Düyun-u Umumiye-i Osmaniye Meclis-i İdaresi

(Osmanlı Devlet Borçları İdare Meclisi) ve Cumhuriyet Türkiyesine Yansımaları Defakto Bakış 100 yıllık makûs tarih, Dünya tarihinin hızlandığı dönemde, 1854 yılında başlar. 1854 yılına gelindiğinde Osmanlı Devletinin ekonomik yapısı hakkındaki manzarayı umumiye şöyledir. 1. 16 ağustos 1838 de o günkü dünyanın lideri İngiltere ile yapılan Balta Limanı Ticaret Anlaşması ve 1838 den sonra 1841 yılına kadar; Fransa, Sardunya, İsveç, Norveç, Hollanda, Belçika, Prusya ve Danimarka ile yapılan Ticaret Anlaşmalarının yarattığı olumsuz dış ekonomik ilişkiler, devlet bünyesinde ve sosyal yapıda derin yaralar açmıştır. Bu anlaşmalar ile: a. Anlaşmaya taraf ülke vatandaşları Osmanlı toprakları içinde ruhsatsız (herhangi bir sınırlamaya uğramadan) serbestçe ticaret yapabileceklerdir.

b. Hububat, pamuk, ipek, yün, bakır gibi ihracı yasak veya izne bağlı ürünleri de ihraç edebileceklerdir. c. Osmanlı Devleti kendi ülkesinde kendi vatandaşlarına uyguladığı iç gümrükleri taraf ülkeler için kaldırmıştır. d. Lehtar ülke tüccarları ithalde bir defa %5 gümrük ödeyecekler onun dışında yerli tüccarların ödedikleri %12, %5, %3 oranındaki diğer vergilerden muaf olacaklardır. Böylece Osmanlı Devleti kendi ülkesinde anlaşmalara taraf ülkelere; gümrük vergileri, iç ticaret vergileri, ticaret tahditleri, harç ve resim gelirleri, tekel koyabilme, fiat belirleme gibi devleti devlet yapan imtiyazlardan feragat ediyordu. Bu durum yerli ürünlerin rekabetini kısıtlıyor, yerli üretimi engelliyor ve yerli esnaf ve sanatkârı piyasadan siliyordu. Devletin iç ticaretten elde ettiği gelirler %60-80 oranında

azalmış oluyordu. İthalat ve ihracat arasındaki makas gün geçtikçe artıyordu.. Çok ilginçtir ki 1838 yılında Osmanlı Devletinin hiçbir yabancı devlete dış borcu yoktur. 2- Devlet idaresini yeniden yapılandırmak için çıkarılan 1839 Gülhane Hatt-ı Hümayunu ( Tanzimat Fermanı ) na rağmen Osmanlı mali sistemi merkezileşememiş, vergi gelirlerinin tamamını toplayabilmekten aciz kalmıştır. İltizam sistemiyle savurgan bir mali yapı devam etmektedir. Klasik anlamda maliye bakanlığı yoktur. Bu işe bakan Baş Defterdar sadece merkezi hükümete aktarılan gelirleri ve yapılan masrafları bilebilen kişidir. Ülkenin vergi potansiyelini ve toplanan vergilerin miktarını bilmekten acizdir. 3- Avrupa devletleri ve halkları; keşiflerle, yeni sömürgelerle zenginleşmiş, kıymetli maden ve likit rezervleri taşarcasına artmış, ordular

