Managing Editor

‹çindekiler Contents Sayı: 302 / Ağustos 2010 • Issue: 302 / 2010 August 12 Bir fethin panoraması A panorama of a conquest 04 Turkuaz kent: Muğla ...
Author: Eser Yavuz
23 downloads 0 Views 7MB Size
‹çindekiler Contents

Sayı: 302 / Ağustos 2010 • Issue: 302 / 2010 August

12 Bir fethin panoraması A panorama of a conquest

04 Turkuaz kent: Muğla The turqouise city: Muğla

24 Kadim ülkeye yolculuk: Mahan Havayolları Journey to the ancient country: Mahan Air 26 Cağaloğlu Hamamı’nda 300 yıllık gelenek 300 year old tradition in Cağaloğlu Hamam 32 Zeytin ağacı: “hayat ağacı” Olive tree: “tree of life” 40 Adına yakışır bir mekân: Uğurlu Konakları A place worthy of its name: Uğurlu Konakları

18

36

Fatih’in İstanbul’a “ilk imzası” Fatih’s “first signature” to İstanbul

Zamanı durduran bir yolculuk: Kastamonu A journey to pause the time: Kastamonu

42 Dost kervanlarına bir durak: Kurşunluhan A stop for friendly caravans: Kurşunluhan 44 Geçmişe açılan kapı: Seyitgazi A gate opening to the past: Seyitgazi 47 Zincirli Bedesten’de alışveriş keyfi Joy of shopping in Zincirli Bedesten 48 “Lezzetin asırlık öyküsü” “Centuries old story of taste” 53 Mutlu günleriniz için: Hülya Wedding For your happy days: Hülya Wedding

Sorumlu Yaz› ‹şleri Müdürü/Managing Editor

TÜRSAB

Feyyaz YALÇIN

Tel: (0.212) 259 84 04 Faks: (0.212) 259 06 56

Yay›n Yönetmeni/Editor Ayşim ALPMAN

TÜRSAB

TÜRSAB ad›na Yay›n Koordinatörü

TÜRK‹YE SEYAHAT ACENTALARI B‹RL‹⁄‹

Publication Coordinator on behalf of TÜRSAB

taraf›ndan ayl›k olarak yay›nlan›r

Arzu ÇENG‹L

Published monthly by ASSOCIATION OF TURKISH TRAVEL AGENCIES ISSN 1300-3364 Yerel Süreli Yay›n/Local Periodical

Görsel Yönetmen/Art Director

• TÜRSAB ad›na Sahibi Owner on behalf of TÜRSAB Başaran ULUSOY

Dikilitaş Mah. Aş›k Kerem Sk.No: 42 34349 Beşiktaş-‹stanbul/Türkiye www.tursab.org.tr/e-mail:[email protected] Editoryal ve Görsel Haz›rl›k Editorial and Visual Preparation

Özgür AÇIKBAŞ Çeviri/Translation Kemal PARLAR Bask›/Printing: Müka Matbaa

BRONZ YAYIN Tel: (0.212) 244 85 37-38 Faks: (0.212) 244 85 34 Pürtelaş mah. Güneşli sk. No:22 D:1

Tel: (0.212) 549 68 24

34433 Cihangir-‹stanbul/Türkiye

Bask› Tarihi/Print Date: Ağustos/August 2010

[email protected]

TÜRSAB DERG‹, Bas›n Konseyi üyesi olup, Bas›n Meslek ‹lkeleri’ne uymaya söz vermiştir. TÜRSAB DERG‹’de yay›nlanan yaz› ve fotoğraflardan kaynak gösterilmeden al›nt› yap›lamaz. TÜRSAB MAGAZINE is a member of the Turkish Press Council and has resolved to abide by the Press Code of Ethics. None of the articles and photographs published in the TÜRSAB MAGAZINE maybe quoted without mentioning of resource.

BAŞYAZI editorial

DIŞ İLİŞKİLER

(TÜRSAB Dergisi, Ağustos 2000 tarihli başyazıdan bir bölüm.)

ForeIgn relatIons

(TÜRSAB Magazine, An extract from the editorial of August 2000 issue)

Dış ilişkiler, Birliğimizin en önemli ve yoğun faaliyet alanlarından biri. Burada, bu alanda kaydedilen bazı önemli gelişmelere kısaca değinmek istiyorum. Birliğimizin bağlı veya tam üyesi olduğu WTO, UFTAA, ECTAA, IFTO gibi uluslararası kuruluşlarla ilişkilerimiz ve bunlarla ilgili temsil görevlerimizin yerine getirilmesi büyük özen gösterdiğimiz çalışmaların başında geliyor. Diplomatik temsilcilikler ile Birliğimiz arasında, turizmin gelişimi ve sorunlarının ele alındığı yoğun görüşmeler gerçekleştiriliyor. Çeşitli ülkelerin sayın büyükelçilerinin, başkonsoloslarının ve diğer diplomatik misyon mensuplarının Birlik merkezimizi ziyaretlerinden dolayı duyduğumuz kıvancı burada özellikle ifade etmek isterim.

Foreign relations is one of our Association’s most important and busiest area of activity. Here, I briefly would like to talk about some important developments in this area. Relationship with international organisations such as WTO, UFTAA, ECTAA, IFTO which our association is a full member while fulfilment of our duty or representation is on top of our list of priorities which we pay a lot of attention to. Intense negotiations are taking place between diplomatic representations and our Association on the subject of development of tourism and its problems. I especially wish to express our pride on visits we have received to our headquarters from ambassadors, consul generals and other members of diplomatic missions of various countries.

Öte yandan tur operatörleri ve seyahat acenteleri birlikleri ile On the other hand, bilateral relationships with tour operators and yürüttüğümüz ikili ilişkiler ve çoktaraflı bölgesel işbirliği çalışmaları, faaliyet programımızın öncelik taşıyan ağırlıklı bir travel agents, multilateral regional cooperation efforts, bölümünü oluşturuyor. constitutes an important part of our activity program Türkiye ile Yunanistan arasında gelişen dostluk that carries a high priority. ilişkilerine katkıda bulunmak, turizm alanında işbirliği I see it beneficial to point out contribution to friendly olanaklarını geliştirmek amacıyla her iki tarafın kamu relations developing between Turkey and Greece, ve özel sektör kuruluşları tarafından gösterilen olumlu positive approach and efforts by governmental and yaklaşım ve çabaları belirtmekte yarar görüyorum. private sector organisations of both sides to develop İki ülke arasında seyahatin kolaylaştırılması, vize, areas of collaboration in tourism. Making travelling ayakbastı paraları ve yatçılığın gelişimiyle ilgili easier between two countries, solving problems relating sorunların çözümü, Birliğimizce gündeme getirilen to visa, landing fees and development of yachting, are ve titizlikle takip edilen öncelikli konular arasında yer among priority subjects that are put on the agenda by alıyor. Tabii esas amaç, bunların da ötesinde iki ülke our Association and followed up diligently. Of course the arasında olumlu yönde gelişen dostluk ilişkilerinin çok daha ileri noktalara götürülmesi ve ortak projelerle real purpose beyond these is to further develop friendly BAŞARAN ULUSOY üçüncü ülkelerden turist çekilerek her iki ülkeye relationships between two countries and to jointly attract yönelik talebin artırılmasıdır. TÜRSAB Başkan› tourists from other countries with joint projects to

The President of TÜRSAB

increase demand for both countries.

Doğu Akdeniz’de de bölgesel işbirliğinin geliştirilmesi yönünde Birliğimizin girişimleriyle önemli adımlar atıldı. Dünyanın en büyük uygarlıklar mirasına ve zengin kültürel değerlerine sahip olan Doğu Akdeniz ülkelerinin seyahat acenteleri birlikleri arasında bölgesel turizm işbirliğinin geliştirilmesi amacıyla bir federasyon kurulması yönündeki çalışmalarımızı da burada belirtmekte yarar görüyorum.

Important steps were taken to develop cooperation in Eastern Mediterranean too with our Association’s initiatives. I see it fit to indicate our efforts here to form a federation for the purpose of developing regional tourism collaboration between associations of travel agents of Eastern Mediterranean countries.

Dış ilişkiler gerçekten yoğun bir faaliyet alanı; bu sayfanın sınırlarına sığdırmak pek de mümkün değil. Bu konudaki gelişmeler hakkında dergimizin bundan sonraki sayılarında da sektörümüzün değerli mensuplarına ayrıntılı bilgi sunmaya devam edeceğiz.

Foreign relations is in fact a busy area of activity; It is not possible to fit it all inside the boundaries of this page. We will continue to disseminate detailed information about developments on this subject to valuable members of our sector in our magazine’s future editions.

GEZİ

travel

Turkuaz kent: Muğla Bodrum, Marmaris, Datça, Dalyan ve Fethiye gibi ülkemizin en cazip turistik yöreleri Muğla il sınırları içinde. 1124 kilometre uzunluğundaki deniz kıyısıyla Türkiye’nin en uzun sahil şeridine sahip ili Muğla, tarihin ve coğrafyanın sunduğu cömert armağanlar sayesinde en şanslı illerimizden biri 2 Hümeyra Konyar  Rasim Konyar

THE TURQOUISE CITY: MUĞLA Most appealing touristic resorts of our country such as Bodrum, Marmaris, Datça, Dalyan and Fethiye are located within Muğla Province. Muğla is the province with the longest coast line in Turkey which reaches 1124 kilometre and is one of this country’s most fortunate city as a result of generous gifts presented by history and geography

Fethiye, Yassıca Adaları Fethiye, Yassıca Islands 4 TÜRSAB DERGİ | AĞUSTOS 2010

AĞUSTOS 2010 | TÜRSAB DERGİ 5

Dalyan, Kaunos kaya mezarları (solda) ve Gökova Okluk limanında mavi yolculuk tekneleri (sağda) Dalyan, Kaunos rock tombs (left) and Blue voyage sailing boats in Gökova Okluk port

T

ürkiye’de her kente bir renk versek, turkuaza boyanan tek ilimiz Muğla olurdu herhalde. Bir ucu yeşile, bir ucu laciverte uzanan turkuaz tonlarıyla boyanmış Muğla’nın binlerce koy, burun, ada, yarımada ve körfezden oluşan dantel kıyıları Türkiye coğrafyasının en muhteşem yüzü. Doğal güzelliği bir yana, tarih ve kültürün cömert topraklarında oturan bu ilimiz başta yat turizmi olmak üzere Türk turizm ekonomisinin de göz bebeği. 1.124 kilometre uzunluğundaki kıyı şeridiyle Türkiye’nin en uzun sahil şeridine sahip ili Muğla, 3 bin metreye uzanan dağları, uzun yaz mevsimi, akarsuları, endemik bitki türleri, ender hayvan cinsleri ve tektonik yapısının yarattığı ilginç yüzey dokusuyla pek çok ayrıcalığa sahip. Türkiye’de yabancı turistlerin en çok ziyaret ettiği iller listesinde üst sıralarda oturan Muğla’ya, resmi istatistiklere göre 2008 yılında hava ve deniz yoluyla yaklaşık 3 milyon yabancı turist giriş yaptı. Muğla kayak merkezleri bekliyor Muğla’nın, yelken ve yat turizmi, deniz, güneş, kumun ötesinde rafting, kano, yamaç paraşütü, sörf, jip safari, dağcılık, mağaracılık başta olmak üzere pek çok spora olanak tanıyan coğrafyasına son yıllarda kış sporları da eklenmeye başladı. Henüz kayak merkezlerine sahip olmasa da meraklı amatörler özellikle Akdağlar’da kayak yapmaya başladı. 103 ören yeri Bafa, Milas, Güllük, Bodrum, Gökova Körfezi, Datça Yarımadası, Marmaris, Muğla merkez ve çevresi, Dalyan, Göcek ve Fethiye gibi ülkemizin sayılı turistik merkezlerini sınırları içine alan Muğla, tarih ve kültür birikimi açısından da rakipsiz. Antikçağın Karya bölgesi olarak bilinen Muğla’da İÖ 3400

6 TÜRSAB DERGİ | AĞUSTOS 2010

If we were to describe every city in Turkey with colours, Muğla would probably be the only one painted in Turquoise. Green on one side and dark blue on the other side, thousands of Muğla’s bays, capes, peninsulas, and islands painted in turquoise which makes Muğla’s coast line as the most spectacular face of Turkey’s geography. Put aside the natural beauty, situated in the generous land of history and culture, this province is the favourite of Turkish tourism economy lead by yacht tourism. Muğla province which has the longest coastline of Turkey with 1124 kilometre has many privileges with mountains reaching up to 3 thousand meter in height, a long summer season, rivers, indigenous plant species, rare animal breeds and tectonic build up contributing to an interesting surface. Taking a top place in the list of cities most visited by foreign visitors to Turkey, almost 3 million overseas visitors arrived in Muğla in 2008 by way of air and sea transportation. Muğla expects ski resorts Muğla whose geography is suitable for sports beyond sailing and yacht tourism, sea, sun and sand, such as rafting, canoeing, paragliding, surfing, jeep safari, mountaineering, caving, started to include skiing in recent years. Despite not having a ski centre, curious amateurs started to ski especially in Akdağlar. 103 ruins Taking in elite touristic resorts such as Bafa, Milas, Güllük, Bodrum, Gökova Bay, Datça Peninsula, Marmaris, Muğla centre and its surrounding area, Dalyan, Göcek and Fethiye, Muğla i are unrivalled in terms of historical and cultural accumulation. Known as the Karya region of Antique ages, cultural traces begin to appear in Muğla with Karya civilization around 3400 BC and continues with Med, Persian, Bergamo, Rome, Byzantium, Meteşoğulları and Ottoman. Embracing valuable Lycian architecture from Fethiye onwards,

yıllarında varlığı bilinen Karya uygarlığıyla başlayan kültürel izler Med, Pers, Bergama, Roma, Bizans, Menteşoğulları ve Osmanlı ile devam ediyor. Fethiye’den itibaren ise Likya’nın değerli yapılarını kucaklayan Muğla, özellikle kaya mezarlarıyla dikkat çekiyor. Muğla sınırları içinde yer alan Karya antik kentleri şöyle sıralanıyor: Karya Halicarnassus (Bodrum), Kaunos (Dalyan), Stratonikea (Yatağan Eskihisar), Knidos (Datça), Bargylia (Asarlık), İasos (Kıyıkışlacık), Myndos (Gümüşlük), Keramos (Ören), Kedrai (Sedir adası), Mylasa (Milas), Labraunda, Euromos (Ayaklı), Alabanda (Araphisar), Daldala (Dalaman), Alinda, Gerga ve Lagina. Likya uygarlığı ise Fethiye ve doğusunu kapsıyor ve il sınırları içinde Telmessos (Fethiye), Tlos, Pınara ve Letoon antik kentleri yer alıyor. Kayıtlara göre Muğla’daki ören yerlerinin sayısı 100’ü aşıyor. Tarihin ve coğrafyanın armağanları Antikçağın Yedi Harikası’ndan biri, Muğla sınırları içinde yer alıyor. İlk olarak İÖ 5. yüzyılda tarihçi Herodot tarafından ortaya atılan “Dünyanın Yedi Harikası” görüşü, antik dönemde insan eliyle yaratılan ve olağanüstü niteliklere sahip yapıları kapsıyordu. Keops Piramidi, Babil’in Asma Bahçeleri, Atina’daki Zeus Heykeli, Rodos Heykeli, İskenderiye Feneri, Efes Artemis Tapınağı ve Halikarnas Mozolesi. Bu yedi harikadan bugün yalnızca Keops Piramidi ayakta ama Bodrum’daki Halikarnas Mozolesi kalıntıları bile buradaki yapının anıtsal niteliğine dair fikir veriyor. Badem, zeytin üretimi, süngercilik ve arıcılığın da önemli merkezlerinden biri olan Muğla, dünyada nesli tükenmekte olan bitki ve hayvan türlerini barındırıyor. Eczacılık ve parfümerinin vazgeçilmez hammaddesini

Muğla attracts attention with rock tombs especially. Karya antique cities situated within Muğla province are listed as: Karya Halicarnassus (Bodrum), Kaunos (Dalyan), Stratonikea (Yatağan Eskihisar), Knidos (Datça), Bargylia (Asarlık), İasos (Kıyıkışlacık), Myndos (Gümüşlük), Keramos (Ören), Kedrai (Sedir adası), Mylasa (Milas), Labraunda, Euromos (Ayaklı), Alabanda (Araphisar), Daldala (Dalaman), Alinda, Gerga ve Lagina. Lycian civilization which covers Fethiye and the east within the borders of the province are Telmessos (Fethiye) Tlos, Pınara and Letoon antique cities. According to records, the number of ruins in Muğla exceeds 100. Gifts of history and geography One of the Seven Wonders of the World is located within Muğla province. The “Seven Wonders of The World” idea was first put forward in 5th century BC by the historian Herodotus and included man made structures which had extraordinary attributes The Great Pyramid of Giza , The Hanging Gardens of Babylon, The Statue of Zeus at Olympia , The Colossus of Rhodes, The Lighthouse of Alexandria, The Temple of Artemis at Ephesus, Mausoleum of Maussollos at Halicarnassus. Only the Great Pyramid of Giza still stands today but even the remains of Maussollos at Halicarnassus gives you an idea of the greatness of the structure here. An important centre for almond, olive production, sponge-fishing and beekeeping, Muğla also houses almost extinct breeds of plants and animals. Sweet gum trees, the indispensible raw material of chemistry and perfumery, Caretta caretta sea turtles, tiger butterflies in Kelebekler Valley are special species of the region. While Muğla’s coastline is the most important route for “blue voyage”, The Bodrum Museum of Underwater Archaeology, Bodrum Castle, Halikarnas Club also in Bodrum, has world wide fame. Inland water ways in Dalyan AĞUSTOS 2010 | TÜRSAB DERGİ 7

Bodrum’da gece Night in Bodrum 8 TÜRSAB DERGİ | AĞUSTOS 2010

AĞUSTOS 2010 | TÜRSAB DERGİ 9

üreten sığla (günnük) ağacı, caretta caretta adı verilen deniz kaplumbağaları, Kelebekler Vadisi’ndeki “kaplan” kelebekleri bölgenin en özel türlerinden. Muğla kıyıları Türkiye’nin en önemli “mavi yolculuk” rotasını oluştururken, Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi, Bodrum Kalesi, gene Bodrum’daki Halikarnas Club dünya çapında şöhrete sahip. Dalyan ve Akyaka’daki su yolları, Fethiye’nin Ölü Deniz’i, Kelebekler Vadisi; Gökova, Datça, Hisarönü, Göcek ve Fethiye koyları yörenin en parlak mola noktalarını oluşturuyor. Muğla topraklarında antik çağların kaya mezarları bölgenin eşsiz mimarisiyle birleşiyor; kümbetler, yeldeğirmenleri, taş evler, bacalar ve begonvillerle süsleniyor. Olağan su ve yelken sporlarının yanı sıra rafting, yamaç paraşütü, kano, golf, dağcılık, mağaracılık ve kayak gibi akla gelebilecek her türlü aktiviteye olanak sağlayan coğrafyasını da ekleyince, Muğla yalnızca Türkiye’nin değil, dünyanın en şanslı illerinden biri olarak göz kamaştırıyor. 10 TÜRSAB DERGİ | AĞUSTOS 2010

and Akyaka, Ölü Deniz in Fethiye, Butterfly Valley; Gökova, Datça, Hisarönü, Göcek and Fethiye shores make up the most alluring breaks. Antique rock tombs combine with the regions unique architecture; decorated with cupolas, windmills, stone houses, chimneys and bougainvilleas. Along with the usual water and sailing sports, when you add the geography which lends itself to rafting, paragliding, canoeing, mountaineering, caving and skiing, Muğla dazzles as the most fortunate city not only of Turkey but of the world as a whole.

