Elizabeth Elliott - Ya Hep Ya Hiç

www.CepSitesi.Net

G iriş K u t s a l T o p r a k l a r / 1278

Antik şehirden geriye neredeyse hiçbir şey kalmamıştı. Nesiller boyu yapılmış onca eser yalnızca üç gün kadar süren savaşta bir moloz yığınına dönmüştü. İsa’nın doğumundan bu yana ayakta kalan sur ve binaların temelleri artık ıssız bir gökyüzüne bakıyor, için için yanan küllerden yayılan dumanın filizleri kara bir örtü gibi kaplanmış şehrin havasına katılıyordu. Yalnız bir şövalye atını paramparça olmuş su kemerinin için­ den, binlerce yıldır düşmanın geçemediği yıkılm ış kapılara doğ­ ru sürüyordu. Devrilen taşlar ve yanan kalaslar arasında yatanlar bir zamanlar oranın yerli halkıydı. Şimdi ise yerde yatan cansız bedenleri şehri yerle bir edcıı savaşın sessiz birer tanığı olmuştu. Şövalyenin zihni savaşın taze anıları ile meşguldü ve yakın bir zaman önce gerçekleşmiş katliamdan rahatsız olmuşa benze­ miyordu. Moloz yığınları arasından dikkatlice geçen atı kendisi­ ne iyi bir yol seçmişti, başı bitkinlikten öne eğilse de sahibinin uyarılarına kulak veriyordu.

«i

K cnnc M ontague nin karanlık yüzü, bu manzara karŞ,s,„-da yinc .lad es,z k aim ,şu . Kutsal Topraklardaki Haçl, Seferlerimde son uçlü y ıld a binlerce katliam a tanık olmuştu vc bu da onlardan biri sayılırd ı. Al A bar halkı leslim olmamıştı vc şehir, savunmaları için tek bir dayanak, korunmak için tek bir sığınak kalmayıncaya dek yerle bir edilm işti. Herkes öldürülmüştü. Kenric ise yıllar boyunca defalarca tekrarlanan bu gibi olaylar karşısında kemik­ lerine kadar işlem iş yorgunluktan başka bir şey hissetmiyordu. K enric’ in vc atının zırhı küllerle kaplanmış, derisi, ter ve ku­ rumuş kan yüzünden sertleşmişti. Göğsüne kırmızı haçın işlen­ diği ve bir zam anlar beyaz olan tuniği kırmızı kana bulanmış vc kullanılm az hale gelmişti. Kenric, bir tunik daha mahvoldu diye içinden geçirdi. Paramparça olan gömleğin üstündeki kutsal haç işareti etrafını çevreleyen dikişler sayesinde ancak fark ediliyor­ du. Neyse ki bu kez üzerindeki kan kendisine ait değildi. Atı yor­ gunluktan durmaya yeltendiğinde sinirle kükredi ve tekrar atını yola koydu. Uzaktaki enkazın arasından ilk olarak, kırmızı zemin üzerin­ de üç tane altın aslan arması bulunan zırhı gördü, bir zamanlar büyük olasılıkla zengin bir tüccara ait evin önünde duruyordu. Zırhın yanında yarı çıplak bir kadın kanlar içinde yere serilmişti. Kenric kadının hemen yanında bir askerin üzerine yüzüstü yığıl­ mış Arap çocuğa bakıyordu. Kenric bu manzarayı, artık savaş katliamlarından etkilenme­ yecek bir askerin soğukkanlılığıyla karşıladı. Yerde uzanan ço­ cuk yanındaki kadının oğlu veya kardeşi olmalı diye düşündü. Büyük olasılıkla da kadını ilk şövalyeden kurtarmıştı ama belli ki diğerleri ilkinin yapamadığını tamamlamıştı. Kenric atından indi, Arap çocuğun altında yatan şövalyenin cesedini botuyla itip sırt üstü yuvarladıktan sonra zırhının altın­ daki altın kolyeyi ve elindeki yüzüğü hızlı bir şekilde alarak ken6

_

^

Ya Hep Ya Hiç

di zırhının içine koydu ve şehrin öbür ucuna doğru yola koyuldu Normalde böyle ıvır zıvırla hiç uğraşmazdı ama eğer Kral Edvvard yeğeninin imzasını taşıyan yüzüğün ve haçın yaban­ cıların eline geçtiğini duyarsa bu hiç iyi olmaz diye düşündü. Ayrıca yüzük gibi kişisel eşyalar yeğeninin, Arapların Hıristiyanlara yaptığı işkencelerin birinde sefilce ölmediğine kanıt­ tı; o savaşarak, cesurca ölmüştü. Şairlerin bu şövalyenin adına savaşta nasıl cesurca öldüğünü - şehri yağmalayıp, insanları katlederken değil - anlatan ağıtlar yazacağını biliyordu. Durup eğer kendisi savaşta ölse onun için bu kadar cömertçe bir ağıt yakılıp yakılmayacağını düşündü. Hayır hayır, Kenric Monta­ gue hakkında pek çok destan yazılacaktı vc hiçbiri uyduruk hi­ kayeler olmayacaktı. Bir grup şövalye şehrin dışında bir yerde toplanmıştı, içlerin­ den biri yıkıntılar arasından Kenrie’in geldiğini fark etti. Asker­ ler liderlerinin savaş sonrasındaki ruh halini tahmin etmeye çalı­ şarak gelişini seyre koyuldu. Kral mutlaka en sevdiği yeğeninin ölümünden dolayı derin bir üzüntü duyacaktı; ancak, Kenric için onun ölümü sıradan bir askerin ölümünden farksızdı. Askerler olayın onu etkileyeceğini merak ediyorlardı. Genç bir şövalye Kenric’in atını almaya koştururken Roger Alan Fitz adındaki bir diğer şövalye de liderini karşılamak üzere öne çıktı. Tam bu sırada rahip de ayağa kalkmıştı ki Fitz Alan'ı fark etti. Her iki adam da cesur savaşçıya ulaşmak için adeta birbirlcriyle yarışıyordu. “Sir Kenric,” dedi rahip, bir yandan elini sallayarak, "bir da­ kika lütfen.” Kenric rahibe aldırmadan atının dizginlerini genç şövalyese uzattı. “Yeterince su içtiğine emin ol vc iyice temizle. F\ ard, ace­ le etmelisin. Bir saat içinde yola çıkacağız" Genç asker atı çekiştirirken, “Emredersiniz.” diye hoımmLı v 7

Fit/ Alan b aşıyla rahibi işaret ederek onu -t ™ ı, , lc .h a U .n d a bir Şcy,cr b .liy o ," diye sessizce u y L I t £ £

" t 2.

r C? ÖKÜICrbU^

S“"

^

M

1 “ ada" İkİ uzak“ V""5- Adamlarını bu başa R a y a c a k kadar yorgun. Şansunız yaver giderse biraz m ücadele ettikten sonra denize ulaşabiliriz. Şimdi derhal yük arabalarının yola çıkm aya hazır olduğundan emin olmak için Sim on'u gönder!” Fitz Alan yavaşça saygıyla eğildikten sonra emri iletmek için Sim on'u aram aya koyuldu. Rahip, Kenric’in peşini bırakmamıştı. Şövalyenin dibine so­ kularak. “Sir Kenric,” diye seslendi. Rahibin yüzü sabahın kızgın güneşiyle kıpkırmızı kesilmiş, boynunun kıvrımlarına ter dol­ muştu. Her ne kadar Rahip Vachel kendisiyle aynı boyda olsa da onun gibi görkemli bir savaş lordunun yanında oldukça küçük ve değersiz görünüyordu. “Gravelle kardeşleri gerçekten duyduğum şekilde cezalan­ dıramazsınız. Suçu ne olursa olsun hiçbir Hıristiyan bu şekilde ölm eyi hak etmiyor.” Kenric, rahibi dikkate almadığını göstermek istercesine elinin ucunu sallayarak, “Def ol, rahip,” diye geçiştirdi ve onu arkasın­ da bırakarak şövalye grubuna doğru yürüdü. Kalabalığın ortasın­ da iki adam kollan ve bacakları kazığa bağlanmış çıplak bir şe­ kilde yerde yatıyorlardı. Bütün şövalyeler bu iki adam etrafında toplanmışlardı. Kazığa bağlanmış adamların ayaklarının dibine kadar gelen Kenric durup ikisini de süzmeye başladı. Adamlann yüzlerinden ne kadar korktuklan belli oluyordu. Kenric soğuk­ kanlılıkla kollarını göğsünde kavuşturup adamlar için venlen karan söyledi. “Raııulf ve Dominic Gravelle kardeşler, bilindiği üzere beni öldürmeye teşebbüs ettiniz fakat başaramayıp zehirlediğiniz şa-

Ya Hep Ya Hiç

rapia dört adamımı öldürdünüz, işte bu sebepten sizin sonunuz da ölüm olacaktır.” Kenric, Gravelle kardeşlerin kaderleriyle yüzleşmeleri için bir an bekleyip ufukta doğan güneşe ardından da şehrin yerle bir olmuş manzarasına göz gezdirdi. “Tam olarak bu kızgın güneşte kavrularak öleceksiniz ya da Al’ Abar’dan yayılan bu yangından kaçan kızgın halk tarafından katledileceksiniz.” Kardeşlerden Ranulf dişlerini sıkmış, konuşmamak için ken­ dini zor tutuyor, Dominic ise ağlayarak merhamet dileniyordu. Kenric’in gözlerinde duygudan eser yoktu yavaşça kılıcını çekip Dominic’e yönelerek, “Ya da benim için düşündüğünüzden daha onurlu bir şekilde ölebilirsiniz,” dedi. Dominic acı içinde sızlanırken, kardeşi, karşısında dikilmiş bu kudretli lidere gözlerini kısarak hürmetle bakıyordu. Lafı dolandırmak istemeden, “Bizi kimin kiraladığını bilmek istiyorsunuz,” dedi. Gözleri yaşlı ağabeyinin suratını görebilmek için omuzlarım kaldırmış önündeki bağlarını gevşetmeye çalışı­ yordu. Çok az da olsa gördükten sonra başını geri indirdi. Ani bir ölümün onlar için daha merhametli bir yol olacağını düşünüyordu. Ölmesi gereken kişinin ellerinde ölmek. Ranulf planlarının arka­ sındaki adamın ismini vermeyi reddederek sessizce küfür etti. Dominic doğrularak “Hükümdarlık tarafından oyuna getiril­ dik,” diye haykırdı. “Bize paralı asker olacağımız bildirildi. Ne kardeşim ne de ben sizi öldürmek niyetindeydik. ama başınıza koyulan ödül fazlasıyla cazipti, lordum. Altın, barınak vc verimli topraklar. Kız kardeşinizle evlenmesi vc çeyiz masrafları için de Ranulf’a söz verdiler.” Kenric sessizce ve ifadesiz bir şekilde “Babam," dedi. Daha ona söylenmeden bu işin içinde yaşlı savaş lordunun olduğunu biliyordu ama yine de emin olmak istemişti. Dominic tereddütle başıyla onayladı. 9

"Baron M omaguc sizin soysuz vc Şcy,a„,„ cvlad, oIclugu„u zu düşünüyor Hasla vc y a ,l, olsa da unvan,,,, vc topraklar,,,, küçük kardeşiniz G uy'a bırakm aya kararlı. Sizin de diğerleri gibi bu kutsal topraklarda ölmenizi umuyor. Sizin savaş ala­ nında öldüğünüzü ona müjdelemek için köylüler her yerde sizi arıyor. K ellenize para ödülü bile kondu. Kralın sizi geri dön­ dürmek istediğini duyduğunda, ordunuza katılmamız için bizi buraya gönderdi.” "Kardeşim Guy da bu plana dahil m iydi?” “Hayır efendim, böyle söyleyemem, çünkü toplantılarımızın hiçbirinde yoktu." “Peki babam dışında başka biri var m ıydı?” "Hayır, yalnızca Ranulf ve ben. Fakat bilmenizi isterim ki sizi zehirlemek Ranulf'un fikriydi. Yalvarırım merhamet gösterin efendim, bu olaya karışmaya hiç niyetim yoktu ve kardeşime dc aynını söylemiştim.” “Yine de Dominic, sen bunu bana söylemedin değil mi?“ Kenric sakince sormuştu. “Onun planını bilmene rağmen sustun ve dört adamım öldü, sen dc ihanetinin bedelini ödeyeceksin." “Nefesini boşa harcıyorsun s e v g ili kardeşim.' dedi Ranulf alaycı bir tonda. Adeta gözlerinden Kenric’e doğru nefret yayı­ lıyordu. "Ölmüş olman gerekirdi,” dedi R an u lf yenilgiye uğramış gibi. “Neden hâlâ hayattasın, nedir seni ayakta tutan ?” “Tann’nın isteği.” diye cevapladı, yalan söylediğinin farkın­ daydı. Ruhsuz bakışları Ranulftan Dominic’c doğru kaydı. Sa­ vaş lordu kılıcını boynuna doğru sallarken Dominic in gözleri dehşetle büyüdü. Kaderini değiştirmek vc celladın, ikna etmek için yapabileceği hiçbir şey kalmamıştı. Ranulf'un cesurca hay­ kırışını Dominic’in çığlıkları bastırdı. Kenric arkasın, döndü ve ağır adımlarla oradan ayrıldı. Suratı 10

Ya Hep Ya Hiç

asıktı. Sonuçta dört adamı bu hain plan yüzünden ölmüş, ikisini de kendi elleriyle öldürmüştü. Ardında bıraktığı şehir ise ceset­ lerle dolup taşıyordu. Kenric aklından ölenleri hesaplarken bir yandan da Al’ Abar’dan çıkamayanların yerine görevlendirmesi gereken asker ve şövalyeleri düşünüyordu. Birlikte neşe içinde yiyip içtiği askerlerini, vc onları bu cehennemde, merhametsiz güneşin altında sessizliğe gömülene kadar nasıl övdüğünü ha­ tırlıyordu, aklının her bir köşesi adamlarının anılan ile doluydu. Elbette yerlerini dolduracak başkaları vardı. Askerler ve şöval­ yeler... Hepsinin amacı zafer vc altındı Sonuç ise aynıydı; hepsi diğerleri gibi aynı şekilde ölecekti. Ranulf de Garvelle, Kenric’ in bu kadar ölüm arasında nasıl ayakta kaldığını merak etmişti. Aslında cevap bir o kadar basit ve komikti... Kenric, yüreğinde ölüm korkusu taşımıyordu. Havalı­ nın son üç yılında her gün Azrail’le karşı karşıya gelmiş vc onun korkunç varlığına alışmıştı. Kılıcını ustalıkla kullanmasının ya­ nında işte bu ölümle defalarca yüzleşmesi onu sağ bırakıyordu. Korkularından arınmış bir şövalye sadece strateji ve taktiklere yoğunlaşır, çok az hata yapardı. Evet, Kenric ülkesine vc krala layık olduğunu biliyordu. Mü­ kemmel bir savaşçıda bulunması gereken her özelliğe sahipti. Dövüş sanatlarıyla şekillenmiş bir vücut, yıllarca sayısız kültürün askeri eğitimlerini almış bir akıl ve taşlaşmış bir kalp... Böyle bir savaşçı, ardında yalnızca ölüm ve yıkım bırakabilirdi. Aklında za­ fer veya onur düşüncesi olmadan, övünmeden sadece kabullene­ rek... Bir savaştan daha galip çıkmıştı vc yeni bir savaş kapıdaydı. Kenric şehrin dışındaki savaş kampında neredeyse iki hafta­ dan beri tek ayakta kalan mavi beyaz çizgili çadıra doğru yürü­ meye başladı. Askerlere telaşla yenilen yemeğin ve kıyafet deği­ şiminin ardından derhal İngiltere'ye döneceklerini emretti. Bir başka savaşa hazır olmalarını da. 11

Aslında babası oğlunun geri dönmesinden korkmak,, u >y* Aasi, adam, kral ,araf,„dan Oaller’dcki sava,a gönderi,’

* "JT 7"™'" gücün“"ar,aca8mıbiliyordi1' Krai'"«4

kolu olarak l„ g ,l,ere ’de h a«a GallerMn sisle kapi, ormanlar,,, da bile öldürülmesi kolay olmayacaktı. Kenric, babası Baron M ontague’nin ondan uzak tutmak için çırpınıp savaştığı toprak­ lara sahip olacak kadar uzun yaşayacaktı.

"S ır Kenric,” diye seslendi rahip. Koşturarak savaş lordunu durdurmak için bu kez sertçe koluna asılmıştı. Kolunu rahipten kurtaran Kenric uzun adımlarla yürümeye devam etti. "Beni kızdırmaya başlıyorsun, rahip. A l’ Abar’da ölenler için dua et ve derhal eşeğini bul. Burada daha fazla oyalanmayacağız!” "Gravelle kardeşlere günah çıkanp Tann’ya vicdanları rahat bir şekilde kavuşmaları için fırsat vermediniz,” dedi rahip, cüret­ kar bir şekilde. Ama yine de hainlerin hak ettikleri cezayı çekme­ sinden rahatsız olmamış gibiydi. Onları öldürmemek daha büyük bir günah olur, diye düşünüyordu. "Onlan günah çıkanrken duydum,” diye ilgisizce yanıtladı onu Kenric. “Dine saygısızlık ediyorsun!” Kenric aldınş etmedi, yola çıkmak üzere hazırlık yapan orduyu dü­ şünüyordu. “Şehrin sokaklannda yürü, rahip. Yürü ve yerde yatanlan say, bir tanesinin bile ölmeden önce günah çıkarmaya fırsatı olmadı.’ “İkisi aynı şey değil. Şövalyelerinin bir kısmı günah çıkar­ malarına gerek kalmadan cesurca öldüler,” dedi rahip, mantık yürüterek. “Bu şehrin insanları ise günah çıkarmayla yükümlü değillerdi, o n lar Tanrı’nın isteğiyle öldüler.” Yüzünü ona dönüp “Hayır.” dedi Kenric sesini alçaltarak. Rahip Vachcl onun soğuk ve donuk bakışlar, karşısında dehşete kapıldı ve haç çıkardı. “Onlar benim isteğimle öldü...” 12

5

ıS o n r a

ö^uzey D n yille re

- I -

Bu soğuk kış gecesi Kenric’in planı için yeterince karanlık değildi. Böylesi bulutsuz bir havaya sessizce küfrederken, gözleriyle Langston Keep’in karanlık silueti üzerinden olağandışı bir şey var mı diye etrafı süzdü. Gökte parlayan yarım ay gümüş gölgeler halinde karla kaplı zemine yansıyordu. Böyle açık bir havada kaleden içeri girme­ ye cesaret eden biri gardiyanlar tarafından kolayca fark edilebilirdi. “Yine de bu bir tuzak olabilir,” diye fısıldadı Fitz Alan. Kenric başıyla onayladı. Ay ışığında nefesinin buharını görebili­ yordu, buz gibi geceyi ve endişelerini kovmak istercesine yerinde du­ ramıyordu. Bir pusu kurulsa kolayca yem olabilirlerdi, arkalanndaki orman onlan korumaya yetmiyordu. Yaptıklan planın bir İskoçyalınm diğerine ihanet etmesine bağlı olması gerçeği ise bile bile lades sayı­ labilirdi. Ama Kenric bunu halletmeye kararlıydı ve Fitz Alan karanı itiraz edemezdi. Bu işte kralın parmağı bu seferlik yoktu. “Plan çok basit görünüyor,” diye kısık bir sesle uyardı onu Fitz Alan. “Arkamızı kollayacak adam getirmeliydik.” Kenric cevap vermedi, kaleye giden suyolunu tıkayan çalı yığınına dikkatlice gözlerini dikti. İki belirsiz figürün hatları 13

« * * » b e lirg in le şiy o r, k arian n a stllndc ç .k n d .k l a n se s o n la r,n y ak laşılm a işa rc , ediyordu. Kcnric a v ların » g ö rd ü ğ ü n d e için d e bulunduklar» teh lik eye rağmen az d ah a k a h k a h a y a b o ğ u la c a k tı. G elenlerden biri uzun ve geniş g ö ğ ü s k a le s i o lan b ir ad am , d iğ e ri ise k ısa, etli butlu bir ka­ d ın d ı. K e n ric ’ in a sk e rle ri ödülün bu olduğunu gördüklerinde g ü lm ek ten k ırıla c a k la rd ı. İn g iltere ’nin en acım asız iki sa­ v a şç ısı için b ir a y ı ve b ir y a ğ tulum u pek dc tatm in edici bir ödül d e ğ ild i. B ir askerin çek e b ilec e ğ i her ç ile y i 5 y ıl boyunca G a llc r 'd e sav aşta çekm işti zaten ve şim di bir kahraman olarak k a rş ılığ ın d a y a ln ız c a bunları mı alacak tı? “B ir insan olarak değerlendirdiğim izde yüzü belki o kadar kötü değildir,” deyip gülüm sedi Fitz Alan. “Bu gördüğüm en bi­ çim siz kadın.” Yaklaşmakta olan adam tehlikenin kokusunu almış gibi kafasını kaldırdı. Kenric ormanın karanlığında kaybolarak sessizce çalılık­ lara doğru ilerledi. Fitz Alan ise çömelerek saklandığı yere doğru gelen bu iki garip yaratığı izlemeye koyuldu. Biraz ileride durdular, “lan Am ca, bu bir tuzak olabilir.” Yumuşak ve kadınsı bu ses yağ tulumuna aitti. Kadının söz­ leri K enric'i oldukça memnun etmişti çünkü kurbanlarıyla aym endişeyi paylaşm ak iyiye işaretti. Sesin sahibi dileğini fısıldar­ ken küçük bir ışık görme umuduyla başlığını kapatıp karanlık ormanın içine doğru baktı. “Vaktimiz varken buradan kaçabiliriz, soygunculara rastlar­ sak arkanı kollayacağım . O gelmiyor biliyorum, bırak buralardan çekip gidelim . Am cası a n id e n kılıcım çektiğinde kadının da nefesi oracıkla * * * ^ . ----- yavaşça yere koy. Lord Duncanl" diye emrelli Kcnric. U „ D uncan h arek et edemedi, ay Iskoçyah adamın vüent ha,. 14

larını ortaya çıkarıyor ama yüzündeki ifade gecenin karanlığıyla gölgede kalıyordu. Kenric kılıcının ucunu kadının bedeninde gezdirerek, “Der­ hal dediğimi yap! Yoksa kılıcımı kızın kaburgalarının arasına geçiririm!”diyc uyardı. Bu tehdidin ardından lan kılıcı yere bırakarak yeğenini ken­ di yanına doğru çekti, Kenric’e baktı ama Fitz Alan’a yönelerek “Yalnız gelmen gerekiyordu,” dedi. Kenric omuz silkerek, “Benim adamım sadıktır,” diye cevap­ ladı. “Atları al, Fitz Alan!” Lord kızı yanına çekmişti. “Leydi Remmington benimle gele­ cek, atım biraz ileride.” “Atını biz alırız.” Kenric Ian’ ın yerdeki kılıcını alıp kendi kılıcının kınına koydu, leydinin bu kadar çabuk eline düşmesi onu hayal kı­ rıklığına uğratmıştı. Ödülüne yakından bakmak için en ufak bir isteği yoktu. Yüzünün güzelliği bedeninin kusurlarını ka­ patmaya yetmezdi. Adamın sefil atı kadar basit olduğu şüphe­ siz bir gerçekti, yoksa şimdiye kadar kendini gösterirdi diye düşündü. “Hazırlıklar Kclso Manastırı’nda yapıldı." “Desteğinizi vermek ve sizden isteneni yapmak için hazırsı­ nız değil mi?” lan’ın sorduğu bu soru dakikalarca cevapsız kaldı. “Evet,” diye yanıt verdi Kenric kesin bir sesle. “Kclso Maııastırı’nda muhafızlar geri çağırılana kadar kalabilir ve sonra kalenize doğru yo la.. “Ben bu gece İskoçya’ya gidecektim,” diyerek lan. Kenric in sözünü kesti. Leydi Remmington, “Neden Kclso Manastırı’na gidiyoruz, amca?” diye sordu. Sesi giydiği pelerinin altından adcuı tısıltı Şeklinde çıkmıştı. 15

“Şşşh. Tess,” diye azarladı lan onu. “Atlar burada. Her şey yoluna girecek. Şimdi uslu bir kız ol ve elini çabuk tut. Acele etm eliyiz.” “Peki, amca,” dedi Tess itaat edercesine. Fitz Alan, iki asker ve atlarla birlikte geri döndü. lan, tom­ bul kızı ata bindirdi ve eyerlere asıldı. Toynaklarına bez parçalan sarılan atlar ormanın derinliklerinde ses çıkarmadan ilerliyordu. Gecenin bu saatinde Langston Keep’in etrafında nöbet tutan as­ kerler için endişelenmelerine gerek yoktu, ancak bu saatte or­ manda kralın yollarının kontrolünü ele geçiren ve korunmasız insanlar için bekleyen ipsiz sapsız serseriler, haydutlar ve katil­ lerle dolu olurdu. Kenric için böyle bir gerçek herhangi bir teh­ dit yaratmazdı ama şimdi zaman kaybetmenin de sırası değildi. Gece sona eriyordu ve her geçen dakika onun aleyhine işliyordu. Tess Remmington haydutları zerre kadar düşünmüyor, her an kalenin kapısından çıkabilecek olan muhafızlar için endişeleniyor­ du. Üvey babası onun kaçtığını duyduğunda sinirden deliye dö­ necekti. Dunmore MacLeith’in düşüncesi bile kanını dondurmaya yetiyordu. Aslında dışarıdan bakıldığında İskoçyalı’nın hoşa git­ meyecek bir yönü yoktu. Uzun boyluydu ve sıkı bir vücudu vardı. Siyah saçlarının arasında beliren iki tutam beyaz saç ona ayrı bir hava katıyordu. Ancak Tess kimsenin bilmediği bir şeyi de biliyor­ du, bu aldatıcı görünümün altında soğukkanlı bir katil yatıyordu. Bu acımasız hayvan babasının şüpheli ölümünden bir hafta sonra annesiyle evlenmişti. Dunmore MacLeith’in kaleye girmesini sağ­ layan garip olaylar dizisi besbelli planlanmıştı. Tesadüf o ki baba­ sının ölümünden bir ay sonra annesi de kalenin merdivenlerinden "düşerek” Remmington mezarlığında yerini almıştı. Bu olaydan önce herkes baronesin kilise vc Kral Edvvard’dan evliliğin iptali için talepte bulunacağını biliyordu. Dunmore MacLeith dahil çoğu kişi baronesin başarabileceğine inanmıştı. 16

Ya Hep Ya Hiç

Tcss, Kral Edvvard’ın MacLcith'in yıllarca yaptığı şeytanlık­ lara nasıl göz yumduğunu merak ediyordu. Yoksa o, Galler’dcki savaş, kiliseyle yaşadığı sorunlar ve baronları arasında yaşanan bitip tükenmek bilmeyen tartışmalar yüzünden böylesi uzak bir baronluğu düşünemeyecek kadar meşgul müydü? Kral onu çok­ tan unutmuştu ve Tess’in yapabileceği hiçbir şey yoktu. Rem­ mington Kalesi’nin gerçek vârisi Tcss, uzak bir sığmakta beş yıldır kilitliyken, Dunmore MacLeith. Remmington lordu olarak tahtta oturmuş keyif çatıyordu. Tess’in sahip olduğu tek serveti odasından duvarların dı­ şındaki suyoluna uzanan gizli geçitti. Bu tip gizli geçitler eğer kaledekiler ordu tarafından kuşatılırsa diye onların kaçmasına olanak verecek biçimde tasarlanmıştı ve Langston sınırında oldukça yaygındı. Bu geçit zamanla farklı bir boyut kazanıp Tess için özgürlük anlamına gelmişti. Dunmore MacLeith'den kurtulup kendi hayatını yaşamak için büyük bir fırsat da de­ nebilirdi. İki saat sonra Kelso Manastırı’nın önünde atlarından inmiş­ lerdi. Kalenin bir ucundaki kapı kolu çevrilerek açıldı. Sanki onla­ rın varmasını bekliyormuş gibi cüppeli bir keşiş elinde feneriyle birlikte kapıda dikilmiş onlara yol gösteriyordu. Tcss ormanda tanıdığı bu iki adamdan uzun olanını izliyor, yüzünü görebilmek için yakınında duruyordu. Keşiş başını sallayıp tek bir kelime etmeden karanlık patikayı izledi. Tess ani ürpertiden kurtulmak istercesine pelerinine sımsıkı sarındı. Keşiş siyah cüppesi içinde ve onlara yolu gösteren ke­ mikli uzun parmaklarıyla Azrail’i andırıyordu. Tess. dar patika 12111verdiği ölçüde amcasının hemen arkasından, onun pelerinine sokularak yürümeye devam etti. 17

Patika büyük bir kilisen in kapılarına uzanıyordu, birer birer b„ kapıdan içeriye girdiler. Tess heybetli yap .ya bakabilmek içi“ b aşlısın ı yavaşça indirdi, bu sırada am casının sözünden çık­ mamak için de yüzünü herkesten saklı tutuyordu. Amcası daha önceden hangi adam larla tanışacağını bilm ediğini söylemişti. Tess i ne kadar az bilirlerse o kadar iyiyd i. Kilisenin içine gir­ diğinde gördüğü manzara karşısında ağzı açık kalmıştı. Gotik m im arisi ve Normandiya işçiliği Kclso M anastırfnı adeta paha biçilm ez bir mücevhere dönüştürmüştü. Tcss daha önce böy­ le bir şey görmediğine yemin edebilirdi. Duvarlar ve tavan eşi benzeri olm ayan ikonlarla dolu; heykeller ise altın kaplamaydı. S ayısız mumun ışığında bulunduğu yer manastırdan çok, peri m asallarındaki kalelere benziyordu. Kenarları altın sarısıyla iş­ lenmiş kırmızı satenden cüppesiyle vaiz kürsüsünün yanında dikilen y aşlı keşiş ortamın havasına asalet katıyordu. Kenarlan kırış kın ş olan gözleri, önünde diz çökenleri gördükçe mutlu­ lukla parlıyordu. “Hoş geldiniz, evladım." Yaşlılıktan ağır ağır yürüyen keşiş, Kenric'c doğru yaklaştı. İnce, narin elleriyle onun ellerini tuta­ rak, “Çok uzun yıllar oldu seni görmeyeli, bakıyorum da koskoca adam olmuşsun,” dedi. “Teşekkür ederim. Rahip 01wcn. Bu gece sizin güzel yüzünü­ zü gördüğüme ben dc sevindim.” Kenric keşişe sert bir şekilde gülmüştü. “Arkadaşım Rogcr Fitz Alan’ı tanıyorsunuzdur. Bu da Lord Duncan.” Kenric bu tskoçyalı dev adamı ilk defa yakından görüyordu. Kenric’in boyu bir metre seksen santim uzunluğunda da olsa ya­ nındaki adamın neredeyse yarısı kadardı. Lordun yüzü solgun­ du, mavi gözlerinin etrafı ise gülmekten kırışmıştı. Şu anda da Kenric’c gülümsüyordu. Kenric yakında bu İskoçyalının neden bu kadar güldüğünü 18

Ya Hep Ya Hiç

aklayacaktı, lan ın cüppesi hafifçe kayarak omuzlarından düştü. Cüppenin altından İskoçya’nın ünlü kahramanı Duncan Klanı’nın simgesi haline gelen mavi-yeşil tartan ve sırtına geçirdiği kılıcın kabzası görünüyordu. Bu kadarı, aklanması için fazlaydı. Kendi dikkatsizliğini başıyla onayladıktan sonra Kenric gözlerini lan'ın yanında, arkası dönük biçimde duran Leydi Rcmmington'a çe­ virdi. Tcss hayranlıkla gözlerini bir an bile ayırmadan kilisenin duvarlarını kaplayan kıyamet günü resimlerini inceliyordu. Ken­ ric zihninde lan Duncan’ın kısa, şişman vc dişi versiyonunu can­ landırdı. Ortaya çıkan sonuç tam olarak karşında duran gibiydi. Tanrı’ya şükür ki Tess vücudunu saklama inceliğini göstermişti. Kral Edtvard’a bu kızı görmenin büyük bir zevk olduğunu kim söylediyse gerçekten sıkı bir mizah anlayışı olmalıydı. Takdim edilmesi gerektiğini ima ederek öksüren rahip, Kenric’in düşüncelerini bölmüştü. Kenric umursamaz bir tavırla, ‘'Rahip Ohven, küçük hanım da Leydi Remmington," dedi. İrkilerek omuzlarını düzelten leydi rahiple tanışmak için ar­ kasını dönüp başını eğdi. “Tanıştığıma çok sevindim, sevgili kızım." Rahip ona doğru yü­ rüyüp ellerini sıkıca tuttu. “Bu durum biraz garip olsa da senin... ’ “Özür dilerim, rahip,” diyerek onun sözünü kesen lan şaş­ kın bakışlarına aldırmadan Tcss’i kendine doğru çekti. Leydi Remmington Ta özel olarak konuşabileceğim bir yer var mı acaba’ “Sanıyorum, biraz ileride bir...’’ “Leydiye ne söyleyeceksen burada söyleyebilirsin. Bu kez sert bir şekilde keşişin sözünü kesen Kenric olmuştu. T ü/ü gö­ rünmeyecek biçimde dönüktü, gölgeler içinde kalmıştı. “Bundan pek emin değilim. Yeğenim plan hakkında çok az Şey biliyor vc hazır Langston Keep’den uzaktayken durumu açıklamam en iyisi olacaktır,’’ dedi lan tereddüt ederek. “Evliliği bilmiyor, değil mi?” Sert bir şekilde sormuştu kem w 19

F v h h k m ,? ' d iy c hom urdandı kadın. "H em en öfkelenme k ızım , durumu sana açıklan™ Ev « , * „ „

d lyec" tckrar Tcsskendine bu kczdognı sKjnjçckOT" ' erindenetti ' u,up

am casın dan kurtarıp arkasına kenetledi.