w w w. t i d . we b . t r

79

MAK AL E

Sezgin TAŞKIRAN I E. MİA - E. Halk Bankası Genel Müdürü

merkezileşerek disiplin kazanmış, modern imkanlara ve silahlara kavuşmuştur. Avrupa çağdaş bir kapitalist ekonomi ilkelerine göre mali ve siyasi yapısını geliştirmiştir. Oysa Osmanlı Devleti 11. yüzyıldan beri iç içe yaşadığı Avrupa’nın tamamen tersi, rejim ve toplum anlayışı bakımından zenginliğin saklandığı yarı feodal, şeri ve örfi kanunlarla yönetilen gevşek bir federal siyasi yapı içindedir .Onun içindir ki yatırım da yapılamıyordu.. Bu itibarla merkeziyetçi Avrupa yapılanması Osmanlının statik, durağan yapılanmasını tehdit ediyordu. 4- Osmanlı ordu gücü Kanuni döneminde, Avusturya ve müttefikleriyle başa baş durumda iken, güç dengeleri tarih ilerledikçe Avrupa lehine değişmiştir. Rus Çarlığı gittikçe büyüyen ayrı bir güç olarak ortaya çıkmıştır. İngiltere yalnız Avrupa da değil dünyada söz sahibi olmuştur. Ülke özellikle Avrupa bölgesinden savaş ve isyanlarla kaybettiği topraklardan elde ettiği gelirlerden mahrum kalmıştır. Bu arada üç yıl sürecek Rusya ile Kırım savaşı başlamıştır. 5- Avrupa da nüfus artmış, artan nüfus ve merkezileşen mali sistemle devletler zenginleşmiştir. Özellikle İngiltere ve Fransa da sermaye bolluğu %3 civarında seyreden faizler çerçevesinde kendiliğinden spekülasyonist faaliyetleri arttırmıştır. . 6- zaman zaman yapılan tağşiş işlemleri enflasyonu körüklemiştir.1839-1840 yıllarında Galata bankerlerine borç karşılığı çıkarılan kaimeler (Bir çeşit kâğıt para benzeri senet veya 1960 ihtilalinden sonra çıkartılan tasarruf bonosu gibi) zamanla %30 oranında değer yitirmiş, bu Osmanlı dış ticaretini sarstığı gibi, devlete olan güveni de zedelemiştir. Galata Bankerlerin-

80

idarecinin sesi / Mayıs - Haziran

den yapılan iç borçlanmalarda faiz oranları %20 ye yükselmiştir. 7 – Bunların dışında, Osmanlı Ülkesi hiçbir zaman kendine has bütün bir ekonomik yapı oluşturamamıştır. Rumeli Toprakları Avusturya ile Suriye ve Lübnan başta Fransa ve İngiltere ile Kars ve civarı Rus ve İran ekonomisiyle bütünleşmiştir.

Düyun-u Umumiye İdaresi 1854 yılı Osmanlı bütçesi 7,5 milyon Osmanlı Lirası (Bundan böyle metin içinde Osmanlı Lirası OL işareti ile tanımlanacaktır) olarak tahmin ediliyordu. Ancak sadece savaş giderleri 18,7 milyon OL tutuyordu. Osmanlı Devleti bu giderleri karşılayabilmek için savaş müttefiklerinin telkinleriyle (İngiltere ve Fransa) tarihinde ilk defa dış borçlanmaya gitmiştir ki bu telkinlere İngiltere ve Fransa’da sermaye bolluğu neden olmuştur. Bu borçlanma için 4 ağustos 1854 tarihinde Padişah Abdülmecit imzaladığı bir fermanla Hükümete 5,5 milyon Osmanlı lirasına kadar borçlanma yetkisi vermiştir. Hükümet bu yetkiyle 24 ağustos 1854 de İngiliz ve Fransız piyasalarına tahvil ihraç etmek suretiyle Londra da 3,3 milyon OL borçlanma (sendikasyon) sözleşmesi imzalamıştır. Bu borca karşılık teminat olarak Osmanlı Devletinin Mısır cizye gelirleri gösterilmiştir. Onun için bu borçlanmaya Mısır borçlanması da denir. Bu borcun faiz oranı %6 ve ihraç fiyatı %80 dir.Ele geçen miktar ise komisyon ve masraflar çıktığında 2.514,914, OL dır. Ayrıca bu borçlanmadan elde edilen gelir münhasıran savaş giderleri için kullanılacaktır. Bu borçlanmaya İngiliz Palmer ve Fransız Goldschmid adlı bankerler aracılık etmişlerdir.