Bodrum’un begonvilli sokakları (sol üst), Ölüdeniz Fethiye’den yamaç paraşütüyle atlayış (sol orta), Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi’nde sergilenen Uluburun batığı (sol alt), Dalyan merkezi (sağ üst), Datça Knidos antik kentinden Ege ve Akdeniz’e bakış (sağ orta) ve Göcek Yat Limanı (sağ alt) Bodrum’s streets with bougainvilleas (top left), Paragliding in Ölüdeniz Fethiye (centre left) Uluburun shipwreck displayed in The Bodrum Museum of Underwater Archaeology (bottom left), Dalyan Centre (top right), Looking out to the Aegean and the Mediterranean from Datça Knidos antique city (centre right) and Göcek Marina (bottom right)

AĞUSTOS 2010 | TÜRSAB DERGİ 11

12 TÜRSAB DERGİ | AĞUSTOS 2010

MÜZE

museum

BİR FETHİN PANORAMASI İstanbul’un kapılarından biri, Topkapı ve oradan fethe açılan bir dünya: Panorama 1453 Tarih Müzesi...

2 Nihal Boztekin  Semih Büyükkurt

A PANORAMA OF A CONQUEST One of the Gates of İstanbul, Topkapı and a world opening up to a conquest from there: Panorama 1453 History Museum...

AĞUSTOS 2010 | TÜRSAB DERGİ 13

G

eçtiğimiz yıl İstanbul’a kazandırılan Panorama 1453 Tarih Müzesi, fetih kuşatmasının geçtiği Topkapı-Edirnekapı surlarının karşısında, önceleri Trakya Otogarı’nın, bugün ise “Topkapı Kültür Parkı”nın bulunduğu alanda İstanbulluları ağırlıyor. Müzeye doğru ilerlerken sol tarafta Edirnekapı’daki surları, karşısında Topkapı surlarını, yani Kostantinopolis’e ilk Osmanlı askerinin girdiği kapıyı, sağ tarafta ise Silivrikapı’daki surları görüyor, içerideki atmosfere hazırlanıyorsunuz. “Panorama’nın kalbi” Panorama 1453 Tarih Müzesi’nin özgün yanlarından biri, ziyaretçiyi dört yanından saran dev bir eser barındırıyor olması. İstanbul’un fethini değişik cephelerinden tasvir eden bu tablo 38 metre çapında bir yarım kürenin iç yüzeyine, 2350 m2’lik alana resmedilmiş. Ziyaretçi platformuyla arasındaki 650 m2’lik üç boyutlu objeler platformu da hesaba katıldığında kapladığı alan toplam 3000 m2’ye ulaşıyor. Bu panoramik resimle ilgili çalışmalar 2005 yılında başlayıp 2008 yılında tamamlanmış.

Panorama 1453 Tarih Müzesinden genel bir görünüm A general view of Panorama 1453 History Museum 14 TÜRSAB DERGİ | AĞUSTOS 2010

Panorama 1453 Tarih Müzesi’nin 1/10 ölçekteki maketi A 1/10 scale model of Panorama 1453 History Museum

Dünya tarihine damgasını vurmuş bir olayın sanat tarihinde de yerini bulmasının verdiği sorumlulukla, çalışmanın ilk yılı tamamen araştırmayla geçmiş. Resme yansıyacak ayrıntıların gerçeklere uygunluğunu sağlamak üzere, örneğin surlardaki yıkılmış bölgeler ve bu bölgelerin büyüklükleri, İstanbul’un ilk belediye başkanı olan Hızır Bey’e surların tamiriyle ilgili olarak sunulmuş bir rapora dayandırılmış.

Presented to İstanbul last year, Panorama 1453 History Museum is welcoming İstanbulites opposite Topkapı-Edirnekapı city walls where the siege of the city took place, an area which once was Trakya Otogar (Trace Bus station) which today houses the “Topkapı Culture Park”. Heading towards the museum, on the left is Edirnekapı walls, opposite is Topkapı walls, which is the first gate through which Ottoman soldiers entered Constantinople, on the right is Silivrikapı walls are seen, you are

getting ready for the atmosphere inside. “Heart of the panorama” One of the unique aspects of Panorama 1453 History Museum is the fact that it houses a giant creation that surrounds visitors from four sides. Depicting conquest of İstanbul from different aspects, this painting is inside a half globe 38 meters in diameter, covering 2350 square meter area. When the platform with three dimensional objects situated in a 650 square meter area by the visitors platform is taken into consideration, the total area reaches up to 3000 square meter. Work on this panoramic painting began in 2005 and was completed in 2008. With the responsibility of a an event changing the course of world’s history taking place in the art world, first year of the work was spent entirely on research. To provide authenticity on the details to be reflected on the painting, for instance, measurement of demolished parts of the walls and the size of these areas were based on a repair report presented to İstanbul’s

Bütün bu çalışmaların ardından 1/10 ölçülerinde bir maket hazırlanarak eksikler tespit edilmiş. Hazırlık çalışmalarının artık tamam edilmesi üzerine ise sanatçılar çalışmalarına başlamış... Haşim Vatandaş (proje tasarımı ve yönetmen), Yaşar Zeynalov (figürlerden sorumlu ressam), Ramazan Erkut (ressam), Hasan H. Dinçer (bilgisayar uygulama), Ahmet Kaya (ressam), Atilla Tunca (üç boyut uygulama), Oksana Legka (ressam) ve Murat Efe’nin (maket) hazırladıkları bu devasa eserde tam 10 bin figür eşliğinde fethin sıcak anları anlatılmış. Fethin canlı hikâyesi Yoğun ve titiz bir emeğin ürünü olan bu devasa resmin ayrıntıları içinde gezinmeye başladığınızda ilkin, beyaz atı üzerinde genç Fatih gözünüze çarpıyor. Devam

ettikçe savaş alanını, askerleri coşturmakla görevli Mehter Takımı’nı, yaralı ve malzeme taşıyan kağnıları, fetih için dökülen topları, hummalı tünel kazma çalışmalarını, Rum ateşi patlamalarını, surların yıkılışını ve bu hareketli atmosferde koşuşturan askerleri görüyorsunuz. İstanbul panolarında fetih Panorama 1453 Tarih Müzesi’nde panoramik resmin bulunduğu bölüme giderken izlenen yol boyunca “fetih koridorları”ndaki “İstanbul Panoları”ndan, İstanbul’un tarihiyle başlayıp Fatih’in ölümüyle sona eren bir öyküyü okuma fırsatı buluyorsunuz. Yazılı anlatımlara eşlik eden minyatür, gravür, plan, çizim, resim ve fotoğraflar da bütün bu olayları zihninizde kolaylıkla canlandırmanızı sağlıyor.

first mayor Hızır Bey. After all the preparation work, a 1/10 size model had been prepared to determine missing parts. Artists only began the work upon completion of all this prepatory work... Haşim Vatandaş (Project planning and management), Yaşar Zeynalov (Artist responsible for figures), Ramazan Erkut (painter), Hasan H. Dinçer (computer application), Ahmet Kaya (painter), Atilla Tunca (3D application), Oksana Legka (painter) and Murat Efe (model) in this giant works that they prepared together accompanied with exactly 10 thousand figures told crucial moments of the conquest. Vibrant story of the conquest When you start wondering inside the details of this giant painting which is a product of intense and meticulous effort, first attracting the attention is a young Fatih

mounted on his grey horse. Continuing, you come across the battlefield, Mehter Team charged with enthusing the soldiers, guns built for the conquest, intense tunneling works, explosions from Greek fires, demolition of the walls and soldiers running around in this lively atmosphere. Conquest in İstanbul panels Along the way in “corridors of conquest” heading to the area where the panoramic painting is situated in Panorama 1453 History Museum, you can have the opportunity to read from “İstanbul Panels” the story that begins with the conquest of İstanbul and ends with Fatih’s death. Miniatures, engravings, plans, drawings, paintings and photographs that accompany these depictions help you to keep these events alive in your mind.

AĞUSTOS 2010 | TÜRSAB DERGİ 15

Panolarda neler anlatılıyor İstanbul panolarının sadece başlıklarını takip etmek bile, anlatılan öykü hakkında bir fikir veriyor. Başlıklardan bazıları şöyle: Payitaht-ı Zemin İstanbul ve İsimleri, Bir Peygamber Müjdesi, Haçlıların Yaktığı İstanbul, Kuruluştan Fetihe Osmanlı, Şehzade’nin Ruznamesi, Fetih Neden Gerekliydi, Fethin Parolası, Önce İstanbul-Fethin Planlanması, İstanbul Kuşatmaya Nasıl Hazırlandı, Fethin İrade Abidesi, Fetih Ordusu İstanbul Önlerinde, Fethin Topları, Osmanlı Donanması İstanbul Önlerinde, Kuşatmanın Kırılma Noktası, Akşemseddin’den Fatih Sultan Mehmed’e, Fetih Kadrosu, Türk İstanbul’un İlk Simgesi, Bir Şehrin Yeniden İnşası, İstanbul’un Fethinin Avrupa’daki Yankıları, Bir Zafer Sonrası... Sanat tarihinden resm-i geçit İstanbul’un fetih hikâyesini anlatan panolar, aynı zamanda sanat tarihinin farklı dönemlerine, tarihi bir olayın sanatçıların gözünden

What’s told in the panels Just following the headings of İstanbul’s panels are enough to give you an idea of the story told. Some of the headings are: Payitaht-ı Zemin (share of the throne) İstanbul and Their Names, Harbinger of a Prophet, İstanbul Burnt Down by the Crusaders, Ottoman From Inception to the Conquest, Diary of a Prince, Why was the Conquest Necessary, Conquest’s Password, First İstanbul – Planning of the Conquest, How İstanbul Prepared for the Conquest, Monument of Conquest’s Willpower, Conquering Army in Front of İstanbul, Guns of the Conquest, Ottoman Navy in İstanbul, Breaking Point of the Siege, From Akşemsettin to Fatih Sultan Mehmet (the Conqueror), Conquest Personnel, First symbol of Turkish İstanbul, Rebuilding of a City, Europe’s Reaction to Conquest of İstanbul, Following a Conquest... A formal procession from art history Panels telling the story of İstanbul’s conquest, reflects different periods of art history at the same time,

Panorama 1453 Tarih Müzesi’ndeki duvar panoları, fethin öyküsünü anlatıyor Wall panels in Panorama 1453 History Museum describes the story of the conquest

16 TÜRSAB DERGİ | AĞUSTOS 2010

yansıtılışına da ayna tutuyor. Örneğin “Payitaht-ı Zemin İstanbul ve İsimleri” panosunda ressam Buondelmanti’nin 1428 tarihli İstanbul planını; “Haçlıların Yaktığı İstanbul” panosunda Jacobo Palma’nın Venedik Dükalık Sarayı’nda sergilenen ve 1204 yılındaki Haçlı kuşatmasını anlatan “Konstantinopolis’in Fethi” adlı tablosunu; “Fetih Neden Gerekliydi?” panosunda Michael Wolgemuth ve Wilhelm Pleydenwurff’un 1493 tarihli İstanbul tasvirini; “Önce İstanbulFethin Planlanması”nda Fatih’e bağlılıklarını bildiren devlet erkânının resmedildiği bir minyatürü; “İstanbul Kuşatmaya Nasıl Hazırlandı” panosunda fetihten sonra Fatih’in Patrik Gennadios Scholarius’a patriklik

beratını verişini temsil eden bir mozaiği; “Osmanlı Donanması İstanbul Önlerinde” panosunda ünlü nakkaş Matrakçı Nasuh’un Osmanlı donanmasını İstanbul önlerinde resmettiği minyatürü, “Fatih İstanbul’da” panosunda Nusret Çolpan’ın Fatih’in şehre girişini resmettiği minyatürü görmeniz mümkün. Bütün bu eserleri ve İstanbul’un fetih macerasının öyküsünü daha yakından izlemek için Panorama 1453 Tarih Müzesi’ni her gün 09.00-20.00 saatleri arasında ziyaret edebilirsiniz. İletişim: Adres: Topkapı Kültür Parkı Merkez Efendi Mahallesi Topkapı-Zeytinburnu İstanbul Tel: (212) 415 14 53 www.panoramikmuze.com

reflection of an historical event through the eyes of artists. For instance you can observe plans of İstanbul dated 1428 by the painter Buondelmanti in “Payitaht-ı Zemin İstanbul and their Names” panel; In “İstanbul Burnt Down by Crusaders” panel Jacobo Palma’s “Conquest of Constantinople” painting which depicts crusader’s siege in 1204 and displayed in Venice Duchy Palace; In “Why the Conquest was Necessary” panel 1493 portrayal of İstanbul by Michael Wolgemuth and Wilhelm Pleydenwurff; In “First İstanbul – Planning of the Conquest” a miniature depicting the state officials declaring their allegiance to Fatih; In “How İstanbul Prepared for the Conquest” panel a mosaic depicting Fatih presenting

Patriarch Gennadios Scholarius with the patent of the patriarchy; In “Ottoman Navy in Front of İstanbul” panel a miniature by the famous engraver Matrakçı Nasuh depicting Ottoman Navy in İstanbul; In “Fatih in İstanbul” panel a miniature painting by Nusret Çolpan depicting Fatih’s entrance to the city. To see all these works and to follow closely the adventure of İstanbul’s conquest you can visit Panorama 1453 History Museum everyday between 09:00-20:00 hours. Contact: Address: Topkapı Culture Park Merkez Efendi Mahallesi Topkapı-Zeytinburnu İstanbul Tel: +90 (212) 415 14 53 www.panoramikmuze.com

AĞUSTOS 2010 | TÜRSAB DERGİ 17

TARİH history

FATİH’İN İSTANBUL’A “İLK İMZASI” Eyüp Sultan Camii, İstanbul’un fethiyle yaşıt sayılır; çünkü caminin “aslı” olan türbe, fetihten hemen sonra yaptırılmıştır. Hem de Fatih Sultan Mehmed’in talimatıyla 2 Aylin Şen  Rasim Konyar

18 TÜRSAB DERGİ | AĞUSTOS 2010

FATİH’S “FIRST SIGNATURE” TO İSTANBUL Eyüp Sultan Mosque is considered to be same age as the conquest of İstanbul; because the tomb which is considered to be the “original” mosque was built immediately after the conquest. On Fatih Sultan Mehmed’s instructions

AĞUSTOS 2010 | TÜRSAB DERGİ 19

E

bu Eyüb el-Ensari... Belki pek çok kişi bu ismi “ilk kez okuduğunu” düşünecektir. Ya da bir yerden hatırlayacak ama çıkartamayacaktır. Oysa “Eyüp Sultan” dendiğinde tanımayan olmayacaktır. Onun için yaptırılan türbe ve cami, adını bir semte vermiş; yüzyıllar boyunca da özellikle ramazan ayında uğrak yeri olmuştur. İnananlar orucunu orada açar. Cami avlusunda ya da sığamayıp çevresinde buluşanlar dualarını orada eder. Peki, acaba bu ziyaretçilerin kaçı Eyüp Sultan’ın kim olduğunu bilir? Kaçı öyküsünün ayrıntılarından haberdardır? Hz. Muhammed’in sahabesi Hz. Muhammed hicretle Medine’ye ilk geldiğinde, herkes onu ağırlamak için yarışır. Evlerin kapıları onu kucaklamak Eyüp Sultan Camii günün her saatinde ziyaret edilebiliyor Eyüp Sultan Mosque can be visited any time of the day

20 TÜRSAB DERGİ | AĞUSTOS 2010

üzere açılır. Hz. Muhammed ise kimseyi kırmamak için farklı bir çözüm yolu bulur. Devesi Kusva’yı serbest bırakır. Kusva, Eyüb el-Ensari’nin evi önünde çökünce seçim gerçekleşmiş olur. Eyüp Sultan, Hz. Muhammed’i yedi ay evinde misafir eder. Dahası, Bedir, Uhud, Hendek ve diğer bütün savaşlarda onun yanı başında yer alır. Ancak onun için asıl hedef, bütün İslam dünyası için olduğu gibi, İstanbul’dur. Rivayete göre, Eyüp Sultan “İstanbul elbette fetholunacaktır; onu fetheden kumandan ne güzel kumandan, onu fetheden asker ne güzel askerdir” sözleriyle, İstanbul hayalini güçlendiren isimdir. İstanbul için sefer düzenlendiğinde de doğal olarak içinde yer alır. MS 668 yılındaki Emevi seferine katılır, ama artık yaşı ilerlemiştir. Öyle

Ebu Eyüb el-Ensari... Perhaps many people will think that they hear this name “for the first time”. Or perhaps they will remember it somehow but won’ remember from where exactly. However when the name “Eyüp Sultan” is mentioned, everyone recognises the name. The tomb and the mosque built for him gave its name to a district; for centuries it has become a place frequently visited especially during the month of Ramadan. Believers break their fast there. Those meeting in the mosque’s courtyard or spilling over to the surrounding area say their prayers there. Well, how many of these visitors know who Eyüp Sultan is? How many of them know the details of the story? The companion of Prophet Muhammed When Prophet Muhammed arrived in Medine after Hijra, everyone was competing to host him. Gates

of houses were open to welcome him. In order not to upset anyone Prophet Muhammed finds a different solution. He releases his camel Kusva. When Kusva kneels down in front of Eyüb el-Ensari’s house the problem was solved. Eyüp Sultan was the host to Prophet Muhammed for seven months. Furthermore, he was on the prophet’s side in Bedir, Uhud, Hendek and all other battles. But his real target, as with the whole Islamic world, was İstanbul. According to tale, with his words of “İstanbul will of course be conquered one day; how beautiful a commander will he be, the commander who conquers it, how beautiful a soldier will he be, the soldier who conquers it” he has give eminence to the dream of İstanbul. He naturally took part in the crusade to İstanbul when it was organised. He took part in the crusade of Emevis in 668, but his

