1. ERGONOMİ ve TASARIM

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları 1. ERGONOMİ ve TASARIM 1.1. GİRİŞ İnsanoğlu sosyo-ekonomik sistemlerin işleyişinde önemli bir rol oynar. Örneğ...
31 downloads 0 Views 3MB Size
Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

1. ERGONOMİ ve TASARIM 1.1. GİRİŞ İnsanoğlu sosyo-ekonomik sistemlerin işleyişinde önemli bir rol oynar. Örneğin, bugün kullandığımız araç-gereç, makine, iş istasyonları ve nesnelerin bir çoğu insan yapısıdır. Aynı zamanda insan, bunların direkt veya dolaylı olarak kullanıcısı durumundadır. Tarih boyunca bu böyle olmakla birlikte, zamanla ihtiyaçların ve teknolojinin gelişmesi neticesinde, insan yapısı ürünler, daha büyük oranda insan yaşamının ayrılmaz bir parçası olmaya başlamıştır. İnsan yapısı bu ürünler karmaşıklaştıkça, ürünlerin kullanımıyla ilgili sağlık ve verimlilik sorunları dikkat çekmeye başlamıştır. Çalışma yerindeki prodüktivite, iş tatminsizliği, sağlık ve güvenlik problemleri artıkça Ergonomiye olan ilgi de buna paralel olarak artmıştır. Örneğin, Kore savaşı sırasında eğitim uçuşları esnasında ölen Amerikalı pilotların sayısının, savaşta ölen pilotlardan daha fazla olduğunun görülmesi, dikkatleri pilot kabininin gösterge ve kontrol kollarının tasarımına çevirmiştir. Ergonomi insan, nesne ve sistem arasındaki etkileşim ile ilgilenen bir bilim dalıdır. İnsanların işte, evde ve yaşamlarının her aşamasında kullandıkları sistem, alet, prosedür, eylem ve hareketlerin tasarımıyla ilgilenir. Tasarımın amacı, sistem, ürün, iş ve çevrenin, insanın fiziksel ve zihinsel kabiliyetlerine uygunluğunu sağlamaktır. Sistemin işleyişini aksaksız sürdürebilmesi için, tamamlayıcı bir tedbir olarak, sistem kullanıcısının eğitilmesi gerekir. Ancak ideal olan, sistemlerin özel eğitime gerek kalmayacak şekilde tasarlanmasıdır. Ergonomi, anlayış olarak insanın doğasında olan bir kavram olduğundan dolayı tarih boyunca insanın kullandığı kesme aletleri, testere, kazma vs. gibi aletler insanların rahat kullanımına uygun şekilde tasarlanmaya çalışılmıştır. Bununla birlikte yunanca ergo(iş) ve nomos(kural,kanun) kelimelerinden türemiş olan Ergonomi sözcüğü, ilk olarak Wojciech Jastrzebowski tarafından 1857’de kullanılmıştır. Yirminci yüzyılın başında Ergonomi'nin temel ilgi alanı, insanın işe adaptasyonunun sağlanması olduğundan, araştırmalar daha çok işçilerin seçimi, sınıflandırılması ve eğitimi konularında yoğunlaşmıştır. Günümüzde ise, geçmişte olduğu gibi, insanın işe adaptasyonu değil, işin insana adaptasyonu Ergonominin temel felsefesi olmuştur.

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

Avrupa’da, Ergonomi 1950’lerde endüstriyel uygulamalarla başlamış ve iş prosesleri ile çalışma yerlerinin tasarımında, İş Fizyolojisi, Biyomekanik ve Antropometri bilim dallarından yararlanmıştır. Amaç, çalışanların rahat ve huzuru ile imalatta verimliliği artırmaktı. Amerika Birleşik Devletleri’nde ise, İnsan Faktörleri Mühendisliği (Human Factors Engineering), İnsan Faktörleri (Human Factors) ve Mühendislik Psikolojisi (Engineering Psychology), İkinci Dünya savaşı yıllarında askeri problemlere çözüm arama uygulamalarıyla gelişmişlerdir. Burada insan faktörlerinin orijini, Deneysel Psikoloji ve Sistem Mühendisliğine dayanmaktadır, amaç sistem performansını optimize etmektir. İlgi Alanı Web ve mobil uygulama tasarımı Otomasyon tasarımı Yazılım ve teknoloji tasarımı Bilgisayar donanım tasarımı Otomotiv ve end. ürünler Uzay araçları ve cokcpit tasarımı Çalışma yerleri ve iş prosesleri Askeri uygulamalar, Cockpit tasarımı Tecrübeye dayalı tasarım

...

1940

1950

1960

1970

1980

1990

2000

2010 Yıllar

Şekil 1. Ergonomi’nin Tarihsel Gelişimi ve Değişen İlgi Alanı 1960’lı yıllardan sonra özellikle Amerika’da, Ergonomi askeri alana has bir bilim dalı olmaktan çıkmış, uzay araçları, eczacılık, bilgisayar, otomobil ve diğer tüketim ürünleri üzerinde de ergonomik araştırmalar yaygınlaşmaya başlamıştır. 1980’li yıllarda bilgisayar teknolojisindeki gelişmelere paralel olarak insan-bilgisayar etkileşimi üzerinde çalışmalar yoğunlaştırılmıştır. Donanım ve yazılım tasarımının, insanın fiziksel ve bilişsel özelliklerine uyumunun sağlanması bu çalışmaların temel ilgi odağı olmuştur. Bunun yanında ergonomik

2

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

dataların sistematik bir şekilde depolanması, yapılan ürün, iş yeri ve sistem tasarımlarının bilgisayar ekranında simüle edilerek çeşitli analizlerin yapılması amacıyla çeşitli yazılımlar geliştirilmiş ve Uzman Sistem uygulamaları ağırlık kazanmaya başlamıştır. 1.2. ERGONOMİ VE TASARIM Bir çok bilim dalında olduğu gibi, Ergonomi de insan-nesne sistemlerini incelerken, deneysel ve uygulamalı çalışmalarla ispatlanmış bir çok kabuller yapar. Örneğin, insan-nesne sistemlerinin etkinliği, sistem içerisindeki insanın fonksiyonlarının etkinliği ile ilişkilendirilir. İnsan, sistem içerisindeki fonksiyonlarını etkin bir şekilde icra edemezse, sistemin performansı da olumsuz yönde etkilenir. Diğer bir kabul ise, insanın uygun bir şekilde motive edildiği takdirde daha başarılı olacağı varsayımıdır. Tasarımcılar, insanı güdüleyen iş çevresinin karakteristikleri üzerinde çalışmalı ve bunları insanın önemli roller üstlendiği organizasyonlarda hayata geçirmelidirler. Ergonominin belki de en önemli kabulü, ekipman, alet, makine ve çevresel koşulların insan performansını, dolayısıyla da insan-nesne sisteminin performansını etkilediği kabulüdür. Bundan hareketle ürünler, aletler, makinalar, iş istasyonları ve çalışma metotları, insan kabiliyetleri ve sınırları göz önünde bulundurularak tasarlandıkları takdirde, sonuç tersi durumdan çok daha iyi olacaktır. Tasarım ile Ergonomi ayrı iki disiplin olmalarına rağmen, bir bütünün iki parçası gibi birbirlerini tamamlayıcı nitelikte işlev görürler. Ergonomi'yi, ürün, çalışma yeri ve sistemlerin tasarımında insan odaklılığı esas aldığından, bir yaklaşım veya bir felsefe olarak görmek ve insan için tasarım (design for people) olarak adlandırmak mümkündür.

1.2.1. ERGONOMİ Basit olarak Ergonomiyi insan ile kullandığı nesne ve iş gördüğü çevre arasındaki etkileşimi inceleyen bir bilim dalı olarak tanımlamak mümkündür. Ergonomi; -verimli, emniyetli, rahat ve etkin bir kullanım sağlamak amacıyla, -alet, makine, sistem, görev, iş ve çevrenin en iyi şekilde tasarımı için, -insan davranışı, kabiliyetleri, sınırları ve diğer karakteristikleri ile ilgili bilgileri keşfeder ve uygular.

3

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

Yukarıdaki tanımda dikkati çeken en önemli bir nokta, Ergonominin tasarım amaçlı olduğu hususudur. Böylelikle Ergonomi, bu yönüyle yararlandığı diğer bilim dallarından farklılık arz eder. Zira Antropoloji, Psikoloji, Sosyoloji ve Tıbbi Bilimler gibi bilim dalları insan davranışını anlamaya ve bunun modelini kurmaya çalışırlar, bilgiyi tasarım amaçlı olarak kullanmazlar. Ergonomi'yi üç ayrı açıdan değerlendirmek mümkündür. Temel ilgi alanı, amaçlar ve yaklaşım: İlgi alanı: İnsan ve onun ürün, nesne, sistem ve çevre ile olan etkileşimi. Amaç

: İnsanın rahatlık, sağlık ve güvenliği ile birlikte sistemin performansını da

arttırmak. Yaklaşım: Tasarımda insan karakreristiklerinin (yetenek ve sınırlarının) sistematik kullanımı. Ergonomi, yapılacak olan iş için, ürün-kullanıcı uyumunu mümkün olduğu kadar en üst düzeyde gerçekleştirmektir. Aşağıdaki hususlar ise amaca ne denli ulaşıldığını ortaya koyar. - Fonksiyonel etkinlik (verimlilik, iş performansı vs.) - Kullanım rahatlığı - Sağlık, güvenlik ve huzur Şekil 2.’de Ergonomi ve amaçları şematik olarak gösterilmiştir. Şekilden de görüldüğü gibi, Ergonomi, iş-çevre-ürün-insan arasındaki etkileşimi insan merkezli bir yaklaşımla ele alır. Burada, insan-iş uyumu, büyük ölçüde fonksiyonel etkinlikle ilgili ölçüleri verirken, insan-ürün uyumu kullanım kolaylığı ve rahatlıkla ilgili ölçülerin, insan-çevre uyumu ise sağlık ve güvenlik ile ilgili ölçülerin ağırlıklı olarak tayin edicisi durumundadır.

Fonksiyonel etkinlik İş

İnsan

Rahatlık ve kullanım kolaylığı

Ürün

Çevre

Sağlık ve güvenlik

Şekil 2. Ergonomi’nin İlgi Alanı ve Amaçları

4

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

1.2.2. TASARIM Tasarım, çok çeşitli alanlarda kullanıldığından, dolayısıyla çok geniş bir uygulama alanına sahip olduğundan, tasarımın genel bir tanımını yapmak oldukça zordur. Bu zorluk, tasarım alanlarının gruplandırılmasında da (endüstriyel tasarım, mühendislik tasarımı, mimari tasarım v.b.) yaşanmaktadır. Tasarımı, yeni bir sistemin veya nesnenin icat edilmesi veya geliştirilmesi olarak tanımlamak mümkündür. Ancak mühendislik tasarımı perspektifiyle ele alındığında, tasarım, bir ürün veya sistem geliştirmek amacıyla yapılan ardışık karar verme süreci olarak tanımlanabilir. Bu süreçte bütün kararlar, tahmin veya değerlendirme kriterine göre alınır ve süreç boyunca, mümkün olan en iyi kararların alınması hedeflenir. Bu kararlar alınırken daha önceden belirlenmiş performans gereksinimleri ve kısıtlar dikkate alınarak uygulanabilirlik üzerinde durulur. İhtiyaçların, performans gereksinimlerinin ve sınır şartlarının belirlenmesi konuları, tasarım sürecinin ilk aşamalarında netliğe kavuşturulması gereken hususlardır. Tasarlanan ürün, süreç, çalışma yeri veya sistem ve bunların, temel teknik kavram, prensip ve terminolojileri, genellikle tek bir kişinin başa çıkabileceği türden olmadığından, tasarım grubunun kurulması ve iteratif bir çalışma metodunun takip edilmesi gerekmektedir. Tasarım grubu teşkil edilirken tasarım sürecinde yapılması gereken işlerde uzman kişiler seçilmelidir. Bu kişiler, alanlarında yeterli teknik bilgiye vakıf olmalarının yanı sıra, aynı zamanda da takım çalışması ruhuna sahip olmaları ve grup elemanları arasında uyumun sağlanabilmesi için beşeri ilişkiler açısından da iyi bir düzeyde olmaları gerekir. Tasarım sürecinin aşamaları aşağıdaki şekilde ifade edilebilir: 1. Problemin ayrıntılı bir şekilde tanımlanması (amaç, kısıtlar v.s.) 2. Alternatif çözüm önerilerinin ortaya konması, geliştirilmesi ve uygulanabilirliklerinin araştırılması 3. Alternatifler arasından en iyisinin seçilmesi 4. Uygulama ve değerlendirme 5. Sürekli Geliştirme

5

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

Yukarıda kısaca belirtilen tasarım aşamaları, aşağıdaki üç yardımcı fonksiyon ile desteklenir: 1. Kontrol ve onaylama 2. Simülasyon ve modelleme 3. Veri ve bilgileri elde etme ve rahatlıkla kullanılabilir bir şekle dönüştürerek hazırlama Bir tasarım sürecinin başarısı için, organizasyonun tüm öğeleri arasında ortak amaç ve anlayışın olması gerekir. Bu hususta, özellikle yönetimin tasarım politikasının, başarıyı yakalamadaki önemi açıktır. Bu meyanda özellikle organizasyonel düzeyde bilgi paylaşımı ve organizasyonel öğrenme, bir kuruluşun tüm faaliyetlerinde olduğu gibi tasarım grubunun, istenen yapıya kavuşturulmasında dikkate alınması gereken hususlardır. Böylelikle ergonomik yaklaşımın tasarım sürecine entegrasyonu konusunda da önemli bir mesafe kat edilmiş olur. Bir tasarım sürecinin arzu edilen neticeler vermesi, sürecin sağlam bir teorik alt yapıya, stratejik metot ve tekniklere dayanması ile mümkündür. Bu bağlamda DFX (Design For X) olarak adlandırılan çeşitli stratejiler geliştirilmiştir. Burada X, tasarım sürecinde üzerinde odaklanan tasarım parametresini göstermektedir. Bu stratejilerden; maliyeti esas alanı DFC (Design For Cost), üretimi esas alanı DFM (Design For Manufacturing), montajı esas alanı DFA (Design For Assembly), kaliteyi esas alanı DFQ (Design For Quality) olarak isimlendirilmektedir. Bu stratejilerin uygulama alanı işletmelerin öncelik sırasına göre değişiklik arz etmektedir. DFX stratejilerinin yanı sıra ve bunlardan daha da önemlisi DFH (Design For Human) stratejisinin geliştirilmesi ve tasarım sürecinde, her halükârda birincil önemi haiz bir esas olarak ele alınması zarureti gün geçtikçe artmaktadır. Tasarım, rekabetçi bir ortamda, insanın özellik ve ihtiyaçları dikkate alınarak, teknik ve sosyal bilgilerin avantaja dönüştürülmesini sağlayan stratejik bir silahtır. Bu silahın etkin kullanımı, Ergonomi'nin entegre edildiği iyi bir tasarım stratejisi ile mümkündür. Tablo 1.’de aşamaları verilen böyle bir tasarım sürecinin başarılı olabilmesi için aşağıdaki niteliklere sahip olması gerekmektedir: -İş ve görevlerin açık bir şekilde izahı yapılmış olmalıdır. -Tasarım süreci, sistemin işleyişini belirleyici nitelikteki elemanlar üzerinde yoğunlaşmalıdır.

6

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

-Birbirleriyle ters orantılı olan amaç kriterleri (kalite-maliyet, esneklik-stabilite, katılımcılık-kontrol vb.) optimize edilmelidir. -Amaç, açık bir şekilde ifade edilmeli ve bu konuda, grup elemanları arasında ortak anlayış ve uyum olmalıdır. -Tüm aşamalar arasında sürekli bir geri besleme sağlanmalıdır. -Değerlendirme, belirlenmiş amaç kriterlerine göre makro ve mikro seviyede yapılmalıdır. Tablo 1. Tasarım Sürecinin Aşamaları ve Gerçekleştirilen Faaliyetler Aşamalar (5T) Tanımlama

Tasarlama

Tatbikat

Takip

Tekamül

Gerçekleştirilen Faaliyetler -Ürün/sistem fikri -Beklenti ve ihtiyaçların açıklığa kavuşturulması -Amaç ve kriterlerin belirlenmesi -Kazanç/maliyet oranının tahmini -Sistem gereksinim ve sınırlarının analizi -Sistem öğe ve yapısının tanımlanması -Alternatif çözümlerin önerilmesi ve değerlendirilmesi -Sistem detaylarının belirlenmesi -Sistemin test edilmesi veya pilot uygulama çalışması -Sistemin son haliyle uygulamaya konması -Karşılaşılan sorunlar -Kullanıcı görüşleri -Veri toplama -Sistemin performansını hazırlık aşamasında belirtilen kriterlere göre kontrol etme ve izleme -İnsan-ürün, insan-organizasyon, insan-çevre etkileşimlerinin geliştirilmesi -İç ve dış etmenlere göre sistemin revize edilmesi

1.2.3. ERGONOMİK TASARIM SÜRECİ Yunan mitolojisinde yer alan Procrustes’in demir bir yatağı vardı. Procrustes eline geçirdiği yolcuları bu yatağa yatırıyor, eğer yolcu yatağın boyundan uzunsa, ayaklarını keserek; kısa ise, vücudunu gerdirerek yolcunun boyunu, yatağın buyuna uyduruyordu. Günümüzde gerek ürün ve iş yeri tasarımı ve gerekse iş tasarımında, Procrustes’in yaklaşımıyla akraba sayılabilecek yaklaşımlarla karşılaşmak mümkündür. Ülkemizde 452 çalışma yeri üzerinde yapılan bir çalışmada, çalışma yerlerinin %53.9'unun ergonomik açıdan kötü durumda oldukları görülmüştür. Aynı araştırmada

7

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

ergonomik açıdan iyi tasarlanmış çalışma yerlerinin oranı sadece % 8.1 iken, orta derecede iyi olan işletmelerin oranı % 38 olarak tespit edilmiştir. Bu da, ülkemizde, tasarım sürecinde ergonomik veri/bilgi ve metotların göz ardı edildiğini göstermektedir. Son zamanlara kadar ve halen bir çok kuruluşta, tasarım süreci, Ergonomi'nin entegre edildiği bir çatı altında, rekabet gücünün artırılmasında bir araç olarak kullanılmaktan ziyade, teknolojik gereksinimlerin öncelikli olarak ele alındığı teknoloji yönelimli bir yaklaşımla ele alınmaktadır. Teknoloji yönelimli yaklaşımda temel amaç, sistemin işlevselliğinin ve kârının, maliyete oranını maksimize etmektir. Bunun için de esas üzerinde durulan nokta, sistemin teknik özelliği ve teknik işlevselliği olmaktadır. Böylece potansiyel kullanıcıların karakteristikleri, gereksinimleri ve beklentileri, çoğu zaman göz ardı edilmektedir. Bunun uzun vadedeki maliyetini (pazar kaybı, rekabet gücünün azalması, ergonomik faktörlerin göz ardı edilmesinden kaynaklanan hataların düzeltilmesinin, çok masraflı ve zaman alıcı olması v.s.) gören kuruluşlar, insan odaklı tasarım yaklaşımını benimsemeye başlamışlardır. Tasarımı yapılan bir sistemin optimizasyonu, ilk aşamalardan itibaren ergonomik kriter ve verilerin, tasarımın tüm aşamalarına, sistematik bir şekilde entegrasyonu ile mümkündür. Ergonomi uzmanları, tasarım prosesinde genel olarak aşağıdaki işlerin yapılmasından sorumludurlar: - Sistemin bütünlüğü içerisinde kullanıcının özelliklerini, gereksinimlerini ve işlevini belirleyerek analiz etmek. - Alternatif tasarım seçeneklerinin önermek ve değerlendirmek. - Prototip tasarımın veya uygulamaya konan tasarımın öğelerini ergonomik açıdan değerlendirmek ve geliştirmek. Ergonomi uzmanı bu işleri yaparken, tasarlanan sistemle ilgili bilgi ve verilerin, tasarımcıya, rahatlıkla kullanabileceği şekilde sunulmasını da sağlamalıdır. Tasarımcının, ergonomik yöntem ve tekniklere yeterince vakıf olmaması durumunda çeşitli iletişim problemleri meydana gelebilmektedir. Ergonomistin tasarım sürecindeki görevlerini biraz daha spesifikleştirirsek, bunları aşağıdaki gibi sıralamak mümkündür: - Potansiyel kullanıcı popülasyonlarının karakterize edilmesi. (kabiliyetler, özellikler, gereksinimler v.s.) - Sınır şartlarının tespiti. - İş çevresinin tanımlanması. (fiziksel, bilişsel, organizasyonel, sosyal v.s.)

8

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

- Kullanıcı veya donanım/yazılım tarafından yapılacak işlerin tanımlanması ve analizi. - Kullanıcının uzmanlık seviyesine göre sistemin yapılandırılması ve yardımcı materyallerin tasarımı. Tablo 2.'de Ergonomi'nin tasarımdaki yeri, tasarım safhalarına göre yaptığı işler ve kullandığı metotlar gösterilmiştir. Tablo 2. Ergonomi’nin Tasarım Sürecindeki Görevleri ve Kullandığı Metotlar Aşamalar Ergonomi'nin Görevi Kullanılan Metot (5T) Tanımlama Kullanıcı grubunun tanımlanması ve Ergonomik tasarım analizi kılavuzları Tasarlama Sistemin öğelerinin belirlenmesi ve Ergonomik tasarım kullanıcının görevlerinin tanımlanması kılavuzları Tatbikat Kullanıcı ile uyumsuzlukların tespiti ve Lab. çalışmaları düzeltilmesi Kullanıcı testleri Takip Sistemin kalitesinin ergonomik açıdan Alan çalışmaları izlenmesi ve veri/bilgi toplama Kullanıcı testleri Sistemin, kullanıcı açısından performansını ölçme ve değerlendirme Tekamül Sistemin kullanıcı uyumunun ve Kullanıcı testleri performansının geliştirilmesi Alan çalışmaları Lab. çalışmaları Bir sistemin kalitesinin, ergonomik açıdan değerlendirilmesi, aşağıdaki yöntemlerden bir veya bir kaçı ile yapılabilir: - Bilimsel kılavuzlara dayanılarak hazırlanan kontrol listeleri - Performans ölçümleri (zaman, hata v.s.) - Fizyolojik ölçümler (nabız atışı, O2 tüketimi v.s.) - Psikometrik değerlendirmeler (kabul edilebilirlik oranı v.s.) - Davranışsal gözlemler (video kaydı v.s.) - Kullanıcı görüşleri (görüşmeler, anketler v.s.) Ergonomi'nin, disiplinler arası bir bilim oluşu ve farklı disiplinlerin bilgi ve yöntemlerini kullanması, bu disiplinler ile disiplinler arası karaktere sahip olan tasarım arasında bir köprü vazifesi üstlenmesine sebep olmuştur. Bir tasarımın başarısı, bu köprünün sağlamlık derecesi ile doğru orantılıdır. Bu köprünün sağlam bir şekilde kurulabilmesi ise,

9

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

tasarım sürecinin sorumluluğunu üstlenen tasarımcının, temel ergonomi bilgisine sahip olmasını gerektirir. Tasarım süreci geçmiş bilgilerin (retrospective) yanı sıra geleceğe yönelik (prospective) bilgilerin de kullanılmasını gerektirir. Tasarımda kullanılacak geçmişe ait bilgiler, tutulan kayıtlardan, geleceğe yönelik bilgiler ise, ergonomik verilerden veya ergonomik testlerden elde edilebilmektedir. Tek başına bir tasarımcı, ergonomik verilerin ergonomik bilgilere dönüştürülmesinde çeşitli zorluklarla karşılaşır. Bundan dolayı bir ergonomist ile işbirliği yapmak şarttır. Bu zorlukların başlıca sebepleri ise şunlardır (Şekil 3): - Tasarım eğitimi veren okullarda yetersiz ergonomi eğitimi - Tasarım ile Ergonomi arasında terminolojik farklılıklardan kaynaklanan dil engeli - İnsan yapısının karmaşıklığı - Metodoloji eksikliğine bağlı olarak tasarım prosesinin karmaşıklığı - Ergonomik veri ve bilgilerin elde edilmesindeki zorluklar - Ergonomik araştırmaların kısa vadedeki maliyeti Bu güçlüklerin üstesinden gelebilmek ve Ergonomi ile tasarım açısından pratik bir çözüm bulmak oldukça zordur. Ancak, bu güçlükleri minimize edebilmek için, eğitim ile başlayan, tasarım yönetimi ile devam eden ve ergonomik bir model ile sona eren makro düzeyde bir yaklaşıma gereksinim vardır. Ergonomik Verilerin Ergonomik Bilgilere Dönüştürülmesindeki Zorluklar

Yetersiz Ergonomi Eğitimi

Dil Engeli

İnsan Yapısının Karmaşıklığı

Tasarım Prosesinin Karmaşıklığı

Bilgilerin Elde Edilmesindeki Zorluklar

Ergonominin Kısa Vadedeki Maliyeti

Şekil 3. Ergonomik Verilerin Ergonomik Bilgilere Dönüştürülmesinde Zorluklar

Kullanıcı özellikleri

Orta/uzun vadeli başarı

Kullanıcı ihtiyaçları

İnsan-sistem uyumu

Geçmişe ait veriler

İnsan

Performans artışı

Standart ve kanunlar

Yüksek iç/dış motivasyon

Yönetim politikası

Yüksek emniyet 10

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

Şekil 4. Ergonomik Tasarım Sürecinin Girdi-Çıktıları İnsanın, fiziksel, zihinsel, ruhsal, sosyal ve kültürel yapısıyla kompleks bir varlık olması, ihtiyaç ve beklentilerinin sürekli değişmesi, ergonomik tasarım çalışmalarının, süreklilik arzetmesini ve Sürekli İyileştirme (Continuous Improvement) felsefesine paralel olarak yürütülmesini zorunlu kılmaktadır. Bu noktadan hareketle, Şekil 4.’te ergonomik tasarım süreci döngü şeklinde sembolize edilmiş ve girdi-çıktıları gösterilmiştir. Bu döngüde, tasarım sürecinin tüm aşamalarında insan odaklılık esas olduğundan, insan/kullanıcı, döngünün merkezinde gösterilmiştir. Tasarım sürecinin bütün aşamalarında, kullanıcıların direkt veya dolaylı katılımı söz konusudur. Bu durum kullanıcılarda yüksek iç/dış motivasyona sebep olmak suretiyle verimlilik artışına neden olur. 1.2.4. ERGONOMİYE BİR SİSTEM YAKLAŞIMI Günümüzde en fazla kullanım alanı bulmuş sözcüklerden biri, sistem sözcüğüdür. Öyle ki, sistem sözcüğüne her yerde ve her zaman rastlayabileceğimizi söylemek hiç de abartma olmayacaktır. Gerek günlük konuşmalarda, gerekse çeşitli toplantılarda bu kelime çok kullanılmaktadır. Ancak bu denli yaygın ve farklı kullanıma rağmen, bazı ortak noktalardan yola çıkarak sistemi, aralarında bir ilişkiler kümesi sergileyen, karşılıklı etkileşim içerisinde belli bir amaca yönelmiş öğeler topluluğu olarak tanımlamak mümkündür. Buna göre; - Sistem, öğelerden oluşur. - Öğeler arasında ilişkiler vardır. - Sistemin belli amacı vardır. Ergonomi'de de temel kavramlardan birisi sistem kavramıdır. Ergonomik açıdan bir sistem, tek başlarına elde edemeyecekleri belli amaçlara ulaşabilmek için bir araya gelmiş karşılıklı etkileşim içerisinde bulunan insan, makine ve diğer öğelerden oluşur. Ergonomide sistem yaklaşımı, amacın tanımlanarak analiz edilmesinde, amaca ulaşabilmek için gereksinimlerin tespit edilerek derecelendirilmesinde ve amaca etkin bir şekilde ulaşılmasını sağlayacak iyi koordine edilmiş bir sistemin kurulmasında çok önemli rol oynar.

11

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

Şekil 5. Ergonomi'ye bir sistem yaklaşımını (çevre-operatör-makine) göstermektedir. Bu sistem, Ergonomi'nin iki ana kolu olan makine/ürün tasarımının yanı sıra çalışma sistemlerinin tasarımında da rahatlıkla uygulanabilir. Operatör, sistemin orijini durumundadır. Çevreden gelen görsel ve işitsel sinyalleri algılayarak, veriyi işlemden geçirip karar verir ve sinyale cevap olarak bir çıktı üretir. Operatörün tecrübesiz olduğu bir işte algılama, bilgi işleme ve karar verme prosesleri yavaş işler. Rutin işlerde ise bu işlemler otomatiğe yakın bir hızlılıkla gerçekleşir. Cevap, bir makine veya aleti sözlü veya elle kontrol şeklinde cereyan eder. Burada iş performansını etkileyen yetenek, deneyim, cinsiyet, motivasyon, yaş gibi modülasyon değişkenleri bulunur. Stres de algılama, karar verme ve kontrol etme aşamalarını etkileyen önemli bir değişkendir.

ÇEVRE ORGANİZASYON  İletişim  Sorumluluk  Eğitim  İş arkadaşları GÖREV  İçerik  Dağılım  Geri-besleme

OPERATÖR MODÜLASYON DEĞİŞKENLERİ Yetenek, cinsiyet, yaş, motivasyon,...

Algılama - Görsel - İşitsel

Bilgi işleme

FİZİKSEL ÇEVRE  Gürültü  İklim  Aydınlatma  Çalışma alanı Performans gereksinimleri

MAKİNA

Karar verme

Cevap - Elle - Sözlü

Kontroller  Aletler  Düğmeler Göstergeler  Görsel  İşitsel

Stres - Zaman - Bilgi

Performans yetenekleri

Performans sınırları

ÖZELLİKLER  Otomasyon  Bilgisayar  Diğer tasarım değişkenleri

Performans yeterlilikleri

Pozitif Sonuçlar: Verimlilik, zaman, kalite, subjektif ölçüler

Negatif Sonuçlar:Hatalar, kazalar, yaralanmalar, fizyolojik stres, subjektif ölçüler

Şekil 5. Ergonomiye Bir Sistem Yaklaşımı Bu sistem yaklaşımında çevre, işin gerçekleştirildiği ortamın yanı sıra işin kendisini de kapsamaktadır. İşin içeriği, tasarımı ve görev dağılımı organizasyonlar tarafından

12

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

belirlendiğinden, organizasyonel konular da burada önemli bir yer tutar. Operatör, çeşitli kaynaklardan (iş performansı, iş arkadaşları, yönetim vb.) geri-besleme alır. Operatörün

performans

kabiliyetleri,

makinanın

performans

yeterlilikleriyle

karşılaştırılır. Amaç, makinayı iş performansını maksimize edecek şekilde tasarlamaktır. İyi tasarlanmış kontrol ve göstergeler, insanın rahat kullanımını sağlamakla beraber, iş performansını da iyileştirirler. Eğer insanın performans kabiliyetleri makinanın performans yeterliliklerinden büyükse, makinanın tasarımı geliştirilmeye çalışılmalıdır. Sistemin emniyet durumu, çevrenin performans gereksinimleri ile operatörün performans

sınırları

karşılaştırılarak

ölçülebilir.

Eğer

çevrenin

performans

gereksinimleri operatörün performans sınırları dışında kalıyorsa hata yapma ve yaralanma riski fazla demektir. Bu durumda daha güvenli çevre koşulları tasarlanmalıdır. Makine-çevre alt-sistemlerinde aşağıdaki hususlar geliştirilebilir: -Bilginin algılandığı göstergeler (görsel, işitsel) -İşçi ve makine arasında uygun iş bölümü -Ortam koşullarının (gürültü, iklim, aydınlatma) optimizasyonu -İş gücü yeterliliği, yetki ve sorumluluk dağıtımı, iletişim ve koordinasyon sistemlerinin tasarımı gibi organizasyonel parametreler. 1.3. ERGONOMİDE KULLANILAN MODELLER Modelleme, farklı öğeler arasındaki ilişkilerin tanımlanmasında kullanılan bir yöntemdir. Modeller, kullanıldıkları alanlara göre değişik şekillerde tanımlanabilirler. Ürün tasarımında, model, bir nesnenin bütün özelliklerini bünyesinde barındıran bir kopyası olarak tanımlanırken,

Ergonomi'de

ise

model,

ekipmanların,

olayların,

işin

ve

işin

gerçekleştirilmesinin sembolik temsili olarak tanımlanabilir. Model, bir teori değildir. Teorinin amacı, farklı unsurlar arasındaki fonksiyonel ilişkileri tanımlamaktır. Modelin esas amacı ise unsurlar arasındaki fonksiyonel ilişkileri kullanarak, modelin değişkenlerindeki değişikliklerin etkilerini tahmin ve kontrol etmektir. Modeller, genellikle yeni bir sistemin geliştirilmesinde kullanılırlar ve sistemin geliştirilme aşamalarını belirterek, kılavuz görevi görürler.