27 Haziran 1855 de yine sadece savaş giderlerinde kullanmak üzere, yine Mısır cizye gelirlerinin bir kısmı ile beraber İzmir ve Suriye gümrük hasılatı teminat gösterilerek, ayrıca İngiliz ve Fransız hükümetlerinin kefaleti ile Londra’da Rothschild Brother kuruluşundan 5.644.345 OL borçlanılmıştır. Bu alınan borcun yerinde kullanılıp kullanılmadığını kontrol etmek üzere biri İngiliz biri Fransız iki denetleme komiserinin görevlendirilmesini Osmanlı Devleti kabul etmiştir. Böylece kapitülasyonlardan sonra Osmanlı da ilk defa yabancıların mali kontrolü başlamış oldu. 1858 yılında İstanbul gümrükleri ve ayakbastı (oktura) vergileri teminat olarak gösterilerek %76 ihraç bedelli 5,5 milyon lira Dont Palmer ve Ortaklarından borç alınmıştır. Bu borçlanmadan ele geçen 4.180.000 liradır. Ve alınan borç ile Osmanlı Kaimeleri piyasadan çekilecektir. Ve bu işlemlerin de yabancılar tarafından denetimini hükümet kabul etmiştir. 1860 yılına gelindiğinde devlet İstanbul’daki ordu birliklerinin günlük ihtiyaçlarını bile karşılayamaz duruma düşmüştü. Dış borç istekleri karşısında, İngiltere ve Fransa’dan hükümet emlakinin rehini, yabancıların hükümet emlakini satın alma ve vakıf usullerini değiştirme şartları ileri sürülüyordu. Ve hükümet bu onur kırıcı şartları kabul etmek istemiyordu. Bu sıralarda Fransız banker Mire’s %53.75 ihraç fiyatlı, birleşik %11 faizli ve değişik komisyonlar içeren şartlarla tahvil ihracı ile Osmanlı Hükümetine borç vermeyi kabul etti. Bu borcun anaparası 2.240.942 Osmanlı lirası idi. Ancak hükümetin eline parça parça toplam 1.400.588 OL (Osmanlı lirası ) geçmiştir.

Bunun için birçok banka kurma denemeleri olmuş, fakat hiçbiri istenilen neticeyi vermemişti. Devlet Bankada kendi ağırlığının olmasını düşünüyor bu düşünce yabancılar tarafından uygun görülmüyordu. Neticede yabancıların dediği oldu. 25 Kasım 1862 de İngiliz Kraliçesinin iznine dayanarak; İngiliz ve Fransız ağırlıklı ortaklığı ile 15 Ocak 1863 de kuruluş belgesi hazırlanmış 6 Şubat l863 de Sultan Abdülaziz Fermanı ile senyoraj tekelini de içeren merkezi İstanbul da “Banque İmperiale Ottomane” bilinen adıyla Osmanlı Bankası 1 Haziran 1863 tarihinde faaliyete geçmiştir. Banka sermayesi 135.000 adet hisse senedine haiz olup, bunun 80.000’i İngiliz, 50.000’i Fransız sermaye gruplarına 5.000 adedi de sembolik olarak Osmanlı Devletine aittir. Banka öncelikle iç ve dış borçların ödemesini yapacak, Hazinenin veznedarı sıfatı ile hazine gelirlerini toplayacak, Hazineye avans verecek, banknot basabilecektir. Banka uygun bulduğu illerde şubeler açabilecek, şubeler için gerekli arsa ve binaları devlet ücretsiz karşılayacak ve banka işlemleri vergilerden muaf olacaktır. Böylece yabancı bir banka İmparatorluğun ekonomik kılcal damarlarına girmiş oluyordu.

Osmanlı Bankasının imtiyazlı şartlarla faaliyete geçmesi, ve Osmanlı parasının stabilize edilmesi, Avrupa piyasalarında çok olumlu karşılandı. Bu olumlu şartlarda 8.800.000 OL borçlanma karşılığında 5.984.000. OL hazineye yeni dış kaynak sağlandı. 1863 de 1863-1864 bütçesi ilk defa batılı anlamda hazırlandı. Vergilerin çeşitlendirilmesine ve vergi tabanının yaygınlaştırılmasına gidildi. Osmanlı Bankasının iştiraki ile %8 birleşik faizli 8.800.000. OL borçlanması ile 6.248.000. OL hasılat sağlandı. Bu son iki borçlanma ile ön görülen şartlara uygun olarak Kaimeler piyasadan toplatıldı, Galata Bankerlerinin vadesi gelen borçları ödendi. 1865 yılında %6+2.44 faizli iki tertip borçlanma yapılmış, 6.600.000 anapara borçlanmasından 4.356.000 OL elde edilmiştir. Bu borçlanma ile vadesi gelmiş taksitlerin bir kısmı ödenebilmiş ve yeni borç senetleriyle değiştirilmiştir. Birinci tertip borçlanmada Hayvan Vergileri karşılık gösterildiğinden, onun için bu borçlanmaya Ağnam İstikrazı da denilmektedir. 1866 yılına gelindiğinde. 18621863-1865 yıllarında borçlanma için ihraç edilen tahvillerin kupon bedelleri ödemeleri Hükümetçe ertelendi. Memur maaşlarının yarısı nakit kalan yarısı için %10 faizli senetler verilmeye başlandı. Bu nedenle Osmanlı borçlanma tahvil fiyatları hızla düşmeye başladı. Yabancı bankerlerden alınan avanslar Girit isyanı giderlerini karşılamaktan uzak kaldı. Mısır Hıdivliğinden alınan yıllık 404.800. OL’sı 760.300. OL sına çıkartılması şartıyla Hıdivlik Makamının babadan oğula geçmesi kabul edildi.

