) göre; Son yıllarda toplumuzun büyük bir değer kaybına uğradığı ve “ahlaki çöküntü” yaşadığı uzmanlar tarafından sık sık dile getirilmektedir. Gerçekten de asırlar boyu insanlarımızı bir arada tutan, hayatımıza anlam ve amaç katan pek çok değer kaybolmaya yüz tutmuştur. Değerlerdeki bu aşınmanın sık sık dile getirilen göstergelerinden bazıları şunlardır: Aile mahremiyeti ve kutsallığı zedelenmiş, namus ve iffet anlayışı güç kaybetmiştir. Yaygın bir bencillik ve kişisel çıkar diğer amaçların önüne geçmiştir. Maddiyatın artan önemine paralel olarak, bu amaca ulaşmada her yol mubah olarak görülmeye başlanmıştır. Yolsuzluk, rüşvet, sahtekârlık gibi davranışlar ayıplanır olmaktan çıkmış, nerdeyse “beceriklilik ve “işbilirlilik” olarak görülmeye başlanmıştır. Toplumun temel kurumlarına olan güven azalmıştır. Bireylerin birbirlerine güvenmemesi, yaygın bir toplumsal güvensizlik duygusu ve tutumu gelişmiştir. Bireyler, okullar ve diğer sosyal ortamlarda değerleri öğrenirler. Bütünsel eğitimciler, insan olmanın ne anlama geldiği sorusuna cevap aramışlar ve geleneksel eğitimin bu soruya cevap olabileceğini düşünmüşlerdir. Okullarda eğitim verilerek bireyler çevreden kaynaklanan risklerden arındırılarak toplumun iyileşmesine katkı sağlayacaktır.

“Hiçbir baba, çocuğuna, güzel terbiyeden daha üstün bir hediye veremez.” - Hadisi Şerif

Hasan Hüseyin PINAR - İlçe Milli Eğitim Şube Müdürü

Günümüz dünyasında, akademik başarı kadar, çağdaş hayatın vazgeçilmezi hâline gelen, dürüstlük, saygılı olma, ahlaki değerlere uyma, rahat iletişim kurma, insan ilişkilerine özen gösterme, nezaket kurallarına uyma, inisiyatif kullanma, iş disiplini, temizlik, düzen vb. kavramlar da ön plana çıkmaktadır. İlk Peygamber Hz.Adem'den son Peygamber Hz.Muhammed(sav)'e kadar gelmiş geçmiş bütün peygamberlerin öncelikli hedefi muhataplarını ulvi değerlerle donatmak olmuştur. Gerek K.Kerim'in nüzul süreci gerekse Peygamber Efendimizin Hadis-i Şerifleri incelendiğinde öncelikli hedefin ulvi değerler olduğu daha net anlaşılmaktadır. Birey bir bütün olarak ele alınmakta, insanı insan yapan özelliklerin geliştirilmesine çaba harcanmaktadır. Aileler olarak bizlerin en önemli eksiğimiz; gelecek kaygısıyla çocuklarımıza öncelikle değerler eğitimi vermek yerine, onları daha fazla maddi kazanç elde edebileceği bilgilerle yüklemeyi tercih etmemizdir. Dolayısıyla çocuklarımız, maddeye değer veren ama insani ilişkileri önemsemeyen bireyler haline gelmişlerdir. Buna rağmen bizler; kendimize ait bu hatayı görmezden gelip, çocuklarımızın büyüklerine saygılı olmadığı, toplum içerisinde davranış bozuklukları sergilediği gibi bahanelerle çocuklarımızı haksız yere eleştirdik. Onlara zamanında bu değerleri kazandıramadığımızı hiç hesap etmedik. Bu olumsuzlukları ortadan kaldırmak için ev içinde değerlerin aile bireyleri tarafından oyunların içinde aktarılması, çocukların değerleri dolaylı yoldan edinmesinde oldukça önemlidir. Yine çocuklarla birlikte tarihî mekânların ve büyük zatların yaşadığı yerlerin ziyareti geleneksel de-ğerlerin çocuğa öğretilebileceği ev ortamı dışında gerçekleştirilebilecek etkinliklerdir. Küçük yaşta öğrenilen değerlerin alışkanlık hâline gelmesi ve pekişmesi okulda aldığı eğitimle devam etmelidir. Bunun için okulda başta öğretmenler olmak üzere tüm personele de görevler düşmektedir. Okullardaki değerler eğitiminin amaçlarından biri, öğrencilerde sağlıklı, tutarlı ve dengeli bir kişilik oluşturmaktır. Diğer bir amacı ise “her öğrenciyi hem ilgi ve yetenekleri doğrultusunda yetiştirerek hayata ve üst öğrenime hazırlamak, hem de “iyi insan”, “iyi vatandaş” olmalarını sağlamak için gerekli bilgi, beceri, tutum, davranış ve alışkanlıklar kazandırıp, onları kendi

İKRA

EMET ANADOLU İMAM HATİP LİSESİ OKUL GAZETESİ

8.