13

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

Ergonomi'de kullanılan modeller de, Ergonomi'nin kullanıldığı alana göre çeşitli farklılıklar arz ederler. Ürün tasarımı, iş tasarımı, işyeri tasarımı v.b. alanlarda kullanılan modellerin her biri diğerinden farklı olabilmektedir. Ergonomi'de kullanılan modelleri, 1. Uygulama-yönelimli modeller, 2. Sonuç-yönelimli modeller, 3. İnsan modelleri 3.1. Fiziksel Modeller 3.1.1. Antropometrik modeller 3.1.2. Biyomekanik modeller 3.1.3. Arayüz modelleri 3.2. Bilişsel Modeller 4. Tasarım süreç modelleri olmak dört grup altında toplamak mümkündür. Bu modeller ile ilgili ayrıntılı bilgiler aşağıda kısaca verilmiştir. 1.3.1. UYGULAMA YÖNELİMLİ MODELLER Uygulama yönelimli modeller, insan ile yaptığı iş, kullandığı makine ve bulunduğu çevre arasındaki etkileşimi incelerler. Ergonomi biliminin ilk yıllarından itibaren bu tip modeller geliştirilerek kullanılmaya başlanmıştır. Bu modeller, başlangıçta mikro düzeyde (insan-makine arayüzü tasarımında) kullanılırken Organizasyonel Ergonominin gelişmesiyle insan-organizasyon, insan-dış çevre etkileşimi gibi makro düzeylerde de uygulama alanı bulmuştur. Kullanıcı ile sistemin girdi-çıktı karakteristiklerini içerirler ve kapalı çevrim sistemi şeklindedirler. Bu modellerin asıl amacı, sistemin tüm muhtemel etkileşimlerini (insan-makine, insan-iş, insan-çevre, insan-organizasyon, insan-insan v.s.) inceleyip, bu öğeler arasındaki uyumluluğu maksimum düzeyde gerçekleştirerek insanın rahat çalışmasını sağlamak ve sistemin etkinliğini artırmaktır. Şekil 5’teki model bu tip modellere örnek olarak gösterilebilir. 1.3.2. SONUÇ YÖNELİMLİ MODELLER

14

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

Bu modellerde, daha ziyade, Ergonomi'nin uygulanmasıyla elde edilmek istenen sonuçlar üzerinde durulur. Bu modellere göre bir işin, çalışma yerinin, sistemin veya ürünün, güvenli, etkin, rahat, tatmin edici olması v.b. kriterlere göre tasarımı ve değerlendirilmesi söz konusudur. Kullanıcının rahatı ve performansı, önceden belirlenmiş amaç ve kriterler açısından ölçülür ve kabul edilebilir seviyede olup olmadığı saptanır. Elde edilen bulgular daha sonraki iyileştirmelerde kullanılır. Üzerinde çalışılan sistemin çıktıları üzerine çok sayıda parametre etki ediyorsa, sonuç yönelimli modellerin kullanılmasında çeşitli güçlüklerle karşılaşılır. Bu güçlüğün üstesinden gelebilmek için, sistemin işleyişini etkileyen tüm faktörler belirlenerek analiz edilmeli ve model, bazı faktörler göz ardı edilerek dikkatli bir şekilde formülize edilmelidir. Böylelikle beklenmeyen sonuçların elde edilmesi önlenmiş olur. Şekil 6.'da iş tasarımında Ergonomi'nin kullanılmasını gösteren sonuç yönelimli bir model görülmektedir. Şekilden görüldüğü gibi, dört faktör, çalışanın sağlığını ve performansını, direkt veya çalışanın bu faktörleri algılayış tavrına göre, dolaylı olarak etkilemektedir. Çalışanın sağlığı ve performansı, iş sisteminin arzu edilen seviyede olup olmadığını gösterir ve subjektif veya objektif yöntemlerle ölçülebilir. Objektif ölçme İşin içeriği Çalışanın sağlığı Çalışma yeri ve çevre

Tavırlar

Organizasyonuny aşayabilirliği

(kişisel farklılıklar)

Teknoloji Çalışanın performansı Prosedürler

Subjektif ölçme Şekil 6. Çalışma Sisteminin Tasarımında Sonuç Yönelimli Bir Model 1.3.3. İNSAN MODELLERİ

15

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

Ergonomi'de insan modelleri, insanların, çeşitli ortam ve şartlardaki davranışlarını (hız, doğruluk, kaza sıklığı, potansiyel tehlikeler, verimlilik v.b.) incelerler. Bu modellerde, insanın, çalışma ortamındaki fiziksel ve bilişsel performansı incelenirken, kullanıcı ile sistem arasındaki etkileşim genellikle mikro seviyede ele alınır. Bu modeller, insanın çalışma ortamındaki performansını göstermenin yanı sıra, insan ile ilgili bilgi ve verilerin, alternatif tasarım seçeneklerinin geliştirilmesinde kullanılmasını da sağlarlar. Bu modelleri fiziksel ve bilişsel modeller olmak üzere ikiye ayırmak mümkündür. 1.3.3.1. FİZİKSEL MODELLER Fiziksel modeller, insanın statik ve dinamik antropometrik ölçüleri, çalışma postür (duruş) analizi, vücudun çeşitli organlarında meydana gelen gerilmeleri inceleyerek, insanın bu fiziksel özelliklerinin, insan-sistem arayüzü tasarımında kullanılmasını sağlar. Büyük oranda Antropometri, Fizyoloji ve Mühendislik bilimlerinden faydalanan bu modeller, antropometrik modeller, biyomekanik modeller ve arayüz modelleri olmak üzere üç gruba ayrılabilirler. Antropometrik modeller: Bu modeller, insanın, antropometrik ölçülerini, statik ve dinamik çalışma pozisyonlarını dikkate alarak, uzanma, duruş, eğilme ve boşluk mesafesi gibi insanın rahat çalışabilmesi için gerekli olan fiziksel alanların hesaplanmasında kullanılırlar. Başlangıçta, ölçüler tablo ve diyagramlar aracılığıyla kullanılırken, günümüzde bu iş için CAD ortamında çalışan özel bilgisayar yazılımları geliştirilmeye başlanmıştır. Bu bilgisayar yazılımları kullanılarak ekranda simülasyon yapmak suretiyle görüş alanı, çalışma alanı, uzanma ve boşluk mesafeleri gibi değişkenler rahatlıkla değiştirilebilir. Farklı ölçülere sahip popülasyonların ölçüleri bilgisayara girilmek suretiyle veya yazılımdaki veri tabanı kullanılarak ekrandaki insan modelinin ölçüleri de değiştirilebilir. Böylelikle bir tasarım yapılırken, antropometrik verilerin, tasarımın ilk aşamalarında kullanılması ve tasarımın simüle edilerek test edilmesi sağlanmış olur. Şekil 7.'de Chrysler firması tarafından, arabaların iç tasarımında kullanılmak üzere geliştirilen CYBERMAN adlı, CAD sistemi ile tasarlanmış insan modeli görülmektedir.

16

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

Şekil 7. CYBERMAN Biyomekanik modeller: Biyomekanik modeller, iş ortamında, insan vücudunun çeşitli organlarının hareketini ve bu organların maruz kaldığı gerilmeleri inceleyerek, insan vücudunun, duruş, güç ve hareketinin sınırlarını tespit eder ve tasarım amaçlı olarak kullanır. Bilgisayarın yaygınlaşmasıyla el, ayak, sırt, boyun v.b. insan vücudunun organları üzerindeki biyomekanik analizler de bilgisayar ortamında yapılmaya başlanmıştır.

17

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

Şekil 8. SAMMIE İle Yapılan Kompleks Bir İnsan-Araba Arayüzü Modeli Arayüz modelleri: Arayüz modelleri, antropometrik ve biyomekanik modellerin her ikisinin işlevlerini yapabilen modellerdir. Bu modeller özellikle spesifik tasarımlar için geliştirilirler. Bunun yanında geniş bir uygulama alanına sahip modeller de bulunmaktadır. Bunlardan en yaygın olarak bilinen SAMMIE (System for Aiding Man-Machine Interaction Evaluation), Nottingham Üniversitesi tarafından yazılmış ve daha sonraları Loughborough University of Technology tarafından geliştirilmiştir. Bu program interaktif yapıda 3 boyutlu bir insan modelidir. Bu program ile uzanma mesafeleri, görüş testleri, postür analizleri ve biyomekanik analizler yapılabilmektedir. 1.3.3.2. BİLİŞSEL MODELLER Bilgi teknolojisindeki hızlı gelişmeler ve çalışma sistemlerinin karmaşıklaşması, insanın, bilgiyi algılama, karar verme ve problem çözme gibi bilişsel özellikleri üzerinde çalışılması gerekliliğini ortaya çıkarmıştır. Bilişsel modeller, tasarım prosesinde direkt olarak kullanılmaz. Ancak çeşitli alanlarda uygulamaya yönelik olarak tasarım kılavuzlarının

18

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

hazırlanmasında ve problemlerin formülasyonunda kullanılırlar. İnsanın bilgi işleme sürecini gösteren bir model, Şekil 9.'da gösterilmiştir. Dikkat / Motivasyon

Bilgi

Duyu organı

Algılama

Kısa süreli hafıza

Cevabın seçilmesi

Cevabın kontrolü

Hareket

Çıktı

Kalıcı hafıza

Şekil 9. Bilgi İşleme Sürecinin Aşamaları 1.3.4. TASARIM SÜREÇ MODELLERİ Tasarım süreç modelleri, tasarım sürecinin aşamalarını ve hangi aşamada ne tür ergonomik bilgi/veri ve metotların kullanıldığını gösteren modellerdir. Ergonomi tasarım amaçlı bir bilim dalı olduğundan, ergonomik veri/bilgi ve metotların, tasarımın ilgili aşamalarına sağlıklı bir şekilde entegre edilmesi gerekmektedir. Bu amaçla bir çok çalışma yapılmış ve bir çok bilim adamı ergonomik tasarım modelleri geliştirmiştir. Ancak bu modellerin ortak bir özelliği, genel ve basit olmalarıdır. Spesifik alanlarda geliştirilen modeller ise, Ergonomi'nin tasarım prosesindeki rolü ve sunduğu verilerin, hangi aşamalarda ve nasıl kullanılacağı ile ilgili yeterince uygulanabilir değildir. Bundan dolayı spesifik alanlarda daha uygulanabilir tasarım modellerinin geliştirilmesi gerekmektedir. Yukarıda yapılan sınıflandırmaya göre, modelleri kesin sınırlarla birbirlerinden ayırmak mümkün değildir. Zira bir model, aynı anda birden fazla modeli kapsayabilir veya birden fazla sınıfın bazı özelliklerine sahip olabilir. Bu tip modellere kompozit model denir.

19

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

2. FİZİKSEL ERGONOMİ Fiziksel Ergonomi (Physical Ergonomics) -Fziksel çevrenin tasarımı (gürültü,aydınlatma,havalandırma vs.) -Sağlık ve güvenlik tasarımı (yaralanma riski,kontrolü,elle taşıma ve koruyucu araçgereç) -Performans modelleme -Vücut konumunun incelenmesi -Uzanma mesafesi -Mühendislik antropometrisi -Robotlu sistemlerde insan -Ekran önü çalışmasının tasarımı GÜRÜLTÜ Sesin Oluşumu Genel olarak maddenin titreşimi ve bu titreşimin hava, su gibi bir ortam aracılığı ile kulağa iletilmesi ses, hoşa gitmeyen ve rahatsız edici sesler gürültü olarak tanımlanır. Sağlıklı bir insan kulağı frekansı 16 ile 16 000 (20 000) Hz arasında olan değişiklikleri ses olarak algılayabilir. Bu aralığın altındaki titreşimler infarasound; üstündeki titreşimler ise ultrasound olarak tanımlanır. Ses Şiddeti Duyma organı kulak ses dalgalarının hava basıncında meydana getirdikleri basınç değişimlerini statik atmosfer basıncının yaklaşık 10-9 katından başlayıp 10-3 katına kadar olanını algılayabilir. Kulağa gelen 1 kHz frekansa sahip ses dalgalarının, kulak tarafından algılanabilmesi için basıncı en az 0,00002 N/m2 olmalıdır. Bu sınır po duyma eşiği olarak tanımlanır.Basınç arttıkça algılanan ses şiddeti de artar. (0,00002 N/m 2 =2.10-5 Pa =2.10-10 bar = 2.10 -4 ubar) İnsan kulağı, basıncı duyma eşiği 0,0002 N/m2 den 20 N/m2 ye kadar olan hava dalgalarını çeşitli düzeyde ses olarak algılar, basınç daha da arttıkça kulakta basınçla birlikte gittikçe artan, rahatsız edici bir ağrı da duyulmaya başlanır. Ses şiddeti Lp hesaplanırken; ölçülen ses basıncı p, duyma eşiği basıncı po ‘a bölünüp,kareleri alınmış ve elde edilen değerin logaritması alınmıştır. Ancak elde edilen değerin birimi çok büyük olduğundan sonuç 10 ile çarpılarak değerlendirilmiş, birimine de Latince decem = onda bir kelimesinin ve telefonun mucidi Graham Bell’in adının birleştirilmesinden türetilen dB (desibel) denmiştir. Lp =10 log (p2 /po2 )dB =20 log (p / po) dB Ses dalgalarının Pascal =N / m2 cinsinden basınçları ve duyma eşiğine oranlanması ve logaritmalarının alınmasıyla elde edilen dB cinsinden düzeyleri ve göreceli ses şiddetleri Tablo 1‘de karşılaştırmalı olarak görülmektedir. Ses yoğunluğu ( I ), bir sesin duyma

20

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

eşiğindeki sese göre kaç kat “yüksek” olduğunu gösterir. Tablo 2.’de ise çeşitli seslerin ses düzeyleri verilmiştir. Tablo 1. Ses dalgalarının basıncı, yoğunluğu, göreceli şiddeti ve ses düzeyleri Ses basıncı Ses yoğunluğu [Pa] [W/m²] 20 2 0,2 0,02 0,002 0,0002 0,00002

100 10-1 10-2 10-3 10-4 10-5 10-6 10-7 10-8 10-9 10-10 10-11 10-12

Göreceli ses şiddeti 1 000 000 000 000 (1012) 100 000 000 000 (1011) 10 000 000 000 (1010) 1 000 000 000 (109 ) 100 000 000 (108 ) 10 000 000 (107 ) 1 000 000 (106 ) 100 000 (105 ) 10 000 (104 ) 1 000 (103 ) 100 (102 ) 10 (101 ) 1 (100 )

Tablo 2. Çeşitli Seslerin dB cinsinden değerleri Yakında patlayan bomba (Kulakta ani hasar) Pervaneli uçak 5 m Pnömatik çekiç 1 m Otomobil klaksonu 5 m Kamyon 5 m Gürültü üst sınırı Çok açılmış radyo Normal konuşma 1 m Otomobil 10 m Sakin akan nehir Trafiksiz sakin mahalle Sakin bahçe, yaprak hışırtısı Cep saati, tık-tık’lar Tam algılanamayan ses Kesin sessizlik

Ses düzeyi Ses düzeyi [Bell] [desibel] 12 11 10 9 8 7 6 5 4 3 2 1 0

120 110 100 90 80 70 60 50 40 30 20 10 0

160 dB 130 dB 120 dB 100 dB 90 dB 85 dB 80 dB 70 dB 60 dB 50 dB 40 dB 30 dB 20 dB 10 dB 0 dB

Şiddet ve frekans Kulağın duyduğu frekans bölgesi,en küçük frekans 16 Hz ‘den başlayarak birbirinin iki katı olan bölgelere bölünürse on bölge elde edilir:

21

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

16;32;64;125;250;500;1000;2000;4000;8000;16000 Hz. Her bir bölgeye 1 oktav denilir. Bu tanımlamayla duyulabilen ses aralığı da 10 oktavdır. Frekans iki katına çıkınca ses de iki kat incelir. Kadın sesi erkek sesinden ortalama bir oktav daha incedir. Makine sesleri elbette makinenin cinsine bağlıdır, genelde makine gürültüleri çok alçak frekanslardan başlayıp 500 Hz civarında sona erer. Fren sesi, jet motoru veya kereste işlerken kullanılan dairesel testerenin sesleri bu sınırın üstündedir.

Şekil 1. Ses düzeyi L ve ses basıncı arasındaki ilişki

Şekil 2. Ses düzeyi ve ses yoğunluğu I arasındaki ilişki Bir dizi deneyler sonucunda,1000 Hz frekansta duyma eşiği po ‘dan daha büyük ses basınç düzeylerine ihtiyaç olduğu tespit edilmiştir. Bundan, ses duyma eşiğinin frekansa bağlı bir değer olduğu, bir tek dB değeri vermekle eşiğin ifade edilemeyeceği anlaşılır. Örneğin 1000 Hz’ de sesin duyma eşiği 0,00002 Pa iken 125 Hz ‘de 0,0002 pa’dır; yani 125 Hz’deki

22

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

sesi duyabilmek için 1000 Hz’deki sesi duymak için gerekli olan basıncın çok daha fazlasına, 10 katına gereksinim vardır. Gürültüyü ölçme ve değerlendirme Sesin şiddetini ölçmeye yarayan cihazlara sesölçer veya sonometre denilmektedir. Sesölçerlerde genellikle A, B ve C olmak üzere 3 filtre mevcut olup sesin şiddetinin frekans, yoğunluk, basınç gibi parametreleri baz alarak ölçüm yaparlar. Kulak duyarlılığının frekansa göre değişkenlik göstermesi nedeniyle, desibel değeri gürültünün insan kulağına olan etkisini ölçmekte yeterli olmamaktadır., Bu nedenle Ergonomide kulağın duyarlılığını esas alarak frekansa göre ölçüm yapan dB(A) değerleri kullanılır. Birden fazla kaynaktan gelen sesin etkisi Ortamda birden fazla ses kaynağı varsa bu kaynaklardan gelen seslerin düzeyleri logaritmik değerlerle ifade edildiği için, toplam düzeylerinin bulunmasında da logaritmik hesap kuralları uygulanır.

Örnek 1. Bir atölyedeki torna tezgahının ses düzeyi 70 dB’dir.Bu tezgahın hemen yanına aynı tezgahtan bir tane daha yerleştirilip,ikisi birlikte çalıştırılınca toplam ses düzeyi ne kadar olur? Şekil 2’ye göre 70 dB ses düzeyinin ölçüldüğü noktada ses enerji yoğunluğu 10-5 W/m2 Ölçüm noktasına makinaların mesafesinin farklı olabileceğini, bu farktan dolayı enerjide azalma olabileceğini ihmal edersek, iki tezgah birlikte çalışırken ses enerji yoğunluğu iki kata çıkacak ve 2.10 -5 W/m2 olacaktır.Aynı diyagrama bakarak 2.10 -5 W/m2 ses enerji yoğunluğuna karşı gelen ses şiddetinin 73 dB olduğunu okuruz. Ancak bazı özel durumlara da dikkat etmek gerekir. Atölyede,bazı yönlerde iki tezgahtan yayılan ses dalgalarında,aynı frekanslı dalgalardan tesadüfen öyle çakışanlar olabilir ki,o noktada basınç iki kata çıkabilir.70 dB’e karşı gelen basınç 0,065 N/m2 dir.(şekil 1), iki kata çıkınca basınç 0.13 N/m2 olur ki bunun karşıtı da 76 dB’dir. Bu sonuç ise ikinci bir tezgah çalıştırıldığında bazı frekanslarda,atölyenin bazı noktalarında gürültü artışının 3 dB değil 6 dB olabileceğini gösterir. Ancak genel olarak, aynı iki ses kaynağının ses düzeyi bir kaynağın ses düzeyine 3 dB eklemekle elde edilir. Birbirinin aynı iki tezgah çalışırken birini durdurmakla da ses 3 dB azalır. Örnek 2.

23

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

114 dB düzeyinde gürültülü çalışan makine, atölyeden pleksi-cam bir duvar ile ayrılmıştır. Pleksicam ses basıncının sadece %10’unu atölye tarafına geçirecek özelliğe sahiptir. Atölyedeki ses düzeyi ne kadardır? 114 dB’in basınç karşılığı 10 N/m2 dir, (şekil 1). Bu ses basıncının %10’u pleksicam duvar nedeniyle atölyeye ulaşabildiğine göre, atölyeye geçen ses basıncı 1 N/m2 dir. 1 N/m2 ses basıncı ise 94 dB’e karşılık gelmektedir. Ses pleksicam duvar nedeniyle atölye tarafına 20 dB azalmıştır. Eğer makine 80 dB ile çalışıyor olsaydı,aynı pleksicam duvar ses kaç dB azaltırdı? 80 dB 0,2 N/m2 ses basıncına karşı gelmektedir. Cam duvardan atölyeye bu basıncın %10’u, yani 0,02 N/m2 geçecektir, bunun karşılığı da 60 dB’dir. Ses yine 20 dB azalmıştır. Yukarıdaki örnekler basınç-yoğunluk-ses şiddeti arasındaki ilişkiyi gösteren hazır diyagramlardan yararlanarak sonuçlandırılmıştır. Elde hazır diyagramın olmadığı durumlarda hesaplayarak da aynı sonuçlara,hatta daha kesin sonuçlara ulaşılır. Ses düzeyi değerleri logaritmik ölçekli olduğundan toplama ve çıkarmalarında logaritmik hesap kurallarını uygulamak gerekir. Hatırlatma açısından logaritmik temel işlem kuralları ve birer örnek aşağıda verilmiştir.

Örnek 3. Eşdeğer iki ses kaynağından gelen seslerin ortak etkisi 70 dB şiddetinde ses yayan iki makine aynı anda çalışmaya başlasa: L1 =70 dB = 10 log 107 LT = L1 + L2 = 10 log (107 + 107 )= 10 log ( 2. 107) = 10 log 2 + 10 log 107 Log 2 = 0,301 ve log 107 =7 olduğundan LT = 10.0,301 + 10.7 = 73 dB Elde edilir. Birinci makine çalışırken, aynı şiddette gürültü yayan ikinci bir makine de çalıştığında ses şiddeti 3 dB artmaktadır. Örnek 4. Biri 80 db(A), diğeri 70 db(A) ses çıkaran iki makinanın çalıştığı ortamda ne kadar ses şiddeti olur? Lt= 10 Log (108+107)= 80+10 Log(1,1)=80,41 dB

24

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

Ses Emisyonu –Ses İmisyonu Kulağa ulaşan ses imisyon, tek bir kaynağın yaydığı ses ise emisyondur. Kaynağın şiddeti nicelik olarak yaydığı ses gücü P ile ifade edilir, şekil 3. DIN 45635’e göre bir kaynağa belirli uzaklıktaki noktada ses yoğunluğu (I), ses gücü (P)’nin kaynağı sarıp kapsayan alan (S)’ye bölünmesiyle elde edilir. Eğer aranan kaynağın ses gücü ise, bu da ses yoğunluğu I ve kaynağı saran alan S’nin çarpılmasıyla elde edilecektir. I=P/S I: Ses yoğunluğu(W/m2), P: Ses gücü (W) S: Alan (m2)

Şekil 3. Ses Emisyonu ve Ses İmisyonu Gürültünün Duyma Yeteneğine Etkisi Gürültünün kulağa etkisi şiddetine ve etkidiği süreye bağlıdır. Risk oluşturan ses düzeyi aşıldığında belirli dinlenme zamanından sonra geçen geçici sağırlık olayı ile karşılaşılır. Gürültünün etki süresi arttıkça sürekli duyma kaybı gerçekleşir. Risk düzeyinin altında da örneğin 80 dB(A)’da karşılıklı konuşma esnasında birbirlerini iyi anlamada zorluklar yaşanır. Yüksek şiddette gürültü altında kalındığında en azından belirli bir süre boyunca duyabilme yeteneği azalır, bu kötüleşme audiometre ile ölçülebilir. İşitme kaybı ≈ L . T L: Gürültü şiddeti T: Gürültüde kalınan süre Tablo 3. Çeşitli Gürültü Düzeylerinde Kalabilme Süreleri

25

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

Gürültü Şiddeti 80 90 95 100 105 110 115

Süre (saat/gün) 7,5 4 2 1 10’ 5’ 1’ 30’’

Geçici Sağırlaşma (TTS=Temporary Threshold Shift) Gürültülü ortamda uzun süre bulunmanın sebep olduğu geçici duyma kaybı kulağın yetersiz beslenmesinin doğurduğu yorgunluğa bağlanmaktadır. Geçici sağırlık kişiden kişiye farklılık arz etmekteyse de, genel olarak şunlar söylenebilir: Gürültülü ortamdan çıktıktan 2 dakika sonra yapılan TTS2 ölçümleri (2 rakamı deneyin akustik yükün bitiminden 2 dakika sonra yapıldığını gösterir) duyu kaybının farklı frekanslarda farklı büyüklükte olduğunu göstermiştir.Ayrıca akustik yükün şekil, frekans dağılımları, şiddeti ve süresi de geçici duyu kaybında büyük rol oynar. Geçici sağırlaşma diye adlandırdığımız, duyma eşiğinin geçici yükselmesi, fizyolojik açıdan yorgunluk anlamına gelir. Ancak işgününden sonraki yaşamımızda da duyu organımıza ihtiyaç olduğuna göre kulağın dinlenmesi, duyma kabiliyetinin eski haline gelmesinin zamanla ne şekilde oluştuğunun da bilinmesi gerekir. Şekil 4’te 30, 120 ve 240 dakikalık süre boyunca 100 dB(A) şiddetinde gürültülü ortamda bulunduktan ve gürültülü ortamdan çıktıktan sonra TTS değerlerinin değişimi görülmektedir.

26

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

Şekil 4. Geçici Sağırlığın (TTS) Gürültü Etkisinde Meydana Gelmesi (sol sütun) ve Ortadan Kalkması (sağ sütun) 20-25 dB düzeyinde bir geçici sağırlık kısa bir etki süresi sonrasında oluşmakta ve 4 saatlik gürültüye maruz kalma süresinde de fazla bir artış gözlenmemektedir. Fakat kısa süre gürültü etkisinden sonra geçici sağırlık çok çabuk ortadan kalkarken, uzun süre gürültü etkisinde ise geçici sağırlık ortadan kalkıncaya kadar uzun bir süre geçmekte, kulağın dinlenmesi için daha uzun zamana gereksinim duyulmaktadır. Zaman ekseninde gösterilen 1000 dakika çok önemlidir, çünkü 1000 dakika sonra, işçinin 16 saatlik dinlenme süresi bitmiş ve bir sonraki iş vardiyası başlamış olacaktır. Sürekli sağlık tehlikesi ile karşılaşmamak için hiç değilse yeni vardiya başlangıcında bir evvelki iş gününün geçici sağırlığı ortadan kalkmış olmalıdır. Aksi takdirde 16 saat sonra hala mevcut olan TTS değerleri sürekli sağırlığa yol açar. Sürekli sağırlaşma (PTS=Permanent Threshold Shift)

Şekil 5. Yaş, gürültü şiddeti ve süreye bağlı olarak sürekli sağırlık riskinin belirlenmesi Gürültünün Kulakla Doğrudan İlişkisi Olmayan Etkileri Gürültü işitme organımızla ilgisi olmayan başka rahatsızlıklara da sebep olur. Bunların başlıcaları: - Psikolojik stres, - Konsantrasyon yeteneğinin olumsuz etkilenmesi , - Başkalarının neden olduğu ve susturmaya olanağımız olmayan yabancı gürültünün rahatsızlığı, - Kan damarlarının daralması, adrenalin salgısının artması,kalp atışının hızlanması,

27

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

- Mide ülseri,uykusuzluk gibi psikosomatik hastalıklardır. - Kaza sayısının artması ve ve verimliliğin azalması. - Çalışmanın her aşamasında, iletişim kurmada, sinyalleri algılamada olumsuz etkiler söz konusunudur. Bu rahatsızlıklar teknik yöntemlerle ölçülüp tespit edilmeseler bile varlığı kabul edilen rahatsızlıklardır. Bu rahatsızlıklar ses düzeyinin şu veya bu değeri aşmasıyla değil de kişinin sesi rahatsız edici bir gürültü olarak algılayıp algılamaması ile ilgilidir. Yan komşudan gelen müzik sesini, o müzikten hoşlanan biri rahatsız edici bulmazken, gece vardiyasından dönen ve uyumak isteyen işçi huzur kaçırıcı, rahatsız edici olarak algılar, organizması aşırı stres göstergesi sayılabilecek davranışlar gösterir. Gürültüyü Önlemenin Teknik Temelleri Ses dalgaları çeşitli nedenlerden oluşur. Örneğin kesme işleminde takım ve parçanın birbirlerine temaslarında parçaya uygulanan kuvvetlerin parçayı titreştirmesi, iki parçanın birbirine temasında bunlardan en az birini titreşmesi ve içten yanmalı motorlarda hava yakıt karışımının patlayarak yanmaya başlaması gibi. Cisimlerin hareketi, birbirlerine teması, karşılıklı birbirlerine kuvvet uygulamaları makinelerde ses oluşumunun temel kaynakları olduğuna göre, gürültüyü önlemede dikkatleri bu yöne yoğunlaştırmada yarar vardır. Gürültünün zararlı etkisinden kişileri koruma üç şekilde olabilir: 1.Gürültünün oluşmaması ve azaltılması. Birincil önlemler (sessiz çalışan makine konstrüksiyonu,gürültüsüz iş yöntemlerini seçme…) 2.Gürültünün yayılmasını önlemek, gürültüyü olduğu yere hapsetmek. İkincil önlemler. 3.Kişisel koruyucularla gürültünün etkilerinden korunma. Üçüncü gurup önlemler.

28

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

Şekil 6. Saç Kasada Gürültü Sönümleme Çalışmaları Otomotiv yan sanayiinde cıvata üreten bir fabrikada cıvatalar üretimden sonra el ile makineden alınıp bir saç kasaya atılmakta. Dolan kasalar cıvataların paketleneceği bölüme taşınmaktadır. Cıvatalar çelik saç kasalara atılırken kasalardan kasa boş iken etrafa 117 dB(A), yarı doluyken 100-105 dB(A) düzeyinde ses yayılmaktadır. Şekil 6. Bu rahatsız edici, zararlı bir gürültü düzeyidir. Kasayı daha kalın malzemeden yapmak sesi biraz azaltsa da, hem sönümleme yeterli değildir, hem de maliyet artar. Bunun yerine kasa içerisine cıvatalar içine fırlatıldığında çarpacakları PVC sert plastikten yapılmış bir eğik plaka koymak (b) veya çerçevesi T profillerden oluşmuş yüzeyleri çelik tel kafesten yapılmış kasa (c) kullanmak suretiyle ses düzeyi 111 ve 103 dB(A)’ya indirmek mümkün olmuştur.

29

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

Şekil 7. Tamburda Gürültü Sönümleme Çalışmaları Bir başka örnekte döküm parçalarının temizlendiği temizleme taburudur, şekil 7. 1 metreküp hacimli, 1,5 metre uzunluğundaki tamburda ağırlıkları 3-5 kg olan döküm parçaları cüruflardan temizlenmektedir. Tamburdan 1 metre mesafede ölçülen ses düzeyi 107 dB(A)’dır. Tamburun iç yüzeyine aşınmaya da dayanıklı ve tamburun saç kalınlığının en az iki katı kalınlıkta çelik hasır içeren sert kauçuk kaplayarak hem tamburun ana malzemesinin aşınması önlenmiş hem de tamburdan yayılan ses düzeyi 80 dB (A) düzeyine indirgenmiştir. Gürültüyü kaynağında, yolda ve alıcıda olmak üzere üç şekilde kontrol etmek mümkündür. Her hangi bir gürültü probleminde bu üç unsur önem derecesine göre belirlenmelidir. En iyi yaklaşım, şüphesiz ki gürültüyü kaynağında yok etmektir. Bunun mümkün olmadığı durumlarda, gürültüyü yolda ve alıcıya ulaştığı noktada önleme yolları denenmelidir. Şekil 8’de bir makineye uygulanabilen gürültü önleme yöntemleri ve etkinlikleri gösterilmiştir.