Bu sıkıntılı durumda 1869 yılında Padişah Abdülaziz in Fransız hanedanı ile iyi ilişkilerinin yardımıyla Fransız Comptoir Descompte bankasından %54 ihraç bedelli,%6+1 faizli 24.444.442 anaparalı 13.200.000 OL borç alınabildi. Bu borçlanmaya teminat olarak Cezayir, Konya, Aydın, Adana, Suriye, Yanya, Trabzon, Bursa, Bosna, Menteşe vilayetleri aşar ve ağnam vergileri gösterildi. Bu borçlanma ile çeşitli borçların bir kısmı ödenmiş geçici bir rahatlık sağlanmıştır.1870 de Rumeli demiryolları yapımı için Bürüksel kaynaklı %32.12 ihraç bedelli ve %3 faizli 34.848.000. OL borçlanarak 11.194.920 OL sağlanmıştır.1871 yılında %73 ihraç bedelli%6+1 faizli 6.270.000 borçlanma yapılmış ele 4.577.100 OL geçmiştir. 1872 yılında konsolidasyon maksadıyla Edirne, Selanik ve Tuna Vilayetleri vergileriyle Anadolu Ağnam resmi teminat gösterilerek %98 ihraç bedelli ve %9 faizli 12.238.000 OL borç alınmış, bu borçlanmadan ele geçen 10.403.004 OL önceki Borçlanmalara mahsup edilmiştir. 4 Eylül 1873 de dalgalı borçların birleştirilmesi için kanun çıkarılmış bu kanuna göre devletin tüm gelir fazlaları karşılık gösterilerek %55 ihraç bedelli %5 faizli 22.252.400 OL tutarında tahvil ihraç edilmiş, bundan elde edilen 12.338.820 OL ile koversiyon işlemleri gerçekleştirilmiştir. Yani borç ödemek için yine borç alınmıştır. 1874 yılında bir yabancı banka olan Osmanlı Bankasına devletin hazine bankası statüsü verilmiş ve bu bankanın kefaletiyle yine koversiyon maksadıyla (borcu borçla ödemek) ihraç bedeli %43,5 olan %5+1 faizli 44.000.000. OL’lık tahvil ihraç edilmiş, bu borçlanmadan ele geçen

w w w. t i d . we b . t r

81

MAK AL E

Mire’s den alınan borçlanmanın hikâyesi bu özet takdime sığacak kadar kısa değildir. Bu borçlanma Avrupa da iflaslara, ekonomik krizlere sebep olmuş. Mire’s tutuklanmış, İngiltere ve Fransa krizin büyümemesi için bugün İMF nin yaptığı uygulamalara girişmiştir. Ayrıca Osmanlı Devletinin özellikle borç servisini yönetecek bir bankaya ihtiyacı olduğu olgusu da kendini oldukça hissettirmiştir.

19.140.000 OL olmuştur. Bu 15.ci dış borçlanmadır. İlk dış borçlanmadan 20 yıl sonra Osmanlı Devletinin Moratoryum ilanından, yani iflasından önceki son borçlanmasıdır. Devir Sultan Abdülaziz devridir. Sadrazam Cevdet Paşa’nın bu borçlanmadan sonra; “ İlerde halimiz neye varacak? Allah encamımızı hayretsin “ söylemi hala kulaklarda çınlamaktadır. 1874-1875 bütçesi 28,9 milyon olarak bağlanmıştır. Fakat bütçe gelirlerinin 8,3 milyon kısmı şişirilmiş tahminlerden oluşuyordu. Zamanı gelen dış borç ödemeleri 13.2 OL idi. Ayrıca yıl içinde ödenmesi gereken ve bütçe hesaplarına dahil edilmeyen 17 milyon dalgalı borç ( iç borç) bulunmaktaydı. Yani 27,2 milyon ödenmesi gereken borç bulunuyor. Bütçe gelirlerinin tamamı ise 20,2 OL milyon idi. Artık Osmanlı Bankasından alınan avanslar ve Galata bankerlerinden sağlanan dalgalı borçlar da hiçbir çözüm sağlamıyordu. Ramazan ayına rastladığı için adına Ramazan Kararnamesi denilen 6 Ekim 1875 tarihinde çıkarılan bir kararname ile ( 30 Ekim 1875 de kanunlaşmıştır.) Osmanlı Hükümeti resmen borç ödemelerde acze düştüğünü ilan ediyordu. Ramazan ayına rastladığı için adına Ramazan Kararnamesi denilen 6 Ekim 1875 tarihinde çıkarılan bir kararname ile ( 30 Ekim 1875 de kanunlaşmıştır.) Osmanlı Hükümeti resmen borç ödemelerde acze düştüğünü ilan ediyordu. Bu kararnameye göre 6 Ekim 1875 gününden başlayarak vadesi gelen borçların 5 yıl süre ile yarısı ödenecek diğer yarısı silinecektir. Ödemesi gereken bölümünde ya82