Sayı

İmam-ı A’zam Ebu Hanife İmam-ı A’zam Ebu Hanife Hazretleri, tarihte yaşamış bir şahsiyet olarak incelendiğinde karşımıza son derece dikkat çekici özelliklere sahip biri olarak çıkar. Onu anlatmak, hayatını incelemek, düşüncelerini aktarmak, bir makalenin değil, geniş hacimli biyografik çalışmaların harcıdır. Ne var ki, bazı vesilelerle, böylesi şahsiyetlerin hayat hikâyelerinden özetle de olsa bahsetmek birtakım hayırlara vesile olabilmektedir. İmam-ı A’zam Ebu Hanife Hazretleri, m.699 yılında Kufe’de dünyaya geldi. Babası Sabit, oğluna Numan ismini verdi. Bir zamanlar Hz. Ali (ra) Efendimizle görüşme şerefine nail olan Sabit ondan kendisi ve nesli için dua talep etmiş ve Hz. Ali de bu isteğinin gerçekleşmesi için dua ve niyazda bulunmuştu. Kim bilir belki de oğlu Numan’ı İmam-ı A’zam kılan, bu duanın kabulüydü… Numan, ilk gençlik yıllarında tüccar olan babasını izleyerek kumaş ticaretine atıldı ve alışverişteki dürüstlüğüyle ün yaptı. Neden “Ebu Hanife” denildi? Sabit isimli, helali ve haramı gözeten, abid ve zahid bir tüccarın oğlu olan Numan, günlerden birinde Ebu Amr eş-Şa’bi isimli değerli İslam alimiyle karşılaşır… eş-Şa’bi, genç Numan’ı yanına çağırır ve ona şunları söyler: “Seni zeki, kabiliyetli ve cevval biri olarak görüyorum. İlme ve alimlerin meclislerine devam etmeyi ihmal etme…” İmam-ı A’zam Ebu Hanife Hazretleri sonraki yıllarda, bu sözlerin kendisini çok etkilediğini ve eş-Şa’bi’nin bu tavsiyesinden sonra kendisini ilme verdiğini aktarır. İlim meclislerine devam eden genç Numan öğrencilik görevini tam manasıyla yapmaya çalışır. Öyle ki yazı hokkasını ve divitini yanından hiç ayırmaz ve Iraklılar arasında “Hanife” denilen bu yazı malzemesi zaman içinde Numan için bir lakab olarak kullanılmaya başlar ve insanlar ilme düşkünlüğünden dolayı ondan artık “Ebu Hanife” olarak söz ederler. Yoksa kendisinin Hanife isminde bir kızı olduğu için değil! İlim Yolculuğunda Hocaları İmam-ı A’zam Ebu Hanife Hazretleri, o zamanlar bir ilim ve kültür havzası olan Irak’ta ve çevre memleketlerde ne kadar alim varsa onlarla onlarla görüşmeye gayret etmiş ve her alimden, metodundan istifade etmeye çalışmıştı. Küçük yaşta görme şerefine nail olduğu Enes b. Malik başta olmak üzere, Ata b. Ebi Rebah, Süfyan b. Uyeyne, İmam Zeyd b. Ali ve Cafer-i Sadık gibi sahabi ve değerli şahsiyetler onun ilim ve zühd hayatında önemli değişimlere ve katkılara vesile oldular. Ancak İmam-ı A’zam Ebu Hanife Hazretlerinin ilim yolculuğunda kendisinden en çok istifade ettiği isim Hammad b. Ebu Süleyman’dır. Onsekiz yıl talebeliğini yaptığı ve bu esnada dünyaya gelen oğluna ismini verdiği bu değerli hocası vefat edince, arkadaşlarının ısrarı üzerine onun bu vazifesini devralarak vefatına kadar öğrenci yetiştirmeye devam etmiştir. Her geçen gün genişleyen ilim halkasında binlerce talebe yetiştirmiş, bunlardan kırka yakını müctehid seviyesine ulaşmış ve İmam Muhammed, İmam

2

Ebu Yusuf ve İmam Züfer gibi, her biri bağımsız bir müctehid mertebesinde olanlar ise İmam-ı A’zam Ebu Hanife Hz.lerinin görüşlerinin sistematik hale getirilmesinde önemli katkılar sağlamıştır. Hayatından Kesitler… İmam-ı A’zam Ebu Hanife Hazretleri, zühd ve takva üzere yaşamayı kendisine ideal olarak seçen, alim ve abid bir insan olarak dikkat çeker. Fıkhı, “insanın lehinde ve aleyhinde olacak şeyleri bilmesi” şeklinde anlamış ve dinin insan hayatının ayrılmaz bir parçası olduğunu, verdiği son derece anlamlı ve isabetli fetvalarla ortaya koymuştu. Ancak o, özellikle menkıbe kitaplarına konu olacak şekilde, ümmet-i Muhammed’in sıkıntılarının çözümü için verdiği fetvalar yanında, kendi takvasının gereklerini de yerine getirmekten geri durmamaktaydı. Sözgelimi, bir gün nehrin kenarında elbisesindeki çamuru yıkadığını görenler, “ama buna mahzuru yok diye fetva vermiştiniz” deyince, “Doğrudur… o, insanlar için fetvam; bu ise benim takvamdır” cevabını vermişti… İlim hayatına devam ederken, bir taraftan da ortaklarıyla ticareti yürüten İmam-ı A’zam Ebu Hanife Hz.leri, helal ve haram konusunda son derece hassasiyet gösteren biriydi. Bir defasında ortağı kusurlu bir malı normal fiyatından satınca o parti maldan elde ettiği gelirin tamamına el sürmeden ihtiyaç sahiplerine dağıtmayı tercih etmişti. Yine alacaklısı olduğu bir şahsın evinin duvarından yansıyan gölgelikte durmayı bile, alacağından dolayı oluşan bir menfaat olarak düşünmüş ve bu menfaati “faiz” olur korkusuyla, kendisi için uygun bulmamıştır. Onun yıllarca yatsı abdestiyle sabah namazını eda ettiğinin aktarır bize sevgili talebesi İmam Ebu Yusuf… Bir “Veren El” örneği… Böylesi bir zühd ve takva üzere yaşayan, kazancını inceden inceye hesap ettiği zekât ve sadakalarıyla insanlarla paylaşan İmam-ı A’zam Ebu Hanife Haz.leri, ilim erbabı ve öğrencileri başta olmak üzere tüm ihtiyaç sahiplerine yardım yapar ve şöyle derdi: “Bunu istediğiniz ihtiyacını gidermekte harcayın ve sadece Allah’a hamd ve şükredin. Çünkü bu verdiğim mal gerçekte benim değildir. Sizin nasibiniz olarak Allah fazlından ve kereminden onu benim elimle size göndermiştir.” Yoksul öğrencilerinin, ilim meclislerine devam etmesi için onlara harçlıkla destek olan, ilim halkalarının ihtiyaçların kendi kazancıyla karşılayan, çevresindeki fakir ve düşkün kimselerin derdine çare olmaya çalışan bir büyük İslam alimi ve müctehididir. 767 yılında gördüğü işkenceler sonucunda Rabbine kavuşan ve şu anda işgal altındaki Bağdat’ta kendi ismine nispetle, A’zamiyye olarak bilinen bölgede medfun bulunan İmam-ı A’zam Ebu Hanife Hazretlerini biz de İmam-ı Şafii gibi, binlerce rahmetlerle yad ederek sözlerimizi tamamlıyoruz.