Eyüp Sultan Camii bu yılda ramazan ayında çok sayıda ziyaretçi ağırlayacak Eyüp Sultan Mosque will receive plenty of visitors during the month of Ramadan this year too

Eyüp Sultan’ın Türbesi The tomb of Eyüp Sultan

ki, İstanbul’a kadar zor dayanır ve belki de hayal ettiği gibi kentin girişinde hayata veda eder. Vasiyeti üzerine de kente “en yakın” yerde, yani askerin ilerleyebileceği en uç noktada toprağa verilir. Akşemseddin’in rüyası “İstanbul yolunda” ölen Eyüp Sultan, tam da bu nedenle yüzyıllar boyunca bir efsaneye dönüşür. Tıpkı sağlığında olduğu gibi ölümünden sonra da İstanbul hayalinin simgesi olur. Bu yüzden de İstanbul’un fethinden sonra akla gelen ilk isimlerden biri haline gelir. Bir süre sonra da, Fatih Sultan Mehmed’in hocası Akşemseddin rüyasında “Eyüp Sultan’ın mezarının bulunduğu yeri gördüğünü” söyler. Fatih Sultan Mehmed hemen emir verir. Akşemseddin’in rüyasında gördüğü yere bir türbe inşa edilir. Bu türbe zaman içinde cami, medrese gibi eklerle bir külliyeye dönüşür.

age was advancing. So much so that, he could barely make it to İstanbul and maybe even passed away at the gates of the city, just as he imagined that he would. He was buried in a place “closest” to the city, which means the nearest place soldiers could advance up to, in accordance with his will, Akşemseddin’s dream Eyüp Sultan who died for “the cause of İstanbul” became a legend for centuries as a direct result of this story. He became the symbol of the İstanbul dream after his death just as he was when he was alive. This is why he is one of the first names remembered after the conquest of İstanbul. A short while later, Fatih Sultan Mehmed’s tutor Akşemseddin talks about dreaming about “the spot of Eyüp Sultan’s grave”. Fatih Sultan Mehmed immediately gives an order. A shrine is built on the spot in Akşemseddin’s dream. This shrine becomes a mosque over time, becomes a külliye (complex) with additions such as a madrasa. AĞUSTOS 2010 | TÜRSAB DERGİ 21

Padişahlar orada kılıç kuşandı Osmanlı döneminin İstanbul’u o külliyeyi “merkez” alarak büyüdü dense yeridir. Çünkü türbe inşaatının hemen ardından, bizzat Saray’ın emriyle çevresine evler yaptırıldı. O evlere de –Osmanlı’nın eski başkenti– Bursa’dan getirilenler / gelenler yerleştirildi. Yüzyıllar boyunca da padişahlar Eyüp Sultan türbesinde kılıç kuşanarak, verdikleri önemi ortaya koydu. Külliye her padişahın “özenle koruduğu” bir miras gibi yüzyılları aştı. Ancak 1766 depreminde cami onarılamayacak ölçüde hasar görünce Sultan III. Selim’in talimatıyla yıktırıldı. Yerine yaptırılan yeni cami bugüne kadar ulaştı. Türbe ise sonraki yüzyıllarda tamirattan geçirilse de ilk halini korudu. Sadece 16. yüzyılda çinilerle süslendi. Gümüş şamdanlar da son dönemlerde konuldu. 22 TÜRSAB DERGİ | AĞUSTOS 2010

Sultans girded their swords there It is appropriate to say that İstanbul of that Ottoman period grew outwards after basing itself around that külliye. Because immediately after the construction of the tomb, houses were built around it on direct orders of the palace. Those houses were used for those arriving from / brought over from Bursa -the previous capital of the Ottoman- . By girding their sword in the tomb of Eyüp Sultan for centuries, sultans reinforced the importance of the place. Külliye survived many centuries as an inheritance “diligently protected” by every sultan. However, after being damaged irreparably in the earthquake in 1766, it was demolished by the order of Sultan Selim III. The new mosque built in the place of the old one had survived to today. Despite having been renovated over many centuries, the tomb kept its original state. It was only decorated with tiles in 16th century. Silver chandeliers were recently added.

Eyüp Sultan ziyaretçileri Eyüp Sultan’ı dileyen dilediği zaman ziyaret edebilir. Ziyaretin belli bir günü ya da saati yoktur. Ancak, kadir ve arife geceleri ziyaretçi sayısı artar. Artmak ne kelime, caminin iç avlusuna sığamayanlar dışarı taşar. Yollar ziyaretçilerle kesilir. Cuma günleri de ziyaretçisi eksik olmaz caminin. Cuma salası verilirken caminin iç avlusundaki büyük çınarları çevreleyen demir parmaklığın dört köşesindeki muslukların çevresi kalabalıklaşır. İşleri ters gidenler ya da “kısmet açmak” isteyen genç kızlar musluğu açar ve bırakıp yoluna devam eder. Arkadan gelenin musluğu önce kapaması, sonra yeniden açıp yoluna devam etmesi gerekir. Kendisi de iki oğul ve bir kız babası olan Eyüp Sultan’ın

çocukları çok sevdiğine inanılır. Onun için anne ve babalar senede birkaç kez çocuklarıyla beraber Eyüp Sultan’ı ziyaret eder. Sünnet ettirilecek, okula başlatılacak çocuklar, hatta yeni işe girecek delikanlılar Eyüp Sultan türbesini ziyaret eder. Hayaliyle “hayal” oldu İnanışlar elbette farklı farklı. Ama değişmeyen bir şey var: İstanbul, Eyüp Sultan’ın en büyük hayaliydi. Kendisi de yüzyıllar boyunca bir “İstanbul efsanesi” oldu ve sıradan insanların hayalini gerçekleştiren bir ermişe dönüştü. Bu ramazan ayında da Eyüp Sultan türbesi yine ziyaretçi akınına uğrayacak. Bu toprakların “en eski” buluşması bir kez daha tekrarlanacak. Elbette yine dualarla, yine dileklerle...

Visitors of Eyüp Sultan Anyone who wishes to visit Eyüp Sultan can do so whenever they wish. There is no specific time or a day to visit. However, numbers of visitors increase on kadir and arife evenings. Increase is not a sufficient word to describe it, people spill over outside from mosque’s courtyard. Roads are blocked with visitors. Fridays are no exception for visitors to the mosque. When Friday psalms are given crowds gather around sycamore trees on the periphery of the mosque’s courtyard and fountains on four corners of the wrought iron railing. Those whose business not going well or young girls who want to “turn their fortune” leave the taps open and continue to their own way. Anyone following behind must turn the taps off and then leave them on again to continue their own way. It is believed that Eyüp Sultan

himself had two sons and a daughter loved children very much who. That’s why parents visit Eyüp Sultan with their children several times a year. Kids ready to be circumcised, kids starting school and even young men starting a new job visit the tomb of Eyüp Sultan. Became a “dream” with his own dream Of course faiths differ. But there is something which remains unchanged: İstanbul, was Eyüp Sultan’s biggest dream. He himself became an “İstanbul legend” for centuries and turned into a higher being who made ordinary people’s dream come true. Eyüp Sultan once again will be overwhelmed with visitors in this month of Ramadan. The “oldest” meeting of the land will be repeated once again. Naturally with prayers, with wishes...

AĞUSTOS 2010 | TÜRSAB DERGİ 23

GÜNCEL actual

KADİM ÜLKEYE YOLCULUK Mahan Air, İran’a yapılacak yolculuklarda mesafeleri kısaltıyor 2 Nihal Boztekin

JOURNEY TO THE ANCIENT COUNTRY Mahan Air is reducing the distance on journeys to Iran

24 TÜRSAB DERGİ | AĞUSTOS 2010

İ

ran ile Türkiye, yüzyıllardır sıcak bir komşuluk ilişkisi sürdürüyor. İki ülkenin insanının birbirinin kültürüne, geleneklerine yerinde tanıklık etmesi, birbirini yakından tanıması bu ilişkinin devamlılığının en önemli adımlarından biri. Böyle bir serüven için çıkılacak yolculukta güvenle tercih edilebilecek bir kurum olan Mahan Air’in Avrupa Bölge Müdürü Mehdi Bahrami ile küçük bir söyleşi gerçekleştirdik. TÜRSAB: Mahan Air kuruluş öyküsünden ve hangi niteliklere sahip bir filoyla hizmet verdiğinden söz eder misiniz. Mehdi Bahrami: Mahan Air, İran’ın ilk özel havayolu şirketi olarak 1991 yılında kuruldu. İstanbul temsilciliği olarak ise üçüncü yılımızın içerisindeyiz. Yurtiçi ve yurtdışı genelinde 2500’e yakın personelimiz bulunuyor. Bugün 30 Airbus ve beş adet 747 Boeing Jumbo Jet çift katlı uçakla, toplam 7000 koltuk kapasitesiyle hizmet veriyoruz. TÜRSAB: Uçuşlarınız hangi bölgeleri kapsıyor? Mehdi Bahrami: İran içerisinde 25 şehre dahili uçuşumuz var, ayrıca yurtdışında farklı bölgelere uçuş düzenliyoruz. Avrupa’da Almanya-Düsseldorf ve İngiltereBirmingham; Asya’da Endonezya, Tayland ve Hindistan; Ortadoğu’da Suriye, İstanbul, Dubai, Almati, Bahreyn ve Dammam uçuşlarımız mevcut. Tahran-İstanbul ve İstanbul-Tahran olmak üzere haftada karşılıklı beş uçuş gerçekleştiriyoruz. Yaz aylarında haftada bir kez Isparta ve İzmir’e, ayrıca Mevlana Haftası’nda Konya’ya sefer düzenliyoruz. İran’ın yılbaşı günü olan 21 Mart, yani Nevruz gününde İzmir ve Antalya’ya, yine İstanbul’a charter seferlerimiz var. TÜRSAB: Yolcu profilinizden söz eder misiniz... Mehdi Bahrami: Daha önce de söz ettiğimiz gibi, İran’da yılbaşı günü sayılan 21 Mart ve yaz mevsimleri

Mahan Air Avrupa Bölge Müdürü Mehdi Bahrami ve Mahan Air İstanbul ekibi Mahan Air European Region Manager Mehdi Bahrami and Mahan Air İstanbul team

summer months we fly once a week to Isparta and İzmir and in addition to Konya during Mevlana Week. On 21st March which is the New Year’s Day in Iran, i.e. on Nowruz day, we have charter flights to İzmir and Antalya, also to İstanbul.

yüksek sezon olarak yaşanıyor. Bu dönemlerde kapasitemizi artırmak zorunda kalıyoruz. İranlı ziyaretçilerin %30’unu münferit, %70’ni ise bir tur dahilinde gelen yolcular oluşturuyor. Turlar uçak biletiyle birlikte otel, transfer, gezme, alışveriş programlarını da içeriyor. İranlılar genelde alışveriş yapmaktan hoşlandığından, İran’dan gelen 1 milyon 700 bin kişinin, Türkiye’ye yurtdışından diğer ülkelerden gelen 3 milyon yabancı turistten daha fazla döviz bıraktığını söyleyebiliriz.

Iran and Turkey have been maintaining a warm neighbourly relationship for centuries. The fact that people of both countries witness each other’s culture and traditions in their own countries, recognising each other closely is one of the most important steps in continuation of this relationship. We had a conversation with European Regional Manager Mehdi Bahrami of Mahan Air which is an organisation preferred with confidence for journeys of such adventure.

TÜRSAB: İki ülke arasındaki ilişkilerin turizme yansıması konusunda neler düşünüyorsunuz? Mehdi Bahrami: Türkiye ile İran arasındaki ilişkiler son derece sıcak. Dünyadan Türkiye’ye gelen yabancı ziyaretçiler arasında İranlı ziyaretçiler dördüncü sırada. Yaklaşık 1 milyon 700 bin İranlı, Türkiye’yi ziyaret ediyor ki bu ekonomi ve turizm açısından büyük bir potansiyel oluşturuyor. Kültür, ekonomi ve din alanlarındaki yakınlıktan dolayı, Türkiye’ye gelen bir İranlı turist kendini yalnız hissetmiyor, yabancılık çekmiyor; burada çok sıcak karşılanıyor. Türk insanının da İran’ı ziyaret edip ülkemizin seçkin ve zengin geleneğini tanıyıp kültürel-turistik mekânlarını görmesini; iki ülke arasındaki dini-kültürel-ekonomik ilişkinin artmasını; iki milletin birbiriyle kaynaşmasını, işbirliğini güçlendirmesini arzu ediyoruz.

TÜRSAB: Can you tell us about formation of Mahan Air and what attributes its fleet holds. Mehdi Bahrami: Mahan Air was founded in 1991 as Iran’s first privatised Airline Company. We are in our third year as the İstanbul agency. We have nearly 2500 employees at home and abroad. Today we have 7000 seat capacity spread over 30 Airbus and 5 Boeing 747 Jumbo Jet double-deckers. TÜRSAB: Which region do your flights cover? Mehdi Bahrami: We have 25 domestic destinations within Iran; in addition we fly to different regions overseas. In Europe Germany-Dusseldorf and EnglandBirmingham; In Asia Indonesia, Thailand and India; In Middle East Syria, İstanbul, Dubai, Almaty, Bahrain and Dammam flights are in existence. We have 5 weekly return flights between Tehran and İstanbul. In

TÜRSAB: Can you talk about your passenger profile... Mehdi Bahrami: As we mentioned before, the peak season is during Iranian New Year on 21 March and in summer season. We are obliged to increase our capacity in this period. 30% of Iranian passengers consist of individual travellers while 70% travel as part of a tour. Tours include hotels, transfers, sightseeing, shopping programs as well as flight tickets. Because Iranians enjoy shopping in general, we can say that 1 million 700 thousand people arriving from Iran bring more foreign currency to Turkey than 3 million foreign tourists arriving from abroad. TÜRSAB: What do you think about reflections of two country’s relationship on to tourism? Mehdi Bahrami: The relationship between Turkey and Iran is rather hot. Iranian visitors to Turkey are on fourth spot on the list of world travellers arriving in Turkey. Almost 1 million 700 thousand Iranians visit Turkey and this constitutes a big potential for the economy and tourism. An Iranian tourist visiting Turkey would not feel lonely, does not feel a stranger and is warmly welcomed here because of close cultural, economical and religious ties.We also hope that Turkish people would visit Iran to recognize our country’s eminent and rich tradition and to see cultural-touristic sites; to increase religious-culturaleconomic relationships between two countries; to blend two nations together, to strengthen cooperation. AĞUSTOS 2010 | TÜRSAB DERGİ 25

26 TÜRSAB DERGİ | AĞUSTOS 2010

ALBÜM album

Cağaloğlu Hamamı’nda 300 yıllık gelenek

Dünyanın ünlüleri burada yıkanıyor Üçyüz yıl önce Ayasofya’ya gelir getirmek amacıyla yaptırılan Cağaloğlu Hamamı bugün İstanbul’un turizm elçileri listesinde en üst sıralarda yer alıyor. Ayasofya, Topkapı ya da Kapalıçarşı gibi kentin vazgeçilmez duraklarından biri olan tarihi hamamın kralların da dahil olduğu ziyaretçi listesi içinde dünyanın pek çok ünlü ismi var 2 Hümeyra Konyar  Rasim Konyar

300 year old tradition in Cağaloğlu Hamam Worlds famous bathe here Built three hundred years ago to generate income for St Sophia, Cağaloğlu Hamam today is positioned at the top of İstanbul’s tourism ambassadors list. Being an indispensable stop in the city just as St Sophia, Topkapı or the Grand Bazaar are, the historical hamam’s list of visitors include many famous names, including kings

AĞUSTOS 2010 | TÜRSAB DERGİ 27

İ

ngiliz Guardian ile New York Times gazeteleri tarafından “dünyanın en iyi hamamı” olarak tanıtılan, dünyanın en saygın gazete, dergi ve televizyonlarında yüzlerce kez haber olan Cağaloğlu Hamamı, 1741 yılında, dönemin padişahı I. Mahmut tarafından Ayasofya Külliyesi’ndeki kütüphane ile Ayasofya Cami’sine gelir sağlamak için yaptırılmıştı. Abdullah Ağa tarafından inşa edilen yapının planını Hassa Mimarı Süleyman Ağa
çizmişti.