idarecinin sesi / Mayıs - Haziran

rısı nakit yarısında %5 faizli borç senetleriyle ( tahville) karışılacaktır. Ramazan Kararnamesi de yayınlandığı günden itibaren düzenli çalışamamış bunun üzerine 6 Nisan 1876 da borçların ödenmesini Devlet tamamen durdurmuştur. Yani moratoryum ilan edilmiş, mali iflas resmen kabul edilmiştir. Osmanlı Devletinin ekonomik çöküşü yetmiyormuş gibi 1877-1878 yıllarında 93 Harbi de denen Osmanlı-Rus savaşı da patlak vermiştir. Savaş giderlerini karşılamak üzere %52 ihraç bedelli ve %5 faizli 5.500.000. OL’lık tahvil ihraç edilmek istenmiş şartların gereği alıcı bulamamıştır. Devlet bu tahvilleri baskı ile Osmanlı Bankasına satmıştır. Bu borçlanmadan devletin eline 2.800.000 OL’sı geçebilmiştir. Osmanlı Devleti kendi ürettiği bir çözümle, Osmanlı Bankası ve Galata bankerleri temsilcileri bir araya gelerek 10 Kasım 1879 da planlanan ve 13 Ocak 1880’de faaliyete geçen bir komisyon marifetiyle Osmanlı Bankası önderliğinde RUSUM-U SİTTE İdaresi’ni kurmuştur. Bu İdare: 1. Pul resmi, 2. Alkollü içkiler vergisi, 3. Tütün tekeli gelirleri, 4. İstanbul, Bursa, Edirne, Samsun ipek kozası öşür gelirleri, 5. İstanbul ve çevresi balık avı vergisi, 6. Tuz tekeli resim gelirlerini on yıl süreyle devlet adına tahsil edecektir. İç borçların bir çözüme kavuşması dış borç alacaklarını yoğun faaliyete geçirmiş, iş sadece alacaklı baskısından çıkmış siyasi baskı haline gelmiştir. Bu baskılara rağmen Devletin önceki her türlü baskılara gösterdiği dirençten daha fazla direnç göstermesi dikkate şayandır. Osmanlı Hükümeti iç borçların düzenlemesinde olduğu gibi bu defa

da 3 Ekim 1880’de bir nota ile dış borçların ne şekilde ödeneceğini görüşmek üzere İngiliz, Fransız, Avusturya, İtalya ve Alman kupon sahipleriyle İstanbul’da bir toplantı düzenlendi. Kupon sahipleri uluslararası bir komisyon kurulmasını önerdiler. Bu öneri ret edildi. Ancak görüşmelere devam edildi. 20 Aralık 1880 tarihinde sona eren toplantı neticesinde Rüsum-u Sitte İdaresi yerine DÜYUN-U UMUMIYE-İ OSMANİYE MECLİS-İ İDARESİ (Osmanlı Devlet Borçları İdare Meclisi ) [bundan sora kısaca DU diyeceğiz.] kurulması kabul edildi. Osmanlı Hükümeti 1882 başında MUHARREM KARARNAMESİ diye bilinen kararnameyi yayınlayarak DU diye anılan idareye son şeklini verdi. (Rumi takvime göre 28 Muharrem 1299 tarihine denk gelmesinden dolayı) İdarenin merkezi İstanbul’da olacaktır. Osmanlı topraklarında gerekti gördüğü yerde şube ve temsilcilik açabilecektir. Biri İngiliz veya Hollandalı, biri Fransız, biri Alman, biri Avusturyalı, biri İtalyan bir Galata bankerleri temsilcisi biride Osmanlı Hükümetini temsil eden 7 kişilik yönetim kurulu tarafından yönetilecektir. Üyeler beşer yıl görev yapacaklardır. İlk beş yıl süre de İngiliz veya Fransız üyeler başkanlık yapacaktır. DU çalışma alanı içindeki vergileri kendi adına bizzat toplayıp, düzenli biçimde alacaklılara ödemeyi güvence altına alıyordu. Diğer yandan Osmanlı mali sistemini gözetim ve denetim altıda tutuyordu. DU İdaresinin memurları devlet memuru sayılıyor ve devlet memurlarının ayrıcalıklarını kullanıyorlardı. Osmanlı Devleti, DU nezdinde bir komiser ve yeterli miktarda kontrol memurları bulundurma yetkisine sahipti, teftiş ve inceleme yapabi-