"Cebrâil bana komşu hakkında o kadar çok tavsiyede bulundu ki; ben (Allah Teâlâ) komşuyu komşuya mirasçı kılacak zannettim." - Hadisi Şerif

İKRA

EMET ANADOLU İMAM HATİP LİSESİ OKUL GAZETESİ

8.

Sayı

AŞURE GÜNÜ’NÜN 10 MUCİZESİ "Şehrullahi'l-Muharrem" olarak meşhur olan, yani "Allah'ın ayı Muharrem" olarak bilinen Muharrem ayı, İlâhî bereket ve feyzin, Rabbanî ihsan ve keremin coştuğu ve bollaştığı bir aydır. Allah'ın ayı, günü ve yılı olmaz, ancak bu ay, Allah'ın rahmetine mazhariyet adına önemli bir fırsat olduğu için Allah Resûlü tarafından bu şekilde ifade edilmiştir. Muharrem ayının onuncu günü olan "Aşure günü" de, çok önemli ve bereketli bir gündür. Bugünde Cenâb-ı Hak on peygamberine on çeşit ikramda bulunmuş ve kutsiyetini artırmıştır. Aşûre Günü'nü başta oruç olmak üzere ibadet ü taatle zînetlendirmek gerekir. Bugüne "Aşûre" denmesinin sebebi, Muharrem ayının onuncu günü olmasındandır. Büyük fıkıh âlimi Ebu'l-leys Semerandî, Aşûre isminin hikmeti olarak, o günde Cenâb-ı Hakk'ın on peygamberine on değişik ikram ve ihsanını zikreder. Buna göre: 1. Hz. Âdem'in (as) tevbesi Aşûre Günü kabul edilmiştir. 2. Hz. Nuh (as) gemisini Cûdi Dağının üzerine Aşûre Günü demirlemiştir. 3. Hz. İbrahim ateşten o gün kurtulmuştur. 4. Hz. Yakub'un (as), oğlu Hz.Yusuf'un hasretinden dolayı kapanan gözleri o gün görmeye başlamıştır. 5. Hz. Yunus (as) balığın karnından Aşûre Günü kurtulmuştur. 6. Hz. Eyyûb (as) hastalığından o gün şifaya kavuşmuştur. 7. Hz. Yusuf, kardeşleri tarafından atıldığı kuyudan Aşûre Günü çıkarılmıştır. 8. Allah, Hz. Musa'ya (as) Aşûre Gününde bir mucize ihsan etmiş, denizi yararak Firavun ile ordusunu sulara gömmüştür. 9. Hz. Davud'un (as) tevbesi o gün kabul edilmiştir. 10. Hz. İsa (as) o gün dünyaya gelmiş ve o gün semâya yükseltilmiştir. İşte böylesine mânalı ve kudsî hâdiselerin yaşandığı bu mübarek gün ve gece, asr-ı saadetten bu yana oruç ve infak gibi ibadetlerle değerlendirilmiştir. Allah dostları, Nebiler Serveri'nin müjdeli hadislerine ittibaen bugünlerde ibadet için daha çok zaman ayırmışlar, başka günlere nisbetle daha fazla hayır hasenatta bulunmuşlardır. Aşûre Gününde ilk akla gelen ibadet, oruç tutmaktır. Muharrem ayı ve Aşûre Günü, Ehl-i Kitap olan Hıristiyan ve Yahudiler tarafından da mukaddes sayılırdı. Nitekim İki Cihan Güneşi (sallallahu aleyhi vesellem) Medine'ye hicret buyurduktan sonra orada yaşayan Yahudilerin oruçlu olduklarını öğrendi. "Bu ne orucudur?" diye sordu. Yahudiler, "Bugün Allah'ın Musa'yı düşmanlarından kurtardığı Firavun'u boğdurduğu gündür. Hz. Musa (as) şükür olarak bugün oruç tutmuştur." dediler. Bunun üzerine Allah Resûlü, "Biz, Musa'nın sünnetini ihyaya sizden daha çok yakın ve hak sahibiyiz" buyurdu ve o gün oruç tuttu, tutulmasını da emretti. Yine Tirmizi'de geçen bir hadis-i şerifte Peygamberimiz şöyle

buyurmuşlardır: "Aşûre Günü'nde tutulan orucun Allah katında, o günden önceki bir senenin günahlarına keffaret olacağını kuvvetle ümit ediyorum." Bunun yanı sıra; "Ramazan ayından sonra en faziletli oruç, Allah'ın ayı olan Muharrem ayında tutulan oruçtur" hadis-i şerifi ise, bu günlerde tutulan orucun faziletini ifade etmektedir. Ancak Efendimiz, sadece o gün oruç tutmak yerine önceki ve sonraki bir günde de oruçlu olmayı tavsiye buyurmuştur. Bu mânâdaki bir hadisi İbni Abbas rivayet etmektedir. Bu sebeple en doğrusu, Aşûre Günü'nü ortalayarak, bir gün önce ve bir gün sonra oruç tutmaktır. Muharrem ayının onuncu gününde meydana gelen yürek yakan, müessif bir hadise vardır. Nebiler Sultanı'nın mübarek torunları Hz. Hüseyin Efendimiz ve temizlerden temiz, şerefli aile efradı Kerbela'da Emevi Sultanı zalim Yezid tarafından günlerce aç ve susuz bırakılmış ve ardından şehit edilmiştir. Bu günlerde oruç tutarken onların açlık ve susuzluklarını düşünmek ve şefaatlerine nail olmak ümidiyle onlara dua etmek Hz. Muhammed'e ümmet olmanın, Hz. Ali'ye ve ehl-i beyte bağlılığın gereğidir. ***