Yıkanmanın geçmişi Yıkanma, arınma ve temizlik mekânı olarak hem yaşam kültürü hem de mimarlık tarihinde büyük önem taşıyan hamamlar aslında ilk olarak Roma uygarlığında büyük ilgi görmüştü. Bugün Anadolu’da yer alan yüzlerce antik kent kalıntısının hemen hepsinde hamamların izlerini görmek mümkün. Bu antik kentlerin bazılarında hamamlara giden sıcak su boruları, kurnalar ve çeşmeler bile ayakta. Roma’dan sonra Bizans’ta da önemini koruyan hamam kültürü Selçuklular ile birlikte üslup değiştirmeye başlamış ve Osmanlı İmparatorluğu döneminde zirveye ulaşmıştı. Osmanlı’nın son büyük hamamı Sultanahmet’i Cağaloğlu’na bağlayan Yerebatan Caddesi üzerinde bulunan hamam, Osmanlı döneminde inşa ettirilen son büyük hamam olma özelliğiyle de önem taşıyor. Halk su ve yakacak sıkıntısı çekmeye başladığı için 1768 yılı Ağustos ayında, Padişah III. Mustafa tarafından yayınlanan fermanla şehir içinde hamam inşa edilmesi yasaklanmıştı. Barok üsluba uygun detaylar taşıyan Cağaloğlu Hamamı, klasik Osmanlı mimarisinde rastlanmayan yeniliklere sahip. Büyük bir kubbe ve yedi ayrı beşik kubbeyle örtülmüş ılıklık kısmından, hararet (sıcaklık) bölümüne geçiliyor. Bu mekânı da işlemeli sekiz mermer sütun 28 TÜRSAB DERGİ | AĞUSTOS 2010

AĞUSTOS 2010 | TÜRSAB DERGİ 29

Introduced by English the Guardian and American New York Times newspapers as the “best hamam in the world”, appearing in world’s respected newspapers, magazines and televisions hundreds of times, Cağaloğlu Hamam was constructed in 1741 by the sultan of the time I. Mahmut to generate income for the library in St Sophia complex and St Sophia Mosque itself. It was built by Abdullah Ağa and the plans were drawn up by Hassa Architect Süleyman Ağa. The history of bathing Having an important place in the history of architecture and living culture as a place of bathing, purification and cleaning, hamams were first popular in Roman civilization. Today it is possible to see traces of hamams in hundreds of ruins situated in Anatolia. In some of these antique cities even water pipes feeding hamams as well as basins and taps have survived to today. Keeping an important place in Byzantium after the Romans, hamam culture started to change mode with Seljuk and had reached a peak during Ottoman rule. üzerine oturtulmuş heybetli bir kubbe örtüyor. Yapının orta kısmında tek parça mermerden oyulmuş geniş bir havuz, havuzun ortasında da yine mermerden, üç katlı zarif bir fıskiye yer alıyor. 
 Hamam ritüeli Türk kültürünün ayrılmaz bir parçası olan hamam geleneğinde aksesuvar ve ritüellerin önemli bir yeri var. Taslar, sabunlar, kına torbaları, nalınlar, peştemal ya da keseler, bu geleneksel yıkanmanın başlıca eşyaları. Türk hamamları, soğukluk, sıcaklık, ısıtma, dinlenme, göbek taşı gibi isimler taşıyan farklı bölümlerden oluşur. İlk önce soyunma bölümüne girilir, soğukluktan geçilir ve asıl yıkanma yeri olan hamam bölümüne varılır. Hamam bölümünde yıkanmak için de iki seçenek vardır. 30 TÜRSAB DERGİ | AĞUSTOS 2010

Last great hamam of Ottoman’s Situated on Yerebatan Street which links Sultanahmet to Cağaloğlu, the hamam also has an important place as the last big hamam to be built. Because people were struggling for water and burning material, building of hamams in city centres were prohibited by the decree of Sultan III. Mustafa in August of 1768. Having details suitable for a baroque style, Cağaloğlu Hamam has new features unseen in classical Ottoman architecture. You can move from the tepid area into the heat room through an area covered by a large dome and seven smaller domes. An imposing dome sitting on eight marble columns covers this area. In the centre of the building there is a large pool carved from a single piece of marble, in the middle of this pool here is an elegant three level marble fountain. Hamam ritual There is an important place for accessories and rituals in the hamam tradition which is an inseparable part of the Turkish culture. Bowls, soaps, henna bags, clogs, peshtemal or bath gloves are leading articles of this traditional bathing. Turkish baths made up of sections with different names such as coolness,

Dileyen kurnalardan birini seçerek yıkanabilir, yalnız başına yıkanmak isteyenler ise “halvet” adı verilen tek kişilik bölmeleri seçebilir. Ana mekânın ortasında yer alan yüksek mermer zemin ise “göbek taşı” olarak anılır ve burası “daha da terlemek” isteyenlerin mekânıdır. Tellaklar ise, keselenmek, sabunlanmak, kuru masaj ya da sabunlu masaj yaptırmak isteyenlere hizmet verir.

Tellaks (rubbers) are there to serve those wishing to be rubbed, soaped, massaged with or without a soap. Furnace and hell The place under the hamam to heat the water up with fire is named “külhan”. There are hot and cold boiler pots here above a large furnace. Water heated up in here is passed to taps via pipes. As the most heated area is beneath göbek taşı, this area is referred to as “hell”. Flames and fumes are discharged via a piping system called “tüteklik” which is placed underneath marble surface and behind walls.

Külhan ve cehennem Hamamın altındaki ateş yanan ısıtma yeri “külhan” adını taşır. Buradaki büyük ocağın üzerinde sıcak ve soğuk su kazanları vardır. Bu kazanlarda biriken su, borularla musluklara iletilir. En çok göbek taşının altı ısındığı için, göbek taşının altındaki bu sıcak bölme “cehennem” olarak anılır. Alev ve dumanlar, mermer zemin altına ve duvar arkalarına yerleştirilmiş özel borulardan geçerek “tüteklik” denilen bacadan dışarı atılır. Cağaloğlu Hamamı’nın ünlüleri Dünyanın en ünlü yayınları tarafından “ölmeden önce görülecek yerler” listesinde sürekli olarak tanıtımı yapılan Cağaloğlu Hamamı’nın ünlü ziyaretçileri arasında İngiltere Kralı VIII. John Edward, Alman İmparatoru II. Kaiser Wilhelm, I. Dünya Savaşı’nın unutulmaz kahramanı hemşire Florence Nightingale, Besteci Franz Liszt, sinemanın ünlülerinden Omar Sherif, Tony Curtis, Richard Harrison, Cameron Diaz, Harrison Ford, Rus Balet Rudolf Nureyev, Modacı Gianfranco Ferre, Manken Kate Moss, Müzisyen Brain May, Formula I’in ünlü pilotlarından Jenson Button, İşadamı Rockefeller gibi isimler var. Bar ve restoranı olan hamam Kadınlar ve erkekler için ayrı bölümleri olduğundan “çifte hamam” olma özelliği de taşıyan mekânın kadınlar çıkışı Hamam sokağına, daha büyük olan erkekler kısmının çıkışı ise

Celebrities of Cağaloğlu Hamam Among famous visitors of Cağaloğlu Hamam, once described as “a place to see before dying” by leading publications of the world, are King of England VIII. John Edward, German Emperor II. Kaiser Wilhelm, unforgettable hero of the First World War nurse Florence Nightingale, Composer Franz Liszt, Hollywood celebrities Omar Sheriff, Tony Curtis, Richard Harrison, Cameron Diaz, Harrison Ford, Ballet dancer Rudolf Nureyev, fashion designer Gianfranco Ferre, Model Kate Moss, Musician Brian May, Formula 1 driver Jenson Button, businessman Rockefeller. caddeye bakıyor ve iki bölümün soyunma alanları büyük bir kare alanla birbirinden ayrılıyor. Zaman zaman büyük turist grupları tarafından kiralanan hamam böyle günlerde halka kapatılıyor. Bugün bu 300 yıllık tarihi hamamı Türkiye’deki yüzlerce hamamdan ayıran belki de en ilginç fark, mekânın aynı zamanda bar-restoran olarak da kullanılması. Ziyaretçilerinin büyük çoğunluğu yabancı turistlerden oluşan Cağaloğlu Hamamı’nın restoran bölümü, Türk mezelerini tatmak isteyenlere hizmet veriyor.

warmness, warm up, resting, göbek taşı (marble area in the centre of the hamam). First entered are the changing rooms, followed by going through coolness area and than the main bathing area of the hamam is reached. There are two choices for bathing in the hamam section. Those who wish can use one of the basins, others who wish to bathe alone can move to single person compartments named “halvet”. The marble area slightly raised above ground in the centre of main section is called “göbek taşı” and this is an area for those who wish to “sweat more”.

A hamam with a bar and a restaurant The establishment also features as a “double hamam” by virtue of having separate sections for men and women, the exit from women’s section is on to Hamam Sokak, while the exit of the bigger men’s section is onto the street. Changing room of the two sections are separated from each other with a large square. Hamam can be hired for large tourist groups from time to time, so naturally at those times it is closed to the public. Maybe the most interesting difference that separates this 300 year old hamam from hundreds of other hamams in Turkey is the fact that the place is also utilised as a bar-restaurant. Restauran section of Cağaloğlu hamam whose visitors usually are foreign tourists, serve Turkish mezes for those who wish to sample them. AĞUSTOS 2010 | TÜRSAB DERGİ 31

ŞEYLERİN TARİHİ history of things

ZEYTİN AĞACI: “HAYAT AĞACI” Dünyanın en eski ve en yaygın ağaçlarından biri zeytindir. Ancak hiçbir yerde zeytinin meyvesi bu topraklarda olduğu kadar sofraların baştacı değildir. Kahvaltıda ya da iftar sofrasında; güne başlarken veya oruç açarken zeytin elimizin altındadır. Bunun nedeni belki de, zeytinin anavatanının Anadolu olmasıdır 2 Aylin Şen

OLIVE TREE: “TREE OF LIFE” Olive is one of world’s oldest and widespread trees. However, nowhere else in the world the fruit of olive is the mainstay of dinner tables as much as it is in this land. For breakfast or at iftar (dinner) table; at the start of the day or when breaking the fast, olive is always handy. The reason for this is maybe Anatolia is the birthplace of olive 32 TÜRSAB DERGİ | AĞUSTOS 2010

D

ünyanın dört köşesinde, tüm dinlerinde, tüm inanışlarında Nuh efsanesi aynı sonla biter: Beyaz güvercin Nuh’un gemisine gagasında zeytin dalıyla döner. Bu, sadece karanın değil bir bakıma “hayatın” müjdesidir. Nitekim, Akdeniz öykülerinde zeytin “Ölmez Ağaç” veya “Hayat Ağacı” olarak geçer. Zeytin, kutsal değilse bile kutsalın yoldaşıdır. İlkçağın bütün efsanelerinde yer alır. Öyküler onunla başlar ya da onunla biter. Dahası, insanın öyküsü onunla başlar. İnanışa göre, Havva ile birlikte cennetten yeryüzüne kovulan Âdem bin yaşına yaklaşırken öleceğini hisseder. Bunun üzerine oğlu Şit’i, Cennet Bahçesi’ne gönderir; onun aracılığıyla “bağışlanmayı” diler. Bahçenin koruyucu meleği de Âdem’e üç tohum verir. Şit’e öldükten sonra tohumları ağzının içine koyup babasını öyle gömmesini söyler. Âdem’in mezarından, Akdeniz’in simgesi üç ağaç yeşerir: sedir, selvi ve zeytin...

40 bin yaşında Efseneler, ilkçağ öyküleri bir yana, zeytin gerçekten de dünyanın en eski ağaçlarından biri. Ege’deki Santorini Adası’nda bulunan fosilin ve diğer arkeolojik kazıların gösterdiğine göre, yaklaşık 40 bin yaşında; yani neredeyse insanoğlunun serüvenine baştan itibaren eşlik etmiş. Zeytin ziraati ise 6 bin yıl kadar önce başlamış. Nelerde yararlanılmamış ki zeytinden! Meyvesi toplanmış, yenmiş... Yağı çıkartılmış, güzellikten ilaca pek çok alanda kullanılmış.. Zeytinyağı ayrıca kandillerde yakılıp geceye ışık olmuş... Roma, Mısır, antik Yunan; bütün uygarlıklarda zeytin hem gündelik yaşamda hem de sanattan felsefeye farklı alanlarda egemenliğini kurmuş.

Ege’deki Santorini Adası, küçük bir meydanda bulunan zeytin ağacı Santoniri Island in the Aegean, an olive tree in a small square

In every corner of the world, in all faiths, in all beliefs the story of Noah has the same ending: A white dove returns to Noah’s ark with an olive leaf in her beak. This was not only the news of the land but also a harbinger of “life”. Thus, in

Mediterranean stories olive is referred to as the “Eternal Tree” or “Tree of Life”. Olive, while not sacred, is the consort of sacred. It is mentioned in all legends of ancient ages. Legends either begin or end with it. Furthermore, the story of human beings begins with it. According to the belief, Adam who is banished from Eden with Eve feels that he is about to pass away when he is approaching thousand years of age. He sends his son Şit to the Garden of Eden; seeking “forgiveness” through him. Guardian angel of the garden gives three seeds to Adam. The angel tells Şit to place the

seeds in his father’s mouth after he passed away and to bury him. From the grave of Adam, three trees shoot that become the symbol of the Mediterranean: cedar, cypress and olive... 40 thousand years old Legends, ancient stories aside, olive is in fact one of the oldest trees of the world. A fossil discovered in Santoniri island in the Aegean Sea and other archaeological excavations show that it is almost 40 thousand years old; which means that it probably accompanied the adventure of humanity from very beginning. Cultivation of olive started around 6 thousand years ago. Just where it hasn’t come useful! Its fruit harvested, consumed... Its oil pressed, used in many areas from beauty to medicine... Olive oil was also burned in oil lights to shed light to dark nights... Rome, Egypt, ancient Greece; in every civilisation olive formed a dynasty from daily life to art and philosophy. Motherland debate Well, where is olive’s motherland? Some sources point to North Africa; showing as proof the human figures whose “heads were decorated with crowns made from olive branches” discovered in 6-7 thousand years old cave drawings excavated in the South of Algeria. Some sources on the other hand appeal to the testimony of holy books; reminding the Olive Hill mentioned in the Old Testament and the Bible. It is said that the hill in east Jerusalem that was known as the Olive Hill because olive trees were the source of the Old Testament, saying “that’s why olive is the tree of Jerusalem”. According to many sources motherland of olive is without doubt Anatolia; Triangle of civilization between Mardin, Maraş and Hatay. People who lived in that land 6 thousand years ago were also the first amongst people who tamed olive. AĞUSTOS 2010 | TÜRSAB DERGİ 33

16. yy’dan kalma antik zeytinyağı fabrikası, Toskana, İtalya An antique olive oil factory survived from 16th century, Tuscany, Italy

Anavatan tartışması Peki, zeytinin anavatanı neresi? Bazı kaynaklar Kuzey Afrika’yı işaret ediyor; Cezayir’in güneyindeki kazılarda bulunan 6-7 bin yıllık mağara resimlerindeki “başları zeytin dalından taçlarla süslenmiş” insan figürlerini tanık gösteriyor. Bazı kaynaklar ise kutsal kitapların tanıklığına başvuruyor; Tevrat ve İncil’de de söz edilen Zeytin Dağı’nı hatırlatıyor, Doğu Kudüs’te, zeytin ağaçları nedeniyle Zeytin Dağı olarak bilinen tepenin Tevrat’a kaynaklık ettiğini söylüyor, “Bu yüzden zeytin Kudüs’ün ağacıdır” diyor. Pek çok kaynağa göre ise zeytinin anavatanı tartışmasız Anadolu toprakları; Mardin, Maraş ve Hatay arasındaki uygarlık üçgeni. Günümüzden yaklaşık 6 bin yıl 34 TÜRSAB DERGİ | AĞUSTOS 2010

önce o topraklarda oturanlar da zeytini ilk ehlileştirenler olmuş. Zeytinin ilk durağının “neresi” olduğu, sıradan bir tarih sorusunun çok ötesinde aslında. O kadar ki, araştırmacıları ikiye böldü. Dahası TBMM Zeytin ve Zeytinyağı Sorunlarını Araştırma Komisyonu’nda bile tartışma konusu oldu. Çünkü bu sorunun yanıtı, Nuh’un Gemisi’nin “nerede” olduğunu da söyleyecekti. Komisyon üyelerinden kimileri Ağrı Dağı dedi, kimileri yabani zeytin ağaçlarıyla dolu Cudi Dağı’na işaret etti. Soru da yanıtı da fantezi olarak kabul edilse bile, bir konu net görünüyor: Zeytin önce Güneydoğu Anadolu’da görülmüş. Ancak zeytini aşılayarak geliştirenler ve özellikle zeytinyağı üreterek binlerce yıldan günümüze miras bir mucizeyi gerçekleştirenler –yine Anadolu’nun bir köşesi– Ege kıyısı sakinleri olmuş.

“Where” olive’s first stop was, in fact, is a little more than just a question of history. So much so that researchers are divided in half. Furthermore it became a subject of discussion in a commission in Turkish Parliament (TBMM) to research olive and problems of olive oil. Even if the question and the answer is considered to be just a fantasy, something is clear: Olive was first seen in Southeast Anatolia. But those who cultivated olive by fertilizing it and producing olive oil to bring thousands of years old miracle to today –again, a different corner of Anatolia- were the habitants of the Aegean coast.

In earthenware pitchers called amphora, as the most striking examples of common olive oil usage and trade, it waited to be discovered in the Aegean waters. Plant an olive tree! Olive left its mark in the history of

Amfora denen eski toprak testiler de, zeytinyağı kullanım ve ticaretinin yaygınlığına en çarpıcı örnekler olarak, Ege sularında asırlarca bulunmayı beklemiş. Zeytin ağacı dikin! Zeytin sadece yiyecek olarak değil, sanatın/kültürün simgelerinden biri olarak da insanlık tarihinde iz bırakmış. Çok uzun ömürlü bir ağaç olması, faydalarının sonsuz gibi görünmesi zeytine farklı anlamlar yüklemiş. Nuh’un gemisi efsanesinde hayatı müjdelediği gibi, Ortadoğu ve Ege uygarlıklarında da barışın simgesi sayılmış. Efsanelerde başrolü oynamış. Halk arasında gözlerin güzelliğinden söz edilirken zeytin benzetmesi yapılmış. Zeytinyağı dünyanın belki de ilk kozmetik ürünü olarak güzelleşmekte kullanılmış. Mideden cilde, sağlıkta sağladığı faydalar tıp adamlarını yüzyıllarca meşgul etmiş. Anadolu topraklarının isimsiz kahramanları, kendi halindeki “ilk ziraatçileri”, yabani zeytin ağacını ehlileştirmeye çalışırken dünyaya nasıl olağanüstü bir armağan verdiklerini acaba biliyorlar mıydı? Acaba, zeytinleri o ilkel yöntemlerle ezip sıcak suda yağını çıkartmayı ilk akıl eden kimdi, kimlerdi? Zeytinin kutsalın yoldaşı sayılması boşuna değil. Dünya üzerinde pek

az ağaç insanlık tarihine bu kadar katkıda bulunmuştur. Bu yüzden dünyanın pek çok köşesinde zeytin ağacı dikmek “bırakılabilecek en güzel miras” kabul edilir. Tıpkı Nazım Hikmet’in şiirinde söylediği gibi: “Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin, hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil, ölmekten korktuğun halde, ölüme inanmadığın için, yaşamak, yani ağır bastığından.” Siz de bu dizelere kulak verin. Bir zeytin ağacı dikin. Çünkü unutmayın, zeytin ağacının bir adı da “Ölmez Ağaç”tır; yani kendisini toprakla buluşturan, “can suyunu” veren elinizin izini sonsuza kadar muhafaza edecektir!

Nazım Hikmet Ran

humanity not only as food but also as one of the symbols of art/culture. To be a tree of long life, to have almost endless benefits had given olive various meanings. Just as it became the sign of life in Noah’s ark, it was considered to be the symbol of peace in Middle East and Aegean civilizations. It played the leading roles in legends. Among people, they likened beautiful eyes to olive. Olive oil was maybe the first cosmetics product used in beauty. Health benefits ranging from stomach to skin had kept medical scientists busy for centuries. Were the nameless heroes of Anatolian land, first cultivators “minding their own business”, aware of the extraordinary gift they were presenting the earth with when they were cultivating the wild olive tree? I wonder who it was who first thought about crushing olive with primitive methods to extract olive oil in warm water?