DU 1882-1883 döneminde Devlet gelirlerinin %17 sini kontrol ederken,1909 da %25,2 si 1912 de %27 sini kontrol ediyordu. Bunlara imtiyazlı olarak kurduğu şirket gelirleri dâhil değildir. Böylece DU idaresiyle OSMANLI Devleti kendi Maliye Bakanlığının yanında, dış güçlerin idaresinde ikinci bir Maliye Bakanlığının çalışmalarına izin veriyordu. 29 Ekim 1914 tarihinde Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşına Almanya, Avusturya, İtalya nın yanında katılınca İngiliz, Fransız, Rus, Belçika ve sonradan İtalya alacaklılarına ödemeler durdurulmuştur.. Ancak DU tahsilata devam etmiştir. Millî Mücadele döneminde TBMM’nin hâkimiyetindeki coğrafyada tahsilat yapamamıştır. Zira bu coğrafyada bütün gelir kaynaklarına TBMM el koymuştur. Bu arada 1916 yılında Osmanlı Devleti tek taraflı olarak kapitülasyonların kaldırıldığını ilan etmiştir. Birinci Dünya Savaşı öncesinde: Osmanlı Devletinin 153,7 milyon dış borcu 44,3 milyon iç borcu bulunmaktadır. Dış borçların %49’luk bölümü Fransız Piyasalarına, geri kalan %20’si Alman %11’i Belçika %7’si İngiliz %1’i İtalyan %1’i Avusturya piyasalarına idi. 20 Kasım 1922’de görüşmelere başlanan ve 24 Temmuz 1923’de imzalanan ve 28 Ekim 1923’de TBMM de onanan 143 maddelik Lozan Barış Antlaşması’nın parasal hükümler başlıklı 46-57 maddelerini kapsayan 11 madde DU idaresiyle ilgilidir.

Lozan hükümlerine göre 6 Kasım 1924 de DU İdaresi hangi ülkenin ne miktarda Osmanlı Borcunu ödeyeceğini belirlemiştir. Bu belirlemeye İngiltere, Fransa, Yunanistan ve Türkiye, Cemiyeti Akvam nezdinde itiraz etmiş, Lozan hükümlerine göre hakeme gidilmiştir. Bu çabalar sonunda DU ilgili olarak Paris’te bir komisyon kurulmuş, Komisyonun çalışmaları sonrası 13 Haziran 1928 Paris Sözleşmesi imzalanmıştır. Sözleşmeye göre DU kaldırılmış onun yerine merkezi Paris’te bulunan İngiliz, Fransız, İtalyan, Türk ve Osmanlı Bankası temsilcilerinden oluşan BİRLEŞTİRİLMİŞ BORÇLAR MECLİSİ, o zamanki ismiyle DUYUN-U MUVAHHEDE MECLİSİ kısacası Borçlar Meclisi ve 3 Fransız, 2 Alman,1 Belçika temsilcilerinden oluşan Kupon Sahipler Meclisi, orijinal adıyla HAMİLLER MECLİSİ olmak üzere iki yeni kurul oluşturulmuştur. Lozan’da yapılan tespitlere göre Osmanlı Devletinden kalma 161.603.833 TL borç bulunmaktadır. Bunun %65.40’ını TC ödeyecek, Cemiyeti Akvam’ın tayin ettiği hakemlerin tespitine göre geriye kalan miktar Osmanlıdan ayrılan 15 yeni devlet tarafından ödenecektir. Türkiye Cumhuriyeti kısmi ödemeler yaparak kurulan bu iki kuruluşun çalışmalarına tabir caiz ise taş koymuştur. 1929 Dünya İktisadi Krizini gerekçe göstererek; 1928 Paris sözleşmesine uygun düzeltmeler yapılmasını talep etmiştir. Bu talep uygun görülmüştür. İngiliz, Alman, İtalyan, Fransız, Türk ve Osmanlı Bankası üyelerinden oluşan ve bütün kupon sahiplerini kapsayan Müzakereler Meclisi oluşmuştur. Borç ödemelerinde kullanılacak para cinsi, faiz miktarı gibi konularda 26 Ocak 1932 tarihinde Paris