Leydi R em m in gto n ’ un giysisin in altındaki belini çe v rele yen geniş çem b eri ayakların ın etrafına düşünce, rahip ve şövalyeler şaşk ın lık için de k alakald ılar. Tess, Ian’a doğru yürüdükçe pele­ rininin altın dan aç ığ a çıkan içleri g iy siy le doldurulmuş çuvallar b ir kez daha d illerin in tutulm asına neden oldu. Herkesin şaşırtıcı g erçeğ i öğrenm esi fazla uzun sürmemişti. “E vlilik hakkında h iç b ir ş e y söylem edin!” K enric ve Fitz A lan kafalarını aynı anda ona çevirmişlerdi. “ Hiç de şişm an değilm iş,” diye fısıldadı Fitz Alan, Kenric'i dürterek. L eyd in in sırtı hâlâ onlara dönüktü; ancak, Kenric önünde du­ ran bu yen i z a y ıf figürün hareket edip amcasının kamını dürtme­ sin e k arşılık gülüm sem işti. İskoçyalıya bağırırken omuzlarından g e riy e düşen başlığın altından altın sarısı saçlan ortaya çıkmıştı. “ B ö yle bir haberi nasıl karşılayacağını bilemedim,” diyen Ian ’ ın sözleri yarım kaldı. “ B ö yle lanet olası bir haberi nasıl karşılayacağım ı elbette bi­ liyo rdun . Şim di de rahibin önünde bu şekilde konuşmama sebep o lu yo rsu n !” Ellerini utançtan önünde kavuşturup yüzünü keşişe doğru çevirdi, gözleri ise yere bakıyordu. “Sinirlenip bu şekilde konuştuğum için beni bağışlayınız. Tanrı’dan işlediğim günah için a f d ileyeceğim . O benim ne kadar zor zamanlar geçirdiğim, an layacaktır. Görünen o ki amcamın bu akşamki planlar, benim­ kinden farklı. kadar Kcnric nefesini tuttuğunun Kadın am casına dönene kuu H a le s in e güzel m enekşe renginde gözlere farkında değildi. B ö ylesin e g

Ya Hep Ya Hiç

bakmak dizlerinin bağının birden çözülmesine neden olmuştu. İşte şimdi kralın onunla dalga geçtiğine emindi. Yalnızca kör bir adam böyle bir kadına güzel diyebilirdi; Leydi Remmington, ha­ yallerin de ötesinde bir güzellikti. Amcasına başıyla işaret ederek “Bunu bana açıklayacaksın,” dedi Tess, sert bir şekilde. Pelerinini çıkarıp, katlayarak tek ko­ lunun üstüne asmıştı. Amcasına sanki tüm gün onu dinlemeye hazır olduğunu göstermek ister gibiydi. “Mantıklı bir açıklama olursa sevinirim.” lan sesini alçaltarak konuşmaya başladı. “Sana söyleyecek­ tim,” etrafındakileriıı dinlemesinden rahatsız olmuş gibi Keltçe konuşuyordu. “Aklını bu manastır olayıyla o kadar bozmuştun ki tanımadığın bir adamla evleneceğini duyduktan sonra gelmek istemezsin diye endişe ettim.” Tess dc aynı şekilde Keltçe cevap verdi. “Bu planın mantıklı hiçbir yanı yok.” Bir yandan gözünün ucuyla yanında onlara eşlik eden paralı askerleri süzüyordu. “Manastır olayı dini bir heves olarak açık­ lanabilir. Peki ya senin öylesine tanıdığın bir adamla beni evlen­ dirmek istemen? Nc senin kralın, ne de benim kralım bu olaya dahil olmadığına inanır. Bu planla hayatını tehlikeye atıyorsun.' “Sakin olmalısın, kızım,” dedi lan, devasa ellerini Tess in omzuna koyarak. “Senin iyiliğini istediğimi biliyorsun. Nişanlı­ na karar veren kişi senin de kralın Edward'dır." “Ne?” Bir an için umutlanan bakışları şüpheci bir biçim al­ mıştı. “Yalnız kralımız babamın benim için seçtiği eş adayını za­ ten onaylamıştı. Nasıl olur da böyle bir konuda MacLeith’e süz vermişken başka bir isim ağzından çıkar?” “İşte orası biraz karışık." lan çenesini kaşıyarak sözlerine dc vam etti. “MacLeith F.dvvard’ın isteklerini bir hır yerine getuıvoı onun gönlünü lıoş (utuyordu; ancak, Remmington un kontron

devraldığından beri endişeleri artmaya başlamıştı. MacLeith söz­ de beş yıldır kralın sadık bir hizmetkarıymış gibi görünüyordu ama Kral Edward onun tıpkı bir yılan gibi sinsice ona sokulduğu­ nun farkındaydı. Hiçbir İngiliz Remmington’a yavaş yavaş sahip olup o mevkide ilelebet kalamaz; ancak, M acLeith’ in hükmü her geçen gün yayılıyor. Üvey baban bu nişan vesilesiyle Edward’ın sabrını sınamaya kararlıydı. Edvvard, M acLeith’ in isteğini redde­ derek üvey babana karşı gelmesine ve savaş başlatmasına karşı­ lık bir mazeret vermiş oluyordu. Herkes İngiltere K ralı’nın dahil olacağı böyle bir savaşta İskoçya K ralı’nın da olacağının farkın­ daydı. Her ne kadar önündeki bu seçimi onaylayarak Edvvard sa­ vaşı önleşe dc Remmington’ u süslü bir tabakta kendi elleriyle M acLeith’e sunuyordu.” “Yani kral sözünde durma niyetinde değildi aslında?” Tess bu soruyu sorarken şaşkınlıktan kaşlan çatılmış, yüzü garip bir ifadeye bürünmüştü. “Peki ya bu MacLeith’in, İngiltere Kralı’na meydan okuması için başka bir fırsat değil mi?” “Hayır, değil. Edvvard evlilikten haberdar değilmiş gibi hare­ ket ettiği sürece herhangi bir meydan okuma da olmayacaktır.” lan planın zekice düşünülmüş olmasından böbürlenerek gülüm­ sedi, bir İngiliz’in bu kadar kurnaz olması şaşkınlık vericiydi. “Sonuç olarak bu savaş üvey baban ve kocan arasındaki bir sava­ şa dönüşüyor. Edvvard kocana yardım edebilir ancak onun doğru­ dan olaylara karışmaması gerekiyor. Kral Alexandcr’ın da olaya karışması için hiçbir sebep yok.” “Kral, MacLeith'e karşı oynamak için kimi kullanacak?” “Nişanlın kralın en iyi baronlarından biridir,” lan bunu coşku­ lu bir şekilde vurgulayarak söylemişti. “Karşına bir baron çıkma­ sını beklemiyordun, değil mi?” Tess yavaşça “Hayır," dedi. “MacLcith’in önerisini kabul et­ meden önce, kralın beni turnuvalarında boy gösteren ve toprak 22

Ya Hep Ya Hiç

sahibi olmayan bir şövalyeye sıradan bir iyilik karşılığında vere­ ceğini düşünürdüm.” “Senin nişanlın nc yoksul ne dc sıradan biri. Sahip olduğu topraklar senin sahip olduklarınla kolayca boy ölçüşebilir. Da­ hası bu adam clindckilcrc kendi başına sahip çıkmasıyla tanınır. Kral Edward seni Dunmore MacLeith gibi birini devre dışı bıra­ kabilecek tek savaşçının ellerine teslim etti. Sen, kızım Monta­ gue Baronu’yla evleneceksin.” lan dikkatlice söylemişti bunu. “Bu baron...” “Kasap!” Tess’in ağzından kelimeler sanki boğuluyormuş gibi çıkıyordu. “Beni Galler Kasabı’yla evlendirmeyi düşünmü­ yorsun değil m i!” diye haykırıyordu. “Ağzından çıkanlara dikkat et, kızım.” lan kendine çeki dü­ zen vererek anlayışlı bir amcadan güçlü bir lorda dönüşmüştü. “Evleneceğin adam hakkında ileri geri konuşmana izin veremem. Hakkında duyduğun onca hikaye fazlasıyla abartılmış. Olken için savaşan şövalyeler Baron Montague’ye saygı duyarlar; say­ gı duymayanlar ise ondan fazlasıyla korkarlar. Eğer seçme hakkı bana tanınsaydı, ben de Montague Baronu’ndan daha iyi bir se­ çim yapamazdım. Sinsi MacLcith’in kalelerimin etrafında aç bir kurt gibi dolanmasındansa sınırlarım içinde Baron Montague ile birlikte olmak beni daha huzurlu kılardı. Sen MacLeith'in sana Montague gibi iyi bir koca seçeceğini mi düşünüyordun yoksa?" “Onun benim için kimi düşündüğünü biliyorsun.” “Elbette, Dunmore MacLeith senin için öz oğlu Gordotı'u seçti. Doğrusu onun gerçek bir adam olduğundan bile şüphe du­ yuyorum.” “Sanki böylesi daha mı iyi?” diye fısıldadı Tcss. Ellerinin hâlâ boğazında olduğunu fark ettikten sonra keskin bir hareketle beline doğru indirdi. Böyle bir kaderi hak etmek için kralına karşı ne yaptığını düşündü. Normandiya'dan Iskoçya'ya 23

kadar herkes Montague Baronu'nu tanıyordu. Bu adanı turnu­ valarda yenilm ez bir şövalye olduğunu göstererek ve daha son­ ra Haçlı Scfcrleri’nde korkusuz bir savaşçı olarak öne çıkıp ün kazanmıştı. G aller’c karşı yapılan savaştan sonra adı adeta bir efsaneye dönüşmüştü. Kahramanlık hikayelerinde aşka ve des­ tanlara yer yoktu. O hikayelerini kanla yazıyordu. Tess. Baron Montaguc’yi yolda yürüyen sıradan bir insandan ziyade tam olarak bir iblise benzetiyordu. MacLeith’ in adamları bile sanki ondan bahsetmenin iblise karşı çıkmak olduğunu düşünüp onun ismini korkuyla anıyordu. Tess onun bu kadar ünlü olmasının se­ bebini vc neden öyle adlandırdıklarını biliyordu ve bunu bilmek bile tüylerini diken diken ediyordu. Galler Kasabı hiç kimseyi tutsak etmemişti. Gallcr’de gözün bile görmeye yetmeyeceği kadar Gallerli kanı olduğu söylenirdi. Bu manzaranın sahibi ise hepsini acımadan doğrayan Baron Montague idi. Kimileri fazlasıyla abartılı olsa da hikayeleri bu denli kötü bir üne kavuşturan şey içlerinde bir tutam da olsa doğruluk payı olma­ sıydı. Ancak Tcss'in bu doğruları öğrenmeye hiç niyeti yoktu. Du­ ruşundan ve sert ses tonundan amcasının kararını çoktan verdiğini ve tartışmanın yalnızca zaman kaybı olacağını anlamıştı. lan’ı can kulağıyla dinlemeye karar verdi, böylece rahibin gözüne girip kili­ seye istediği kadar sığınabilirdi. Tess, din adamının onun gibi zarif bir genç kızın canavarın tekiyle evlenmesine göz yummayacağın­ dan neredeyse emindi. Beyaz atlı prensi gelene kadar herhangi bir erkekten çok uzakta, kilisenin himayesi altında olacaktı. “Kralımız Edvvard bir süre önce sana eş olarak Baron Montague’yi seçti," diye devam etti lan. “Rahip Olvven bir za­ manlar kralın günah çıkarmak için özel olarak atadığı kişidir. Ev­ lilik törenini o düzenleyecek ve ardından resmi belgelerin birer kopyasını Londra’ya yollayacak. MacLeithler senin kendi iste­ ğinle kaçtığını düşünecek ancak onlara, seni Baron Montaguc'nin 24

^

\

Ya Hep Ya Hiç

yakaladığı, fidye istemekten vazgeçip seninle evlenmeye karar verdiği söylenecek.” "MacLeith beni geri almak için her yolu deneyecektir. Eğer beni ele geçirirlerse evlilik iptal olur. Hatta İngiliz baronlar bile ona bu hakkı tanıyacaktır. Böyle bir durumda kralın planı ne ola­ cak?” lan, Tess’in zekası karşısında kaşlarını kaldırdı; yine de onu ikna etme çabalarına devam etti. Kenric konuşmayı takip edecek kadar Kekçe biliyor ama on­ ları can kulağıyla dinlemiyordu. Bunun yerine gözlerini kızın kalın belik örülmüş saçlarından aşağı indirerek incecik beline bakıyor, sonra gözlerini dolgun kalçalarının etrafında gezdiriyor­ du. Onun özenle örülmüş örgülerini çözüp parmaklarını ipeksi saçlarında gezdirmemek için kendini zor zapt ediyordu. Gözlerinin rengini hayal etmeye başlayana kadar bu fikir Kenric’in zihnini fazlasıyla meşgul etmişti. Daha önce gördüğü hiçbir kadın zengin mücevherlerin yansıtabileceği kadar büyüle­ yici mavi gözlere sahip değildi. Kenric eşi benzeri olmayan bu gözleri düşünürken onlara bir daha bakmak istedi; ancak Leydi Remmington yavaşça başını çevirdi. Gerçek olamayacak kadar güzel olan bu gözler dışa doğru kıvrılmış kalın kirpiklerin ardındı gizliydi, tıpkı keşfedilmemiş bir mabet gibi Kenric’in dikkatini da­ ğıtmadan onları gizlice izlemesine engel olamıyordu. Tavrı ılımlı, uyumlu vc bir o kadar da resmiydi. Amcası ne zaman "evlilik latı etse Tess’in dudakları büzülüyor, bakışları yere kayıyordu. Kalın bir çizgi halinde bükülen kalın, dolgun ve biçimli dudaklar. Kenric kendini bu nefis dudakları öperken hayal etmekten alıkoyamadı. Teninin dc göründüğü kadar ipeksi ve yumuşak olduğuna emindi, durdurulamaz bir şehvetle ona dokunmak istiyordu. DudakLuı n* ıslatmak için hafifçe araladığında dilinin ucunu görebiliyordu Bilinçsizce yapılan bu hareket masum görünse dc oldukça haşt.ıu 25

çıkarım dı Kenric vinç nefesini tuttuğunu fark ederek kendine gelmeye çalıştı. Karşısında duran bu eşsiz güzelliğin bir adaııim dikkatini dağıtması için büyüleyici gözlere ihtiyacı yoktu: onun narin görünüşü kasıklarının yanmasına yetiyordu. Bakışlarını kontrol altına almaya çabalıyor, başını başka yöne çe\ irmek için kendini zorluyordu. Vücudunun en son nc zaman bir kadına dokunmadan böyle bir tepki verdiğini hatırlamıyordu bile. Lanet olsun, neden böyle olmuştu, daha onu tanımıyordu bile. Ba­ kışlarını Fitz Alan'a kaydırdı. Neyse ki sağ kolu olan bu adam da Levdı Remmington’un görüntüsü karşısında büyülenmişti. Yalnız olmadığına sevindi. Fitz Aiau’m da ağzı bir karış açık kalmıştı. ‘•Salyalarını etrafa saçıyorsun,” Kenric onu eliyle arkasından dürterek uyardı. Fitz Alan irkilip ağzını kapadı; ancak, gözlerini hâlâ onun üzerinden alamıyordu. “Aslında haklısın,” dedi Kenric, ses tonunda keskin bir kendi­ ni beğenmişlik vardı. “Yüzü bakılmayacak gibi değil.” Fitz Alan fısıldayarak “O bir melek,” dedi. Kenric gülümseyerek Leydi Rcmmingtoıı’a tekrar dönüp bak­ tı. Ian’la hararetli bir tartışma içine girmişti. “Öfkeli bir melek.” Kenric in yüzündeki gülümseme Tess’ in söylediği son sözü duyduğu anda aniden kayboldu Benim için tek çözüm yolu manastıra gitmek olacaktır. Ora­ da yemin edeceğim.” Edeceğin tek yemin evlilik yemini olacaktır,” diye gürledi Kenric yerinden kalkıp. Kellçcsi neredeyse mükemmeldi. “Ben, ben şey...” Tess’ in sesi arkasını dönüp şövalyelere - Dunmore MacLeith’in kaçmasına yardım eden kiralık paralı askerlere baktığı an kısılmıştı. Bütün karışıklıklar bir aradaydı. Onlar paralı asker değildi. Paralı askerler önünde duran adamlar gibi iyi giyincmezlcrdi.

Ya Hep Ya Hiç

Ayrıca bu adamların zırhlarının değerini biliyor, üzerindeki işçi­ liği dc iyi tanıyordu. İşte şimdi kiliseye sığınma hakkını damat olmadan kazanamayacağını anlamıştı. Damat tam şu anda önün­ de dikiliyordu. Fakat hangisiydi? Bakışları sağında duran adama kaydı, görünüşünde hiçbir sorun yoktu. Aslında fazlasıyla yakışıklı sayılırdı. Belli ki siyah saçları ve derin bakışlara sahip kahverengi gözleriyle birçok kı­ zın kalbini çalmıştı. Şövalyenin çapkın gülümsemesi çekiciliğini yansıtsa da zamanla solup ezikleşmişti, sanki yapmaması gere­ ken bir şeyi yaparken yakalanmış gibiydi. Tess bütün ümitlerinin kaybolduğunu hissetti. Baron Moııtague’nin hoş görünmediğini bilmesi gerekirdi. Montague, yanında dikilen diğer adam yani şu iblise benzeyen olmalıydı. İblis, arkadaşından hatta lan Amca’dan daha uzundu, iri cüs­ sesi onu çok daha heybetli gösteriyordu. Pelerini Tess’ in meraklı gözlerle onu süzmesine yetecek kadar vücudunu açıkta bırakı­ yordu. Bir zincirle zırhına bağlı olan mavi beyaz cüppesine sı­ kıca sannmıştı. Zırhı bu denli geniş ve güçlü göğüs kafesini ka­ patmaya yetmeyecek kadar küçük kalıyordu. Bakışları göğsüne kavuşturduğu güçlü kollarına kaydı. İki elini birleştirse yine de bu kaslı kollan kavrayamazdı. Dev cüssesine rağmen onun iriyan veya hantal olduğunu söyleyemezdi. Vücudunun her bir karesi iri cüssesiyle orantılıydı. Bu adam Tess'e, Dunmore MacLeith’in evcil hayvan olarak tuttuğu tüyleri parlak panteri hatırlatıyordu; büyüleyici, devasa, güçlü ancak bir o kadar da ölümcül. Bakışları zırh yeleğinden yukarılara, öfkeyle çatılmış kaşları kadar siyah göğüs kıllarına kaydı. Kapkara gözlerini çevreleyen. h>r yanağında çizgi gibi duran şeytani bir yara iziyle bozulmuş bir suratı vardı. Ters ters bakıyordu ona, ama neden? 27

Tcss bu adamın tamdık geldiğini fark ettiğinde şaşkınlıkla dudakları aralandı. Fakat adını koyamadığı bir farklılık da söz konusuydu. Gözleri çok fazla keskin, çok fazla parlak, diye dü­ şündü Tcss, aynı anda kaşlarını çatarak. Daha önce nerede gördü­ ğünü hatırlamak için gözleriyle baştan aşağı yeniden süzdü onu. Kenric bakışlarının düşmanla dostu ayırt ettirecek kadar sert olduğunu biliyordu. Leydi Remmington bu taktiği yememişti. Bir aşçının yemeği kokladığı gibi onu tepeden tırnağa süzmesi aşağılayıcıydı. Gözleri birbirini yakaladığında bu densize dersini vermek için iki kat çaba göstermeye hazırdı. “Bu, sensin,” diye fısıldadı Tess, çığlığı basmak için tetikteydi. “Evet, benim,” diye yanıtladı Kenric onu sert bir ses tonuyla. Bir an için bu kadının gözlerinde tanıdık bir şeyler gördüğüne yemin ede­ bilirdi, bir zamanlar el üstünde tuttuğu bir arkadaşına ait olan. Ya da aşık olduğu birine. Ancak gözlerindeki bu sıcaklık aniden kaybolun­ ca bunun bir hayal olup olmadığını yeniden düşündü. Kızın yüzünde oluşan bu olumsuz ifade nonnal sayılırdı. Galler Kasabı’yla daha yeni tanışmıştı. Galler Kasabı tabiri çocuklarına istediğini yaptırmak iste­ yen anneler tarafından onlan korkutmak için kullanılan uydurma bir tabirdi. İyi tarafından bakılırsa en azından bayılmamıştı. “Hoşuna gitsin ya da gitmesin benimle evleneceksin.” Kenric bunu kendi dilinde söylemişti. Keltçe’nin tınısını sevmiyordu ve Tess’in ağzından çıkan her kelimeyi düzgünce anlamasını istiyordu. Bir ayıyla evleniyor olmayı tercih etse dc bu fark etmezdi. İngiltere Kralı onu, Remmington’lu Tess ile ödüllendirmişti vc Kenric’ in bu fırsatı tepmeye hiç niyeti yoktu. Zafer edasıyla gülümseyerek ona döndü. “Yoksa kralın emrine karşı mı geliyorsun?” Tcss baronun buz gibi bakışları karşısında sakinliğini koru­ maya çalıştı. Savunmasız yakalanmıştı, ondan kurtulmak nere­ deyse imkansızdı. Rüyalarında gördüğü böylesi korkunç biri, karşısında belirince kimin yüreği korkudan titremezdi k i... Tüy28

Ya Hep Ya Hiç

lcr ürperticiydi. Midesine giren krampın nedeni ortaya çıkıyordu, resmen sersemleşmişti. Budala olma, dedi kendi kendine Tcss, aptalca fikri zihninden uzaklaştırmak istercesine kafasını sallarken. Uyurken rüyasında bu adamı görmüştü, sanki onu tanıyor gibiydi. Yüzü öylesine esir almıştı ki onu unutması imkansızdı. Geçen hafta boyunca her gece bu rüyayı görmüştü. Tesadüf... Evet, tamamen tesadüf. Emin olmak için son bir kez ona bakmayı göze aldı. Önünde dikilen bu adam acımasız bir güce sahipti. Bu sert bakışların ar­ dında sıcaklıktan eser yoktu, sıkıca kapattığı ağzından da kibar sözler çıkacağa benzemiyordu. Tekrar göz göze geldiklerinde bu kez ne olduğunu anlamıştı; Kenric onu korkutmak istiyordu. Peki ya bunu neden yapıyordu? Cevabını bilmese dc bunu başardığı doğruydu. Tess’in tüyleri diken diken oldu. Tıpkı bir av gibi onun kara gözlerinin tuzağına düşmüştü. Bu bakışlar onu o kadar etkiliyor ve koruması altına alıyordu ki sonunda onu esir ederek ona iste­ diğini yaptıracaktı. Ne şaşırtıcıdır ki hissettiği şey korkunun tam zıddıydı. Tess yanında duran bu savaş lorduna dokunmak için adeta yanıp tutuşuyordu. “Cevap verme nezaketi gösterecek misiniz. Leydi Remming­ ton?” Baron Montague’nin ses tonundan onunla dalga geçtiği anlaşılıyordu. “Ya da isterseniz sorumu tekrar edeyim. Katanız karışmış gibi görünüyor.” Tess titreyip kendine gelerek “Nazik bir leydiyc böyle kötü bir şekilde bakmanız hiç hoş değil,” dedi ve Kenric in suratında oluşan inanmazlık ifadesini görmeyerek Rahip Ohveıı a doğru döndü. “Rahip, belki siz bu adamlara gerçeği görmelerinde yar­ dımcı olursunuz. Durumu açıklamak istiyorum, sonra eminim ki aldığım kararın doğruluğunu görecek ve herkese ona göıe ta\ siyelerde bulunacaksınız.” 29

Rahip kendinden emin olm ayarak “Elimden gelenin cn iyisin, yapacağım ," dedi. “Leydi Rcmmington, İngiltere kralı Edward‘in ba c\hlik hakkında beni bilgilendirdiğini bilm eliler.” Tess başını salladı ve om/unda duran saç örgüsünü elleriyle ecri iterek son sözlerini söylemeye hazırlandı. “Tess.. ” diye karşı çıktı amcası, lan onun ismini uzatarak söy­ lemişti. tıpkı bir yılan tıslaması gibi son hecesini vurgulamıştı. “Evlenmek istemiyorum!" diyen Tcss, Ian’ ın ona doğru gel­ diğini görünce rahibe hızlıca sebeplerini sıraladı. “Dileğim bir rahibe olmaktır. Bilindiği üzere böyle bir yemin edersem sahip olduğum topraklar bölünebilir, sanki ölmüşüm gibi.” “Ölmüş gibi bir haliniz yok, leydim.” “Rcmmington tekrar Kral Edvvard’ın olacak,” diye devam etti Tess. baronun sözlerini dikkate almayarak. Sesinin derinliği hak­ kında düşünmemek için kendini zorladı. Odanın her yanını bu naif ses kaplamıştı, titreşimlerini vücudunun her yerinde hisse­ debiliyordu. bir o kadar da etkiliydi. Taıınm, h ana n e le r o lu y o r h a vle, diye merak etti panik içinde. Sözüne devam etmek için çabalıyordu. “Eğer kiliseye kapanırsam. Remmington kan dökül­ mesine gerek kalmadan İngiltere’nin elinde kalacaktır. Her iki ülkenin de örf ve âdetleri aynı olduğu için üvey babam ve Kral Alcxander buna karşı çıkmayacaktır. Böyle bir konuda kilisenin sözüne karşı gelmeye cesaret bile edemezler. Eğer biriyle evle­ nirsem. savaş kaçınılmaz olacaktır.” Kısa konuşmasını başını öne eğerek bitirmişti, Rahip OlvveııTa göz göze gelmemeye çalışıyordu. Onun karşısında resmen yalan söylemişti! “Planımın ne kadar akıllıca olduğunu görüyorsunuz değil mi. Rahip Olvven?’’ Rahip topuklarının üstünde gidip gelirken bu som karşısın­ da dudaklarını büzdü. Tess saçının örgüsünün ucuna taktığı püsKulun düşmek üzere olduğunu fark edip onu düzeltmeye çalış30

Ya Hep Ya Hiç

tı. Amcası lan’ın onun yalan söylediğini anladığına emindi. Ne zaman küçük bir yalan söylese o bunu hep bilirdi. Peki. Baron Montague! O da gerçeği biliyor muydu acaba? Tanrı ona yardım etmeliydi. İçinde acımasız savaş lorduyla evlenmek için durdu­ rulamaz bir istek vardı. “Onun hikayesine sen ne diyorsun?” diye sordu rahip. Kenric’c. “Bildiğim kadarıyla bu doğru,” diye dostça yanıtladı. “Bir bö­ lümü hariç.” Tess o anda kalbinin durduğunu sandı. Baronun yalanını orta­ ya çıkarmasını nefesi kesilerek bekledi. “O ne yaparsa yapsın mutlaka savaş olacaktır.” Tess gözlerini kapayıp iç geçirdi. Yalanı Baron Montague’nin himayesinde şimdilik güvendeydi. Sıcak parmak uçlarıyla çe­ nesinden tutup başını yukarıya kaldırmcaya kadar onun oda­ nın etrafında sessizce dolanıp yanına geldiğinden haberi yoktu. Şaşkınlıktan gözlerini kocaman açmıştı. Kenric gözlerine derin bakıyordu, sanki içini görüyor gibiydi, ifadesi tanımlanamazdı. Tess göz göze geldikleri anda zamanın durduğuna yemin ede­ bilirdi. Ortalık çok sessizdi, hiçbir şey konuşmasalar bile gözle­ riyle birbirlerine bir şeyler söylemişlerdi. Sanki bu bir uyarıydı. Evet, öyleydi, daha fazlası belki de. Kibirli bir şekilde “Benimle evlenecek,” dedi, gözlerini göz­ lerinden ayırmadan. Tess’in tekrar tüyleri diken diken olmuştu. Kenric elini onun çenesinden yukarı doğru çekip başparmağıyla alt dudağına dokunmuştu. “Eminim ormanda bundan şüphelen­ diniz, Leydi Remmington.” Ona cevap verme fırsatı tanımamıştı bile. Bir daha ona do­ kunmaya dayanamıyormuş gibi ellerini aniden kendine çekti. "İşleri zorlaştırmayın, leydim. Bir kadının nazını çekecek ka­ dar sabırlı bir adam değilimdir." 31

Tess kibirli sözlerin ardından sessizliğin i koruyarak kaşları,„ vallı. Onları, güvenliğini sağlam ak üzere kiralanm ış paralı asker­ ler olarak düşündüğünü açıklayam azdı. Bunu yaparsa onun aptal bir kadın olduğunu düşünebilirdi. Kenric rahibe doğru dönüp "En iyisi bununla iyi geçinelim ,” dedi Tess’in elinden tutup onu mihraba doğru sürükledi. "Yete­ rince zaman kaybettik.” Bu, Tess’i fazlasıyla kışkırtmaya yetecek bir davranıştı. El­ lerini baronun ellerinden kurtarma çabalan başarılı olmayınca yüzünü ona çevirdi. “Yine de Rahip Ohven’ ın tavsiyesini dikkate alacağım .” Ra­ hibin elini boşta olan diğer eliyle yakalam ıştı, sesi yalvarıyordu. "Bunlar savaş için yaratılmış adamlar, Rahip. A kılları fikirleri savaşmakta. Eminim ki planımın zorluğunu siz görebilirsiniz, burada sığınmama izin verin!” Tess baronun, parmaklarını czcrcesine sıkması karşısında ürkmüştü, o an kaçabilirdi; ancak, gözlerini keşişten ayırmadı. Rahip 01wen yüreklenmiş, onun sözlerini zihninde yeniden dü­ şünüyordu. Keşiş, onun tek umuduydu. "Kilise yalnızca Tanrı tarafından çağırılm ışlar içindir,” diye konuştu rahip sonunda. “Sen kralına karşı gelmeyip, buyrukları­ na uym alısın.” "A m a..." diye garip bir ses çıkardı Tess. Kenric elini o kadar sert sıkmıştı ki, Tess kemiklerinin kırıldığına yemin edebilirdi. "Geç oluyor,” dedi Kenric keskin bir tonlamayla. "Yokluğun anlaşıldığında amcanın çoktan yola çıkmış olması gerekir.” “Bu kadar hızlı olam az!” Tess destek almak için amcasına döndüğünde ellerini ileri doğru sallayarak bu olaya alışması ge­ rektiğini ima etli. Başını yavaşça öııc doğru edip endişesini fısıl­ dadı. "Bu yeni planı düşünmek için çok az zamanım var.”