30

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

Şekil 8. Bir Makinaya Uygulanan Gürültü Azaltma Yöntemlerinin Karşılaştırılması

31

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

3 .AYDINLATMA Tanım, Önem Uygun aydınlatma koşulları altındaki bir salonda verilen konferansta sunulan, kontrastları zengin renkli bir slayt, bir iki saniyelik zaman sürecinde izleyiciye, ne kadar hızlı konuşulursa konuşulsun sözle iletilebilecek bilgiden çok fazla bilgiyi iletir. Optik algılamamız akustik algılamamızdan çok daha fazla bilgi akışını sağlayacak düzeydedir. Çevremizde olup bitenlerin;  %80’ini gözümüzle,  %10’unu kulağımızla,  %5’ini ise dokunarak algılarız. Optik duyu kanalımız hem günlük özel yaşamımızda, hem de iş yaşamımızda bu nedenle çok önemlidir. İş yerinin doğru aydınlatılmasıyla sadece iş performansı artırılmaz, aynı zamanda olası hatalar, tehlikeler de fark edilir ve önlenir. İnsan gözünün görebildiği ışık, dalga boyu 380-780 nm arasında olan, frekansı 1015 Hz dolayındaki elektromanyetik dalgalardır. Elektromanyetik dalgalar frekansı 50 Hz olan alternatif akımdan başlayıp radyo, televizyon dalgaları, röntgen ışınları ve frekansı 1024 Hz olan kozmik ışınlara kadar geniş bir yelpazeye yayılırlar. En alçak ve en yüksek frekanslar ve en uzun en kısa dalga boyları arasında 1020 den fazla bir oran mevcuttur.(Şekil1)

Şekil 1. Elektromanyetik Işınların Dalga Boyu ve Frekansları Nasıl radyo, televizyon çeşitli dalga boyları için bir alıcı aygıt iseler, gözümüz de frekans bandının içinde üstten ultraviyole (morötesi), alttan infraruj (kızılötesi) ışınlarla sınırlı olan, çok dar bir alandaki görülebilir ışık dalgaları için alıcı aygıttır.

32

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

Işık akımı : Işık kaynağından yayılan ve bir alana gelen ışık miktarına ışık akımı denir. Işık kaynağından göze gelen ve göz tarafından değerlendirilen ışık miktarı da ışık akımı olarak tanımlanır. Işık akımının birimi lümendir. Bir aydınlatma sisteminde, aydınlatan lambanın gücü P (Watt) değil, aydınlatılan alana gelen ışık akımı önemlidir. Kullanılan lambanın cinsine göre (akkor lamba, radyum lambası, flüoresan lamba...) bir verimi vardır, yani aldığı elektrik enerjisinin belirli bir kısmını ışık akımı olarak yayar, Işık kaynağının verimi : η=  / P [Lümen /Watt] tır.

Işık Şiddeti I: Işık akımının, incelenen yöndeki hacimsel açıya bölünmesiyle ışık şiddeti elde edilir, birimi candela’dır : I=  / 

Hacimsel açı  küre alanının kürenin yarıçap karesine bölünmesine eşittir. Birimi [sr] Steradyanttır. Tüm küre alanı için  = 4. sr’dır. Işık şiddeti 1 cd olan ve bir kürenin merkezindeki nokta şeklindeki ışık kaynağının kürenin tüm alanına yayıldığı toplam ışık akımı  =4. lümendir. Aydınlatma şiddeti E : Pratikte bizim için önemli olan alanlar vardır, o alanların özellikle iyi aydınlatılmasını isteriz. Birim alana düşen ışık akımı aydınlatma şiddetidir, birim lükstür. E =  / A (lm/m²=lüks) Işık incelenen alan dikey gelmiyorsa aydınlatma şiddeti: E = .cos  / A İfadesinden hesaplanır. ışığın geliş yönü ile düzlem arasındaki açıdır. Bir noktadaki aydınlatma şiddeti kaynağın ışık şiddeti I ile noktanın kaynağa olan mesafesi r’nin yardımıyla E= I / r² (cd/m2=lüks) denkleminden hesaplanır. Işık eğik geliyorsa E = I cos  / r² denklemi kullanılır. Işık kaynağı tarafından aydınlatılan alan, ışık kaynağına olan mesafenin karesiyle doğru orantılı olduğundan, lambaya olan mesafenin iki katına çıkması aydınlatma şiddetinin dörtte bir değerine inmesi demektir. İş yerlerinde genel aydınlatma yerine, tezgaha çok yakın bir lamba yerleştirerek çok daha güçlü aydınlatma şiddeti elde edilebilir.

33

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

Tablo 1. Önerilen aydınlatma şiddeti değerleri Kaba çalışma, depolar, ardiyeler 50 – 200 lüks Orta hassasiyet, paketleme ve sevkiyat 200 – 250 lüks Basit montaj, kalın telle bobin sarma, takım tezgahında çalışma 250 – 300 lüks Hassas çalışma, okuma, yazma, araştırma laboratuarı, hassas 500 – 750 lüks Makine montajı, marangoz tezgahlarında çalışma, hassas aletlerle iş Çok hassas işler, teknik resim çizme, renk kontrolü, hassas alet ayarı 1000 – 2000 lüks Saat v.b. montajı, elektrikli alet kontrolü Işık (aydınlatma) yoğunluğu : Bir yüzeyin aydınlığı, gözümüze parlak veya loş gelmesi, yaydığı veya yansıttığı ışığa bağlıdır ve ışık yoğunluğu ile tanımlanır. Işık yoğunluğunun birim cd/m² dir. Fizyolojik açıdan önemli bir büyüklüktür ve görme koşullarının değerlendirilebilmesi için görüş alanında ışık yoğunluğunun nasıl dağıldığını bilmek gerekir. Aydınlatılan hacmin duvarlarının refleksiyon (ışığı yansıtma) derecesi, odanın , iş alanının ışık yoğunluğunu etkiler. Işık yoğunluğu L birim alanının yaydığı ışık şiddetidir: L = I / A (cd / m²) Söz konusu alana bakan kişinin bakış doğrultusu ile alanın normali arasında  açısı varsa : L= I / A . cos

Şekil 2. Fiziksel Büyüklükler

34

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

Şekil 3. Işık Kaynağından Uzaklaştıkça Aydınlatma Şiddetinin Azalması Pratikte aydınlatma şiddeti E’nin ölçülmesi yeterlidir. Aslında görebilmemiziçin gerekli olan, aydınlatma şiddeti değil, baktığımız nesneden gözümüz yönünde yansıtılan ışık miktarıdır ki bu da ışık yoğunluğudur. Yüksek bir görüş performansının gerektiği yerlerde en az 100 cd/m2 ışık yoğunluğuna ihtiyaç vardır. Kontrast: Bir cismi iyi görebilmek, doğru algılayabilmek o cismin aydınlatılmasındaki kontrasta, yani ışık yoğunluğu farklılıklarına bağlıdır. Gözün kontrast hassasiyeti, adaptasyonu, ışık yoğunluğu diyebileceğimiz ortamın temel aydınlığına bağlıdır. Normal gün ışığı ile aydınlatılmış bir odada veya lamba ile 100 cd/m² düzeyinde aydınlatılmış bir ortamda, ortamla bakılan cisim arasında göreceli ışık yoğunluğu farkı %1-2 ise, cisim rahat algılanabilir. Göreceli ışık yoğunluğu, bakılan cisim ile ortamın temel ışık yoğunluğu arasındaki farkın temel ışık yoğunluğuna bölünmesiyle elde edilir. Kötü aydınlatılmış ortamlarda veya tam zıddı öğle güneşinin aydınlattığı ve refleksiyon derecesinin büyük olduğu karlı bir ova veya bir sahilde cisimleri algılayabilmek için %10’a varan büyüklükte ışık yoğunluğu farkı yani kontrast gereklidir. Bir nesneyi görebilmek için aydınlığın değil kontrastın daha önemli olduğunu günlük yaşamımızda da görmekteyiz : Aydınlık bir salonda slayt gösterisini algılayabilmek için pencerelere perde çekmek zorunda kalırız, televizyonu veya bilgisayar ekranını aydınlık bir pencere önünde oldukça zor izleyebilir. Göz kamaşması Gözün görevi çevremizde bulunan nesneleri, göz merceğinin yardımıyla, gözün arka duvarında retina üzerine optik olarak resmetmektir. Göz kamaşması iş yerinde aydınlatmadan doğan şikayetlerin başında gelir. Yaşları arttıkça insanlar, ışık yoğunluğuna daha az dayanabilmektedirler. Göz kamaşmasının nedeni göze gelen ışığın korneadan, mercekten ve camsı bölgeden geçerken sapması ve çevreye

35

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

yansımasıdır. Bu ışıklar retinada oluşan resme ulaşırlar ve resmin kontrastını azaltırlar (Şekil 4) . Bir ışık kaynağından gözümüze doğrudan gelen veya parlak bir düzlemden yansıyarak dolaylı gelen her ışık kamaşmaya sebep olur. Bir aydınlatma sisteminde, çalışma pozisyonunda göz tarafından ışık kaynağı görünmüyor ve çalışma alanının hiçbir noktası da parlamıyorsa o zaman kamaşmasız bir sistemden bahsedebiliriz. Gözde kamaşmaya sebep olan ışığın aydınlatma yoğunluğu, aydınlatma şiddeti ile doğru, kamaşma açısının karesi ile ters orantılıdır. Ls= c . E / γ2 Kamaşma açısı, ışık kaynağı, göz ve bakılan nesne arasındaki açıdır (Şekil 4).

Şekil 4. Göz kamaşması ve Kamaşma açısı Aynı aydınlatma koşulları altında, tavandan aydınlatılmış iki salondan alçak salondaki göz kamaşma tehlikesi, kamaşma açısı daha büyük olan yüksek salondakinden daha büyüktür. Yan taraflara ve yükseklere yerleştirilmiş ışık kaynakları kamaştırma açısından daha az tehlikelidir. Işık kaynağının yatay ve düşey düzlemde bakış istikametine yaklaşması, aydınlık şiddetinin artması ve aydınlatılan alanın büyümesi görme kabiliyetimizi daha fazla olumsuz etkiler. Deneyimler kamaşma açısının kesinlikle 30°den büyük olması gerektiğini göstermektedir.

36

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

Yanlış Aydınlatma

Doğru Aydınlatma Modern aydınlatma sistemlerinde göz kamaşması rahatsızlıkları daha ziyade yansıyan ışık yüzündendir. Bunu önlemenin veya tehlikeyi azaltmanın çareleri, aydınlatma yoğunluğu düşük, büyük alanlı ışık kaynakları kullanmak ve çalışma alanında parlak materyaller kullanmamaktır.İşyerinde işlenen malzemenin kendisi parlaksa ve ışığı büyük oranda yansıtıyorsa indirekt aydınlatma ile veya olaya uygun özel işyeri lambaları ile ışığın göze yansımasını engelleyerek göz kamaşması önlenmeye çalışılır. Işığın göze geliş açısının görme kalitesini ne kadar değiştirdiği şekil 5’te görülmektedir. Bakılan nesnenin aydınlığı 100 lüks, kamaşma kaynağından dolayı göze gelen ışığın düzeyi de

37

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

50 lüks ise açı 5° iken görme kalitesi % 84 azalır, göz yorulur, dayanamaz hale gelir; açı 10° ye çıktığında kalite azalması % 69 olmuştur, göz kendisini zorlamak zorunda hisseder. Açı büyüdükçe kalite düşmesi ve gözün rahatsızlığı da azalır. (Şekil 5)

Şekil 5. Işığın göze geliş açısı ve etkisi Çalışma düzeninde en iyi aydınlık dağılımı için kural, bakılan alan, manuel çalışma alanı, çevre alanı arasında aydınlatma yoğunluğu düzeyinin 9:3:1 oranında olmasıdır. Bir yazı masası için, okunan kağıdın aydınlatma yoğunluğu düzeyi 9 ise, masa alanında 3, odanın genelinde de 1 olmalıdır. (Şekil 6)

Şekil 6. İş parçası, çalışma alanı ve çevre alanlarının aydınlatma yoğunluklarının birbirine oranı 9:3:1 olmalıdır.

38

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

İyi bir aydınlatma sadece görme duyumuzu, görsel performansımızı etkilemez, aynı zamanda, çabuk ve doğru hesaplama, mantıksal düşünme, daha iyi dikkat gibi merkezi sinir sisteminin çeşitli alanlarının aktivitesi de artar (Şekil 7). Kötü aydınlatma ise yorulmaya, motivasyon kaybına ve nihayet performansın düşmesine yol açar.

Şekil 7. İyi aydınlatma ile iyileştirilebilecek performans değişkenleri İş yerinde, işin kusursuz yapılabilmesi ve daha da önemlisi çalışanların göz sağlığının korunması,iyi bir aydınlatmanın yapılmasını gerektirir. Bir iş ortamındaki aydınlatma gereksinimi, yapılan işin özelliğine, işgörenlerin göz fonksiyonlarının normalliğine,işin özellikleri nedeniyle detay algılama gibi kriterlere bağlıdır. Şekil 10.’da üç ayrı iş için yapılan deneysel bir çalışmada, aydınlatma seviyesinin, işi bitirme zamanına etkisi incelenmiştir. Şekilden de görüldüğü gibi ,başlangıçta aydınlatmanın artırılmasıyla performansta hızlı bir artış görülürken, zamanla bu artış hızı azalmaktadır. Belli bir aydınlatma seviyesinden sonra da performansta tekrar bir azalma söz konusu olmaktadır. Bu durum, yazı yazma işlemini temsil eden eğride rahatlıkla görülebilmektedir.

39

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

Şekil 10. Aydınlatma Seviyesi - Performans İlişkisi Çeşitli iş ortamlarında ve farklı iş istasyonlarının gerektirdiği aydınlatma tipi ve seviyeleri uzun araştırmalara konu olmuş ve halen olmaktadır. Bu konuda çeşitli ülkelerdeki Aydınlatma Mühendisleri Dernekleri farklı yerlerin aydınlatma tipi ve seviyeleri ile ilgili önerilerde bulunmaktadırlar. İş yerinde, önerilen aydınlatma seviyeleri, 200 lüks’ten başlayıp, yapılan işin özelliğine ve hassasiyetine göre 2000 lüks’e kadar çıkabilmektedir. Son zamanlarda aydınlatma tekniği önemli ölçülerde gelişmiş, her çeşit işyeri veya iş istasyonlarının optimal aydınlatılması konusunda önemli bir bilgi birikimi sağlanmıştır. Özel aydınlatma gereksinimi olan iş ve işlemlerde de, aydınlatma düzeyi, ışığın geliş açıları, gerektiğinde daha iyi aydınlatma için hareketli düzeneklerin geliştirilmesi gibi yaklaşımlar geliştirilmiştir. Ergonomik yaklaşımda da öncelikle işgörenlerin göz ve görme fonksiyonları dikkate alınarak sağlıklı bir düzen öngörüldüğü gibi, insan faktörünün en verimli bir şekilde çalışabileceği aydınlatma koşulları aranır.

İş yerlerinde gün ışığından oluşan aydınlanma şiddetinin dışarıda açık havadaki aydınlatma şiddetine oranına “gün ışığı oranı” denir. DIN 5034 iş yerlerinde yapılacak işe göre gün ışığı ile aydınlatma halinde tavsiye edilen gün ışığı oranları Tablo 2’de verilmiştir.

40

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

Tablo 2. Gün Işığı Oranı Aydınlatma düzeyi

Min. Gün ışığı oranı (%) Örnek

Düşük

1

Pek girilip çıkılmayan depo vb.

Orta

2

Normal depo

Yüksek

5

Büro

Çok Yüksek

10

Hassas cihaz atölyesi

Doğrudan ve Dolaylı Aydınlatma Genel aydınlatma düzeyinin dışında kontrastın ve ışığın oda içinde yayılmasının görme koşullarına etkisi büyüktür. Bir ölçü aletinin, örneğin bir sayacın kapağına bakılacak küçük cam parçalarının bir atölyede, normal iş yerinde kirlilik, çizik v.b hatalara karşı kontrol edilmesi, kontrol eden kişi için büyük bir görsel yüktür. Camı ışığa tutarak kontrol ederken, camın arkasındaki yüzeyin şekli, civardaki diğer ışık kaynaklarından göze ulaşan ışık, camdaki hataları algılamayı zorlaştırır. Şekil 8 sağda görülen işyeri düzenlemesinde cam siyah bir altlık üstündedir ve özel bir işyeri lambası tarafından aydınlatılmaktadır. Bu konumda muhtemel hatalar çok kolay görülebilir. Solda ise bir makaradaki bakır sargıların uçlarının lehimlenmesi şematik olarak gösterilmiştir. Hem tel hem de metal altlık yaklaşık aynı refleksiyon derecesine sahiptirler ve bunlardan yansıyıp göze gelen ışık lehimlenecek bakır tel uçlarının görülmesini engellemektedir. Ortadaki düzenlemede metal altlık yüzeyine paralel yönde ışık gönderilerek üzerindeki telde aydınlık ve gölgeli bölgeler oluşturulmakta ve telin gözle görülmesi kolaylaşmaktadır.

41

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

Şekil 8. Kontrastın görsel algılamaya yardımı Yönlendirilmiş ışınlar aydınlık ve gölge oluşturarak kontrastı kuvvetlendirirler, yandan gelen güneş ışığının duvarı yaladığında duvarın pürüzleri çok belirgin bir şekilde ortaya çıkarması buna güzel bir örnektir. Işık kaynağından bakılan nesneye doğrudan gelen ışık hacimsel görmeyi kolaylaştırır. Duvardan, tavandan veya lambanın bir yanından yansıyan ışık (difüz ışık) stereoskopik görmeyi engeller. Direkt aydınlatma sayesinde gölgelerin oluşması, üç boyutlu parçaların hem göz hem de elin koordineli çalışmasıyla yapılması gereken montaj işlerini de kolaylaştırır. Bürolarda ise bunun tersi diffüz aydınlatma ( aydınlatılmış tavan ) veya dolaylı aydınlatma (ışığı önce tavana ve duvarlara yönlendiren abajurlu lamba) istenir, eğer gölge oluşturan direkt aydınlatma kullanılırsa elin gölgesi okuma, yazma veya görmeyi zorlaştıracaktır. Göz Yorulması Araştırmalar hem düşük hem de yüksek aydınlatma şiddetlerinin gözü erken yorduğunu göstermektedir. Göz sürekli bakmaktan değil, farklı noktalara özellikle de farklı uzaklıklara bakarken yaptığı hareketlerden dolayı yorulur. Görme olayını gerçekleştiren sinir hücreleri yorulmazlar, yorulma konsantrasyon gerginliğinden ve işin monotonluğundan kaynaklanır. Bir iş, görsel performans yeteneğinin, görme kabiliyetimizin sınırındaysa veya sınıra yakınsa bu işi yapabilmek için kişi kendini zorlayacak, kendini tümüyle işine konsantre edecektir, bu da onu çabuk yoracaktır. Sabit mesafede, tek bir noktaya bakarak yapılan işlerde de göz kasları, statik zorlamada çabuk yorulan diğer kaslar gibi yorulacaktır. Meşrubat sanayiinde şişelerin temizliğinin kontrol edilmesi gibi görülecek nesnelerin çok küçük olması, çevre ile yeter kontrastın bulunmaması durumunda veya işçinin görme yeteneğinin zayıf olması halinde, arka planın eşit biçimde aydınlık tutulması ve büyüteç kullanılması gibi önlemler alınmalıdır. Monoton işlerde zaman zaman gözleri kısa süre kapatmak, iki iş adımı arasında iş alanı çevresinde bir uzağa bir yakına bakmakta yorulmayı geciktirmek açısından yarar sağlar. Çalışma esnasında sürekli yakına bakmak durumunda olan kişiler, birkaç metre uzaklığa bakarak gözlerini dinlendirebilirken, şehirlerarası yolda otobüs kullanan bir şoför gibi uzağa bakarak çalışanlar ise, iş izin veriyorsa arada bir daha yakın mesafeye bakarak gözlerini dinlendirebilirler. Yalnız uzak-yakın arası akkomodasyon süresinin iki saniye kadar olduğunu düşünerek, iş güvenliğini tehlikeye atacak davranışlarda bulunmamak gerekir.

42

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

İşyerinde Renk Yapay aydınlatmada renklerin iyi ve doğru anlaşılabilmesi için ışık kaynağının emisyon spektrumu gün ışığının spektrumuna benzer olmalıdır. Eğer yapay ışık kaynağı, sadece monokromatik ışık yayan bir Natriyum buharı lambası ise, yani tüm ışık enerjisi tek dalga boyunda bir ışık ise, bu lamba tarafından aydınlatılan nesneler de ancak o dalga boyunda ışık yansıtacaklarından bakılan nesnelerin renkleri anlaşılamaz. Fotokimyasal prosesleri etkilemedikleri için fotoğrafçılıkta, bazı elektronik eleman üretiminde bu lambalar kullanılır ve renkler algılanamaz. Renklerin çok iyi algılanmasında en iyi lamba Xenon lambalardır. İçerdikleri sarı-kırmızı tonun ağırlığı nedeniyle akkor lambalar renk algılamasını olumsuz etkiler. Civa buharlı lambalar da aynı şekilde renkleri doğru göstermez. İçinde mavi, yeşil ve kırmızı renkleri içeren 3 bantlı lamba ile renkler oldukça iyi ve gerçekçi olarak algılanır. Renk kontrastı: Renkler bir renk çemberi üzerinde kırmızıdan başlayarak, altmışar derece aralıklı turuncu, sarı, yeşil, mavi, mor dile sıralandığında (Şekil 9) karşılıklı gelen renkler “karşıt renkler”dir, aralarında da geçiş renkleri vardır. Bakılan alanda bu karşıt renkler yan yana geldiyse birbirlerinin görünme özelliklerini, parlaklıklarını artırırlar.

Şekil 9. Karşıt Renkler İşyerinde Aydınlatma ve Görmeye ilişkin Kurallar

43

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

İş yerinde görsel faaliyetlerin verimi birinci derecede aydınlatmanın doğru yapılıp yapılmadığına bağlıdır. Yanlış aydınlatma hem anlamsız bir enerji harcamasına hem de iş güvenliğini açısından bir çok risklere neden olur. İşin cinsi, incelenen nesnelerin rengi, detayları, kontrast farklarına bağlı olarak aşağıdaki temel kuralların bilinmesi ve bunlara uyulması gerekir: 1. Aydınlatılan nesne ne kadar koyu renkte ise, gerekli aydınlatma şiddeti o kadar büyüktür 2. İncelenen detay ne kadar küçükse, aydınlatma şiddeti de o kadar büyük olmalıdır. 3. Aralarında büyük kontarst farkı olmayan, küçük detaylar içeren siyah bir nesne için 10.000 lüks veya daha büyük aydınlatma şiddeti sağlamak gerekir. Ancak bu kadar şiddetli aydınlatılan alanda beyaz renkte büyük alanlar bulunmamalıdır. 4. Kontrast zayıfladıkça, aydınlatma şiddeti artırılmalıdır. 5. Açık renkli veya beyaz renkte büyük alanlar yüksek aydınlatma şiddetinde göz kamaşmasına neden olurlar. 6. Fizyolojik – optik iyi bir hacim etkisi refleksiyon derecesi yaklaşık 0,4 olan döşeme, duvar boyası, perde ve mobilya ile ve nispeten yüksek aydınlatma şiddeti ile sağlanır. Ancak bu yöntem fazla enerji harcattırır. 7. Her tarafta aynı kalitede görüşün sağlanması istenen büyük hacimlerde, her bölgeyi eşit derecede aydınlatan genel aydınlatma yöntemi uygulanmalıdır. 8. Genel aydınlatılmış işyerlerinde, gerektiğinde montaj masası, makine ek bir lambayla da aydınlatılabilir. Bu durumda özel aydınlatılan yer ile genel aydınlatmanın aydınlatma şiddeti oranları 2/1 olmalıdır. 9. Çalışılan alanın aydınlık, çevresinin ise biraz az aydınlık olması halinde görme daha iyidir. Ancak iş alanının yakın çevresinin (işçinin kolu ile ulaşabileceği alan) ışık yoğunluğu iş alanının ışık yoğunluğunun 1/3’ünden daha küçük, geniş çevrenin ışık yoğunluğunun iş alanının ışık yoğunluğuna oranı ise 1/9’un altına düşmemelidir. 10. Yakın çevre kesinlikle çalışma alanından daha aydınlık olmamalıdır. 11. Aydınlatmadan en büyük şikayet doğrudan kamaşma ya da yansımadan dolayı göz kamaşmasıdır. Doğrudan göz kamaşmasını önlemek lambaların cinsi, yerleştirme düzeni ve oturma pozisyonunda değişikliklerle giderilebilir. Yansıma kamaşmasını gidermek için mat renkli iş alanı, mat renkli nesneler seçilmelidir. Bu mümkün olmadığı takdirde difüz aydınlatma(örneğin; önü kafesli lambalar) uygulanır veya özel lambalar kullanılır. 12. İçerisinde kırmızı da bulunan sıcak renk içeren lambalar, soğuk beyaz veya mavi içeren lambalara göre daha rahatlık, huzur verici olarak algılanır. Sıcak-beyaz ışık insanı sağlıklı gösterir. Işıktaki kırmızılık oranı fazla olunca doğallık kaybolur, özellikle yaşlı insanlarda hipermetropmuşlar gibi yakını iyi görememe problemi doğurur. 13. Yaşlı işçiler hem göz kamaşmasından şikayet ederler,hem de daha fazla ışığa ihtiyaç duyarlar.Bu işçiler için iş alanına göz kamaştırmayan özel lambalarla ek aydınlatma uygulanmalıdır.

44

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

14. Eğer iş yeri gün ışığı ile aydınlatmaya göre düzenlendiyse, gün ışığından lamba ile aydınlatmaya geçişte aydınlatma şiddetinde büyük farklılıklar olmamalıdır. 15. İş yeri gün ışığı ile yeterince aydınlatılamıyor ve sürekli lamba ile aydınlatılıyorsa, yine de işçilerin dış dünya ile ilişkisini sağlamak amacıyla iş yerinde mutlaka pencere bulunmalıdır. 16. Penceresiz iş yerleri, bir fotoğraf laboratuarı gibi, fonksiyonu gerektiren yerlerle sınırlı tutulmalıdır. 17. Görüş alanındaki nesneler, aydınlatma her yerde aynı şiddette sağlandıysa, kendi doğal ışık yoğunluğu ve doğal kontrastında görünürler. Ancak çevre çok aydınlık değil ise görebilme yeteneği daha iyidir.

45

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

4. İKLİMLENDİRME İşyerlerinde ortamın iklimlendirme koşullarını etkileyen faktörler; 1-Hava ısısı 2-Isı kaynaklarından yayılan ısı 3-Ortam nemliliği 4-Hava hareketleri şeklinde özetlenebilir. Şüphesiz insanların giyimleri ve yaptıkları işlerin güçlük derecelerinin de dikkate alınması gerekecektir. Yukarıdaki dört etkenden en önemlisi genelde, hava ısısıdır. Ancak, her insanın tercih ettiği ısı düzeyi dikkate alınırsa bu konuda bir düzenleme yaparak beğendirmek oldukça zordur. Buna rağmen; iş verimi, genel sağlık, uzun dönemde iş hevesi gibi konularda önemli etkileri olan ortam ısısının titizlikle ele alınması gerekir.

Şekil 1. Kişiye,işe ve ortama bağlı klima faktörleri 1. Hava ısısı Gelişmiş endüstri ülkelerinde, hafif fiziksel işler yapan işçilerin çalıştığı fabrikalarda en rahat ortam ısısının 18,3 °C olduğu kabul edilmiştir. Bu ısı düzeyindeki ortamda dahi çalışanlardan 1/7 ‘si bu ısı düzeyinden şikayetçi olmuşlardır.Rahat bulunan çalışma ortamının alt ve üst hudutlarının da 15,6-20 °C olduğu saptanmıştır. Büro çalışanları ve daha az hareketli işler yapan işgörenlerin tercih ettikleri ortam ısısı ise bir ölçüde de olsa daha yüksektir (19,422,8 °C). Çalışanların fiziksel aktivitesi arttıkça, ortam ısısı değerlerini düşürmek

46

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

gerekmektedir. Ağır endüstriyel işlerde, işgörenlerin kendilerini rahat hissettikleri ortam ısısı hudutları 12,8-15,6 °C olarak saptanmıştır. Açık ısı kaynakları ve yayılan ısı karşısında çalışan işçilerin ise daha düşük ortam ısısı düzeyini benimsedikleri görülmüştür. 2. Yayılan ısı Hafif işlerle uğraşan işgörenlerin bulunduğu bir ortamda yayılan ısının, toplam ısı etkisi ısı ortamı koşullarının sağladığı konfor duygusunu bozmamalıdır. Yüksek ısı yayan kaynakların bulunduğu işyerlerinde, işgörenlerin bu yüksek radyant ısıdan korunmaları gerekir. Tam tersine, duvarların ve pencerelerin soğuk olması nedeniyle ısı kayıpları ve işgörenlerin vücut ısısı kayıplarına neden olan soğuk kaynaklarının önüne bu etkinin yayılmasını önleyecek perdelemelerin yapılması, kolay bir önlem olmasına rağmen, çok önemli bir rahatlık etkisi sağlar. 3. Havanın nemliliği Normal ortam ısı koşularında havanın nemlilik derecesinin önemli bir etkisi olmaz. Ancak, bu koşullarda dahi, aşırı nemden kaçınılmalıdır. Nemlilik, mevcut ortam ısı koşularında, işyeri havasını doymuşluk düzeyine kadar getirecek su buharı değerine (%100 nemli) göre yüzde oranı şeklinde ifade edilir. Böylece elde edilen yüzde değerine (göreceli nemlilik” derecesi diyebiliriz. Genelde göreceli nemlilik derecesinin %70’ten yukarı çıkmaması gerekir. Çok kuru hava, burun içini, ağız boşluğunu ve soluk yollarını kurutur ve rahatsızlık verir. Bu etki ortam ısısı yükseldikçe daha fazla hissedilir.Yüksek düzeyde nemlilik ise, kapalı bir yerde çalışan insanların, burun ve boğazlarında bir dolgunluk duygusu oluşturur. En önemlisi de ortam ısısı yükseldikçe, ter buharlaşması önemli ölçülerde azalır ve bir yapışkanlık hissedilir. 4.Hava hareketleri Ortam ısısı ve yayılan ısı düzeyleri normal sınırlar içinde iken, ideal hava akımı 150 mm/sn civarındadır. Hava hareketi 510 mm/sn’nin üzerine çıktığında, çalışma ortamı esintili kabul edilir. 100 mm/sn altında hava değişimi olan yerlerde ise, hava hareketlerinin rahatlığı kalmaz ve bu ölçüde hava akımı olan işyerleri “havasız” etkisi yapar. Hava hareketlerinin fark edilmesinde, hareket halindeki havanın insan bedenine çarpması sonucu deride meydana getirdiği ısı değişikleri rol oynar. Hareketli havanın ısı düzeyi düşük olduğu zaman şikayetler artar. Bunun nedeni, insan bedeninin soğuğa daha duyarlı olmasıdır. Hava akımı aynı kaldığı halde, ortam ısıtılırsa, aynı boyutlarda şikayete neden olmaz. Rahat ısı ortamının üst sınırına yaklaştıkça işgörenlerin daha esintili havayı tercih ettikleri bilinmektedir. Rahat bir hava akımı sağlamak kadar, işyerinde hava hareketlerini kontrol etmek de oldukça güçtür. İşyerinde birkaç pencere bulunması, tavanın alçak ve kişi başına düşen devinim hacimlerinin dar olması gibi faktörler işgörenlerin rahatlıklarını etkiler. Rahatsızlık yaratan işyerlerinde teknik tasarımlar ve havalandırma sistemleri ile bu tür sakıncalar önlenebilir. En basit önlem gibi görünmesine rağmen, uzun kanatlı vantilatörler

47

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

genellikle etkilidirler. Bu tür pervanelerin hızlı çalıştırılmaktan çok, ayarlanmış bir şekilde dönüş yapması gerekir.

Yukarıda sayılan dört faktörün yanı sıra başta hava basıncı olmak üzere, hava iyonizasyonu, topraktaki radyoaktivite, havadaki kimyasallar da iklimin elemanları olarak ifade edilse de, insanın çevresiyle ısı alışverişini etkileyen ve yaşam için gerekli vücut sıcaklığının 37 °C civarında tutulmasının sağlayan dört faktör, işyeri iklimini belirler. Çevre ile ısı alışverişini bu dört iklim faktörünün dışında kullanılan giysinin izolasyon değeri ve yapılan işin zorluğuna göre organizmanın ürettiği ısı miktarı etkiler. Kişinin klimayı algılamasında bunlara ek olarak vücut yapısı (konstitasyon) ve o anki durumu (kondisyon) da rol oynar.

Kişinin yaşadığı, çalıştığı ortamda bulunduğu hacme, giysisi ve çalışma düzeyine, dolayısıyla harcadığı enerjiye ve ortamdaki klima büyüklüklerine bağlı olarak termik huzur veya rahatsızlık hisseder. Algılanan bu hisse termik konfor duygusu denir ( Şekil 2).