te başlayan müzakereler 14 Aralık 1932 tarihinde İlke Uzlaşması ile sona ermiştir. İlke Uzlaşması 28 Mayıs 1933 tarihinde TBMM’ce Kanun haline getirilmiş, aynı tarih itibarıyla Türkiye’nin ödeyeceği borç miktarı 79.778.590 TL olarak bağlanmıştır. ( 8.578.343 Altın Lira veya 962.636.000 Fransız Frangı ) 1933 Sözleşmesi ile Osmanlı borçlarından Türkiye’nin ödeyeceği borçlar müstakil borç haline getirilmiştir. Bu borçların ödenmesiyle ilgili olarak 79.778.560 TL’lik %7,5 faizli 1933 Türk Borcu tahvilleri ihraç edilmiştir. 25 Nisan 1944 tarihinde Hükümet borçların 10 yıl erken ödenmesi kararını almış, ödemeler için 25 Mayıs 1954 tarihini son ödeme günü olarak tespit ettiğini duyurmuştur. Erken ödeme özendirilmesi işe yaramış ödemelerin çoğunluğu 1948 yılında yapılmıştır. Borçlar Meclisi 4 Ağustos 1948 de Ankara’da kesin hesap kesme antlaşması imzalamıştır. Böylece 1983 yılında son ödemesi ön görülen borçlar 29 yıl önce ödenmiştir. Ve 1949 yılı başında DU Meclisi Türkiye ile ilişiğini bir protokol ile sonlandırmıştır. 1854’de Sultan Abdülmecit le başlayan Sultan Abdülaziz ile genişleyen ve Sultan Abdülhamit ve sorası ile devam eden dış borçlanma hastalığı Osmanlı Devleti’nin yıkılmasından 31 yıl sonra 25 Mayıs 1954 tarihinde, 100 yıllık serüven hukuken tarihe gömülmüştür. Sonuçlar ve Yansımaları 1. Her isyan ve savaş yeni dış borçlanmaya neden oluyor. Yeni borçlanma yeni vergi zammına ve yeni vergiyi doğuruyor. Yeni vergi zamları ve yeni vergiler yeni isyan ve ayaklanmalara ve Rusya, İngiltere, Fransa, Avusturya nın baskı ve mü-

w w w. t i d . we b . t r

83

MAK AL E

lirdi. Ancak o yetkiler o şartlarda sözde yetkilerdi. Batının vahşi kapitalizmi DU ile Osmanlı ekonomisine tam anlamıyla nüfuz ediyor, dolaylı olarak Osmanlı sosyal düzenini kökünden sarsıyordu.

dahalelerine meydan veriyordu. 2. Rusya ve Avusturya Osmanlının mali kriz dönemlerinde savaş ilan etmeyi ihtiyat haline getirmişler, İngiltere ve Fransa da aynı dönemlerde oldubittilerle Osmanlı’dan ya yeni tavizler almış ya da toprak kayıplarına sebep olmuşlardır. 3. 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşı İngiltere’nin araya girmesiyle sonlandırılmış, Rusya ile Ayestefanos Antlaşması imzalanmıştır. Daha sonra,. İngiltere bir yerde kendi çıkarları için Osmanlıyı Ayestefanos belasından kurtarmış, adeta Osmanlıyı yeniden diriltmişti. Bunun üzerine Kıbrıs Adasının İdaresi 1878 Berlin Konferansında İngiltere’nin göstermiş olduğu gayretlere cemile olarak İngiltere’ye geçici olarak verilmişti. . İngiltere aynı şekilde 1882 de fiilen Mısıra girmiş, Osmanlı bu oldubittiye ses çıkaramamıştı. 4. Osmanlı Devletinin yükseliş döneminde: Adil adalet anlayışı, yumuşak vergi ve baskısız idari düzenlemeleri yüzünden; Osmanlı tebaasına gönüllü olarak giren kavimler, özellikle bozulan vergi ve güvenlik sistemi karşısında isyan ve bağımsızlık isteklerini dile getirmişlerdir. 5. Osmanlı Devleti pahalı 41 dış borçlanma ile 347.372.040 OL borçlanmış, devletin tasarrufuna ancak 222.754.219 OL geçmiştir. 6. Kapitülasyonlar ve dış borçlanmalarla verilen tavizler neticesi: Osmanlı Devletinin mali, ekonomik ve sosyal dengeleri büyük ve onarılmaz bozulmalara neden olmuştur. Devletin içinde yaşayan uluslar arasında husumet tohumları ekilmiş, tebaanın birbirine olan güvenini sarsmıştır. Uluslar arasında ekonomik, kültürel, sosyal farklılıklar keskinleşmiş; netice itibarıyla 84