HZ. NUH'UN AŞI AŞÛRE Allah Resûlü (sallallahu aleyhi vesellem) Aşûre Gününde Müslümanların aile efradına ve komşularına her zamankinden daha çok ikramda bulunmasını tavsiye etmişlerdir. Bir hadis-i şerifte şöyle buyurulur: "Her kim Aşûre Gününde ailesine ve yakınlarına ikramda bulunursa, Cenab-ı Hak da senenin tamamında onun rızkına bereket ve genişlik ihsan eder." Ancak Aşûre günü infaka teşvik eden bu hadislere rağmen o günde hububat karışımı aş (aşûre) pişirmeye dair sahih hadislere rastlanmamaktadır. Bununla birlikte, Müslüman Türklerin dînî geleneğinde önemli bir yer tutan aşûre, aynı zamanda Muharremin onuncu günü başlamak üzere, daha sonraki günlerde de özel merasimle pişirilip dağıtılan tatlının adıdır. Başta komşuluk ilişkileri olmak üzere pek çok alanda sosyal kaynaşmaya vesile olan ve " aşûre günü infakta bulunun" hadisine uygun bir tarz olan bu uygulamanın teşvik edilmesinde ve yaygınlaşmasında tarifsiz faydalar var. Hz. Nuh'un, gemisinde kalan erzakların tamamını kazana katıp pişirmesinden ortaya çıktığı rivayet edilen aşûre aşı, Osmanlılar döneminde sarayda da pişirilmiş, "aşûre testisi" adı verilen özel kaplarla da saray dairelerine ve halka birkaç gün süreyle dağıtılmıştır. Efendimiz'in tasadduka ve izzet ü ikrama teşvik eden hadisleriyle birlikte ele alındığında aşûre geleneğinin ehemmiyeti şüphesiz daha iyi anlaşılacaktır.

"Kim kötü ve çirkin bir iş görürse onu eliyle düzeltsin; eğer buna gücü yetmiyorsa diliyle düzeltsin; buna da gücü yetmezse, kalben karşı koysun. Bu da imanın en zayıf derecesidir." - Hadisi Şerif

3

İKRA

EMET ANADOLU İMAM HATİP LİSESİ OKUL GAZETESİ

8.

Sayı

RÖ PORTAJ: Mehmet ERDEM Öğretmenliğe başladığım yıllarda öğretmen her yerde saygı gören, değer verilen bir kişiydi. Öğrenciler öğretmenlerine karşı daha saygılıydı. Son zamanlarda bu saydığım değerlerin azaldığını hissediyorum. İnşallah yanılıyorumdur. İmam Hatip Lisesi öğrencileri ile diğer liselerin öğrencileri arasında ne gibi farklar gözlemlediniz? Bütün okullardaki öğrenciler aynı halkın çocukları. Davranış farklılıkları pek fazla olmasa da İmam Hatipliler dini eğitim de gördüklerinden okuldan sonraki yıllarda aldıkları eğitim davranışlarına olumlu yansımakta. Olumlu davranış gösteren öğrenci hangi okulda olursa olsun ailenin eğitimi çok daha önemlidir.

Hayatınızdan kısaca bahseder misiniz? 1960 yılında ilkokula başladım. Ortaokulu ve liseyi Kütahya’da okudum. Eğitim Enstitüsünü Ankara’da okudum. Fen Bilgisi Öğretmeni olarak Hakkari – Uludere ilçesinin bir köyünde 4 ay, Sivas ili Suşehri ilçesinin bir köyünde 3 yıl, Gediz’in Yunuslar Köyü’nde 1 yıl çalıştım. 1980 Ekim ayında Emet İmam Hatip Lisesi’ne atandım. 2011 yılına kadar Fen Bilgisi Öğretmeni ve idareci olarak İmam Hatip Lisesi’nde çalıştım. 2011 Ekim ayından 2012 Temmuz ayına kadar Ashaboğlu İ.Ö.O ‘da çalışarak emekli oldum. İlk öğretmenliğe başladığınızda hissettiklerinizi bizimle paylaşır mısınız?

Öğretmenlik nasıl bir meslektir, bize de tavsiye eder misiniz? Öğretmenlik fedakarlık ister. Çok çalışmak gerekir. Öğretmenliğinizde yaşadığınız en güzel anınızı bizimle paylaşır mısınız? En güzel anım; dört yıldan fazla çalıştığım, binası olmayan, öğrenci sayısı yirmiyi geçmeyen okullarda çalıştım. Emet İmam Hatip Lisesi’ne tayinim çıkınca mutluluktan uçtum. Çok sevindim. Öğretmenliğe başladığınız ile emekli olduğunuz zamanki öğretmen ve öğrenci profili arasında fark var mıydı, Varsa nelerdir? KÜNYE Sahibi: Ahmet YILDIRIM (Okul Müdürü) Yayın Sorumlusu : Ahmet TOPRAK (Md. Yardımcısı) Gültekin GÜRKAN (Md. Yardımcısı) Yayın Ekibi : Serap ACAR - Edebiyat Öğretmeni Alime DAŞAR - Edebiyat Öğretmeni Fatma KÖSE - Felsefe Öğretmeni

MISIR MUCİZESİ Mısır seferine gidilirken ordunun korkunç Sina Çölü’nden geçmesi gerekiyordu. Kum fırtınalarının etrafı kasıp kavurduğu, gündüzleri dayanılmaz sıcaklara sahne olurken geceleri dondurucu soğukları davet eden bu çölü dünyada hiç bir ordu geçememişti. Yavuz Sultan Selim ordusuna moral verici sözler söyledikten sonra atını çöle sürdü. Herkes yanındaki suyu idareli kullanıyor, namazlar teyemmüm yapılarak kılınıyordu. Yolculuk böyle sürüp giderken Yavuz Sultan Selim’in bir ara atından indiği ve saygılı bir halde yaya olarak yürüdüğü görüldü. Herkes şaşırmıştı ama, kimse sebebini soramıyordu. Padişahın hiç yanından ayırmadığı Hasan Can durumu öğrenmekte gecikmedi. Padişah O’na şunları söylemişti: “İki cihan sultanı Peygamber Efendimiz önümüzde yaya olarak yürürlerken biz nasıl at üstünde olabiliriz Hasan Can?”