Ya Hep Ya Hiç

“Kararını hızlı verirsen iyi edersin, yoksa üvey baban evlilik törenine şahit olmak için buraya gelecek.” Kenric sabırsızca içini çekti. “Seçme hakkı senin elinde, leydim. Ya ben, ya da MacLeith.” Tess kısa süreliğine dc olsa ciddi ciddi MacLcith'e geri dön­ meyi aklından geçirmişti. Düşüncesi bile korkunçtu. Galler Ka­ sabı, onun elindeki en iyi seçenekti. Beş yıl boyunca ilk defa üvey babasından uzaktaydı vc özgürlüğünden feragat etmek için hiç acelesi yoktu. Ancak evlilik? Bu adamla? Özgürlüğünün be­ deli ağırdı. Yine de eğer yeterince zeki olabilirse MacLcith’den kaçtığı gibi bu adamdan da kurtulabilirdi. Ayrıca bir şekilde Kral F.dvvard’a ulaşır da manastıra kapanma fikrinden bahsederse, kral onun zekice planını anlayıp aceleye getirilmiş bu evliliği hemen bozabilirdi. Bakışları baronun ayaklarından başlayarak yavaşça yukarıla­ ra, güçlü kollarına ve geniş omuzlarına kaymıştı. Durumun ko­ mikliği karşısında neredeyse kahkahayı patlatacaktı. İngiltere’de MacLeith’in sahip olduğu şeytani ünü geçebilen tek kişi Baron Montague’ydi ki Dunmore MacLeith onun Galler Kasabı yla ev­ lendiğini öğrendiğinde, Tess işte o zaman neredeyse sahip oldu­ ğu her şeyini kaybetmiş olacaktı. “Ben hazınm efendim.”

- 2

-

Evlilik belgelerinin imzalanmasının üzerinden neredeyse bir saat geçmişti ki bir grup atlı göründü. Tess şaşkınlıktan töreni düzgün hatırlayamıyordu. Amcasının ağzından dökülen iyi dileklerden, törenin sonunda amcasının kolunda şapelden çıkmasına kadar her şey çok bulanıkü. “Görevini iyi yap," diye buyurdu lan yeğenine sertçe. Ma­ nastırın kapısında durmuş yeğenine sıkıca sarılmıştı. “Ailemizin yüzünü kara çıkarma, kızım.” “Çıkartmayacağım." Tess suçlu bir şekilde gözlerini amcasın­ dan kaçırdı. Planının ailesini yine bir şekilde gururlandıracağını varsaymıştı içinden. Ne kadar çok istese de amcasıyla birlikte îskoçya’ya geri dönemeyeceğini çok iyi biliyordu. İskoçya Kra­ lı Alexander, Dunmore MacLeith'in müttefikiydi ve amcasına yalnızca onu üvey babasına geri götürmesini emredebilirdi. Am­ casının. kralla arasının bozulmasına izin veremezdi. Amcasına sarılıp bir daha onu görüp göremeyeceğini düşündü. 'Tanrı sem korusun." 34

‘ Endişelenme, dedi amcası yavaşça. Suratında oluşan ifade sözlerini yalan çıkarıyordu. ‘Kaşlarını o kadar fazla çatıyorsun ki Montague ailesi senin ayılarla akraba olduğunu düşünecek.” Tess amcasına cesaret vermek için gülümsemeye çalışsa da başarılı olamadı. Amcası elini aceleyle vc sıkıca kavrayınca za­ manının da giderek azaldığını biliyordu. Baron Montague atını yavaşça hareket ettirip, yana eğilerek yavaşça Tess’i kucağına aldı. . Onu sımsıkı tutan bu yabancının aslında kocası olması gerçe­ ği tuhaf hissetmesine neden olmuştu. Tess’in kafası onun omuz­ larına zar zor değiyordu, kolları dizginleri tutmak için etrafını sarmalamıştı. Başından ayaklarına kadar sert vücudunun altında eziliyordu, sıcaklığını ise her bir hücresinde hissedebiliyordu. Böyle bir güç tarafından korunmanın keyfini çıkarmaya karar verdi. Hayaller kurmaya devam ederken içinden kendisine gü­ nün birinde bu gücü ona karşı kullanabilme ihtimalini hatırlattı. “Ona iyi bakacağından şüphem yok, Baron." lan arkalarından böyle seslenmişti. Ses tonu oldukça tehditkardı. Sanki amcası onu uyararak hakaret etmiş gibi “Merak etme, güvende olacak,” diye sertçe yanıtladı Montague. Güvende olmak. Tess’in ömrü boyunca aradığı şeydi. Yıllar­ dır kendisini güvende hissetmemiş biri için söylenen en iyi cüm­ leydi. Tüm İngiltere’de zulmüyle tanınan bu adamın ona ihtiyacı olan güveni verecek olması garip değil miydi? Rahatlayan vücu­ dunu baronun geniş omuzlarına bıraktı. Kenric veda etmek üzere elini havaya kaldırdı. Sonra da atı­ nı hızla sürdü, kalesine ulaşmak için acele ediyordu. Gökyüzü kırmızıya dönmüş, hava kararmaya başlamıştı. Kenric, Tess in yokluğunun bir saat içinde fark edileceğini biliyordu. Neyse ki lan gibi Remmington topraklarından geçmek zorunda değildi Kkoçyal, MacLeith’in nöbet tutan askerlerinden birine rastla­ 35

madan kendi kalesine doğru güvenli bir şek i İtle gidecek kadar şanslı olacaktı. İki gün sürecek zorlu bir yolculuk onları bekli­ yordu; ancak birkaç saat içinde devriye gezen askerlerin ilkine rastlanacaklardı. Bozguna uğrarlarsa saldırıyı zorlaştırmak içi,, ıkı yüz adamına yolun ilerisinde aralıklarla dizilmelerini emretti. MacLeith ile karşılaşacaklarsa hem adamlarının hem de atlarının iyi dinlenmiş ve dinç olmaları gerekiyordu. Cüppesiyle karısını sarmak için durduktan sonra atını ileriye doğru sürdü. Kenric’in, yolculukları için endişelenmesine gerek yoktu, yaptığı plan sayesinde her şey yolunda görünüyordu. Düşünce­ leri birden gelinine kaydı, kızın bu hali onu şaşırtmış dahası ho­ şuna bile gitmişti. Başını onun göğüs kafesine yaslam ış, derin bir uykuya dalmıştı. Vücudunun kıvrımları onun sert bedeninde eriyordu, kasıklarından umulmadık bir sıcaklık süzülüyordu. Bir kızın onu bu kadar çabuk ateşlendirmesi şaşırtıcıydı. Kalçaları­ nı oynatıp biraz daha içine sokulunca Kenric kendini tutamayıp yavaşça inledi. Atın üzerinde giderken acı çekecek kadar onu ha­ rekete geçirmişti. Bu uygunsuz duruma bir son vermek için atını dizginleyip yavaşladı, derin bir nefes aldı. Ters giden bir şey mi var?” diye sordu Fitz Alan yanına yanaşıp. Hayır, diye cevapladı Kenric. Tepkisi olması gerekenden biraz daha sertti. “Geldik mi?” diye sordu Tess uykulu gözlerle. Atların bir süre durmaya ihtiyacı var,” diye yalan sö yledi Kenric telaşlı bir şekilde. "Sen uyumaya devam et.” Kenric, Tcss’i tutup göğsüne tekrar sıkıca yasladı. Şu anda ormanlık alana gidip onda uyandırdığı arzuyu delicesine bastır­ mak için her şeyini verirdi. Mantığı bu fikrin saçma olduğunu söylüyordu. Hava birden aydınlanmıştı, MacLcith’in adamlarına her an yakalanabilecek. Aynca ortalık buz kesiyordu. Yine de bu fikir onu fazlasıyla cezp ediyordu. 36

Va Hep Ya Hiç

"Bu kadar çabuk uyuyacağımı hiç düşünmezdim.” Tcss ge­ rinip Kcnric in kucağında kıpırdamaya başlayınca Kenric eliy­ le kalçasına dokunup onu durdurdu. Tess’in bu hareketi onu bir adım daha fazla kışkırtmaya yetmişti. “İnanılmaz derecede sı­ caksınız efendim.” Tess ayaklarıyla eyerden güç alıp arkasını dönünceye kadar Kenric’ in yüzünü ekşittiğini görememişti. Kaşlarını masumca kaldırıp “Soru sormak için kötü bir zaman mı?” diye sorması Kenric'in yüz ifadesini değiştirmeye yetmedi. Kabalık en büyük özelliği olmalı, diye düşündü Tcss. Sessizliğin, umursamayıp korkunç bakışlarına daha fazla katlanmayarak dikka­ tini yola verdi. “Size nasıl seslenmem gerekliğini merak ediyorum." “Senin lordun ve cfendiııim, leydim. Bana ‘efendim’ ya da ‘Baron’ ya da ... ‘kocacığım’ diyebilirsin.” Adamın küstahlığı karşısında Tess cevap veremedi. Konuş­ masına izin vermediği için ona teşekkür etmeyi düşündü ama daha iyi bir fikri vardı. Bu saçmalık devam ettiği sürece ona kar­ şı, o iyi davranmasa bile nazik olacaktı. “Kastettiğim şey asıl isminizdi, kocacığım . Elbette unvanla­ rınızı biliyorum, Baron Montague, fakat bilmediğim şey vaftiz adınızın ne olduğudur.” Kcnric ona gülecek kadar küstahtı, bundan emindi artık. Tess bakışlarını aniden yola geri çevirdi, korkuyla öfkesine ihanet et­ miş ve ona gülümseyerek karşılık vermişti. “Adım Kenric.” Aralarında Tess’in pelerininin başlığı girse de Kenric konuş­ tukça dudaklarını kendi dudaklarında hissediyor vc sıcak nefesi­ ni yanağında duyuyordu. Sesindeki derinliğin nefesini kesmesi Tess i büyülüyordu. "Yalnız kaldığımızda bana Kcnric diyebilirsin sanırım, kan çığım .” 37

d a k ik a k ad ar sinen sessizlikten sonra Kenric, Tess’i tut tu,uP

kendine doğru çekti.

İsm im i kom ik buldun g alib a ?”

Efendim . d iye yan ıtlad ı Tess, sanki soruyu anlamamış uibj “N eden g ü lü yo rsu n ?” ’ S e s in ,

d iye başladı Tess; rüyadaym ış gibi hissediyordu.

A vucunun için i göğüs kafesinin arasına yerleştirip hafifçe gü­ lü m se y e re k Onu tam buramda hissedebiliyorum, sanki kalp atı­ şı g ib i,” dedi. V ü cu d u nefes alm asını söyleyene dek Kenric gözlerini oııuıı k ü ç ü c ü k ellerin den ayıram am ıştı; daha sonra bakışlarını başka y e r le re k ayd ırd ı. B inlerce farklı kare gözlerinin önünden geçi­ y o rd u . Ç oğu karısın ın çıplak halleriydi. Aniden gözlerini açıp k a şla rın ı çattı. Kendinden ve kontrol edemediği lanet olası vücu­ d un dan iğren d i. B u kadarı, zayıflıktan başka bir şey değildi. Bu k ız , y a b ir erkeği baştan çıkarm a konusunda uzmandı ya da yaşa­ y a n en m asum şeyd i. Kenric cazibesinin altında yatan şeyi öğren­ m ed en önce sağ salim Montague K alcsi’ııe varmaya kararlıydı. “ R ah ib e olm ak istediğini söylemiştin ama sana eşlik etmem­ den fazla h oşlan ıyo r gib isin.” Karısının gözlerindeki suçlu ifade o n a e v lilik töreninde ne kadar isteksiz olduğunu hatırlatıyordu. B ira z olsun rahatlam ıştı. “B ir şe y itira f etm ek istiyorum ,” dedi Tess pişmanmış gibi s 's s iz c c “Ç ok düşündüm am a en doğrusunun bu günahımı bilm

e n

o ld u ğu n a k a r ^ ^

hazırhks,z yakalam ıştı. Damarlarında

BU T " n birden d o n d u ğ u n a yemin edebilirdi. Bir se v g ilis i d o laşan kan ın midesine sert bir yumruk yemişti. Gerv a r d iy e düşündü. it ir a f edip onun zavallı ruhunu bu ç e ğ i k en d isi bulm ad an c ^ düşünce|i bir davranışı.! İfadesi y ü k le n kurtarm ası ne ş e n le ş m iş , a la c a ğ ı ın ı

bas|am,şu. F.jcr Tess.

Ya Hep Ya Hiç K en ric’ in bu davranış, asil bulacağın, düşünüyorsa yanıldığını b ilse iy i olurdu. Ona iyi bakmaya söz vermiş de olsa, o başkasına

âşık da o lsa Kenric buna katlanmak zorunda değildi. Atını Fitz A lan’dan biraz uzağa sürüp dizginledi. Konuşmanın özel olma­ sını istiyo rd u .

“Can kulağıyla seni dinliyorum,” dedi. Yavaş konuşmayı ter­ cih etmişti. “Rahip Ohven’a bir yalan söyledim.” Tess o kadar sessiz ko­ nuşuyordu ki Kenric onu duyabilmek için öne doğru eğilmişti. Kaşlarını çatsa da onu dinlemeye devam ediyordu. “Ona evlen­ mek istemediğimi söyledim.” “Devam et, Tess.” Kenric de sesini alçaltarak konuşuyordu. Öfkelenmemiş gibiydi. “Aslında ben yalan söyleyemem, özellikle karşımdaki bir ra­ hipse asla,” diye aceleyle konuşmaya devam etti. “Beni kötü biri olarak düşünürsen de seni suçlayamam ama bu işe kan dökülme­ den bir son vermek istedim.” “Sonra?” diye homurdandı Kenric. “Şapelde karşılaştığımızda seninle evlenme fikri canımı sık­ madı ama savaşı önlemek için bir şeyler yapmak zorundaydım ve manastıra kapanmak iyi bir plana benziyordu. Rahibe olmak iste­ diğimi daha önce söylediğimden, senin yanında olmanın vc senin karnı olacak olmamın bana cazip geldiğini Rahip Olvven a açıkça söyleyemedi m. Rahibeler böyle fani işleri düşünmezler, 'ian i... Demek istediğim ... Kendimi senin karın olarak düşünmek için fazla zamanım olmadı çünkü kendi planımla uğraşmakla meş­ guldüm. Aslına bakarsanız daha önce kendimi hiçbir zaman eş olarak düşünmediğim gibi rahibe olarak da düşünmedim. Aman lanrım! Tess ağzından çıkan kelimelere kendisi bile inananıa yanaklarının yandığını hissedebiliyordu. Lanet olsun! Ne dcn açıkça bir adam için arzularına yenik düştüğünü kabul ede-

m iyordu? Z avallı kocası şaşınnıştı. Şu anda nc tür bir k ad ın l

ı

evlen diğin i düşünüyor olm alıydı. Tess arkasını döndü. K urduğu en aptalca fikrin yalan olduğunu itiraf ederek K enric’in güven im kazanm ıştı. "B an a bak, Tess,” bunu sertçe istem işti. Tess başını yu k arı doğru kaldırdı, gözleri utanç gözyaşlan yla dolmuştu. Kenric yü­ zünü avuçlannın arasına alıp başparmağını ipcksi yüzünde gez­ dirdi. "Sen şimdi bana doğru mu söylüyorsun?” “Evet,” diye başını salladı. Bakışları dudaklarına kayıyor, gözlerine bakm aya artık cesaret edemiyordu. “Bu kadar ileri git­ m ek istem ezdim .” D udaklannın kıvrımlarında oluşan gülümseme Tess’in başını döndürüyordu. Yüzünün geri kalanını görebilmek için arkasına doğru hafifçe yaslandı, gözbebeklerinin cehennem karasından yum u şak bir griye dönmesi, içini ısıtm aya yetmişti. Bu oydu.

Buna inanamıyordu. Montague topraklarının

K en ric’ i, rüyalarında gördüğü adamın ta kendisiydi. Gözleri fark ettiği başka şeylere açılmadan önce rüyasındaki bu yüz dipdiri karşısın da dikiliyordu. Amcası bir zamanlar büyükannesinin ge­ leceğe dair küçük şeyler görebildiğini söylemişti, ama Tess bu anı yaşam adan önce böyle bir özelliğin kendisine de geçmiş ola­ b ileceğin i düşünmemişti. K ocasının gülüşüne esir olup düşünme yetisini kaybetmiş o lsa da böylesi çarpıcı bir gerçeğin üzerinde tekrar düşünmeye ih tiyac ı vardı. E liyle Kenric’in yüzüne dokundu, hissettiği sertlik hoşuna gitm işti. K enric’in gülüşü aniden kaybolmuştu. " G ö z le rin in ren gi g ri,” dedi Tess yumuşakça, gözleri birbirine ken etlen m işti. "B unu du^ UğJ ^ “G özlerinin gri oıuu& o m u z la r ın a d o k u n u y o r d u .

M

u 5 ilmiyor muydun?” Tess’ in elleri

Ya Hep Ya Hiç

Konuşmayı takip edebilmek için düşüncelerini toparlamas, Kenric’ın biraz vaktini almışt,. Gözleriyle bir azizi bile kendine esir edebilirdi. Ruh haline göre renk değiştiriyorlard,. Şimdi safir rengi olan gözler birazdan ametist olacaktı. “Biliyordum,” dedi Kenric. Tess’in elinden tutup avucunun içini öptü. Ondan yayılan titreme gülümsemesine neden oldu. “İlk karşılaştığımızda nasıl hissettiğini söylemen de hoşuma git­ ti. Kralının seçimine karşı gelmemek günah sayılmaz.” Tess utanıp arkasını dönmeye çalıştığında Kenric onu çene­ sinden tutup yakalamıştı, gözlerinin şimdi hangi renk olduğunu görmek istiyordu. Derin, koyu bir mavi diye düşünüp gülümsedi. “Rahip 01wen‘a yalan söylediğim için bana kızdın mı?” diye tereddütle sordu. “Hayır, Tess.” Kenric şimdi de onu alnından öpmüştü. Du­ daklarının altında onun yüzünü hissetmek hoşuna gitse de ken­ dini geri çekmeye zorladı. Bu utangaç tavrı ödüllendirilmeyi hak ediyordu. Bu ödül bir kereliğine ve sonsuza dek onu ormana gö­ türmek olabilirdi. “Asil bir amaç uğruna da olsa yalan söylemek bir günahtır, diye itiraf etti Kenric; küstah haline geri dönmesi uzun sürme­ mişti. “Kadınlar her zaman yaptıklarından ötürü sorumlu tutula­ mazlar.” Tess ağzından çıkanları kontrol edemeyeceğini bildiği için dilini ısırmakla yetindi. Kavga etmenin sırası değildi. Özellik­ le de kadınlar hakkındaki fikrinin salt bir örneği olduğundan bu durumda sessiz kalmak en iyisiydi. İçinden bu kötü adamın onun neden bu kadar kızdığını anlayabilecek kadar hassas olma­ sını umdu ve kalasını hızlıca sallayıp arkasını döndü. Kafasında oluşan yüzlerce soruyu ona sormak için sabırsızlanıyor, kaçışını kolaylaştıracak yolları öğrenmek istiyordu. Ancak adamın kal davranışını anlaması için bir süre sessizliğe ihtiyacı vardı.

^ .v c K ie n baron M o n tague'yi onun günahın, yaıgı|am, y a hakkı olan biri olarak düşünmüş m üydü? A slında olabilirdi Son uçta onun hakkında düşündüğü şeyler yok olup gitmişti, o Tess ın sıradan olduğunu düşünüyordu. Doğruyla yanlışı aym

edemeyecek kadar çocuk. Hah! İşte bu gerçekten iyiydi.'Galler K asabı da o lsa ikisinin arasındaki farkı ayırt edebilirdi. K arısının sert omuzlarından istediğini elde e ttiğ in i anla­ yan K enric. başının üstünde gizlice gülümsüyordu. M o n tag u e K alesi ne varm ak için hiç olm adığı kadar sabırsızlanıyordu. Atı­ nı h ız lıc a ile riy e doğru mahmuzladı. K abusun ilk belirtisi bir saat gibi kısa bir sürede gerçekleş­ m işti. H er biri M acLeith arm alı tartan giym iş on iki asker karşı­ ların d a dikiliyo rdu. K enric ve Fitz Alan durumu hemen gözden geçirip askerlerin T ess’ in kaybolduğundan haberleri olm adığına kanaat getirdiler. M uhtem elen Londra’ya haber götürmüşlerdi ve şimdi dc kuzeye do ğru y o l alıyo rlardı. Kenric atları yolun kenarına yönlendirip y a v a şla d ı. Soğuktan korumak için Tess’ i sıkıca pelerininin altına sarm ıştı ancak kılıcın a ulaşabilm ek için hızlıca üstünden çıkardı. “ U yan , Tess.” Bu sö zler K enric’in ağzından yumuşak bir tonda çıksa da Tcss sesin d ek i iv ed iliğ i ve vücudundaki gerilimi hemen hissetmişti B ir şe y le rin yolunda gitm ediğini anlayıp uyku halinden hemen kurtuldu. K enric eğilip kulağına fısıldadı. “ M ac L eith ’ in bir grup askeri yanımıza yaklaşıyor, ancak se• ı,-u ın olduğunu bildiklerinden emin değilim. Güneyden geli-

n in K a y ıp

o

y o ria r Y üzünü saklı tut ve her ne olursa olsun belimden tutmayı b ır a k m a . T e s s ’ m onay a

o lm a d a n K enric onu dizinden k al-

B a ş lığ ıy la yüzünü kapatıp titreyen d ırıp h ız h c a a r k a s ın t fın0 sard ı ve dua etmeye başladı, k o lların , k o c a s ın ın belinin t

I a rıe p Ya H iç

Askerler hızlıca gelip bu yabanc.lara selam vermek için dur­ dular. Sığırların ve koşum takımlanmn ve kurumuş derinin gıcır­ tıları bitmek bilmiyor, ortalık sessiz olduğunda ise bir at kişne­ meye başlıyor diğeri bunu devam ettiriyordu. “Selam yolcular,” diye seslendi liderleri. Oldukça kaba vc küs­ tah görünen bu adamın gür sakallan yüzünü çevreliyor, kel kafası­ nı saklamaya çalışıyor gibiydi. Bakışları meraklıydı ve iki şövalye arasında gidip gelerek mekik dokuyordu. “Böyle soğuk bir havada sizin gibi centilmenleri dışarıya çıkaran sebep nedir acaba?” “Ravcnsforth’dan Montaguc’yc gidiyoruz,” dedi Fitz Alaıı. Çok rahat yalan söylemişti, sıcak kahverengi gözleri onu ele ver­ miyordu. Yeni çıkmaya başlayan sakallarını sıvazlayarak “Ba­ ron Montague kralın buyruğuyla savaştan yeni döndü ve savaşta kaybettiği askerlerinin yerine yeni savaşçılar getireceği haberini aldık. Kuzenim ve ben Baron Ravensforth yanındaki görevimizi tamamladık ve şimdi de Montague yanında askerliğimize devam etmeyi umuyoruz.” Liderin küçük gözleri yavaşça paralı askerleri süzüyordu. Atı sanki kararını bekliyormuş gibi sinirli bir şekilde ayaklarıyla yeri aşındırıyordu. Bu kötü bir işaretti. Azgın bir at daima sinirli bir sa­ hibin habercisi sayılırdı. Adam homurdanıp başıyla yolu gösterdi. “Rcmmington’a gidiyoruz. Yol temiz mi ? “Evet, hiçbir sorunla karşılaşmadık,’ dedi Fitz Alan. “O zaman size iyi günler diliyorum.” Asker tam atını dön­ dü rm eye çalışırken birden durdu. Tess e yakından bakabilmek >Çİn atın eyerine doğru eğildi. Daha sonra başaramayıp Keı ric yö ncld i.

“Montague seni bir kızla kabul eder mi bilemiyorum. O senin ^■ymctlini riske atacak kadar değerli mi?