48

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

Şekil 2. Termik konforu oluşturan parametreler İnsan Vücudunda Sıcaklık İnsan vücudunda sıcaklık dağılımını incelediğimizde dış yüzeyden, deriden içeriye doğru gidildiğinde sıcaklığın biraz değiştiğini görürüz.Dışarıya doğru sıcaklık daha düşüktür. Çevrenin 20 °C ve 35 °C olması hallerinde vücut kesitindeki sıcaklık dağılımı Şekil 3’te görülmektedir. Sıcaklık dağılımı açısından insan vücudunu çekirdek ve kabuk diye iki ayrı birime ayırabiliriz: -Beyin, göğüs, karın ve bu bölgedeki iskelet kasları çekirdek bölgesini oluşturur.Bu bölgenin kütlesi kişiye göre değişir, toplam kütlenin %65- 80’i kadardır. İnsan vücudunun işlevlerini yapabilmesi için dışarıdan aldığı, kendi ürettiği ve dışarıya verdiği ısı enerjisi arasında bir dengenin oluşması ve bu denge durumunda vücut çekirdek sıcaklığının 37 °C civarında olması gerekir. -Kol, bacak ve göğüs karın bölgesinin dış kısmı kabuk bölgesini oluşturur ki bu da toplam kütlenin %20-35’idir. Kabuk bölgesi çekirdek bölgesinin ısıl dengesini korumada bir tampon görevi yapar.

49

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

Şekil 3. Ortam sıcaklığının 20 °C ve 35 °C olmasına göre insanda çekirdekten deriye doğru sıcaklık değişimi

İnsan ve Çevresi Arasında Isı Transferi İnsanla çevresi arasında ısı transferi dört şekilde oluşur: İletim (Kondüksiyon) Taşınım (Konveksiyon) Buharlaşma (Evaporasyon) Işınım (Radyasyon) İletim (Kondüksiyon): Kendinden daha sıcak veya daha soğuk bir cisme temas eden insan vücudu ile temas edilen cisim arasındaki ısı transferidir.Isı iletimi ile ısı transferi birinci derecede, deriye temas eden maddenin ısı iletim katsayısına bağlıdır. İletim yoluyla dışarıya verilen ısı enerjisinin toplam ısı enerjisine oranı yaklaşık %5’tir. Taşınım (Konveksiyon): Vücut sınırını oluşturan deri ile onu çepeçevre saran hava arasındaki ısı alışverişi ısı taşınımıdır. Taşınımla ısı transferi havanın hızına bağlıdır. Giyilen elbise deri ile hava arasında bir izolasyon sağlandığından taşınımı etkiler. Toplan ısı transferinin %15-25’i taşınılma gerçekleşir.

50

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

Buharlaşma (Evaporasyon): Bedenimizin ısı bilançosunu dengede tutan en önemli olaydır. Burada özellikle dikkat edilmesi gereken husus, sadece buharlaşan terin vücudun serinlemesine katkısı olduğudur, yoksa damlayan terlerin böyle bir fonksiyonu yoktur. Buharlaşan ter ile vücuttan ısı enerjisi alınıp dış ortama verilir. Dışa verilen ısının yaklaşık %60’ı bu yolla gerçekleşir. Dış ortamın sıcaklığı insanın kendini rahat hissettiği aralığın üstüne çıkacak olursa, ısınan deride meydana gelen reflekslerle yoğun bir terleme başlar. Terin buharlaşabildiği derinin alanı, deri üzerindeki sınır tabakadaki ve dış ortam havasındaki su buharı basınçları arasındaki fark, havanın bağlı nem oranı terlemede ve terleme ile bedenin soğumasında etkilidir. Havanın nemi ne kadar az ise terin buharlaşması o kadar kolay olur, aksi halde ter buharlaşamaz, ısı vücutta kalır ve bayılmaya kadar varan rahatsızlıklara neden olur. Rüzgar hızının vücudun soğumasına burada etkisi yoktur, zira bir yandan su buharının basınç farkını büyütürken, diğer sıcaklığın 25 °C’nin üstüne çıktığı, vücut sıcaklığına yaklaştığı durumlarda giysili bir insan taşınım veya radyasyonla çevreye fazla bir ısı veremez; vücut sıcaklığını dengelemek için geriye sadece terin buharlaşması kalır. Belirli bir sıcaklıktan sonra şiddetle terlememizin nedeni budur. Işınım (Radyasyon): Isınan kütlelerin çevrelerine uzun dalga boylu elektromanyetik dalgalar yaymaları, bu dalgaların diğer kütleler tarafından absorbe edilecek ısıya çevrilmesidir. Arada herhangi bir taşıyıcıya gereksinim duymayan radyasyon sayesinde insan vücuduyla çevresindeki her türlü kütle arasında da bir ısı transferi oluşur. Vücuttan dışarıya verilen ısı enerjisinin yaklaşık %20- 40 kadarı da radyasyon yoluyladır. Radyasyonda en önemli etken sıcaklıklar arasındaki farktır. Ayrıca alanların büyüklüğü de radyasyonu etkiler. Havanın nemi, rüzgar hızı radyasyonu etkilemez. İnsanlar çalıştıkları ortamlarda,sıkça bedenin ısı dengesini etkileyen termal koşullarla karşılaşırlar. Normal çalışmalarda vücudun ısısı 37±1 °C’dir. Vücut ısısı soğuk havalarda oksijenle besin maddeleri yakılarak, sıcak havalarda ise terleme fonksiyonu ile dengede tutulur. Ancak aşırı soğuk ve aşırı sıcak havalarda bu denge dış müdahale olmadan korunamaz. Bunun sonucunda önemli sağlık sorunları ve performans düşüşü meydana gelir. Vücudun termal dengesi aşağıdaki denklem ile ifade edilir. ± S =Q ± ݱ K ± I ± B S: Vücut ısı stoku Q: İç ısı üretimi veya enerji metabolizması İ: İletim (temas) yolu ile ısı alışverişi(Conductance) K: Konveksiyon (taşınım) yolu ile ısı alışverişi (Convective heat exchange) I: Işınımla (elektromanyetik dalgalarla) oluşan ısı alışverişi (Radiavite heat exchange) B: Buharlaşma yolu ile oluşan ısı alışverişi (Evaporative heat exchange) Eğer S=0 ise vücut termal dengede demektir.Vücut ısı stoku,bedenden çevreye bir ısı kaybı söz konusu ise negatif,ısı kazancı söz konusu ise pozitif olur.Tablo 1.2.’de bazı işler için uygun ortam sıcaklıkları verilmiştir.

51

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

Şekil 4. Farklı çevre sıcaklılarında çevre ile vücut arasında ısı alışverişi Hava Koşullarının İnsan Üzerindeki Etkileri Vücudun ürettiği ısı miktarı ile dışarıya verdiği ısı miktarı arasındaki eşitliği ifade eden termik denge soğuk ortam, sıcak ortam gibi dış klimatik etkenlerle veya büyük oranda, enerji çevriminden dolayı vücudun fazla ısı enerjisi üretmesi gibi iç etkenle bozulabilir. Organizma fizyolojik sıcaklık dengeleme mekanizmasıyla belirli sınırlar içerisinde kalmak kaydıyla termik zorlamaya uyum sağlayabilir, ancak bunun bir sınırı vardır. İşyerlerinde bu sınırı aşan durumlarla karşılaşıldığında koruyucu teknik önlemler ve uygun elbiseler ile organizmanın termik yükünü azaltma yoluna gidilir. Kolayca ölçebildiğimiz ve en önemli klima faktörü olarak kabul edilmesi gereken ortam sıcaklığı vücut sıcaklığını etkilediği gibi, kalp atış hızını, solunumu, dolayısıyla oksijen alma miktarını, hatta terlemeden dolayı kilo kaybetmeyi de etkiler. Bu etkilemenin nasıl olduğu Şekil 5’te ifade edilmiştir.

52

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

Şekil 5. Ortam sıcaklığının kalp atış frekansı,oksijen soluma,zayıflama ve vücut sıcaklığına etkisi

Vücut çekirdek sıcaklığı organizmanın ısıl kontrol mekanizması sayesinde değişme göstermezken, deri sıcaklığı ortam sıcaklığı ile birlikte değişmektedir. Çevre sıcaklığı düşük iken, ısıl dengeyi koruyabilmek için vücut daha fazla ısı üretmektedir, bunu da düşük sıcaklıklarda daha fazla oksijen alıp, daha fazla besin yakarak sağlar. Sıcaklık 30 °C’yi aştığında ise ısı dengesi terleme yoluyla sağlanır. Bu şekilde terin buharlaşmasıyla yüksek ısı dışarıya verilmektedir. Kan dolaşım sistemi insanın ısı transport sistemidir. Düşük sıcaklıklarda kalp atış frekansı düşmekte, böylelikle çekirdek bölgeden dışarıya ısı enerjisinin akışı yavaşlatılmaktadır. Sıcaklık artınca da kalp atışları hızlanmakta, daha fazla ısı deriye doğru gönderilmekte ve orada ısı alışverişi sağlanmaktadır. Efektif sıcaklığa göre işgörenin performansı da değişir. Efektif sıcaklık 25°C’yi geçtikten sonra performansın önemli ölçüde azalmaya başladığı deneylerle kanıtlanmıştır. Performansı 8 saatlik vardiya sürecindeki performans olarak ölçtüğümüzde, ortam sıcaklığı arttıkça, ağır işlerde performans kaybının hafif işlere göre daha da büyük olduğu görülmüştür (Şekil 6). Örneğin ortam sıcaklığı 26°C olduğunda performans kaybı büroda çalışanlarda %4, hafif bedensel işte %10, orta ağırlıkta işte %20, ağır işte çalışanda ise %44 civarındadır. Görüldüğü gibi ağır işte çalışanlarda ortam sıcaklığının artmasıyla performans kaybı daha

53

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

büyüktür. Maden işletmelerinde efektif sıcaklık önemli rol oynarken, demir-çelik ve cam sanayinde ısıl radyasyon işi zorlaştıran ana iklim faktörüdür.

Şekil 6. Efektif sıcaklığın artmasıyla performansta düşme oranı

Tablo 1. İdeal klimatik ortam için, çeşitli işlerde önerilen minimum, optimum ve maksimum klima değeri

54

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

VÜCUDUN DIÞARIDAN ISI ALMA DÜZEYÝDÜÞER

SICAKTAN BÝTKÝNLÝK TEMEL ORGANLAR VE BÖLGELERDE YETERSÝZ KAN DOLAÞIMI

ORTAM ISISI STRESÝ

DERÝVE VÜCUT ISISI YÜKSELÝR

TERLEME

ORTAM ISISI ÇOK YÜKSEK ÝSE VÜCUT ISI YAYAMAZ VE ISI ALMAYA BAÞLAR

KAN DOLAÞIMI HIZLANIR

VÜCUT ÝÇ ISISI DERÝYE VE DIÞARIYA YÖNELÝR

ÝLETÝM VE YAYILMA YOLU ÝLE ISI KAYBI ARTAR

BUHARLAÞMA ÝLE ARTAN ISI KAYBI TUZ KAYBI

ISI KRAMPLARI

SIVI KAYBI

SUSUZLUK

TER BEZLERÝYORGUNLUÐU YAKICI SICAK

TERLEMENÝN AZALMASI

TÜM VÜCUDUN DENGESÝBOZULUR

BUHARLAÞMA ÝLE ISI KAYBININ YETERSÝZLÝÐÝ

VÜCUT ÝÇ ISISINDA ARTIÞ DEVAM EDER

SICAK ÇARPMASI

Şekil 7. Isı stresinin etkileri İşgörenlerin, dayanılabilir ısı düzeylerine yaklaşık bir hafta içinde alıştıkları ve böyle bir uyum gösteren işgörenlerin de verimliliklerinin arttığı gözlemlenmiştir. Vücut ısısının sınırlı ölçülerde düşüşüne, organizma uzun süreler dayanabildiği halde, aynı ölçülerde ısı yükselmesi ısı stresi etkisi yapmaktadır.

55

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

DONMA

ISI KAYBI AZALIR

YETERSÝZ KAN VE ISI TAKVÝYESÝ

SOÐUK ORTAM STRESÝ

DERÝ ISISI DÜÞER

KAN DOLAÞIMI YAVAÞLAR

VÜCUT ÝÇ ISISI DERÝYE VE DIÞARIYA YÖNELÝR

DERÝDE KILLARIN DÝKÝLMESÝ

ÝLETÝM VE YAYILMA YOLU ÝLE ISI KAYBI ARTAR

DERÝÜRPERMESÝ

TÝTREME

KASLARIN ISI DÜZEYÝNÝN DÜÞMESÝ UZUN DÖNEM ETKÝLERÝ

ENERJÝGEREKSÝNÝMÝ NORMALMETABOLÝK DÜZEYÝN 5-7 KATINA ÇIKAR

GIDA TÜKETÝMÝ ARTAR

METABOLÝZMA YÜKSELÝR

VÜCUT YAÐLANIR

DERÝALTINDA KORUYUCU BÝR DOKU OLUÞUR

Şekil 8. Soğuk ortam stresinin etkileri Hissedilen Sıcaklık Kişinin kendini iklim açısından rahat hissetmesi ısı transferi olayını etkileyen faktörlere yani havanın sıcaklığı, çevre alanların sıcaklığı, havanın nemi ve rüzgar hızına bağlıdır. Bu faktörlerin her biri bulunduğumuz ortamda kendimizi rahat hissetmemiz için önemli bir rol oynar, aralarındaki ilişki ise oldukça karmaşıktır. Bu karmaşık ilişkinin sonucunun herhangi bir sayısal ifade ile verebilmek için pek çok araştırma yapılmış ancak genel tatmin edici bir sonuca ulaşılamamıştır. Bunun için kişilerin sübjektif algılamalarından yararlanma yoluna gidilmiş ve hissedilen sıcaklık veya efektif sıcaklık tanımları ortaya konmuştur. Tablo 2. Aynı sıcaklık hissi (25 °C) algılanması oluşturan klima faktörü kombinasyonlarına bir örnek

56

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

Hava sıcaklığı termometre ile, rüzgar hızı anemometre ile ölçülür. Nem ise psikrometre ile ölçülür. Aynı sıcaklık hissinin algılanmasına (normal efektif sıcaklık) neden olan bazı klima faktörü kombinasyonları Tablo 10.6’da görülebilir.Bu tablodan anlaşıldığı gibi nem ve rüzgar hızına bağlı olarak 25 °C ile 37 °C arasındaki tüm sıcaklıkları 25 °C imiş gibi algılamamız mümkündür.

57

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

5. KASSAL ÇALIŞMA Kas, kimyasal enerjiyi, mekanik enerjiye çeviren bir mekanizma olarak tanımlanabilir. Kasın kasılması esnasında kimyasal enerji potansiyeli, mekanik enerjiye dönüşmektedir. Kimyasal enerji, enerji taşıyan besinlerin yanması sonucu meydana gelmektedir. Solunum yoluyla alınan oksijen, akciğerlerden kana geçmekte ve kan aracılığıyla iletilmektedir. Kasların fonksiyon yeteneği, esas itibariyle kan temini ile belirlenmektedir. Kemik ve eklemlerin hareket edebilmeleri ancak kaslarla mümkündür. Kaslar hareket sisteminin aktif elemanlarıdır. Kaslar bağ dokusu ile işlevsel bir birim oluşturan kas hücrelerinden oluşur, kasılmaları kuvvet doğurur. Kaslar vücut ağırlığının % 40’ını meydana getirir. Kaslar iskelet kasları (çizgili kaslar) ve düz kaslar olmak üzere iki gruba ayrılabilir. Ergonomi açısından önemli olan kaslar iskelet kaslarıdır. İskelet Kasları (Çizgili Kaslar): İskelet etrafında bulunan, hareketi sağlayan ve beynin bilinç merkezi tarafından kontrol edilen yani isteğimizle hareket ettirdiğimiz kaslardır, kasılma, kısalma hızları çok yüksektir. Çabuk yorulurlar, gözde, ağızda, sırtta, karında da iskelet (çizgili kaslar) kasları mevcuttur. Düz Kaslar: Otonom kumanda edilen, oldukça yavaş, isteğimiz dışında, kendiliğinden çalışırlar. Daha çok sindirim, dolaşım, solunum sistemi, enerji çevrimine katılan sistemlerde ve kalpte bulunur. Kasların Fonksiyonları Bedensel görünümümüz ve hareketten sorumlu olan iskelet kasları, kemiklere bağlıdır ve kemiklerin etrafında toplanan kaslar birbirlerine zıt yönlerde hareket ederler, başlıca fonksiyonları şunlardır: - Kaslar,vücudumuzun hareketini sağlar. - Düz kaslar, sindirim, boşaltım ve üreme sistemlerinin hareketini sağlar, kan basıncını ayarlar ve kanı tüm vücuda pompalar. - İskelet kasları bir iş yaptığı zaman ısı da üretir. Vücut ısısının %85’i iskelet kaslarının hareketiyle meydana gelir. - Kas dokuları uyarılara tepki verebilme, uyarıları iletme, kasılma, uzama ve esneme yeteneklerine sahiptir. Kassal Çalışma Şekilleri Kassal çalışma, esas itibariyle dinamik ve statik çalışma olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Statik çalışma, kasların devamlı gergin durumda iş gördüğü durumlarda söz konusudur. Statik çalışma gerektiren işler yorucudur. Bunun nedeni, gerekli kan dolaşımının sağlanamamasıdır. İstirahat halinde iken ihtiyaç kadar kan kaslara iletilmekte; dinamik çalışmada ise kan ihtiyacı artmakla birlikte yeterli miktar karşılanabilmektedir. Halbuki statik çalışmada, dinamik çalışmaya nazaran daha az kana ihtiyaç duyulmasına rağmen, kaslar, gergin olmaları sebebiyle damarlara basınç yapmakta ve kan dolaşımını engellemektedir.Bu da yorulmaya neden olur.Bu durum şekil 1’de şematik olarak gösterilmiştir.

58

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

Şekil 1. Dinamik ve Statik Çalışma Durumları Dinamik çalışmada kasılmalar ve gevşemeler değişmektedir. Böylece gevşeme esnasında oksijen ve enerji taşıyan maddeler, kaslara iletilmekte ve kasılmayı engelleyen maddeler buradan uzaklaştırılmaktadır. Statik kassal çalışma söz konusu olduğu zaman, kan dokusu devamlı olarak kasılmış olan kas tarafından sıkıştırılır. Böylece kan dolaşımı engellenmekte ve tamamen kesintiye uğramaktadır. Bu durumda, kasların kan ihtiyacı yeteri derecede karşılanamamaktadır. Dinlenme halinde, dinamik çalışmada ve belirli iş ağırlığına kadar statik çalışmada olduğu gibi, kan ihtiyacı ve kan dolaşımı dengelenmektedir. Yalnız statik çalışmada iş ağırlığı sınırı çok düşüktür. Bu sınırın üzerindeki ağırlıklarda kan ihtiyacı yeterince karşılanamadığından, ağır kas yorgunlukları ortaya çıkmaktadır. Uzun süreli statik çalışma, insan vücudu üzerinde kalıcı zararlar meydana getirebilir. İş düzenleme ile bu zararların önüne geçmek gerekir. Kas gücüne dayalı işlerde aşağıdaki tedbirlerin alınması, çalışanların sağlığı üzerinde muhtemel kalıcı zararların önlenmesi bakımından önemlidir. - Uygun çalışma ve dinlenme süreleri uygulanmalıdır. - Vücuda statik duruşları minimize edecek şekilde pozisyon verilmelidir. - Statik işlerden mümkün olduğu kadar kaçınılmalıdır. - Kas yükü akış yönü, vücudun uzun eksenine paralel olmalıdır.

59

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

İŞ YÜKÜ VE ENERJİ GEREKSİNİMİ Bir insanın bir iş yaparken tükettiği oksijenden ve solunum yoluyla dışarıya attığı karbondioksit gazından işin yapılması için gerekli enerji miktarını yaklaşık olarak hesaplamak mümkündür. Diğer taraftan nabızda, solunum hızında ve vücut ısısında meydana gelen değişiklikler de bir işin yapılması için gereken enerjinin hesaplanmasında bir kriter olarak kullanılabilir. Solunum ve dolaşım sistemlerinin yapılan işe uyum sağlaması hemen gerçekleşemez. Bu uyumun sağlanması için geçen süre zarfında ihtiyaç duyulan oksijen, kaslardaki kimyasal enerji kaynaklarından karşılanıır. Uyum dönemi sırasında kimyasal enerji depolarından karşılanan bu oksijen miktarına oksijen borçlanması denir (Şekil 2). Şekilden de görüldüğü gibi, bu uyum sağlandıktan sonra, oksijen tüketimi belli bir düzeyde devam eder. İş bitiminde ise, oksijen tüketimi bazal metabolizma düzeyine yavaş yavaş inerek azalır. Oksijen borcunun geri ödendiği bu döneme toparlanma dönemi denir (Şekil 2).

Şekil 2 Bedensel bir çalışma sırasında oksijen alma düzeyinde ortaya çıkan değişiklikler

60

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

Bir fiziksel çalışmanın başlangıcında solunum ve dolaşım fonksiyonları, metabolik gereksinimlere uyum sağlayıncaya kadar, iş görenin kas hücreleri, "anerobik" yoldan enerji oluştururlar. Uyum sağladıktan sonra ise gerekli enerji "erobik" yoldan karşılanır. Erobik yoldan karşılanan enerjinin bir üst sınırı vardır ve bu sınır değere, maksimum erobik kapasite denir. Bu kapasite üzerinde, vücudun iş yapabilmesi için anerobik rezervlerin kullanılması gerekir ki, bu da bireyin aşırı zorlanmasına neden olur. Erobik kapasitenin yüksek olması, yorgunluğa karşı direnç ve iş verimi açısından önemlidir. Ancak bu kapasitenin tek başına, yüksek iş kapasitesi ve verimliliğin ölçüsü değildir. İş yerindeki ortam koşullarının, iş düzeninin ve temposunun, yardımcı araç ve gereçlerin uygun yerleşiminin, duruş ve oturuş pozisyonları, işçilerin iş hevesleri de önem taşımaktadır. Enerji Gereksinimi Yaşamımızın temel faktörü olan enerjinin tamamına yakın kısmını aldığımız besinlerden, çok azını da çevrenin ısı enerjisinden elde ederiz. Çocukluk ve gençlik, büyüme aşaması veya hastalık sonrası iyileşme dönemi gibi özel dönemlerin dışında enerji bilançosu dengeli olmalıdır. Alınan enerjinin harcanana göre azlığı veya çokluğu, zayıflık veya şişmanlığa neden olur. Ekonomileri gelişmiş zengin ülkelerde yağ ve şekerin normal ihtiyacın %100, proteinin ise %30-40 kadar fazlasının alındığı,dolayısıyla çok fazla kişinin aşırı şişman olduğu gözlemlenmektedir. Bu ülkelerdeki bir başka sağlıksız gelişme de alkol tüketimidir. Örneğin Federal Almanya’da kadınlar enerji ihtiyaçlarının %11,4’ünü (1010 kJ/gün)’sına yetecek kadarını alkollü içeceklerden sağlamaktadır. İnsanın ideal ağırlığı konusunda çeşitli öneriler vardır. Bu önerilerin en eskisi Broca tarafından 1868’de yapılan öneridir: İdeal ağırlık (kg) =Boy (cm) -100 Bazal Metabolizma İnsan vücudunu tam dinlenme halinde iken temel yaşam fonksiyonlarını devam ettirebilmesi için gerekli en düşük enerji miktarına bazal metabolizma denilmektedir. Bazal metabolizma değerleri yaşa, ağırlığa, boya ve cinsiyete bağlıdır. Bazal metabolizmanın cinsiyete ve yaşa göre değişimi aşağıda verilen şekilde görülmektedir.

61

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

Şekil 3. Bazal metabolizmanın cinsiyete ve yaşa bağlı olarak değişimi İnsanın 24 saatlik enerji gereksinimi üç farklı çevrimden oluşur: Temel çevrim(bazal metabolizma), serbest zaman çevrimi, iş çevrimi. Temel Çevrim(Bazal Metabolizma) TÇ: TÇ yemeğini 12 saat önce yemiş olan denekte ölçülür. Nötr bir klimatik ortamda (sıcaklık 22-25 °C, göreceli nem oranı %50-60, rüzgar hızı S

K-BM Rt : Dinlenme süresi(dak) K : İşin enerji maliyeti (kcal / dak) S : Standart enerji maliyeti (kcal / dak) Erkekler için = 5 kcal / dak Kadınlar için = 4 kcal / dak T : İşin süresi (dak) BM : Basal metabolizma (kcal / dak) Erkekler için = 1.7 kcal / dak Kadınları için= 1.4 kcal / dak C : Katsayı 20-30 yaş için = 1.00 30-40 yaş için = 1.04 40-50 yaş için = 1.10

66

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

50-60 yaş için = 1.20 60-70 yaş için =1.25 Örnek: Altyapı inşaatında çalışan 35 yaşındaki erkek bir işçi 2 saat boyunca çalışmakta ve 30 dakika dinlendikten sonra tekrar çalışmaya devam etmektedir. Çalıştığı 2 saat boyunca 1200 kcal enerji harcayan işçinin çalışma-dinlenme düzeni konusunda ne söylenebilir? (S = 5 kcal/dk, C=1.04) Çözüm: K=1200/120=10 kcal/dak Sonuç=75 dakika YÜK KALDIRMA Tablo 6. Belirli Yaş Grupları için Öngörülen Rahatça Kaldırılabilir Ağırlıklar 14-16 16-18 18-20 20-35 35-50 50+ 16 21 26 28 23 18 Erkek 11 13 15 17 15 11 Kadın

67

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

Şekil 4. Yük Kaldırmada Doğru Hareketler

68

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

6. ÇALIŞMA SİSTEMLERİ TASARIMI İş sistemi içinde insan özellikleriyle uyumlu bir rol üstlenmediyse, sağlığı, iş güvenliği, verimi bundan olumsuz etkilenecektir. İş ve işyerinin insana uyumlu olması için; -İşyeri işgörenin beden ölçülerine göre düzenlenmeli -İş görenin hareket ve kuvvet yeteneklerine uymalı -İş araç-gereçleri, işe ilişkin bilgi, işgörenin duyu organlarınca kolay ve doğru algılanmalı -İş görenin sürekli ortaya koyabileceği performans düzeyinin üstünde olmamalı -Çevre koşulları işi zorlaştıracak düzeyde olmamalıdır. İnsan vücudunun şeklini ve yapısını inceleyen bilim dalına anatomi, insanın beden ölçülerini inceleyen bilim dalına ise antropometri denir. İskelet Sistemi Kemik sisteminin bütününe iskelet denir. İnsan iskeleti birbirlerine kafatası kemikleri gibi hareketsiz, ya da kol, bacak kemikleri gibi hareketli eklemlerle bağlanmış 200 den fazla (206) kemikten meydana gelir. İskelet hareketini yaptıran kaslardır. İskelet vücut ağırlığının %17-25 kadarını oluşturur.

İskeletin görevleri: Organlara ve organizmanın yumuşak birimlerine destek olmak,onları korumak, Vücudun dış görünümünü sağlamak, Kasların iş yapabilmesi için manivela görevi yapmak, İşlevlerine göre farklı gelişmiş eklemlerin de katkısıyla beden dinamiğini, hareketlerini gerçekleştirmektir. Önemli Tanımlar Abduksiyon: Ortadan uzaklaştırmak (sakin durma halinden uzaklaşma)

69

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

Adduksiyon: Ortaya yaklaştırmak (sakin duruş haline yaklaşma) Anteversiyon: Küresel mafsallarda transversal eksen etrafındaki ana hareket. Örneğin; omuz mafsalından kolun ön tarafa kaldırılması, kalça mafsalından bacağın ön tarafa kaldırılması. Bir organın sagittal düzlemde öne eğilmesi. Retroversiyon:Ekstremitelerden birini arkaya eğme Kaudal: Kuyruğa doğru (aşağıya) Kranial: Başa doğru (yukarıya) Dekstro: Sağ Sinistro: Sol Dorsal: Geriye doğru (elin sırt tarafına doğru) Ekstansiyon: Uzatmak, germek Fleksiyon: Eğmek Frontal düzlem: Vücudu ön ve arkaya ayıran,alına paralel düzlem Saggital düzlem: Vücudu sağ ve sol parçaya ayıran düzlem Transversal düzlem: Vücudu alt ve üst olmak üzere iki kısma ayıran düzlem Lateral: Yan taraf Mediyal: Orta Pronasyon: Elin içe döndürülmesi Supinasyon: Elin dışa döndürülmesi Radyal: Baş parmak istikametine doğru Unlar: Serçe parmağa doru Volar: Avuç içi taraf Üst Ekstremiteler, Kollar Kol üç bölümdür: Üst kol, ön kol ve el. Dik normal konumda, kolu sadece omuz ekleminden hareket ettirerek hareketler aşağıdaki sınırlar içinde yapılabilir: Sagittal yönde, aşağıya dikey sarkan kol konumundan: Anteversiyon: Omuz kemikleri hareket ettirilmeden öne, gergin 0- 150 ° Omuz kemikleri hareket ettirilerek 0- 170 ° Retroversiyon: arkaya, gergin 0-40° Frontal veya transversal yönde, aşağıya sarkık kol konumundan Abduksiyon: Kolu yana, öne açma Omuz kemiği hareket ettirilmeden 0- 160° Omuz kemiği hareket ettirilerek 0- 180° Adduksiyon: Kolu içeri çekme Omuz kemiği hareket ettirilmeden 0- 20° Omuz kemiği hareket ettirilerek 0- 40° Üst kol aşağıya sarkık ve bedene yapışık, ön kol dirsekten dik bükülü ve öne doğru iken: Dışa rotasyon: Omuz kemiği hareket ettirilmeden 0- 40° Omuz kemiği hareket ettirilerek 0- 60° İçe rotasyon: Omuz kemiği hareket ettirilmeden 0-70° Omuz kemiği hareket ettirilerek 0- 90° Transversal eksen, yatay uzatılmış kolun, supinasyon konumunda

70

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

Fleksiyon 0- 140° Ekstansiyon 0- 10° Üst kol sarkık, bedene yapışık, ön kol öne dik bükülü, başparmak yukarıyı gösterir konumunda; Dışa rotasyon (supinasyon), laterale dönme 0-80° İçe dönme (pronasyon), mediyale dönme 0-80°

Şekil 1a. İnsanın Hareketlerini Tanımlarken Kullanılan Eksenler

Şekil 1b. İnsanın Hareketlerini Tanımlarken Kullanılan Düzlemler Alt Ekstremiteler Bacaklar Vücudun üst kısmının ağırlığı kalça eklemleri üzerinden bacaklara aktarılır.

71

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

Bacak kemikleri de kollarınkine benzer şekilde üç kısımdan oluşur, üst bacak baldır (femur), alt bacak (tibia ve fibula kemikleri) ve 26 kemikli ayak. Diz eklemi önemli bir eklemdir.Diz ekleminde bükme ve germe hareketleri ve bükülmüş eklemde de sınırlı ölçüde iç rotasyon ve dış rotasyon hareketi serbestliği vardır. Darbeli yüklerde ve aşırı döndürme hareketlerinde diz ekleminde menüsküs ve çapraz bağ dokusunda yırtılmalar oluşur. UYGULAMALI ANTROPOMETRİ Ergonominin temel amaçlarından biri olan “işin insana uyumlu olması”nı sağlayabilmek için işyerinin düzenlenmesinde insanın boyutlarının dikkate alınması gerekir. Bu sadece makro açıdan işyerinin düzenlenmesinde değil, aynı zamanda mikro açıdan iş yerindeki makinede gösterge, kumanda aletleri ile iş için kullanılan el aletlerinin şekillendirilmesinde de gereklidir. Eski yunanca da “anthropos”=insan ve “metrein”=belirleme kelimelerinin birleştirilmesinden oluşmuş antropometri kelimesi bugün biyomekanik kuralları da içerecek biçimde, insan vücudunun boyutları ile ilgilenen bilim dalının adı olarak kullanılmaktadır. Antropometri, bedenin, ölçüleri ve hacim, ağırlık merkezi, atalet özellikleri, beden kısımlarının kütleleri gibi diğer fiziksel karakteristikleri ile ilgilenir. İş yerinin doğru düzenlenmesi açısından antropometri biliminden aşağıdaki konularda yararlanılır: -İnsan vücudunun tümünün ve iş açısından baş, el, kol, ayak, bacak gibi önemli organlarının boyutları -Vücudun doğal konumu -Eklemlerin hareket alanı, eklemlerle birbirine bağlı elemanların boyutları ve buradan elde edilen ulaşım mesafeleri -Ulaşılabilen hacim içerisinde uygulanabilen kuvvetler -Anatomik-optik, bakış ve görüş alanlarının sınır şartlarını ve gözün rahat bakış eksenini de dikkate alarak hacimsel olarak görülebilecek bölgenin belirlenmesi. Çalışan insanların fiziksel rahatlıkları ve beden yeteneklerini maksimum düzeyde kullanabilmeleri için kullandıkları malzemeler, çalışma yüzeyleri ve hacimlerinin kendi boyutları ile uyum içinde olması gerekir. Yapısal Vücut Ölçüleri ve Yüzdeler Yapısal vücut ölçüleri, vücut hareketsizken belirli standart pozisyonlarda alınabilen vücut ölçüleridir. İş, işyeri, giysi ve şahsi eşya tasarımı olmak ,üzere çeşitli tasarım amaçları için kullanılan statik vücut ölçüleri şunlardır. Yükseklikler: Düşey uzunluklardır. Birey ayakta iken yerden, otururken oturma yüzeyinden ilgili vücut noktasına kadar ölçülen değerlerdir. Diz yüksekliği, ayakta boy, oturuş yüksekliği gibi yükseklikler bu gruba girer. Genişlikler: Yatay ve enine çaplardır. Kalça genişliği, omuz genişliği gibi ölçüler bu gruba girer.