Emine Nur PINAR - A11-A

Öğretmenliğe atandığım Hakkari’nin Uludere ilçesinin Ortadağ Köyü’ne sevinerek ve heyecanla gittim. Okula giderken mutlu ve sevinçliydim. Köye ulaştım. Atandığım okula gittim. Öğretmene kendimi tanıttım. Ortaokula Fen Bilgisi öğretmeni olarak geldiğimi söyledim. Öğretmen bana burada ortaokulun olmadığını ve yanlış geldiğimi söyledi. Elimdeki atanma yazısını gösterdim. Evet, burası dedi. Şok oldum, hüsrana uğradım. Okul ve öğrencisi olmayan bir köye atanmışım.

.

İLETİŞİM BİLGİLERİ Emet Anadolu İmam Hatip Lisesi

Tel Faks Web E-Posta

: : : :

0 274 461 34 12 0 274 461 35 66 www.emetihl.meb.k12.tr [email protected]

NOT : Gazetemizde çıkan yazılar derlemedir.

4

"(Mümin) kardeşinle münakaşa etme, onun hoşuna gitmeyecek şakalar yapma ve ona yerine getirmeyeceğin bir söz verme." - Hadisi Şerif

İKRA

EMET ANADOLU İMAM HATİP LİSESİ OKUL GAZETESİ

8.

Sayı

OKULUMUZDAN HABERLER

Değerler eğitimi çerçevesinde vefa değeri kapsamında Mücahit Köksal ve Halil Alkan hocalarımız okulumuzdaydı. Ayrıca Mücahit Hocamız, yeniden düzenlenen ve Mücahit Köksal Çok Amaçlı Salonu adı verilen salonumuzun açılışını gerçekleştirdi. Kürsüye ilk önce Halil Alkan geldi ve öğrencilerimize seslendi. İmam Hatipli olmanın bir ayrıcalık olduğunu belirten Halil Hocamız, öğrencilere hitaben önlerine gelen bu fırsatı en iyi şekilde değerlendirmeleri gerektiğini belirtti. Geçmişte yaşanan sıkıntılardan bahsederek anılarıyla sohbetini süsledi. Okulumuzun bir kompleks olarak inşa edilmesinde büyük emekleri geçen (halen Emet´te kompleks olarak bu standartı yakalayabilen bir okul yok) Mücahit Köksal Hocamız, üniversiteyi kazanacak öğrencilerimize burs verme sözüyle başladı konuşmasına. Öğrencilerimizin azimli olmasını ve derslere gereken özeni göstermesi gerektiğini belirterek, bu okuldan mezun olup iyi yerlere gelen öğrencilerinden örnek verip anılarını paylaştı. Program sonunda okul müdürümüz Ahmet Yıldırım müdürlerimize plaketlerini takdim etti. Müdürlerimize bizleri kırmayarak geldikleri ve öğrencilerimizle buluştukları için canı gönülden teşekkür ediyor, bu tür güzel buluşmaların her daim gerçekleşmesini temenni ediyoruz.

Okul Aile Birliği Toplantısı Mücahit Köksal Çok Amaçlı Salonunda gerçekleştirildi. Toplantıya katılan velilerimiz yeni yönetim ve denetim kurulunu seçtiler. Velilerimizden alınan dilek ve öneriler sonucunda okul kıyafeti, okul forması olarak seçildi. Toplantıya katılan velilerimize teşekkür ediyor, yeni okul kıyafetimizin okulumuza hayırlı olmasını temenni ediyoruz.

Son sınıf öğrencilerimiz YGS ve LYS hakkında okul rehber öğretmenimiz Huriye GEMİ tarafından düzenlenen seminerle bilgilendirildi. Öğrencilerimizin moral ve motivasyonunu arttırmaya yönelik yapılan etkinlikte, belli aralıklarla bu tür faaliyetlerin yapılacağı rehber öğretmenimiz tarafından ifade edildi. Öğrencilerimize sınavlarda başarılar diliyor, rehber öğretmenimiz Huriye GEMİ´ ye aramıza hoş geldin diyoruz.

Üniversitelerin lisans bölümüne yerleşen 11 öğrencimiz düzenlenen törenle çeyrek altınla ödüllendirildi. Altın çocukların altınlarını okul müdürü Ahmet Yıldırım takdim etti. Öğrencilerimizin başarılarını kutlayan müdürümüz, ekip çalışmasının öneminden bahsederek, gelecek yılda da lisans bölümüne yerleşen öğrencilerimizin altınla ödüllendirileceği müjdesini verdi. Emeği geçen öğretmenlerimizi canı gönülden kutluyor, altın çocuklarımıza üniversite hayatlarında başarılar diliyoruz.

Okulumuzun yapılmasında emeği geçmiş, okulumuz yaptırma ve yaşatma derneğinde görev almış Süleyman Aktaş ve Sadık Karataşlı hocalarımız okulumuzu ziyaret ederek, eski günleri yad ettiler. Okul müdürümüz Ahmet Yıldırım ziyaretten duyduğu memnuniyetini dile getirirken, Hocalarımızın okulumuza yapmış olduğu hizmetlerden dolayı teşekkürlerini ifade etti.

"Üç dua vardır ki, bunlar şüphesiz kabul edilir: Mazlumun duası, misafirin duası ve babanın evladına duası." Hadisi Şerif

5

İKRA

EMET ANADOLU İMAM HATİP LİSESİ OKUL GAZETESİ

8.

Sayı

Anne Baba Tutumları Ve Ergenler diğine diğeri izin vermez. Aile aynı davranışa farklı zamanlarda farklı tepkiler gösterir. Bir gün evet dediklerine diğer gün hayır diyebilirler. Tavizkar aile tutumunda ergen; anne ya da babadan birine kendini daha yakın hissedebilir. İnatçı, çabuk sinirlenen, kavgacı olabilir. Sosyal yaşama uyum sağlamakta zorlanabilir. Ergen yaptığı davranışın doğru olup olmadığını değil, cezadan nasıl kurtulacağını düşünür. Kendi içinde çelişki yaşayabilir.

Öğrenci ve dolayısıyla okul başarısında veli okul işbirliğinin önemli payının olduğu kuşku götürmez bir gerçektir. Okulun öğrenciye istenilen davranışları tek başına kazandırması olanaklı değildir. Yapılan bir araştırmada; akademik başarısı düşük ve sınıfta kalma riski taşıyan öğrencileri diğer öğrencilerden ayıran en önemli etkenin, anne-baba desteği ve ilgisinden yoksunluk olduğu saptanmıştır. Okul başarısının üzerinde ailenin katkısının önemi büyüktür. Bu nedenle ana-baba tutumlarının incelenmesi faydalı olacaktır.