“O benim karım,” diyerek omzunu silkti Kes A ğ la y a c a k tır.” 43

” * * ,m **U#ya"

lHad™ a y n i inak için herhangi bir

h uh m n ud , Puslu b akışları Konric’.en 1.«/ M an‘a kaynı, d ah a so n ra yin e K en ric’c dönm üştü. İkisi de bunun ne an lam a g e ld iğ im b iliyo rd u ; adam , rakiplerine karşı büyüklük taslıyordu A dam larım ve ben u/un bir yoldan geldik. Londra’da hava yok so ğuktu. A sker gözlerini K enric’tcn bir an bile ayırmıyor a y n ı /am anda bir elin i de kılıcın ın kabzasında tutuyordu. “Hj, h artası içim izi kaynatacak bir kadın olmadan geçirdik.” N ere­ d e y se tark edilm eyecek bir şekilde askerlerine kılıçlarını kuşan­ m aların ın sin yalin i verm işti. K ollarını eyerinin uzunca topuzuna g eç irip öne doğru hafifçe eğilerek Kenric’e sırıtm aya başladı ‘ B e lk i senin kadının kralın adına bizi ısıtabilir.” A dam ın sırıtm ası şeytani bir hal aldı, ancak her iki adam da k m n ı b ile kıpırdatm ayınca sönüverdi. Kenric vc Fitz Alan adama sad ece b akıyo rlard ı. “T abii ki bize vereceği hizmetin karşılığını öderiz.” Atı nerede> se yeri a y a k la rıy la delecekti. Eyerine vurup onu durdurmaya ç a lıştı. K enric k ılıc ın ı o kadar hızlı çekm işti ki adamın onu durdura­ c ak bir am b ile olm am ıştı. Adamları şaşkınlık içinde liderlerinin k e lle sin in vere düşm esini öylece izlerken Kenric iki askerin daha can ın ı oracıkta alıverd i. A skerler savaş havasına bürünüp iki şö­ v a ly e y e de a y rı ayrı saldıracak biçimde bölündüler. Ancak biraz Va ''"liderlerinin sonunu düşünmeden verdiği düellodan onlar da •tav ların ı alacaklardı. trV vücut olmuş saldırırken, Tess kendisini düM ın m a tutunmuş gibi hissediyordu. Y . da gerçekten ş e n b ir y n u ^ belinin etrafında tutm ak im k an sız gibi bir s a v a ş ç ıy a Ko ar a mak bütün gücünü alıyordu. Kılıcını g i ,tü n ü yo r, bu hareken y

^

. , g d .g ih e r s e f e r t n d e u -

. . . . . . k en d . bedenm de btsse bunu

e m ik le rin i ayırıyor. Tess sanki Ru kuvve, „cred e y,« onu ^

aitan aja g ı savuruyordu. Bunun sonunun nasrl galcccMni hayal bile edemiyordu. Kcnric vc Fitz Alan deneyimli iki asker olarak işlerini büyük bir dikkatle yapıyorlardı. Arkalanndaki s,k orman onlar, koru­ yor, atlarının bacaklarından kılıçlarını rahatça sallayıp fazladan destek almak için sımsıkı tutuyorlardı. Bu savaşçılar ağır kalkan­ ları olmadan seyahat etmelerine rağmen her iki ellerinde birer kılıç tutarak - birisi saldırmak diğeri savuşturmak için - durumu eşitliyorlardı. “Bu Rcmmington fahişesi! diye bağırdı askerlerden biri, Tess’ in başlığı düşünce. “Derhal adamı öldürün. Kız onda'” Kenric dikkati dağılan askerlerden ikisini kılıcından çoktan geçirmişti. Fitz Alan onun kadar şanslı değildi, sadece bir tane askeri öldürmüştü. Yine dc İskoçların sayısı yarıya inmişti. Fitz A lan’ın savaştığı askerlerden biri Kenric’e sağ taraftan saldırarak onu şaşırtmıştı. Bu hareket başarısız olsa da Kenric’in sol tarafını savunmasız bırakıp darbe alacak kadar savunmasız bırakmaya yetmişti. Üç adam intikam ateşiyle Kenric’e saldırır­ ken bir tanesi baronun beline sarılan Tess'i ayırmaya çalışıyor­ du. Kenric’in büyük kılıcı adamların hurdası çıkmış kalkanlarına saldırarak bu işlemi zorlaştırıyordu. Asker yandaşlarından birinin ön savunmaya yenik düşmesiyle umutsuzluğa kapılmıştı. Kalkanını bırakarak var gücüyle Tess’ın boynuna saldırıyordu. Tess birden ona doğru atlayarak düşma­ nını şaşırtmış, her ikisi de sırtüstü yere yuvarlanmıştı. Rüzgarın da gücüyle sırt üstü yere düşen asker gözlerini açtığında üstündv kızgın bir melek görmüştü. Kıpırdama.” Tcss hançerinin keskin ucunu askerin boynuna dayamış, as-

kcnn ondan habersizce kılıcına giden elini fark etmemişti. Adam öntcy|e başka yöne doğru bakmaya devam ederken Tess dikkati­

m ii/crine çekm ek için hançerinin ucunu boğazına birden bütün gücüyle delerek batırm ıştı. Aynı çev iklikle karşılık veren adam kılıcın ı Tess'in boğazına dayam ış ancak başarısız olmuştu. Bu girişim T ess'e acıdan çok şaşkınlık verm iş, ald ığı kuvvetle ilerı>e doğru savrulmuştu. Hançer adamın boynundan içeriye kolay­ lıkla girm işti. Tess sanki yanıyorm uş gibi nefes alam ayan yaralı adamdan bir çırpıda uzaklaştı. Güvenli sayılabilecek bir noktaya kadar sü­ rünüp geri dönüp yerde yatan askere baktı, gördüğü manzara ağ­ zını açık bırakm aya yetecek kadar korkunçtu. Kan tıpkı patlayan bir çeşm e m isali her yere fışkırıyordu. Bu kadar kan kaybeden birinin hayatta olmaması gerekirken Tess hâlâ onun soluğunun kesilm esini ve akan kanının sesini duyabiliyordu. Adanı ölürken bile kendisini düşünmüyordu sanki. Bir eliyle kılıcın ı göğsüne yaslam ış, diğerini başının üstüne yerleştirm işti. İşkence çeken nefesi kesildikten sonra adamın teni hızla balm um u gibi solmuş, dudakları da morarmıştı. Tess’e saldıran adam şim di tanınmayacak bir haldeydi. Tess yavaşça yaklaşıp kana bulanm ış göm leğini yüzünün üstüne örttü. Dua edemeye­ cek kadar şaşkındı. Ayağa kalkıp bu korkunç görüntüleri aklın­ dan sileb ilm ek için ormanlık alana doğru birkaç adım attıkuııı sonra durdu. Diğer askerlerin öldüğünü ya da Kenric’ in onu deli g ib i aradığın ı fark etmedi. “ Beni bırakm am anı söylem iştim !” diye bağırıyordu Kenric atından atlarken. Tess’ i omuzlarından tutup kendine doğru sü­ rü k le y ip yüzünü çevirdi. “Bilerek yaptın bunu!” K ocası yüzüne doğru bağırırken Tess’ in gözlerinde en ufak korku v e y a başka bir duygudan eser yoktu, yalnızca gözleri yaş­ la rla dolm uştu. t c - r i c cn son birine ö zellikle dc bir kadına nc zaman bagırj Aflrpsi çelik kadar soğuk vc hoşnutsuzluğu d ,ğ ım h atırlayam ad ı. O tkes. ç

daima sessiz olan bu adamın sesini yükseltmesi sakin tavn kadar etki yaratmamıştı. Kocasının ne kadar sinirli olduğuna dair her­ hangi bir fikri olmaması Kenric’i daha da öfkelendirmeye yeti­ yordu. “Boynuma kılıcını dayadı,” diye fısıldadı Tess. Ayakta du­ rabilmek için Kenric in kollarına tutunduğunda sesi titremeye başladı. “Eğer ona doğru atlamasaydım senin dengeni bozabilir diğerlerinin sana doğrudan saldırmasını kolaylaşabilirdi.” “Bir daha bana asla itaatsizlik etme!” diye bağırdı Kenric onun açıklam a yapmasına izin vermeden. Sımsıkı kucaklamadan önce tutup onu sarsmıştı. Onun zayıf vc korunmasız olduğunu bildiğinden yanından çekilip alındığı andan beri kalbi alışık ol­ madığı bir korkuyla delicesine çarpıyordu. Şeytani bir öfkeyle savaşıp onun olan şeyi ondan almaya kalkışan aptallan da bir çırpıda öldürmüştü. “Şişşt, tamam geçti,” demişti sertçe. Tess ona dayanıp ağlı­ yordu. Tanrım! Bir kadının ağlamasından ne kadar da nclret edi­ yordu. Buna rağmen saçlarını okşamaktan da kendini alıkoyamıyordu, düşündüğü gibi yumuşacıktı. İlkbahar çiçeklerini andıran kokusu her yanını kaplıyordu. Başını sallayıp bu esrarengiz duy­ gudan kurtulm aya çalışıyordu. “Ağlamana gerek yok. Artık güvendesin. Tess göğsüne yaslanmış bir ş e y l e r mırıldandı. Kenric çenesin den kaldırıp kendine bakması için bekledi. Suratından gözyaşları süzülse bile bir kadının bu kadar çekici olmasına anlam yordu. “Ne dedin?” . . . “Dedim ki güvende olduğumu biliyorum." Tess ıçmı çc ip klrgın gözlerle ona baktı. “Eğer kocamın

beni

güvende tutama

Ocağın, bilseydim daha iyi bir eş olabilirdim.’ Kenric küçük kamının gözlerinde gördüğü pa.la.nava nere öeyse gülüyordu. Bu iyiye işaretti. Gözyaşları biraz m

Tcss coşkuyla yeniden ağlam aya başladı, gözü yaşlı hali kü­ çük hıçkırıklar tarafından kesiliyordu. “Sana itaat edeceğim. Yine de ben .. Deneyeceğim... B u ... Çok zor olacak.” "Hepsi öldü.” Fitz Alan kana bulanmış kılıcını ölü askerlerin göm leğiyle temizleyerek bu haberi Kenrie’e müjdelemişti. Kenric Tess’in başının üstünden “Yola devam etm eliyiz,” dedi “İlk kamp alanına ulaştığımızda daha iyi olacağıma eminim. “En azından sadece on iki kişiydiler,” diye yorum yaptı Fitz Alan. Gömleği bir eliyle kenara fırlatıp atlan yola koydu. “Leydimin arkasındaki askerin icabına baktığınız için size minnettanm,” diye seslenmişti Kenric, Tess’i atlara doğru götü­ rürken hizmetlisine. “Diğerleri beni epey zorladı.” Fitz Alan karşısında dikilip yüzünde garip bir ifadeyle “Onu ben öldürmedim,” diye yanıtladı. Her iki adam da birbirlerine bakıp soma bakışlarını yavaşça Tess’e doğru çevirdiler. Gömleğin bir koluyla gözyaşlarını silen Tess başını hiç kaldırmadı. Kenric başıyla yerde yatan askeri işaret etti, Fitz Alan bir koşuda adamın yanına giderek yüzündeki örtü­ yü kılıcının ucuyla kaldırdı. Askerin gözleri açık ama hareketsizce gökyüzünün griliğine bakıyordu. Yüzünden kayan bez parçası bo­ ğazına geçirilmiş küçük hançeri ortaya çıkarıyordu. Kenric Tess’ in beline kuşandığı mücevher kaplı bu hançeri tanımıştı. Kenric bu hançeri ilk defa manastırda fark etmiş üzerine işlenmiş karmaşık figürler onu büyülemişti. Şimdi dc durduğu yer onu şaşırtmıştı. “Onu öldürmüş,” diye mırıldandı Fitz Alan. Kenric adamın boğazındaki hançeri çıkararak başını salladı, fazlasıyla narin olan karısının bir adamı boynundan nasıl bıçak­ ladığını hayal bile edemiyordu. Ancak kanıt ortadaydı, bu kız kendisini savunabilecek kadar yetenekliydi. “Bir kazaydı,” dedi Tess dürüstçe. Kenric gözlerini uzun süre ta k tığ ı adamdan ayırıp ona çevirmişe,. Tcss onun yününde ola48

şan kuşkulu ifadeden ona inanmadığını açıkça görebiliyordu. Onu kim suçlayabilirdi ki? Omzuna ya da beline bıçak darbesi anlaşılabilirdi ama doğrudan boğazına? Bunda biraz kasıt vardı. Fitz Alan’ın daha anlayışlı olmasını umarak ona doğru döndü. Fitz Alan da ona sanki gövdesinden ikinci bir baş çıkarıyormuş nibi tuhaf bakıyordu. “Beni yargılayan İkiliye dc bakın,” dedi birden. Kızgınca kol­ larını birbirine geçirdikten sonra bir eliyle etraflarındaki katliamı gösterdi. “Tanrı’ya şükür ki siz elinizi kana bulamadınız.” Kenric’in ve Fitz Alan’ın, onun söyledikleri karşısında kafa­ ları karışmıştı. “Leydim.” diye söze başlayan Fitz Alan özür diliyor gibiydi. “Biz sizin şey olduğunuzu düşünememiştik...” “Orası ortada,” diye homurdandı Tcss. Kollarını tekrar gö­ ğüs hizasında birleştirmiş şövalyelere dik dik bakmaya başla­ mıştı bile. Sanki onları ağlamakla tehdit ediyor gibiydi. "Bu şekilde davranmanız çok acımasızca, zaten yeterince kötü his­ sediyorum siz bunu daha da zorlaştırıyorsunuz. Eninde sonun­ da ikinizden biri onu zaten öldürecekti, yani değişen bir şey olmadı. Şimdi düşünüyorum da ben böyle kötii bir şey yapmak zorunda kalmadan önce ikinizden birinin bununla ilgilenmesi gerekiyordu. Sayenizde ruhumda bir katilin günahkar bedenini taşıyorum.” Tess adamlara arkasını dönüp baronun atına doğru yürürken Kcnric Fitz Alan’a gülmemesi için işaret veriyordu. Fitz Alan bu emre uymaya çalışsa da suratında oluşan yaygın bir gülümseme­ nin önüne geçemiyordu. Kenric, Tess’i kucağına alıp önüne yerleştirirken kimseden bir kelime çıkmamıştı. Fitz Alan’a gülme konusunda kat.lmadar>Önce kürkten pelerinini bir koza gibi etrafında sarıp göğsüne 'kıça yaslamıştı. 49

Tess içini çekip gözlerini kapadı. Kocasının onun hakkında ne düşündüğünü önemsemiyordu. Fvet, gerçekten önemsemiyordu Henüz öğlen bile olmamıştı ve daha şimdiden hayatının en kötü gününü yaşamıştı.

ww.CepSıtesı.Net

sn

Çatışma sahnesini terk edip hızlıca atlarını sürmeye başladılar. Tess, yol boyunca Kenric’in adamlarının artarak kendilerine ka­ tılmalarına şaşırmıştı. Öğleden sonraya kadar neredeyse yüzden fazla asker arkalarında at koşturuyordu. Hepsi savaş için hazır askerlerdi ve atların çıkardığı sesler zamanla fark edilmez olmuş­ tu. Artık MacLeith konusunda endişelenmiyordu. Bütün ilgisi kocasının üstünde yoğunlaşmıştı. Tess'in sakinliğine inat Kenric zaman ilerledikçe daha da geriliyor, konuşmayı uzatmamak için askerlerinin sorularına kısa vc öz yanıtlar veriyordu. Hatta Tess’in sorularına bile aynı şekilde cevap verir olmuştu. Evlilik ile ilgili sorduğu sorunun yanlış anlaşılmaması için sess,*ce ve alçakgönüllülükle beklemeye koyulmuştu. Evlilik yo*uy!a kazandıklarından memnun olup olmadığını merak ediyordu- Olumlu bir cevap alırsa Remmington hakkındaki planlarını A layca Öğrenebilecekti. Tcss sorunun ardından onun kemikli yüzünü incelemeye başadl- Vinç ondan yayılan güç tarafından köşeye sıkışmıştı leh

lıkcli biı adamla tehlikeli bir oyun oynuyordu. Hiç k im se , ılatt M acLeith bile ona böyle bakarak sinirlerini bozamazdı am a hu adam bunu çok güzel başarıyordu. Onun tanıştığı diğer hiç kim se\e benzemediğine dair aklında en ufak şüphe yoktu. A yrıca o uzlaşam adığı tek adamdı. Onunla herhangi bir işbirliği y a p a m ı­ yordu. Tek bir yanıtı olan bu soruyu cevaplamak yerine K enric uzun uzun ona baktı. Soğuk bakışların ardındaki gerçeği y a ln ız c a kendisi bilebilirdi. Tess aldırmadan soğuk bakışlarına g ö z lerin i dikti, içinde dalga dalga yayılan korkuyu düşününce yaptığı şey hayli cesurcaydı. “Hayır.” Tess ve sorusu açıkça reddedilmişti. Hayal kırıklığı içinde is­ temeden dudaklarım aralayıp sessizce içini çekti. Çok aptalca bir soruydu, ancak bu gerçeği iş işten geçince fark etmişti. Olaya K enric'in açısından bakınca o, değerli olabilecek hiçbir şey elde etm em işti. Evlilik ona bütün varlığı iki çuvala tepiştirilmiş bir eş ve mirasını ona devretmeye gönlü olmayan bir akraba vermişti. B ir savaş lordu böyle bir evlilikte ne bulabilirdi ki! “Sanırım soruyu açıkça soramadım,” diye kabullendi Tess. “Ü vey babamın sizin canınızı sıkacağını fark ettim ...” "B ak. hem sen hem de üvey baban canımı zaten sıkıyor. Şim­ di gev ezeliği bir kenara bırakalım.” “G evezelik m i!” diye tekrarladı, sinirden kuduruyordu. “Ben yaln ızc a bir soru sorm ak...” “Evet, doğru duydun, gevezelik. Bu soruyu bir eşin kocasına sorm ası hiç yak ışık alm az.’ “Peki y a siz bir eşte n e isterdiniz, efendim?” K en ric’in ağzının kenarları eleştiri yapacağını müjdeler gibi Idj "Ben bir eş istemiyorum. Senin kendine bir koca iste2İhi K ralım ız'» em riyle evlendik vc sen de buna güre m an iy i =dcrsen Be“ ' mCm"Un Clm,!k 52 ^

S°m -

rulmadığı müddetçe ağzını kapalı tutabilirsin mesela. Konuşkan kadınlara tahammül edemem.” Tcss sessizliğini koruyarak akıllılık etmişti, ancak içi koca­ sının kabul edilemez kabalığına karşı öfkeyle dolmuştu. Kenric, onu sahibinin ayaklarının dibinden ayrılmayan sadık bir avcı kö­ peğinden farksız görmüştü. Tek fark sahibinin şu anda bir avcı köpeği istememesiydi. Bu durumda ancak kralın evliliklerini bozması onun keyfini yerine getirebilirdi. Öyle olacağına emindi. Kendi düşünceleriyle boğuşmaktan Kenric’in elini kaldırdı­ ğını gördüğünde aniden ona vurmak istediğini düşünüp içgüdü­ leriyle hareket etti. Kendini korumak için ellerini başının üzerine doğru kaldırıp yüzünü göğsüne doğru çekti. Herhangi bir çıt çıkmayınca yüzünü kapadığı kollarının ara­ sından etrafı gözetlemeye koyuldu, emin olamayınca bekleme­ ye karar verdi. Kenric'in elleri kendi omuzlarını ovuşturuyordu, sanki üşüyor gibi. Hah! Tess bu numarayı asla yemezdi. Gordon ve MacLeith bu numaraları Tess’e karşı kullanıp onu en zayıf anında köşeye sıkıştırırlardı. Uzun zaman önce eğer yüzünü ye­ teri kadar uzun saklarsa karşısındakinin sabrını kaybedeceğini öğrenmişti. Yine de beklemekten nefret ediyordu. "Bana bak.” Tess kollarını başının etrafında daha sıkıca dolayıp kulaklarını da elleriyle kapatmıştı. Başını sallayarak aldığı emre uymayacağını söylüyordu. Kenric onu sarsmamak için kendini zor nıttu, bunun iş­ leri daha da zorlaştıracağını biliyor, ona zarar vennek istcmiyoıdu. "Sana vurmayacağım,” dedi sabırsızca Kenric. Adamlarındı çok uzakta olduğuna ve onların bu sahneye şahit olmadıkla; ı 5ükrctmişti içinden. Bu manzarayı görselerdi içlerinden bazıları M in in en başından bu evlilikten mutlu o l m a d ı ğ ı n , düşünürler­ di. Uğraşmak isteyeceği son şeylerden biriydi bu. Saıva \uı lstedığjmj nercj en çıkardın?’ 53

Tess’ in dakikalar süren sessizliği kolunu oynatm asıyla son bulmuştu. Başım dışarıya çıkarmadan anlaşılm az kelim eler m,, nldanuordu. “Çünkü sorduğum sorularla seni kızdırdım .” “Beni her kızdırdığında sana vuracağımı mı düşünüyorsun'.’" Galler Kasabı’ndan başka ne beklenebilirdi ki diye düşündü için­ den. Göğsünün altından Tess’in başını salladığını hissetti. “ Sen beni Kelso M anastırı’nda saçma sapan konuşmalarınla daha faz­ la kızdırmıştın. O zaman sana vurdum mu?” “Vursaydın amcam intikamını alabilirdi,” diye karşılık verdi Tess, başını hâlâ saklıyordu. “Bu sabahki çatışmada bana tutunmayı bırakıp gittiğinde beni çok kızdırdın. Yine de sana vurdum mu?” Tess hareketsiz ve sessiz kalmaya devam ediyordu. “E vlilik törenini gerçekleştiren rahibe yalan söylem en de beni öfkelendirm işti.” Verdiği örneklere yalan eklem ek sorun olm azdı. Başka bir örnek bulabilmek için uğraşsa da sonradan kendisini şu anda çok sinirlendirdiğini söylem enin saçm a oldu­ ğuna karar verdi. Bunun yerine elinden nazikçe tutup başından ayırd ı. Tess onun ellerinden tutup omuzlarını göğsünden ayır­ m asına karşı gelm em işti. Fakat Kenric çenesinden tutmak için elin i kaldırdığında korkudan titredi. Bu tepki karşısında Kenric k aşların ı kaldırıp sabırla Tess’ in ona karşılık vermesini bekle­ di. B aşın ı kaldırdığında ise gözlerinde sadece korku ve şüphe görm üştü. “Sana çok sık vuruyorlar m ıydı?” Kenric bunu yavaşça sor­ m uştu. Tess etrafına bakıp gözlerini kaçırıyordu, omzunu silkip donuk b ir üslupla cevap verdi. “B u ‘çok s ık ’la neyi kastettiğine göre değişir. Mesela biri M acL eith ’leri kızdırırsa, onlar sert sözler sarf etmek yerine olayı yu m ru k la h alletm eye b ayılırlar.”

“A nladım . Kcnnc onun yüzünü inceliyor, herhangi bir yara veya darp ızı var mı diye bakıyordu. Ancak Tess’in yüzünde hır­ palanmış olabileceğine dair en ufak bir sıyrık bile yoktu "Ben sert sözleri tercih ederim,” demişti Kenric laf, uzatma­ dan. Bu cümle onların geleceğini özetliyor gibiydi. Kenric kar­ şısında anı bir hareket yaptığında veya ona dokunmaya kalkıştı­ ğında her defasında ürküp kaçan bir eş istemiyordu. “Sana artık kimse vuramayacak.”

Tess hafifçe salladığı başım daha sonra öne eğdi. Kenric onun gözlerindeki şaşkınlığı görmüştü. Ona yaslandığında Kenric vücudundaki tüm rahatlamayı his­ setmişti. Bir dakika öncesine kadar çenesini kapamasını isteyen adam şimdi onun susmasına içerlemişti. Kenric sabırla onun kendiliğinden şikayetlerini sırlamasını bekleyecekti. Eninde sonunda MacLeith ailesinin ona nasıl dav­ randığını en ince detayına kadar anlatıp canım sıkacaktı zaten. Kadınlar şikayet etmeye bayılırlardı, özellikle dc adalet sağlaya­ bilen güçlü bir erkeğe karşı. Tess pelerininin altına iyice sokuluncaya kadar daha fazla konuşmayacağını anlamamıştı. Onun bir şeyler anlatm aya niyeti yoktu. Tanrı ya şükür sessiz kalmıştı. Fakat bu durumdan memnun olması gerekirken Kenric kaşlarını çatıyordu. Saatler sonra Tess karanlık bir odada kendisini uyandıran şey in nc olduğunu bilmeden gözlerini açtı. Hayvan postlarıyla kaplı duvara bakıyordu. Gözlerini biraz daha etrafta gezdirdikten sonra burası­ nın bir oda değil de bir çadır olduğunu anlamıştı. Bir çeşit kürkün üstüne uzanmıştı, parmaklarını bu tel tel kürkün içinde -.e. e bunun bir ayı postu olduğuna kanaat getirdi. İçi hu/uıla d bir dakika bile geçmeden dün geceki olayları hatırlamıştı Akime a dönüp duran anılar kalbinin yeniden sızlamasına \ol açmıştı

Bu korkunç olayı her hatırlayışında acım adan öldürdü^, M aeLeith’in adamlarından biri olan o kişinin nıhu için sessiz^, dua ediyordu. Acaba kocası da öldürdüğü her insan için böyle bjr nezaket gösteriyor muydu diye düşündü. Nezaket gösteriyorsa bile bunun dua etmek olmadığına emindi. Aynı adam bütün bun­ lara rağmen onu güvende hissettiriyordu. Tcâs postun üzerinden kalkıp omuzlarının üstünden etrafı iz­ lem eye koyuldu. Kenric kürk yığınının üstünde bağdaş kurmuş oturuyordu. Dirseklerini de dizine yaslam ıştı. Büyükçe bir mum çadırın etrafım aydınlatıyor ancak her zamanki karanlık bakışları her şeyi gizliyordu. Gözlerinde hâlâ sinirlerini bozan bir yoğun­ luk. ona bakma şeklinde tüylerini ürperten ince bir farklılık vardı. Muhtemelen şu anda ne kadar yetenekli bir katille evlendiğini düşünüyor olm alıydı. Galler Kasabı’na eş olarak o adeta biçilmiş bir kaftandı. Evlendikten saatler sonra bir adamı vahşice doğra­ yıp bu yeteneğinin süregelen bir deneyim olduğunu gösteriyor­ du. Güvenini kazanmak için daha iyisini yapamazdı. Kenric bu kadar iyi bir katile asla sırtını dönmeyecekti. Bu korku ve belirsizlik içinde boğuşurken yanlarına oturup geceliğin i ovuşturmaya başladı. Ellerini eskimiş kahverengi ku­ m aş üzerinde gezdirirken içinden konuşmak için bir şeyler düşü­ nüyordu. Saatlerce toynakların sesini duyduktan sonra onun için çadırdaki bu sessizlik hayra alamet değildi. “Yine uyuyakaldım değil m i?” Kcnric bir yanıt vermedi ve o da ürpermemek için kendini tut­ tu G özleri, avına doğru sinsice yürüyen bir kurt misali karanlık­ tı Bu adam ı tanımam ası ve onun ruh haline ayak uyduramaması h ayli yorucu oluyordu. Bildiği kadarı ise onu rahatlatmaya yetm iyordu. Sonuçta bir eş istemediğini söylemişti. Bakışları insanı ve sıcaklıktan yoksundu vc sanki o gözlerin ardında bu k ız d a n en k o lay nas.l k u r t u la c a k gizliyordu. Tcss'in kalbi.

bu Kasap hakkmda duyduğu h ik a y e n zihnindc canlandlrdllt yeniden korkuyla çarpmaya başlamıştı. Bekli de gerçekten su niyetine kan içiyordu. Kenric aniden gözlerini kısınca, Tess paniğe kap.larak onun akimı okuyabildiğin, düşündü. Acaba korktuğunu da sezebiliyor muydu? Dudaklarını ıslatıp korkularından kurtulmayı denedi." “Ben açım .” Tess verdiği tepki karşısında şaşırarak kaşlarını kaldırdı. As­ lında söylemek istediğiyle ağzından çıkanlar çok farklıydı. Ki­ barca en son yem ek yediğinden beri çok zaman geçtiğini söyle­ yip, atıştırm alık bir şeyler olup olmadığını soracaktı. Kenric’in ruh hali onu da etkiliyordu. Kenric ayağa kalkıp tek bir kelime etmeden çadırdan ayrıldı. Birkaç dakika sonra tekrar dönmüştü, ancak Tess onun yemek aramaya gittiğini çadırın diğer ucundan biri seslcninceye kadar aklından bile geçilmemişti. Kenric’in emri üzerine on üç ya da on dört yaşlarında hayatı­ nın baharına henüz girmiş bir çocuk elinde yemek ve şarap dolu bir tepsiyle ona doğru sesleniyordu. Ergenlik vc yetişkinlik arasında kalmış bu hantal çocuk elin­ deki tepsiye bütün gücüyle sarılmıştı. Yanlarına yaklaşıp gözle­ rini yukarıya doğru kaldırınca elindeki tepsiyi unutmuştu bile. Yeni baronesine tu h a f gözlerle bakıyordu, sahibinin kızgın bakış­ larım fark etmeyecek kadar sersemlemişti. “Bizi yalnız bırak,” diye gürledi Kenric. Sesindeki öfke insanı yerinden oynatıyordu. Çocuk . ğ emre hemen uymak için neredeyse elindeki tepsiyi düşürüyordu. T ess gülümseyip

sessizce “T eşekkür ederim ,

dedi. K.

kendi adamlarının bile ondan korkması canını sıkmıştı, t, gülümseyerek gergin havayı dağıtmaya çalışıyordu. ( nı y pt resmen onur kırıcıydı.

Genç delikanlı çadırdan ayrılırken hayvan postundan y ap,j mis başlığını çıkanp en az beş kere önlerinde eğilip defalar^. teşekkür etmişti. “Senin yardım cın m ı?” diye sordu Tess, konuşacak bir

ş 0v

bulduğu için mutluydu. Kenric sorusunu yanıtlam am ıştı anıa Tess onun onaylamasına başını salladığını görmüştü. “Sanki o bira/ şey görünüyordu... tedirgin.” “Thomas yeni baronesini merak ediyordu.” Bu cevap Tess’ i tatmin etmemişti. Çocuğun garip davranma­ sının nedeni büyük olasılıkla Fitz A lan’ m ona Tess’in bu sabah bir İskoç'u nasıl öldürdüğü anlatmış olm asıydı. Aniden gözlerini kocaman açtığında aklına başka bir ihtimal gelm işti. Kenric on­ dan yeni eşi olarak bahsetmişti. O. artık Barones M ontague’ydi Onun karısıydı ve bu da evlilik gecesinin yakında olacağı anla­ mına geliyordu. Tess evlilik hakkında çok şey bilmese de evlenildiği gece eşlerin yattığını çok iyi biliyordu. Kendini başka şeyler düşünerek meşgul etm eye çalışırken, tepsiden bir bıçak alıp peynirleri doğramaya başlam ıştı. Kocası yen i evlendiği karısıyla yatm aya can atan bir adam gibi dav­ ranm ıyordu. B elki gerçekten tek düşündüğü ondan kurtulm ak­ tı. Tess ayrıca bir eşin ölümünün kolayca açıklanabildiğin! de biliyordu. Boğazının tıkandığını anlayıncaya kadar ağzına peyniri dol­ durmuştu. Sanki onun rahatsızlığını sezmiş gibi Kenric bir kadeh şarabı ona uzatm ıştı, diğer kadehi dc kendisi için alıp kürkün üs­ tüne kurulm uş yerine geri yaslanmıştı. Tess uzatılan kadehi bir yudum da içip ahşaptan tepsiye geri bırakmıştı, iştahı yok gibiydi. Yine de dönüp yem ek var mı diye sormuştu. Bir ısırıktan fazla vem ediği halde bu soruyu sorması Kcnric’e tuhaf gelmişti. Ek­ m eği elin e alıp ufak parçalara bölüp ağzına götürmüştü. Kolayca yiyeb ilm ek için sarab, elinden düşürmüyordu. Kcnnc'e bakok-

tan so nra tepsisine gen dönüp bir dilim kuru elmayı da yemeye başlamış*1- Sesinin titrememesi için dua ediyordu. ••Bu lezzetli yemeklerin tadına bakmayacak mısın?” “Hayır, bir saat önce, buraya vardığımızda yemiştim.” Tess şarabı almak için uzandığında ellerinin titrediğini fark edip hemen önündeki elmayı alıverdi. “Seninle birlikte olmaya niyetim yok, seni endişelendiren şey buysa unut gitsin. Kenric onu elindeki kadehin kenarına yansıyan siluetinden takip ediyordu. ‘Evim olan Moniague’ye varıncaya kadar sadece sözde karım olacaksın. Eminim benim hakkımda pek çok hikaye duymuşsundur ancak anlatıldığı gibi ben ne vahşi bir hayvanım ne de arzularına yenik düşecek aptal bir köylü.” “B en ... ben hikaye falan duymadım.” diye yanıtladı Tess, ya­ lan söylediğini kendisi dc fark etmişti. “Bu kadar korkmana neden olacak esaslı hikayeler anlatılmış sanırım. Kelso M anastırı’nda amcan benim adımı andığında ne­ redeyse bayılacak gibi görünüyordun.” “Sadece birazcık ürkmüştüm.” “Ben de oradaydım .” Tess kaşlarını çatıp “Sadece kibar olmaya çalışıyordum. Ben­ ce bir ara bunu sen de denemelisin.’ Kenric gülmemek için ağzını zorla kapatmıştı. Tess cesare­ t i geri topladığında, intikam duygusu da onunla birlikte gclt ş t i . Çoktan bir kadeh şarabı devirmiş İkinciye geçmişti bile. Kenric’ in onun kadehini doldurduğunun farkında delildi. n|n bu saatinde kibarlaşıp da ünümü tehlikeye atmak ‘Sen o hikayelerdeki adam değilsin. Tek kaşım kaldırm ış, düz bir cümle gibi değil dc son. mahı**tindc söylem işti bunu. ‘‘Bilmek isliyorsan, evet, o hikayeleri duydum." sah»*.**• Oydurma oldukları çok belli."