72

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

Derinlikler: Yatay ve dikine çaplar olup göğüs derinliği ve kalça derinliği gibi ölçüler bu gruba girer. Uzunluklar: Herhangi bir vücut kısmının uzun ekseni boyunca ölçülen büyüklüktür. Sırt uzunluğu, üst kol, ön kol, el uzunluğu gibi ölçüler bu gruba girer. Çevresel Uzunluklar: Bir vücut parçasının aynı düzlemdeki çevresidir. Bel çevresi, baş çevresi gibi ölçüler bu gruba girer. Eğrisel Uzunluklar:Vücut üzerindeki herhangi iki noktayı birleştiren eğrinin uzunluğudur. Şakaklar arası uzunluklar, çene ucundan kulaklar arası uzunluklar. Erişim Uzaklıkları: Yukarı doğru ve öne doğru maksimum erişim uzaklıkları gibi ölçüler bu gruba girer. Kalınlıklar: El, bilek gibi uzuvların uzun eksenlerine dik en kısa çapların uzunluklarıdır. Çıkıntılar: Herhangi bir uzvun (örneğin: burun) en uç kısmının başlangıç noktasına kadar olan uzunluklardır. Burun ve kulak çıkıntısı gibi ölçüler bu gruba girer. Vücut ölçülerinin tam olarak tanımlanabilmesi için durum, yer ve tür değişkenlerinden yararlanılır. Durum : Ölçülecek vücut kısmının ve parçasının durumu, Yer : Referans alınacak nokta veya düzleme göre ölçülecek vücut parçası Tür : Ölçü türü Örneğin: Oturur durumda

Göz

Yüksekliği

Durum

Yer

Tür

Bir teknik sistemin tümünün ya da elemanlarının boyutlandırılmasında, bu sistemi, makineyi, aleti kullanacak kişinin çeşitli vücut boyutlarına gereksinim vardır. Elbette kullanıcının genç-yaşlı; kadın erkek olması, dünya coğrafyasında farklı bölgelerden gelen kişiler olması gibi antropometrik boyutları etkileyen önemli ve ayırıcı faktörlere de dikkat edilmelidir. Günlük yaşantımızdan da çok iyi bildiğimiz gibi, aynı yörenin, hatta ailenin aynı yaş ve aynı cinsiyetteki insanlarının bile boyları, kol ve bacak uzunlukları v.b. birbirlerinden oldukça farklıdır. Antropometrik büyüklükler belirlenirken, örneğin insanların boy uzunluğu belirlenirken, tüm insanların boylarını ölçüp, aritmetik ortalamasını alarak, bu ortalamaya göre çalışanların büyük bir kısmı için uygun işyeri düzenlenemez. İş yerinde çalışacak en küçükten en büyük boylu işgörene kadar hepsini düşünmek zorundayız. Bir iş yerinde eğer aritmetik ortalamalara göre kapı yükseklikleri seçilseydi, işçilerin % 50’si o kapılardan geçerken başlarını az veya çok eğmek zorunda kalırlardı. 100 erkek işçinin boylarını ölçüp, örneğin beşer cm aralıklı sınıflarda boylarının dağılım sıklığını araştıracak olursak kalitatif olarak Şekil 2’dekine benzer bir dağılım elde edilir. Bu örnekteki dağılıma göre yaklaşık 30 işçinin boyu 1,70 m -1,75 m arasıdır, bu ortalama boydur. Bu boy sınıfının altına ve üstüne bakıldığında o sınıflardaki kişi sayısının ortalama boy sınıfından uzaklaştıkça azaldığı görülecektir. Bir alt ve üst sınıfta, 1,65 m-1,70 m ve 1,75 m1,80 m sınıflarında 15’er kişi bulunmakta, ortalama değerden daha uzaklaştıkça da, sınıflardaki kişi sayısı daha da azalmaktadır. Şekilden görülebileceği gibi boyları ölçülen 100 kişiden 5 tanesinin boyu 1,55 m.den küçük, 5 tanesinin de boyu 1,90 m’den büyüktür. Bu

73

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

dağılım istatistik biliminden bilinen “normal dağılım” veya Alman matematikçi Gauss’un adına izafeten “Gauss Dağılımı”dır. Boyu ölçülen kişi sayısı arttıkça bu dağılım hep bir ortalama değer X de yoğunlaşan, simetrik çan eğrisini verecektir. Bir Gauss dağılımını (çan eğrisini) sadece aritmetik ortalama değer ile ifade edebilmek mümkün değildir. Ortalama değerin yanı sıra standart çarpma değeri S nin de bilinmesi gerekir. Eğer ölçü değerleri yoğun bir şekilde ortalama değer civarında iseler, standart sapma değeri küçük olacak, değerler ortalama değer etrafında çok büyük farklılıklar gösterecek şekilde dağılmışlar ise, standart sapmanın değeri büyük olacaktır. Çan eğrisi de buna göre sivri bir çan veya yayvan bir çan olacaktır. Normal dağılım eğrisi de X-S ve X+S değerleri arasında toplam ölçümlerin %68’i (bir başka deyişle, verdiğimiz örnekte boyları ölçülen insanların %68’i) yer alacaktır. Eğer incelediğimiz alanı X-1,65.S ten başlatıp X+1,65.S’e kadar sürdürürsek, bu bölge içine de tüm ölçüm değerlerinin %90’ı girer ve sadece %5’ten küçükler ve %95’ten büyükler bu alanın dışında kalır. Şekil 2’de görülen örnekte, boyları ölçülen kişilerin %5’inin boyu 1,60 m’den daha küçük; %5’inin boyu da 1,90 m’den büyüktür. Antropometri uygulamalarında yüzdelik değerlerden bahsedilir. Örneğin “5 yüzdelik” değeri ölçümü yapılan kişilerinin %5’inden daha büyük olanların boyunu; “95 yüzdelik” değeri de ölçümü yapılan kişilerden %95’inden daha büyük olanların boyunu ifade eder. Şekil 3’te yapılmış olan boy ölçümlerine dayalı olarak kadınlar ve erkekler için %5 ve %95 değerleri görülmektedir. Bu şekle göre kadınların %5’inin boyu 151 cm’den; %95’inin boyu da 173 cm’den küçük; erkeklerin %5’inin boyu 163 cm’den; %95’inin boyu da 184 cm’den daha küçüktür.

Şekil 2. Antropometrik Ölçülerin Normal Dağılım Eğrisi

74

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

Şekil 3. Erkek ve Kadın boylarının %5 ve %95 Değerleri İş yerleri düzenlenirken genelde çalışacak grubun (sadece kadın, sadece erkek veya erkek ve kadın beraber) 5 yüzdelik ve 95 yüzdelik sınırlar içerisinde kalanlarının rahat çalışabileceği bir düzenleme yapılmalıdır. Grup elemanlarının %100’ünün rahat çalışabileceği düzenleme yapabilmek hem teknik hem de ekonomik açıdan mümkün değildir. İş düzenlemesinde genel kural olarak iç boyutlar en büyük büyüklük, dış boyutlarda en küçük büyüklük dikkate alınarak belirlenir. Böylelikle büyük boylu kişiler de iç mekanlara (örneğin bir masanın altındaki bacak-ayak boşluklarına) rahatlıkla sığar ve küçük ölçülere sahip insanlar da dışarıdaki alet, gösterge, düğme v.b. araca ulaşabilir. Ölçümlerde, antropometre, mezura, şerit metre, kumpas, pergel gibi ölçü aletleri kullanılır. Statik antropometrik araştırmalarda kullanılan ölçülerden bazıları Şekil 4’te verilmiştir.

75

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

Şekil 4. Endüstride ergonomik amaçlarla statik antropometri araştırmalarında kullanılan boyut ölçüleri ve dağılım tablosu 1983 yılında Türkiye İş Güvenliği Komisyonunun iş kazalarının nedeni üzerine hazırladığı bir rapordaki verilere göre Türk erkek işçilerinin boy ortalaması 168 cm, İtalyanların 176 cm, Almanların 177 cm’dir. Bu tip değerlerle veya tablolarla çalışırken değerlerin hangi yılda tespit edilmiş olduğu da önemlidir. Zira Orta Avrupa ülkeleri gibi gelişmiş ülkelerde 20.yy boyunca boy uzunluklarının yılda ortalama bir mm uzadığı tespit edilmiştir. Boyun diğer boyutlara oranı ise sabit kalmıştır. Benzer çalışmalarda dikkat edilmesi gereken bir husus da boy uzamasının kadınlarda ortalama 18, erkeklerde ise 20 yaş ile son bulması ve 35 yaştan sonra da özellikle boyun kısalmaya başlamasıdır. Yaşlılıkta kilo ile birlikte en ve çevre boyutları ise artmaktadır. 13 yaşına kadar kız ve erkek çocuklarda boyut ve boyutların birbirine oranı arasında pek fark yoktur. Ergenlikle birlikte farklılaşma

76

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

başlamakta, gelişmenin sona erdiği yaşlarda kadınların boyu erkeklere göre 10 cm kadar kısa kalmaktadır. Kadınlarda kol ve bacak uzunluğunun boya oranı erkeklere göre daha küçük, kalça bölgesi biraz daha geniş, omuzlar ise daha incedir. Boy gün boyunca, omurgada disklerin sıkışması ile 2 cm’ye kadar kısalabilmektedir. Irk, yaşanan bölge, sosyal statü gibi faktörleri dikkate alarak da bazı antropometrik çalışmalar yapılmış ve farklılıklar tespit edilmiştir. Bu nedenle işgörenin mensup olduğu grubun antropometrik ölçülerinin doğru olarak bilinmesi gereklidir. Üretilen ürünler ihracat için üretiliyorsa, üretici ülke insanının antropometrik ölçülerini baz almak yanlış olur, doğrusu malın satılacağı, kullanılacağı ülkenin insanlarının anrtropometrik ölçülerinin baz alınmasıdır. Avrupa iş güvenliği komisyonunun yıllar önce yayınlanan bir raporunda, Türkiye’deki iş kazalarının önemli bir sebebi olarak, Batı Avrupa ülkelerinde üretilen makine ve aletlerin Türk insanının boyutuna göre büyük olduğu ifade edilmiştir. Federal Almanya’da baskı, elektroteknik, kimya, giyim ve mobilya sanayi dallarında yapılan bir araştırmada bu sanayi kollarında çalışan Türk işçilerinin 168 cm ortalama boy ile ortalama boyları 177 cm olan Almanlardan çok daha kısa oldukları ortaya çıkmıştır. Güneydoğu Asya insanlarının boyları daha da kısadır. Vietnam’da %90’lık boy gurubunda, yani en uzun boylular arasında olan kişinin boyu Orta Avrupalının %10’luk yani en küçükler dilimine karşılık gelmektedir. Vietnam’da erkeklerin %5’lik diliminin boyu 153 cm, %95’lik diliminin boyu ise 172 cm’dir. Bu boylar Orta Avrupa’da, örneğin Almanya’daki kadınların aynı dilimlerine karşılık gelmektedir. İş araçlarını mümkün olduğunca geniş oranda kişinin kullanabilmesi için, konstrüksiyon koşulları izin veriyorsa, boyutlarının sabit değil, kişiye göre değiştirilebilir, ayarlanabilir olmasına dikkat edilir. Bu çözüm yöntemine örnek olarak: -Büro sandalyelerinin ayarlanabilen yüksekliği, oturma düzleminin eğimi ve arkalığın yüksekliği, -Otomobillerde şoför koltuğunun yüksekliği ve direksiyona uzaklığı, direksiyon yüksekliği -Şoförün ağırlığına göre ayarlanan, koltuğun hidrolik yaylandırma sistemi -Otomobillerde başlık konumları -Yüksekliği ayarlanabilir bilgisayar ve yazı masaları verilebilir. Çalışma Yerinin Tasarımı Ergonominin en önemli ilgi alanlarından birisi çalışma yerinin tasarımı konusudur. Zira uygun bir çalışma yerinin tasarımı, işçinin rahatça çalışmasını sağlarken, iş performansını da yükseltir. Çalışma yerinin tasarımının öncelikli amacı; işgörenin, birçok ekipman, alet ve makinanın bulunduğu bir ortamda, sağlık ve güvenlik riski taşımadan çalışmasını sağlamaktır. Tasarlanan çalışma yerinde, insan – makine - çevre sisteminin fonksiyonel gereksinimleri karşılanmak suretiyle iş verimliliğinde de artış sağlanmalıdır. Bunun yanında, işgörenin, fiziksel ve zihinsel olarak rahat bir ortamda çalışması öngörülmelidir. Çalışma yerinin tasarımında, statik ve dinamik olmak üzere dikkate alınması gereken iki çeşit antropometrik ölçü karşımıza çıkmaktadır.

77

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

Statik Ölçüler: İnsanın sabit pozisyonda, hareketsiz bir şekilde alınan ölçüleridir. Eklemler arası iskelet ölçülerini ve çevre ölçülerini ihtiva ederler. Burada esas olan ilgilenilen hedef kitleyi temsil eden ölçülerin alınmasıdır. Gerçekte antropometri, insanların statik duruş ve oturuşlarında ölçülen metrik değerleri ele alan bir uğraş alanıdır. Bu temel amaca göre insanların 140 kadar fiziksel boyut ölçüleri alınabilir. Çeşitli yaş grubundaki okul çocuklarının oturacağı sıraların boyutlarını saptamak için uygulanacak ölçüler yanında, bir gaz maskesinin yüz ölçülerine uygun bir şekilde ve boyutlarda imali için gerekli boyutları ölçmede de statik antropometri yaklaşımı kullanılır.

Şekil 5. Statik antropometrik ölçülerle oluşturulan örnek bir model Dinamik Ölçüler (Fonksiyonel Ölçüler): İnsanın, herhangi bir fiziksel işle meşgul olduğu esnada alınan ölçülerdir. Örneğin tezgahı kullanırken, parçayı bağlarken, sökerken, tezgah bağlamak üzere herhangi bir takıma uzanırken vb. işlerde alınan ölçüler, dinamik ölçülerdir. Dinamik işlerin yapıldığı yerlerin tasarımında statik ölçüler yetersiz kalır. Zira omuz ve gövde hareketi, eğilme gibi hareketler işin içine girer.

78

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

Vücut hareket halinde iken, alınan ölçülere fonksiyonel vücut ölçüleri denir. Statik vücut ölçüleri tasarım amaçlarına uygundur. Bir çok tasarım çalışmasında, fonksiyonel vücut ölçüleri daha önemlidir. İnsanlar günlük işlerinde genellikle hareket halindedir. Aracını kullanan bir sürücü, montaj hattında çalışan bir işçi görevlerini yerine getirirken birbirinden çok farklı hareketler yaparlar ve dolayısıyla farklı vücut pozisyonları gösterirler. Aşağıdaki şekilde bir otomobil sürücüsü yeri tasarımında statik ve fonksiyonel ölçülerin rolü görülmektedir.

Şekil 6. Bir otomobilin koltuk tasarımında statik ve dinamik yaklaşım Statik antropometri ile elde edilen sayısal veriler, çalışma hayatında çok çeşitli amaçlarla kullanılabilir. Nitekim, insanların kullandığı geçitler, pek fazla hareket etmeden durduğu hacimler ve oturma yeri gibi boyutsal yaklaşımlarda, doğrudan doğruya statik antropometri bulguları kullanılır. Ancak endüstri ve iş düzeyinde işgörenler devamlı olarak devinim halindedirler. Bir araba sürücüsünün koltuğunda çeşitli yönlere uzanması ve sürücü fonksiyonunu yerine getirmek için kol, bacak ve gövdesini değişik boyutlarda ve devamlı hareket ettirmesi nedeniyle, çeşitli dinamik boyutların ölçülmesine gerek vardır. İnsanların ayakta dururken yada otururken çevrelerindeki malzemelere, kontrol sistemlerine ve çeşitli işlem noktalarına uzanabilmeleri için; eğilme, uzanma ve dönme gibi hareketlerinin hudutlarını ölçmek, iş düzeyi ve insan-tezgah, insan-makine gibi ara kesitlerin tasarımında optimizasyon açısından önemlidir.

79

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

Tasarımda antropometrik ölçüler kullanılırken aşağıda belirtilen üç yaklaşımdan biri tercih edilmelidir.

Uç değerlere göre tasarım Tasarım çalışmalarının en önemli amacı kullanıcı kitlesinin tamamına yakın bir kısmına uyum sağlayabilecek tasarım standartlarının geliştirilmesidir. Vücut ölçüleri ile ilgili araştırmalarda bu ölçülerin normal olarak dağıldıkları ya normallik testleri yapılarak ispat edilmiş ya da daha önceki çalışmalar referans alınarak varsayılmıştır. Yine bu çalışmalarda %90 'lık bir kullanıcı kitlesi hedef alınmıştır. Bu anlamda, alttaki %5 'lik kısımla üstteki %5 'lik kısımlar standart kapsamın dışında tutulmuşlardır. Tasarım çalışmalarında, %5-%95 yüzde dağılım değerleri arasında yer alan kitle hedef alınır. Hacimle ilgili tasarımlarda %95 'lik dağılım değeri, erişimle ilgili tasarımlarda ise %5 'lik yüzde dağılım değerleri dikkate alınır. Örneğin bir asansör tasarımı yapılırken asansör kabininin boyutlandırılması sırasında %95 lik değerler, asansör içindeki kontrol panelinin döşemeden itibaren yüksekliği için %5 lik değerler dikkate alınmalıdır. Buradaki temel düşünce, uzun boyluların sığabileceği bir kabine kısa boylular zaten sığabilecektir. Kısa boyluların erişebildikleri kontrol paneline de uzun boylular erişebilecektir. Alt ve üstte kalan diğer % 5 lik gruplar için gerekli ihtiyaçlar özel düzenlemeler ile giderilir.

Şekil 7. Raflar ve işlem alanlarının yükseklikleri, yüklerin ağırlıkları, kullanım sıklığı ve yapılacak hareketlere göre saptanır (A). Örneğin ağır cisimlerin işlem tezgahları normalde bel yüksekliğine yakın bir yükseklikte planlanırken, hafif cisim rafların yüksekliği diz-omuz yükseklikleri arasında olabilir. Bazı ölçülerde ise insanların boyut bulgularındaki üst ve alt değerler dikkate alınır (B). Ayarlanabilir aralıklar için tasarım Bir donanın ve tesisin belirli ölçüleri, değişik boyutlardaki kullanıcı kitlesini kapsayacak şekilde ayarlanabilir ölçülerde yapılabilir. Örneğin bir otomobil ön koltuğunun ileri-geri hareketi, bir koltuğun oturak kısmının aşağı-yukarı hareketi gibi. Bunlar gibi ayarlanabilir

80

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

özelliklere sahip olan donanım ve araç gerecin %5 ve %95 lik dağılım içerisinde herhangi bir noktaya göre ayarlanabilecek şekilde tasarımlanması önerilmektedir. Pratikte, masa ve sandalye yüksekliklerinin sabit tutulması benimsenmekle birlikte, bu alanda son yıllarda yapılan çalışmalar masa ve sandalye yüksekliklerinin ayarlanabilir ölçülerde yapılması doğrultusundadır. Aşağıdaki şekil ve tabloda önerilen yükseklikler, bilgisayar masası, koltok ve ekran ile ilgili bazı yükseklikleri tavsiye değerler olarak vermektedir. Oturma yüzeylerinin tasarımı için aşağıdaki şekilde verilen ölçüler dikkate alınır.

Şekil 8. Bilgisayar çalışmaları için tavsiye edilen ayarlama yükseklikl eri

Şekil 9. Yüksekliği ayarlanabilir sandalye için alt ve üst sınır boyutlar Ortalama değere göre tasarım Ortalama değere göre yapılan tasarımlar düşünüldüğünün aksine olarak büyük bir kullanıcı kitlesini karşılamamaktadır. Buna rağmen bazı eşya ve araç gereçlerin tasarımında ortalama değere göre boyutlandırma yapılmaktadır. Örneğin; kazak, çorap ve eldiven gibi tekstil sektöründe giysiler, çoğunlukla ortalama değerlere göre üretilmektedir. Çalışma Yerlerinde Boyutlar Her insan çalışırken, belirli bir alan içerisinde hareket eder. Bunun için kendisine verilecek görevleri en iyi şekilde gerçekleştirebileceği hacimlerin tasarımı zorunludur. Çalışma hacimlerinin belirlenmesinde, yapılan işe göre antropometrik boyutlarının titizlikle belirlenmesi gerekir.

81

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

Oturan ya da ayakta iş görenin, omurgası, omuz eklemi, kalçası ve ayak basma noktası sabit iken hareket hacimleri ve çeşitli açılarda uzanma ve kavrama mesafeleri de iş - insan uyumu için önemli boyutları belirler. Bu tür ölçme değerlendirmelerde, istatistik açıdan anlamlı sayıda bir grup çalışan üzerinde araştırmalar yapmak ve gerektiğinde istatistik dağılımın, ortalama, alt ve üst uç değerleri gibi sayısal değerleri kullanarak iş düzeni kurmak ergonomik yaklaşımların temelidir. Bazı işyerlerinde ve çalışma ortamlarında, insanların oldukça sınırlı ortamlarda çalışması istenebilir. Dar alanlarda kullanımı zorunlu olan hizmetlerde işlerin normal giyimle ya da özel teçhizatla iş yapılabilecek hacimlerin belirlenmesi de antropometrik teknikler ile yapılmaktadır (Şekil 10-13).

Şekil 10. Hacim sorunu olan binalarda koridor tasarımları için tavsiyeler

82

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

Şekil 11. Değişik çalışma pozisyonları için önerilen boyutlar

Şekil 12. Küçük geçitlerden geçiş için önerilen boyutlar

83

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

Şekil 13. İşyerinde çeşitli işlemlerin yapılması için çeşitli hacimlere sığmak yada dar geçitlerden geçmek gerektiğinde; en az, normal giysi ve ağır teçhizat ile öngörülen boyutlar (cm) Calışma yüzeyleri Çalışmaların büyük bir çoğunluğu; tezgahlar, bankolar, masalar, çizim masaları, bilgisayar masaları, montaj tezgahları gibi yatay ve düz alanlarda gerçekleştirilmektedir. Bu tür düzlemler üzerinde optimal erişim ve iş görme alanlarının saptanması, söz konusu çalışma yüzeylerinin boyutları konusunda önemli bilgiler verir. Normal alan hesaplarında, işgörenin omuzları sabit halde, dirsek ekleminden hareketler ile elin işlem alanları dikkate alınır. Maksimum erişme noktalarının saptanmasında ise, gövde hareketleri ve omuz ekleminin işlekliği gözetilir (Şekil 14).

84

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

Şekil 14. Tezgah ve masa üstünde el işlemleri için antropometrik teknikler ve iş etüdü yaklaşımları ile belirlenen işlem alanları.(mm değerleri ile) Fonksiyonel vücut ölçülerinin kullanımındaki temel fikir, iş yapılırken vücut uzuvlarının birbiriyle uyum içinde çalışmalarını sağlamaktır. Örneğin, iş yapan bir kişinin erişim uzaklıkları kol uzunluğunun yanında, kısmen de olsa, omuz hareketine ve gövdenin dönebilme ve ileri geri hareket etme özelliğine ve yapılacak işin özelliğine göre değişir. Bu nedenle, bir durum için tasarım yapılırken vücudun çeşitli hareketlerinin dikkate alınması gerekir (Şekil 15).

Şekil 15. Yatay, yanal ve dikey düzlemde çalışma alanları (taralı alanlar optimum alanlardır) Çalışanların etkin bir şekilde iş görebilmeleri için belirli iş görme düzlemlerinde en uygun şekilde çalışabildikleri boyutların belirlenmesi gerekir. Öncelikle, yatay çalışma yüzeylerinden başlayarak çeşitli eğimler gösteren iş ve işlem yüzeylerinin de dikkate alınması gerekir (Şekil 16-17).

85

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

Şekil 16

Şekil 17 Bu düzlemler üzerinde optimal çalışma alanlarının saptanması, söz konusu alanların boyutları konusunda önemli bilgiler verir. Normal alan hesaplarında çalışanın omuzları sabit, dirsek ekleminden hareketler ile elin işlem alanları dikkate alınır. Maksimum erişme noktalarının saptanmasında ise gövde hareketleri ve omuz ekleminin çalışması da göz önüne alınır.

86

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

Şekil 18 Tezgah ve masalarda el işlemleri için maksimum ve minimum çalışma alanları

Şekil 19. Ayak için maksimum ve minimum çalışma alanları Sandalyede oturan bir insanın oturma yüzeyinden kaymaması, sandalye sırtlığının insanı rahatsız etmeyecek yükseklik ve eğimde olması arzu edilir. Ayakta durarak çalışan bir insanın ve oturarak çalışan bir insanın çalışma sırasında ayaklarının rahat konumlarda olması da ergonomik çalışmalarda önemli yer tutar.

Ayakta

87

Otururken

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

Şekil 20. Uygun olmayan ve

uygun çalışma yeri tasarımları

Şekil 21. Ergonomik çalışmalar için sandalye örnekleri

Şekil 22. Oturan işçi için çalışma yeri tasarımı alternatifleri

88

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

Şekil 23. Koltuk Tasarımında Antropometrik Ölçüler Antropometrik fonksiyonel ölçüler, insan emniyeti açısından oldukça önemlidir. Aşağıda verilen şekilde el ile erişim için emniyetli mesafe örnekleri verilmiştir.

Şekil 24 El ile erişim için emniyetli mesafeler İŞ YERİNDE YERLEŞTİRME DÜZENİ

89

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

Tasarım sürecinin önemli bir parçası komponentlerin iş yerinde fiziksel alana uygun bir şekilde yerleştirilmesidir. Kontrol kolu ve göstergelerin kumanda paneline yerleştirilmesi, freze tezgahında kullanılan takımların takım dolabına veya magazine yerleştirilmeleri, kağıt, kitap, defter ve kalemlerin masa üzerinde yerleştirilmeleri, basit birer yerleştirme problemidir. Aşağıda komponentlerin yerleştirilmesiyle ilgili temel metot ve prensipler verilmiştir. İdeal olarak, her bir komponentin amaca en uygun şekilde, en uygun biçimde ve en uygun yere (optimal) yerleştirilmesi istenir. Bu optimizasyon, algılama kabiliyetleri, antropometrik ve biyomekanik özellikler de dahil olmak üzere, insan kabiliyet ve karakteristikleri dikkate alınarak sağlanır. Optimum yerleştirme, gerçekleştirilen aktivitelerin rahat ve verimli şekilde yapılmasını sağlar. Ancak, bütün komponentleri en uygun yerlere yerleştirmek mümkün olmadığından, bazı önceliklere göre yerleştirme yapılmalıdır. Komponentler, aşağıda belirtilen dört temel metoda göre yerleştirilebilir: 1. Önem Prensibi: Bu prensibe göre yerleştirme yapılırken sistemin işleyişinde hayati öneme sahip olan komponentlere öncelik verilir. Komponentlerin önem derecelerinin belirlenmesi, genellikle sistemin işleyişinde uzman olan kişilerin vereceği kararla olur. 2. Kullanım sıklığı prensibi: Bu prensibe göre yapılan yerleştirmede, yerleştirme yapılırken öncelikle sık kullanılan ögelere öncelik verilir. Bir CNC işleme merkezinde, magazinin kapasitesine göre en sık kullanılan kesici takımların 1 numaradan başlayarak magazine yerleştirilmesi, bu prensibe örnek olarak gösterilebilir. 3. Fonksiyonellik prensibi: Fonksiyonellik prensibi, komponentlerin fonksiyonlarına göre yerleştirilmesidir. Aynı tip makinaların, kesicilerin, aletlerin bir araya konması gibi. İşlevsel olarak birbirleriyle aynı olmasa bile, ilişkili olan komponentlerin bir araya yerleştirilmesi de bu prensibe göre yerleştirilmeye bir örnek olarak gösterilebilir. 4. Ardışık kullanım prensibi: Hareket ekonomisi sağlamak ve zamandan tasarruf etmek için ardışık olarak gerçekleştirilen iş ve hareketlerle ilgili komponentler bu prensibe uygun olarak kullanım sırasına göre yerleştirilir. Montaj işlerinde, monte edilen parçaların montaj sırasına göre yerleştirilmesi, bu prensibe örnek olarak gösterilebilir.

90

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

7. BİLİŞSEL ERGONOMİ (COGNİTİVE ERGONOMİCS) -İnsan hatası -Bilgi teknolojilerinin tasarımı ve kullanımı -Göstergelerin tasarımı -Yetenek kazanma ve kazanılanların korunması -Personel eğitimi -Yönetim bilgi sistemleri -Karar destek sistemleri -Zeki sistemler -Performans modelleme -Analizlerin sınıflandırılması -Test ve muayene -İnsan gücü planlama ve proglama -Zihinsel yük ve yükleme 18.yüzyılın sonlarına doğru, önce İngiltere ve daha sonra diğer batı ülkelerinde yayılan sanayi devrimi, ev temelli, insan gücüne dayalı üretimden, büyük ölçekli fabrika üretimine geçilmesini sağlamıştır. Böylece üretim sistemlerinde geniş kapsamlı mekanizasyon devri başlamıştır. Bunun sonucu olarak insanın üretimdeki işlevi, işi bizzat yapmaktan, işi yapan makinayı kontrol etmeye dönüşmüştür. 1950 ve 1960’lı yıllarda gerçekleşen enformasyon devrimi (bilgi teknolojisindeki gelişme), insanın üretim sistemlerinde üstlendiği düzenleme ve kontrol işlevlerinde de çeşitli değişikliklere yol açmıştır. Temel algılama ve motor aktiviteler gibi beynin işlevi olan fonksiyonlar da gelişen teknolojinin sorumluluğuna verilmeye başlanmıştır. Fiziksel dayanıklılık yerine, dikkat ve uyanıklık; fiziksel ustalık yerine, planlama ve olaylar arasında ilişki kurma; fiziksel güç ve kuvvet yerine, problem çözme kabiliyeti önem kazanmaya başlamıştır. Bu gelişmelerle birlikte insanın fiziksel rahatlığı ve sağlığı ile ilgilenen Ergonomi’nin ilgi alanı da genişlemiştir. Böylece Fiziksel Ergonominin yanı sıra Bilişsel Ergonomi ve Organizasyonel Ergonomi de, Ergonomi’nin birer alt dalı olarak kabul görmeye başlanmıştır. Bilişsel Ergonomi, yapılan iş ile beyin arasındaki karşılıklı etkileşimi inceler. Bilişsel psikoloji ile birçok ortak yöne sahip olmakla birlikte, esas amacı sadece insanın bilişsel özelliklerini anlamaya çalışmak değildir. Aynı zamanda ve daha da önemlisi insan beyninin işi nasıl etkilediği ve işten işten nasıl etkilendiği üzerinde çalışır ve elde edilen bilgileri çalışma sistemlerinin tasarım ve değerlendirilmesinde kullanır. Bunun için de, Fiziksel Ergonomi’nin yaptığı gibi sadece iş ortamının kalite ve rahatlığıyla ilgilenmez, aynı zamanda üretilen ürün de dahil olmak üzere, yapılan işin kalitesiyle ilgilidir. SİNİR SİSTEMİ Sinir sistemi, bedensel aktiviteleri koordine eder ve düzenler. Kassal aktivitelerin kontrol ve işleyişinden sorumludur. Çevredeki değişikliklere, bedenin uyum reaksiyonları şeklinde tepkiler üretir. Sinir sisteminin temel elemanı nöron’dur. Bir nöron en az iki sinir lifi ile bir sinir hücresinden oluşur. Sinir hücresine mesaj getiren sinir lifine dentrit (dendrite) adı verilir. Bir sinir hücresine bağlı birden fazla dentrit bulunabilir. Böylece bir sinir hücresine, birden fazla sinyal gönderilebilir. Başka bir hücreye mesajları ulaştıran sinir lifi ise, akson

91

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

(axon) olarak adlandırılır. Bir nöronun, birden fazla aksonu olamaz. Sinir lifleri, bir sinir lifinin mesajlarının başka bir sinir lifinin mesajlarıyla karışmasını engelleyen miyelin (myelin) adı verilen bir madde ile kaplanmıştır. Böylece mesajların kısa devre yapması engellenir. Her nöron kendi içinde bir bütünlük arz eder ve başka bir nöronla direkt bir bağlantı içinde değildir. Bir nöronun aksonu ile diğer bir nöronun dentriti arasında sinaps (synapse) adı verilen bir boşluk bulunur. Bir nöronun uyarımı bir sonraki nörona 1/1000 saniyede değişmeden geçer. Sinir sistemi başlıca üç ana kısma ayrılır: 1.Yüzeysel (peripheral) sinir sistemi, istek dahilinde yapılan beden aktivitelerini kontrol eder.