It is not for nothing that olive is considered to be the companion of the sacred. Not many trees have contributed to the history of humanity as much as olive tree did. That’s why to plant an olive tree is accepted in many corners of the world as “the most beautiful inheritance that can be left”. Just as it is mentioned in Nazım Hikmet’s poem: “So, you will take life so seriously, even at seventy, for instance, you will plant olive, And even that is not to leave for the children or anything despite being scared of death, because you don’t believe in death, to live, so heavily it weighs.” You lend an ear to these verses too. Plant an olive tree. Because don’t forget, another name for olive tree is “immortal tree”; so it will keep the traces of your hand that helped it to reach the soil, that gave “the water of life” forever!

AĞUSTOS 2010 | TÜRSAB DERGİ 35

GEZİ travel

ZAMANI DURDURAN BİR YOLCULUK Şehre hâkim kalesi, meşhur saat kulesi, sokak aralarından gülümseyen tarihi evleri, bin bir emek ürünü dokumaları, ağızda dağılıveren “çekme helva”sı ve misafirperver halkıyla Karadeniz’den cennet bir köşe: Kastamonu 2 Nihal Boztekin  Semih Büyükkurt

A JOURNEY TO PAUSE THE TIME With a castle dominating the city, a famous clock tower, historical houses smiling in side streets, woven products of intense handicraft, “çekme helva” that melts in your mouth and hospitable folk, a heavenly corner in Black Sea: Kastamonu

Kaleden şehre bakış A view of the city from the castle 36 TÜRSAB DERGİ | AĞUSTOS 2010

K

astamonu hem merkezi, hem ilçe ve köyleriyle adım adım gezilmeyi bekleyen, tarihin, mimarinin ve tabiatın seçkin temsilcilerini bünyesinde yaşatan bir şehir. Tarihi MÖ 18. yüzyıla dayanan bu topraklar Gaslar, Hititler, Frigler, Kimmerler, Lidyalılar, Persler, Pontuslular, Romalılar ve Bizanslıların yönetiminde yaşadıktan sonra 13. yüzyıldan itibaren Türklerin eline geçti, Çobanoğulları ve ardından Candaroğulları şehirde varlığını gösterdi. Candaroğulları döneminde bir bilim ve sanat merkezi haline gelen şehir, Türk-İslam dünyasında saygın konumunu güçlendirdi. İstanbul’un fethinden sekiz yıl sonra, 1461 yılında ise Fatih Sultan Mehmet’in beyliği Osmanlı Devleti sınırlarına dahil etmesiyle önemli bir sancak haline geldi. Doğuda Samsun, batıda İzmit, güneyde Kalecik Kastamonu Kalesi gece görüntüsü Kastamonu Castle night view

Kastamonu, with both, its centre and its town and villages, is a city awaiting to be discovered, which possesses a distinguished representatives of history, architecture and nature in its fabric. The land whose history stretches back to 18th century BC was ruled by Gases, Hittites, Phrygians, Lydians, Persians, Pontus, Romans and Byzantine before being ruled by Turks from 13th century when first Çobanoğulları then Candaroğulları ruled the city. Turned into a centre of science and art during Candaroğulları period, the city helped strengthen its status in Turkish-Islamic world. In 1461, eight years after the conquest of İstanbul, the city became an important outpost after being incorporated into Fatih Sultan Mehmet’s Ottoman State. With Samsun in the East, İzmit in the West, Kalecik in the South and Black Sea coast in the North, it continued as the largest state of the empire and kept its administrative centre status until the declaration of republic. Following that, it was given city status with 12 towns.

Kastamonu Cumhuriyet Meydanı Kastamonu Cumhuriyet Square

Kambur Köprü Hunchback Bridge

AĞUSTOS 2010 | TÜRSAB DERGİ 37

Kastamonu Hükümet Binası Kastamonu Government Building

Hababam Sınıfı deyince yüzüne hüzünle karışık bir gülümseme yayılmayanımız yoktur. Kastamonu’dan söz ederken bu klasikleşmiş öykünün yaratıcısı, edebiyatımızın önemli ismi Rıfat Ilgaz’ı mutlaka anmak gerek. Ilgaz, Cide’de, bugün “Rıfat Ilgaz Kültür ve Sanat Evi” olarak ziyaretçilerini karşılayan evde doğdu. 82 yıllık ömründe 70 kitabı edebiyatımıza kazandıran Rıfat Ilgaz, Kastamonu’da müze eviyle, adına düzenlenen şiir-öykü yarışmaları ve sempozyumlarla, her yıl gerçekleştirilen “Cide Rıfat Ilgaz Sarıyazma Kültür ve Sanat Festivali’yle, Kastamonu Üniversitesi’nce adı verilen Cide Rıfat Ilgaz Meslek Yüksek Okulu’yla ve çok sevdiği çocukların şarkılar söylediği Cide Kaymakamlığı Rıfat Ilgaz Çocuk Korosu ile yaşatılıyor.

Cumhuriyet Meydanı’ndaki Kurtuluş Savaşı Anıtı War of Independence memorial in Cumhuriyet Square

ve kuzeyde Karadeniz sahiliyle imparatorluğun geniş bir eyaleti olarak, Cumhuriyet’e kadar idari merkez konumunu sürdürdü. Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte ise on iki ilçeye sahip bir il özelliği kazandı. Milli mücadelede Kastamonu Kurtuluş Savaşı’ndan söz açıldığında Kastamonu’nun adı anılmadan geçilmez. Milli mücadelenin zorlu şartlarında özellikle İnebolu limanı en önemli ve güvenilir noktalardan biri olarak Ankara’ya erzak, cephane ve insan taşıma görevini üstlenmişti. Kurtuluş Savaşı kazanılıp da yeni bir ulus inşa edilirken Kastamonu yine tarih sahnesindeydi: Atatürk 1925 yazında “Şapka ve Kıyafet İnkılabı”nın ilanı için şehre geldiğinde Daday’da Köpekçioğlu Konağı’nda, Devrekani’de de Müftüoğlu Mehmet Bey’in çiftliğinde özenle ağırlanmıştı. 38 TÜRSAB DERGİ | AĞUSTOS 2010

Kastamonu’da bir çınar

Kastamonu in national struggle When the subject is the Independence War, Kastamonu’s name is sure to be mentioned. In difficult conditions of the national struggle, İnebolu port assumed the role of carrying provisions, arms and people to Ankara as one of the most important and trusted locations. When the war of independence was won and a new nation was being built Kastamonu was once again on history’s stage; When Atatürk arrived in the city in the summer of 1925 to declare the “Hat and Clothing Reform” he was hosted in Köpekçioğlu Mansion in Daday and in the Müftüoğlu Mehmet Bey farm in Devrekani. Among historical mansions An important factor giving a different identity to Kastamonu’s streets are the mansions whose fame is increasing everyday. There are over 500 mansions in the city

Kastamonu şehrinin ilk cezaevi binası, bugün “Rıfat Ilgaz Kültür Merkezi” olarak kullanılıyor First prison building of city of Kastamonu, today used as “Rıfat Ilgaz Culture Centre”

An oak in Kastamonu

We all have a wry smile in our faces when you mention Hababam Sınıfı (Classroom). When we talk about Kastamonu we have to mention the name of the creator of this classic story Rıfat Ilgaz. Ilgaz was born in Cide in a house which today is the “Rıfat Ilgaz Culture and Art House”. Contributing to Turkish literature with 70 books in his life of 82 years Rıfat Ilgaz’s memory is kept alive with a house-museum in Kastamonu, poem-story competitions and symposia organised in his name, annual “ Cide Rıfat Ilgaz Sarıyazma Culture and Art Festival”, Cide Rıfat Ilgaz Vocational High School which was named by Kastamonu University and Cide Town Rıfat Ilgaz Children Chorus where children he loves dearly perform songs.

Tarihi konaklar arasında Kastamonu sokaklarına farklı bir kimlik kazandıran en önemli unsur, ünü gün geçtikçe artan konaklar. Şehirde “taşınmaz kültür varlığı” olarak tescil edilmiş 500’ün üzerinde konak bulunuyor. Genellikle üç katlı ve bahçeli olan Kastamonu konaklarında, sokağa bakan birinci kat evin hanımının günlük kullanım ihtiyaçlarını karşılamayı düşünerek düzenlenirdi. Yemekler burada pişer, ekmek kokusu buradan yayılır, geniş sofralar bu katta kurulurdu. İkinci kat ebeveyn ile bekâr ve evli çocukların yaşam alanıydı; bir sofa etrafına dizili odalarda aileler kendi yaşam alanlarını oluştururdu. Üçüncü kat ise tamamen misafirlerin ihtiyaçları düşünülerek düzenlenir, evin en kıymetli en güzel eşyaları bu kattaki odaları donatırdı. Bugün şehirde bu tarihi yapıların bir bölümü usta eller tarafından restore edilip konforlu konaklama mekânları olarak turizme kazandırılmış durumda.

Tabiatın Kastamonu’ya armağanları Kastamonu elbette sadece kültürel ve tarihi mirasıyla değil, zengin doğasıyla da dikkatleri çekiyor. Dağcılık sporları için mükemmel bir merkez olan Ilgaz Dağı Milli Parkı zengin bitki örtüsünü ziyaretçileriyle paylaşırken, Ilgaz Dağı kayak merkezi de kış aylarında büyük rağbet görüyor. Özellikle Araç, Çatalzeytin ve Bozkurt ilçelerinde bulunan yaylalar yaz aylarında tatillerini şehir dışında geçirmek isteyenler için keyifli alternatifler sunuyor. Pınarbaşı ilçesindeki Varla Kanyonu ve Türkiye’nin en derin dördüncü mağarası olan Ilgarini ise kampçılar ve macera düşkünleri tarafından keşfedilmeyi bekliyor. Ve deniz... Kastamonu 135 kilometrelik kıyı şeridiyle deniz, kum ve güneş arayanlara da sesleniyor. Karadeniz’in yeşil ile maviyi buluşturan muhteşem kumsallarının tadına varmak isteyenler Çatalzeytin’deki Ginolu ile Cide’deki Giderus koylarına akın ediyor.

Kastamonu’nun simgelerinden biri Saat Kulesi One of Kastamonu’s symbols the Clock Tower

Kastamonu sokakları, sivil mimarinin en güzel örneklerini bugün de yaşatıyor Streets of Kastamonu, still reflecting the most beautiful examples of civil architecture today

registered as “immovable cultural asset”. Kastamonu mansions generally built over three floors surrounded by a garden. First floor facing the street was designed with the lady of the house in mind to meet her daily needs. The meal was cooked here, smell of fresh bread would emanate from here, large tables were set here. Second floor was the living quarters of the family and single and married children; sequenced around an opening, families would lead their own lives in these rooms. Third floor would be designed with just the guests in mind; most valuable artefacts of the house would donate the rooms in this floor. Today, some of these historical buildings have been restored by expert hands and offered to tourism as sites of comfortable accommodations. Nature’s gifts to Kastamonu Kastamonu is attracting attention

not only with its cultural and historical heritage but also with its nature. While Ilgaz Mountain National Park which is an excellent resort for mountain sports shares with its guests the coverage of plants, Ilgaz Mountain ski resort is popular in the winter. Highlands, especially around Araç, Çatalzeytin and Bozkurt offer pleasant alternatives to those wishing to spend their holidays away from the city. Varla Canyon in Pınarbaşı and Turkey’s fourth deepest cave Ilgrani are waiting to be discovered by campers and lovers of adventure. And the sea... Kastamonu also appeals to those seeking sea, sand and sea with 135 kilometer long coast line. Those wishing to sample the magnificent beaches of Black Sea combining green with blue are heading to Ginolu bay in Çatalzeytin and Giderus bay in Cide. AĞUSTOS 2010 | TÜRSAB DERGİ 39

OTEL hotel

ADINA YAKIŞIR BİR MEKÂN: UĞURLU KONAKLARI Kastamonu’da gündelik yaşamın tarihi, izlerini konaklarda saklıyor 2 Nihal Boztekin  Semih Büyükkurt

A PLACE WORTHY OF ITS NAME UĞURLU KONAKLARI (MANSIONS) History of daily life in Kastamonu is hiding its traces in mansions

K

astamonu ve çevresinde yapılacak bir gezi, şehrin sokaklarındaki havayı iyice solumanızı gerektiriyor. O havayı hakkıyla soluyabilmek ise, gününüzü, coğrafyaya saygılı bir mimari anlayışın ürünü olan konaklarda tamamlamanızı. Uğurlu Konakları, Kastamonu’nun merkezinde bir yandan şehrin tarihine ışık tutarken bir yandan da misafirlerine eşsiz bir konfor sunuyor. Konağın öyküsünü, her köşesine dokunarak bu mekânı turizme kazandıran Gülsen Kırbaş’tan dinledik. 40 TÜRSAB DERGİ | AĞUSTOS 2010

Any trip to Kastamonu and its vicinity makes it necessary for you to inhale deeply the air of city’s streets. However, to breathe that air correctly you should complete your day in mansions which are products of an architectural understanding that respects the geography. Uğurlu Konakları (Mansions) is situated in the centre of Kastamonu and while it is a guiding light to city’s history it also provides an unrivalled comfort to its guests. We heard the story of the mansion from Gülsen Kırbaş who had a hand in every corner of the place when converting it to tourism.

TÜRSAB: Uğurlu Konakları ile ilişkiniz nasıl kuruldu? Gülsen Kırbaş: 2002 yılında TÜRSAB Boğaziçi Bölge Yürütme Kurulu olarak Kastamonu’ya bir gezi düzenlemiştik. Dönemin valisi, tarihi eserlerin restore edilip işlevlendirilmesi konusuna özel bir önem veriyordu. Valilik eliyle onarılmış konaklardan biri olan Toprakçılar Konağı turizme kazandırılmak için sahiplenilmeyi bekliyordu. Bu konuda yapılan teklifi cazip buldum ve konağı Kastamonu Kalkınma Vakfı’ndan kiraladım; yeni bir proje hazırlatıp iç mekânda bazı değişiklikler yaptıktan sonra hizmete sundum. Bir süre sonra Toprakçılar Konağı talepler karşısında yetersiz kalmaya başlayınca, yine Vakfın elinde bulunan Uğurlu Konağı’nı aldım ve yine yeni bir mimari projeyle Anıtlar Kurulu’na başvurdum. Proje onaylandıktan sonra, 2006 yılında uygulama aşamasına geçildi. Binanın, tarihi değerinde bir bozulma yaşanmadan konforlu bir konaklama mekânı haline gelmesini sağladık. TÜRSAB: Uğurlu Konakları’nın konaklama koşullarından, misafirlerine ne tür imkânlar sunduğundan söz eder misiniz. Gülsen Kırbaş: Uğurlu Konağı iki binadan oluşuyor. Asıl mekân, Uğurlu ailesinden kalan, geçmişi tahminimizce 150 yıldan uzun bir süreye dayanan konak. Bu binada katlarda ortadaki bir sofanın etrafında yerleşmiş toplam dokuz oda vardı. Mevcut mimariye sadık kaldığımızdan bu yapıyı aynı şekilde koruduk. Ardından, konağın arkasında, başka bir parselde bulunan terk edilmiş evi alıp restore ettik. Bu ev tescilli bir eser olmadığından, iç kısımda konaklama birimlerini planlarken mimariye müdahale edebildik. Sofa alanları ayırmadığımız için, diğer binayla yakın büyüklükte olmasına rağmen bu binada 16 oda tasarlayabildik. Böylece iki binada toplam 25 oda elde etmiş olduk. Yan tarafta yine bir diğer parseli alıp bahçe olarak düzenledik.

Bu çalışmalar sonucunda üç parsel üzerinde iki ev ve toplamda 1,5 dönüm arsaya yayılan bir mekânımız oldu. TÜRSAB: Kastamonu turizmi için önümüzdeki döneme dair öngörüleriniz nelerdir? Gülsen Kırbaş: Kastamonu her geçen gün canlanıyor. Bu noktada Valiliğin girişimleri önemli. Kastamonu’nun evvelden inşa edilmiş fakat halihazırda aktif olmayan havalaanının 2011 baharında işler hale gelmesi planlanıyor; bu gelişme de şehrin turizmine katkıda bulunacak. Şehre olan ilgi arttı; hem şehir merkezinin hem ilçelerin büyük bir potansiyeli bulunuyor. Yakın gelecekte mevcut konaklama mekânlarının talebi karşılamaya yetmeyeceğini düşünüyorum. İletişim: Adres: Hisarardı Mah. Şeyh Şaban-ı Veli Cad. No: 47-51 Kastamonu Tel: 0366 212 82 02 - 04 Faks: 0366 212 18 33 www.ugurlukonagi.com

TÜRSAB: How was your relationship with Uğurlu Konakları formed? Gülsen Kırbaş: We had organised a trip to Kastamonu in 2002 as the TÜRSAB Boğaziçi Regional Executive Committee. The Governor of the time was paying attention to restoration and functionality of historical sites. Toprakçılar Mansion which was restored by city’s governorship was waiting to be owned up to be made available to tourism. I found the offer tempting and hired the mansion from Kastamonu Development Foundation; I had a new project prepared and after making some internal alterations I opened it to business. When Toprakçılar Mansion started to become insufficient to demands, I took over Uğurlu Mansion from the Foundation and again with a new architectural project I applied to the Board of Monuments. After the project was approved, we moved to the implementation stage. We achieved to turn the building into an accommodation place without damaging its historical aspect.