“Çoğu gerçek,” diye uyardı Kenric. H ikayeleri fazlasıyla y , kından biliyordu, yaşayarak. Hikayelerin bir kısm ı abartılsa d t çoğu gerçekti. Her şeyden önemlisi o bir savaşçıydı, öldürme! için eğitilm işti ve bu işte çok iyiyd i. Tess onu görmek istediği gibi görüyordu, olduğu gibi değil. Geceliğinde dokunup olmayan tozları çırparak gözlerini ka­ çırıyordu. “Bu hikayelerden birine göre sen akşam yem eği için genelde çocukları yiyormuşsuıı.” “N e!” “Hatta tombul kız bebekleri tercih edermişsin. Sonra yeme­ ğinin yanında mutlaka bir bardak dolusu kan içerm işsin, yemek sırasında eğlenmek için öldürdüğün birinin kanını.” “Çok iyiym iş. Kabul etmeliyim ki bunlar biraz gerçeğin dışın­ da kalm ış.” Kenric’in ifadesi birden sertleşmişti. “Sayısız adam ve kadın öldürdüm. Acımasızım ve asla merhamet göstermem. Ünümün arkasındaki asıl gerçekler bunlar.” “Haklısın, ancak bütün İngiltere senin Edvvard’ın en güçlü sa­ vaş lordu olduğunu biliyor. Diğer baronlar size karşı çok saygı duyuyor olm alılar.” Kcnric kızın cahilliğine gülüp geçli. “Sakın asil bir yaşamın ve diğer asillerin arasında üstünlük kazandığımı düşünme, Tess. Edw ard’ın baronlarının çoğu onlar için savaştığıma minnettar­ dırlar, ancak çok azı eline bu kadar insan kanı bulaşmış biriyle arkadaşlık etmek ister. Çoğu beni kendi masasında görmektense cehennem de görm eyi tercih eder. Karım olarak sen de benim ne kadar istenm ediğim i ve senin de zamanla aynı konuma nasıl gel­ diğin i kendin göreceksin. “B elki onlar seni kıskanıyordur,” dedi Tess onun söyledikle­ rine kulak asm ayarak. Kenric k o n u ş m a k ta zorluk çektiğim, ses,nin de giderek kısıl­ dığın ı fark etti.

“Taşıdığım bu isimle herkes tarafından nefret edilmeye alış­ tım,” diye devam etti Tess. “Yani benim fikrimin de başkaları tarafından incitilemeycccğini bilmelisin. Eğer seçme şansım ol­ saydı, yine seni kendime eş olarak seçerdim.” Tess bunun doğru olduğunu kanıtlamak istercesine başını sallıyordu. “Üvey baba­ mı korkutan tek kişi sensin.” “Ö yleyse benim adımı memnuniyetle taşıyorsun.” Kcnnc su­ ratını ekşitip gülümsedi. Bunca zaman aslında scniıı halinden memnun olmanı korku ve isteksizlikle kanştınyormuşum.” “Sana eğlendiğimi veya hoşnut olduğumu söylemedim. Ha­ tırlarsan amacım bir rahibe olmaktı. Fakat kralımın benim için seçtiği hayata boyun eğdim, senin tavsiyelerini dc dikkate alıp evliliğim izi en iyi şekilde yaşamaya çalışıyorum.” “İçimi ne kadar rahatlattığınızı bilemezsiniz, leydim.” Kenric küs­ tahça onun içerlemiş suratına gülümsüyordu. Tess’in kadehine uzanıp tepsiyi eliyle ileri doğru ittirdi. “İki kadeh şarabı bitirdin, Tcss. Daha önümüzde uzun bir yol var ve senin bu kadar içmen iyi bir şey değil. Şimdi şafak sökmeden önce uyumak en iyisi olacaktır. Kenric. Tess’ in onun dudaklarına dikkatlice baktığını lark etti. Sanki onun söylediklerini duymuyor gibiydi. “Montague’ye varmamıza çok var mı? “Yarın akşam çökmeden varmış oluruz. “Sıcak bir yatak bana iyi gelecek." Tess postun içine kıvrılırken böyle söylemişti. Sıcak bir yatak bana iyi gelecek. Kenric dişlerini gıcırdatmıştı. Bu kelimeler aklında dönmeye taşlamış başka hiçbir şey düşünemez olmuştu. (, adıra doğru yönel'P Tess’in uyumadan önce postun üstünde yatağını ayarlayıp talerinine sarılmasını seyretmişti. geceler, baron.” Tcss cümlesini esneyerek tamamlamıştı. Pe,*rininin altından kıpırdayışı bile görünebiliyordu. 61

Kenric cevap vermemişti. Mumu söndürüp Tess’ in ııyum-^ için hazırlanırken çıkardığı sesleri dinlem eye koyulm uştu. Biraz dan soğuktan dişleri çatırdamaya başlamıştı. Kenric onun pelerinini elleriyle kaldırıp onun yanına kıvranmıştı. Kürkten yapılm ış pelerinini üstlerine örttü. Tess huzurla içini çekip onun sıcaklığına doğru sokuldu. "Orada kal,” diye kükremişti Kenric. E lleriyle kalçalarını ge­ riye doğru itiyordu. Tess olduğu yerde durarak “Sana teşekkür etm eye çalışıyor­ dum, kocacığım,” dedi utanarak. “Ne için?” diye gereksizce sordu. Onun bekaretine dokunma­ yarak teşekkür edilmesi gerektiğini biliyordu. “Beni MacLeith’lerden kurtardığın için,” dedi sessizce. “Beni güvende hissettirdiğin için. Bu evlilikle bir savaşta kazandığı­ nın çok daha azını kazansan da bana nazik davrandığın için. M acL eith'ler beni geri almak isteyecekler, biliyorsun.” Kenric in iç çekmesi neredeyse Tess’in saçlarını savurmuştu. “Artık M acLeith’lerden korkman için hiçbir sebep yok Tcss. Sana asla dokunamayacaklar. Şimdi uyu hadi.” Tess neredeyse bir dakika boyunca sessiz kalmıştı. “Efendim?” “Ne var?” K enric’in rahatsız olduğunu apaçık belirten sesi onun fikrini değiştirm işti. “Ö ylesine, yok bir şey. Öylesine dedim sadece.” Kenric homurdandı ve Tess dakikalarca yerinde duramadan bir o yan a bir bu yana kıvranıp durdu. Yana döndü, yüzünün üs­ tüne sonra tekrar yana. Kenric’ in kolunu başının altından ayır­ m adan dönüp duruyordu. Kenric birden kolunu başının altından ekm işti Tcss başını soğuk zeminin üstünde bulmadan önce ye­ terince h ızlı davranam am ıştı.

■•önce başladığın cümleyi bi,ireceksin sonra is,erSe„ uyursan. Beni anladın m ı! “Sanırım, evet, ş e y ...” “Söyle hadi!” “Sen evlilik töreninden sonra beni öpmeyi unuttun! Sanırım bu gerekli bir şey değil ama ben öyle olduğunu düşünmüştüm ve bunu beklediğimi ş e y ... İşte, aslına bakarsan o benim ilk öpücü­ ğüm olacaktı, sen beni alnımdan öpmüştün aslında ama ben sade­ c e ...” Kenric in aniden ona dokunması ona sözlerini tamamlama fırsatı vermemişti. Kenric elleriyle çenesini tuttuğu an Tess daha fazla konuşa­ madı. Parmaklan yanağını kaplıyordu, başparmağı ise neredey­ se bütün yüzüne dokunuyordu. Bu adamın bu kadar büyük ol­ ması kalbini sıkıştırıyordu, aynı zamanda nasıl bu kadar hassas olabiliyordu. Sıcak nefesi yüzünü okşadığında ona yaklaştığını anlamıştı. Dudakları dudaklarına dokunmadan önce sanki araya sonsuzluk girmişti. Bir öpücük ancak bu kadar yumuşak ve şid­ detli olabilirdi. Şaşkınlıktan gözbebeği büyümüştü. Vahşi savaş lordunun bu kadar yumuşak ve nazik öpüşebileceğim hiç düşün­ memişti. Dışarıdan bakıldığında kaskatı görünüyordu. Ancak du­ dakları dudaklarında gezinirken olabildiğince yumuşaktı. Kenric geline öpücüğünü verdikten sonra ona uyumasını söy­ leyecekti. Yani amacı buydu. Ağzının enfes tadı vc onu öpmeye bu kadar istekli olması Kenric'in arzusunu arttırmıştı. Tess çok hızlı öğreniyordu, onun öpüşünü taklit edip dudaklarına sertçe bastırıyor Kenric geri çekilmeye yeltendiğinde onu kendine doğ­ ru çekiyordu. Öpmek için ağzını açtırmak kolay olsa da Kcnnc onun inceden inlemesi karşısında kilitlenmişti. Karşı koyamı­ yordu. Tadına bakmak için dilini kullandıkça kasıkları bu erotik hareket karş.s.nda harekete geçiyordu. Ağzının içinde gezinirken Te« ağzın, kapatmıyor, Kenric'in her yerini tatmasına ı/.n vtn-

y o r d u , ilk o n c e K c n ric ’tcn gö rd ü ğ ü şe y i utanarak yap .yo r son d a u t a n m a y ı b ır a k a ra k onun a ğ z ın ı fethediyordu. T e ss in ö p ü şü en iy isin d e n b ir şarap m isali sarhoş ed en cin s­ i n d i . K e n ric b ütün v a h ş iliğ iy le onun ağzm a sahip olm a iste ğ iy le b o z g u n a u ğ ra m ış tı. D u d ak ların ın hatlarını in celeyip so n ra a ç ­ g ö z lü lü k le ıs ırıy o rd u , ay n ısın ı Tess ona yap tığın d a önce şaşırmış so n ra b u n d an ze v k alm ıştı. T ess’ in elinin göğsünde g ez d iğ in i t a r k e ttiğ in d e K en ric b ir e liy le yerden destek alm ış onun üzerine e ğ ilm iş t i. B ir sü re h areketsiz bekledikten sonra Kenric kendini itilm iş h a ld e b uldu. B u öpücük b ir gelinin düğünde a la c a ğ ın d a n ç o k f a z la y d ı. T ess onu itm eden önce, tadını alan a ğ z ı ç ıld ırın ışç a s m a o nu keşfetm ek istiyordu. En ufak baskıda onu b ıra k a ca k tı. K e n d is in e y e m in etm işti. G ö m le ğ in in ön kısm ı gerilm işti ve isteksizce k a fa s ın ı k al­ d ırd ı. O nu itm ek y erin e Tess tüm gücüyle dudaklarına yap ışıp in le d i. B iri K en ric’e tokat atsa bu kadar şaşırmazdı. G öğsünden ilk e l b ir ses çıkartarak daha önce kim seyi öpmediği gibi T e ss’ in d u d a k la rın a yap ıştı. Daha fazla ileriye gidem eyecek k a d a r dib in d e y d i. M an tığ ı bir parça da olsa yerindeyd. ve Kenric e lle ­ rin i b o yn un dan a şa ğ ıy a kaydırm am ak için kendini zorluyordu. T e ss’ e do kun m ak, sıcak teninin yum uşaklığı, yüzünün pürüzsüz­ lü ğ ü , ip ekten saç la n hepsi onu tatmin ediyordu. K.sa bir süre .çın j o ld u kça fazlayd ı, b u k a d a rı gefi çekilm işti ki Tess dudaklarını tekrar K en ric o ka ar .-istediğini aldın. Şimdi uyu y a k a la m a firsa ı durdu sonra arkasını dönüp postun içine Tess kıp»rdarna a n h ıç k ır ık la rın ı duyuyor, sert sözleri, . ızenric onun sessiz n v k ıv n ld ı- Kenr . ilivordu. in k alb in i k ı r d ı ğ a b * ^orunda hiSscdiyordu k,? n . tr*n o n u rahatlatma kalıyordu. Beklemeye kaNc " u anda k o n u n u n d ’ 5 ' " d l . z„rlukl„ „ vt.

*«* «cp ra Hiç

lara alışkındı. Zevk için bir gece daha beklemek sorun değildi Tess’ın tadını kendi yatağında çıkaracaktı. Onu soğuktan değil de zevkten titrerken görmek için bekleyebilirdi. Tess bunun ne­ denini anladığında ona teşekkür edecekti. Bir gün sonra. “Benimle öpüşmeyi sevmedin,” diye kendini suçluyordu hıç­ kırırken. Kenric gözlerini devirip içini çekti, belli ki onu çıldırtmaya kararlıydı. “Sevdim.” “H ayır!” “Sen benim gelinimsin,” dedi. Tess’i kendine doğru çekerek. “Bu çadırda karım olmanı istemiyorum. Montague’ye varıncaya kadar gelinim olarak kalacaksın vc özlemini çektiğin sıcak ya­ tağına kavuşacaksın. Ne demek istediğimi anlıyor musun, Tess? Seninle öpüşmek çok hoşuma gitti ama öpüşmekten fazlasını is­ tiyorum, çok daha fazlasını.” Tess sessiz kaldı am a bedeni rahatlam aya başlamıştı. “Ben de seninle öpüşm eyi sevdim ,” dedi utanarak. “Biliyorum.” Kcnric kasıklannda oluşan ağrıyı ve ellerini tenin­ de gezdirme fikrini bir kenara bırakıp saçlarını okşamaya başladı. Hadi şimdi uyu. Yarın zor bir gün olacak ve dinlenmemiz gerek. Yanına yanaşarak içini çekip onaylayan bir ses çıkarmıştı. Ken­ ric karanlıkta sessizce gülümsüyordu, karısının çabuk değişen ruh '»ali onu eğlendirmişti. Duygulan konusunda çok açık ve dürüsttü, sarayda entrikacı ve üçkağıtçılann arasında yetişen biri olarak ı tıun hu lavn çok hoşuna gidiyordu. Onun duygulanna karşı duyarlı olHasının nedeni de buydu. Kenric onun korumacı içgüdülerim İv. r*-ketc geçiren nadir kadınlardan olduğuna karar unnişiı ^gUnmıştı vc kimseye güvenmediği kadar ona güvenmişti. Kenric onu tanıması için Tess’c bir gün daha vermişti less °n«n nc kad ar nazik olabildiğini vc asaletini görecekti uo A aPat.ıp bedenini uykuya bıraktı. 6b

Tcss sanki ölüyorm uşçasına uyandı. K askatı kesilm iş ad­ çekiyo rdu. A rkasını dönünce K enric’ in gittiğin i anladı, iyi ^ onu o halde görm em işti. A nlaşılan altındaki soğuk zemin bütün gece işin i iy i yapm ıştı, bütün kasları ağrıyordu. A yağa k a lk m a k için iki kez denem işti, ancak şu anda başka hiçbir şey oııa bu kadar acı verem ezdi. Aslında acı çekm esinin asıl sebebi ya ttığ ı y e r d eğild i. Gordon M acL eith’ in Langston’daki son ziyaretinin üstün­ den neredeyse on beş gün geçm işti ama yediği son dayağın iz­ leri çabuk iyileşm iyordu. Ona ettiği hakaretler yüzünden o gün h ayatının en kötü kırbaçlarını yem iş, sonunda bu hale gelmişti. O gün en kaim yün elbisesini giydiği için şanslıydı, yoksa kır­ bacın izleri ömür boyu geçmezdi. Gordon’un onu doğramaya yetecek gerçek bir kırbaç yerine o gün ince kırbaç taşıdığı için T a n rfy a bir kez daha dua etti. Kırbaçlaması tenini kanatma­ y a yetse de çok derin yaralar açmamıştı. Yaptığı uzun yolculuk iyileşm esin e yetm em işti ama on beş güne kalmaz yara izleri kap anm aya başlardı. Kaçmadan önce sadece bir hafta yatmıştı am a gitgid e bu acıya alışıyor, bir gün geçeceğini umarak ken­ dini avutuyordu. K o c a s ı on un y a r a la rın ı görm eden önce ondan k açab ilecek m iy d i a c a b a ? D a y a k ta n k o rktu ğu n u a n la y ac a k k ad ar onun h u yu ­ n u ö ğ r e n m iş ti. A s lın d a T ess, G ordon’ u k ızd ıracak b ir şe y y ap m a­ m ış tı S a d e c e g e r ç e k le r i sö ylem işti. Gordon düpedüz b ir ibneydi v e M a c L e it h a ile s in d e k i h erk es onun yata ğ ın d a erk ek leri tercih e t t iğ in i iy i b iliy o r d u . T ess sad ec e bu g erçeğ i onun yü zün e h aykır°

A s k e r le r in in ö n ün d e, hepsi buydu. E sasında Tess d ayağ a

. rm ıştl. A m a y a k ın d a b ir kocası o lacağın ı nereden d a v e t iy e ç ^ ^ en jn d e so nunda k arısın ı çıp lak görecekti.

b ile b ilire ' '• ctuck 8İnçü a,na herkesin önünde kocasına gözlerim dikim^ ““bilirdi. Duvarda asıl» bir y.ğm silah ilgisini çekmişti- .

Kadar d a ç e ş itliy d ile r! D uvara konsantre o lm aya ç a lış tık ç a korı tu ğu şe y b aşın a g eliyo r, gözkapakları ağırlaşıyordu. Dirseklerini m a s a y a y a s la y ıp çen esini avuçlarının arasına alıp gözlerini av,ı tu tab ilm e k için bütün gücünü sa rf etti. B ir dakika bile geçmeden y en id en kap an m ışlardı. \ c c i e n b u n u n la s a v a ş ı y o r u m k i? diye sordu kendine. Birkaç d a k ik a sonra yen ilen m iş hissederek gözlerini yeniden açtı. Holün öbür ucunda b ir hizm etçi m asaları toplarken elindeki tepsiyi yere düşürm üştü ve bu ses T ess’ i kendine getirmişti. Uyandığında et­ rafın d ak i her şey dönüyordu, kafasını kaldırıp bir elini alnına da­ y a d ı. A rkasını döndüğünde Kenric yanı başındaydı. “N eyin var, Tess?” Kenric tabureyi yanına çekip, bir elini onun om uzlarına atıp sormuştu. Kenric elini çekm eye çalışırken a ln ın a değip sessizce küfretmişti. “Ateşten yanıyorsun. Neden h asta olduğunu bana söylem edin?” “H asta m ı?” Tess inkar etm eye çalışıp kafasını sallarken bile b aşı dönüyordu. K enric’ in dizine elini koyup anlatmaya başladı. “ B en hasta m ıyım k i?” Gözleminin doğruluğunu anlayıp “Şüp­ h esiz önem siz bir şeydir, efendim. Sabaha hiçbir şeyim kalmaz." K enric cevap vermeden acı içinde kıvrandığından habersiz, onu ko lların a alıp yukarıdaki odalara açılan merdivenlere yürü­ m eye başladı. Fitz A lan’a emir vermek için duraksamıştı. “Adam larım a, karım ın yaptığımız uzun yolculuktan dolayı o un düşüp, ateşlendiğini söyle vc onlara bütün misafirperverl” Kenric konuşmasına sesini alçaltarak devam etti. !.v “! ! t e sif" dağıtan kadını bulması için binni yolla. Eğer hasta, t , . h kadar geçmeHO ona durman olabilir." l ık saban müdahale etmek istese de Kenric’in sert Tess k o n u ş m a ar^ ^ . ^ ordu o d a y a girene kadar konuşmab a k ış la rl buna izin vc ^ yatırd ığın d a bile tek bir kcm ış t ı. H a tta o d a y a g ır

. . söu..lr.mrîmlStl. lıroc dahi ylem em i*. rvu

am aSının nedeni ateşten dolayı

76

ac, çekm esi veya bitkinliği değildi ya|m2ca e,rafını çevrdcyc„ şeyler karşısında şaşkındı. K enric’in yatak odası değişik vc lüks bir mimarinin eşsiz bir

örneğiydi. Neredeyse hepsi altından yapılmış mumlar, tabaklar ve birbirinden değişik eşyalar şöminenin üzerindeki rafa özen­ sizce dizilmişti. Orada duran iki şarap kadehi mücevherlerle öyle çok bezenmişti ki bardağın hangi metalden yapıldığını çözeme­ mişti. Kenric in odasında holdeki gibi yerlere serilmiş pis hasır­ lar yoktu. Haçlı Selerleri nden getirilmiş lüks İran halıları soğuk zemini baştan sona kaplıyordu. Yatak, ipekten mavi sırmalı ku­ maşla kaplı, uç kısımları gece mavisinden parlak nakışlarla süs­ lenmişti. Odanın perdeleri altın ipliklerle işlenmişti. “Oldukça zenginsin!” dive haykırdı Tess. Odayı incelemek için uykulu halinden sıyrılmıştı. “Bu oda kralın odasından bile daha iyi olm alı!” “Gördüklerin mükafatlarımın yalnızca birer karşılığıdır." diye cevap verdi Kenric. Elleriyle Tess’i yastığına doğru itip şömine­ ye biraz daha odun atmaya uğraşıyordu. "Hem sen kralın yatak odasını nereden biliyorsun?” “Bilmiyorum. Ama eminim onun odası bu kadar güzel değildir. “Hoşuna gittiğine sevindim.” Kcnric yatağın kenannda san ki savaşa gidiyormuş gibi dikilmişti. "Şimdi sen ateşin düşene kadar yatakta kalıyorsun.” Yatağın ucunda duran ketenden bohÇaları göstererek “Thomas eşyalarını erkenden gelirmiş. Kı> lirini değiştirirken sana yardım edeceğim, dedi. "Ben.,. Ben aslında k ıy a f e tle rim le uyuyabilirim vtu “iyice dinlenmen gerek vc eminim bu kalın gi>ı>'leı olamayacaksın.” Üstümü değiştirirken bana bakmayacaksınız, dı ğı Ben senin koçanım,” dedi K c n r i c Övüm-Kk. vazifeni yerine göm meyecek kaJar t a » 77

^

- . . « sahip olamadığım şeyi g ö rm eye fa z la sıyla hakkın, oldu»,

düşünüyorum." Kenric kararın , çoklan v erm iş, i.

'***

Kıyafetlerim in için d e g a y e l rahatını ben,” Tcss kolla,,, g ö ğ sü n d e birleştirip K en ric’e onun da nc kadar kararlı olduğu^

göstermek isterce sin e b ö yle dem işti. “A slında üstümü dcğiştirc. m e y e c e k k ad ar yorgunum . Şim di izninizle dinlenm ek istiyorum e fe n d im .” K e n ric ’ in k arşı çıkm asın ı beklerken karşılık alam ayınca gizli­ c e y e n id e n kırb aç izlerin e baktı. Kenric soyunm aya b a şla m ıştı ve T css şaşk ın lık tan ne yap acağın ı bilm iyordu. “ S en in ak sin e uyurken ben alçakgönüllülüktense rahatlığı ter­ c ih e d erim .” A m a c ı sad ece yanın da uyum aktı. Tess rahatlam ıştı ve tam içi­ n i ç e k e c e k k e n kendini tutmuştu. Son iki gündür atın üstünde dc o ls a onun sıc a k lığ ın a ö yle çok alışm ıştı ki bu gece de yine aynı s ıc a k lığ ı tekrar yaşam ak için dört gözle bekliyordu. Ayrıca koca­ sın ın k o lların d a uyum ak hiç de kötü bir şey sayılm azdı. K en ric üstündekileri çıkarırken Tess’ i hiç umursamıyordu ve T ess de bu durum dan istifade edip vücuduna cesurca bakıyordu. S a d e c e m erak etm ek bile nefesini kesiyordu. Şim diye kadar gör­ d ü ğ ü v e h ayalin i kurduğu güç ve kudret bu adamın görüntüsüyle b in p a rç a y a ayrılıyo r, pusuda bekleyen ilkel bir savaşçıyı ortaya ordu Üstünü çıkarırken kaslarının kasılıp hareket etmesi Kil ^ ü rp erm esin e yeliyo rd u. Tess basi, bir kıpırdamada bile hakasların silah tutarken nc hal aldığını hayal etınerek ete geçen almaz bir güçle kutsandığına olan y e ç a lış t ık ç a in an c ı g it g id e a r tıy o r ^ . d c s -n d en b a şla y ıp k o lların a v e b ac ak laB u h issi tanıyor u ve QnU csjr aian bir şey. Ne olduğunu rin a kan at çırparak yay» Gücünü hissetmek için ona dokunA r7U . C in s e l ıstcK. a n la m ış * » A r z u

m ak istiyo rdu.

no



1‘V|J t a

li ı ç

Kcnric pantolonunu çıkarmak için dönıiilglimlc Tcss

|crini

kapamıştı. Yanında uzandığını anlayınca gözlerini hemencecik geri açtı. “Uyu artık, Tess. Seninle tartışamayacak kadar yorgunum.” U y u m a k m ı? Hiç sanmıyorum, diye düşündü Tess. Çadırın içinde g iy in ik halde yanında uyumak bir şeydi ama çıplak bir adamın y a n ın d a uyumak başka bir şey. Kocasının yanında! Dü­ şüncesi b ile titremesine yetiyordu. Sorun olan şey ise kendisinin giyinik k a lm a s ıy d ı. Kcnric le kıyafetleriyle uyuyacağına dair çoktan uzlaşmıştı. Acaba bu seferki planı neydi? Tess bunu düşü­ nebilmek iç in hem çok yorgun hem de çok hastaydı. En iyisinin uyumuş g ib i y a p ıp ne olacağını görmek olduğuna karar vermişti, dakikalar so n ra ise gerçekten uyuyakalmıştı. Kenric onu soymaya başlamadan önce uyuduğundan emin olmuştu. Tess’in üzerini çıkarmayacağını söylemesi zırvalıktan başka bir ş e y değildi. Kenric bu taktiğin üstesinden kolayca ge­ lebilirdi. Bunun bu kadar kolay olmasından çok memnundu ve

gizli oyununu bozup elbisesini başından çekip çıkardı. “Ölü gibi uyuyor,” diye mırıldandı. Tess’in elbisesini çıkarırken acıdan inliyor olması Kenric e bakabileceğini ancak dokunmaması gerektiğini hatırlatan küçük hır ibareydi. Kenric ona şimdi sadece bakıyordu. Şöminenin ateşi tenini altına çeviriyor bedeni loş ışıkta mükemmel görünüyordu, bakışları ağız sulandıran dolgun göğüslerinden aşağılara biçim beline, dümdüz göbeğine vc oradan yavaşça sıcak tüy Hi üçge nine U y u r d u . Gözlerini zor da olsa baştan çıkarıcı sahneden alıp ördüğü en biçimli vc pürüzsüz bacaklara çevirdi. “Güzel.” A daklarının arasından ister istemez çıkan bu sözcük lCk kclim elık bir özeti gibiydi. Bakışlarını tekrar vücuduna ye‘rdl Tcss yaşça küçük olsa da vücudunun çocuksu bir >am

tu. K adınsı kıvrım ları adeta bir erkeğin elleri için yaratı|ni]v[ K enric in elleri için. Avuçları karşısında duran, eşi benzen 1] m ayan şeye dokunm ak için kaşınıyor, kasıkları ise dokunmam,, yetm eyeceğ in i biliyordu. H ayatında ilk defa bu kadar güzel bir kadının yanın da yatıyordu; hayvani ve yaralı bedeninin böyle bir g ü zellik le kutsanacağı aklının ucundan bile geçm ezdi. B ir gece daha sabretm elisin Kenric diye kendine söz verdi H ayatında hiç h ayal kırıklığı ve ulaşılm azlık yaşam ayan biri için bu durum korkunçtu. Tess’e ders vermeye çalışırken kendi öğreniyordu, bitirem eyeceği bir işe başlamaması gerekiyordu. Yorgundu, Tess ise hasta ve şimdi hiç sırası değildi. Hüsrana uğ­ ram ıştı ve tek yapabildiği bakire eşinin yanında kımıldamadan uzanm aktı. Arzusunu bastırmak için örtüyü üzerine çekip elle­ rini başının altına koyup tavana bakmaya başladı. Bütün algıları açıkken , arzusu doruk noktasındayken onun ihtiyaçlarını ertele­ m esi çok zordu. Resmen kendine işkence ediyordu. “Sabaha ka­ dar iyileşsen iyi edersin,” diye emretti Tess’e. “U m m m ,” diye içini çekti Tess. Kocasının ra h a tsız lığ ın d a n h abersiz kafasını yastığa gömüp yüzüstü yuvarlandı. K enric onu uyurken seyretmek için yanına döndü. Tanrı ke­ sin lik le onu sınıyordu. İstemediği b irkansı varken şimdi istediği am a sahip olam adığı bir karısı olmuştu. Bu ironi onu y ıld ırm a ­ yacak tı. Tess uykusunda döndükçe üstündeki örtü omuzlarına kadar in m işti K enric pes etti ve parmaklarını omuz başlarında g ezd ir­ m ek için kendine karşı koyamıyordu, oradan da daha a şa ğ ılara 'H ü n e r i

y av aşç a dolaşırken garip bir çıkıntıya karışm ıştı- Yatağından kalkıp mum alabilm ek için

o m u z la r ın d a

değdi- K atası Onun ne olduğunu görebilmek için daha şö m in e rafına yöneldi, t ' f e r la .ş .g a ih tiyaç, vand.. ^