BASKICI AİLE TUTUMU NASIL OLUR VE ERGEN BASKICI AİLE TUTUMUNDAN NASIL ETKİLENİR? Baskıcı aile tutumunda iletişim tek yönlü olur. Aile ergene söz hakkı vermez, ondan itaat bekler ve onu yönetmek ister. Ergen yaptığı her hatada cezalandırılır, her davranışında kusur bulunur. Ergene katı yasaklar koyulur, özgürlüğü büyük ölçüde kısıtlanır. Baskıcı aile tutumunda ergen; arkadaşlarıyla kaliteli bir iletişim kurmakta zorlanabilir. Kendine güveni düşük olabilir, birçok alanda kendini yetersiz hissedebilir. Şiddete yönelebilir ve kendinden zayıf olanlar üzerinde baskıcı olabilir. Önemsenmediğini, sevilmediğini ve değersiz olduğunu düşünebilir. TAVİZKAR AİLE TUTUMU NASIL OLUR VE ERGEN TAVİZKAR AİLE TUTUMUNDAN NASIL ETKİLENİR? Tavizkar aile tutumunda; ebeveynlerden birinin izin ver-

6

KORUMACI AİLE TUTUMU NASIL OLUR VE ERGEN KORUMACI AİLE TUTUMUNDAN NASIL ETKİLENİR? Korumacı aile tutumunda; himayeci bir tavır sergilenir. Hem ergenin sorumluluk alması engellenir, hem de bundan şikâyet edilir. Genellikle aile, ergenin büyüdüğünü kabul etmek istemez. Ergene fikri sorulmadan, o’nun hakkındaki her türlü seçim aile tarafından yapılır. Korumacı aile tutumunda; ergen özgüven eksikliği yaşayabilir, bencil olabilir. Kendine güveni olmayıp ve bağımsız davrandığında suçluluk duygusu yaşayabilir. Arkadaş grupları içerisinde dalga geçilen, örselenen ve bunlara cevap veremediği için kendine kızan bir birey olabilir. Devamlı başkalarına bağımlı olma ve korunma ihtiyacı hissedebilir. DESTEKLEYİCİ AİLE TUTUMU NASIL OLUR VE ERGEN DESTEKLEYİCİ AİLE TUTUMUNDAN NASIL ETKİLENİR? Destekleyici aile tutumunda, ergen bir birey olarak kabul edilir; onlara sevgi ve saygı gösterilir. Ergenin ilgileri ve seçimleri önemsenir. Aile içi alınacak kararlarda ergene fikri sorulur. Ailede güven ortamı vardır, kurallar ergenle birlikte konulur. Aile kendi davranışlarıyla, ergene olumlu örnek olur. Ergenin yaşına uygun sorumluluklar alması sağlanır. Ergenin iyi yönleri desteklenir, cesaretlendirilir. Aile ergene sadece yol gösterir; okul, meslek seçimi gibi konularda, ergen adına tek başına karar vermez. Aile bu yaş döneminde artan sakarlıkları eleştirmez ve doğal olduğu konusunda ergeni bilgilendirir. Destekleyici aile tutumunda; Kendini tanıyan ve kendine güvenen, karşılaştığı sorunlarla baş edebilen, kendine ve başkalarına karşı saygı duyan, sorumluluklarını yerine getirebilen, doğru seçimler yapabilen, dışa dönük, yardımlaşmayı ve paylaşmayı bilen, Duygu ve düşüncelerini rahat ifade edebilen, farklılıklara saygı gösteren ergen ruhsal açıdan sağlıklı bir gelişim gösterir.

"Müslüman, insanların elinden ve dilinden emin olduğu kimsedir."

Rehberlik Servisi

ERGENLİK DÖNEMİ AİLE TUTUMLARI NELERDİR? Aile tutumları 4 grup olarak ele alınabilir. Ebeveynlerin kendi davranışları ile ilgili farkındalık kazanmaları, ergenlik dönemine daha objektif bakabilmeleri açısından yararlı olacaktır.

-

Hadisi Şerif

İKRA

EMET ANADOLU İMAM HATİP LİSESİ OKUL GAZETESİ

8.