idarecinin sesi / Mayıs - Haziran

Osmanlının uyumlu diller ve dinler mozaiği parçalanmıştır. 7. 1897 İstatistik Yıllığına göre devletin dış borcu yıllık gelirinin 10 katına ulaşmıştır. Borçlanılan miktarın en az yarısı eski borçların ödenmesinde kullanılmış; borcun borçla ödenmesi Osmanlıyı çıkmaza ve tuzaklara sokmuştur. Devlet ve ülke gün geçtikçe güçsüzleşmiş ve fakirleşmiştir. Fakirleşme neticesi ülke bir türlü gelişme imkânı bulamamıştır. Bu şartlar genç Cumhuriyete kötü bir başlangıç mirası bırakmıştır. 8. Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşı masraflarını karşılamak üzere genel borçlanmaların dışında Almanya’dan 108,5 Avusturya’dan 2,2 milyon OL avans almıştır. Bunun karşılığında, savaş şartlarında Osmanlı Genel Kurmay Başkanlığını bir Alman generali yürütmüştür. Lozan ile bu avans silinmiştir. 9. Osmanlı Devleti: Topraklarının büyüklüğü ve gevşek federal idare yapısı nedeniyle dışa açık liberal bir ekonomiye sahipti. Bu rahatsız edici ekonomik yapı devletin güçlü olduğu dönemlerde kendini tolere edebiliyordu. Ancak verilen imtiyazlar ve sonra kapitülasyonlar liberal yapıyı yıkmış, ekonomik yapıyı adeta sömürge ekonomisine dönüştürmüştür. Birde bunlara üstüne üstlük dış borçlar eklenince bu defa devlet bünyesi zayıf düşmüş, yönetim zafiyeti ortaya çıkmıştır. [Borç alan buyruk alır] atasözünde olduğu gibi Osmanlı Devleti de ne kadar borç aldıysa, o kadar dış baskılar neticesinde tavizler vermiş ve toprak kayıplarına uğramıştır. 10. DU gerçekte İmparatorluğun mali haklarını zedeleyen, hükümranlık haklarını yok eden, mali ve ekonomik yapıyı kontrol ve denetleyen uluslararası bir yönetim

biçimiydi. Ancak yine de zamanın şartlarına göre ehveni şerdi. Zira alacaklıların yukarıda sözü edilen projelerle dayatmaları DU İdaresi yapısından çok daha ileri ve ağır şartlar ihtiva ediyordu. DU bir yerde yerli, Osmanlı bürokrasisinin icadı bir yapıdır. Osmanlı iradesinin ağır bastığı, fiiliyat ta yabancı devletleri resmen işin içine sokmadan doğrudan yerli ve yabancı alacaklılarla devletin bire bir görüşmesi ile kurduğu bir yönetim biçimidir. Bu itibarla uluslararası denebilir, ancak devletlerarası denemez. Basın DU’yi kapitülasyonlardan sonraki en büyük bela olarak tanımlamıştır. Başka bir yazar DU için “Uluslararası Haciz İdaresi “ deyimini kullanmıştır 11. Bazı araştırmacı yazarlar DU’nun Osmanlı’nın Maliye İdaresine çeki düzen verdiği, yeni teknikler getirdiği bu sayede daha fazla vergi toplayabildiği, kurduğu işletmelerle modern teknoloji ile ülkeyi tanıştırdığı, İhracatın artırılmasına katkıda bulunduğu, demiryollarının yapımında faydası olduğu gibi yararlarının olduğunu belirtmektedirler. O günkü şartlara en uygun, Sultan Abdülhamit in gayretleri ile kurulan bir İdare olduğunu söyleyenlerde vardır. 12. Yeni Kurulan Türkiye Cumhuriyeti DU den kurtulmuş ancak Osmanlı Devleti’nin borçlarından kurtulamamıştır. Cumhuriyet Hükümetleri 1929 dan 1954 yılına kadar bütçelerinden o günlerin para değeri ve bütçe büyüklükleri içerisinden 100.895.580 TL ödeme durumunda kalmıştır. Bilindiği gibi borç ödeme ekonomik büyüme ile ters orantılıdır. Ve Unutulmamalıdır ki, geleceğin tarihi geçmişten başlar.