Bir eliyle mumu tutmuş diğeriyle de T e«’in « w

< *"“ *> m

dan reddedilmesini anlatmıştı. Kı/ " J T 1' 1 düf ü„de„ önce birbirlerini görmemişlerdi ve kıza »* kadar sessiz olması söylenmişti Bitesi gün kotası ku83

'

surlarını fark etmiş, evlilik iptal edilm iş ve kız ailesinin y aniIV geri gönderilmişti. Tcss sevinm esi gerektiğini biliyordu. Evlendiği andan itibaren evliliğin bozulmasını istiyordu. Kenric’ in de aynı şeyi istemesi formalite icabı işleri daha da kolaylaştıracaktı. Fakat MacLeith ailesine nasıl geri dönecekti, zaten kaçarak onlara büyük bir iha­ net etmişti. A lacağı ceza onu sağ bırakm ayacaktı. Gordon’u çok iyi tanıyordu ve yaptığı yanlışları kanıyla burnundan getireceğin­ den emindi. Başını dizlerine yaslayıp aniden kocası hakkında duyduğu her şeyin doğru olabileceğini düşündü. Duygulardan ve merhametten annm ış haliyle tam bir Galler Kasabı’ydı. Sonunun MacLeith’lerin elinden olacağı gibi onun elinden de aynı olacağını bilmeliydi. Kılıcını yavaşça çekse bile bu onu ölüme mahkum etmeye yeterdi. Gözyaşları dinmek bilmiyor düşündükçe durmadan ağlıyor­ du. Sinirlenip yüzünü ovuşturdu. Ağlamak hiçbir şeyi değiş­ tirm eyecekti. Yataktan kalkıp eşyalannı yerden aldı, Kenric’ in neden onu soyduğunu merak ediyordu. Acaba onun bir şeyler sakladığından şüphelenmiş miydi? Kenric onu çok iyi tanımasa da yalanlarını kolayca ortaya çıkarabilirdi. G iyinirken kafasında çoktan plan kurmuştu. Ne olursa olsun M acL cith’e kendi isteğiyle geri dönmeyecekti. Kralı bulmak zo­ rundaydı. M ontague’den kaçmak onun karşısına çıkan ilk ve en büyük sorundu. Kale kapılarından kaçmayı başarsa bile yolculuk iç>n b ir atı ve ona yetecek kadar yiyeceği yoktu. Gözleri şöminenin üstünde duran kadehlere kaydı. Tek bir tanesi bile onun bir yıllık ih tiyacın ı karşılayabilirdi. Kafasını sallamadan önce kadehin üs­ tündeki değerli taşlar, inceledi. B o h ç asın ın içinde küçük o klar vc bir dc y a y vardı, bunlarla , S l a v c a avlayab ilirdi. Kocasının evinden bir küçük h ay v a n la rı kolay

şeyler çalm aktansa kralın topraklarından çalmayı ycğlcrdi Kra, s,radan bir tavşan, asla fark etmeyebilirdi ama Kenne mutlaka kadehlerinin yokluğundan haberdar olurdu. Kenric aşla kaçtimsen ccek bir lokma değildi, hatta herkes bi, gü„ onun labağlnda

yem bile olabilirdi. Tess elbisesini giyip, pelerinini de üstüne geçirdikten sonra bohçalarım omuzladı. Kapıdan çıkmadan önce dönüp odaya tek­ rar baktı. Bir gün böyle bir odaya ait olduğuyla övünebilmek için odadaki her detayı beynine bir bir kazıdı.

www.CepSitesi.Net

B üyük holden neredeyse çıt çıkmıyordu. Yalnızca ayak işlerine bakm akla yükümlü birkaç asker büyük şöminenin etrafında top­ lanm ışlardı. Hiçbiri yeni baroneslerinin arkalarındaki merdiven­ lerden indiğini görmemişti. Dış kapı açıktı, muhtemelen hizmet­ çilerden biri unutmuştu. Tess bir yandan ana kapıların yerini hatırlamaya çalışırken sert esen rüzgara karşı başlığını kafasına kadar çekmişti. Kenric'in adam larının ortasındayken bu yer şimdikinden çok daha fark­ lı «örünmüştü. Avlu terk edilmişti, gölgelerden yürüyerek boş alanda ilerlem ek için acele diyordu. Montaguc’nin ana çıkış ka­ p ıları ahırların yanından görünüyordu, karşısına çıkan manzara onu neredeyse ağlatacaktı. A sın a köprü a çılarak iki yana dikilm iş, havadaydı.

Sil gözden kaçırm ıştı? Nc sebeple olursa olsun geBunu n ^ köprüy ü aÇık tutacak kadar aptal bir bekçi nc cenin bu saatin o e ’ de bulunamazdı. Köprüyü indirburada ne dc bütün lngd.erc d 86

meleri için b ekçileri ik n a e s e bile Montague’nin (l,s avlusunda ikinci bir asm a köprü v ard .. A sla başaramayacak!, Tcss y e n ilg iy i k ab u llen ip s.rtm, ahırın kap.sma dayad, Köprü ancak sa b a h a karş. k ö y lü le r için açılacakt, ama Tcss o zamana kadar bekleyemezdi. Onun gece yansı kaçmas, şartt,. Böylece ormanda saklanabilmek için yeterince uzağa gidebilir, Kenric’in göndereceği arama ekibin d en kolayca saklanabilirdi. Başka b ir çıkış yo lu olmak zorundaydı. Gözlerini kapa­ tıp R em m in gto n K a le s i’ ndeki günlerini hatırladı. Çocukluğu Montague g ib i b ir y e rd e geçm işti. Kapılar kapalı olduğunda Remmington’dan nasıl k açard ı? Cevap aniden gözünün önünde canlanmıştı. Arka kapı! Bütün büyük kalelerin kale duvarlarını kestirme­ den geçmek için bir arka kapısı mutlaka olurdu. Bu küçük kapılar düşman askerlerinin ya da casuslann at arabaları içinde sakla­ narak kaleye girmelerini önlemek için yapılmıştı. At arabasıy­ la kaleye gelen m allar duvarın dibine boşaltıldıktan sonra tahta rampadan içeriye sevk edilirdi. Tahta rampa direkt olarak duvar­ ların dışına açılıyordu. Montague Kalesinin de mutlaka böyle bir kapısı olmalıydı fakat Tess sabaha kadar kapıyı nasıl bulacaktı. Duvarların dibinden vavaşça yürüyor siperde bekleyen gar­ diyanlara yakalanmamak için etrafını kolluyordu. Şans yüzüne Çabuk gülm ü ştü , daha bir saat bile geçmeden kapıyı buldu, lehbkeye atılm ad an önce kapının etrafını tekrar gözden geçirip gc. gCİere 'y'ce sokulmuştu. M on tague 'nin arka kapısı büyük bir kapıya enlemesine tı ** ^ i'm iş direklerden ibaretti. Direklerden biri kapının üstüne .‘*erİ de a ltın a sabitlenmişti. Kap. bekçisi siperinin arkasında etrafi,,, kolluyordu. Rüzgarda titreyen meşale baltasına '• " ‘ ■»ordu. k a le saldırıya uğrarsa ballaş,yla Jireklcre vurup u h ra°ıp ayı k a p a tac a k tı.

L

87

Tcss cesaretini toplayıp bekçiye seslendi. Duvara yaslan bekçi sesin sahibini tanımak için m eşaleyi ona doğru tuttu “Ne istiyorsun. M ary?” M ary’nin kim olduğunu bilmese de “Gitmek,” dedi Tcss “Gitmek m i?” diye yanıtladı bekçi, burnundan soluyordu "Bu saatte hiçbir yere gidemezsin.” “K ocam ... Kocam beni istemiyor ve hanesinden k o v d u " Saçm a da olsa Tess’ in akima gelen tek bahane buydu ve hemen bu sözler ağzından dökülüvermişti. “Geldiğin yer olan mutfağa geri dön hemen!” diye emretti bekçi. “Aşçı sabaha kadar ayılır, o zaman nereye istersen gider­ sin. Kocanın sözünü dinlemezsen böyle olur.” “Kocam bu gece kaleyi terk etmemi söyledi,” diye ısrar etti Tcss. Onu başkasıyla karıştırdığını anlamıştı. Bunu kendi çıkarı için kullanabilirdi. “Kocamın isteklerine uymamı sen sö ylem iş­ tin. O yüzden gitmeliyim .” “Duyan da kocanı Montague’nin efendisi sanır,” diye homur­ danıyordu. “Köydeki ailenin yanına mı gideceksin?” “Evet.” Tess sesinin anlaşılmaması için sessizce cevaplamıştı Bekçi baş belası bütün kadınlara topluca küfredip ayağının dibinde uyuyan bir çocuğu ayağıyla dürtmüştü. “A şağı in vc direği kontrol et.” “ B ir is i m a lla n m ı g e tirm iş?” d iy e sordu çocuk, uykudan yeni u y a n m ış g ö z le r in i ovuşturuyordu. “ H a v a ço k k a ra n lık . N eden ş im d i...” “ A ş ç ın ın k a n s ın ın k ö ye ailesin in yan ın a gitm esi gerekiyor” B e k ç i ço c u ğ u n sa çla rın ı okşuyordu. “A şağıd ak i direği k o n tro l e ttik te n so n ra ev e , sıca k yata ğ ın a dön. oğlum . Bu saatten ° so

se n in y a r d ım ın a ih tiy a cım olm az.” ' jjrJcen Tc ss derin bir nefes aldı. Kapı ardına dek

T b a sa rA S " » ^

° i,8'd' d,ha ,yi bir ya' oû

lanCı o lu yo rd u . Aşçının karısıyla kanştınlmak gerçekten işine yaramıştıKapılar k a p a n m ış, Tcss ise bilinmezliğe doğru yolculuğa başlamıştl. Karanlık rampadan aşağ, doğru yürürken ay ,ş,ğ, yolu neredeyse hiç ayd ın latm ıy o rd u . Orada böyle bir şeye kalkışmasa da< yol R cm m in g to n ’un yolundan daha sarptı. Bekçi aklın, oku­ yormuş g ib i d u v a rla rın üstünden ona seslendi. “A d ım la rın a dikkat et. Düşersen boynunu kırarsın.” “Uyarın için teşekkür ederim.”

Tess rampadan aşağı doğru inmeyi seçmişti, en dibe ulaştı­ ğında neredeyse y e ri öpecekti. Kalenin dar patikasına doğru koşturdu. Patikanın k ra la giden yolla birleştiği noktada durup Kelso M anastın’ndan g eld ik leri yönün tersine doğru yola koyul­ du. Ormanın kenarına g eld iğ in d e arkasını dönüp son kez kale­ ye baktı. Oradan bu k ad ar kolay kaçtığına hâlâ inanamıyordu. Tatmin olmamıştı. Sanki b ir şeyler eksikti. Kenric'in güzel oda­ sında iyileşmeyi beklerken g erçek ortaya çıksaydı günün birinde MacLeith’e geri gönderilmesi kaçınılm az olurdu. Vücudundaki her kemik sızlamıştı.

Tcss planına vicdanını karıştırm am ak için kaleye sırtını dönüp yürümeye başladı. Şafağa k adar yürüyüp gün içinde sığınacağı yer bulup uyuyacaktı. Planı m antıklı görünüyordu. Uyurken kendisini sıcak tutmak zor olacaktı ama bununla zamanı geldi­ ğinde yüzleşmeye karar vermişti. Öncelikli hedeli Kenric onun kayıP °lduğunu anlamadan önce olabildiğince oradan IT,akl>- Ungston Keep’ten kaçmıştı zaten. Şimdi de kaçmaması 'Ç1° bir sebep var mıydı? Tüm aksilikler bir vana, onu koruyan ŞÖVa|ye ve atı olmasa da biraz mantık işini görüldü I M n n ı sürüyerek kahvateını yapmak için muıf«8« (d c g ü n e ş çoktan doğmuştu. Baronun adanılan aU s-M

geçip etrafa dağılıyo rlard ı. Kargaşanın nedenini yoldan askerden öğrenm işti. Barones ortalıktan kayboldu,” dedi kuşkuyla kafasını salla yan asker. “Herhangi bir şey görmedin değil m i?” “H ayır,” dedi John, duyduğu haberden kafası karışmıştı Dün gece arka kapıdan sadece aşçının karısı çıktı.” John sakal­ ların ı ovuşturuyordu. “En azından... hayır, aşçının karısı oldu­ ğuna em inim . Efendimizin karısının sevimli olduğu söylenmişti bana. Küçücük vc zarif bir şey değil m iydi?” “ Evet. Baron birinin onu kaçırdığını düşünüp çıldırıyor. Kim bu gazabı çekm eye cesaret edebilir k i!” “Kimse edemez,” diye onayladı John. Asker, John’u düşünce­ leriy le baş başa bırakıp kileri aramaya koyuldu. “H ayır, o olam az,” diyen John kendi aptallığına sırıtıyordu. Y ine dc kontrol etmekten zarar gelmeyecekti. Sonunda içi rahat­ layacaksa aşçının başının etini yemek önemli değildi. Kalenin geri kalanında olduğu gibi mutfak da savaş alanına dönmüştü. Hizmetçiler evin yeni sahibesini aramak için fıçılara vc depolara bakıyorlardı. John yetişkin bir kadının en ufak delik­ lerde bile aranmasını komik bulmuştu. Bir kadının turp fıçısına sığm ası teknik olarak mümkün değildi. Nihayet aşçıyı un kova­ larının yanında görmüştü. Bekçinin yüzü aşçının yanında dikilen kadını gördüğünde bembeyaz kesilmişti. “ D ü n g e c e n e re y e g ittin ?” John kadının kolundan tutup onu

kendine ç e v ir d i. • iv

- r e ” d iye soludu aşçının kansı, ne olduğunu anlamamıştır ? ” d iy e b ağ ırd ı aşçı ve kadının elin i tutan John'u

L



b e k ç iy i om uzlarından tutup sarsarak “İyi

elİ0 İ İtÜ' 9 Y ü z ü n bem beyaz olm uş, adam ım ,” d iye sordu, m is in s e n . „ ınrıen a y rılm ad ı ya n i?” d iye sordu Jolın “ D ün g e c e k a rın k a led en ü m its iz c e -

on

Va Hep Ya Hiç

Aşçı kafasını sallayarak “Hayır,” dedi. “K alede k arın a benzeyen başka biri var mı?”

»Benim karımın eşi benzeri yoktur. Benim gibi bir adam iyi beslenm iş bir kadınla kolayca başa çıkabilir. O...” “T anrım ,” diye feryat etti John. “Ben ölü bir adamım.” “Neden bahsediyorsun? Ne...” “B -baron ,” John kekeliyordu. “Baron nerede?”

“En son duyduğumda ahırdaydı.” Bekçi mutfağın kapısından çıkıp aniden gözden kayboldu. H ayatında hiç bu kadar hızlı hareket etmemişti.

John deli gibi efendisini arıyordu, en sonunda onu ahırın dış kapısında gördü. Var gücüyle ona doğru koşarken baronun asker­ leri içgüdüsel olarak baronlarının etrafını sarıp bilinmeyen teh­ dide karşı siper aldılar. John kendini boynuna üç kılıç dayanmış olarak buldu. “Küçük hanım,” dedi boğuk bir sesle. “Barona söylemem ge­ reken...” Kenric John’un yak asından tutup havaya kaldırdı, adamın ayakları yere d eğm iyo rd u . “O nerede?” “Yemin ederim ki o aşçının karısıydı, John baronun bakışla­ rındaki dehşeti görüp bir çırpıda söyledi söyleyeceğini. O kadar kocamandı ki bir at g ib i...” “Cevap ver!” Kenric boğazından tutup tüm gücüyle adamı sıkıyordu. nc{es bile alamıyordu, konuşabilm ek için iki kez bocala>i[ nu»da “Ailesine,” diye soludu. “A ilesine döneceğini...” ^ Konric adamı tulup yere Atlattıktan sonra ahırlara doğra çokAşm aya başlamıştı bile. Öfkeyle bastığı her adımda kafada^"a biraz d ah a yaklaşlyordu. Tcss kalenin dışında bir yerlerdeydi. Wal k« ya çoktan donarak ölmtıştü ya da ormanın derinlikle. 01

nndc gı/lcncn vahşi hayvanlara yem olmuştu. B u z gibi havad-, ormanda dolaşan bir kadının hayatta kalma şansı n ered eyse ın, yoktu; hele bir de bu aptal kadın elim bir hastalığın pençesine kapılm ışsa. Ölmediyse vc Kenric onu sağ salim ele geçirirse Tess'in isteyebileceği tek şey çoktan ölmüş olmak olacaktı. Kısa sürede Kenric atıyla ve arkasında elli askeriyle kapılar­ dan geçiyordu. Silahlarını aceleyle kuşansalar da herhangi bir tehlikeyle yüzleşmeye hazırdılar. Ormana girene kadar adam la­ rın hepsi Kenric’i takip etseler de ormanın içinde hepsi beş yüz metre aralıklarla etrafa dağıldı. Yarım saat sonra beklemeye ko­ yuldular. “Yaya ilerliyor,” diye seslendi Kenric, Fitz Alan’a; ama daha çok kendisiyle konuşuyormuş gibiydi. “Çok uzağa gitmiş olamaz." “H aklısınız,” diye başıyla onayladı Fitz Alan. “Tess, lan Duncan’ ın ona sığınma hakkını tanımayacağım bi­ liyo r vc MacLeith ailesine de geri dönmesi imkansız.” Kenric, Tess’in kaçtığını duyduğundan beri ilk defa mantıklı düşünebi­ liyordu. Sabah ayık kafayla karısının yaralarıyla daha iyi yüz­ leşeceğini düşündüğü için gece holde uyumuştu, aklına gelince kendine tekrar küfretti. “Başka nereye gidebilir?” diye sordu Fitz Alan. “Bir manas­ tıra m ı?” “K rala.” Kenric atını döndürerek Fitz Alan’a sertçe baktı. “Gidecek başka hiçbir yeri yok. Londra’ya gidiyor.” Adam lar kaleye giden yolda arama çalışmalarına başladılar. Patikanın üzeri donmuştu, at arabalarının vc atların yolda bırak1 -r takibi neredeyse imkansız kılıyordu. Yolu takip etmek 1 . • voıun kenarlarında birikmiş karların üzerine di^ ' T I Z Z er var üncüye bak,nd,l*. kip olağan „rm,ıaki donmuş birikintinin üstündeki küK e n ric yolun en' diyc haykırdı. Ayak izlerini yaçûJc b ir lo n ğ ı gösterip ^

vaşça takip edip uç yanında tepecikler bulunan büyük kayalarla çevrili bir meydana çıktılar. Kcnnc gözleriyle alanı taradıktan sonra atın, yanında iki kayanın olduğu kayalık bir çıkıntıya doğ­ ru sürdü. “O lduğun yerde kal,” diye seslendi ince bir ses. Tess saklan­ dığı yerin abasından büyük kayalığın tepesine tırmanıp kocası­ nın karşısın a çıktı. Sıkıca gerdiği yayıyla Kenric’in göğsüne ni­ şan alm ıştı. Adamları emre uyup dursalar da Kenric onu dikkate almadan ile rle m e y e devam etti.

Tess soğuktan sanki donmuştu. Yüzü solmuş, dudaklarıysa soğuktan morarmıştı. Yorgunluktan gözlerinin etrafında oluşmuş siyah halkalar bakışım donuklaştırmıştı, şimdi bir ölü kadar ruh­ suz bakıyordu. Kenric onun dokunsalar olduğu yere yağılacağına yemin edebilirdi. “Sana dur d e d im !” Tess’ in sesi her nc kadar ciddi olsa da Kenric yalnızca başını sallayıp atını ileri sürmüştü. “Y oksa okum un gazabından kurtulamazsın. Temin ederim

bunu yap arım .” Tess’in sözleri çılgıncaydı. Fakat Kenric de çok kararlı görü­ nüyordu. “Yine de seni geri alırım.” "MacLeith’e geri dönmeyeceğim!” diye bağırdı Kss. Kenric sonunda atından inmişti. ®na gitmektense senin ya da adamlarının elinden ölmeyi cıh ederim,” Tess başını Fitz Alan’a doğru sallıyordu. Kenric ona ^ Çıldırmış gibi bakıyordu. Elindeki yay. daha da germişti. n söylediklerimde çok ciddiyim.” **^e saçmalıyorsun seni küçük aptal? Seni evime te 'Um*y e geldim.» Neden?»

" S e d e n mı'?'' At aniden şahlanmıştı. Kenric atının başını okş-, yıp onu sakinleştirm eye çalıştı. Sanki atı karısına doğru dört,, ■,]., koşup onu yok etmek istiyordu. Tcss yayını onun sandığmd ln daha tazla germ işti. Eğer bu işlerde biraz yeteneği olsaydı oku Kenric in göğsünü delip geçebilirdi. Karısını geri alm ak içi,, ha ihtiyacı olacağını nereden bilebilirdi ki? “Kes saçm alığı, Tess.” Kenric sinirlenmemek için elinden s>e_ leni yapsa da göğsüne nişan aldığı ok işleri biraz zorlaştırıyordu. “Derhal benim le eve dönüyorsun!” “Sen beni reddettin,” diye suçlayarak ağlıyordu Tess. “Beni karın olarak istemedin. Hatta sen kusurlarımı adamlarına göste­ rip e v liliğ i bozmak için onların da bu olaya tanıklık etmesini is­ tedin. Remmington’dan geleli daha on beş gün bile olmadı. MacLeitlı ailesinin lügatinde affetmek sözcüğü yoktur. Şanslıysam b ir günde ölürüm. Kaderimin bu olduğunu bile bile beni nasıl geri yollarsın ?” “ Daha dün seni asla Dunmore MacLeith’e geri v erm eyeceğe dair söz vermedim m i?” dedi Kenric; kızgınlığının biraz da olsun an laşılm asın ı isteyerek. Tess onun gerçekten bir canavar oldu­ ğunu mu düşünüyordu? “Seni reddetmedim. Adamlarım Gordon M acL eith 'i öldürdüğümde krala sebeplerimi sunarken bana şa­ h itlik edecekler. Bunu yapabilmem için de onların sana yaptıkla­ rını gösterm ek zorundaydım.” Tess bu cevap karşısında tepkisiz kalmıştı. Gözleri büyümüş, elin d e tuttuğu y a y titremeye başlamıştı. “ E e c r şu n u in d in n e z se n k a z a y la beni vuracaksın.” K enric’ in h b n in d e d ik le r in i a n lıy o r g ib i a yak ların ı sab ırsızca yerde a t ı s a n ın k a ra rsız d ı, tereddüt ediyordu. “ Benim kays ü r tü y o r d u . i e o k h e r ş e y o rtada, k a n c ığ ım ” b e d e c e k b ir ş e y i n i ^

“ S e n ... S en b e n ,rn d u T ess e lin d e k ım y a ,

oyn am ıyo rsun değil m i?” d iye sorin d irirken. ^

Kenric atını mahm uzla*, sonra da yere adayarak tek bir hare ketle k arısın ı omuzlarından kavradı. »Bir daha a s la benden kaçma," dedi neredeyse batarak Ses, . k a * ' y i * * * «* " " # • ki T « iliklerine kadar ihperdi. -Anlaşildi mı?” «Evet, e fe n d im ,” dedi Tess yavaşça, Kolların, boynunun et­ rafında d o la y ıp onu kendine doğru çekti. Kenric beklemediği bu harekete o k a d a r şaşırmıştı ki ne olduğunu anlamadan onun kula­ ğına fısıld a m a sın a izin verdi. Daha önce hiç bayılmamıştmı, bu çok garip... Ve kulaklarım da çınlıyor...” Sesi tü k en d iğin d e kendini Kenric in kollarına bırakıverdi. Kenric onu sım sık ı tutup yüzüne baktı. “Ateşten y a n ıy o rsu n vc hâlâ Londra’ya gidebileceğini düşü­ nüyorsun. Ş a ş ıla c a k kadar cesursun ya da çok cahil. Henüz bil­ miyorum.” “Biri e şy a la rım to p lasın ,” dedi Fitz Alan’a dönerek, yerdeki bohçaları g ö steriyo rd u . “B aşka ne gibi numaraları var görmek istiyorum.” Kenric hafi f g ü ç lü k le atına bindi. Eyere oturduğunda karısını omzuna yüklenmişti. “ Bu hatayı yapması normal,” dedi Fitz Alan. “Hayır, no rm al d e ğ il, aptalca,” diye tersledi Kenıic. Onu, o PİÇ kurularına a s la g eri yo llam ayacağım ı bilmesi gerekirdi. f 't z Alan kelimelerini seçerek lafına devam etti. Beş yıl be yonca ona işkence ettiler. B ir gecede korkularından kuıtulma. ı mümkün değil.” Kenric söylenenleri işitiyordu ancak hiçbir tepki \erm ^oyduklarım kalbine kaydetmişti. Tess’in kıpırtısını hissedip üs'Üncl(* i pelerini araladı. Gözleri hâlâ donuktu ve yüzü bir olunun J J * kaj ” r

m scn i a tla ttım ? Hasta olduğum için mi beni

c e z a la n d ır a c a k s ın ? ’

110

..Bcni ördek avcısı gibi peşine düşürdüğün i,^ ~ , imiz günün e r,e s,nde em aye ,e„rilermi

rılacattsın." dedi Kenric s * * b ır a k t ığ ın

'

rç.n c e z a la n ıla c a k s ın . Ncredcy$c

küçük (ÜÇUK •ahmak “ ........ ^ ••Yalnızca ufak bir hastalıklı,” diye fısıldadı Tcss. Kenric gözlerini ondan ayırmadan sank, yüzünde bulamadığı bir cevabı arıyo rd u . “Hastalığınla ilgili „c hatırlıyorsun?" “Dün gece beni bu odaya getirdiğini hatırlıyorum. Çok kısa .onuştuktan soma ikimiz de uyuduk." “İstersen bir de ben hatırlatayım, leydim." Kenric ellerini ırkasına kenetleyip kaşlarını çatarak konuşmaya başladı. "Seni talcdeki odama getirdikten sonra iki saat bile geçmeden gecenin '°

y -Banyo yapmak için biraz geç değil mi, efendim** diye muştu emin olmayarak. “Hizmetçiler çoktan u y u m u ştu r.‘

-Hizmetçiler tüm gün hatta gece at üstünde değillerdir hcrhal de.” diye dalga geçti Kenric. Yataktan çoktan kalknuşü. "Suyu

ısıtıp küveti doldurmak için çok fazla yorulacaklarını sanmam Sence de öyle değil m i?” Tess’in rahatlayarak verdiği ani tepkiye neredeyse gülüyordu. Kenric’ i onaylayıp h ız lıc a başını salladı. “MarshalPdan buraya kadar h am la m ışım sa n ırım ,” diye yalan söyledi sonra. "Sıcak bir banyo ban a iy i g e le c e k .”

“Çok iy i olur, efendim.” “Ben de öyle umuyorum.” Kenric kendi zekasıyla açıkça bö­ bürleniyordu. Kenric üzerindekileri çıkarıp attığında Tess de so­ yunmaya başlam ıştı. O da çıplak olacağı için sorun yoktu. Tek yolu bu değildi ama Tess’i ikna etmenin cn kolay yoluydu. Vü­ cudunu tanımak istiyordu. Her bir karesini. Kenric kapıyı açıp h o ld e nöbet tutan askerlerden birine emir­ ler veriyordu. Küçük bir hizm etçi ordusu odayı doldurmadan once uzayan sakallarını tıraş etm ek istedi. Birkaç dakika içinde

kaynayan su küveti ağzına k ad ar doldurmuştu. Hizmetçilerden biri chndc yem ek tepsisiyle k ap ıd a belirm işti. Kenric tıraş olma -Vl bitirince yem ek tepsisiyle Tess’in yan ına kuruldu.

“*Ç mısın?” diye sordu. Tess başını sallayarak onayladıktan •*** tereyağı sürülmüş bir dilim ekmeğini ve içeceğim cime 8 'P yemeye

koyuldu. “^ m e tç ilc rin in yanında hep böyle çıplak mı dolaşırsın d iy e fısıldayarak konuşmuştu. Bakışlar nun *Ç Çamaşırlarına k a ym ıştı.