2. Otomatik sinir sistemi, bez, düz kas dokusu ve kalbin fonksiyonları dahil olmak üzere istek dışı meydana gelen beden aktivitelerini kontrol eder. 3. Merkezi (central) sinir sistemi, omurilik ve beyin olmak üzere iki kısımdan oluşur.

Şekil 1. Nöronun Yapısı BİLGİNİN SAYISALLAŞTIRILMASI İnsanlar birçok kaynaktan uyarılırlar. Bunlardan bazıları hissedilir, bazıları da hissedilmez. Uyarı (stimuli); ışık, termal enerji, mekanik enerji, kimyasal enerji, ses gibi uzak veya yakın enerji kaynakları ile olabilir. Bu uyarılar, insanın duyarlı oldukları belli aralıklarda hissedilir. Ekstroseptör (extroceptor) olarak bilinen beş duyu organı, vücudun dışından gelen uyarıları algılarlar. Diğer yandan proprioseptör (proprioceptor) olarak bilinen duyular ise, uzanma, ani dönüş hareketi gibi vücudun kendi hareketleri tarafından uyarılırlar, Proprioseptörler, kas ve tendon gibi deri altı dokularda, eklemlerin etrafında ve iç kulakta bulunurlar. Duyu mekanizması, ses, görsel mesajlar ve ortamın hava parametreleri gibi, çeşitli bilgileri çok büyük miktarlarda algılama kabiliyetine sahiptir. Bununla birlikte algılanan bu bilgilerin belli bir kısmı işleme tabi tutulur ve çok cüzi bir kısmı, kalıcı hafızaya kaydedilir. Shannon ve Weave tarafından önerilen enformasyon teorisi, bilginin sayısallaştırılması konusuna önemli bir katkı sağlamıştır. Bu teoriye göre; 1 bit bilgi, iki eşit olasılıklı alternatif tarafından taşınan bilgi miktarı olarak tanımlanır ve aşağıdaki formülle hesaplanır.

92

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

H=Log2n

(n= eşit olasılıklı alternatiflerin sayısı)

Buna göre 4 görsel sinyalin eşit olasılıklarla yandığı kontrol panelinde taşınan bilgi 2 bit’tir. Değişik olasılıklara sahip alternatiflerin söz konusu olduğu durumlarda, ortalama taşınan bilgi miktarı aşağıdaki formülle hesaplanabilir. n Hort =∑ Pi x Log2 (1/ Pi) İ=1 Bu teori, karşılaştırmalı basit durumlar için geçerli olmakla birlikte bilgi işlemenin mantığını anlama açısından önemlidir. BİLGİ İŞLEME PROSESİNİN AŞAMALARI Bilgi işleme konusundaki çalışmalar daha çok bilişsel işlemin aşamaları üzerinde yoğunlaşmaktadır. Şekil 2’de bilgi işlemenin aşamalarını gösteren bir model görülmektedir. Bu model, tasarımcıların, bilişsel işlemin aşamalarını anlamalarını ve bilişsel süreci kolaylaştırmak için ne gibi önlemler alınması gerektiği hakkında fikir vermektedir. Dikkat / Motivasyon

Bilgi

Duyu organı

Algılama

Kısa süreli

Cevabın

Cevabın

hafıza

seçilmesi

kontrolü

Hareket

Çıktı

Kalıcı hafıza

Şekil 2. Bilgi İşleme Süreci Duyu organları tarafından alınan veri, çok kısa bir sürede merkezi mekanizmalara işlenmek üzere iletilir. Duyu organı vasıtasıyla alınan veriye anlam verme işlemi olarak bilinen algılama, burada gerçekleşir ve veri bilgi haline dönüşür. Deneyim, kalıcı hafızada bulunan ilgili bilgi miktarı ve beklentiler, algılamayı etkileyen önemli faktörlerdir. Algılanan bilgi, hangi duyu organıyla taşındığı da dahil olmak üzere çeşitli faktörlere bağlı olarak hafızada bir süre tutulur. 5-25 sn olan bu süre, bilginin tekrar kullanılmaması durumunda kaybolur. Kısa süreli hafızadan cevabın kontrolüne giden ok, insanın, bilgi taşıyıcısı olarak görev yaptığı durumları göstermektedir. BİLGİ İŞLEME SEVİYELERİ Bilgi işleme bilinçli ve otomatik olmak üzere iki seviyede ele alınır. Bilinçli seviyede, bilgi işleme, büyük ölçüde yüzeysel duyu geri beslemesine dayanır. Dinleme, düşünme ve konuşma ile ilgili aktiviteler bilinçli seviyeye örnek olarak gösterilebilir. Bilinçli olarak

93

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

yapılan aktiviteler, deneyim kazandırmanın yanı sıra kalıcı hafızada izler bırakır. Bu izler kalınlaştıkça, beceri kazanma söz konusu olur. Otomatik bilgi işleme seviyesi, belli bir aktivite için beceri kazanıldığında oluşur. Bu seviyede gerçekleştirilen iş hatırlanmaz ve kalıcı hafıza tarafından beslenmekle birlikte, hafıza ve deneyimlere artı bir değer katmaz. Ancak otomatik seviyedeki performans, bilinçli seviyeden çok daha yüksektir. BİLGİ TRANSFERİ Bir sistemin etkin bir şekilde işleyişinde,insanın da öğesi olduğu sistemin öğeleri arasında bilginin verimli bir şekilde taşınması hususu büyük önem taşır. Bilgi transferi, kişiden kişiye (sözlü ve yazılı talimat), üründen kişiye (estetik, muayene), kişiden makinaya (kontrol), çevre veya ekipmandan kişiye (gösterge, kod) transfer gibi çeşitli şekillerde olabilir. Aşağıda veriyi algılama yöntemleri ve göstergeler ile kodlamalar üzerinde durulmuştur. Veri algılama yönteminin seçimi: İnsanın dışardan algıladığı veri veya bilgilerin %95-99 civarı kulak veya göz ile algılanır. Sistemlerin tasarlanmasında, bilgi transferinin ne şekilde yapılacağı konusu, tasarımcıların önemli bir uğraş alanını teşkil eder. Tablo 1.’de veri algılama yönteminin seçimi ile ilgili öneriler verilmiştir. Uyarı tipi sinyaller, hem görsel hem de işitsel olarak dizayn edilmelidir. Tablo 1. Veri algılama yönteminin seçimi Görsel Algılama İşitsel Algılama Mesaj uzun ise Mesaj kısa ise Mesajlar dana sonra tekrar kullanılacaksa Mesaj daha sonra tekrar kullanılmayacaksa Gürültülü ortamda çalışılıyorsa Gürültüsüz ortamda çalışılıyorsa Mesaj dakiklik gerektiriyorsa Mesaj dakiklik gerektirmiyorsa Kullanıcı sabit pozisyonda çalışıyorsa Kullanıcı hareketli pozisyonda çalışıyorsa Gösterge ve kodlamalar: Bilgi transferi ,genellikle bilgiyi temsil eden bir gösterge veya kodlama aracılığıyla yapılır. Bilgi transferinde kullanılacak kodlamalarda şu özelliklerin bulunmasına dikkat edilmelidir. Sezilebilirlik: Kod veya gösterge, hitap ettiği duyu mekanizması tarafından rahatlıkla sezilebilmelidir. Ayırdedilebilirlik: Kodlama seviyeleri birbirlerinden rahatlıkla ayırt edilebilmelidir. Uygunluk: Kod, temsil ettiği bilgiyle uyumlu olmalıdır. Standartlara uygunluk: Kodlar, belinlenmiş olan standart ve normlara uygun olmalıdır. BİLİŞSEL ÇALIŞMA Bilginin işlenmesi gerektiği bütün işlerde, bilişsel çalışma söz konusudur. Otomasyonun artmasıyla, işletmelerde, bilişsel çalışma gün geçtikçe yoğunluk kazanmaktadır. İmalat sektörünün yanı sıra, bilişsel çalışmanın yoğunlukta olduğu hizmet

94

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

sektörünün de büyük bir hızla gelişmesi, prodüktivitenin yükseltilmesiyle uğraşan endüstri mühendislerinin dikkatini, bilişsel çalışma ve çalışanlar üzerindeki etkileri üzerine çekmiştir. Bilişsel çalışmalar üzerinde birçok araştırma yapılmasına rağmen, henüz istenen düzeyde analiz teknikleri geliştirilmemiştir. Aşağıda bilişsel çalışmalarda söz konusu olan hususlar ile ilgili kısa açıklamalar verilmiştir. Dikkat, uyanıklılık ve sıkılma: Bilişsel işlerde dikkat ve uyanıklık, çevreden gelen uyarı ve bilgilerin en kısa süre zarfında algılanıp işlenmesi ve karar üretilerek harekete geçilmesi gerektiğinden dolayı büyük önem taşır. Dikkat gerektiren işlerde motivasyon ve uygun sinyal seçimi gibi iş ve çevre tasarımının geliştirilmesiyle dikkat ve uyanıklılık sağlayabilir. Girdi ve çıktı gereksinimleri iyi bir ayırıma tabi tutulmalıdır. Zira bilgi paralel olarak algılanabilmekle birlikte, çıkış işlemi seri şekilde gerçekleşmektedir. Bundan dolayı endüstriyel işlerde girdi ve çıktı arasındaki ayarlama çok iyi yapılmalıdır. Sıkılma ise, dikkatin dağılması şeklinde tanımlanır ve genellikle monoton işlerde görülür. Sıkılmayı önlemek için; iş genişletme, iş zenginleştirme ve iş rotasyonu gibi önlemler alınmalıdır. Çevresel şartların iyileştirilmesi ve çalışanlar arasında sosyal ilişkilerin kuvvetlendirilmesi de sıkılmayı önleyen ve performansı artıran önlemlerdir. Zihinsel yorgunluk ve zihinsel iş yükü: Fiziksel işlerde aşırı zorlanan kasın yorulması gibi, bilişsel işlerde de aşırı yükleme, zihinsel yorgunluğa neden olur. Zihinsel yorgunluğun giderilmesi için, dinlenmeye ihtiyaç vardır. Fiziksel egzersizler de zihinsel yorgunluğun giderilmesine yardımcı olur. Zihinsel iş yükünün ölçülmesi ile ilgili olarak, beyin dalgalarını ölçen EEG (Electroenephalogram), kalp atışındaki değişiklikleri gözleyen HRV (Heart Rate Variability). İki bilişsel iş arasındaki öncelik durumu ile ilgili yapılan ölçüm, subjektif ölçme teknikleri vb. teknikler geliştirilmiştir. İNSAN HATASI İnsan hatası, bir işgören tarafından yapılan bir iş için kabul edilmiş olan tolerans sınırlarının dışına taşılmasıdır. Bir işin, belirlenmiş sınırlar içerisinde doğru olarak yapılması olasılığına da insan güvenilirliği denir. Sistemin işleyişinde aksaklıklara neden olmayan insan hataları telafi edilebilirken aksi durumlar sistemin durmasına, makine arazılarına ve hatta hayati tehlikelere yol açabilir. Yapılan araştırmalarda sistemin işleyişini olumsuz yönde etkileyen aksaklıkların büyük ölçüde (%20-80) çalışanların hatasından kaynaklandığı saptanmıştır. Geriye kalan aksaklıklar ise makinaların aşınması, bozulması, tasarım yetersizlikleri gibi çalışanlarla ilgili hatalardan oluşmaktadır. Bununla birlikte hataların insanlardan mı veya sistemden mi kaynaklandığını kesin olarak belirleyebilmek birçok durumda mümkün değildir. İNSAN HATASININ NEDENLERİ İnsan hatalarının başlıca nedenleri aşağıdaki gibi sıralanmıştır: 1.İşin kompleks olması: İşin, çalışana yüklediği zihinsel iş yükü, çalışma kapasitesini aştığı zaman hatalar meydana gelir. İş tasarlanırken çalışanın fiziksel özelliklerinin yanı sıra, bilişsel kapasite ve sınırları da dikkate alınmalıdır. Bir işin karmaşıklığı arttığı müddetçe hatalar da çoğalır. Zira iş, kompleksleştikçe geçici hafızanın sınırlarını zorlar ve kalıcı hafızada da hatırlama problemlerine neden olur.

95

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

2. Uygun tasarlanmamış çalışma programları: Çalışanların kabiliyetlerine, deneyim ve beklentilerine cevap verecek bir çalışma ortamı, hataların azaltılmasında etkin rol oynar. Bu husus Ergonomi’nin işi insana uydurma (fitting the task to the man) ilkesinin temel gereğidir. Çalışanların hata yapmasına neden olan uygun tasarlanmamış çalışma ortamlarının başlıcaları şunlardır: -Uygun olmayan çalışma alanı ve yerleşim -Uygun olmayan çevresel şartlar -Uygun tasarlanmamış ekipman, alet,vs. -Uygun olmayan eğitim, prosedür ve yardımcı fonksiyonlar (taşıma, depolama vs.) -Uygun olmayan birçok hiyerarşik yapı (ast üst ilişkisi) 3. Davranışsal özellikler: İnsan hatalarına büyük ölçüde etki eden faktörlerden biri de kişisel özelliklerdir. Bunlar; yaş, cinsiyet, zeka, algılama kabiliyetleri, fiziksel özellikler, güç, dayanıklılık, iş bilgisi, eğitim, deneyim, motivasyon, duygusal durum ve sosyal faktörlerdir. Tablo 2’de görülebileceği gibi, stres; deneyimsiz bir işgörenin hata olasılığını %10, deneyimli bir işgörenin hata olasılığını ise %5 kadar artırılabilmektedir. Tablo 2. Stresin, Deneyimli ve Deneyimsiz İşgörenlerin Hata Yapma Olasılığına Etkisi Hata olasılığındaki artış (%) Stres Deneyimli Deneyimsiz Çok düşük 2 2 Optimum 1 1 Biraz yüksek 2 4 Çok yüksek 5 10 İNSAN HATASINI ÖNLEME TEKNİKLERİ Üretim hatalarını azaltmak için geleneksel yaklaşımlar, sıfır hata gibi motivasyonel söylemlerle desteklenen personel seçimi ve eğitimi gibi hususlara ağırlık verirler. Bu yaklaşımlar tek başlarına insan hatalarının önlenmesinde yeterli olmamaktadır. Bunların yanı sıra, aşağıda sayılan yaklaşımlarla insan hatalarının önlenmesi veya zararsız hale getirilmesi yoluna gidilmelidir. 1. Çalışma ortamının iyileştirilmesi : İnsan hatalarının azaltılmasında ilk adım, hataların nedenlerini iyi teşhis etmektir. Birçok durumda çalışanlar, hata yaptıkları, kusurlu üretim yaptıkları veya kazaya sebebiyet verdikleri gibi sebeplerle suçlandıkları halde, asıl sebep uygun olmayan ortam olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunun için, bir ergonomist ile sistem güvenlik mühendisi veya bu konuda eğitimli bir uzman, çalışma ortamındaki hataya sebep olan şartları incelemelidirler. Tasarım uygunsuzlukları belirlendikten sonra, bunların hataya neden olma dereceleri ve değişiklik önerileri belirlenir. Tasarım değişiklikleri, ekipman tasarımı, çalışma metotları, iş prosedürleri, iş araçları, performans geri-besleme, yerleştirme ve çevresel koşullar gibi hususlarda olabilir. Bunları yaparken, uzmanların yanı sıra alternatif bir metot olarak çalışanların da bu sürece katkılarının sağlanması söz konusu olabilir. Üretim hatalarının azaltılması amacıyla, çalışanların katılımını öngören bu yaklaşım, ilk olarak 1963”te Japonya’da kalite Kontrol Çemberi (Quality control circle) adıyla uygulanmıştır.

96

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

2. Personel değişimi : Eğer iş ortamı tatmin edici ve işler de makul ise; fakat buna rağmen işgören hata yapmaya devam ediyorsa, bunun nedeni yetersiz ustalık seviyesi, yetersiz görüş, kötü tavır gibi kişisel özellikler olabilir. Yüksek düzeyde beceri, performans, sorumluluk ve risk ile karar vermenin gerektiği işlerde, kalifiye elemanların çalıştırılması gerekir. Düşük motivasyona sahip ve duygusal problemleri olan işgörenler, farkında olmadan çok hata yapabilir, kendi ve sistemin güvenliğini tehlikeye atabilirler. İş ile iş gören arasındaki eşleştirmede, insanın, fiziksel ve zihinsel özellikleri büyük önem taşır. Bazı durumlarda, iş rotasyonu, bu eşleştirmenin bulunmasında yardımcı olabilir. 3. Hatalara karşı sistem güvenliğinin artırılması: Yukarıdaki tedbirler alındığı halde, insan hataları, kabul edilebilen minimum seviyenin üstünde kalıyorsa veya sistem, yapılabilecek bir hata karşısında çok hassas ise, hatalardan etkilenmemesi veya minimum düzeyde etkilenmesi için, hatalara karşı tolere edilmelidir. Bir makinede birbirlerinin hatasını görmek için, birden fazla eleman çalıştırılması veya makinenin, insanın performansını denetlemesi sağlanmalıdır. Sistem, çok aşamalı kontroller, emniyet kuralları gibi önlemler geliştirilmek suretiyle, o şeklide tasarlanmalıdır ki, bir kazaya neden olmak için ard arda hataların ısrarla yapılması gerekmelidir. YAZILIM ARAYÜZ TASARIMINDA KULLANILABİLİRLİK İnsan, doğumundan ölümüne kadar bütün hayatı boyunca yaşamını devam ettirmek ve yaşam kalitesini artırmak için sayısız ürün kullanır. Rekabetçi ortamlarda tüketici/insan, ürün seçimini beklenti, ihtiyaç ve imkanlarına bağlı olarak özgür iradesiyle yapar. Rekabet ortamındaki tüketicinin bu özgürlüğünün işletmelerin yaşamının belirleyicisi olması, “müşteri velinimetimizdir” özdeyişini kültürümüze yerleştirmiştir. Bu söz günümüzde Kullanıcı Merkezli Tasarım (User Centred Design) adıyla bilim ve teknoloji alanında önemini artırarak yaygınlaşmaktadır. Bunun en önemli göstergesi gerek üniversitelerde ve gerekse endüstride sayıları gittikçe artan İnsan Faktörleri / Ergonomi uzmanlarının sayısıdır Bunun yanı sıra kullanıcı merkezli tasarım konusunda yapılan çalışmaların artması, insan faktörleri ile ilgili yapılan konferans, sempozyum ve yayınlar ile ürün reklamlarında sıkça kullanılan “ergonomik tasarım" sloganı bu tespiti destekler mahiyettedir. Kullanıcı merkezli tasarım, ürünlerin tasarlanmasında ve prototip ürünlerin değerlendirilmesinde kullanılabilirlik konusu üzerinde odaklanır. Üretici işletmeler de bu konuyu rekabet avantajı sağlayıcı bir husus olarak görürler. Özellikle ev ve işyerinde kullanılan ürünlerin gittikçe kompleks hale gelmesiyle kullanılabilirlik konusu daha da önem kazanmaya başlamıştır. Bilişim alanındaki gelişmeler ve bilgisayarın insan yaşamının ayrılmaz bir parçası haline gelmesi, kullanılabilirlik konusunda yapılan araştırma ve uygulamaların büyük oranda yazılım-kullanıcı arayüzü (software-user interface) alanında boy göstermesine neden olmuştur. Kullanılabilirlik, yazılımların geliştirilmesi ve bu yazılımların başarısında en önemli faktördür. Teknik olarak birçok üstün özelliği olduğu halde kullanım kolaylığı açısından oldukça kötü tasarlanmış bir ürünün piyasada tutulabilir olduğunu söylemek mümkün değildir. Zira bir ürünün kalitesi ve tüketici tarafından kabul edilebilirliği sadece teknik özelliklerine değil, aynı zamanda ve daha da önemlisi ürünün, kullanım kolaylığı ve kullanıcının fiziksel, zihinsel ve psikolojik özellikleri ile uyumlu olmasına bağlıdır. Kullanıcıların, kullanım kolaylığını ürün kalitesinin vazgeçilmez ve en önemli unsuru

97

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

olarak görmeleri, üreticileri ürün tasarım sürecine insan faktörleri /ergonomi uzmanlarını dahil etmeye sevk etmiştir. 2. Arayüz Tasarımı Ürünler belli bir amacı gerçekleştirmeye yönelik olarak tasarlanırlar. Bu amaca ulaşmak için ürünler, genellikle bir veya birden fazla kullanıcı tarafından kullanılır. Burada önemli olan, kullanıcıların, kendilerine sunulan ürün ile kısa sürede, hata yapmadan ve üründen memnun kalarak amaçlarına ulaşmalarını sağlamaktır. Etkin ve kaliteli bir kullanıcı-ürün arayüzü tasarımının önemi bu noktada başlar. Kullanıcı–ürün arayüzü, kullanıcıların ürünü kullanmalarını sağlayan tasarım kararlarının toplamıdır. Arayüz tasarımı yapılırken amaç, kullanıcı-ürün entegrasyonunu sağlayarak yüksek performans elde etmektir. Sağlıklı bir arayüz tasarımı disiplinler arası bir çalışmayı gerektirir. Bu disiplinler arasında ergonomist / insan faktörleri uzmanı merkezi bir işlev görür. Ergonomist tasarım grubuna tasarım alternatifleri için kullanıcı performansı ile ilgili bilgileri sağlar. Kullanıcı performansı ile ilgili bilgiler, genellikle bir model veya prototip üretilerek, bu prototip veya modeli belli bir kullanıcı kitlesinin kullanması neticesinde yapılan gözlem ve ölçümler neticesinde elde edilir. Bu şekilde yapılan kullanıcı testleri oldukça pahalı ve zaman alıcıdır. Bundan dolayı tasarımcılar, genellikle kendi bilgi ve deneyimlerine, hayal güçlerine ve kendilerini kullanıcı yerine koyarak ürün geliştirmektedirler. Hasdoğan tarafından gerçekleştirilen bir çalışmada, tasarımcıların büyük çoğunluğu, tasarım kararlarını alırken ya deneyim ve hayal güçlerini kullandıklarını ya da kendilerini kullanıcı yerine koyup bir çeşit ticari empati yaptıklarını söylemektedirler. Klasik kullanıcı-ürün arayüzü tasarımı ile ilgili basit bir model Şekil 3’te verilmiştir. Burada görüldüğü gibi kullanıcı ile ürün arasında doğrudan bir etkileşim söz konusudur. Kullanıcı ürünü direkt olarak kontrol etmekte ve bu kontrol neticesinde ürünün davranış biçimine bağlı olarak kullanıcının ürün ile ilgili çeşitli algılamaları söz konusu olmaktadır. Bu algılamaların gerektirdiği bir şekilde kullanıcı ürünün kontrolünü sağlamaya devam etmektedir. Kontrol-algılama süreci döngü şeklinde sürekli olarak devam eder. Çevre Algılama Kullanıcı

Ürün Kontrol

Şekil 3. Kullanıcı-Ürün Arayüzü Tasarım Modeli Bilgisayar teknolojilerindeki gelişmeler neticesinde bilgisayarın yaygınlık kazanmasıyla arayüz tasarımı konusunda yapılan çalışmalar, büyük ölçüde kullanıcı-yazılım arayüzü tasarımı üzerine yoğunlaşmıştır. Daha önceleri arayüz tasarımı, arayüzün fiziksel özelliklerinin yanı sıra zihinsel ve psikolojik yönlerini kapsarken, bilgi teknolojilerindeki

98

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

gelişmeler neticesinde bilişsel yön üzerine yoğunlaşmaya başlamıştır. Bu durum Şekil 4’te gösterilen kullanıcı-yazılım arayüzü tasarım modelinde görülmektedir. Kullanıcı daha önceleri ürün veya sistem ile direkt etkileşim halinde iken, yazılım arayüzünün araya girmesi ile bu etkileşim dolaylı hale dönüşmüştür. Kullanıcı artık sistemi direkt olarak kontrol etmemekte, sistemi temsil eden yazılım vasıtasıyla bu işlev gerçekleştirilmektedir.

Çevre

Daima Soyutlama ve Temsil

Algılama Yazılım

Kullanıcı Komut

Genellikle Hedef Sistem

Kontrol

Şekil 4. Kullanıcı-Yazılım Arayüzü Tasarım Modeli Şekil 4’te düz çizgi ile gösterilen elemanlar her halukarda var olan zorunlu elemanlardır. Başka bir deyişle bütün kullanıcı-yazılım arayüzlerinde bulunması gereken öğelerdir. Kesikli çizgilerle gösterilen elemanlar ise birçok durumda ve genellikle bulunan elemanlardır. Örneğin bilgisayar destekli proses kontrol veya CAD-CAM sisteminde hedef sistem söz konusu iken, tek kullanıcılı bir kelime işlem veya oyun yazılımlarında hedef sistem bulunmamaktadır. Kullanıcı-yazılım arayüzü, mekanik, elektrik ve elektronik cihazların arayüzlerinin yanı sıra bilgisayar arayüzlerini de içeren kullanıcı arayüzü ailesinin özel bir üyesidir. Genel kullanıcı arayüzü tasarımları gibi kullanıcı-yazılım arayüzü tasarımlarının da etkinlik, kullanım kolaylığı, rahatlık ve güvenlik gibi amaçları vardır. Bu amaçları gerçekleştiren iyi tasarlanmış bir kullanıcı-yazılım arayüzünün, yapılan işin kalitesini artırma, kullanıcının tatmin düzeyini yükseltme, işgücünün verimliliğini artırma ve yazılımın kontrol ettiği sistemin güvenliğini sağlama gibi çok önemli avantajları vardır. 3. Kullanılabilirlik Değerlendirmesi Arayüz tasarımlarının kullanılabilirliğinin değerlendirilmesi genellikle heuristik (sezgisel) değerlendirme ve kullanıcı testleri olmak üzere iki şekilde yapılır. Heuristik değerlendirme bir tasarımın özellikleri ile önceden belirlenmiş kullanılabilirlik prensipleri karşılaştırılarak uzman görüşüne dayalı olarak yapılan bir değerlendirmedir. Kullanıcı testleri ile yapılan değerlendirme ise gerçek kullanıcılar ile yapılan, kullanıcı-ürün etkileşiminin gerçek ortamda gözlenebildiği ve ürünün kullanımı ile ilgili bilgilerin doğrudan kullanıcılardan elde edilebildiği bir yöntemdir. 3.1. Heuristik Değerlendirme Uzman görüşü esaslı olan bu değerlendirmede uzmanlar, arayüz tasarımlarının değerlendirilmesinde çoğunlukla bilgi ve tecrübelerine güvenirler. Tecrübenin az olduğu

99

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

durumlarda, değerlendirme daha ziyade kullanıcı arayüzü tasarım kılavuzlarına, ergonomik prensiplere, standartlara ve kullanılabilirlik kriterlerine göre yapılır. Bu değerlendirmenin birden fazla uzman tarafından (insan faktörleri uzmanı, sistem tasarımcısı, vb.) yapılması güvenilirliğini artıracaktır. Değerlendirmede esas alınacak kriterlerin açık ve anlaşılır olması ve kullanılan kriterler üzerinde mutabakatın sağlanmış olması gerekmektedir. Ergonomi literatüründe kullanılabilirlik kriter ve ölçütleri oldukça fazla ve çoğunlukla tanımlanmadan kullanılmaktadır. Kullanılabilirlik kriterleri, kullanımın daha etkin, daha verimli ve daha rahat olmasını sağlamak amacıyla kullanılan kriterlerdir. Bundan dolayı kullanıcı arayüzü değerlendirmelerinde kullanılabilirlik kriterleri baz olarak alınmalıdır. Aşağıda literatürden derlenmiş ve heuristik değerlendirmelerde çokça kullanılan kullanılabilirlik kriterleri verilmiştir: İşlevsellik: Sistem, kullanıcılar görevlerini yerine getirirken, yapılan görevin gerektirdiği ihtiyaç ve gereksinimleri karşılamalıdır. Kontrol Edilebilirlik: Sistem mümkün olduğu kadar, kullanıcının kontrol edebilmesine olanak tanımalıdır. Esneklik: Kullanıcı arayüzü, yapısı, bilginin sunulması ve değişik potansiyel kullanıcıların ihtiyaç ve gereksinimlerine uygunluk bakımından yeterli esnekliğe sahip olmalıdır. Hata Yönetimi: Sistem, hataların önlenmesi, hata olasılığının azaltılması, hataların tolere edilmesi ve hata oluştuğunda giderilmesi amacıyla kullanıcı ile interaktif ilişki kurabilecek şekilde tasarlanmış olmalıdır. Kullanıcıya Uygunluk: Sistemin yapısı ve çalışma şekli kullanıcının fiziksel, zihinsel ve psikolojik özelliklerine uygun olmalıdır. Kendi Kendini Betimleme: Sistem, kullanıcıya geri-besleme, kılavuzluk ve destek sağlayacak şekilde tasarlanmış olmalıdır. Tutarlılık: Sistemin çalışma şekli, yer, biçim ve format olarak kendi içinde tutarlılık arz etmelidir. İş Yükü: Sistem, kullanıcının, fiziksel ve zihinsel iş yükünü kabul edilebilir sınırlar içinde tutmalı ve etkileşim hızını artırmak için mesajlar kısa, öz ve anlaşılır olmalıdır. Öğrenilebilirlik: Kullanıcının sistemi kullanırken öğrenme süreci hızlı olmalı ve zaman içinde benzer uygulama adımlarını rahatlıkla hatırlayabilmelidir. Yukarıda verilen bu kriterlerin, birden fazla alternatifin söz konusu olduğu bir durumda en iyi alternatifin seçilmesi amacıyla kullanılması Tablo 3’te gösterilmiştir. Burada öncelikle her bir kriterin değerlendirme sürecinde kullanılacak ağırlığı (ai) tespit edilmelidir. Ağırlıklandırma işlemi her bir kriter için bağımsız olarak 0-1 arasında bir değer vermek suretiyle yapılabileceği gibi, Analitik Hiyerarşi Prosesinde (AHP) kullanılan ikili karşılaştırma matrisi yoluyla da yapılabilir. Bütün kriterlerin ağırlıkları belirlendikten sonra her bir alternatif, tüm kriterlere göre uzmanlar tarafından ayrı ayrı değerlendirilir. Her bir alternatif için kriter bazında elde edilen değerler ile söz konusu kriterlerin ağırlık değerleri çarpılarak toplanması neticesinde alternatif bazında sonuçlar elde edilir. Alternatiflerden en yüksek değere sahip olan alternatif seçilir. Bu süreç matematiksel olarak (1) ve (2) nolu denklemlerde ifade edilmiştir. Tablo 3. Heuristik Değerlendirmede Çokça Kullanılan Kullanılabilirlik Kriterleri Sıra 1

Kullanılabilirlik Kriteri İşlevsellik

Ağırlık (ai) Alt.1 Alt.2

100

...

Alt.n

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

2 3 4 5 6

Kontrol Edilebilirlik Esneklik Hata Yönetimi Kullanıcıya Uygunluk Kendi Kendini Betimleme 7 Tutarlılık 8 İş Yükü 9 Öğrenilebilirlik Toplam

k Aj=  ai.xij i=1

j=1,2 ... n

Max.  Aj  j=1 ... n 

(1)

(2)

i: Kriter numarası j: Alternatif numarası n: Alternatif sayısı k: Kriter sayısı ai: i kriterinin ağırlık değeri xij: i kriterinin j alternatifine ait değeri Aj: j alternatifinin toplam ağırlığı 3.2. Kullanıcı Testleri Gerçek kullanıcılarla yapılan kullanıcı testleriyle değerlendirme yöntemi en yaygın ve en temel kullanılabilirlik metodudur. Bu metot ile kullanıcı-arayüzü arasındaki etkileşimin biçimi, yönü ve performansı ile ilgili bilgiler gerçek ortamda yapılan gözlem ve ölçümlerle elde edilir. Bu yönüyle kullanıcı testleri vazgeçilmezdir. Zira bir ürün ne kadar iyi tasarlanmış olursa olsun kullanım esnasında yaşanabilecek tüm varyasyonları hesaba katmamış olabilir. Kullanıcı testleri çoğunlukla öngörülemeyen bu varyasyonların ortaya çıkarılmasını sağlar. Kullanıcı testleri yapılırken güvenilirlik (reliability) ve geçerlilik (validity) hususları üzerinde durulmalıdır. Güvenilirlik test tekrarlandığında aynı sonucun elde edilip edilmeyeceği ile ilgili iken, geçerlilik, test sonucunda elde edilen sonuçların istenen hususları yansıtıp yansıtmadığı ile ilgilidir. Kullanılabilirlik kavramı ölçülemeyen fakat ölçülebilir kullanılabilirlik parametrelerine indirgenebilen genel bir kavramdır. Ölçülebilir kullanılabilirlik kriterleri iki gruba ayrılabilir. Bunlar, kullanıcının sistemi kullanırken performansını ölçen objektif performans ölçütleri ile kullanıcıların sistem ile ilgili düşüncelerini yansıtan subjektif kullanıcı ölçütleridir. Uluslar arası Standardizasyon Kuruluşu (ISO) kullanılabilirliği (ISO 9241-11); bir sistemin kullanımıyla belirlenen amaçlara ne derece ulaşıldığının (etkililik-effectiveness), belirlenen amaçların elde edilmesi için harcanması gereken zaman, para, zihinsel çaba vb. kaynakların (etkinlik-efficiency) ve kullanıcının, sistemi kabul edilebilir bulma derecesinin (tatmin-satisfaction) bir ölçüsü olarak tanımlamaktadır.