Uğurlu Konakları ve bahçesi Uğurlu Mansions and the garden

Uğurlu Konakları’nın bir odası A room in Uğurlu Mansions

TÜRSAB: Can you talk about Uğurlu Mansion’s condition of accommodation, what facilities it offers to its guests. Gülsen Kırbaş: Uğurlu Mansion consists of two buildings. Main building is the mansion probably dating back 150 years and left over from Uğurlu family. There were nine rooms in the building situated around a platform in the middle. We stayed true to the original building and left this layout untouched. Afterwards, we purchased and restored an abandoned building behind in an adjacent plot. As this building was not a graded building, we could intervene with its architecture when planning the internal accommodation units. Because we didn’t have to allocate an area to a platform, we could design 16 rooms in a similar area to the one in the main building. That way we managed to design 25 rooms in total. We purchased another plot next to the Mansion and designed it as a garden. After all the work, we now have 2 houses spread over three plots of land totalling 1.5 acres. TÜRSAB: What is your foresight for Kastamonu tourism in the period ahead? Gülsen Kırbaş: Kastamonu is getting livelier by the day. Initiative by the Governorship is important at this juncture. It is planned to have the airport, which was built previously but in a dormant state, operating in 2011; this development will contribute to city’s tourism. Interest in the city has increased; city centre as well as towns has a big potential. I am thinking that in the near future existing accommodation places will not be able to meet the demand. Contact: Address: Hisarardı Mah. Şeyh Şaban-ı Veli Cad. No: 47-51 Kastamonu Tel: +90 (366) 212 82 02 - 04 Fax: +90 (366) 212 18 33 www.ugurlukonagi.com AĞUSTOS 2010 | TÜRSAB DERGİ 41

OTEL hotel

DOST KERVANLARINA BİR DURAK Yolu Kastamonu’ya düşenler artık tarihi bir handa konaklayabiliyor. 600 yıllık tarihi Kurşunluhan, bugün modern ve konforlu bir otel olarak misafirlerini ağırlıyor 2 Nihal Boztekin

A STOP FOR FRIENDLY CARAVANS Those whose path takes them to Kastamonu can now stop over in a historical caravanserai. 600 year old historical Kurşunluhan today hosts guests as a modern and comfortable hotel

42 TÜRSAB DERGİ | AĞUSTOS 2010

K

urşunluhan Hotel yeni yüzü, özgün mimarisi, özenle dekore edilmiş 1 suit ve 25 standart odasıyla misafirlerine geçmişi ve bugünü tek bir mekânda, tek bir zamanda yaşatıyor. Bu büyülü atmosferde geçirilecek birkaç günde hem ruhlar ve bedenler dinlendiriliyor, hem Türk ve dünya mutfağının eşsiz lezzetleriyle damaklar tatlandırılıyor. 15. yüzyıldan bugüne Kastamonu’nun merkezindeki Aktarlar Çarşısı’nda bulunan Kurşunluhan, Candaroğulları Beyliği’nin son hükümdarı ve Fatih Sultan Mehmet’in dayısı Kemalettin İsmail Bey tarafından 1443-1461 yılları arasında yaptırıldı. Candaroğulları sülalesinin hükümdarı İsmail Bey bu girişimiyle şehre sadece idari değil, ticari cepheden de damgasını vurmuş oluyordu.

Ticaret canlanıyor Kurşunluhan, yapıldığı tarihte Kastamonu’nun en büyük ticaret merkezi konumundaydı; asırlar boyunca da bu işlevini kaybetmedi. 16. yüzyılda en çok kira geliri getiren ticaret merkezi olan Han, 17. yüzyılın sonlarına doğru ikinci büyük ticaret merkezi konumuna düştü, 18. yüzyıl başında ise yükselişe geçerek 65.000 akçe kira geliri getirir hale geldi.

centre in Kastamonu; And it kept this title for centuries. Bringing the most rental income in 16th century, the Caravanserai slipped to second position towards the end of 17th century, but recovered at the beginning of 18th century to generate a rental income of 65.000 akçe (currency of the time). Kurşunluhan’ın yaşamı Kurşunluhan, zaman içerisinde başka birçok benzeri gibi sahipsiz kalıp kaderine terk edildi. Yılların tahribatına bir süre direndiyse de bakımsız, depo olarak kullanılan atıl bir yapı haline gelmekten kendini koruyamadı. Bu talihsiz gidişin yönünü değiştiren ilk adım, 1998 yılında Kastamonu Vakıflar Bölge Müdürlüğü’nün kurulması oldu. Kurşunlu han aynı kaderi paylaştığı diğer birçok yapı gibi hayata dönmeye hazırdı. 23 Ağustos 2008 günü, yani Karadeniz Otelcilik Seyahat Hizmetleri tarafından gerçekleştirilen restorasyon tamamlandığında ise Kastamonu’nun en gözde konaklama mekânlarından biri olarak kapılarını ziyaretçilerine açtı. İletişim: Adres: Aktarlar Çarşısı, Kastamonu Tel: 0366 214 27 37 www.kursunluhan.com

Kurşunluhan with its new facade, unique architecture, thoughtfully decorated 1 suit and 25 standard rooms, is offering the past and today in a single location at the same time. A few days spent in this magical atmosphere offers respite to both body and soul while at the same time is offering unique flavours to the palate from Turkish and World cuisines. From 15th Century to today Kurşunluhan, situated in the centre of Kastamonu in Akatlar Çarşısı (Market), was built between 1443-1461 by the last emperor of Candaroğulları Clan Kemallettin İsmail Bey. Ismail bey was also uncle of Fatih Sultan Mehmet (The Conquerer). With this initiative, İsmail Bey, the leader of Candaroğlu Clan was stamping his administrative authority as well as his authority on trade. Commerce is alive When built, Kurşunluhan was considered to be the biggest trade

Life of Kurşunlu Just as its numerous peers, Kurşunluhan was neglected and left to its own fate over time. Despite resisting destruction by the years, it couldn’t prevent itself from turning into a desolate warehouse. First step to change this unfortunate course was the creation of Kastamonu Foundations Regional Directorate in 1998. Kurşunlu Han was ready to return to life just as its peers with which it shared the same fate. After the completion of restoration work by Karadeniz Otelcilik Seyahat Hizmetleri on 23rd August 2008 its gates were open to visitors as the most preferred accommodation centre of Kastamonu. Contact: Address: Aktarlar Çarşısı Kastamonu Tel: +90 (366) 214 27 37 www.kursunluhan.com

AĞUSTOS 2010 | TÜRSAB DERGİ 43

GEZİ travel

GEÇMİŞE AÇILAN KAPI Sekiz bin yıl öncesinden uygarlığa yolculuk: Frigya’nın giriş kapısı Seyitgazi ya da diğer adıyla Nakoleia 2 Nihal Boztekin

A GATE OPENING TO THE PAST A journey to civilization from eight thousand years ago: Phrygia’s entrance gate Seyitgazi or Nakoleia as it is otherwise known

Seyyid Battal Gazi Külliyesi Seyyid Battal Gazi Complex 44 TÜRSAB DERGİ | AĞUSTOS 2010

O

rta Anadolu’nun batısında, EskişehirAfyon-Kütahya’nın oluşturduğu üçgenin içerisinde, eski bir volkanik kütle olan Türkmen Baba Dağı silsilesinin civarında saklı bir ilçe Seyitgazi. “Dağlık Frigya” olarak anılan bu bölgede kaleler, anıt mezarlar, kült alanları birbirine komşuluk ediyor; Friglerin, Romalıların, Bizanslıların, Selçukluların, Osmanlıların izleri birbirini kovalıyor. Kimdir “Seyyid Gazi” Seyitgazi’nin isim babası olan, adı kuşaklardır anılan Seyyid Battal Gazi’nin kişiliği ve yaşamı konusunda rivayet muhtelif. Birçok kaynağın ortaklaştığı nokta, 7. yüzyılın sonları ila 8. yüzyılın başlarında yaşadığı ve Malatya Serdarı Hüseyin Gazi’nin oğlu olduğu. Diğer bilgilere gelince... Kimine göre Antakyalı, kimine göre Şamlı; kimine göre Emevilerin azatlı kölesi, kimine göre Arapların Bizans seferlerine katılmış askerlerden biri. “Seyyid” unvanı Peygamber soyundan gelmesine bağlanıyor, “Battal” unvanı yiğitliğine ve cesaretine. “Gazi”nin kaynağı ise savaşlardaki kahramanlığı... Seyyid Battal Gazi’nin adı bugün hem Seyitgazi ilçesinin kendisiyle yaşıyor, hem ilçedeki külliyeyle. 13. yüzyılın başında Ana Tanrıça Kibele Kültü, Yazılıkaya Mother Goddess Kybele Cult, Yazılıkaya

Gerdek Kaya Anıtı Gerdek Rock Monument

yaptırılan ve hem Selçuklu hem Osmanlı mimarisinden izler taşıyan külliye, türbe ve cami ile daha sonra eklenen yapılar topluluğundan oluşuyor. Tarihin sağlam adımları Seyitgazi’de farklı çağların izini sürmeye yardımcı olacak çok sayıda kültür varlığı mevcut. Erken neolitik çağdan kalan Keçiçayırı geç kalkolitik çağdan kalan Küllüoba Höyükleri, geç antikçağa ait kaya yerleşimleri, Friglerden bugüne gelen

Seyitgazi is a hidden town situated to the west of Central Anatolia, inside a triangle formed by Eskişehir - Afyon - Kütahya, near the old volcanic mass of Türkmen Baba Dağı mountain range. In the area known as “Mountainous Phrygia”, castles, cenotaphs, cult areas are neighboring each other; Traces of Phrygians, Romans, Byzantines, Seljuks, Ottomans follow each other. Who is “Seyyid Gazi” There are numerous stories about

the personality and life of Seyyid Battal Gazi whose name has been mentioned for generations, who was also the father giving Seyitgazi his name. The point shared by several sources is that he is the son of Malatya Sirdar Hüseyin Gazi and that he lived between the end of 7th century and beginning of 8th century. As for other information... According to some, he is from Antakya and to others he is from Damascus; for some he is the freed slave of Emevis. and for others he is one of the soldiers who joined Arab’s crusades to Byzantine. “Seyyid” title has been linked to the fact that he descends from Prophet’s family, “Battal” title linked to his bravery and courage. Source of “Gazi” title is his heroism in the battle... The name of Seyyid Battal Gazi is today kept alive with both; the name of Seyitgazi town and also the complex in the town itself. Built in early 13th century and carrying traces of Seljuk and Ottoman architecture, the complex consists of a tomb and a mosque and buildings which were added later on. AĞUSTOS 2010 | TÜRSAB DERGİ 45

Selçuklu Hamamı Selçuklu Hamam

Doğanlı Kale, Çukurca Köyü Doğanlı Castle, Çukurca Village

Hamamkaya ve Yazılıkaya, Roma döneminden bir tarihi köprü, Bizans’ı temsil eden Berberini Kaya Kilisesi, Anadolu Selçuklularınca inşa edilen Selçuklu Hamamı, erken Osmanlı’dan Melikgazi Türbesi bunlardan sadece bazıları... Bir de “kara akbaba” Seyitgazi, tarihiyle olduğu kadar doğal varlıklarıyla da özgün nitelikler taşıyor. İlçenin ev sahiplerinden biri, Türkiye’de ağırlıklı olarak Kızılcahamam ve Eskişehir bölgesinde yaşayan “kara akbaba”. Soyu tehlike altında olan bu kuş Avrupa’nın en büyük

yırtıcı kuşu: Kanat açıklığı 3 metreye, ağırlığı ise 14 kilograma ulaşıyor. Kara akbaba bir ömür tek eşli yaşıyor, büyük karaçamların tepesini kendine mekân ediniyor, yılda yalnızca bir yumurta yapıyor, bu yavruyu da dört ayda yuvadan uçabilecek hale getiriyor.

Hükümet binasına yeni bakış Seyitgazi’nin tarihi Hükümet Konağı binası atıl konumundan kurtulup Seyitgazi turizmine yepyeni bir soluk getirmeye hazırlanıyor. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından onaylanan restorasyon projeleri gerekli desteği gördüğü takdirde ilçede aynı durumdaki binaların turizme kazandırılmasına da öncülük edilmiş olunacak. Hükümet Konağı’nın bir butik otel olarak yaşamını devam ettirmesiyle, yöreye gelen ziyaretçiler bu alternatif hazinede daha uzun vakit geçirme şansı elde edecek. 46 TÜRSAB DERGİ | AĞUSTOS 2010

History’s firm steps There are numerous cultural presences in Seyitgazi that can help trace various periods. Keçiçayırı cairns from early Neolithic ages, Küllüoba cairns from late Chalcolithic period, cave settlements belonging late antique ages, Hamamkaya and Yazılıkaya moved from Phrigyans, an historical bridge from Roman period, Berberini Cave Church representing Byzantium, Selçuklu Hamam (Baths) built by Anatolian Seljukis, Melikgazi Tomb from early Ottoman period are just some of these... And a “black vulture” too Seyitgazi has unique qualities with natural assets as well as historical assets. One of the town’s hosts is the “black vulture” which commonly lives in Kızılcahamam and Eskişehir region. This endangered bird is Europe’s biggest predatory bird: Its wing span reaches 3 meters and it can weigh up to 14 kilograms. Black vulture lives a whole life with a single partner, makes its nest high atop tall torch pine trees, only produces a single egg each year, and prepares its sibling to fly the nest in four months.

A new look at the municipality building Seyitgazi’s historical Municipality Manor is shedding its idle status and getting ready to bring a fresh breath to Seyitgazi tourism. Should the restoration projects approved by Commission to Protect Natural and Cultural Assets gather enough support, it will provide a lead for other buildings in the same state to be made available to tourism. By continuing life as a boutique hotel, the Municipality Manor will allow visitors to Eskişehir to spend longer time in this alternative treasure.

ÇARŞI bazaar

ZİNCİRLİ BEDESTEN’DE ALIŞVERİŞ KEYFİ Gaziantep’in tarihi yapılarından Zincirli Bedesten, tıpkı kurulduğu günlerdeki gibi şehrin ticari yaşamının nabzını tutuyor JOY OF SHOPPING IN ZİNCİRLİ BEDESTEN (CHAINED BAZAAR) Zincirli bedesten, one of many historical buildings of Gaziantep, holds the pulse of trading life of the city just as it did when it was built

Z

incirli Bedesten’in öyküsü 1718 yılında başlıyor. Darendeli Hüseyin Paşa tarafından Gaziantep ticaretine kazandırılan yapı, halk arasında “Kara Basamak Bedesteni” olarak da anılıyor. “Zincirli Bedesten” adı ise iç içe geçmiş kemerlerinin bir zincirin halkaları gibi sıralanmasından kaynaklanıyor. Bedesten hayata dönüyor Osmanlı mimarisinin tipik örneklerinden olan yapı uzun dönem asıl işlevini sürdürdükten sonra, Cumhuriyet’in ilk yıllarında üst katını Adliye binası olarak hizmete sunmuş. Ta ki 1957 yılına kadar... O yıl yaşanan büyük yangında bedestenin bu bölümü tamamen kül olmuş. Kalan kısımları ise yakın döneme kadar et ve sebze hali olarak kullanılmış. Zincirli Bedesten’in tekrar eski işlevine kavuşması, 2008

yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce yaptırılan restorasyon sayesinde gerçekleşmiş. Rengârenk vitrinler Bugün, içerisinde bulunan 73 ayrı dükkânla Zincirli Bedesten, Gaziantep’in el yapımı ürünlerini, yöresel el sanatları eserlerini ve turistik eşyalarını meraklılarıyla buluşturuyor. Bedesten’in dükkânlarında sedef kakma ürünler, bakır işlemeler, yemeniler, ipekli “kutnu” dokumaları, Antepişi çeyizlikler, şifalı taşlarla donatılmış aksesuvarlar, titizlikle işlenmiş gümüşler vitrinleri süslüyor. Ve onlara şehrin özel tatları olan renk renk biber, patlıcan, kabak kuruları, salçalar, Antep fıstıkları, baharatlar eşlik ediyor.

Story of Zincirli Bedesten begins in 1718. Presented to Gaziantep commerce by Darendeli Hüseyin Paşa, the building is also commonly referred to as “Kara Basamak Bedesteni” (Black Step Market). The name “Zincirli Bedesten” is derived from the fact that its arches resemble hoops of a chain. Bedesten returns to life A typical example of the Ottoman architecture, the building functioned its original purpose for many years and later, in early years of the Republic upstairs it housed court of law. Until 1957... The great fire that year destroyed most parts of Bedesten. Remaining parts had been used as

meat and vegetable market until recently. Zincirli Bedesten’s return to its original function was made possible in 2008 as a result of restoration works by Vakıflar Genel Müdürlüğü (General Management of Foundations). Colourful shop windows Today, Zincirli Bedesten which houses 73 separate shops is a focal point for those interested in Gaziantep’s hand made products, regional hand craft and art products and tourist goods. Bedesten’s shops are adorned with pearl embossed products, copper engraving, yemenis (head scarves), silken “kutnu” fabrics, Antep type dowry, accessories endowed with healing Stones, meticulously worked silver shop windows. And they are accompanied with the city’s special delicatessen of colourful dried peppers, aubergines, courgettes, tomato paste, Antep’s pistachio and spices. AĞUSTOS 2010 | TÜRSAB DERGİ 47

YEMEK food

“LEZZETİN ASIRLIK ÖYKÜSÜ” İskender kebap denince akla hemen Bursa geliyor. Peki, şehre bu ünü kazandıran İskender Efendi kimdi ve nasıl olup da icat etmişti bu müthiş yiyeceği?

“CENTURIES OLD STORY OF TASTE” When İskender kebap is mentioned first springing to mind is Bursa. Well, who is İskender Efendi who attributed to the fame of this city and how did he invent this terrific food?

48 TÜRSAB DERGİ | AĞUSTOS 2010

E

t, pide, yoğurt, domates sosu ve tereyağın bir tabakta buluşmasıyla oluşan davetkâr görüntü 1867 yılından bu yana damakları tatlandırıyor. Bu görüntünün ressamı Mehmet oğlu İskender Bey’in et pişirme deneyimi ise meşhur bir kasap olan amcası Sabit Bey’in yanında başlıyor. Yatay değil dikey pişsin Öykü şöyle şekillenir: Hem dükkânında pişen nefis tandır kebabın kokusunun etrafa yayılmaması, hem de etin daha da iyi pişmesi için bir çözüm düşünen İskender Bey’in aklına, eti ateşe dik tutarak pişirmek gelir. O güne kadar kebap, kuzu etinin bir bütün halinde, yatay bir odun kömürlü ocakta çevrilmesiyle pişirilmektedir. Ve sistem hemen kurulur. Kuzu eti sinir ve kemiklerinden ayrılacak, dikey bir çubuğa kat kat yerleştirilecek ve dik bir ocağın önünde döndürülerek yine odun kömürü ateşinde pişirilecektir. İyice pişen etin ihtiyacı şimdi biraz da süstür: Ufak ufak doğranmış pide, özel tereyağı, sos, yoğurt, domates, yeşil biber ilavesi ve yanında Şuan restoran olarak kullanılan İskender Efendi Konağı’nın Baş Oda’sı İskender Efendi Mansion’s Main Room, today used as a restaurant

Kebapçı İskender’in ilk dükkânı First shop of Kebapçı İskender

Kebapçı İskender’in günümüzdeki ve Osmanlıca eski tabelası Kebapçı İskender’s present and old shop sign in Ottoman language

The inviting vision which combines meat, pita bread, yoghurt, tomato sauce and butter in a plate has been sweetening the palate since 1867. The painter of this vision is the son of Mehmet, İskender Bey whose experiments in meat cooking started when he was an apprentice to his uncle Sabit Bey who was a butcher. Let it cook vertically not horizontally The story is shaped thus: Thinking of a solution to prevent emanating smells of delicious tandır kebap cooked in his shop as well as to cook the meat better, İskender Bey thought about cooking the meat vertically against the fire. Until then lamb meat was cooked horizontally on a spit as a whole, in a horizontal oven with charcoal fire. And the system was set up straight away. Lamb meat would be separated from bone and nerves, place in layers on a vertical stick and positioned before a cooker fired by charcoal and rotating slowly when cooked. The meat which is cooked slowly now needed little trimming. Pita bread cut in small pieces, special butter, sauce, yoghurt, tomatoes, green pepper added alongside şıra which is a drink made from raisins. Production is started and the word about the taste of this new invention is spread rapidly from mouth to mouth in a short space of time. İskender Kebapçı or İskender By inventing a meal at a young age which would impact the Turkish cuisine, İskender Efendi carved his name in history. This kebap type would form the foundations of serial brands such as İskender, Kebapçı İskender, İskender Kebapçısı, Bursa İskender Kebabı and Bursa İskender Kebapçısı. İskender Efendi’s three sons Nurettin, Süleyman and Cevat AĞUSTOS 2010 | TÜRSAB DERGİ 49

da kuru üzümden yapılan şıra. Üretime girişilir ve yeni icat bu yemeğin tadı kısa zamanda dilden dile yayılmaya başlar. İskender Kebapçısı mı İskender mi Genç yaşında Türk mutfağına damgasını vuracak bir yemek icat eden İskender Efendi böylece kendi adını da tarihe kazır. Bu kebap türü İskender, Kebapçı İskender, İskender Kebapçısı, Bursa İskender Kebabı, Bursa İskender Kebabı ve Bursa İskender Kebapçısı şeklindeki seri markaların temellerini atacaktır. İskender Efendi’nin üç erkek çocuğu Nurettin, Süleyman ve Cevat İskenderoğlu da Bursa Kayhan’da babalarından aldıkları mirası sonraki nesillere aktarır.