Kcnric omuz silkerek “Onların pek umursadığım san,, ru m ” dedi. 1 nily°' Tess’ in bakışları açıkça onun umursadığım gösteriyo rdu "Sence üstüme bir şeyler mi giym eliyim ?” "Evet.” Tcss gözlerini geniş omuzlarından ve gövdesinden ayıram ıyordu. O kadar dikkatli bakıyordu ki Kenric onun vücu­ dundaki yaralan sayıp saymadığını merak etti. Geçmişte umur­ sam adığı yara izleri aniden çirkin lekelere dönüşmüş olabilirdi “Ben sadece öneride bulunuyorum, efendim,” dedi Tess. san­ ki bir şey nefesini kesiyor gibiydi. “Yalnızca benim için üzerine bir şey giymemelisin." Kenric içeceğini yudumlarken gülüşünü gizlemeyi başarmış­ tı. Karısını baştan çıkarma kabiliyeti gittikçe güçleniyordu. Tcss resm en gözleriyle onu yakıp yok etmişti. Son hizmetçi de odadan çıktığında tepsi bir kenara itildi. Kenric yatağın kenarına otur­ muş sabırsızlıkla Tess’i izliyordu. “Lordum?” dedi Tess. “Banyoda bana eşlik etmeni bekliyorum.” Tess yataktan kalkıp sabun ve havluların bulunduğu sandığa doğru yürüdü. Kenric üzerindeki tek parçayı çıkanp suya girin­ c eye kadar bakışlarını yerden kaldınnamıştı. "Daha önce bunu yaptın mı?” diye sordu. “H ayır,” diye yanıtladı Tess. Belinden aşağısına bakmam ak için büyük uğraşlar veriyordu. Kcnric kocaman küvete bile sığ­ m ayacak kadar büyüktü. " G ü z e l ” d iy e n K enric k en d isiyle gurur duyuyordu. Gözle• v “

e ll e r iy le

- tıp k ü v etin için e dald ı. B aşın ı sudan ç ık arır çıkarm az s a ç la r ın ın

v

^

o d a k la n m ıs 11’ d e s e r g ilc m y o rd u -

su yu n u sık tı. Tcss k a r a m d a k i görüntüye k a d ar gördüğü cn erotik hareketler önün-

K cn ric. jn ıs iak teni bron/dan yap ılm ış ®^

heykel

m eyd ana gelen hareketler ise mükem-

o e ll® " 11’ b ir

* " * ■ « * * Mey yavaşça vücuduna

yayıl«y°rdu Tcss 'in ü zerin d e b ırak tığı etkiden habersiz Kenric elinden tu­ tup onu k end in e doğru çekti. “Saçlanmı yıkayarak başla " Tcss yaklaşıp sabunu eline alarak işine başladı, saçların, kö­ püklerken ona dokunmaktan keyif alıyordu. Diğer şövalyelere kıyasla saçlan d ah a uzundu, önlerden kısa kesilmiş saçları omuz­ larına dökülüyordu. Parmaklarını uzun saçlarının arasında gez­ diriyordu elinin içinde kıvrılan sabuna bulanmış ıslak saçlarını görmek hoşuna gidiyordu. A raların d a o lu şa n se ss iz lik ona şimdi özür dilemenin tam sırası old u ğun u h a tırla ttı. Kcnric'in keyfi dc gayet yerindeydi nasıl olsa. Bu g e c e b aştan çıkartılacağı kesindi; ancak alacağı cezayı da unutmuş d e ğ ild i. Kenric işi bittikten sonra ıııı onu cezalan d ıracaktı? Bu dü şün ce aklını başından almıştı, aniden

konuya g ird i. “Hasta olmadan önce yaptıklarım dan dolayı özür dilemek is­ tiyorum,” diyen Tess bir yan d an işine devam etmek için kendini zorluyordu. 'Özür dilemen iyi oldu fakat bunu bana sonra hatırlatırsan daha iyi olur. Bunun için fa z la sıyla zamanımız var. Peki," d iy e fısıldadı Tess. Kalbindeki korku giderek uyanı­

yordu. Kenric onun saçıyla oynam asını sabırla bekliyordu, şinu \ kadar yaptığı en uzun ban yoydu. Tess’in sabaha kadar saçıyla ynamaya devam edeceğini anladığında başım tekrar suyun iç’ ba ı ^Cırt» " » * « ™ kı, iSkl, telH# » ^ ndC'’ ŞÜph°m yük- ,iu"la" t a a b . t a n . bcnim iyi bir w Çünkü içlerinden birini hak Hraa ününtic bulundurup eczana flylc karar verdim. Akıl sajlg, ycri„de olan hiçbir kadın böyle salakça bir halayı yapmaya cürcı edemez S o n u n d a hiçbir Sey olmayacağını bile bile kimse kendini korkunç hirsona sürüklemez, işte bütün bunları düşündüğümde bi, halta ev hapsinin senin için yeterli olduğuna karar verdim.'1 Kenne konuşmasını bitirmişti, yüzünü inceliyor sanki Tess’in minnet duymasını bekliyor gibiydi. Ancak Tcss in suratında boş bir ifade vardı: Ken­ ric, o n u n duygularını ifade edemeyecek kadar şaşırmış olduğuna karar verdi. “Beni hayal kırıklığına uğratma, Tess. Eğer bir daha böyle aptalca bir şey yaparsan işte o zaman asıl hak ettiğin cezayı çekeceksin. Bu kez yalnızca bir hafta değil ömür boyu unutama­ yacağın bir ceza olacak. Bu öyle kötü, öyle iğrenç bir ceza olacak ki hayal bile edemeyeceksin. Bana bir daha ihanet etmeden önce söylediklerimi aklına getir bence.” Yaptığı konuşmadan fazlasıyla memnun olan Kenric keyifle­ nip kollarına ve omuzlarına su dökmeye başladı, daha da keyiflenecegi bir işe başlamak için sabırsızlanıyordu. Üu kadar mı? Başka ceza almayacak mıyım.' Sanırım fikrimi değiştirmek istiyorsun?” diye sormuştu Kcnnc yavaşça.

^ Şaşkınlıktan dili tutulmuştu. Hızlıca “Hayır,” deyiverdi ^'n*di sırtıma geçebilirsin,” dedi Kenric onun kıpırdar.ıadaı t j Uğutlu görünce. Tess eline ketenden yapılmış keseyi alıp

j

W

SÜrmeye baŞİadı, düzenli hareketlerle bir aşağı bir yukarı 'yordu. î Cs nn*e YaPrnanı istiyorum.” vermese de Kcnric onun sabunlu ellerinin oın/un 't,n* hissedebiliyordu. Tess saçlarında yaptığının ayn,,-

m bu kcz sırtında yapıyordu, saçları yerin e kaslarım 0Va|av Yavaş vc erotik hareketler hızlı solum asına ve kalp a t , ^ anmasına neden oluyordu. Kenric’in aklın d a banyo yaptl^ nasıl bu kadar iyi olduğu konusunda soru işaretleri 0 lUşnı^ başlamıştı. Tos yaptığı şeyin etkisini görem eyecek kadar kendi düşünce lenne yoğunlaşmıştı. Kenric tam anlam ıyla bulm aca gibiydi, «;ı. zabıvla bilinen bir adam nasıl oluyor da onu bu kadar dokunaklı öpebiliyordu, eş istemediğini söyleyen bir adam nasıl oluyor da hastalığında dört gün boyunca başından bir an olsun ayrılmıyordu. Ona ihanet etmiş olmasına rağmen yüzüne çok vurmadan aiTedcbilmişti. Nasıl oluyor da bütün bunlan yapan adam İngiltere’de kana susamış bir şövalye olarak ün salm ıştı? Galler Kasabı merha­ met gösteren biri miydi? Bu, düşünmesi gereken bir şeydi. Tess sırtını ovaladıkça ondan daha az korkar olmuştu. Ada­ mın gerçekten ona zarar vermeye niyeti yoktu. Hiç zarar ver­ meyecekti. Ancak onu yatağa atmaya niyeti vardı. Banyo

yapma

bahanesine neredeyse aldanıyordu. Bu onun baştan çıkarma yo­ luydu. Yine dc Icss tüm şefkatiyle işini yapm aya devam etli B"şûncelerinden sıyrılıp sırtına baktı, elinin değdiği kasları, omuz­ ları rahatlıyordu. Hoşuna gittiği apaçık ortadaydı. Bunu başka şövalyelerin için de yapmamı isteyecek misindiye sordu Tcss. Eliyle dairesel hareketler yapm aya başlamış ' 1 Hayır! diyen Kenric resmen kükrüyordu. “Bir şövalye ban­ yoda ona eşlik etmeni isterse, nazikçe reddedersin. Kocanın bun 1 yasakladığım vc benden izin almaları gerektiğini söylersin, b namın ellerinin başka adamların vücutlarında gezindiği d ü ş ü n c e °**u Ç'ldırtmava yetmişti “İzin vermem.” , < *ev'ndiro. Sana yardımcı olmayı sorun ettiğimden değilÜm ,ko ^ k a bir adama dokunduğumu düşünemiyorum " ” Tcss *Werinc bakıyordu. K e n ric ’ in geniş omuzların"

• * * " ^ ' küçüklerdi. Teni onuakindcn d ah . Kme[dl lasın ortasında olsalar da güneşten kararmıştı. Tess onun ya™ ortasında herkesin tçtndc gömleğini çıkardığ,,,, hayal enj Nk

k,yasl« «

gertinilyordu? Ö2Cİ olarak her yerine dokunduğunu bilip herke ' in içinde onu üstsüz görmek ona ne hissettirecekti? ••Yani..-” “Ne demek istediğini anladım,” dedi Kenric, kollarını ona doğru uzatmıştı. Dokunduğu yerlerin kasıldığını görebiliyordu P arm ak larıyla her çıkıntının vc belirgin hatlarının üstünden gi­ diyordu. Göğüs katesini yıkarken onun esiri olmuştu, parmak­ larıyla kılların oluşturduğu bölgeyi sıvazlıyordu, meme uçları sertleşmişti ve Tess bu yasaklı bölgede geziniyordu. Ellerini açıp avuçlarıyla sert kam ına doğru iniyordu, sanki yeni biryerkeşfedıyormuş gibi hareketlerinde görülmeye değer bir heyecan vardı. Kenric onun enerjisini hissedebiliyordu, nefesini tuttu. "Bacaklarım,” dedi boğuk bir sesle, bacağının birini kaldırıp küvetin kenarına koymuştu. Tess bacaklarını yavaşça, uzun uzun ovuyordu. Ellerini ayak bileğinin etrafına dolayıp yukarı doğru sürtmekten kendini ala­ mamıştı; sanki sadece yıkam ıyor adeta masaj yapıyordu. Kalça­ sına geldiğinde durup hareketi tekrarlıyordu. İçinde dokunduğu yerlere dudaklarını dayam ak gibi garip bir istek vardı, teninin î4td,nt merak ediyordu. Kenric planını uygulam ak için gereken kontrolü elinde tutuf atamadığından emin değildi. Gözlerini kapatıp onu kendi haline l),raklı ama yine de duramıyordu. Ellerinin vücudunda bıraktığı Bittikçe dayanılm az bir hal alıyordu, bu nasıl biı ı>k :***•< Tlim vücudu uyanıp hararetlenmişti vc Kcmfc aya. « • » için dc yapm ak istiyordu. Sanki iradesi küçük küçük '•h ^ d ' 3 a r t ıy o r d u . Kendisini tutmayı deneyip. 'k* işkencelere saklam aya çalıştı-

"m

Ş im d i g eri kalan yerle rim i,” dedi hınzırca. Küvetin k l arın d an tutup a y a ğ a k alk tı, T ess’ in nefesini tuttuğunu d u v ^ ' g ö z le rin i kap attı. V ücudunda dolaşan bakışları görmüyor h "" ' d iyo rd u . ’ Sc' S ab ır diye tekrarlıyordu içinden, direnebilmck için dua ediyordu Tess m erak içinde kocasını süzerken onu isteyip istemediğini an lam ak için bakabileceği tek yere başını çevirdi. Gördüğü şey karşı­ sında resm en nutku tutulmuştu, onu incelemekten kendini alamıyor­ du. K asıklarındaki sıcaklığın kaynağını şimdi açıkça görebiliyordu orasından yayılan ateş vücudunu tamamen ele geçirmişti. Tess uzun zam andır tek noktaya bakmaktan utanıp isteksizce g ö z le rin i k ald ırd ı; bir yandan da Kenric’ in fark etmediğini düşü­ nerek kendini rahatlatıyordu. Kenric sım sıkı gözlerini kapatmış yü zü n d e k i acı ifad esiyle karşısında duruyordu. Bütün kasları ge­ rilm iş yum ruklarını sıkıyordu sanki kendini tutuyor gibiydi. “A c ı m ı çekiyorsun ?” diye sordu Tess, böyle bir şeyin olma­ sın ı beklem iyordu. “E vet.” K enric’in cevabı acıyla karışık muzip bir cevaptı. “ Y an lış b ir şey mi yapıyorum ?” K enric ona bakm ak için gözlerini açtı. Gözlerindeki şehvete su sa m ışlık T ess’ in bir adım geri atmasına neden oldu. “Çok doğ­ ru b ir ş e y yap ıyo rsun .” D erin nefes alarak devam etti. “Vücudumu tanımanı istiyo­ rum , T ess. A rtık korkmanı istemiyorum.” T ess b akışların ın yeniden onun üstünde dolaşmasına izin ver• ti D ev g ib iyd i, onun en az iki katı genişliğinde omuzları vark jr tutuşta yere serecek kadar güçlü kaslı kolları. Ba^ VC ° k ı bir ağacın kökleri kadar sağlam ve vücudunun gcr' c a k la rı tıp ı ^ kaplıydı- Önünde duran salt güç ve ç ı p l a k l ı k k a la n ı g ib i kas hâlâ korku vardı, bu devin gücüm1 k a r 5 , k o nu t a m a ^ kullan m a kornu o na k a rşı kuii—

O b e n ‘m k o ca m , diyordu kendine. Ona sahipti. 0na dokımabi % onu öpebihr ve onunla istediğini yapabilirdi. Elinde unuttuğu sabuna dönüp baktı. Arkasına geçip çelikle

tenini, sert kalçalarım y,kam aya başladı. Eller, en uç noktaların, keşfetmek için titriyor, olduğu yerden ileri gidemiyordu “Yeter,” dedi boğuk bir sesle, yüzünü ona çevirip ellerini indi­ rerek. “Daha fazla dayanamıyorum, Tess. Geceliğini çıkar." Tess geceliğinin iplerini çözmeye çalışırken parmaklan titri­ yordu, ipekten kumaş ayaklarını üstüne düştüğünde gözleri onun gözlerine kenetlendi. Kenric onu aşağı doğru süzerken yanakları yavaş yavaş kızarm aya başlamıştı. O nereye baksa orası sanki alev alıyordu. Bakışlarını göğüslerine sabitlemişti vc o baktıkça göğüslerinin uçlan kendiliğinden sertleşiyordu. Bacaklarına geç­ tiğinde dizleri titrem eye başladı. B ed en im in h a k im iyeti artık onda, diye tekrarlıyordu içinden, bedenini ona açarak onun kadar cesur olduğunu göstermek is­ tiyordu. Ç ıplaklığını gizlemek için savaşan ellerini yanlannda tutmak için kendisiyle savaşıyordu. Kenric küvetten çıkıp onu kollarına aldı. İkisi de yanan bedenlcri birbirine değince zorlukla nefes almaya başladı Kenric ls'ak bedeni ateşlerini söndürmeye yetmiyordu. Şimdi bunları tadını çıkarmanın zamanı değildi, onu doğruca yatağına 'avaşça yatırdı, bir elini yatağa koyup tenini tenine dayadı. Ben n asıl... B ilm iyorum ...” . ... Tess onu uyuşturan öpücüklerinin arasında nc yapacağıı 'rtedığini söylem eye çalışıyordu. Kenric diliyk ku ag % l e m c k j vazgeçmişti, steak n e t* onu H

- «*“

“Bİ|iyomm, tatlım." diye mmldandı Kcnnc. A f' n '■ • Söğüşlerine doğru iniyordu. "Her yerine ıtokunmuk Tess.”

. V 'V ". ^ " lu iK ia rm ı sıcak, kaygan nokt^. « n e k ad ar d u rm am ,şl,. P arm aJ, daraç,k deliğine kayd,' ’J m e m e y ı k e n d isin in k iy le b asm ıyord u. Uzun uzun onu L J * * ’ d ilin in h areketi parm aklarım taklit ediyordu, bir ileri bir ^ d e rek onu b iraz sonrası için hazırlıyordu.

^ ' 8'‘

İçine g irec e ğim ," dedi, durmadan onu öpüyordu, kesik kesik ko n u şuyo r, n efesi kesiliyordu. “Zevk alm an için canını bir ^ re liğ in e acıtm ak zorundayım . Daha sonra hayalini kurduğundan ço k faz lasın ı göreceksin, küçüğüm .” Tess b ö yle bir şeyin gerçekliğine inanmıyordu. Daha ne kadar zev k alab ilird i k i? Kenric göğüslerini yalam aya başlamıştı ve ateş­ ten patlam ak üzereydi, göğüs uçlarına geldiğinde ustalıkla dilini kullan ıyo rd u. E lleriyle Tess’ in ellerine uzanıp vücuduna dokun­ m ası için onu cesaretlendirdi. Kendi zevkini düşünmekten Tess n eredeyse ona dokunmanın verdiği hazzı unutmuştu. Ellerini onu h issettiği yerinde dolaştırm aya başladı, sıcaklığını, sertliğini, ger­ g in liğ in i hissettiği yerinde, yakında tamamen hissedeceği yerinde. K enric y av aşça T ess’ i dokunuşuna ve gittikçe şiddetlenen h areketlerin e alıştırıyordu. O altında kıvrandıkça sanki daha da b ü yü yo r, dokunuşlarına verdiği tepkiler ateşinin dozunu anırı­ yo rd u. K alçaların ı okşadıkça alımda kamburlaşıyor ııirvanaya tırm an ıyo rd u. Sonunda kalçalarından tutup içine girmek için uy­ g un p ozisyonu yakalam ıştı. “ K o r k m a a ş k ım ,” d e d i K en ric, Tess’in k a lç a la rın ı kavrayıp s a b it le d ik t e n so n r a y a v a ş ç a ile r i d o ğru h arek et etti. E linden geli k a d a r y a v a ş h a re k e t e d ip arz u la rın ın k a p ıla rın ı ona nazikçi-'

& açm a

' tiv o r d u . B a ş ın ı ç e n e sin in a ltın a d a y a y ıp kıpırdam am a*1 ıs t iç e ri g in tıe k İçin ya n ıp tutuşuyor, kontrolü

iç in be de n, e lin e g e ç ın p

Ç o m Mhip olmak isliyordu. ç a |,şırken Tess tutup onu kendin e doç

K enric geri çc » ^ rekti “Lütfen. Durma, ru Ç'ürdu K '" r i c bakire bir k,„n

yetek teslim olm asına anlam veremese ,1e yal„l2c, „„„„ ^ h is s e t t iğ in d e

n a s .l olacağını merak e liyo rd u Erim,5 lav

sa n t,

su anda dam arlarında akıyordu, gözlerini sıkıca kapa,,,, koni,ol edem ediği bu savaşı kaybedeceği düşüncesini kafasından sil-

meye çalıştı. Kaybetmişti. Geri çekilip tüm gücüyle sıcacık bedeninin içine girmek için kendini zorladı. Daracık içinin en dibine ulaşana kadar duramadı, zevkten inleyişini Tess’in acı çığlıkları bastırmıştı. Kenric geri­ nip son kez acıyla inledi ve bütün enerjisini içine boşalttı. "Geçti, aşkım ,” Kcnric boğazından çıkan darmadağın olmuş sesine şaşırmıştı. Bedeninde arsızca dolaşan kan işlemi tamamla­ mak için beynine hücum ediyordu. "Artık acı çekme kısmı bini, hayatım.” Tess a ltın d a titriyor, yanaklarından süzülen sıcak gözyaşlarını hissedebiliyordu. K en ric yüzüne öpücükler kondurabilmek için haşini k ald ırd ı, onu rahatlatmak için bir şeyler söylerken bir yan­

dan da yü zün ü v e saçlarını okşuyordu. Tcss eliyle acıyan >>Ul,uP ovu ştu rm a ya başlamıştı, bu duygu Kcnric için göz ardı e deyecek k a d ar g ü ç lü y d ü . Kalçaları içgüdüsel olarak ona dayandı. Tc* k özlerini s ık ıc a kapatm.ş ağlıyordu. Kenric küçülen ıradeMn‘ Ken ç a ğ ırm ıştı v e daha derine girme tikri karşısın

^

Cnleşm işti. T ess bedeninin bu parçasını hissedebilip

^

'•rın bir nefes a ld ık ta n sonra dikkatini onu tekrar haa ek e1s verdi, a c ısın ın çab uk dinmesi için içinden dua ediyor • y a ln ız c a z ev k alacaksın sevgilimr' bir so run v a r,” d iy e soludu Tess. dudakları* J

p k

135

k

«çin b aşın ı ya n a çevirdi. "Lütfen kalkm am a izin ver. D m e k istem iyo ru m .” CVanı tı. Cıeçti. bebeğim . Hem artık durmak için çok geç ” Tcss bedenini kasıp o dirseklerinin üstüne kalkana kad ir g ü c ü y le itm işti. Korkudan titreyen sesi ve yüzü K e n ric ’in icr "; dut etm esin e y o l açtı. "İyi değilim . Bunu yapam am !" K en ric’ in içinde kendisini unutup onu rahatlatmak için • b ir istek oluşm uştu. Yüzünü avuçlarının arasına alıp başparmak­ la rıy la g ö zyaşların ı siliyordu. Ellerinin titrediğini fark ettiğinde sin irlen d i. Daha önce hiç elleri titrememişti. "H er şe y yolunda, Tess.” Sesi istediği yumuşak tonda çıkma­ sa da Tess onu anlam ışa benziyordu. “Bir kızın bekareti yalnızca b ir kez bozulur. Canın tekrar acım ayacak.” “Ş u an canım acıyor,” diye fısıldadı Tess ağlarken. L anet olsun. B ir an için askerlerinin bakire kızlarla nasıl bir­ lik te o ld u kları hakkındaki konuşmaları daha dikkatli dinlememiş o lm a y ı d iledi. B elki de her şeyi berbat etmişti. Yeterince nazik o lm am ıştı ve bir kadının bekaretini bozduktan sonra ne kadar b ek lem esi gerektiğine dair hiçbir fikri yoktu. “İlk baştaki gibi ço k a c ıy o r m u? T ess em in olm ayarak başını salladı. "G ördün m ü?” Kenric endişesini saklamak için güldü. ‘'Vü­ cudun ç o k t a n b a n a alıştı bile.” • >ın • guiuşu Tess farkında olmadan kendini kastığın0 K enric .. v-vb oldu. “Bu konuda bana güvenmelisin Tess. Hastı isteği tekrar yerine geliyordu. “Sana zevk vcyen ıd cn ça a - • nuUurmak istiyorum. Şimdi bırak da sem rip bütün acıların ı u

y Ü Z - 11

ö p e y im , s e v g im T e s s o n u ö p n u -k 'V K e n r ic Ö p ü şü rk e n o n u a

ca ayak u yd u rm a-

başın* kaldırm adan önce duraksadı , clKb rm c k için z o rla m ıy o r, y a ln ız h a ljn e b ır a k ıy o r d u . Kn*>k

^

bir n o ktad a olduğunun fark .n d ay d ı, şımdi Qnu 0nu zorlamak her sCferin d e onu zorlam ak d em ekti. Ona bir daha ,

aha güvennıcvebi-

hrdi vC y aPmasI 8 erclccn tck şey onun kendi İst dl iste8'ylc gelmcsini b e k le m e k ti. V ücud u n d ak i gerilme yavaşça kayboluyordu Tess bütün ;

katim otumla öpüşmeye vermişti. Onun bedeninin altmda yavL' ya kıpırdıyor, cn küçük harekette bile zevkten inliyordu. " •‘Tanrım. Tess,” dedi Kenric kenetlediği dişlerinin arasından -Sakın kıpırdama, e ğ e r...” İçine girme fikrini akimdan bir türlü çıkaramıyordu. Başını boynuna gömüp olduğu yerde kalmak için yabalıyordu. "Çok iy i hissediyorum,” diye soludu Tess. K enric, Tess altında kamburunu çıkarana kadar geri çekildi. Ardından hızlıca ona doğru saldırdı. Hissettiği şehvetle ve tut­ kuyla b ir ile ri bir geri gidip gelmeye başladı. Her seferinde /evk-

ten b irlikte ölüyor sonra yeniden diriliyorlardı. Tess kontrolün onda old u ğun u bildiğinden vücudunu serbest bırakmıştı. Kenric nereye d okunup nereyi öpeceğini iyi biliyordu, her seferinde onun zevk a ld ığ ı noktalarını keşfetmeyi başarıyordu. Kesik k e sik inlemeleri onun da zevk aldığını gösteriyor \e Konrıc onu d a h a da ateşlendirmek için kulağına baştan çıkarıcı E lim eler fısıld ıy o rd u . Tutkunun birer esiri olmuşlardı, Kenric 'u la n d ık ç a in san ın en ilkel haline birlikte dönüşüyorlardı. Kcııric~ •k' o yeniden v rrk t ı vuuyj la ı a aaçtığı y u g ı gözlerine baktığında w

n,e>e başladığını da h issetm işti. Tess acı çekse de haşatı ^ onu esir alan bu şeh vet denizinde boğuluyor, dibe bat.yon u.

onu itene kadar yerinden hiç oynamadı. Bu mutlak menln duygusunun dünyada eşi benzeri yoktu. Daha önce b ö y k - , "

yaşamamıştı. İhtiyacım giderdikten sonra hiçbir kadının yCı kalm ayan o, şimdi karısının kollarında gevşemek istiyordu h tamamen yeni bir şeydi ve huzurunu kaçırıyordu. D irseklerinin üstüne zorla kalkıp Tess’in tepkisini görmek için yüzüne baktı. M avi gözleri ihtirasla aydınlanmış, saçlan ıSe onun elleri yüzünden bozulmuş yastığın üzerine yayılmıştı. Me­ raklı bakışları hâlâ masumiyetini yansıtıyordu. Kenric aniden gözlerini kaydırmıştı. Yaptıkları şeyin masum­ lukla ilgisi yoktu, her şeyi zevk için yapmışlardı. Yalnızca onun bedenini, arzusunu istemişti, daha fazlasını değil. G özleriyle tek­ rar onu süzüp pürüzsüz teninde, boynunda ve göğüslerinde bı­ raktığı izleri inceliyordu, hepsini o yapmıştı, yalnızca zevk için. Bunları ne zaman yaptığını hatırlayamıyordu ve gözlerindeki endişeli bakış gittikçe büyüyordu. Daha önce hiç bu kadar kont­ rolünü kaybetmemişti. Tess ona nc yapmıştı? Başım çevirip ona baktığında uykulu, memnun bakışları yok olmuştu. Artık endişeli görünüyordu. “Seni memnun edemedim mi?” K enric onun korkularını hafifletmiyordu. Hatta onun so­ rusunu bile duymazdan gelm iş isteksizce üstünden nasıl kal­ kacağın ı düşünüyordu. Kendini zorlayıp yatağın kenarına yu­ varlan d ı, ellerin i başının altına koyup boş bakışlarla tavana bakıyo rdu. B ir zam anlar kontrolüyle övünen adam şimdi bu h allere düşm üştü, kendinden iğrenip bir daha kontrollü ola­ c ağ ın a d air yem in etti. Tess onu aklın, yitiren bir hayvana dö­ nüştürm üştü.

kcndinc söz verdi. Bir daha asla onu bu

B ir da ıa . 6Önesine izin verm eyecekti. Daha doğrusu k a d a r f a z la k °n tro ^ ^ ,y c c e kti. G elecek sefer bu o layı sıradan

6ır gS« v g ib i icra edecekti. T « g M „ iylc

^

^ « m c y c c e k , a şrk la r,,, yap Ug, gibi ^

^

^

g e ç e k ti. Tcss yavaşça ondan uzaklaştı, soğuk bir utanma duvgusu kal bıni ele geçiriyordu. Kalkmak için örtülen çekip atsa da Kcnric bileğinden tutup onu durdurdu. •N ereye g id iy o rsu n ?” -B a n y o y a ,” Tess cesurca cevap verse de gözlerine bakamı­ yordu.

“Şimdi değil.” Ses tonu tartışmaya imkan vermemişti, avuçlannın içini öpüp yatağa dönmesi için onu ikna etmeye çalışıyordu. Öpücük kaskatı bedenini rahatlatmaya yetmiyordu, dönüp şatlık­ la önüne düşen saçlarıyla yüzünü kapatmaya çalıştı. “Bana bak, Tess.” Tess kafasını sallıyor, bakmamak için bir şeyler mırıldanıyordu. Kenric ağzını gererek konuşmaya başladı. "Canını çok acıt­ tım mı?” Tess önüne bakarak sessizce yanıtladı. "Hayır, sadece sıkan­ sak istiyorum.” Yalnızca yıkanmak istiyordu, aşağılanmadan arınmak içuı. K«ın c ıçiıı h iç b ir anlam ifade etmeyen ama onun için çok önemli J!an anılarından kurtulmak için yıkanmak istiyordu. Benim tohumlarımı yıkamayacaksın, dedi Kenric umaı

QL

evlilik bana beladan başka bir şey getirmedi. Hiç değil*

Scnt*cn b'r vârise sahip olayım.”