Sayı

SEVGİLİ PEYGAMBERİM

PEYGAMBERİMİZİN ÇOCUK SEVGİSİ

Doğumundan önce elçileri gelen Muhammed Mustafa (sav)’nın doğumu ,Mekke , Medine ve tüm dünya için yeni bir kaderin yazılması demekti.Çünkü onun doğumu tüm evrendeki dengeleri alt üst edecekti.Kendinden önce gelen peygamberlerin kurallarını yok edenlerin ezberlerini bozacak muhteşem bir peygamberdi o… O doğduğunda Mecusilerin bin yıllık sönmeyen ateşleri sönmüş, çölleri su basmış, göllerin suyu çekilmiş , tarlalar iki hatta üç kat ürün vermiş, o yılın keçileri, koyunları, develeri çifter çifter doğurmuştu.Çocukluğunda annesini ve dedesini kaybeden peygamberimizin küçüklüğü acılarla yoğrulurken, geleceğin güçlüklerine hazırlanıyordu adeta…O peygamberlik vasıflarına sahip olana dek bir çok gelgitler yaşadı.Hüzünler, sevinçler, mutluluklar ve göz yaşları…Onda barınan merhamet öyle sonsuzdu ki, öyle uçsuz bucaksızdı ki, öyle bir engin denizdi ki… Her bir damlası yağmur olup yağıyordu insanlara, yüreğinden İnsanlar büyüdükçe masumiyetleri kaybolur derler, O büyüdükçe masumiyeti artıyordu.O’nun gülüşleri, göz yaşları, öfkesi, hiddeti, hüznü hep masum kaldı. O mükemmel bir evlat, mükemmel bir baba, mükemmel bir eş, mükemmel bir dede ve mükemmel bir yoldaştı. O gül bahçesinde açan güllerin en nadidesiydi. Anlayışlı, merhametli, şefkatli ve sevecendi. O düşmanına bile merhamet duyacak kadar merhametli, kendini anlamak istemeyenleri anlayacak kadar anlayışlı, ondan nefret edenlere sevgi gösterebilecek kadar sevecen, mutsuzluklarından mutlu olabilenlere şefkat duyabilecek kadar şefkatliydi. O’nun nefretinde bile sevgi, gözyaşında bile hikmet gizliydi. Gördüğü her çocuğun başını okşar; derdi olanların derdiyle, derdiymiş gibi ilgilenirdi. Adımını attığı her yere ilkbahar rüzgarlarını da beraberinde getirir, tüm olumsuzlukları baharın esintileriyle olumlu bir yöne çevirirdi. Onun merhameti , şefkati sadece insanlara değil, yaşayan her canlıyaydı. O’nun yüreği bir deryadan farksızdı. Kirpikleri gözyaşıyla buluşurdu hemen, bir acizin acizliğini görse… Ne kadar da sabırlıydı aslında. O ‘nun gördüğü zulmü görse sabır taşı, onun çektiği acıyı çekse sabır taşı sabırsızlıktan çatlardı. O Hakk bildiği yolda yürümekten çekinmezdi, bastığı her yer diken de olsa…Korkmazdı , ulaşacağı hedef varıyorsa Allah Aşkı’na?Ve güçlüydü.Güçlü bir komutandı… Şimdi bizim yapmamız gereken tek şey, onun bizlere uzattığı eli sıkıca bir daha bırakmamacasına tutmak…O’nun o dönemin şartlarında bin bir zorlukla açtığı yolda hiç çekinmeksizin, hiç sorgulamaksızın onun peşinden gitmek… Yüreği bu kadar masum ve mahzun en önemlisi de Allah Aşkı dolu olan biri, bir peygamber ve son peygamber; adaletin, ahlakın, temizliğin, paklığın en güzel misali Muhammed Mustafa (sav)’nın götürdüğü yol kötüye gider mi hiç, iyi olmayana güzel olmayana götürür mü hiç?

Peygamber Efendimiz (s.a.s.) Çocukları çok severdi. Çocuklara karşı çok şefkat ve merhametliydi. Her konuda olduğu gibi "çocuk sevgisi'' konusunda da Müslümanlara en güzel örnek olmuştur. Çocuğun önem ve değerini belirten hadis-i şeriflerinden bazıları şunlardı: ''Çocuk, cennet nimetlerinden biridir.'' ''Çocuk kokusu, cennet kokularındandır.'' ''Her ağacın bir meyvesi vardır. Gönülün meyvesi da çocuktur.'' Hz. Peygamber (s.a.s.), sevgili torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyinli kucağına alır, okşar, öper ve severdi. Hatta namaz kılarken sevgili torunları mübarek omuzlarına çıkarlardı. Sevgili Peygamberimiz, Hz. Muhammed (s.a.v.) sokak ve çarsılarda karşılaştığı çocuklara selâm verir, saçlarını okşar ve onlara ikramda bulunurdu. Çocuklara karşı çocuk gibi davranır, onların dünyalarına girebilmeyi en iyi O başarırdı. Bir hadis-i şeriflerinde: "Küçük çocuğu olan, onun hatırı için çocuklaşsın.'' buyurmuşlardır. Kalbinin katılığından şikâyetçi olan birine "Yetimin başını okşamayı, onları sevmeyi ve onlara ikram etmeyi'' öğütlemiştir. Yine bir hadis-i şeriflerinde: ''Cennette ferahlık ve sevinç evi denilen öyle gösterişli bir yer vardır ki, oraya yalnız çocukları sevindirenler girebilir." buyurmuşlardır. Bir gün Rasûlallah (s.a.s) Hz. Ali'nin oğlu Hasan (r.a.)'i öpmüştü. Yanında bulunan Akra: ''Benim on çocuğum var, hiç birini öpmedim." dedi. Rasûlallah (s.a.s) hayretle Akra’nın yüzüne baktı ve buyurdu ki: ''Merhamet etmeyene, merhamet olunmaz." Peygamber Efendimiz (s.a.s.), hayatında hiç bir çocuğu üzmemiş ve kalbini kırmamıştır. Küçük yasta Rasululah'a hizmet etmeye başlayan Enes (r.a) diyor ki: "On sene Hz. Peygamber1e hizmet ettim. Bana bir defa olsun üf demedi. İnsanların en güzel huylusuydu. '' Örneğimiz ve önderimiz Peygamber Efendimiz (s.a.s.), çocukların eğitimiyle yakından ilgilenmiş; onların hayırlı bir nesil olarak yetişmelerine çok büyük ehemmiyet vermiştir. Bakiniz bu konuda neler buyurmuşlar ve ne güzel bir eğitimci örneği vermişlerdir: "Çocuklarınıza iyi bakiniz! Onları güzel terbiye ediniz." "Çocuğu güzel terbiye etmek ve ona güzel bir isim vermek, evladın baba üzerindeki haklarındandır.'' Bir anne ve babanın bırakacağı en güzel ve değerli miras: İslam’a, Kur'an'a tâbi olan, vatanini, milletini seven, çalışkan, dürüst ve terbiyeli çocuklar yetiştirebilmektir. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) su hadis-i şerifiyle bunu beyan etmişlerdir: ''Hiç bir baba çocuğuna güzel ahlâk ve terbiyeden daha üstün bir hediye vermiş olamaz.'' Görüldüğü gibi, Yüce Peygamberimiz (s.a.s.) bu konuda da gereken şeyleri bizlere açıklamıştır. O halde, Peygamberimizin emirlerine itaat edelim ki; dünyamız huzurlu ve sen, ahiretimiz mutlu ve gülsen olsun. Ne mutlu Peygamber'ini örnek alan, O'nu, önder ve sünnetine uygun hayat yaşamayı düstur edinen Müslüman çocuklara!..

"Bir Müslümanın diktiği ağaçtan veya ektiği ekinden insan, hayvan ve kuşların yedikleri şeyler, o Müslüman için birer sadakadır.'' - Hadisi Şerif

7

İKRA

EMET ANADOLU İMAM HATİP LİSESİ OKUL GAZETESİ

8.