Efendi Konağı, İstanbul yolundaki As Merkez, Mudanya’daki Köy Tesisleri, şehir merkezindeki Ünlü Cadde ve Zafer Plaza, Gemlik’teki İmam Aslan Tesisleri ve İzmir çevreyolundaki Ovaakça şubelerine İstanbul ve Susurluk’taki şubeler eşlik ediyor.

Zincirin halkaları İskender kebap bugün lezzet düşkünleriyle dolup taşan bir dizi mağazasıyla hizmet veriyor. Bursa’da Soğanlı’daki İskender

İskender Efendi Konağı İskenderoğlu ailesinin Bursa Soğanlı Botanik Park’ta bulunan konağı bir müzerestoran olarak farklı ihtiyaçlara cevap veriyor. İster gidip keyifle kebabınızı yiyebiliyor, isterseniz şirket davetleriniz ya da düğün, nişan gibi törenleriniz için konağın 250 kişi kapasiteli bahçesinde ya da “Taşlık” adlı kapalı mekânında neşeli saatler geçirebiliyorsunuz. Daha küçük bir grupsanız, 90 kişi kapasiteli Sofa’yı, vaktiyle aile meclisinin toplandığı, 15 kişi kapasiteli “Divan Oda”yı ya da yine vaktiyle hanımların misafir kabul odası olarak kullanılan gözalıcı Baş Oda’yı kullanmanız mümkün...

50 TÜRSAB DERGİ | AĞUSTOS 2010

İskenderoğlu pass their father’s inheritance in Bursa Kayhan on to future generations. Hoops of a chain İskender kebap today is served in a series of stores full to the brim with flavor lovers. İskender Efendi

Mansion in Bursa Soğanlı, As Merkez on İstanbul road, Village establishments in Mudanya, Ünlü Street and Zafer Plaza in city centre, Imam Aslan Establishment in Gemlik and Ovaakça branch on İzmir ringroad are accompanied with branches in İstanbul and Susurluk.

İskender Efendi Konağı’ndaki Divan Oda Divan Room in İskender Efendi Mansion

İskender Efendi Mansion

İskenderoğlu family mansion in Bursa Soğanlı Botanic Park meets different needs as a museum-restaurant. You can either just go and have your kebap with pleasure, or if you wish you can while away many happy hours in the mansion’s 250-seat capacity garden or in the enclosed area called “Taşlık” as part of your wedding, engagement celebrations or company events. If you are part of a smaller group you can use, 90-seat capacity Sofa, 15 seat capacity “Divan Room” where once the family council used to sit or the brilliant Baş Oda which was once the waiting room for visiting female guests...

AĞUSTOS 2010 | TÜRSAB DERGİ 51

restoran restaurant

BİR LEZZET DURAĞI

A TASTE STOP

Serin bir ormanda eşsiz lezzetler tatmak için: Uzman Restaurant

To taste unique flavours in a cool forest: Uzman Restaurant

Ç

antalar hazırlandı, Anadolu yoluna çıkıldı. Bir noktada karınlar acıktı. Sıcak bir yaz günüyse serin bir orman havasıyla ürperme, soğuk bir kış günüyse şömine başında ısınma hayali kuruluyor. Bütün bu ihtiyaçlara cevap verecek bir adres var: Uzman Restaurant. Saklı bir cennet Uzman Restaurant, Ankara ile İstanbul arasında, Gerede Esentepe mevkiinde ağaçlar arasında saklı bir mekân. Bahçeden içeri girdiğinizde sizi önce çeşit çeşit hayvan heykeli karşılıyor. Ardından, bir havuzun üzerinde kurulu küçük ahşap köprü dikkatinizi çekiyor. Geniş araziye yayılmış yürüyüş parkurları ve dinlenme alanları ise yeme içme dışındaki isteklerinize de cevap veriyor. İster şömine, ister bahçe Tümüyle ahşaptan inşa edilmiş restoran binası insana kendini bir masalın içindeymiş gibi hissettiriyor. Yazın bahçedeki havuzun kenarında 52 TÜRSAB DERGİ | AĞUSTOS 2010

you enter the garden a variety of animal sculptures greet you first. Following that, a small wooden bridge over an ornamental pool attracts the attention. Walking paths sprawled over a wide area and rest areas meeting your non-food demands.

kuş sesleri ve toprak kokusu, kışın ise kapalı salonda sıcacık bir atmosfer ve semaverden yayılan çay kokusu eşliğinde damağınızı tatlandırabiliyorsunuz. Mutfaktan gelen iştah açıcı kokuların kaynağını ise ayrıca anlatmaya gerek yok: Karadeniz’desiniz, üstelik BoluGerede’de! İletişim: Esentepe Havuzlu Bahçe Gerede Tel: 0374 311 70 55

Bags are packed to set out on the road to Anatolia. Hunger strikes at a point during the journey. Dreams of cooling off in a cool forest air if it’s a hot day, dreams of warming up by a log fire if it is a winter day. There is an address to answer all these demands: Uzman Restaurant. A hidden paradise Uzman Restaurant is hidden amongst trees between Ankara and İstanbul, in Gerede Esentepe location. When

Either the fireplace or the garden Constructed entirely with timber, the restaurant building makes you feel as if you are in a fairytale story. You can sweeten your palate in the summer while listening to birds singing and taking in the smell of earth by the pool, and in winter in the enclosed area in a warm atmosphere with smells of freshly brewed tea in a tea-urn. There is no need to divulge in the source of appetising smells emanating from the kitchen: You are in Black Sea, moreover in Bolu-Gerede! Contact: Esentepe Havuzlu Bahçe Gerede Tel: +90 (374) 311 70 55

GÜNCEL actual

MUTLU GÜNLERİNİZ İÇİN Hülya Wedding hayatın en mutlu anlarını tasarlıyor FOR YOUR HAPPY DAYS Hülya Wedding designs life’s happiest moments

K

işilerin ve kurumların hayatında, yıllar boyu unutulmayacak günler-saatler vardır; bir yandan heyecan doruğa çıkar, bir yandan da bu telaş içerisinde olmadık bir ayrıntıyı atlama kaygısı bir kenarda bekler durur. Siz düşünmeyin Davetli listesi, davetiyelerin hazırlanması, mekânın ayarlanması ve dekorasyonu, yiyecek içecek organizasyonu ve servis, fotoğrafların çekilmesi... Bunlar ve benzer diğer ayrıntılar “ev sahipleri” için bazen günün mutluluğunun önüne bile geçebilecek bir yorgunluk yaratır. Hülya Wedding tam da böyle anlarda hayatı kolaylaştırmak, bu heyecanlı saatlerden geriye keyifli anılar kalmasını sağlamak için hizmet veriyor. Keyifli saatler Evlilik törenleri, davetler, açılışlar, doğum günleri, sünnet düğünleri, konser organizasyonları, toplantılar, mezuniyet törenleri, festivaller ve her türlü davet organizasyonu, Hülya Wedding’in deneyimli ve güler yüzlü kadrosuyla kusursuz bir şekilde gerçekleştiriliyor. Taleplerinizi bildirip omzunuzdaki yükü bu

deneyimli ellere devrettikten sonra size sadece yaşadığınız güzel saatlerin keyfini sürmek kalıyor. İletişim Adres: Aytar Cad. Sunar Ap. No: 14 Kat 1 Etiler Girişi 34340 1. Levent / İst Tel: 0212 351 01 00 (pbx) Faks: 0212 351 01 11

In people and corporate lives, there are unforgettable days-hours for many years: The excitement reaches its peak, while a worry about forgetting a minute detail always await by the sidelines when one is immersed in a flurry of activity. Don’t you worry Guest list, getting invitations ready,

arranging a venue and decoration, organising food and drink and service, having photographs… These and many other details can cause exhaustion for “the hosts” that can overbear the day’s happiness. Hülya Wedding provides a service to make life easier in exactly those moments, to ensure that only the happiest of memories are left from these emotional moments. Pleasant times Wedding ceremonies, invitations, opening ceremonies, birthday parties, circumcision nuptials, concert organisations, meetings, graduation ceremonies, festivals and all kinds of invitational organisations, are realised immaculately with Hülya Wedding’s experienced and smiling staff. Once you let us know of your request and hand over responsibility on your shoulders to these expert hands, the only thing left for you to do is to enjoy the pleasant moments you live through. Contact: Address: Aytar Cad. Sunar Apt. No: 14 Kat: 1 Etiler girişi 34340 1. Levent / İst. Tel: +90 (212) 351 01 00 (pbx) Fax: +90 (212) 351 01 11 AĞUSTOS 2010 | TÜRSAB DERGİ 53

NOT DEFTERİ notebook

DÜNYANIN İFTAR SOFRALARI İslam Dünyası bir kez daha Ramazan’ı yaşıyor. Peki, dünyanın her yerinde aynı sofralar, aynı âdetlerle ve hatta aynı saatte mi? Yanıtı, pekçok ilginç notu da beraberinde getiriyor 54 TÜRSAB DERGİ | AĞUSTOS 2010

WORLD’S İFTAR* TABLES Ramadan is upon Muslim World once again. Well, are dinner tables the same all over the world, with same traditions and even set at the same time? The answer brings up many interesting points with it 2 Aylin Şen

* iftar: evening meal for breaking the daily fast during the Islamic month of Ramadan

T

arihin en ilginç sayfaları herhalde padişah sofralarını anlatır. Sarayın iftar sofrasında onlarca çeşit yemek bulunurdu. Her biri “tadımlık niyetine” küçük sahanlarda getirilirdi. Padişah mönüsünde, farklı aromalarla tatlandırılmış en az 7-8 çeşit helva yer alırdı. Hoşaf olmazsa olmazdı. Et de en az birkaç çeşidiyle iftar sofrasına katılırdı. Ama 18. yüzyıl sonuna kadar o sofralarda domates olmazdı. Amerika kıtasının keşfinden sonra Avrupa’ya geldiği için, domates “yabancı” bir lezzetti. İlk geldiğinde de yeşilken tüketilir, kırmızıya döndüğü zaman “çürümeye yüz tuttu” diye çöpe atılırdı. İftar sofralarında “ne olduğu” elbette önemli. Ama “en önemlisi” orucun neyle açıldığı. Türk sofralarında genellikle oruç bir yudum su veya bir zeytinle açılır. Dünyanın pek çok köşesinde ilk akla gelen ise hurmadır. Ancak hurma her yerde farklı biçimde yenir. Örneğin Mısır’da iftara “sütlü hurma” ile başlanır. İftar vaktinden iki üç saat önce bir bardak süte 4-5 tane hurma konur ve oruç o karışımla açılır. Hurma anavatanından çok uzaklarda, Çin’de bile iftar sofralarında görülüyor. Ama oruç, hurmayla değil Çin çayıyla açılıyor. Zaten 20 milyona yakın Müslümanın yaşadığı Çin’de iftar sofraları deniz ürünlerinin de yer aldığı geleneksel yemeklerle donatılıyor. O yemekler de yine geleneksel biçimde, çubuklarla yeniyor. Çin kendi sofrasına hurmayı misafir ederken, İslam dünyasına da bir katkıda bulunuyor! Örneğin Türkiye’de pek çok ilde artık, iftar asırlık toplarla değil, Çin’den ithal edilen ses bombasıyla haber veriliyor. İftar topu da yavaş yavaş tarihe karışıyor. İftar sofraları, her ülkenin kendi geleneklerini yansıtıyor. Ama bir sofra var ki eşi benzeri yok. Ramazan boyunca Kâbe’nin çevresinde, uzunluğu 12 kilometreyi bulan bir sofra kuruluyor. Bir rekora da imza atan bu iftar sofraları için gönüllü ekipler görev yapıyor. Kimileri sofra bezini seriyor, kimileri getirilen yemekleri koyuyor, kimileri de sonrasında sofranın toplanıp kaldırılması işini üstleniyor. Peki, bu muazzam sofrada neler

Most interesting pages of history probably tell the story of sultan’s dining tables. Tens of different meals would be on iftar tables at palaces. Each one would be brought to the table in small plates as “tasters”. In sultan’s menu there would be 7-8 different types of halvah with different aromas. Compote was a must. Meat would also join the table with at least a few variations. But until the end of 18th century no tomatoes would be found on those tables. Because it arrived in Europe after the discovery of America, it was considered to be a “foreign” taste. At first it would be consumed when green, discarded when red as it was thought that they “had begun to rot”. Of course it is important “what there is” on iftar tables, but “the most important” is what you break your fast with. In Turkish tables the fast is usually broken with a sip of water and an olive. In most corners of the world a date springs to mind first. But a date is eaten in various methods. For instance, in Egypt the fast is broken with a “milky date”. A few hours before iftar time 4 or 5 dates are dropped in a glass of milk and the fast is broken with that combination. A date can be seen on iftar tables far away from its motherland, even in China. But the fast is broken not with a date but with Chinese tea. Already with a Muslim population of 20 millions, Chinese iftar tables mostly contain traditional meals including sea food. And, again as part of tradition, chopsticks are used during those meals. While China is welcoming date into its diner tables it is also contributing to the Islamic world! For example in Turkey in many cities, the time to break the fast is no longer announced with centuries old tradition of gun salute, but with sound bombs imported from China. Iftar guns are slowly becoming history too. Iftar tables reflect each country’s own traditions. But there is one without equal. All through Ramadan a 12 kilometre long iftar table is set

AĞUSTOS 2010 | TÜRSAB DERGİ 55

Eyüp Sultan Camii Eyüp Sultan Mosque

var? Aslında mönü basit: hurma, meyve suyu, kek. Ama o sofraya oturanların sayısının yüz binleri bulduğu –hatta milyonu aştığı– düşünülürse, işin boyutu ortaya çıkıyor. Nitekim, bazı kaynaklara göre her iftar sofrası yaklaşık 300 bin dolara mal oluyor. Ramazan önümüzdeki 8 yıl boyunca yaz aylarına rastlayacak. Bu yıl yaklaşık 15 saat oruç tutulacakken, gelecek yıllar oruçlu geçen süre artacak. Ramazan ayının hazirana denk geldiği 2015’te 16 saate yakın oruç tutulacak. Peki, yaz aylarında güneşin neredeyse hiç batmadığı kutup bölgelerinde veya yakınlarında yaşayanlar ne yapacak? Bu sorunun yanıtı da pek çok ramazan âdeti gibi ilginç. Kutup bölgesine yakın yerlerin sakinleri seçtikleri bir ülkeye göre iftar sofrasına oturuyor. Örneğin İzlanda’da yaşayan Müslümanlar orucunu Fransa’ya göre açıyor. Norveç’in, adını futbol sayesinde duyduğumuz “en kuzeydeki şehri” Tromsö sakinleri Oslo’yu temel alıyor. Kimileri ise ibadet ederken yüzünü Kâbe’ye dönmesi gibi orucunu da Kâbe’ye göre bozuyor. Her ramazanda mutlaka ziyaret edilen kutsal mekânlar, türbeler vardır. Örneğin İstanbul’da Oruç Baba Türbesi veya Eyüp Sultan Camii “ziyaret edilecek mekânlar” listesinin başında gelir. Uzak Asya’da ise milyonlarca Müslüman, özellikle ramazan ayının son on gününde Serendib Adası’na akın eder. Eski kitaplarda Serendib diye bilinen ada, aslında bugünkü Sri Lanka. Kutsal sayılmasının nedeni ise, Âdem’in “ilk olarak oraya indiğine” inanılması. Sri Lanka’nın nüfusu 20 milyon. Müslümanların oranı ise sadece yüzde 7. Yani en fazla 1 buçuk milyon civarında. Oysa, ramazan ayında adaya 3-4 milyon Müslüman ziyarete geliyor. Açık havada konaklayan bu ziyaretçiler, iftarlarını da cami avlularında kurulan iftar sofralarında açıyor. 56 TÜRSAB DERGİ | AĞUSTOS 2010

up around Kâbe. A record holder itself, these iftar tables are operated by volunteers. Some of them lay the table cloth, some place the food brought over, some clear the table afterwards. Well, what’s on in this enormous table? In fact the menu is simple: date, fruit juice, cake. But you can grasp the enormity of the process when you consider the hundreds of thousand – maybe even in excess of a million- people eating at this table. Thus each table costs almost 300 thousand US dollars, according to some sources. Ramadan in the next 8 years coincides with summer. This year the fasting time is almost 15 hours per day, while it will increase every year. When Ramadan is in June in 2015 almost 16 hours of fasting will be required. But what would people who live on or near the North Pole where sun never sets? The answer to this question is interesting as with many facts of Ramadan. Those who live near the North Pole break their fast at the same time of a country of their choosing. For instance Muslims living in Iceland break their fast at the same time with France. People in the northernmost Norwegian city of Tromso, which is known for its football team, take Oslo as the basis to break their fast. Some people break their fast facing Kâbe just as they would when praying. There are holly places, shrines that must be visited every Ramadan. For instance, in İstanbul, Oruç Baba Türbesi (Shrine) or Eyüp Sultan Mosque lead the “must visit places” list. In the Far East millions of Muslims flock to Serendib Island, especially during last ten days of Ramadan. What is known as Serendib in old books, is today’s Sri Lanka. The reason it is considered sacred is because it is believed that Adam “first arrived in here”. Population of Sri Lanka is 20 million. Ratio of Muslims is just 7 per cent. Meaning that there are only around 1 and a half million Muslims. But during Ramadan 3- 4 million Muslims come to visit the island. Sleeping in open air, these visitors have their iftar dinner in tables setup in mosque courtyards. Eski kitaplarda Serendib diye bilinen Sri Lanka’da bir tapınak A temple in Sri Lanka known in the old books as Serendib

KISA HABERLER news

TOURISM EVALUATION MEETING Minister of Culture and Tourism Ertuğrul Günay shared his assessment and expectations regarding tourism sector in a meeting attended by TÜRSAB representatives and member travel agents

T

ÜRSAB, 8 Temmuz 2010 günü turizm sektörüne ilişkin önemli bir toplantıya ev sahipliği yaptı. TÜRSAB Genel Merkezi’nde gerçekleştirilen toplantıda, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay ve TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy ile, Bakanlık ve Birlik temsilcileri bir araya geldi. 2010 sezonunun değerlendirildiği görüşmede 2011 sezonu beklentileri, turizm sektöründe yaşanan sorunlar ve çözüm önerileri, diğer bakanlıklar ve kurumlarla yürütülen çalışmalar gibi konular tartışıldı.