Ben damızlık b ir kısrağım öyle mi ■ •• 1 >dı Senin bana v erece ğ in çocuk, şu anda ciı dcğcıl Diğer ihtiyaçlarımı sıradan bir fahişe karşıla) j ^ eı* tokat atmamak için kendini zor tutuıu, t; * ' ; sana çocuk verebilmem ben. kölelerinden s. *Crtnıicn ayıran en d eğ erli şey öyle nu

K enric om uzlarını silk ti, ilg ili görünmüyordu. Tess bur,, so luyordu ve tartışm aya niyetli değildi. Eğer gerçekten' ların çocuk doğurm aktan başka bir işe yaram adığını düşün'' ", kad ar cahilse onu değiştirm ek için kılını bile k ıp ırd atm aya^ Elbette bunun tersini ona kanıtlayabilirdi. Montague lordu bun g ö z le riy le görecekti. Hayatını kolaylaştıracak bir şey yapacağın dan d eğil. H ayvanın te k i... “ Zevk aldığım için muılu olm alısın.” Tess olduğu yerde sinirden kuduruyordu, ne k a d ar da küstah b ir adam dı; yalan söylerken bile gözlerini yüzsüzce kısabiliyor­ du. Onu diğer kadınlar gibi değersiz gördüğüne şüphesi yoktu. “ K aşlarını çatarken artık benden zevk aldığını a n la m a lıy ım sanı­ rım , iğrendiğini değil, lordum.” “ İğrenm ek m i?” Kenric önce kıkırdam aya başlamış, ardından kah kahayı basm ıştı. Önüne gelen bir tutam saçını tutup kulağı­ nın arkasına iterek eliyle yanağını okşamıştı. “Evet, dudaklarının tadı ben gerçekten iğrendirdi, Tess. Belki de durup kendim e ne kadar kötü olduğunu hatırlatmalıyım .” “B e n ...” Tess karşı koym aya fırsatı olmadan Kenric onun dudakla­ rın a yap ışm ıştı, dönmesini engellemek için sıkıca çenesinden tutuyordu. Ancak onu öpmek için başını kaldırırken zorlama­ m ıştı. . . . ıs “Yok hayır, seni öpmek beni iğrendirmedi. Belki de beni ıgr e n d ir e n v ü c u d u n u n gö rün üşü d ü r." dedi d a lg a g e ç e r g ib i, sank, , „ ,w_n k e lim e le ri m an alı b ak ışları izliyo rd u . Tcss om a - Zd ü e m ü g ö rü n c e u tam p ç , p la k a m , e lle riy le şak la m a y a çalıî-

suzdugunu g

^

t ı; a n c a k K “ H a y tr, bun a

wtup ^

a

^

iğ ren d iren b ir şey yo k .” A bartarak kou ğram ıştı. “B elki de bu du-

nusuvordu, sözde y ' «yp/indiği tenindir. ^y « daklanmm »ezm

altımda uzanan bedenin

t u z l a n " » öpücükler kondurup ÇOTCSİne ^ h j,n a yaklaS'P .s.rd.ğında da bedenleri rokrar yapi5m„tl “S oru nu n ne okluğunu görmek içi„ bence te k » * yiz,” d iy e fıs ıld a d ı kulağına. Tess sin irli kalmak için çabalıyor, öfkesini ona karşı kullan­ mak istiyo rd u . Ama bu adam onu her seferinde kalbinden vur­

mayı başarıyordu, ona teslim olmaktan başka çare bulamıyordu. Kenric k u la ğ ın a onu ne kadar istediğini fısıldayıp, hayal bile ede­ m eyeceği sö z le rle onunla nasıl sevişmek istediğini anlattığında Tess kendini kaybetmişti. Ne sebeple kaşlarını çatıyorsa bunun onu fizik sel olarak istememesiyle bir ilgisi olmadığına ikna ol­ muştu.

Bütün her ş e y sona erdiğinde ise ona yine o sert ifadesiyle bakıyordu, k a şla rın ı h iç olmadığı kadar çatmıştı. Yavaşça küfür edip üstünden in d i v e sırtını ona döndü. Tess pes edip içini çekti, acaba bu adamı a n la m a y ı bir gün gerçekten başarabilecek miydi?

K enric öğlen teftişi için odadan ayrılalı neredeyse üç saati geç­ m işti fakat Tess şim di bile varlığını sanki odada hissedebiliyordu. E linde tuttuğu ayn ayla kendine bakıp herhangi bir değişiklik var m ı d iy e yüzünü inceliyordu. Olduğundan farklı görünen hiçbir ş e y yoktu ve bu hiç adil değildi. Bir genç kız, kadın olduğu vakit yüzünde, vücudunda gözle görülür değişikler olması gerekirdi. Ş u anda onun daha olgun vc akıllı görünmesi gerekirdi. Kenric ise hiçbir şekilde değişmemişti, içi dışı aynıydı. Uyan­ dığın d a klasik hareketi olan kaşlarını çatmış yataktan kalkmıştıevlen diği duygusuz adam hâlâ ona yabancıydı. Ortalığı kontrol et­ m ek için dışarı çıkacağına dair kısa bir açıklama yapıp onu akşam yem eğinde göreceğini söylemişti. Gün boyu onun ne yapacağına . herhangj bir soru sormamış ve Montaguc’dcki hanımlığına Cİair • C" -evleri yaparak başlaması gerektiği hakkında herhangi bir h a n g lg r e . mamıştl. Tek kelime bile etmemesi dün gece söyö nen dc a c olduğunu gösteriyordu. Onun değen

TcSS onun istediği şeyi yapmak için kendine enM , «w. »» gibi etrafı aydınlatıyordu. İşte o anda Kenric ona bakmaktan asla usanmayacağını anladı. “Tahmin et ne oldu, hayvan aniden kanatlanıp kafamın üze­ rinden geçip ahırdan uçuverdi, ne kadar da şaşırtıcıydı!” “Evet, inanılm az,” diye onayladı Kenric. Tess masaya otur­ muş. Simon’un bardağına koyduğu şarap için ona teşekkür edi­ yordu. başını masadan bir an bile kaldırmamıştı. Neden kocasına bakmıyordu? Kenric kaşlarını çatıp onu üzecek herhangi bir şey söylediğini hatırlam aya çalıştı. “Aslında tayın böyle olması çok normal çünkü duyduğuma göre babasının tüyleri yem yeşilmiş ve mavi kanatlan varmış. “Ne saçmalıyorsun sen?” Kenric, Fitz. Alan ın gevezeliğini onunda fark edip sinirlenmişti. “Hayır, artık tek kelime dahi Llrnc- ’ diye devam etti, duyacağı şeyin hoşuna gitmeyeceğini bi '■yordu. “Yemek vakti geldi ve ben çok açını. Hikayelerini .ut Aylaklar için sakla.” Fit* Alan gülmemek için başını eğse de resmen kahkaha atl*tl" A san ın etrafından dolaşıp Kenric in solundaki saııd 0 ^rdu. Kenric sandalyesine oturmadan önce yavaşça 1 L ^ u y o r bir yandan da Tcss'e komik bir şeyler anla* [j °n u G izliyo rd u . Tess hâlâ dönüp kocasına b.rnı.ın , * * * * * «»i yapıyordu? Kenric gerçekten merak vtmış ' S,rU o A lan ,n yanm a oturabilirsin” diye «.nın. a- dansına ilgi göstermesinden rahatsız olmuş

k ışık alan bir davranış değildi. Yoksa ö yle m iydi? Ayrıc ı T onun sesini duyunca irkilm esinden dc hoşlanmamıştı. Simor ' len kalkm 1 HL rinden kalkm ış. ış, Toss Tcss dc kon^ı; kendi yerine dönmüştü *-• bir elivi a

----------------------

, . .

.

.

. - -

,ı; m a s a ,

ı y , t hasada

duran şarap kadehine uzanıyordu. Nazikçe bir yu dum aldığı / dehi yavaşça m asaya bırakıp sonunda ona y ü z ü n ü döndü “İyi akşam lar, kocacığım ." Kcnric sesinin ne kadar güzel olduğunu dü şün üyordu.

Yüzünü altından bir bulut gibi çevreleyen saçında herhangi bir aksesuar yoktu. Gözleri baharda açan menekşelerin rengindeydi. D ikkatlice gözlerini inceledi ve öfkeye rastlamadı. Kenric nefesini tuttuğunu fark edip kendine gelm eye çalıştı, rahatlama hissetm esine de şaşırmıştı. “İyi akşam lar, k a n cığ ım .” Kenric “karıcığım ” kelimesini bir önceki gece resmen karı-koca olduklarını bir kez daha hatırlat­ mak istercesine vurgulayarak söylemişti. Hatta bu gerçekliği ha­ tırlayıp gülümsemişti. Tess başını önüne eğip dikkatlice ellerini incelem eye başladı. Yemek gergin bir sessizlikle başladı, Tcss kocası dışında nere­ deyse herkese bakıyordu. Kenric düpedüz dikkate alınmadığına güccnm işti. K cnric'le konuşmak için tam üç kez çabalayan Hu A lan başarılı olamayıp sonunda Simon’la olan muhabbetine gen dönmüştü. Oldukça gürültülü olan konuşmaları baron ve baro­ neslerinin arasında yavaşça sessizliğe gömüldü. “Saçlarını örmemişsin.” Kcnric, sesi bu kadar yap m acık vc kötü çıktığı için kendine kızıyordu. Neden hemencecik böyk' oluyordu? Söyleyecek başka şeyler yok muydu, şimdi de hava­ d a r ın ı bahsetmesi gerekiyordu. “Hoşuna gitmedi mı •>

.

“ A k s in e bu halın

, Tess ulanıp kuard, vc çene-

150

«Sevindim.' Kenric de dıkkaııni önündeki Vem«»caba neden ^

' Konuşmayı sürdürmeye kararlıydı. “Evard bana Helen’i zivarei ettiğini söyledi. “Evet,” d iy e n T ess kaçamak cevaplar veriyordu. “Z iy a re tin ... g ü z e l geçti mi?" Kenric doğduğu günden beri Helen'le iyi g e ç in e n b ir gününü hatırlamıyordu. Aptalca bir soru

sormuştu. -E vet, çok iyiyd i.”

“Özel bir konu m u konuştunuz?” diye açıkça sormuştu Ken­ ric. m eraklı olduğu h e r halinden belliydi.

Tess önündeki v ıc ık vıcık olm uş sebze yemeğini eşelerken omzunu silkerek c e v a p verdi. “Şundan bundan, lordum.”

"Mesela?” “Leydi Helen d e h o ld ek i taburelerin yerine daha sağlam san­ dalyeler ve banklar g e tirilm e si konusunda benimle hemfikir. Tess tabağındaki s e b z e le ri parçalam ak için bıçağıyla yakalama’ ,i £*hşıyordu, diğer e lin i de dizine koyup saçlarının uçlarıyla "vnuyordu. “Nazikçe y e n i san d alyeler için güzel örtüler dikmeyi "küfeni.” Kenrie neredeyse k en d in i tutam ayıp gülecekti. Helen kaide yarchm ı dokunacak b ir şeyi asla “nazikçe teklif etnıc/el .*** ’n Valan söylediği apaçık ortadaydı. "Anladım, dedi Kc

t

“Başka şeyler d e konuştunuz mu? Evliliği'11'

^ mcsi hakkında mesela?” „ Hay,r tabii ki, lordum!” Tcss duyduklarına inanamamış'. kulağına eğip elinin arkasından fıs ıld a n ıp • as /irn

as'a dün gece hakkında konuşmam >•* Öüna senden başka biriyle asla k o n u ş a m a m

Kcnric nc olduğunu anlam am ış, afallam ıştı. Onun rinin fiziksel yanını kastettiğini anlam ası biraz vaktiıu “Konuşmak istediğin bir şey olm adığına emin misin'> k > , ?1' ilg ili bir şeyler?” ’ °"C'nlc “H ayır yok, lordum!” Tess bir e liyle yüzüne yellem eye b n] m işti, diğer elini de nereye koyacağını bilm iyor gibiydi. “ Anladım , ben bir şeyler söyleyeceğini sanıyordum,” dedi Kenric kendini beğenmiş bir ifadeyle, gerilm esine gülüyordu Tess başını sallayıp yem eğini rastgele hareketlerle kaşıkla­ m aya başladı, onu görmezden gelmek için elinden geleni ardına koymuyordu. Kenric dün gece ateşten yanan kadınla önünde otu­ rup da yüzü kızaran kadının aynı olduğuna inanamıyordu. Utan­ masının nedenini anlamıştı ve keyiften kahkahaya bozulabilirdi. Bu tavrının nedeni mahcup ve alçakgönüllü olmasmdandı. Ken­ ric dün gece Tess’in diğer kadınlar gibi davranmasını beklemişti ve diğer kadınlar gibi olmak onunla yattıktan sonra boğazına ya­ pışıp, güzel sözler veya pahalı hediyeler alabilmek için üçkağıt­ çılık yapm ak demekti. Tess onlar gibi değildi. Belki de o sadece dün gecenin şokunu atlatamıyordu. Ona dokunsa büyük ihtimalle b ayılırdı. Kenric pis bir sırıtmayla elini gizlice Tess’in kalçasının kıvrım ına götürüp okşamaya çalıştı. Tess bayılmadı. Yine ona dokunmuştu ama Tess aniden havaya sıçramış, tabu­ resi ters dönmüştü. Eğer Kcnric onu zamanında y a k a la m a s a y d ı çoktan yere düşerdi. Onları görenlere yüzünü dönmeden h em e n önce tabureyi düzeltip Tess’ i geri yerine oturttu. Holdeki bütün gözler onlara ç e v rilm işti. “Bir fare ” dedi Kenric; özellikle birine bakmadan ortaya söyf :erj yerine oturup Tcss'in kulağına eğildi. ”Ak' Ipmistı sözunu. u c u y . . , Unda hâlâ bir şey olmadığına emm mısın, tatlım?" Tess kulağını ovuşturdu. 152

.^ „ croli bir 5c y değil.'-diye ymıllll(1, scrtçe l.cnrit d al» da y a n a ş v ellenn, tuttu, baypamıaj, a>lak ay|ak 8 ürerinde d o lu y o rd u . Tess sanki bir Scy „„„ yakm,5 £ ;li„j çekti. “Lütfen yapm ayın, lordum!” »Neden?” “Neden m i?” d iy e tekrarladı Tess gözlerine bakmak için başın, kaldırarak. B a k ışla r, yumuşak vc bir o kadar da ateşliydi.

Islak dudaklarının arasından görünen dili midesini harekete ge­ çiriyordu. Tess, K enric in ağzının içine bakıyor vc Kenric onu

oracıkta göğsüne b astırıp öpmemek için kendini zor tutuyordu, yumruklarını sıkm ıştı. “Herkesin için de bana öyle bakma,” diye fısıldadı Keıırıc. ikna edici bir ses tonuyla konuşmuyordu. Aksine gözleriyle onu baştan çıkarmasına b ayılıyo rdu . Fakat herkesin içinde vc burada değil. “Yukarı çık, Tess. Odamıza. Hemen geleceğim." "Yemek henüz b itm edi,” diye vurguladı Tess, hâlâ kimse duy­ masın diye fısıldayarak konuşuyordu. “Sen daha yemeğini bitir­ meden bu masadan kalkm am kabalık sayılır. Adamların bunu tark edip arkandan konuşacaklar.”

"Hele bir de k alm a y a devam edersen burada seninle olacakla rı gördüklerinde neler konuşacaklarını düşün. ^ess in ağzı d uyduklarından sonra açık kalmıştı. Kendine gc mcsi ^m an alm ıştı am a gözlerini ondan ayınnadan gülüp, utar

***? bir bakış fırlatm ıştı. , Fitz Alan, Kenric’e danışm adan önce baronesinin merdivenerden ,.,c

Z ':

P gitmesini beklem işti. için vereceğin em irleri belki şimdi verniciıin Fitz Alan uzanıp bini * * * * * »*■*•

7 * ' dolduruyordu. “O zaman kimse sizi rahatsız s ^

« ■ “ •> R te A la n ', uzun uzun süzdü, s»ylW *

’Ç'ne oturmuştu. Karısı herkesin n '" '* """ "

koca gibi göstererek adam larının önünde çaylak gibi j., bir asker seviyesine düşürüyordu. “Çok mu belli yüzünıd ' ^ “Evet," dedi nazikçe Fitz Alan. “Çok b elli.” Kenric sinirden adeta kükrüyordu. “Beni deli ediyor n i ­ celerim i yerle bir etmiş durumda.” “Güzel bir eşe sahip olmak lanet sayılm az, çoğu erkek sizinki gibi bir eş ister zaten.” diye vurguladı Fitz Alan. “Ona bakmayacağım zaten.” dedi Kenric sessizce. “Benim ka­ dar sen dc tehlikelerin farkmdasın. Galler baronu... Adı Welton’du Karısını ona karşı nasıl kullandığımızı hatırlıyor musun?” K enric’ in ne demek istediğini daha iyi anlayınca Fitz Alan'm ifadesi aniden değişmişti. Düşmanı olan bir adamın kendisine karşı kullanılacak silahı başka yerlerde aramasına gerek yoktu. Baronun eşine karşı özel duygular beslemediğini gören düşman­ lar onu barona karşı kullanmaya çalışm ayacaklar, böylece Leydi Tess daha güvende olacaktı. “Geçici bir hevesten başka bir şey değil zaten,” dedi Fitz Alan. “Evet, bu eninde sonunda geçecek. Hevesimi alana kadar onu yatağım da tutmaya niyetliyim. Biliyorsun ki sonunda cazibesini yitirecektir.” Kenric kendinden çok emindi. Birasından büyük bir yudum aldıktan sonra devam etti. “Bir iki gece geçirdikten sonra neden aşağılık kadınları güzel bulduğumu anlarım. Yine aynısı olacaktır.” Fitz Alan başıyla onu onayladı. “Yarınki denetimi devralma­ mı ister m isiniz?” Kenric kendinden memnun bir şekilde karısıyla ilgili konuya bir nokta koymuştu. Ama yine dc Fitz Alan’a emirleri v e r i r k e n acele etmekten kendini alıkoyamamıştı. Ne de olsa önünde uzun bir gece vardı.

154

-

Io -

Ba/en bir adam bütün endişelerini bir kenara bırakıp anın key­ fini çıkarmayı bilm ek zorundadır. Disiplinli bir adanı bir parça mantığını kenara bırakabilir ve serbestçe kendi keyfine göre ta­ kılabilir. Fakat Kenric karısı için o gün bütün yapılacakları ve sorumluluklarını bir kenara bırakıp tüm gününü ona adamıştı. (>unun yarısı çoktan bitmişti ama Tess hâlâ onun göğsüne sıcak h,r 0rtü gibi serilmişti. Tess le sevişirken tamamen kaybettiği kontrolünü geıi k.ı. aıı nıak 'Çin kendine yemin etmişti. Kcnric doğru hareketlerle onu ^ ü u ı çıkarıyordu, bu da her seferinde yataktan çıkamamak -Vül Rıyordu. Tek bir dokunuş, onun kokusu, göğsüne yayılım» A rın ın yum uşaklığı, gözlerinin rengi -- Hepsi de onda •^masına yol açıyordu. Kenric onu darmadağın edei. “rarken ç.knğ, yolda kendi kaybolmuş».. ^ ^ >c

* *

k"ıdini a v u n ac ağ ı nc kimsesi kalmıştı “c * ‘ k»"»nn du doymuşçasına yalarken. Tess one - M “diyordu Ona ,anımla,»mayan bu şeş enşskıe

b ilm c in i uyuşturan şey neyse bunun için T ess’ i s u ç la m a k du am a Tess ona ö ylesine m asum bakıyordu ki Kenric bu'd '^ karşısın d a adını koyam adığı güce teslim olmaktan başka h 'j ' şe y yapam ıyordu. Onun ruh halini merak ettiğini biliyor ynb ir şey söylem iyordu. Kenric onu kaygılandırm aktan zevk d, yordu vc işini gayet iyi yapıyordu. Kenric bunun mutlaka sonunun geleceğini kendine söyleyip duruyordu. Yeni evli bir adamın bütün gününü karısıyla geçirmesi garip bir dunım değildi. Kenric bir kadından gerçekten sıkılmadan önce en fazla iki gün dayanabilmişti. Ya çok konuşmalarından sı­ kılırdı y a da sıkıcı sessizliklerinden. O karşısındakinin kusurlannı görene kadar güzellikleri onu zaten çoktan kaybolmaya başlardı. Partilerde fazlasıyla kadına doymuştu ve artık hiçbiri onu baştan çıkaram az hale gelmişti. Endişelenecek bir şey yoktu vc bu da di­ ğerleri gibiydi ve her şey yoluna girecekti. Yeni bir oyuncağı olan çocuk gibiydi, yalnızca bir süreliğine havada uçuyordu. Artık onu eğlendiremcyecek, bütün ilgisini ona adaması sona erecekti, çok az kalm ıştı. Bütün bunlar sona ermeden neden keyfini çıkarmıyordu .' Kenric dikkatini dağıtacak bir şey bulmak için bakışlarım odada boş boş gezdirdi. Küvetin yanında ters dönmüş bir kova gördüğünde hatırladığı şeye gülümsedi. Dün gece odasına sıcak bir banyo ve ateşli bir eş bulmak için dönmüştü. Sabunlu vc ıslak ellerinin vücudunda dolaştığını hatırladıkça Tcss’e doğru yaklaş­ tırıp bir elini beline doladı. Tess gerçekten bir adamı yıkamayı iy i biliyordu. “M im in.” Tess içini çekmişti. Uykusunu açabilmek için goz• i halifçe kırpıştırdı, aralanan gözlerinin arasından bile parla^uam aviliği seçebiliyordu. Gerinip tembelce ona dayandı. “Gü­ n aydın.

^

y a vrum Bildiğim herkesten daha çok u yu y o r-

-Normalde böyle değilin,.'' diye ccvaplamazgallı siperlerin üstünden kaimin iç ^ 102 Sezdiriyorlardı. Bu yükseklikten manzara nı ı

du am a Icss manzaranın keyfini çıkarm ak yerine gördüğü \ ri, bin alan ve kalenin içindeki duvarları inceliyor vc Kcnn M ontague hakkında söylediği her kelim eyi beynine kazıyor/' Ona kalenin en önemli odalarını vc Montaguc’nin savunma no­ talarım gösteriyor ama en çok görmek istediği yerlerden onu uznk tutuyordu. Evin hanımı rolünü oynamak için Tess’ in mutfakları tabakhaneyi, dem irciyi ve kalenin diğer bütün günlük işlerinin görüldüğü yerlerini öğrenmesi gerekiyordu. Böyle sıkıcı yerle­ ri gezmenin Kenric gibi bir adama göre olmadığını bildiğinden ihtiyaç duyduğu gezintiyi yapmak için M iriam ’a sormaya karar verm işti. Yakında görevlerini üstlenecekti ama şimdi vaktini K enric’ in peşinden koşturarak geçirmek istemiyordu. Fitz A lan’dan gelen bir mesaj zaten çiftin arasına girmişti. Kenric geri döneceğine söz verip Simon’ la birlikte ayrılmıştı. Tess siper duvarlarından eğilip önünde duran kömürleşmiş man­ zaraya bir göz attı, kalenin etrafında gördüğü her şeyi zihnine kaydetm enin mutluluğunu yaşıyordu. Montague’de yapacağı değişiklikleri hizmetçilerinin tavrı sayesinde saatler önce bir ke­ nara bırakmıştı. Ellerini önlerinde bağlayıp hizmet etmek için bekleyen sadık insancıklar onun ağzından çıkacak tek kelimeye bakıyordu. Yüzlerine geçirdikleri maskeleri küstahlıklarını ört­ m eye yetmiyordu. Başlarında Helen gibi bir hanım varken Tess onlardan daha fazlasını beklemiyordu. Beklemediği bir diğer şey de K enric’in bu kadar toleranslı davranmasıydı. Tess kollarını kavuşturup dirseklerini soğuk duvar ta şla rın ın ine dayadı, eğilip çenesini avuçlarının arasına alarak a şa ğ ıd a n kıhÇİanyla pratik yapan askerleri seyretmeye koyuldu, çelikten tarnamcn endişe vericiydi fakat askerler bamH i z m e t ç i erin Kenric denetleme için yanlarına yaklaştığında başka bir konuy u . ^ sona erdi. A dam lar Kenric'in önünbütün h a r e k e tle r i ya^ dönüp T ess’e selam verdiler. Kenric de sayg>y*a

lAfl

İ—V- nudc,kilc kiç,nfela

, ularının sa y g ıd a kusur etmesine asla m üsa»aı

0

7

herkes, n içinde aşağılayarak „„a z„rla ^

^

Tcss ayn, s a y g ıy ı Gordon dan vc adam la,mdan bek|

* ’ .

oM nasıl da gülerlerdi. M a c L c h h 'lc r ona açlk açıl eımekıcn hiç çekinm ezlerdi. En azından Dunmore'un cmır|e rine u ym a zahm etinde b u lu n u yo rla rd ı. Bu yalnızca, bencilce dc olsa, bir kibarlık g ö s te r g e s iy d i vc Tcss bunun içi„ „„ıara

minnet duyuyordu. Dunmore ya ln ız c a Tess’in Gordon Ta ev­ lenip yasal bir vârise g e b e k a lm ad an önce gayrimeşru bir piç doğurmasını asla istem iyordu. S an k i istese Gordon böyle bir şeyi başarabilecekm iş g ib i! D iğ er taraftan Kenric ise ondan vârise sahip olacak en uygun adam dı. Hele ki günler böyle geçmeye devam ederse T e s s ’ in ham ile kalması an meselesiydi. Etrafı sorunla dolu olsa da huzurla içini çekti. Vermek iste­ mediği tonlarca karar vardı.

Kenric, Tess’in kale duvarlarından sarkmış görüntüsüne bir ■m’akılıp kulenin kapısının önünde durup onu izlemeye başladı A vuçlarının arasına aldığı çenesiyle bulutsuz mavi göğe karşı

‘Mükemmel kadının resmini çiziyor, saçları günışığının parlak'‘ğıyla h afif ese n rüzgarda savruluyordu. Güzel ama mutsuz bir ■adın resmi. Montague duvarları içinde onun olduğundan dalu. mutlu g ö rü n m ü y o rd u .

Tcss onun yaşadığı yeri övmesine sinirlenmemen Kale ^ gösterirken sessizce yanında yürüyor sık sık gordiiğü nnı Çatmakla yetiniyordu. Tess kale hakkında çok a/ >oıu

S ? * - Ke" * c onu odalarına geri götürmek için acelesin. Mm. ^ Çahşsa da bu h e halinden belli oluyordu. Helen ı w ^ tereken değişikleri söyleyip bir an önce işlen ta aP“" •“ " » y * - Yalnızca aşçıyı «n da eğer yemekten memnun kalmazsa ..

.

u

^

, „nU.,

^ 1 * tehdit etmişti. ■»•71

A

Kenric ellerini arkasında bağlayıp siperden öte kah • releyen duvarlara baktı, huzur verici manzaranın vc on' ^ onu biraz rahatlatmasını umuyordu. İşe yaramadı. H ıh ! Sım on ’un m esajını okuması için devam etmesini sövhdi.v sesi öfke doluydu. e “A yrıldığınız ilk günden itibaren Leydi Montaguc’nin riyle her bir arazinize kontrol askerleri gönderildi. Her yollad ı, askerle onlara belli aralıklarla kazançlarının onda birini Momague K alesi için gönderilmesini emretti. Derry Town bunu redde­ dince aşar vergisine münhasır ahırını yaktırttı. Belediye başkanı ise aynı kaderi birahanesi için yaşamadan önce fikrini değiştirdi. Avcı köpeklerinizi toplattırıp başını boş bırakan sahiplerine ecza kesti. Leydi Montague ayrıca büyük hole halı dokumaları için birçok askeri görevlendirdi.” Habercinin ses tonu bu aşağılayı­ cı cezayı okurken iğrendiğini açıkça belli ediyordu. “Sir Simon karınızın ormanda bitki toplamak için köydeki şifacı kadınla bir­ likte gitme kararının onu çok endişelendirdiğini söylüyor. Onu fikrinden caydırm aya çalışsa da o inatla sizin kadını tanıdığınızı, işinde en iyisi olduğunu bildiğinizi ve ona izin verdiğinizi söy­ lem iş. Sir Simon ve birkaç adam baronese eşlik etse dc, o bunu her hafta yapm aya çalışarak güvenliğini tehlikeye attığını vc bu konuda endişeli olduğunu söyledi.” K e n ric s ık tığ ı y u m ru k la rın ı g evşetip k ale duvarlarından e ğ il­ d i K a le y i D a r v e il’dcn alm a k bu süre içinde T ess’ in yarattığı kar­ g aşad an d a h a ö n em siz b ir hal alm ıştı. B unların hepsinin

nedeni

co k d ü şkü n olm asın d an d ı. C eza alm ayacak ların ı düşük a n s ın a . . . £ cü retk a r olab ilirlerd i. "H epsi bu kadar mı? " ^ ‘ H a v ır lo rd u m ,” diye devam etti haberci. "K ö ylü lerle ve tfley ^ ç Gk o la y olm uş am a S ir Sim on bu konuc a r la r la ilg d ı e p o ja ra k konuşm ak istiyor vc bu konulana l a r la i l g ' 1' s iz in le ° Z f d iğ e r le r in e k ıya 5*3

ön em li olduklarını belirtiyor. Aynca

bu g'bi şeylerlC S,Z1 rahatS,Z Ctlİğİ İÇİn özür diliyor fakat ol- i k„n.rol «m edcki gücünün k.s.tland.gmı * ekljyot ^ Mw,,»guc-nin han,m, olarak s.adcn İ2in ald||mı t e ^ S * gchnyor ve S .r S.mon da sEi„ kars, c,kaCağm,Z] WJ,5, * ş i a r d a bile onun eneklerini yerine getinnek romnja t a L , Son olarak Sir Simon, leydının başına bir şey gelmeden sizin iş­ lerinizi halledip dönmenizi dört gözle bekliyor.” Kenric, Tess’in hareketlerine öfkelenmemiş olsaydı Simon’un içine düştüğü çıkmaza çoktan gülerdi. İnanamayıp başmı salladı. Tess’in gerçekten ölmek istediğini düşünmeye başladı ya da içi­ ne girdiği tehlikeyi anlamayacak kadar saftı. "Roger Fitz Alan’ı bul,” diye emretti haberciye. “Bir saat içinde Montaguc’ye doğru yola çıkacağımızı söyle." "İğneyle bir şeyler yapabilmek ancak pratik ve sabırla olur," diye tavsiyede bulundu Helen. Tess’in onun hatasını düzeltmek için bir yığm dikişi söküp bu nefret edilesi işe başlamasını izliyordu. Montague standartlarında çok az bir deneyimle kompleks şekil­ ler yaratabilme azmine hayran olmuştu. “Bu proje henüz yeteneklerimi ortaya çıkarmasa da azmimi kanıtlıyor,” diye övündü Tess. iki kadın da Helen’in odasındaki şöminenin kenarında duran ^ nda|yciere oturmuştu ve Helen onun el işini görebilmek için Ticş yıldır dikiş yapmayan biri için gayet işisin. Bı ®vBgöre çıkardığın iş fazlasıyla iyi ” Tcss ona yapılan iltifatı kabul etmek

iç in b a şım

salla

h* sonra görümccsinin el işini seyredebilmek için san a m. yaslaıui