101

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

Etkililik (effectiveness), etkinlik (efficiency) ve tatmin (satisfaction) bir ürün veya sistemin kullanılabilirliğini belirleyen önemli üç faktördür. Bu faktörleri değerlendirebilmek için bunların alt kriterlere ayrılması gerekmektedir. Bu alt kriterler aracılığıyla da sistemin kullanılabilirliği ölçülebilir. Kullanılabilirlik faktörleri, karakteristiklerine göre şu şekilde alt kriterlere ayrıştırılabilir. Etkililik (Effectiveness)  Görevi başarılı bir şekilde tamamlayan kullanıcıların yüzdesi.  Belirli bir sürede tamamlanan görev sayısı.  Kullanıcıların yaptıkları hata sayısı.  Tamamlanan görevlerin ortalama doğruluğu.  Hatalarla etkileşimde başarı oranı. Etkinlik (Efficiency)  Bir işi yapmak için geçen zaman.  Birim zamanda tamamlanan işler.  Yardım için kullanılan referans sayısı.  Yardım kullanmada harcanan zaman.  Çaba (Fiziksel/Zihinsel iş yükü).  Öğrenme süresi. Tatmin (Satisfaction)  Kullanıcı tatmininin derecelendirilmiş ölçüsü.  Bir sistemi diğer alternatiflere tercih ettiğini söyleyen kullanıcıların oranı.  Test esnasında sistem hakkında ifade edilen olumlu görüşlerin oranı.  Şikayet sıklığı. Etkililik, kullanıcıların yaptığı görevlerin tamlığı ve doğruluğu ile ilgilidir. Etkinlik ise bu görevleri yerine getirmek için harcanan kaynaklar ile ilgilidir. Bu kaynaklar kullanıcının etkinliği ile ilgili bilgileri veren zihinsel veya fiziksel çaba olabileceği gibi, zaman veya başka kaynaklar da olabilir. Tatminin ölçüsü, kullanıcıların etkileşim içinde oldukları sistem hakkında verdikleri öznel cevaplardan elde edilir. Kullanıcıların belirttiği görüş, tepki ve davranışları derecelendirilmek suretiyle sayısallaştırılır. Bunun için anket, görüşme ve gözlemlerden yararlanılır. Çok kriterli problemlerin çözümünde, kriterlerin seçimi ve yapılandırılması en zor ve en önemli adımdır. Kullanıcı arayüzü değerlendirmesinde göz önünde bulundurulacak kriterler, kullanıcının performansının (etkililik, etkinlik) yanı sıra tatmin ile ilgili ölçütleri de ihtiva etmelidir. Her durumda bütün kriterler kullanılmak zorunda değildir. Kullanılacak kriterlerin sayısı ve türü, işin amaçlarına ve mevcut imkanlara bağlı olarak değişiklik gösterebilir. Kriterlerin seçilmesi ve yapılandırılması ile ilgili genel bir kural yoktur. Ancak kriterler seçilirken seçilen kriterlerin birbirinden bağımsız olmasına dikkat edilmeli ve her bir kullanılabilirlik kriteri için (etkililik, etkinlik ve tatmin) en az bir alt kriter hesaba katılmalıdır. Tablo 4. Kullanıcı Arayüzlerinin Karşılaştırmalı Değerlendirilmesinde Kullanılan Kriterler Sıra Kullanılabilirlik Kriteri Yüksek değerlerin tercih edildiği kriterler 1 2

Kullanıcı tatmin derecesi Alternatifler arasında tercih edilme oranı

102

Ağırlık (ai) Alt.1 Alt.2

...

Alt.n

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

3 4

İşi istenen sürede bitirenlerin oranı Bitirilen işlerin doğruluk derecesi Düşük değerlerin tercih edildiği kriterler

1 Kullanıcıların hata oranı 2 İşi tamamlama zamanı 3 Şikayet sıklığı 4 Öğrenme süresi Toplam Örnek olarak Tablo 4’te n alternatifin söz konusu olduğu, kullanıcı arayüzlerinin karşılaştırmalı olarak değerlendirilmesinde kullanılabilecek kriterler verilmiştir. Alternatiflerin kullanılabilirliğini değerlendirmek için, her bir alternatifin bütün kriterler için değerleri kullanıcı testleri sonucunda elde edilir. Elde edilen değerler her kriter için farklı birime sahip olduğundan relatif ağırlıkların hesaplanarak bu farklılığın ortadan kaldırılması gerekir. Bunun yanında her bir kriterin değerlendirme sürecindeki önemini ifade eden ağırlık değerinin (ai), heuristik değerlendirmede olduğu gibi, 0-1 değeri arasında bağımsız olarak veya ikili karşılaştırma yöntemi ile göreceli olarak hesaplanması gerekmektedir. Yapılan bu işlemler sonucunda değerlendirme işlemi (3), (4), (5) ve (6) nolu formüllerde belirtildiği gibi yapılır. Bu formüllerde yüksek değerlerin tercih edildiği kriterlerde ölçülen değer aynen kalırken, düşük değerlerin tercih edildiği kriterlerde ise ölçülen değerin tersi hesaba katılır. Elde edilen sonuç itibariyle en yüksek değeri veren alternatif en iyi alternatif olarak değerlendirilir. k YRAj =  i=1

m DRAj =  i=1

ai.xij n  xij j=1

ai.(1/xij) n  (1/xij) j=1

RAj = YRAj + DRAj

0 < ai  1

(3)

0 < ai  1

(4)

j=1,2 ... n

(5)

Max. { RAj | j=1 ... n }

(6)

i: Kriter numarası j: Alternatif numarası n: Alternatif sayısı k : Yüksek değerlerin tercih edildiği kriter sayısı m : Düşük değerlerin tercih edildiği kriter sayısı xij: i kriterinin j alternatifi için ölçülen değeri

103

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

ai: i kriterinin ağırlık değeri YRAj : j alternatifi için yüksek değerlerin tercih edildiği kriterlere ait toplam relatif ağırlık DRAj : j alternatifi için düşük değerlerin tercih edildiği kriterlere ait toplam relatif ağırlık RAj : j alternatifinin toplam relatif ağırlığı 4. Sonuç Ürün kalitesinin artırılması ve daha kullanılabilir ürünlerin geliştirilmesi amacıyla, ürünlerin kullanılabilirliğini ölçmek için yapılan değerlendirmeler iki kategoride ele alınmıştır. Heuristik değerlendirme çoğunlukla ürünlerin tasarım ve üretim aşamalarında kullanılan, tasarım grubundaki uzmanların tecrübe ve görüşleri istikametinde yapılır. Bu şekilde, ürün üretildikten sonra muhtemel kullanılabilirlik problemlerinin en aza indirilmesi hedeflenir. Kullanılabilirlik testleri ise ürün piyasaya sürülmeden önce, gerçek kullanıcıların katılımıyla bir değerlendirmenin yapılmasını esas alır. Kullanıcı testleri pahalı ve zaman alıcı olduğundan üreticiler çoğunlukla ya kullanılabilirlik değerlendirmesi yapmamakta ya da heuristik değerlendirme ile yetinmektedir. Bu çalışmada her iki değerlendirme yöntemi için iki ayrı metodoloji önerilmektedir. Bu metodolojiler, esas itibariyle birden fazla alternatifin söz konusu olduğu durumlarda, kullanılabilirlik açısından en iyi alternatifi belirleme amaçlı olarak geliştirilmiştir. Geliştirilen bu değerlendirme metodolojileri ayrı ayrı bağımsız olarak kullanılabileceği gibi, birlikte de kullanılabilir. Bunun yanında, çok sayıda alternatifin söz konusu olduğu durumlarda alternatifleri elemek amacıyla heuristik değerlendirmenin öncelikle uygulanması ve daha sonra da kullanıcı testleri yoluyla en iyi alternatifin seçilmesi şeklinde de uygulanabilir. Böylelikle her iki değerlendirme yönteminin avantajlarından faydalanarak kombine bir değerlendirme yapılmış olur. Bu şekilde hem heuristik değerlendirme yolu ile alternatifler elenerek maliyet ve zaman tasarrufu sağlanmış, hem de kullanıcı testleri ile muhtemel kullanılabilirlik problemlerinin tespit edilmesi sağlanmış olacaktır. Kullanılabilirlik değerlendirmeleri, bilhassa kullanıcı testleri pahalı ve zaman alıcı olduğundan tasarımcılar ve ürün geliştiriciler bu yöntemi kullanmaktan imtina etmektedirler. Bu durumda tüketici kuruluşları bünyesi içerisinde araştırma geliştirme merkezleri (AR-GE) kurularak (Butters and Dixon, 1998) değerlendirmelerin bu çatı altında yapılması oldukça faydalı olacaktır. Zira böylelikle hem tüketiciye ürün seçimi konusunda yardımcı olunmuş hem de üreticilere sağlıklı bir geri besleme imkanı sağlanmış olacaktır. Bu şekilde tüketicilerin yanı sıra üreticilerde de kullanılabilirlik bilincinin oluşturulması ve geliştirilmesi ve üreticilerin daha kullanılabilir ürünleri üretmesi yönünde teşvik edilmesi sağlanmış olacaktır.

104

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

8. YÖNETİMSEL ve ORGANİZASYONEL ERGONOMİ Organizasyonel

ve

Yönetimsel

Ergonomi

(Organizational

&

Management

Ergonomics) - Teknoloji yönetimi ve organizasyonel değişim - İş programlama - Performans modelleme - Toplam kalite yönetimi - Sosyo-teknik organizasyon tasarımı - Proje yönetimi - Değişim yönetimi - Bilgisayar destekli yönetim - Bakımda insan öğesi - Yönerge ve standartlar - Katılımcı ergonomi - Makro ergonomi Geleneksel olarak Ergonomi, belli işlerin, iş gruplarının ve ilgili insan-makine arayüzlerinin (man-machine interface) tasarımına yoğunlaşmıştır. Bir sistemin tasarımında, öncelikle, amacı gerçekleştirmek için yapılması gerekli olan çalışmalar belirlenir. Bu çalışmalar, spesifik fonksiyonları tanımlamak için analiz edilirler. Bu aşamada, ergonomist tasarım prosesine dahil olur ve insanın performans kabiliyet ve sınırları ile diğer özelliklerini dikkate alarak, fonksiyonların, donanım, yazılım ve iş görene atanmasını sağlar. Bu aşamadan sonra ergonomist, iş analizi, spesifik işlerin tasarımı ve gruplandırılması, insan-makine arayüzlerinin tasarımı vb. görevleri, insan-makine arayüzü teknolojisini kullanarak yapar. Ergonomistin geleneksel olan bu işlevi, sistem analizi çatısı altında gerçekleşmekle birlikte, şahıs, grup ve alt sistem seviyesinde yapılır. Son yıllarda Ergonomi’nin bu alanda yapılan çalışmalarına Mikroergonomi adı verilmektedir. Başarılı bir sistem tasarımı için Ergonomi'nin geleneksel olan bu işlevinin yanı sıra, sistemin, yönetim ve organizasyon yapısı bakımından da insan orijinli bir değerlendirmeye tabi tutulması gerekmektedir. Bu kısımda, Ergonomi’nin, makro düzeydeki yönetim ve organizasyon boyutları dikkate alınarak yapılan sistem tasarımı çalışmalarına verilen ad olan Makroergonomik yaklaşımlar

105

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

üzerinde durulmuştur. Mikroergonomik düzeyde çok iyi tasarlanmış sistemler, sistemin Makroergonomik tasarımına yeteri derecede önem verilmediğinden dolayı, başarısız olabilmektedirler. Buna Tavistock İnsan İlişkileri Enstitüsü'nün, İngiltere’de 1970’li yıllarda kömür madenlerinde yaptığı çalışmalar örnek gösterilebilir. O yıllarda kullanılmakta olan geleneksel maden işleme yöntemlerinden, Longwall adı verilen modern madencilik metoduna geçilmişti. Bir önceki metotta işçiler, küçük, özerk gruplar halinde çalışmaktaydılar ve kendi aralarında iş değişikliği yapabiliyorlardı. Ancak Longwall metoduna geçildiğinde, beklenen verimlilik artışı olmamış, aksine düşüş meydana gelmişti. Zira işçiler, yeni metotta, dar alan içerisinde, tek başlarına ve sürekli aynı işi yapmak durumunda kaldıklarından, iş arkadaşlarıyla olan ilişkileri azalmış, tatminsizlik ve monotonluk baş göstermiştir. ORGANİZASYON TASARIMI Organizasyon, belli bir hedefe ulaşmak için hiyerarşik bir yapı ve iş bölümü çerçevesinde çalışan, iki veya ikiden fazla insanın planlanmış koordinasyonu olarak tanımlanabilir. Bu tanımdan organizasyonla ilgili şu sonuçlar çıkarılabilir: - Belli bir amaç için gerçekleştirilen kolektif aktiviteler söz konusudur. - Hiyerarşik bir iş bölümü vardır. - Birden fazla insandan müteşekkildir. - Aktivitelerin planlanmış koordinasyonu söz konusu olduğundan yönetim işlevini karakterize eder. Organizasyon tasarımı, organizasyonun amaçlarına ulaşabilmesi için çalışma sistemi yapısının ve ilgili proseslerin tasarımıdır. Makroergonomik açıdan, organizasyon tasarımı, sistem tasarım prosesinin bir parçası olarak; 1. Sistem amaç ve hedeflerinin belirlenmesi, 2. Uygun organizasyonel etkinlik ölçütlerinin değerlendirme amaçlı olarak seçilmesi, 3. Organizasyon yapısının üç temel elemanının (komplekslik, formallik, merkeziyetçilik), sistematik olarak geliştirilmesi, 4. Sistemin, teknoloji, personel ve dış çevre değişkenlerinin optimal uyumunun sağlanması

106

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

5. Sistemin organizasyon yapısının genel şekline karar verilmesi konularını içerir. AMAÇ VE KRİTERLERİN SEÇİMİ Organizasyonlar, belirli amaçlara ulaşmak için kurulurlar. Bu amaçlar, aşağıda bir kısmı verilen birçok kriter ile ölçülebilir. 1. Kârlılık: Kârlılık hedefleri, net gelir oranı (rantabilite), yatırımın geri dönüş süresi, başabaş noktası, net şimdiki değer analizi gibi yöntemlerle belirlenebilir. 2. Verimlilik: Verimlilik hedefleri, organizasyondaki bir iş gören başına veya bir birim başına beklenen çıktı seviyesi cinsinden ifade edilebilir. 3. Pazar: Pazar hedefleri, belirli bir ürün için pazar payının % 10 artırılması veya belli sayıda ürünün gelecek yıl satılması gibi çeşitli şekillerde ifade edilebilir. 4. Kaynaklar: Organizasyonlar, kaynaklarıyla ilgili, şirketin uzun vadeli borçlarını 200 milyar TL’den 10 milyar TL’ye düşürmek, imalat kapasitesini % 30 artırmak veya imalat zaman kayıplarını % 3’e indirmek gibi değişik hedeflere sahip olabilirler. 5. Yenilik (Gelişme): Organizasyonlar, hızla gelişen teknoloji ve rekabet koşulları içerisinde rekabet güçlerini korumak ve geliştirmek için yeni ürün geliştirme veya teknoloji yenileme gibi çeşitli yenilikçi hedeflere sahip olabilirler. 6. Sosyal sorumluluk: İşgücünün üretimdeki önemi ve toplumların değişen kültürel yapılarından dolayı sosyal sorumluluk, bir organizasyonun etkinliğinde çok önemli bir faktör olmaya başlamıştır. Bu amaçlar, çalışanların, rahat, huzur ve emniyetinin sağlanması, iş yaşamının geliştirilmesi ve çevre kirliliğinin azaltılması vb. olabilir. Organizasyonel etkinlik ile ilgili çalışmaları inceleyen Campbell, 30 ayrı kriter tanımlamıştır. Organizasyonlar, bu kriterlerden, kendi fonksiyonlarına uygun olan kriterleri seçmelidirler; ancak her halükârda, bir organizasyon, 6. kriteri dikkate almak durumundadır. Zira işgücü, bir organizasyonun önemli temel dinamiklerinden biridir. Ergonomi uzmanının da bulunduğu organizasyon grubu, sistem ve alt sistem bazında uygun kriter kombinasyonunu seçer. Bazı kriterler birbirleriyle ters orantılı olduğundan (katılımcılık-kontrol, esneklikstabilite) bunlar arasında iyi bir denge kurulmalıdır. ORGANİZASYON YAPISININ TASARIMI

107

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

Bir organizasyonun komplekslik, formallik ve merkeziyetçilik olmak üzere üç temel unsuru vardır. Komplekslik

(Complexity):

Komplekslik,

organizasyondaki

ayrışma

(differentiation) ve entegrasyonun derecesini ifade eder. Ayrışma, yapının bölündüğü kısımların; entegrasyon ise, haberleşme, koordinasyon ve kontrol amacıyla ayrılmış kısımları entegre eden mekanizmaların sayısını ifade eder. Ayrışma, yatay veya dikey yönde olabilir. Yatay yöndeki ayrışma, yapılan iş üzerinde uzmanlaşmayı (specialization) ve dolayısıyla bölümlere ayrılmayı (departmentalization) ifade eder. Dikey ayrışma ise, ürünün üretilmesinde doğrudan rol alan işçi ile en üst yönetici arasındaki yönetim katmanlarını ifade eder. Organizasyon büyüdükçe, dikey ayrışma da artar. Organizasyondaki ayrışma arttıkça, bunları entegre ve koordine etme ihtiyacı da artar. Zira bölümler arasındaki haberleşme, koordinasyon ve kontrol ihtiyacı da ayrışmanın derecesiyle doğru orantılı olarak artar. Çalışma sisteminde tasarlanabilecek başlıca entegrasyon mekanizmaları arasında, resmi kural ve prosedürler, irtibat büroları, komiteler, gruplar, sistem entegrasyon ofisleri, bilgisayarlı veri tabanı ve karar destek sistemleri sayılabilir. Dikey ayrışma, aynı zamanda kendi entegrasyon mekanizmasını da beraberinde getirir. Formallik (Formalization): Ergonomik bakış açısıyla formallik, organizasyondaki iş ve fonksiyonların standardize olma derecesi olarak tanımlanabilir. Yüksek derecede formalize olmuş sistemlerde iş görenin, neyi, nasıl ve ne zaman yapacağı ile ilgili takdir hakkı çok azdır. Profesyonelliğin (eğitim ve deneyim gereksinimlerinin) yüksek olduğu işlerde formalizasyona olan ihtiyaç da azalır. Makroergonomik açıdan, ergonomi uzmanı, dış çevre ile organizasyonun ve içindekilerin yanı sıra, sistemin, etkin işleyişi için, optimum formallik ve profesyonellik gereksinimini de dikkate almalıdır. Merkeziyetçilik (Centralization): Merkeziyetçilik, kararların tek bir kişi, birim veya merci tarafından alındığını ve çalışanların, karar vermeye katılımlarının minimum düzeyde olduğunu veya hiç olmadığını ifade eder. Yetki ve sorumlulukların dağıtılması,

108

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

organizasyonlarda, çoğu zaman etkinlik açısından istenen bir durumdur. Ancak bazı hayatiyet kesbeden stratejik kararların alınması gerektiği durumlarda merkeziyetçilik tercih edilmelidir. ORGANİZASYONLARDAKİ TASARIM DEĞİŞİKLİKLERİNİN BAŞARISINI ETKİLEYEN FAKTÖRLER Organizasyonlarda başarılı değişiklik girişimlerini, başarısız değişiklik girişimlerinden ayıran karakteristiklerden en önemlisi, başarılı değişiklik girişimlerinin, iyi planlanıp, koordine edilmesidir. Aşağıda deneysel olarak organizasyonlardaki değişiklik girişimlerinin başarısında rol oynayan önemli etmenler sıralanmıştır: 1. Beklenmeyen olumsuz etkilerden kaçınmak: Bir sosyo-teknik sistem elemanında yapılan bir değişiklik, diğerlerini olumsuz yönde etkileyebilir. Olumlu etkileri artırmak, olumsuz etkileri ise bertaraf etmek için mümkün olan etkileşimler önceden analiz edilerek, ona göre gerekli tedbirler önceden alınmalıdır. 2. Değişikliklere karşı gösterilen direncin üstesinden gelmek: Değişiklik çabaları, çeşitli nedenlerle çalışanların direnciyle karşılaşır. Bu nedenlerden bazıları, ekonomik korkular, sosyal ilişkilerin bozulması korkusu ve özellikle belirsizlik korkusudur. Bunların üstesinden gelmek için şu önlemler alınmalıdır: - Organizasyon ve iş görenlerin, ihtiyaç ve amaçları örtüştürülmelidir. - Prestij sahibi bir kişi, değişiklik çabalarını diğer çalışanlara anlatmalıdır. - İş görenler, değişiklik sürecine bizzat dahil edilmelidirler. - İş görenler, değişiklik sürecindeki gelişmelerden sıklıkla haberdar edilmelidirler. - İş görenler, değişikliğin gereğine uymaları için motive edilmelidirler. - İş görenlere, empati ile yaklaşılmalıdır. 3.Değişiklikleri organizasyon bileşenleri arasında harmonize etmek (ahenkleştirmek): Değişiklik iyi harmonize edilemediği durumlarda organizasyon bileşenleri arasında uyumsuzluk baş gösterebilir. 4.Neyin değiştirileceğini belirlemek: Organizasyonlarda neyin daha kolay değiştirileceği değil, neyin değiştirilmesi gerektiği üzerinde durulmalıdır. 5.Nasıl değiştirileceğine karar vermek: Değişimin yöntemini belirlemek için dikkatli analizler yapılmalı, olumlu ve olumsuz etkiler incelenmelidir.

109

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

6 Değişimin etkinliğini (başarısını) belirlemek: Ne gibi ilerleme kaydedildiği, daha başka ne gibi gelişmelerin olabileceği gibi hususlar takip edilmelidir. 7 İş görenin, kendine güvenini artırmak 8 Değişikliğin gerektirdiği eğitimi vermek ORGANİZASYON TASARIMINA ERGONOMİK YAKLAŞIM (MAKROERGONOMİ) Organizasyon yapısının tasarımında, insanı, organizasyonun diğer bileşenleri gibi bir bileşen olarak gören yaklaşımlar, zamanla yerini modern yaklaşımlara bırakmıştır. Modern yaklaşımlarda, insan, organizasyonun normal bir öğesi olarak telâkki edilmez; aksine, organizasyonun başarısında büyük rol oynayan ve organizasyon öğelerinin etkin kullanımını sağlayarak verimliliği artıran bir organizasyon öğesi olarak görülür. Bundan dolayı, organizasyonlar, insan-orjinli bir yaklaşımla tasarlanmalıdırlar. İnsan-sistem uygunluğunun tasarımında, insan-organizasyon arayüzünün tasarımı, kullanılan teknoloji ve çalışma sisteminin, genel çatılarının incelenmesini ve analiz edilmesini içerir. Makroergonomi olarak adlandırılan bu yaklaşım, organizasyonun ve çalışma sisteminin tasarımında, yukarıdan aşağıya doğru bir sosyo-teknik sistem yaklaşımı öngörür.

ORGANİZASYON

TASARIMINDA

GELENEKSEL

YAKLAŞIMLARIN

DEZAVANTAJLARI 200 organizasyon üzerinde yapılan bir çalışmada, iş sistemlerinin geliştirilmesini ve iyileştirilmesini önleyen, birbiriyle ilişkili üç önemli yaklaşımın sakıncaları aşağıda belirtilmiştir: 1. Teknoloji merkezli tasarım: Yeni bir teknoloji geliştirildiğinde, tasarımcılar, bu teknolojiyi, yazılım veya donanım formunda kullanmaya çalışırlar. Bu donanım veya yazılımı kullanacak olan insanların, teknolojiyi kullanabilmeleri için, belli bir kabiliyet, bilgi, beceri ve eğitime sahip olmaları gerekebilir. Teknolojiyi kurduktan sonra, kullanıcıları bu teknolojilerin gereklerine uydurmaya çalışmak, bazı sorunları da beraberinde getirebilir. Gerek teknolojinin

110

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

başlangıç tasarımında ve gerekse kullanım sürecinde, insan-sistem arayüzünün, ergonomik faktörler dikkate alınarak tasarımı sağlanmalıdır. Organizasyonel etkinliğin artırılmasında bu husus çok önemli bir yer tutar. Teknoloji merkezli yaklaşımda öncelik, teknolojik faktörlere verildiğinden, Tavistock deneyinde olduğu gibi, işyerinde tatminsizlik, devamsızlık gibi çeşitli problemler meydana gelir ve böylelikle organizasyonun etkinliği azalır. 2. İş atamalarında makine öncelikli yaklaşım: Teknoloji merkezli yaklaşımda, iş ve işlemlerin atanmasında, öncelik makinaya verilir. Geri kalan işler iş görene devredilir. Bu yaklaşımda, atama, öncelikle makinanın karakteristikleri dikkate alınarak saptandığından, işgücünün karakteristiklerine ve çevresel faktörlere yeterince önem verilmemiş olur. Bunun sonucunda da optimal olmayan bir sonuca ulaşılır. Bu yaklaşımın yerine, insan-makine arasında bir optimizasyona gidilmelidir.

3.

Sosyo-teknik

karakteristiklerin,



sisteminin

tasarımında

yeterince

önemsenmemesi: Çalışma sistemlerinin tasarımında, üç önemli sosyo-teknik sistem elemanı ve bunların etkileşimi ile organizasyonun etkinliğinde oynadıkları rol analiz edilmelidir. Bunlar; i. Teknoloji alt-sistem karakteristikleri (üretim teknolojisi, bilgi tabanlı teknoloji, otomasyon derecesi vb.), ii. Personel alt-sistem karakteristikleri (profesyonellik derecesi, coğrafi ve kültürel faktörler, psiko-sosyal faktörler vb.) ve iii. Dış çevre karakteristikleridir (sosyo-ekonomik, eğitim, politik, kültürel vb.). ERGONOMİK YAKLAŞIM Makroergonomi, organizasyonların, çalışma sistemlerinin, işlerin ve ilgili insan-makine, insan-sistem, insan-çevre arayüzlerinin tasarlanmasında kullanılan, yukarıdan aşağıya uygulanan bir sosyo-teknik sistem yaklaşımıdır. Bu yaklaşımda, öncelikle iş sisteminin ve ilgili proseslerin tasarımı için uygun sosyo-teknik sistem değişkenlerinin analizi yapılır. Bu analiz, organizasyonun, yaşamını ve etkinliğini sürdürebilmesi için en önemli faktörler olan, organizasyonun, teknoloji ve personel alt sistemi ile uygun dış çevrenin sistematik analizini içerir. Genel çalışma sisteminin çatısı belirlendikten sonra, iş, spesifik iş prosesleri, insan-

111

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

makine, insan-alt sistem ve insan-çevre arayüzleri gibi mikroergonomik düzeyde uygulanacak olan tasarım karakteristikleri tespit edilir. Böylelikle hem mikro düzeyde hem de makro düzeyde uyumlu bir iş sistemi tasarlanmış olur. Makroergonomi’de en çok uygulanan metodoloji, Katılımcı Ergonomi (Participatory Ergonomics) yaklaşımıdır. Bu yaklaşım, tasarım prosesinin her aşamasında insan merkezliliği ön plana çıkararak, çalışanların bilgi ve tecrübelerinden yararlanmayı esas alır. Bu yöntem, çalışanların değişiklikleri kabullenmelerini ve desteklemelerini sağlamakta da önemli bir rol oynar. Bu yöntemle ilgili daha ayrıntılı bilgi, bir sonraki kısımda verilmiştir. MAKROERGONOMİDE KULLANILAN METOTLAR Makroergonomi'nin, en büyük metodolojik etkilerinden birisi, geleneksel Ergonomi yaklaşımlarında, tasarım grubunda bir uzman olarak görev alan ergonomistin rolünün, Makroergonomik yaklaşımda yönetim danışmanı ve organizasyonel değişikliklerden sorumlu olma şeklinde değişmesidir. Geleneksel yaklaşımlarda, organizasyonda yapılacak değişiklikler için, organizasyonel proseslerde gerçekleştirilen yapısal analiz ve değişiklikler konusunda, bir uzmanın bilgisine başvurulur. Ancak, son yıllarda, insan-sistem-organizasyon unsurlarının ahenkli bir şekilde çalışması gereği artıkça, organizasyonel değişikliklerde, insan unsuru, daha çok dikkate alınmaya başlanmıştır. Böylece ergonomistler, geleneksel işlevlerinin yanında, organizasyonel planlama, çalışma sistemlerinin tasarımı ve yeni teknoloji seçimi gibi konularda, yönetim danışmanı olarak görev almaya başlamışlardır. Son 15-20 yılda Ergonomi’nin bir alt disiplini olarak tanınmaya başlanan Makroergonomi,

Mikroergonomi

ve Organizasyonel

Psikoloji

dallarında kullanılan

metodolojileri, kendi bünyesine adapte ederek başarılı bir şekilde kullanmaya başlamıştır. Aşağıda Makroergonomi'de en çok kullanılan yöntemler kısaca ele alınmıştır. ALAN ÇALIŞMASI YÖNTEMİ Organizasyon ve çalışma sistemi tasarımında en çok kullanılan ve en eski metotlardan birisidir. Bu yöntemde, olayların, organizasyon içinde kendi doğal ortamlarında gözlenmesi

112

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

söz konusu olduğundan, sistematik ve gerçekçi gözlem olanağı sağlar. Bu yöntemin amacı, organizasyonel işleyişin verimliliğini etkileyen yapısal ve işlemsel karakteristikleri belirleyerek, mevcut olumsuz etkilerin bertaraf edilmesi ve daha etkin bir organizasyon yapısının elde edilmesidir. Veriler, yapılan gözlem sonucunda elde edilen performans değerleri, iş gören ve müşteri şikayetleri, görüşmeler ve anketlerden elde edilir. Bu yöntemin, gerçekçi bir gözlem sağlamanın yanı sıra, bazı dezavantajları da vardır. Çalışanların yapılan gözlem ile ilgili bilgi sahibi olmaları durumunda araştırmanın gerçekçiliği zarar görebilir. Bunun için araştırma veya gözlemin, operasyonların normal seyrinde, gerçekçiliği bozucu bir etkisi olmadığından emin olunmalıdır. Diğer bir dezavantaj ise, gerçek ortamda performansı etkileyen değişkenler sonsuz olduğundan, hangi değişkenin, performansı ne derece etkilediğini kestirmek oldukça güçtür. Bunun için bazı değişkenler sabit tutularak, performans ve işleyişi etkileyen belirli değişkenlerin etki derecesi ölçülebilir. ORGANİZASYONEL ANKET YÖNTEMİ Organizasyonun işleyişinin değerlendirilmesi ve bazı aksaklıkların tespit edilmesi için kullanılan yazılı anket yöntemi, çokça kullanılan bir metottur. Bunun için, ölçülmek istenen değişkenler ve faktörlerle ilgili anket formları düzenlenir. Anketlerden elde edilen verilerin, geri-besleme yoluyla ilgili birimlere sunulması, organizasyonun etkinliğinin artırılmasında önemli bir faktördür. Veriler, istatistiksel olarak değerlendirilir, mukayeseler yapılarak birimler arasındaki performans ve işleyiş farklılıkları belirlenir. Bunların dikkate alınması ve değerlendirilmesi için ilgili yönetim birimlerinin dikkatine sunulur. Bu yöntemin başlıca avantajları şunlardır: -Anketlerin isimsiz olması, güvenilirliği artırır. -Elde edilen veriler üzerinde istatistiksel analizler yapılarak, performansın işleyişi hakkında daha net bilgiler elde edilir. -Belli aralıklarla uygulanan anketler, değişme ve gelişmelerin ölçülmesinde faydalı sonuçlar verir. -Maliyet ve zaman açısından bu yöntem avantajlıdır. -Denekler, hedef kitleyi temsil edecek şekilde seçilebilir.