Yasal düzenlemeler Bakan Ertuğrul Günay toplantıda, Türkiye Turizm Birliği Yasa Tasarısı hazırladıklarını dile getirdi. Gelecek yasama dönemi içinde bu yasanın çıkarılmasının planlandığını ifade eden Günay, yasayla turizm alanında TÜRSAB’ın yanında ikinci bir yasal örgütlenme modelinin ortaya çıkmış olacağını söyledi. Bakan ayrıca, ilgili bütün bakanlıklar ve turizmle ilgili kesimlerin tam bir dayanışma içinde çalıştıklarının ve

TURİZM DEĞERLENDİRME TOPLANTISI Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, TÜRSAB temsilcileri ve üye seyahat acentelerinin katıldığı bir toplantıyla, turizm sektörüne ilişkin değerlendirme ve beklentilerini paylaştı bakanlığının görev ve yetki alanıyla ilgili bir düzenleme gayreti içinde olunduğunun da altını çizdi. Hukuki temeller güçleniyor Rehberlerin statülerinin belirlenmesi konusunda da bir yasa metni üzerinde mutabık kalındığını söyleyen Ertuğrul Günay, sözlerine şöyle devam etti: “Bunların dışında önümüzdeki dönemde TÜRSAB’ın kendi yasası ile ilgili düzeltme önerileri bazı teklifleri vardı. Bunlar da tamamen aramızdaki mutabakat çerçevesinde geliştirildi. Şu anda hukuki temelleri güçlenen şekilde turizm sektörü yol almaya devam ediyor.”

The meeting took place on 8th July 2010 at TÜRSAB Headquarters and was attended by Minister of Culture and Tourism Ertuğrul Günay, Undersecretary to the Ministry of Culture and Tourism Özgür Özarslan, Information General Manager Cumhur Güven Taşbaşı, Research and Education General Manager Mahmut Evkuran and İstanbul City Culture and Tourism Manager Ahmet Emre Bilgili. Also present at the meeting were TÜRSAB Chairman Başaran Ulusoy with members of the Main, Audit and Disciplinary Boards, Regional Executive Committee Chairmen, Expertise Committee Representatives, Advisors to the Chairman and administrative staff. An assessment of 2010 season and expectations from 2011 season, problems experienced in tourism sector at regional and

national levels and suggested solutions, practices with other ministries and institutions were discussed at the meeting. Legal regulations Minister Ertuğrul Günay stated at the meeting that preparations are underway for a Tourism Union Bill, that it is planned to pass this bill in the parliament in the next legislative period and that as a result of the new legislation a second organisational model would be created in the field of tourism alongside TÜRSAB. Günay underlined that all interested ministries and involved sections are working in perfect unison and in the last period efforts were shown to reorganise his ministry’s areas of duty and powers. Legal foundations are strengthening Günay remarked that they also agreed on a draft bill with tourist guides who have been working to determine their status for a long time and went on to say this: “Aside from these, there were suggestions from TÜRSAB themselves to amend its own bill in future periods. These were developed in complete agreement between ourselves. With current strong legal foundations tourism sector is continuing to make progress.” AĞUSTOS 2010 | TÜRSAB DERGİ 57

KISA HABERLER news

Avustralya’da Türk-Japon yılı kutlamaları 2010 yılının Türkiye’de Japon Yılı ilan edilmesi üzerine, Avustralya Türk Kültür Platformu kurucusu Hilkat Özgün ve Japon Yaşlılar Derneği sekreteri Mari Heazlewood’un ortak girişimleriyle Türk-Japon Dostluk Yılı kutlamaları Melburn şehrinde gerçekleştirildi. Kutlamalar kapsamında iki ülkenin geleneksel müziklerinin sunulduğu bir konser düzenlendi. Konserde Kültür ve Turizm Bakanlığı Konya Türk Tasavvuf Müziği Topluluğu semazenleri, Japon davul ekibi ve Japon müzisyenleri izleyicilerden büyük ilgi topladı. Programa Melburn Başkonsolosu Aydın Nurhan, Japonya’nın Melburn Başkonsolos yardımcısı Yasufumi Kotake, Japon Kültür Ateşesi Tsuyoshi İsaka, çeşitli ülke başkonsolosları, milletvekilleri, Viktorya Çokkültürlülük Komisyonu yetkilileri ile çok sayıda yerli ve yabancı vatandaş ve dernek temsilcileri katıldı.

Büyük buluşmaya doğru

Dünyanın ve Türkiye’nin farklı destinasyonlarından turizm profesyonellerini bir araya getiren Travel Turkey İzmir fuarı bu yıl dördüncü kez düzenleniyor. 9-12 Aralık 2010 tarihlerinde İzmir Uluslararası Fuar Alanı’nda gerçekleştirilecek olan fuar, bu yıl da İZFAŞ, Türkiye Seyahat Acentaları Birliği (TÜRSAB) ve Hannover-Messe International İstanbul işbirliğiyle organize edilecek. Travel Turkey İzmir’de bu yıl, Kültürpark’taki Uluslararası Fuar Alanı’nın tamamı sergi alanı olarak kullanılacak. Fuarda “Butik Oteller”, “Macera, Spor, Dalış Turizmi” ve “Sağlık Turizmi” gibi yeni özel bölümler de yer alacak.

58 TÜRSAB DERGİ | AĞUSTOS 2010

Turkish-Japanese year celebrations in Australia Upon declaration of 2010 as the Japan Year 2010 in Turkey, Turkish-Japanese Friendship Year celebrations took place in Melbourne with initiatives of Founder of Australian Culture Platform Hilkat Özgün and Secretary of Japanese Elderly Association Mari Heazlewood. As part of celebrations, a concert was organised where two country’s traditional music was presented. Ministry of Culture and Tourism Konya Turkish Tasavvuf Music ensemble whirling dervishes, Japanese percussion group and Japanese musicians attracted great interest from spectators. The program was attended by Melbourne Consul General Aydın Nurhan, Melbourne deputy Consul General for Japan Yasufumi Kotake, Japan Cultural Atache Tsuyoshi İsaka, various countries’ consul generals, members of parliament, executives from Victoria Multicultural Commission and many local and foreign citizens and association representatives.

Towards the big meeting

this year sees Travel Turkey İzmir Fair which brings together tourism professionals from various destinations of the World and Turkey, organised for the fourth time. Taking place on 9-12 December 2010 in İzmir International Fair Area, the fair will once again be organised with cooperation of İZFAŞ, The Association of Turkish Travel Agents (TÜRSAB) and Hannover-Messe International İstanbul. This year in Travel Turkey İzmir, the entire area of International Fair Area in Kültürpark will be utilised as an exhibition area. There will be brand new sections in the fair such as “Boutique Hotels”, “Adventure, Sport, Diving Tourism” and “Health Tourism”.

Turizm Fuar ve Konferans 09 - 12 Aralk 2010

Uluslararas İzmir Fuar Alan, Kültürpark, İzmir

www.travelturkey-expo.com

Dünyann ve Türkiye’nin farkl destinasyonlarndan turizm profesyonelleri İzmir’de buluşuyor!

FUAR ÖZEL BÖLÜMLERİ: Butik Oteller Spor, Macera & Dalş Turizmi Sağlk & Spa

Bu fuar T.C. Kültür ve Turizm Bakanlğ himayelerinde yaplmaktadr

Organizasyon

Havayolu Sponsorlar

Medya Sponsoru İletişim Hannover Messe : 0212 334 69 00 / [email protected] İZFAŞ : 0232 497 10 00 / [email protected] TÜRSAB : 0212 259 84 04 / [email protected] AĞUSTOS 2010 | TÜRSAB DERGİ 59

BU FUAR 5174 SAYILI KANUN GEREĞİNCE TOBB (TÜRKİYE ODALAR VE BORSALAR BİRLİĞİ) İZNİ İLE DÜZENLENMEKTEDİR.

KISA HABERLER news

Uşak inceleme gezisi Uşak Valiliği’nin daveti üzerine, TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy, beraberinde TÜRSAB Asya, Güney Marmara, Bodrum, Fethiye, Marmaris, Ankara ve Eskişehir Bölgesel Yürütme Kurulları ile Kültür Turizmi, Doğa, Çevre ve Sürdürülebilir Turizm, İç Turizm ve Kongre – Incentive Turizm Komiteleri temsilcilerinden oluşan bir heyet eşliğinde 5 Temmuz 2010 tarihinde Uşak iline bir inceleme gezisi gerçekleştirdi. Uşak Valisi Özdemir Çakacak ve Belediye Başkanı Ali Erdoğan’ın makamlarında ziyaret edildiği inceleme gezisinde Arkeoloji Müzesi, Atatürk Müzesi, Banaz, Hamamboğazı, Ulubey Kanyonları ve şehir merkezindeki eski eserler gezildi. Gezinin sonunda Vali ve Belediye Başkanı’nın da katılımlarıyla bir değerlendirme toplantısı yapıldı.

Uşak inspection trip A delegation led by TÜRSAB Chairman Başaran Ulusoy and joined by Asia, South Marmara, Bodrum, Fethiye, Marmaris, Ankara and Eskişehir Regional Executive Committe members as well as representatives from Culture Tourism, Nature, Environment and Sustainable Tourism. Domestic Tourism and Incentive Tourism Committees took part in an inspection trip to Uşak province following an invitation from Governorship of Uşak During the inspection trip which included visits to the offices of Governor of Uşak Özdemir Çakacak and Mayor Ali Erdoğan, Archaeology Museum, Atatürk Museum, Banaz, Hamamboğazı, Ulubey Canyons and historical places in the city centre were visited. An evaluation meeting took place at the end of the visit which was attended by the Governor and the Mayor.

TÜRSAB’a teşekkür belgesi TÜRSAB, turizm alanındaki başarılı çalışmalarından dolayı İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından “teşekkür belgesi”ne layık görüldü. İstanbul turizmine katkı sağlayan kişi ve kurumlara teşekkür belgesi vermek üzere 25 Haziran 2010 tarihinde İstanbul Emirgan Beyaz Köşk’te düzenlenen törende TÜRSAB adına belgeyi Başkan Başaran Ulusoy, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Kadir Topbaş’tan aldı.

Certificate of appreciation for TÜRSAB TÜRSAB was deemed worthy to be awarded a “certificate of appreciation” from İstanbul Metropolitan Municipality as a result of successful works in the area of tourism. In a reception organised on 25th June 2010 in İstanbul Emirgan Beyaz Köşk to present certificates to individuals and institutes who contributed to İstanbul’s tourism, Başaran Ulusoy received the certificate on behalf of TÜRSAB from Mayor of Metropolitan İstanbul Dr. Kadir Topbaş.

60 TÜRSAB DERGİ | AĞUSTOS 2010

THY’den “Comfort Class”

T

HY, uçuşlarında ekonomi, business ve first sınıflarına yeni bir sınıf ekliyor. Yolcular bundan sonra ‘Comfort Class’ ile konforu daha hesaplı yaşayacak. Amaç Ekonomi Class’ın uygun satın alınabilme yaklaşımını Business Class konforu ile birleştirmek. THY’nin ilk etapta Pekin, Şangay, Narita, Bangkok, Sao Paulo, Toronto seferlerinde uygulamaya başlatacağı ‘Comfort Class’, yeni teslim alınacak Boeing 777 uçaklarında hizmete sunulacak. Comfort Class’ın, yeni Boeing 777’lerin filoya katılmasına bağlı olarak New York, Şikago ve Washington hatlarında da hizmete sunulması planlanıyor. Comfort Class’ın yolculara sunacağı ayrıcalıkların en önemlilerinden biri olan Comfort Class koltukları, bu sınıf için özel tasarlanmış olup, diz ve oturma alanı mesafesi olabilecek en geniş ölçüde tutuldu; 116 cm’lik koltuk aralık mesafesi ile 49 cm’lik koltuk içi mesafe, Comfort Class’ın en önemli artılarının başında geliyor. Ayrıca Comfort Class’ta her koltukta yer alan ekranlar sayesinde yolcular hem AVOD hizmetlerinden yararlanabilecek, hem de kişisel USB ya da ipod cihazlarındaki dosyalarına erişebilecek.”

62 TÜRSAB DERGİ | AĞUSTOS 2010

“Comfort Class” from Turkish Airlines

T

urkish Airlines adds a new class to economy, business and first classes in its flights. From now on passengers will experience a more affordable comfort with “Comfort Class”. The purpose is to combine affordable approach of Economy Class with the comfort of Business Class. First implemented on Turkish Airlines’ Peking, Shanghai, Narita, Bangkok, Sao Paulo, and Toronto flights, “Comfort Class” will be offered in new Boeing 777 planes to be delivered. It is planned to offer Comfort Class on New York, Chicago and Washington flights with the addition to the fleet of new Boeing 777s. One of the most important privileges Comfort Class will be presenting to passengers is Comfort Class seats which are designed specifically for this class with widest possible knee space and sitting space; 116cm seat pitch and 49cm seat width are Comfort Class’ leading features. In addition, with individual display screens in every seat, passengers will be able to use AVOD services as well as accessing their personal files on their own USB or IPODs.

THY Gana’da

T

Turkish Airlines is in Ghana

T

urkish Airlines commenced flights to Ghanaian city of Accra. The inaugural flight took place at 14:15 Turkish time on 15 July 2010. Flights to Accra commenced on 15 July and will be 4 times a week on Mondays, Tuesdays, Thursdays and Saturdays. With the service to Accra, Ghana, Turkish Airlines continues to increase its extensive network of flights and increased number of international destinations to 127. Roundtrip airfare to Accra will start at 498 Euros (including all taxes) until 15 August 2010.

ürk Hava Yolları, Gana’nın Akra şehrine uçuşlarını başlattı. İlk uçuş, İstanbul’dan 15 Temmuz 2010 tarihinde Türkiye saatiyle 14:15’te yapıldı. Akra uçuşları 15 Temmuz Perşembe günü başladı ve pazartesi, salı, perşembe, cumartesi olmak üzere haftada dört sefer olarak gerçekleşiyor. Akra, Gana seferleri ile birlikte THY uçuş ağını genişletmeye devam ederek yurtdışı uçuş nokta sayısını 127’ye ulaştırdı. İstanbul’dan Akra’ya gidiş-dönüş bilet ücretleri, 15 Ağustos 2010 tarihine kadar, tüm vergiler dahil 498 avro’dan başlıyor.

Türk Hava Yolları, planladığı uçuşlar ile yolcularını İzmir’den direkt Avrupa’ya taşıyacak. 28 Haziran 2010 tarihinden itibaren İzmir’den Frankfurt ve Paris’e, 5 Temmuz 2010 tarihinden itibaren de Düsseldorf’a karşılıklı seferler başladı. 27 Temmuz 2010 tarihine kadar uygulanacak kampanya dâhilinde İzmir’den Düsseldorf’a gidiş-dönüş tüm vergiler dahil 254 avro, Frankfurt’a 263 avro, 10 Eylül 2010 tarihine kadar uygulanacak kampanya ile Paris’e de gidiş-dönüş tüm vergiler dahil 367 avro’dan başlayan ücretlerle seyahat edilebilecek.

Direct flights

Pakistan’dan THY’ye ödül

commences from

T

HY, Pakistan’daki Altamash Enstitüsü tarafından ülkede yaptığı başarılı halkla ilişkiler çalışmalarından dolayı ödüle layık görüldü. Merkezi Karaçi’de bulunan Altamash Enstitüsü Halkla İlişkiler Ödülü, enstitünün başkanı Dr. Mohammed Altamash tarafından THY Pakistan Müdürü Utku Yazan’a verildi. Ödül töreninde konuşan Dr. Altamash, THY’nin Pakistanlı bütün çevrelerin takdirini kazandığını ve son iki yılda gösterdiği başarılı çalışmalar nedeniyle bu ödüle layık görüldüğünü söyledi. THY Pakistan Müdürü Yazan da Pakistan’da köklü bir geçmişi olan THY’nin daima Pakistan’ın iş, eğitim, kültür, spor ve turizm çevrelerinin yanında ve destekleyicisi olduğunu dile getirerek Dr. Altamash’a teşekkür etti.

İzmir’den Avrupa’ya direkt uçuşlar başladı

İzmir to Europe

Award from Pakistan to Turkish Airlines

T

urkish Airlines was deemed worthy of an award by Altamash Institute for successful public relations work in the country. The Altamash Institute Public Relations Award was presented to Turkish Airlines Pakistan Manager Utku Yazan by the institute’s president Dr. Mohammed Altamash, whose headquarters are in Karachi. Speaking at the awards ceremony, Dr. Altamash said that Turkish Airlines have been gaining recognition by all Pakistani circles and have been deemed worthy of this award for its successful work during last two years. Thanking Dr. Altamash, Turkish Airlines Pakistan Manager Yazan stated that Turkish Airlines who has a deep rooted history in Pakistan have always been supportive of business, education, culture, sports and tourism circles.

Turkish Airlines will fly its passengers direct from İzmir to Europe with planned flights. From 28 June 2010 return flights between İzmir and Frankfurt, from 5 July 2010 return flights between İzmir and Dusseldorf commenced. During the campaign continuing until 27 July 2010 a return flight from İzmir to Dusseldorf will cost 254 Euros, including taxes, to Frankfurt 263 Euros while during another campaign continuing till 10 September 2010, passengers will be able to travel to Paris for 367 Euros return, including all taxes.

AĞUSTOS 2010 | TÜRSAB DERGİ 63

Suggest Documents