Sayı

GÜZEL AHLAK (BİR AYET, BİR HADİS, BİR DUA) “Hemen Rabbine yönel, O’nu eksiksiz övgülerle överek tesbih et ve kendisini her türlü yakıştırmalardan uzak ve mukaddes bil, onun şanını yücelt. Ondan bağışlanmanı ve affedilmeni iste. Çünkü gerçekten o kendisine tevbe ile yönelenleri her zaman bağışlayıp affedendir.” (Nasr: 110/3) İbni Ömer radiya'llahu anhümâ şöyle dedi: Biz Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in bir yerde yüz defa: “Rabbiğfir lî ve tüb aleyye inneke ente’t–tevvâbü’r–rahîm: Allahım! Beni bağışla ve tövbemi kabul eyle. Çünkü sen tövbeleri çok kabul eden ve çok merhamet edensin” dediğini sayardık. Allah’ın sevgili kullarından biri olan Veysel Karani hazretlerinin bu okuyacağımız duası ne kadar mükemmel, kelimeleri ne kadar geniş kapsamlı bir anlam taşımaktadır. Duanın Türkçe anlamını okuduğumuzda bu mükemmelliği biraz kavrayabiliriz. “Ey yüce Rabbim! Ben Senin aciz, biçare kulunum. Sana layık, Sana yakışır bereketli, feyizli kelimelerle dua edip yalvarmayı bilmiyorum. Ancak, Senin yüce katında büyük kıymet ve değeri olduğuna inandığım, Senin sevgili kulun Veysel Karani’nin şu dua ve münacatı ile sana dua ediyor ve yalvarıyorum. Allah’ım Ona açtığın o yüce dergâhının lütuf kapısın, rahmet ve lütfunla bana da aç Ya Rabbi. İşte o sevgili kulunun duasıyla, onun söylediği gibi, ben aciz, biçare kulun da dua ediyor ve diyorum”

1 AYET

1 HADİS 1 DUA

1 ESMA’ÜL HÜSNA

Er-Rahim: Ahirette kendine inananlara acıyan. merhamet edendir. Maddi ve Manevi Rızıklar için okunur. Ya Rahim ismini zikretmeye devam eden kişi; belalardan, kazalardan ve afetlerden korunur. 5 vakit namazlarının sonunda Ya Rahim ismini 269 defa okuyanın ahlakı düzelir. Rızkı ve bereketi artar. Hastaysa şifa bulur. Tüm nimetler okuyanın ayağına gelir. Errahmanirrahim veya Ya Rahman Ya Rahim isimlerini zikredenler; sıkıntıdan, darlıktan ve korkularından kurtulurlar. Günde 100 defa okuyanın kalbi yumuşar, Allah’ın rahmetini kazanır. Kötülüklerden muhafaza olur.

ÇİN BAMBU AĞACI MUCİZESİ Çin bambu ağacının gelişiminde, ekildiği andan itibaren geçen dört yıllık süreçte, çiçek soğanından gelen küçük bir parça dışında her şey toprak altında büyüdüğü için dıştan bakıldığında hiçbir şey göremezsiniz. Lifli kök yapısı, derin ve geniş bir şekilde toprağa yayılır, daha sonra beşinci yılda ağaç birden yirmi beş metreye uzar. Siz çalışırsınız, zaman ve emek harcarsınız, gelişimi besleyerek mümkün olan her şeyi yaparsınız. Bazen haftalar, aylar hatta yıllar geçer. Eğer sabırlı olursanız ve beslemeye devam ederseniz, olmasını istediğiniz gelişim karşısında hayrete düşersiniz.... SÖYLE EY NEFİS Şam yakınlarında Mûte'de hicretin 8. yılında on bin kişilik İslam Ordusu ile yüz bin kişilik Haçlı Ordusu karşı karşıya geldiler. Savaş başlamıştı ve şiddetli bir şekilde devam ediyordu. Abdullah bin Revaha (r.a) yaralıydı; arkadaşı Cafer'in (r.a) şehit edildiğini öğrenince bulunduğu yerden ayağa kalktı, atına bindi ve tekrar çarpışmaya başladı. Dışarıdaki düşmanların yanı sıra içindeki düşmanla da aynı anda savaş ediyordu. İçindeki düşman bir ara ona: "Dön geri... Dünyayı sen mi düzelteceksin? Bak arkadaşların öldüğü gibi az sonra sen de öleceksin. Oysa Medine'de seni ömür boyu mutlu edecek hurma bahçelerin var. Bununla birlikte seni bekleyen bir ailen var. Sana hizmet eden kölelerin var..." Abdullah bin Revaha (r.a), içindeki düşmanı şöyle diyerek mağlup etti. "Eşini mi düşünüyorsun? O zaman bil ki; ben onu boşadım. Artık onu düşünemezsin. Köleler mi? Haberin olsun ben onların hepsini azat ettim. Medine'de bulunan bağ ve hurmalıklara gelince, onların hepsini Resul-ü Ekrem' e hediye ettim. Söyle ey nefis, başka diyeceğin bir şey kaldı mı?"

1 KISSADAN HİSSE Resulullah (sav) buyurdular ki: "Bir adam vardı, (günah isteyerek nefsine zulmetmekte) çok ileri idi. Ölüm gelip çatınca oğullarına dedi ki: "Ben ölünce, cesedimi yakın, külümü iyice ezin ve rüzgârın önünde saçın, Allah’a yemin olsun, eğer Rabbim beni bir yakalarsa hiç kimseye vermediği azabı verir!" Ölünce, bu söylediği ona yapıldı. Allah da arz’a emrederek: "Sende ondan ne varsa bana toplayıver!" dedi. Arz da topladı. Adam ayakta duruyordu. "Sen böyle bir vasiyeti niye yaptın?" diye Rabbi Teâlâ sordu. "Senden korktuğum için ey Rabbim" cevabını verdi. Allah Teâlâ hazretleri bu cevap üzerine onu affetti."

8

"Küçüklerimize merhamet etmeyen, büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir." - Hadisi Şerif