113

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

-Anket sonucunda elde edilen veriler ile işletmedeki çeşitli diğer veriler (devamsızlık, kaza sayısı, prodüktivite vb.) arasında tutarlı bağlantılar kurulabilir. GÖRÜŞME YÖNTEMİ Organizasyonel araştırmalarda sıkça kullanılan bir diğer metot, alan çalışması ile anket yönteminin birleşimi olan görüşme yöntemidir. Bu yöntemde, ilgilenilen kitlenin temsilcisi ile yüz yüze, yazılı ve sözlü görüşme yapılır. Belirlenmiş olan organizasyonel sorunlar hakkında sorular sorularak muhataptan cevaplar alınır. Ancak, görüşmenin gidişatı gerektiriyorsa, daha önce tespit edilmemiş sorular da sorulabilir. Bu yöntem; -Yüksek derecede bir uyumluluk ve güven varsa, -Çalışmanın yapılacağı organizasyon birimi küçükse, -Organizasyonel anket yöntemi için anket formunun hazırlanmasında ön hazırlık amacıyla, -Yazılı anketten elde edilen verilerin yorumlanması ve takibi ile anket sonuçlarına göre belirlenen yeni stratejilerin uygulamaya konulması amacıyla kullanılır. KATILIMCI ERGONOMİ Çalışanların sağlık ve performansını etkileyen fiziksel, bilişsel ve organizasyonel faktörlerin çokluğu ve bu faktörlerin iyileştirilmesinde katılımcılığın, bir yöntem olarak gittikçe artan bir trendle kullanılması, işletmelerde Katılımcı Ergonomi (Participatory Ergonomics) yaklaşımının benimsenmesini gerekli kılmaktadır. Bu kısımda, iş sistemlerinin tasarımı sürecinde, bilhassa sürecin ilk aşamalarında, fonksiyonel grupların yanı sıra, çalışanların da yer almasını esas alan bir yaklaşım geliştirilmiştir. Bu yaklaşımda sadece sistemin tasarımında değil, aynı zamanda sistem tasarlanıp hayatiyet kazandıktan sonra, sürekli iyileştirme anlayışıyla, iş yerindeki ergonomik hususların geliştirilmesi için bir Katılımcı

Ergonomi

programı

önerilmiştir. Bu program,



yerindeki

iyileştirme

çalışmalarında, inisiyatifin, dışarıdan gelen uzmandan, çalışanlara geçişini hedeflemektedir. 1. Katılımcılık ve Ergonomi

114

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

Organizasyonların yaşamının sürdürülmesi ve geliştirilmesinde çalışanların etkin bir role sahip olduklarının görülmesi, işletmelerde bilimsel yönetim (scientific management) yerine katılımcı yönetim (participative management) yaklaşımının benimsenmesine sebep olmuştur. Son 40-50 yıldır sosyal ve siyasal alanda insanı merkeze alan yaklaşımların yaygınlık ve evrensellik kazanmasıyla, ülkelerin yönetiminde, insanların katılımını öngören katılımcı yönetim biçimleri benimsenmeye başlanmıştır. Gerek sosyal ve siyasal alanda ve gerekse ekonomik alanda faaliyet gösteren organizasyonlarda, insan odaklılık felsefesinin yaygınlaşmasıyla, insanların/çalışanların yönetim sürecine katılımını öngören sistematik yaklaşımların geliştirilmesi zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Katılımcı Ergonomi, son yıllarda gelişen bir fenomen olmakla birlikte, Ergonomi’nin bir disiplin olarak kabul edilmesinden itibaren katılımcılığın, formal başlık veya tanım olmadan uygulandığı söylenebilir. Zira Ergonomi, insan merkezli bir tasarım yaklaşımını ifade ettiğinden, insanların tasarım sürecine katılımı kaçınılmaz olmaktadır. Bundan dolayı da, Ergonomi ve Katılım arasında gittikçe büyüyen ve gelişen bir ilişki söz konusudur. Ergonomi uygulama yönelimli bir bilim dalı olduğundan dolayı, bir felsefe ve bir süreç olarak katılımcılık, ergonomistlerin ilgi alanı içerisinde olagelmiştir. İnsan merkezli yaklaşımlar, ürün testinde kullanıcı denemeleri, insan-bilgisayar etkileşiminde kullanıcı merkezli tasarım ve imalat endüstrisinde kullanıcı merkezli teknoloji programları gibi farklı alanlarda, kullanıldıkları alana özgü olarak çeşitli farklılıklar arz edebilir. Yazılım geliştiricilerinin, alan ve laboratuvar çalışmalarında, hızlı prototip üretiminde kullanıcı modellerinin faydalarını keşfetmesinden çok önce, ergonomistler, çalışmalarında kullanıcı denemelerini uygulamışlardır. Çoğu ergonomist, iş ve çalışma ortamının tasarlanmasına geniş bir perspektiften bakar ve işin fiziksel yönlerinin, organizasyonel ve psiko-sosyal faktörlerden ayrı olarak düşünülemeyeceğini belirtir. Fiziksel çevrenin öncelikli ilgi alanı olduğu iş tasarımlarında bile, psiko-sosyal faktörlerin göz ardı edilmesi, çalışanların olumsuz tavırlarından dolayı, tasarımın başarısını ve kabul edilebilirliğini azaltır. Ergonomi’yi yararlandığı diğer disiplinlerden ayıran en önemli özelliği, veri ve bilgileri pratik uygulamalara dönüştürmesidir. Bundan dolayı bu dönüştürmeyi sağlayan her şey, özellikle de potansiyel kullanıcıların katılımı, ergonominin ilgi alanına girmektedir. Ayrıca Ergonomi’nin insan-odaklılık olan felsefesi ve ergonomistlerin iş tasarımında Taylorist yaklaşıma olan antipatileri, Katılımcı Ergonomi yaklaşımını oldukça cazip kılmaktadır.

115

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

İş yerlerinde katılımın yararlarını gösteren çok sayıda akademik araştırma ve uygulamalar mevcuttur. Katılımın sağladığı başlıca faydalar şunlardır: - Çalışanın motivasyonunun artması ve iş tatmini. - Çalışanın sağlık ve performansında artış. - İşle ilgili kassal rahatsızlıklarda (WRMDs:work-related musculoskeletal disorders) azalma. - Teknolojik ve organizasyonel değişikliklerin daha hızlı ve verimli uygulanması. - Ergonomik problemlerle ilgili daha mükemmel teşhis ve çözümler. Bununla birlikte katılımcı programların uygulanma sürecini temsil eden teorik yapı ve tasarım prensipleri ile ilgili çalışmalar henüz yeterli düzeyde değildir. Gerek araştırmacılar arasında ve gerekse organizasyon yönetimi düzeyinde katılımcı programların uygulanması, daha ziyade deneme yanılma süreci şeklinde olmaktadır. Hali hazırda “neden katılımcılık?” sorusunun

cevabı

verilmiş

olmakla

birlikte,

“etkin

bir

katılımcı

program

nasıl

gerçekleştirilebilir?” sorusuna cevap verebilmek için araştırma ve çalışmalar devam etmektedir. Daha önce yapılmış olan, katılımcılığın ve özellikle Katılımcı Ergonomi’nin faydalarını belirten çalışma ve teoriler Ergonomi’de katılımcılığın uygulanması için yeterli sebep sunmaktadır. Ancak işle ilgili kassal rahatsızlıkların (WRMDs) uzun vadeli önlenmesi, çalışma yaşamının kalitesinin (QWL:quality of working life) iyileştirilmesi ve organizasyonel etkinliğin artırılması için nasıl bir yol takip edilmesi gerektiği hakkında yeterli bilgi vermemektedir. 2. Katılımcı Ergonomi Katılımcı Ergonomi (Participatory Ergonomics), Ergonomi ile ilgili kararların alınmasında veya ergonomik bilgi ve metotların uygulanmasında, risk taşıyıcıların katılımını öngören bir yaklaşımdır. Risk taşıyıcılar, sadece kullanıcı ve çalışanları değil, süreç ve değişikliklerden etkilenen herkesi kapsar. Katılımcı Ergonomi, yapılacak değişiklikler için ergonomik hususlarla ilgili kararların alınmasında, risk taşıyıcıların katılımı şeklinde olabileceği gibi, Ergonomi veya diğer tekniklerin, tasarım ve iyileştirme çalışmalarında katılımcı yaklaşımı güçlendirici mahiyette uygulanması şeklinde de olabilir. Her iki durumda da ergonomistler, organizasyonun her kademe ve seviyesinde uzman olmayanlarla (çalışanlar, kullanıcılar vb.) çalışırlar. Bu açıdan Katılımcı Ergonomi, ergonomik bilgilerin tüm işletmeye yayılmasını sağlayan bir teknoloji olarak da tanımlanabilir.

116

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

Noro, Katılımcı Ergonomi’nin etkin bir şekilde uygulanabilmesi için füzyon (fusion) kavramını ortaya atmış ve bunun iyi anlaşılmasını şart koşmuştur. Füzyon, uzman ve uzman olmayanlar arasındaki işbirliğini ve gerekli ikna çalışmalarını temin eden veya farklı çözümlerin arasından en uygun seçimi yapmak suretiyle bir sonuca varmayı sağlayan bir tekniktir. Imada, teknolojinin geliştirilmesi ve uygulanması sürecinde kullanıcıların (Ergonomi’den menfaati olanların) etkin olarak katılımının sağlanması gerektiğini ifade etmektedir. Böylece son kullanıcıların, sürecin pasif alıcıları konumundan, aktif değiştiricileri pozisyonuna dönüşmeleri sağlanır. Bu da çalışanların, değişikliklerin önündeki en büyük engel olmasının önüne geçerek, değişikliklerin önde gelen savunucuları olmasını sağlar. Bunun için öncelikle üst yönetimin, katılımcılığın gerekliliği ve geçerliliği hakkında ikna olması ve bu konuda istekli davranması gerekir. Katılımcı Ergonomi, çalışma ortamındaki fiziksel faktörlerin yanı sıra, psiko-sosyal faktörlerin iyileştirilmesini sağlayan bir stratejidir. Bu strateji iş gücünün eğitimi, karar verme sürecine çalışanların katılımı ve bilgi paylaşımının artırılması, işin psiko-sosyal yönlerinin geliştirilmesi ve WRMDs’ın gelişim riskinin azaltılması konularını içerir. Katılımcı Ergonomi programının etkin bir şekilde uygulanması, yönetim desteği, organizasyonun tüm seviyelerinde çalışanların katılımı, dışarıdan danışmanlık hizmeti, esneklik, katılımcılarda bilgi ve yetki gibi gereksinimlerin karşılanması ile mümkündür. Tablo 1. Katılımcı Ergonomi’nin Uygulama Boyutları Uygulama Seviye Odak Amaç Süre Katılım Öneriler Katılım şekli

Uygulama Düzeyi Makro Organizasyon Çalışma İş istasyonu İş Tasarım Sürekli Tüm çalışanlar Direkt Gönüllü

Mikro Ürün Uygulama Kesikli Temsilcil Dolaylı Zorunlu

Katılımcı Ergonomi, çalışanları/kullanıcıları bilimsel metodolojinin hayati bir parçası yapmayı amaçlar. Burada kullanıcı/çalışan, teknolojinin pasif alıcısı değil, çözümün aktif bir parçası durumundadır. Böylece katılımcılık yoluyla organizasyonel etkinliğin ve çalışma yaşamının kalitesinin (QWL) artırılması için sosyal bir değişim sağlanır ve katılımcılık bir yaşam kültürü haline gelir. Bu yaklaşımda problemlerin çözümü için sadece uzmanlara güvenilmez, çalışanları/kullanıcıları da çözüm sürecine dahil ederek uzmanların bilgisi ile

117

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

çalışanların tecrübesi birleştirilir. Tablo 1’de Katılımcı Ergonomi’nin uygulanma boyutları gösterilmiştir. Katılımcı Ergonomi yöntemi, organizasyon ve çalışma sistemi gibi, makro seviyede yapılması düşünülen değişikliklerin yanı sıra, ürün ve insan-makina arayüzünün tasarımı gibi, mikro seviyede de kullanılabilir. İşletme içinde, sürekli iyileştirme ve geliştirme amaçlı uygulanabileceği gibi, sürekli olmayan, belirli problem veya değişikliklerle ilgili en iyi çözümü elde etmek için de uygulanabilir. Katılım, bütün çalışanları kapsayabileceği gibi, bazı durumlarda temsilci düzeyine de indirgenebilir. Öneriler, hiçbir sansüre uğramadan nihai merciye direkt olarak ulaştırılabileceği gibi, gerekli durumlarda elemeye de tabi tutulabilir. Katılımcı Ergonomi’de, yapılacak uygulama ve değişikliklerin en iyi ve etkin şekilde sonuç vermesi için gönüllü katılımcılık esas olmakla birlikte, özellikle mikro seviyedeki bazı uygulamalarda zorunlu katılım da söz konusu olabilmektedir. Makroergonomik metodolojilerden, en kapsamlı ve en çok kullanılan yöntem olan Katılımcı Ergonomi (Participatory Ergonomics) yönteminin, üç temel avantajı vardır: 1.Tasarım safhasından, pazarlama ve satış sonrası hizmet safhasına kadar bütün aşamalarda hayati önemi haiz olan, insan ve bilginin entegrasyonu ve bunların etkin kullanımını sağlar. Her seviyedeki çalışanların, bilgi, beceri ve deneyimlerinden faydalanarak bilgi paylaşımını temin eder. Japonya’nın ekonomik gelişmedeki başarısı, büyük ölçüde kurduğu bilgi paylaşım sistemine bağlıdır. Zira bir işi en iyi bilen onu yapan kişidir. 2.Çalışanlara

değer

verildiği,

onların

fikir ve görüşlerinin önemsendiği

ve

organizasyondaki değişikliklerde söz sahibi oldukları hissi verildiğinden, çalışanların, daha etkin bir organizasyon için motivasyon ve verimlilikleri artar. 3.Çalışanların Ergonomi hakkında bilgi edinmelerini ve işlerinde uygulamalarını sağlar. Böylelikle çalışanlarda Ergonomi bilincinin oluşması ve gelişmesi temin edilerek, herkesin kendi işinin ergonomisti olduğu şuuru kazandırılmış olur. 3. İş Sistemlerinin Tasarımı İş sistemlerinin tasarımı kompleks ve çok boyutlu bir iştir. Ürün tasarımı, üretim teknolojisi ve çalışma metotlarının seçimi ile başlayan, makine, alet ve ekipmanların seçimi ve yerleştirilmesi ile devam eden ve iş yerinin sürekli iyileştirilmesi çalışmalarını da kapsayan geniş kapsamlı, uzun bir süreçtir. Bu süreçte gerçekleştirilen faaliyetler, çoğunlukla teknik karaktere sahip olduğundan, uzmanların katılımı ve yönlendirmesi şart olmakla beraber,

118

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

işletmedeki çalışanların da sürece katılımını sağlamak esastır. Çalışma sistemlerinin tasarımında teknik konuların yanı sıra, organizasyonel, psiko-sosyal, emniyet ve sağlık sorunlarının da dikkate alınmasının zorunluluğu böyle bir iş birliğini gerekli kılmaktadır. Son zamanlarda iş yerlerinin tasarımı ile ilgili yapılan çalışmalar, iş yerlerindeki fiziksel faktörlerin yanında, psiko-sosyal koşulların iyileştirilmesi üzerinde yoğunlaşmıştır. Das, endüstriyel iş istasyonlarının tasarımı için 10 aşamadan oluşan sistematik bir yaklaşım önermiştir. Bu yaklaşım iş yerlerindeki fiziksel faktörlerin (özellikle antropometrik uyumsuzlukların) iyileştirilmesine yöneliktir. Öte yandan ergonomik tasarımın uzun vadeli ve bir çok fonksiyonel grubun katılımını ve koordinasyonunu gerektiren bir iş olduğunu belirten Attaran daha çok, CTDs (kümülatif travma rahatsızlıkları) ve RSIs (bir işi sürekli yapmaktan kaynaklanan gerilmelerin neden olduğu rahatsızlıklar) rahatsızlıklarının minimize edilmesine yönelik bir model önermiştir. Fiziksel koşulların iyileştirilmesi ile ilgili yapılmış olan bu çalışmaların yanında, özellikle son yıllarda Toplam Kalite Yönetimi ve Katılımcı Ergonominin hızla yaygınlaşmasıyla, iş yerindeki fiziksel koşulların yanı sıra, psiko-sosyal faktörlerin (ast-üst ilişkileri, iş tasarımı, çalışanlar arasındaki ilişkiler, işletme kültürü, aidiyet duygusu vs.) de tasarımda dikkate alınmasını öngören ve katılımcılığı esas alan çok sayıda çalışma yapılmıştır. Çalışanların etkin katılımını ve bilgi paylaşımını ön gören Laitinen ve diğerlerinin Finlandiya Demir Yollarına ait bir işletmede uyguladıkları TUTTAVA adı verilen proje ile Özok ve diğerlerinin üniversite-sanayi işbirliğine dayalı, UYEP adıyla SİMKO A.Ş. işletmesinde uyguladıkları projelerde, daha iyi çalışılabilir ortamların oluşması sağlanırken, verimlilik artışının sağlanması ve işyerinde devamsızlıkların, kazaların ve kayıp iş günlerinin azaltılması noktalarında da olumlu sonuçların elde edildiği görülmüştür. İş sistemlerinin tasarımı, uygulamada çoğunlukla tasarımcıların veya tasarım grubunun tek başlarına yaptıkları çalışmalarla gerçekleştirilmektedir. Bu çalışmalarda öncelikli olarak üretim sisteminin planlanması üzerinde durulur ve tasarım çalışmaları bu nokta üzerinde yoğunlaştırılarak, insanın özellikleri, kabiliyetleri ve performans sınırları ikinci plana itilir. Çalışanların bilgi, deneyim ve eğilimlerinden faydalanılmasını sağlamak amacıyla, tasarım çalışmalarının tüm aşamalarında çalışanlar ile tasarımcılar/tasarım grubu arasında karşılıklı iş birliğinin sağlanması şarttır. Hali hazırda katılımcı tasarım denilen bu yaklaşım, teknik sistemlerdeki

aksaklıkların

giderilmesi,

geliştirilmesi

ve

çalışma

özellikle

çalışma

sistemlerinin

sistemlerinin ergonomik

ve

organizasyonların

açıdan

iyileştirilmesi

çalışmalarında uygulanan bir yöntemdir. Oysa kullanıcıların/çalışanların katılımını öngören bu

119

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

yaklaşımın, tasarımın ilk aşamasından itibaren uygulanması, sonradan doğabilecek problemlerin ve iyileştirme çalışmalarının azaltılmasında önemli bir rol oynar. 4. İş Sistemlerinin Tasarımında Katılımcı Ergonomi Yaklaşımı İyi bir tasarım, gerekli ergonomik bilgilerin/verilerin mevcut olması, rahatlıkla erişilebilir ve kullanılabilir olmasının yanı sıra, katılımcılığa önem veren başarılı bir tasarım yönetiminin yürütülmesi ile mümkündür. Tasarım grubunda ergonomistin yer almış olması, yapılacak tasarımın ergonomik açıdan mükemmel, verimli ve sorunsuz olması için yeterli değildir. Bir çok durumda tasarım sürecinin değişik aşamalarında ağırlıkları ve katılım dereceleri değişmekle birlikte, çalışanların da bu sürece etkin katılımları gerekmektedir. Yönetim Tasarım

Hazırlık

Tasarlama

Simülasyon

Desteği

Uygulama

Değerlendirme

Çalışanlar

Şekil 1. Çalışma Sistemlerinin Tasarımında Geleneksel Yaklaşım Şekil 1’de şematize edilmiş olan geleneksel yaklaşımlarda, tasarım grubunun, tasarım sürecinin ilk aşamalarına katılımı, en yüksek düzeyde seyrederken, bu aşamalarda çalışanların katılımı söz konusu değildir veya çok azdır. Bu yaklaşımda tasarımın ilk aşamalarında çalışanların katılımı söz konusu olmadığından, tasarım problemleri ve uyumsuzluklar, ancak tasarım uygulamaya geçirildikten sonra tespit edilebilmektedir. Sonradan tespit edilen bu problemlerin giderilmesi, çoğu zaman imkansız, bazen de yüksek maliyetli ve zaman alıcıdır. Şekil 2’de görülen katılımcı yaklaşımda ise, çalışanların bu aşamalara katılımı yüksek seviyededir. Çalışanların en yoğun olarak katıldıkları aşama, tasarım sürecinin uygulama aşamasıdır. Tasarım grubunun bu aşamaya katılımı ise minimum düzeydedir. Zira uygulama aşamasında meydana gelen aksaklıkların, ergonomik uyumsuzlukların ve diğer psiko-sosyal problemlerin içerisinde olan ve bunları en çok yaşayanlar çalışanlardır. Uygulama aşamasından sonra çalışanların en yüksek düzeyde katılımının söz konusu olduğu aşama, tasarım sürecinin ilk aşaması olan hazırlık aşamasıdır. Bu aşama düşünce bazında var olan bir

120

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

takım fikirlerin olgunlaşma ve şekillenme aşamasıdır. Bu aşamaya çalışanların katılımının sağlanabildiği oranda, ileride çıkması muhtemel problemler ve uyumsuzluklar da önlenmiş olacaktır. Geleneksel yaklaşımlarda hazırlık aşamasına çalışanların katılımı söz konusu olmadığından, tasarım problemleri ve uyumsuzluklar, uygulama aşamasında tespit edilebilmektedir. Sonradan tespit edilen bu problemlerin giderilmesi, çoğu zaman imkansız, bazen de yüksek maliyetli ve zaman alıcıdır. Tasarımda kullanıcı odaklı yaklaşımın yaygınlaşması trendi, çalışanların tasarım sürecinin ilk aşamalarından itibaren aktif bir şekilde yoğun katılımları istikametindedir. Mevcut durumda çalışanların, tasarım sürecinin ilk aşamalarına katılımının sağlanmasında yaşanan zorluklar, bunun için daha kat edilmesi gereken uzun bir yolun bulunduğunu göstermektedir. Yönetim Tasarım

Hazırlık

Tasarlama

Simülasyon

Desteği

Uygulama

Değerlendirme

Çalışanlar

Şekil 2. Çalışma Sistemlerinin Tasarımı için Katılımcı Yaklaşım Şekil 2’de gösterilen ve ev şeklinde sembolize edilen tasarım sürecinin başarısında, bu evin temelini oluşturan çalışanların sürece katılımı önemli rol oynar. Çatısını tasarım grubunun oluşturduğu bu evin bacasının tütebilmesi için, başka bir deyişle tasarım süreci boyunca elde edilen çözümlerin, verimli ve etkin bir şekilde hayatiyet kazanabilmesi için, yönetimin destek ve teşviki şarttır. Aksi halde, yapılan tasarım/iyileştirme çalışmalarının verimi düşecek ve bu çalışmalar sonucunda elde edilen çözümlerin hayata geçirilmesi zorlaşacaktır. Katılımcı Ergonomi yaklaşımı, Toplam Kalite Yönetimi ilkelerine uygun olarak, sürekli iyileştirme (continuous improvement) anlayışı çerçevesinde, çalışanların sağlık ve emniyetini temin eder ve aynı zamanda çalışma koşullarının iyileştirilmesini ve performans artışını sağlamak için, işletme içinde çalışanların inisiyatifi ele aldığı bir yapının kurulmasını esas alır. Bunun için işletmenin büyüklük ve kapasitesine göre 3-8 kişiden oluşan ve ergonomik

121

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

çalışmaların koordinasyonunu üstlenen bir Ergonomi Koordinasyon Grubunun (EKG) kurulması gerekmektedir. Bu grup, dışarıdan gelen veya tasarım grubundaki ergonomistin sevk ve idaresi altında, Ergonomi eğitimini çalışma ortamında uygulamalı olarak görür. Böylelikle EKG’nın, geniş bir ergonomik perspektife sahip olmak suretiyle, çalışma sistemlerinin tasarlanmasında, problemlere ergonomik çözümler getirme noktasında gerekli bilgi ve deneyimi kazanması hedeflenir. Başlangıçta dışarıdan gelen uzmanın aktif sevk ve yönlendirmesiyle hareket eden EKG, konu ve tekniklere vakıf olduktan sonra, inisiyatifi yavaş yavaş eline almaya başlar. Nihai olarak EKG’nın, inisiyatifi tamamen eline geçirmiş vaziyette çalışmalarını sürdürmesi hedeflenir. Bu aşamadan sonra dışarıdan gelen ergonomist, gerekli görülen durumlarda ve EKG’nın başa çıkamadığı problemlerde danışman işlevi görür. Şekil 3’te görüldüğü gibi, başlangıçta dışardan gelen uzmanın aktif yönlendirmesi ile hareket eden EKG'nın inisiyatifi ele alması, ilk zamanlar çok düşük bir hızla gerçekleşmektedir. Zira eğitime yeni başlayan EKG'nın, kendi kendini yönlendirme yeteneği oldukça sınırlıdır. Bir süre sonra (3. aşama), EKG'nın inisiyatifi ele alma hızı ivme kazanmaktadır. Belli bir aralıktan sonra hızın ivmesi azalmaya başlar ve bu azalma, inisiyatif, % 100’e yaklaşıncaya kadar devam eder. Kendi Kendine 1. Yeterlilik (%) aşama 100

2. aşama

3. aşama

4. aşama

5. aşama

Süre

0

Şekil 3. Sürekli İyileştirme İçin Katılımcı Ergonomi Programının Uygulanma Aşamaları Sürekli

iyileştirme çalışmalarında katılımı tabana yaymak amacıyla, işletme

büyüklüğüne bağlı olarak her departmanda 3-7 kişiden oluşan Departman Ergonomi Grubu (DEG) teşkil edilmek suretiyle EKG’nın altında çalışmalarını yürütür. DEG departman içinde gerekli çalışmaları yürüterek, bütün çalışanların yapılan iyileştirme çalışmalarına katılımını sağlar. Şekil 4’te, Katılımcı Ergonomi programının uygulanması için önerilen organizasyon yapısı görülmektedir. Bu organizasyon yapısında, işletmede ergonomik iyileştirme çalışmalarının sevk ve idaresini yürüten EKG, işletme üst yönetimine bağlı olarak ve tasarım grubundaki ergonomi uzmanı ile işbirliği içinde çalışır. Ancak işletmede yapılacak

122

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

değişikliklerle ilgili tam yetkilidir. EKG’nın altında her bir departman için teşkil edilmiş ve ilgili departman çalışanlarından oluşan Departman Ergonomi Grubu (DEG) bulunmaktadır. Bu grup ilgili tüm departmanlarda oluşturulmalıdır. Katılımcı Ergonomi programının uygulanması sürecinde, EKG’nın rolü başlangıçta pasif bir rol iken, sonraları bu rol aktif hale dönüşür. Bu dönüşüm, programı oluşturan ve aşağıda verilen beş aşamada gerçekleşir. Bu aşamaları, süreç boyunca kesin sınırlarla birbirinden ayırmak mümkün değildir ve birinci aşamanın başlamasıyla diğer aşamalar boyunca sürekli bir yapı içerisinde gelişir (Haims ve Carayon, 1998).

Yönetim Tasarım Grubu

DEG 1

EKG

DEG 2

DEG 3

DEG 4

.......

Şekil 4. Katılımcı Ergonomi Programı İçin Organizasyon Yapısı 1.EKG'nın eğitimi:Dışarıdan gelen Ergonomi uzmanının, temel ergonomik bilgiler ve bunların uygulanması ile ilgili vereceği teorik eğitimi ihtiva eder. Bu eğitim, Fiziksel Ergonomi'nin yanı sıra, ergonomik prensiplerin çalışma sistemlerinin tasarımına uygulanması ile ilgili metotları da içermelidir. 2.EKG'nın misyonu ve amaç belirleme:Birinci aşamada, Ergonomi kavram ve yöntemleri ile ilgili temel oluşturulduktan sonra ikinci aşamaya geçilir. EKG, yeni edindiği bilgiler ışığında, Ergonomi uzmanının yönlendirmesi ile organizasyon içindeki misyonunu ve amacını belirler. Böylelikle, edindikleri bilgileri, çalışma şartlarının geliştirilmesinde, ne şekilde kullanacaklarını ve sonuçta elde etmeyi umdukları hedefleri ortaya koyarlar. 3.Çalışma ortamının değerlendirilmesi:Bu aşamada Ergonomi Koordinasyon Grubu (EKG),

inisiyatifi

dışarıdan

gelen

uzmandan

almaya

başlar.

Çalışma

ortamının

değerlendirilmesi ve problemlerin tespit edilebilmesi için çalışanlarla görüşme ve anket çalışmaları yapılır. Ergonomi uzmanı, bu aşamada EKG'ya veri ve teknik destek sağlamakla yetinir. Bunun dışında, kararlar, EKG tarafından verilmeye başlanır.

123

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

4.Çalışma koşullarının geliştirilmesi çalışmaları:Bu aşamada, bir önceki aşamada belirlenen problemlere çözüm bulunması amacıyla çeşitli ergonomik değişiklikler gerçekleştirilir. Bu değişiklikler her ne kadar, EKG tarafından karar verilip uygulansa da, bu aşamada, Ergonomi uzmanı kaynak işlevi görür. Ayrıca bu aşamada, DEG dışında kalan çalışanların da yapılan veya yapılması düşünülen ergonomik değişikliklerle ilgili olarak bilgilendirilmesi, katılım ve desteklerinin sağlanması gerekir. 5.İleriye dönük çalışmalar:Son aşamada dışarıdan gelen Ergonomi uzmanı, tamamen devre dışı bırakılarak, inisiyatif EKG'ya geçer. Bu aşamada, mevcut çalışma sisteminin durumu incelenerek ileride yapılacak çalışmalarla ilgili plan ve projeler üretilir. İlk yıl yeterince bilgi ve deneyim kazanan EKG'nın üyeleri her departman için kurulmuş olan Departman Ergonomi Gruplarının(DEG) eğitim ve yönlendirilmesinde ergonomi uzmanının işlevini üstlenebilirler. Bu aşamadan itibaren dışarıdan gelen ergonomi uzmanından danışman olarak yararlanılır. Yukarıda aşamaları belirtilen Katılımcı Ergonomi programının uygulanmasında aşağıdaki hususlara gerekli titizlik gösterilmelidir: -Yapılacak ergonomik çalışmalar için kaynak sağlanmalıdır. Bunun için yönetimin desteğinin sağlanması şarttır. -Her ne kadar EKG eğitiminin ilk aşamada verilmesi öngörülmüşse de, program süresince bütün aşamalarda uygulamalı eğitim devam etmelidir. -EKG, yapılacak çalışmaları görüşmek ve karara bağlamak için düzenli aralıklarla toplanmalıdır. -EKG üyelerinin eğitiminden maksimum verimliliği elde etmek için sürekli geri besleme sağlanmalıdır. -Program, değişen çalışma koşullarına ve organizasyon yapısına uyabilecek şekilde esnek olmalıdır. 5. Sonuç Bir Ergonomi programının başarılı olabilmesi, büyük ölçüde çalışanların katılımı ve yönetim desteğine bağlıdır. Çalışanların katılımı, uzmanlardan oluşan tasarım grubunun bilgisi

ile

çalışanların

deneyimini

birleştirmek

suretiyle,

işletme

içinde

bilgi

paylaşımını/akışını maksimize eder. Bunun yanı sıra, çalışanlardaki aidiyet ve sahiplik duygusunu geliştirerek verimli çalışmalarını sağlar. Çalışanların etkin katılımını sağlamak için

124

Dr. Ahmet BAĞIŞ, Ergonomi Ders Notları

çalışanlara sürekli iyileştirme programı ile ilgili bilgi verilmeli, ikna edilmeli ve her çalışanın kendi işinin ergonomisti olduğu bilinci aşılanmalıdır. Uygulanacak Ergonomi iyileştirme programı, çalışanlarda yaratıcı düşünceyi teşvik etmek suretiyle, iş tatmininin sağlanmasında önemli bir katkı sağlar. Sürekli iyileştirme (continuous improvement) felsefesinin bir gereği olarak döngü şeklinde temsil edilen tasarım sürecinde fiziksel faktörlerle birlikte, psiko-sosyal etkenlerin de ele alınarak geliştirilmesi öngörülmektedir. Böylelikle çalışanlar arasında sıkça görülen işle ilgili kassal rahatsızlıkların (WRMDs) ve kazaların minimize edilmesinin yanı sıra, işyerinde ergonomik etmenlere bağlı olarak başgösteren sosyal ve psikolojik rahatsızlıkların azaltılması sağlanmış olacaktır. Bu da rekabetçi ortamda işletmeye önemli bir avantaj sağlar. İş Sistemlerinin Tasarımı için önerilen Katılımcı Ergonomi programı, Toplam Kalite Yönetimi ilkelerine uygun olarak, sürekli iyileştirme (continuous improvement) anlayışı çerçevesinde, çalışanların sağlık ve emniyetini temin eder ve aynı zamanda çalışma koşullarının iyileştirilmesini ve performans artışını sağlamak için, işletme içinde çalışanların inisiyatifi ele aldığı bir yapının kurulmasını esas alır. Bu amaçla çalışanların, bilhassa tasarım sürecinin ilk aşamalarında yoğun ve aktif katılımını sağlamayı öngörmektedir. Bu şekilde çalışanların tecrübesi ile uzmanların bilgisi birleştirilmek suretiyle, sonradan çıkması muhtemel aksaklıkların ve problemlerin önüne geçilmiş olur.

125